0.3
Rebel için Çilekli Süt içtim, Tea and Coffee için çaya katlandım şimdi de I hate you için kafayı kırmızı yapıyorum iwixiqidiw
Yorum yorum yorum 🥺
~
Elindeki şişe çok ağırdı, başı dönüyordu, bedenini taşıyamıyor sadece dengede kalmaya uğraşıyordu. Yürüyor olduğunu da sanmıyor yalnızca koşup giden yolda düz durmak için tüm gücünü harcıyordu. Ancak yapamıyor ve şuan düşüyordu, yere öyle yakın hissetti ki! Bağırmak istedi.
Anılar bitmişti, kavgalar bitmişti, şişeler bitmişti, gece de bitiyordu ayrıca kendisi de. Düşecek ve uzun bir süre sonra sarhoş olup sokakta yatacaktı. Öldü.
Gülümsedi, evet ciddi ciddi asfaltın ortasına yapışacakken yaptı bunu.
Kolunda sıkı bir tutuş hissetti tam o an, geriye çekildi ve nefes nefese arkasındaki bedene çarptı. Elleri titriyordu, düşmeli ve gece bitmeliydi daha fazla ilerleyecek gücü yoktu burada bitmeliydi, şu kaldırım köşesinde.
Ayın olmadığı gece, yıldızlarla baş başa, karanlık şehirde babasının öldüğü dünyada şu kaldırım köşesinde...
Kendisini yere atmak ister gibi ağırlığını verdi aşağı doğru, kapattı ağlamadığı için kızarmış gözlerini, ancak tutulan kolu tarafından acımasızca ve umursamazca yürütülüyordu. Sendeledi, yürüdü, ayakları birbirine dolandı, yürüdü hem de hiçte kibar olmayan bir el yardımıyla.
Tanıdık! "Hadi Louis!" "Köpekten korkuyorum." "Of, bir şey yapmaz." elbette yapmamıştı, sadece Louis akşama kadar ağlamıştı ve rüyalarındaki en kötü misafirle zorla karşılaşmıştı o kadar. Sorun köpek de değildi, gözleri.
Yavaşça başını yana çevirip de kendisine tepeden bakan aynı bezgin yeşil gözleri gördüğünde silkelenip kolunu sertçe çekti elinden. Sanki zorunda gibi, sanki Louis'e katlanmak zorunda gibi...bu bakıştan bıkmıştı.
Geriye gitti, sokak lambaları altında gündüzleri fazlasıyla işlek geniş yolda. Arkasında, çarpacak onu durduracak bir şey aradı ama yoktu tekrar düşecekti. Umrunda değildi, düşmeyi tercih ederdi, birisinin mecburiyeti olmak her seferinde kalbini kırıyordu. Kolu tekrar tutuldu. O da tekrar çekti.
Hayır hayır düşse daha mı iyi olacaktı ağlardı falan (mümkün) bir de onunla uğraşırdı yoksa Harry de ona meraklı değil. Tüm gece yeterince katlanmıştı köşe başlarında kümelenmiş başka ergen gruplarına sataşmaya çalışmasına ya da kendi kendine birden koşmaya başlamasına falan. Bir insan ancak bu kadar işsiz olabilirdi. Yası olan adam gider ağlardı.
Gülüyordu?
Ama kesinlikle onu takmayacaktı, zaten telefonun şarjı bitmese kolunu da tutmaya çalışmazdı düşer diye. Dua edeceğine atar yapıyordu?
Şimdi kolunu geri çekip duran bu asabi ergen yüzünden eline bakıp tek sorguladığı "Acaba bıraksam da yerlerde mi sürünse?"
"Sana geride dur demişt-"
Louis hıçkırığı cümlesini son anda kesince kaşlarını çattı. Yüzünde ne hissettiğini belli eden sadece onlardı, geri kalan tüm yüz kaslarının varlığını sorguluyordu alkolden dolayı. Dudakları hafif aralık ve yüzü ifadesiz, hıçkırdı. Sinirleniyordu ancak buna daha küfür edemeden tekrar hıçkırmıştı.
