0.4

Starset, bringing it down. Louis'den Harry'e falan lwldşw

Bölüm de şarkı gibi gereksiz uzun ama olsun öbür bölüm için her şey.

Yorummm 😔

~

Sevgi, en saf haliyle sevgi. İşte Louis'nin onun hakkında düşündüğü tek şey bu. Sevgi.

Her şeyiyle onu seviyordu. Ellerinde ne varsa önüne serebilirdi, küçüklerdi belki ama oraya bir şeyler sığdırmak için çok çabaladığına emin olabilirsiniz.

Kimseyi tutamıyordu yanında. Elleri kimseyi tutmaya yetmiyordu ama Harry yanındaydı yine de?

Okul bitmiş olsa dahi bahçe doluydu ve oyunlar halen devam ediyordu. Zil olmadan, annelerin uyarıları olmadan tamamen özgürce! Bir akşam üstü daha, çocuklar en çok bu saatleri sever.

Geniş beton alan oldukça kalabalık. Servisler gitmiş alan daha da genişlemişti, şimdi her yer onlarındı ve sanki tüm dünya onlarınmışçasına sevinçliydiler. Birisi hariç...

"Bu defa ben ebe olmak istemiyorum ama."

Ayaklarını yere vurdu. Zaten koşamıyordu ki hemen yakalanıyordu en azından ebe olarak başlamasaydı.

"Seni sırf Harry istedi diye aldık oyuna, ebesin işte. Mızıkçılık yapma."

Sesi tiz ama boyu uzun bir kız asabice ona bakıp kaşlarını çattı. Bu haliyle tam olarak bir canavara benziyordu ve Louis kızın yüz şeklinden korkmuştu. Öcü gibi, dedi içinden. Uzun ince kaşları, büyük ağzı ve yine büyük gözleri...büyük şeylerden korkardı Louis.

Yüzünü astı. Ne acımasızdı bu veletler. Üçüncü sınıf olmuşlardı artık azıcık büyümüş olmaları lazım değil miydi?

"Ben ebe olurum."

Kıvırcık, Louis'e göz kırpıp gönüllü ebe olduğunda bir şey demeden başlarını sallayıp oyunu başlattılar. Dağılmışlardı şimdi, koşuyorlardı öylece oyunda tek bir kişi kovalansa da.

Bu arada Louis gerçekten yavaş koşuyordu ama Harry en hızlı olduğu halde onu kovalıyor, yakalayamıyor gibi davranıp duruyordu. Sonra da gidip okulun en hızlı kızlarından birisini basitçe tutup kendisine çekiyordu.

Zaman geçtikçe sevimli yüzü güzelleşiyordu, yetenekliydi her konuda. En önemlisi de bir kahraman olmasıydı. O kahramanım, dedi içinden arkadaşı.

Sonra ona bakıp gülümsedi. Bunu kendisi için yapılmış bir jest olarak algılıyordu da. Öyle mi?

"Sen ebesin Zack."

Sarışın minyon kız elini bir çocuğun sırtına dokundurup kaçtığında, Zack yakınında onca kişi varken elbette en yavaş olan Louis'nin peşine düştü.

Peşine düştüğü yetmiyor bir de bırakmıyordu. Çok geçmeden yoruldu küçük çocuk. Zack de kilosundan dolayı çok hızlı sayılmazdı yani anlayacağınız bizimkisi tam da onun dişine göreydi ve etraftaki diğer çocuklarla ilgilenmiyordu.

Onlar da oldukları yerlerde durup somurtarak izlediler ikiliyi. Harry'de kaşlarını çatmıştı, neden bırakmıyordu ki Louis'nin peşini? O terleyince hemen hasta olurdu.

Okulun bahçesindeki basketbol potasının etrafında dönmeye başladılar. Zack daha yapılı olabilirdi ama bizimki de kurnazdı. Başı döndüğünde düşen aptalı orada bırakıp koşarak kalabalığın içine girmişti. Ter içindeydi, dizine yaslandı bir süre.

Harry eliyle ağzını kapayıp iri çocuğa gülüyordu, diğerleri de. Kızmıştı Zack. Kaşlarını çatıp çirkin yüzünü asarak sert adımlarla yürüyerek Louis'nin üzerine geldi ve onu göğsünden iterek yere düşürdü.