Neredeyse boşalmış şişeyi kolunu çekince Harry'nin havada kalan eline bırakıp iki eliyle ağzını kapattı, nefesini tuttu. Hıçkırık durmamıştı. Başını eğdi, koyu kırmızıya çalan saçları alnına düştü.
"Sen bunun hepsini nasıl ve neden içtin?"
Karanlık yolda yankı yaptı ses. Burası fazla küçük bir şehir geceler fazla sessiz, cansız.
Uykulu gözler artık diri, bıkkın ifade gergindi. Açıkçası, o içki içeceğini söylediğinde bir şey dememiş öylece peşine düşmüştü hatta yolda köşeye düşen öbür şişeleri de görmezden gelmişti, ilkinde sarhoş olmamış ve ikincide de bu elbette imkansız gibiydi Harry için, o da şişelerin bitmediğine onun blöf yaptığına karar vermişti ama şimdi üçüncünün yarısından fazlasının boş olduğunu fark ediyordu da onu harbiden hafife almıştı.
Onu hep hafife alıyordu.
Louis sadece biraz içip kavga edeceği birileri bulacaktı ama arkasındaki kıl herif girdiği markette ona 10 yaşında çocuk muamelesi yaptığı için planlarını değiştirmişti. Ne demekti "o senin için fazla ağır değil mi?" değildi. Hele işine burnunu sokup küfür ettiği adamlardan özür dilemesi? Hep aynı şeyi yapıyordu.
Sanki ona ihtiyacım varmış gibi.
Küçükken de böyleydi. Kendisini savunmasına izin vermezdi, kendi cümlelerini kurdurmazdı, kendisine ait ilgi alanları olmazdı vs bu göt her şeyi Louis yerine yapar (sevmeyi bile) sonra da o yapamıyor diye üzerinde korkunç baskı kurar böylece küçük çocuk sanki ona bağımlıymış gibi hissederdi. Sanki ona ihtiyacı varmış gibi.
Louis onun ebatı standartın altındaki beyninde işleyen dünyanın ne kadar boktan olduğunu çok iyi biliyordu. Ve ondan olabildiğince uzak olduğu için şanslı hissediyordu.
Masum gibi davranamazdı, içindeki şeytandan onun da haberi yoktu belki ama masum olmadığını bildiğine emindi. İnsanları manipüle ederek kendisini tatmin ediyordu ve bu işi ciddi bir titizlikle yapıyordu. (daha okuma yazma öğrenmeden sahtekarlık öğrenmişti) Elbette bilecekti.
Ağzındaki ellerini indirdi. Hırsla onun siyah ojeli parmakları arasındaki şişeyi tuttu ve çekti. Alamadı. Güzeldi elleri, güzel ve güçlü Louis ise hep yaralı, sarılı ellerle gezerdi ve bu onun için en sinir bozucu noktaydı.
İki üç kişilik bir grup genç yanlarındaki sokaktan çıktı. İki tarafta birbirlerini görmezden geliyordu.
Gece bitiyordu, ve gece yoksa zorbalar beyefendi olurdu. Beyefendilerse, zorba olmak için geceye hiç ihtiyaç duymazdı.
Mesela Harry, yeşilleri halen Louis'nin üzerindeydi, kışkırtılmış uykudan arınmış hırsla dolu yeşiller. Cevap alamamıştı, umursamayacağı cevaplar istiyordu, şu yanındaki serserinin bunu gayet iyi bildiğinin de farkındaydı. Nasıl yani, şimdi umursamamak için sorduğu soru umursanmamış mıydı?
Bu güzel saçlar ve güzel beden parlamıyordu güneş artık onun için doğmaktan sıkılmıştı. Güneş kullanılmış ve yıpranmıştı. Güneş artık yoktu.
"Yeter bu kadar."
Boğuk, kararlı, emin bir ses...midesi bulanıyordu işte şimdi!! O kimdi de buna karar veriyordu? Kendisini böyle, hep bir şey sanmasından nefret ediyordu. Louis için en önemli kişi gibi davranıyordu, ama doğrusu ikisi de birbirleri için hiçbir şey değillerdi. Hem de hiçbir şey.
Sadece bu aptal herif, sanki Louis ona meraklıymış gibi davranıp sürekli onu rahatsız ediyordu. Eskiden bu tavrı çok sorunlara yol açmıştı başına, hayır hayır artık umrunda bile değil. Her ne kadar bu umursamazlığı ciddiye alınmasa ve o her sabah okula giderken ya da ailece birbirlerine misafir olduklarında Louis'e bir şeyler anlatmaya devam edip Louis ağzını açıp da onun sorduğu soruya cevap verecek gibi olduğu an başka bir şeyle ilgilenmeye başlayarak bir bok başardığını sansa daaa-
Sıkıca tuttuğu şişeyi tekrar çekti, o da çekiyordu. Sesli sesli nefesler aldı. Neydi bu inat? Sırf beyefendinin dediği olmuyor diye canını sıkmaya hakkı yoktu. Bu özel günde!
Gözlerine baktı, uzun zamandır bakmadığı şekilde çıplak ve oldukça açık, maviler boşluktaydı. Yıllardır saniyeler hariç bakılmayan gözlerinde boşluk vardı, bomboş aynı hisleri gibi.
Sarhoş olmasına verin bu cesareti. Aksi takdirde asla ciddiye alınmaktan yakınırken ciddiye alınmaya korktuğu konulara girmezdi. Bilirsiniz, Harry eğer Louis'nin onu sevmediğini fark ederse kendisini sevdirirdi ve bu hiç zor olmazdı. Cidden. Gerisin geri Louis'nin tüm yılını ondan ve aklındaki sevimli hallerinden kurtulamaya harcaması mümkündü.
"Kes şunu Harry!"
Ama Harry kaşlarını çatıp sürmeli mavi gözlere bakmayı kesmeden birden kafasına dikti şişeyi.
Şaşkındı.
Anlamıyordu, nasıl öyle bakabilirdi. Sarhoş olduğunda insanlar öyle mi bakardı? Harry kaç yıldır onun gözlerine dikkatle bakmıyordu da bunu fark etmiyordu? Gitmişti. Yıllardır Louis hakkında her şeyi kendisine yaptıran rahatlık kanından çekilmişti. Şüphe.
Açık olalım, Louis ne kadar onun için "elde var" olsa da ciddi ciddi kendisini tanıyan tek kişiydi ve çocukluklarından beri Harry'nin iyi birisi olmadığını ikisi de çok net biliyordu.
Şişeyi bitirdi. Tek istediği herhangi iyi bir duygu görmekti. Kendisini tanıdığı halde seven tek kişi Louis gibi güçsüz bir aptaldı ve bu kesinlikle Harry'nin egosu için önemli bir parçaydı. Tüm sosyal hayatı bu güvence üzerineydi.
Kendisini seviyordu çünkü Louis onu her boka rağmen seviyor ve o ne yaparsa yapsın üzülüyordu.
Bir insana kötülük yaptığınızda üzülüyorsa her şey yolundaydı sonuçta. Seviyordu sonuçta.
Evet seviyor, sadece sarhoş.
"Şimdi alabilirsin."
Boş şişeyi onun eline verip gözlerine bakmaya devam etti. Halen hıçkırıyordu, dudağının altındaki pirsingle oynuyor dili ve kırmızı saçları alnına dökülüyordu. Öfkeliydi yüzü, ancak gözlerinde halen bir şey göremiyordu.
Gökyüzü gibi, bomboş.
"Sana inanmıyorum bitirdin!"