"Kovalamaca oynuyoruz, dönmece değil!"

Louis kalkıp kendisini savunmaya hazırdı. Canı çok acımıştı. Ancak Harry ondan önce davranıp önüne geçerek oyuna devam etmezlerse kendisinin oyundan çıkacağını söylemiş, kolundan tutarak arkadaşını kaldırmış pantolonunun arkasını temizlemesine yardım etmişti.

Böylece oyun aileleri gelene kadar devam etti.

"Hadi parka kadar yarışalım."

Annesinin elini bırakan kıvırcık koşmaya başladığında Louis de peşine düştü. Elbette fazlasıyla gerisindeydi. Her gün olduğu gibi, bir yarım saatte orada oynamışlardı ve Louis kesinlikle maymun parmaklıklarının tepesine çıkan Harry'e, koşan Harry'e ya da bildiğiniz kaykaya düz çıkan Harry'e ulaşamıyordu.

"Yemekten sonra da gel beni çağır, oynayalım."

Başını salladıktan sonra annesinin elini tutarak kendi evine gitti yemeğini yedi ve çizgi film izlemek için televizyonu açtı. Oyunu tamamen unutmuştu. Louis oyun oynamayı pek sevmezdi zaten. Beceremiyordu.

Oturdu, küçük eline gofretini aldı ve kanepede annesinin kucağına yatıp televizyon izledi.

Ta ki bahçedeki top oynayan çocukların sesini duyana kadar.

Harry'nin de orada olduğunu fark edince hemen kalkıp odasındaki küçük pencereye koştu. Çok önemli bir şeyi kaybetmiş gibi hissediyordu. Dışarı baktı.

"Harry!"

Parmaklarını kaldırıyordu ancak sadece gözlerini çıkartabiliyordu. Arabaların üstleri, bisikletlilerin kafası, ağaçlar, karşı apartmanın bir kısmı.. o neredeydi?

"Hazza!"

Duvara tutundu, zıpladı olduğu yerde, kumral saçları da aynı onun gibi zıplıyordu, küçük gözlerini sonuna kadar açmış sanki bu şekilde daha iyi görecek gibi bakıyordu dışarı.

Hava serindi, ikindi güneşi evlerden içeri giriyor ve dışarısı çocuk sesiyle canlanıyordu. Onca saat okulda, yine evde asla bıkmıyorlardı oyundan. Louis hariç.

Pencerenin demirlerine birden çarpan topla korkup yere düştü ve ufak bir çığlık attı. Poposu cidden ağrımıştı. Neyse ki halı var! Yüzünü buruşturup hemen kalktı, sonra da çok kirliymiş gibi siyah pantolonunu minik elleriyle çırptı. Pencereye tutunup tekrar parmaklarını kaldırdığında ise gözlerini sonuna kadar açtı.

Karşına birden çıkan kıvırcık kafaya büyük gözlerle baktı. Nasıl çıkmıştı yahu oraya?

"Lou! Sen beni çağırmayınca istemiyorsun diye düşündüm."

Cevap basit, elbette arabanın birisinin üzerine çıkmıştı. Üzerindeki tatlı mor tişörtle çok güzeldi, yeşil gözleri, tombik yanakları Louis onu çok seviyordu.

"Unuttum...ama sen çağırsan gelirdim."

"Geç oldu annem çağırır şimdi, yarın unutma sakın beni."

Başımı salladı mavi gözlü olan, demirin ardından saçını karıştıran arkadaşı için gülümserken.

Onu unutmazdı ki, oyunu unutmuştu. Louis onu asla unutmazdı.

Ve Harry de o gün annesinin evde olmadığını ve onu çağırmayacağını unutmamıştı.

Kurumuştu, gül. Harry'nin kalbi daha çocukken kurumuştu. Ne kadar sevilirse sevilsin hiçbir şey yetmemişti kurtulmasına. Onca sevgiyle kurumuştu.

İnsanı yaşatan sevgidir. Verdiğin kadar.

Ellerinin altındaki kalp büyüktü, içeriye tüm dünya sığabilirdi. Duyarlılık, doğa, adalet, siyaset, haklar vs vs her ne kadar onun için önemli olsalar da aklından kalbine düşmüyordu hiçbirisi hayır, kalbi bomboştu.

Oradaydı, sesi geliyordu. Güm güm güm... Ancak aralarında ince bir kemik et tabakasından çok kalın bir duvar var gibiydi. Gerçekten de onu bu hale sevgi getirmişti. Sevildikçe kurumuştu kanı.

İçinde doğru olmayan bir şeyler vardı. Gerçekten yanlış, kötü şeyler değişmesi gereken. Öldü.

Gül, kuru güller. Derin bir nefes aldı. O kadar güzellerdi ki Louis umutsuzca onları sulamaya devam edebilirdi. Başka şansı olsa burada olur muydu emin değildi ama, kaçmak istediği o kadar zaman oluyordu ki...kaçamıyordu. Dikenlerle kaplı güller çürük açıyor, etrafını hızla çeviriyordu, orada yalnızdı. Sadece sevmesine ve onları daha da büyütmesine izin vardı.

Neden ben...Tanrı işte kesin bir planı vardır. Planın daha küçük bir parçası olabilirdim. İlk defa adına büyük oynuyorlar.

Haha haa çok sevindim.

Üzerindeki kol varken yatakta nasıl dönmüştü hiçbir fikri yoktu sadece dönmüştü işte ve şimdi maalesef uzun zaman sonra ilk defa birlikte uyudukları bir gecenin ardından Harry halen oradaydı, ciddiye alınası gelmişti Louis'nin. Dün sarhoştu Tanrı aşkına! Nasıl ciddiye alırdı söylediklerini. Alkolden cesaret almıştı ve bir anlık bir şeydi şuan olsa göze alamazdı. Ne?

Değişmesi gerekiyordu ama içinde kötü bir his vardı. Harry'den uzak durması gerekiyordu. Bu zıtlıksa onları sadece yaklaştırırdı.

Troy ölmüştü, dans etmediği kalmıştı ki hayattayken onunla bile asla münakaşaya girmezdi. Şahımız ne derse o ya ya kutsal efendi. "O ne derse doğru çıkıyor" saçmalığıyla liseye kadar gelmişti zaten. Dediklerinin çıkmadığı sadece bunların olması için oğlunun beynini falan yıkadığını ise anca lisede anlamıştı oğlu. Aptal yerine koyulduğu için kızamıyordu bile. Aptaldı.

Güllerin, lütfen, kuru ve dikenli güllerin arasında mahsur kalmıştı. Kimse yoktu yakınlarda. Louis küçük fideyi severek öyle büyütmüştü ki dışarıda daha da gidebileceği bir yer yoktu, kimse yoktu. Çember küçülecekti.

Gözlerini sıktı, başını kaldırdığında burnu onun beyaz tenine değdi, boynundan sızan kuru gül kokusu etrafını sarıyordu. Yalnızdı, yapayalnız Louis çok yalnızdı ondan başka cidden de kimsesi yoktu, şikayet edemiyordu dikenlere. Ne istiyordu daha bilmiyordu, kırmızı açmak için ne istiyor?

Öyle zaman geçmişti ki birisine sarılmayalı, ağlayabilirdi yavaşça açılan uykusunda. İnsanlar konuşur, sarılır falan değil mi bunlar normal. Babasının sabıkası olduğu orta okulda bunu kendisi bile bilmezken yayıldığında ve bu yüzden ilk kavgaları çıktığında Harry yine sarılmıştı ona. Farklı bir sarılma şekli vardı, biraz rahatsız edici olduğunu itiraf etmeliydi sıkı değildi hayır bir şekilde nefes alamıyordu.

Ama mutluydu, güvende hissediyordu başka kimse yaklaşmıyordu Louis'e...ondan başka kimse. Çok denemişti, bir iki günlük sohbetleri olduğu insanlar olmuştu ama hepsi de ondan kaçmıştı o bir iki günün sonunda. Düşünüyordu bazen, onun gibi çürümek mi gerekiyor sevilmek için?

Eğer öyleyse burası iyiydi. Louis dikenlere razıydı çünkü yeşillerde bazen ciddi ciddi ölülerinkinden farksız ifadeler beliriyordu. Boş yani.