Kolundaki acıyla inledi Harry, şişeyle verilen beklemediği tepki canını gerçekten acıtmıştı. Görmezden gelecekti hayır, sarhoştu sonuçta.
Bu arada ilk defa onu sarhoş görüyordu. Kendileriyle güneş tepedeyken haliyle tüm gece sabahladığı için uyurken yan yanyanaydı da genelde. Umarım bir daha da görmem. Bu Louis, normalde olduğundan daha beterdi çünkü.
"Ya tüh bitti."
Gözlerini devirip ellerini cebine atarak önden yürümeye başladı, ayaklarını sürte sürte diğeri de peşinden gitti. Boş şişe yola atılmıştı. Ses rahatsız ediciydi sabahın bu kör vaktinde.
Konuşmadılar, şehrin bir ucundan öbürüne yürümüş gibi yorgunlardı ama sadece ara sokaklarda dönüp durmuşlardı ve eve varmaları çok sürmedi.
Taş parkelerle örülü iki taraflı bulvarı yürüyüp eski okullarının arkası dönük bahçesinin önünden karşıya geçtiler. İkisi de aynı okula gidiyordu, hep aynı okula gitmişlerdi. Yapışık ikiz olarak mutlu geçirdikleri yıllarsa sadece ilk üç yıldı.
Gerisi mi? Uzaklaştıkları ve hiç konuşmadıklarını söylemek yalan olur. Harry'nin ailesi ne zaman iş gezisine gitse kıvırcık onlarda kalıyor, Louis okulda onun yanında oturuyor, aileleri sık sık görüşüyor ve sınavlara bile birlikte çalışıyorlardı. Gerçi sınavlara Harry çalışıyor ona anlatıyordu eh işte Louis de mal mal dinliyordu.
"Harry, çok teşekkür ederim tatlım gece gece uykundan ettik seni, korktum ama anlıyorsun değil mi?"
Kapıya geldiklerinde sanki bekleniyorlarmış gibi hemen açılmıştı. Jay telaşlıydı, uyumamış sabırla beklemişti. Korkmuştu da, her ne kadar kendisi nefret etse de Louis'nin babasıyla kendisinden daha fazla vakit geçirdiği bir gerçekti, ne tepki vereceğini de bilmiyordu, oğlunu tanımıyordu. Hep uzakta bir yerlerdeydi, yan odada değil de...gözlerini kırpıştırdı.
Ama şimdi görüyordu da, başı Harry'nin omzuna düşmüş ayakta uyuyorken fazlasıyla rahattı. Pek üzgün durmuyordu. Gülümsedi. Dövmeleri, siyaha boyalı gözleri, yırtık pantolonları ya da kırmızı saçları, şu pirsing bile onun Jay gözünde ufak, saf bir çocuk olduğu gerçeğini değiştiremezdi. Gerçi Harry için de değişmiyordu ama o işe annesi kadar sevimli yaklaşamıyordu. Aptal.
"Sorun değil Jay, sadece bu kadar sinir bozucu olmak için onu neyle besledin bilmiyorum ama bu gün ekstra sinir bozucuydu o kadar."
"Fazla ekşi elma yiyor."
Güldüler.
"Anlaşıldı."
Böyle işte, iyi huylu terbiyeli ve teyzelerin yiğidi, genç kızların prensi Harry! Vay vay vay, tam bir oyuncu. Oscar alması gerekiyor.
Ayrıca yılın yakışıklısı da, her neyse.
"Artık dedikodumu yapmayı kesin."
Gülmeye devam!
Duymazdan gelinen ve her ağzı açıldığında "şşşt" denilen de Louis oluyor evet.
"Annen de benim gibi sabahlayacak potansiyelde olduğu için ona bizde olduğunu ve döndüğünü saatler önce söyledim. O yüzden sen de geçiyorsun içeri. Mark uyudu sessiz olun."