Hani sahici, boş.

Tanrı güzeli yaşatmıyordu demek. Onu canlı görmek isterdi. Sevilmek için değil, sadece istediği için yanında olmasını isterdi. O isterdi de elinde olsa çürümüş ve kurumuş güllerle yere kök salmış bu uyuz herif bile ondan kaçardı ama yapmıyordu işte. Parazit gibi hissediyordu Harry etraftayken ama yokken de yapayalnız.

Ne yaptığını biliyor mu? Bilse ne olur ki?

Ama yine de ona daha çok yaklaştı. Belki de hep ciddiye alınsa Harry böyle sarılırdı korkusundan.

"Sana da günaydın bay yapışkan."

Korkusundan olduğu elbette not edilecek.

Gözlerini yavaşça açıp yeni güne resmi olarak öğlen falan başladığında geriye kayıp fazlasıyla ayık duran yeşillere baktı. Kalkalı uzun zaman oluyordu demek ki. Gitmemişti, gerçekten de Louis'nin uyumadan hemen önce falan söylediği aptal cümleyi unutmamıştı ve ciddiye de almıştı.

Hayır, onlar kartları açık oynamaya başlayalı çok oluyor.

"Beni ciddiye almadın-"

"Geçerli sebeplerim var."

"Mesela, sarhoştum."

"Benim, benim için geçerli olan sebeplerim var."

Harry onun gibi salak değildi elbette aklında bir şeyler vardı. Bu yüzden...

Yattığı yerde uykulu uykulu söylenen, kırmızı saçları birbirine girmiş, gözlerindeki boya yayılmış sargılı elleriyle onları ovan arkadaşı alaylı bir ses çıkarttı. Kafayı yemesine çok az kalmıştı yalnızlıktan o gelmiş buna mı takılıyordu. Daha önemli problemleri vardı. Harry aksine...

"Başka bir şey söylesem onu da ciddiye alır mıydın? Elbette hayır."

Üzerindeki kolu çekip sertçe kenara itti kendisini, neye ihtiyacı olduğunu bilip özellikle bunlara oynaması canını sıkıyordu. Hiç cesurca değil.

"Kırmızı sana yakışıyor."

Ha?

Kaşlarını çatıp kalkmaya çalıştı. Kalkamadı. Saçlarını kırmızıya boyayalı bir yıl olmak üzereydi Tanrı aşkına yeni mi söylüyordu? Ya yeni fark ediyorsa?

"Şu boya da mavi gözlerine yakışıyor."

"Ne istiyorsun?"

"Seni övüyorum."

Louis gülmeye başladı. İnsanlara iltifat edince onlara kendinizi sevdirmezdiniz ki? Değil mi? Louis iltifat almamış değildi elbette yani...bu onların Louis tarafından sevilmek istemeleriyle alakalı değildi.

Harry istifini bozmadan onu izledi. Zaten yapmaya çalıştığı bu değildi.

Pekala sevgi hakkında bildiği tek tük bilgilere göre birisi sizi seviyorsa iltifat ettiğinizde sevinirdi! Niye sevinmiyordu ki? Kaşlarını çatıp dudaklarını büktü.

"Teşekkür ederim Harold. Şimdi kalkabilir miyim?"

Hayır. Karnından çekilip yatağa tekrar düştüğünde gözlerini devirdi ve ona döndü. Bir çeşit test falan mı yapıyordu ne yani? Saçmalıktı ama?

Karnındaki elin varlığı rahatsız ediyordu. Bilerek yapıyordu bunu. Bir insanın her hareketi de uyuz olmaz ama ya! Yüzünü tarayan yeşil gözleri takip etti. Alt dudağındaki pirsingde bir dokunuş hissedene kadar sonra yutkunmuştu göz gözelerdi.

"Bu da hoş."

Başını çevirip kalbinde patlak veren büyük ihtimalle stockholm sendromu (haha) olan şeyi durdurmaya çalıştı.

Bunlara alışık değildi...genelde iki selamını alır sevildiğinden emin olarak normal şerefsiz hallerine dönerdi Louis de elbette onu takmazdı çünkü bu umursanmama olayı kekremsi bir tat bırakmıştı artık.

Bir süre hiçbir şey olmayınca başını çevirip ona tekrar baktı. Profesör edasıyla inceleniyordu Tanrı aşkına deney yapmak için bu kadar yalnız bir insan seçmemeliydi.

"Kes şöyle bakmayı ve elini çek."

Karnındaki eli kabaca itmeye çalıştı. Bunu asla yapamamasının asıl sebebi kesinlikle kendi ellerindeki yaralardı. Louis hiçbir şeyi tutamıyordu gerçekten de.

"Eline ne oldu?"

Saçları yastığa serpilmiş güzel yüzü aydınlanmıştı, sesi ilahi gibiydi. Louis gözleri ağrıdığı için ona bakamıyordu.

"Acıktım."

"Ellerin-"

"Kes şunu sormayı."

Yakaladığı sargılı elin sahibine kaşlarını çatarak bakmaya başladı. Açıkçası biraz korkunçtu. Gözleri boşluk. Başlıyoruz.

"Sen mi yaptın bunu? Kendine."

Sıktı. Louis acıyla tepinmeye başlamıştı. Canı çok yanıyordu. Elini çekmeye çalıştı. Doğruldu. Yalvarmaya hazırdı Tanrı aşkına! Nefes alamadı.

"Lütfen! Bırak Harry."

"Çocuklar bir sorun mu var? Ben komşuya gidiyorum."

Harry elini kendisine çektiğinde başını onun göğsüne yasladı ve ağlamamak için kendisini tutarken konuşmaya çalıştı.

"H-hayır." işarete bile gerek yoktu. Bu aralarında kalması gereken bir andı. Maalesef. Annesi bilse de bir şey değişmezdi. Dişlerini sıkıp kafasını kaldırarak ifadesiz yüze baktı. Acı arttı. Gözlerini kapattı.

"Ben dürüst bir dostum Lou, itiraf etmeliyim ki hayatımda gördüğüm en aptal insan da sensin. Bazen kendime soruyorum yani özel olarak çaba mı harcıyor diye. Ama hayır, kim ister ki düşünmek için bile birilerine ihtiyaç duymayı-

Kanıyordu yarası, kendisini çekmekten vazgeçmişti artık. Sadece dudaklarını bastırmış damlayan göz yaşlarına içinden küfürler ediyordu. Neden ağlıyordu? Ah, eli miydi ki tek sorun şuan.

Neden söylüyordu peki bunları, sayesinde yeterince kötü hissediyordu zaten. Canını özgürce yakabilirdi, başını eğmiş öylece bırakmasını bekliyordu kendisini, yeter ki dürüstlüğü kessin.

"İllaki aptallık yapmak istiyorsan kendinden uzak dur. Bunu yapabilirsin değil mi? Biraz zeki numarası falan yap ve kendine zarar verme. Bu güzel beden Tanrıya ait çünkü. Kesecek bir şey istiyorsan sesini kesmekle falan başla ve ağrı istersen merak etme ben varım. "

Mavilerini açtığı an göz göze geldiler. Ultra sakin bir şekilde elini tutmuş sıkıyordu ve açıkçası Louis anlamamıştı halen ne yaşadığını. Az önce gayet iyiydi. Deliye neden denir mi? Doğru.

"Hoş sesin pek gelmiyor kulağıma. Seni tam olarak yarattığından şüpheliyim. Çok konuşuyorsun ama...sanki hiç konuşmuyorsun. Var mısın Louis?"

Ağzı bir karış açıldı, yaşarmış gözleri de öyle. Eli serbest bırakıldı oturduğu yerden ciddi ciddi var olup olmadığını düşünüyordu.

Kanayan yarasına baktı, avuç içi kıpkırmızı olmuştu. Acıyor.

Hayır hayır öldü öldü öldü değişmesi gerekiyordu.

Bu sikik cümleler umrunda değildi Louis fazlasıyla yaşadığına emindi. Asıl ölü olan oydu. Çürümüş olan oydu.

Elini yumruk yapıp kaşlarını çatarken halen uzanan sakin (?) Harry'nin yüzüne savurdu hiçbir tepki vermemişti. Canının yandığını biliyordu. Dizleri üzerinde doğrulup diğer eliyle de yumruk attı. Bir daha bir daha...

Kırılan incecik bir dal gibiydi ellerinin altında. Ama umursamadı. Öldü. Sertçe vurdu yüzüne.

Güne böyle başlamak mükemmeldi ya (!) Gerçi ötekilerde çok sıkıcıydı en azından aksiyon ha?

Neden öyle bakıyordu. Üzgün üzgün. Yüzüne sinen kanla hiçte masum görünmüyordu oysa. Harry masum görünmekte ustaydı üstelik.

Durdu. Ağladığı için yüzüne akan siyah kalemin izi, kızarmış mavi gözleriyle fazlasıyla zavallı hissediyordu. Oysa nerdeyse on tane yumruk yiyip dudağı patladığı halde güzeldi.

Uzattığı ojeli eliyle kırmızı saçları tuttuğu gibi çekti. Şimdi Louis de yatıyordu ve Harry saçlarını sıkıca tutmuşken tepesindeydi. Sık sık birbirlerine girmezlerdi ama kavga ettikleri oluyordu böyle. En son tekme yumruk daldıklarında sorumlu Harry'di ve Louis'nin yarışma için hazırladığı projesini bilerek mahvetmişti. Ancak şimdi mevzu daha derindi ha?

"Yalan söyledin Louis. Bana yalan söyledin. Hani sarhoştun ve seni ciddiye almam saçmaydı."

Sinirliden çok üzgündü evet! Hayal kırıklığına uğramış gibi hissediyordu. Ama neden öyle hissetsin ki? Louis onun hiçbir şeyi değildi. Neden üzülüyordu. Onun sevgisine ihtiyaç duyduğun için olmasın? Bu olsa olsa sinirini bozardı. Başını eğdi.

Nasıl olacaktı şimdi. Louis bile onu sevmezse ne yapardı? Gerçekten şuna bir bakın! O tam bir aptaldı, enayinin tekiydi, yönlendirilmesi gereken cansız bir beden falan filan örnek çok!

Halen üzülüyorsa seviyordur demişti. Az önceki olay için üzülüyordu ama bu cümleleri Harry söylediği için değil. Hatta bu cümlelere bile üzülmüyordu, bir an cevap vermeye kalksa da vazgeçmişti yarım bırakacak kadar değersiz bir tartışma olarak görmüştü hepsini. Yalan söylemişti yani, hani ciddiye almasına gerek yoktu? Onca hakareti takmamıştı.

Ciddiye alacaktı.

Ciddiye alınmıştı.

Gözleri hırsla açıldı Louis'nin umrunda değildi, içten içe onu sevmediğini anlaması rahatlamasına bile sebep olmuştu. Bağırarak söylemek istedi:

"Seni deli! Bunu anlaman için siktiğimin yarasıyla oynamana ya da aptalca güzel şeyler söylemene gerek yoktu! Adi herif! Gözlerime bakman yeterliydi! Seni orospu çocuğu!"

Ama onu bu konuda ilk defa böyle telaşlı görüyordu. Normal değildi bu tavırlar. Louis acaba cidden ondan kopmuş muydu? Öyleyse kendisi bile bilmiyordu bu arada. Sadece artık Harry de onun salak saçma tavırları da umrunda değildi.

"Anlaşmamızı bozdun. Seni bırakmamı ister misin?"

Birden gözleri parladı saçlarındaki parmaklara rağmen başını hızla iki yana sallamaya çalıştı. Bunu göze alamazdı. Neden, sanki yanında çok mu var? Bilmiyor, sadece şartlanmış bir robot gibi.

"Hayır hayır Harry. Seni- seni se-"

Kaşları kalktı yeşil gözlü oğlanın.

"Yalana devam ediyorsun."

"Ne istediğini anlamıyorum ki."

Çok basit! Sevilmek istiyordu.

Saçlarını sıkan parmaklar gevşedi. Derin bir nefes aldı Louis. Dudakları kurumuş sıcaktan bunalmıştı. Kalkmak istiyordu hatta koşa koşa evden çıkmak istiyordu.

Ama başını yana yatırmış gözlerini sıkıca kapatmış bekliyordu. Dudağını da patlatmıştı kıvırcığın sanırım hayatı tehlikedeydi.

Gerçi o da elini-

Hiçbir şey olmadı... Kanayan yarasının acısı tekrar gün yüzüne çıktı sargıyı delen kan yatağa geçiyordu. Dişlerinin arasından seslice iç çekti.

"Birbirimiz için neredeyse her konuda ilkiz...baksana bisikleti birlikte öğrendik, ilk meslek hayallerini birlikte kurduk, ilk kitabımızı birlikte okuduk, ilk sandviçimizi bile birlikte yaptık Louis. Bu yaptığın hiç...doğru değil."

Gözlerini açtı, ne yaptım! Başını çevirse yüz yüze gelirlerdi ama bu yakınlığa hazır değildi.

" Yani, yalan söylemen değil insanlar yalan söyler elbette ama anlamıyorum bunun benim için önemli olduğunu biliyordun. "

Elbette biliyordu. Önemli olmasından rahatsızdı ama asla Louis için üzüldüğünden değil sadece bir aptala ihtiyaç duyduğundan. Louis onu suçlamıyor işte bu yüzden. Aptaldı. Yetersizdi ve hiçbir işe yaramıyordu. Troy da Harry de yıllardır bunu her fırsatta belli ediyorlardı anlaması uzun sürmemişti.

Sahip olduğu bir hobi, yetenek vs hiçbir şey yoktu! Kim böyle bir insanla uğraşmak isterdi ki. Tek yaptığı sabah uyumak, akşam kalkıp kendisini kovalatmaktı. Hep bir kaçma halindeydi. İçindeki en durdurulamaz dürtüydü. Kaçmak. Nereye bilmiyordu ama en azından deli gibi görünmek istemediği için birilerinden kaçmalıydı.

Orta okuldan beri kaçıyordu. Asla rutini bozmadan her gece.

Şimdi yıllardır ne kadar şerefsiz de olsa yanında olan tek insanı kandırmıştı. Onu sevmiyordu yapamıyordu.

Kendisini suçlu hissetti.

Hayır hayır, hepsi tüm bu duygular tamamen içinde olduğu manipülasyon oyununun bir parçasıydı, Louis bunu fark edemez. O bunu fark edemez.

"Özür dilerim."

Dudakları titredi. Yalnız kalmak istemiyordu. Daha fazla yalnız kalmak istemiyordu.

"Belki de bu yüzden aramız açıldı Lou, sen benden uzaklaştığın için. Ben hep buradaydım halen aynıyım ben hep aynıyım değişen sensin. Baksana sevimli küçük bir şeydin şimdiyse hep sorun çıkartıyorsun?"

Başını salladı. Saçlarını sıkan parmaklar artık onları okşuyordu. Halen burada.

Değişmişti doğru, o kadar işe yaramaz görülmüş ve yetersiz olduğuna ikna edilmişti ki iyi olmak için daha fazla çaba harcamak yerine bu haline adapte olup kendisini savunmaya çekmişti. Bıçaklar bu konuda yardım ediyordu ve saklanmakta iyiydi. Harry'nin ise eskiden sevimli hatta mükemmel gelen halleri sadece sinirini bozuyordu artık.

Kolyeler, ipek gömlekler, parlak yüzükler o bir mücevherdi. Yaşaması için yardım ediyordu. Louis belki de sadece bu işe yarıyordu.

Bir anda, cidden tekrar hizaya gelmişti. Kavalcı gibiydi fareleri, çocukları değil yalnızca onu çeken bir kavalcı. Aklı yitiyordu işte böyle. Gidiyor. Harry yine yapıyordu aynı şeyi.

Aklımı alıyor büyük ihtimalle.

Yutkunup başını salladı. Bunu düzeltmek zorundaydı. Harry onun yanındaydı kendisi onu itmişti hep -

"Daha paylaşacak neyimiz var ki, ne yapacağız şimdi? Bunca ilke rağmen sevmiyorsun beni."

Yumuşak sesi gittikçe kısılıyordu ve nefesini neredeyse yüzünde hissederken bunu yapması rahatsız ediciydi.

Onu böyle görmüştü, orta okulda kendisinden büyük bir oğlan çocuğuna yanaşmaya çalışırken hep bu sesi kullanırdı. Peki şimdi neden böyle bir ses kullanıyordu? Louis'nin de mi o salak velet gibi böyle bir şeye kanacağını düşünmüştü?

Başını yana çevirmek için nefes verdiğinde yine tam karnına koyulan zarif elle irkildi. Nefesi kesilmişti. Karnına dokunulması hiç hoşuna gitmiyordu. Harry'nin kasıtlı olarak bunu sürekli yaptığını biliyor muydunuz? Saçlarındaki sakin ellerse güzel hissettiriyordu. Ama evet doğru hiçte sık yapmazdı bunu.

"Benden ne istiyorsun bir anlasam Louis. Emin ol vereceğim istediğini."

Sıcak nefesini boynunda hissettiğinde dişlerini sıktı. Onunla bu kadar yakın olmaya alışık değildi. Gerçi kimseyle bu kadar yakın olmaya alışkın değildi ama Harry daha bir uzaktı hep. Bilirsiniz o geniş çevresine rağmen hep daha uzaktaki tiplerdendi. Ayrıca göt göte büyümüşlerdi bir yere kadar gerçekten çok yakınlardı ama bu -

Gözlerini açtı sonuna kadar. Tam anlamıyla sonuna kadar. Siktiğimin odasında hatta dur evde teklerdi ve bu bu salak tepesindeydi en sevmediği şeyi yapıyor öncelikle karnına dokunuyordu üstelik de fena halde rahatsız edici bir yakınlık kurmuş istediği şeyi sormuştu ne ima ediyor bu? Ne yani ben mi istiyorum - sikik!

"Uzak durmakla başla!"

Dirseğiyle öyle sert vurdu ki onun göğsüne kıvırcık geri düşüp gözlerini sıkıca kapatıp ellerini kalbine götürdü.

Daha ne bekliyordu!? Harry daha ne yapsın ki? Yeterince onunla yakındı halen sevilmiyordu buradan başka ne çıkartması gerekiyordu ki?

"Sevilecek gibi değilsin tamam mı? Duydun mu? İstediğini yapabilirsin ben zaten sen varken de mutsuzum."

Bunu söylemedim?

Elbette söyledin.

Yattığı yerden telaşla kalkıp yataktan çıktı Harry'de peşinden çıkmıştı boku yedim. Arkasına bakmadan odasının kapısına gitti elinin tersiyle kaşınan gözlerini siliyordu.

Kavalı düştü.

"Bunu nasıl söylersin?"

Gerçekten korkuyordu, Harry kızamayacak kadar korkuyordu Louis ise kafasını kırmak yerine birden kollarını tutmuş kendisini sarsan kişiye şaşkınca bakıyordu. Saçları karışmıştı, gözleri dolmuş, koyulaşmış neden?

Şaşkınlığı bir kenara bıraktı ve kendisini hızla geri çekti. Harry tekrar ileri atılmıştı. Küçük bir kız çocuğunun oyuncak bebeği gibi hissetti. Şu, içinde ciddi sorunları olan şahıs hepten gitmişti. Değişiyor, öldü öldü!

Tanrı ısrarcıydı, değişecekti, dünyası.

"Biz ayrılamayız Louis. Anlaşmak zorundayız. Sen kabul görmüyor olabilirsin ama ben de o koskoca kalabalığın içinde yapayalnızım. Bizi sadece biz anlarız. Bunca zaman anlaştığımızı sanıyordum bilsem...böyle olmazdı hayır,  lütfen bana yardım et?"

Gözlerini kırpıştırdı. Madem aynılardı neden sürekli baskı altında hissediyordu? Sanki kendi ellerinde olan koza rağmen tehdit edilen yine oydu. Silah sargılı elindeydi Tanrı aşkına neden kendisine çeviriyordu onu!

Hah bir de yardım mı istiyordu? İyi de-

"Ne yardımı?"

"Beni- beni sevmen için."

~

Sizcee Harry'den bir cacık olur muuu?

Bu arada şaka maka baya boş bir bölümdü...neden uzun lan bu! Off kendisini hiç sevmedim. 😔

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top