Seslice ofladı kırmızıya karışmış saç tutamlarını düzeltip içeriye yalpalayarak geçerken. Mark uyuduysa yer yatağı yoktu ve getirilmeyen yastık yorgan demek onunla uyumak demekti.
Sık sık böyle yapsalarda cidden...bu özel günde de mi?
Kardeş olarak doğsalar ancak bu kadar yani.
Sıcak evin içinde serin sabah rüzgarı esiyor açılan perde ve pencerelerden içeriye temiz hava giriyordu. Işıklar kapalıydı ancak içerisi hafiften aydınlanıyordu ve Louis annesine bakmadan direkt odasına girmişti. Jay buna alışıktı, araları uzun yıllardır bozuktu zaten.
Kapıyı kapatmadan, üzerini değiştirmeden doğrudan yatağa ulaştı. Tanrıya şükür bugün okul yoktu.
Geniş, alçak yatak hep dağınıktı masa ise yıllardır bomboş cidden boş kitapları asla eve gelmiyordu. Yerdeki ufak halı yıllardır var. Harry gülümsedi, bu halıdaki çiçek desenlerini küçükken çok severdi ve uzanıp hepsine tek tek dokunurdu. Burası genelde onun evi masanın altı da Louis'nin evi olurdu. Arabaları hep pencerenin altındaki yerde kaza yapardı.
Saçlarını bileğindeki tokayla topuz yapıp duvarla samimi ilişkiler kuracak kadar iç içe girmiş arkadaşının yanına uzandı. Arkasını hemen de dönmüş tek kelime etmeden uykuya geçmişti. Normalde de böyleydi düşünecek bir şey yoktu ama Harry korkmuştu. Sevilmemekten korkuyordu.
Herhangi birisi değildi Louis, ne kadar birbirlerini itseler de çoğu en yakın arkadaşından daha çok tanıyordu kendisini. Harry de onu tanıyordu. Sadece. Büyük ihtimalle.
Tavana baktı, uykusu vardı ama korkuyordu. Eğer içindeki insana maruz kalıpta onu seven birisi olmazsa biterdi. Başkasını bulabilir miydi? Emin değildi, kendisini bir kişinin görmesi çekmesi yetiyordu. Louis yetiyordu.
"Birlikte ilk kaldığımız geceyi hatırlıyor musun? İkinci sınıftaydık."
Bu nereden çıkmıştı şimdi, Louis gözlerini daha sıkı kapattı. Yüzünde kutsal ve özel akşamını gözden geçirirken oluşan gülümseme silinmişti.
Kafa geçmişe gittiğine göre o da yakında ölebilir. Tekrar sırıttı. Tamam ciddi ciddi ona gıcık oluyordu ve bir gün öldüğünde kendisi yaşarsa tıpkı bu geceki gibi sarhoş olup sokakta sabahlayacaktı. Belki biraz ağlardı.
O da kendisi için olurdu herhalde.
Sonuçta Harry yoksa Louis'nin yüzüne bakan kimse de yok demek oluyordu.
En azından konuşuyor, güzel gülüyor ve zeki. Esprileri berbat.
Her neyse. Üzerinde baskı kursa da Harry'nin hep bir yerlerden çıkması kendisini kimsesiz hissetmemesine sebep oluyordu. O bana bunu veriyor, ben de karşılık olarak onu seviyorum.
Yani, Harry bunu kendisi için yapsa bile yapıyordu Louis de sahte de olsa onu seviyordu.
Hayır samimi bir şekilde kendisine katlansa ve bunu belli etse Louis onu gerçekten de severdi (buna hevesliydi maalesef) ama samimiyet bile ona çok görüldüğü için istese de sevemezdi.
Hoş ciddiye de alınmıyordu.
"O gün de uyuzluğun tutmuştu."
Hahha.
"Sensin uyuz."
"Tabii."
"Zorla örtümü çekmiştin."
"Bana arkanı dönmüştün."
Louis ona cevap vermek istemiyordu, cidden buna mı takılıyordu şimdi?
O gece arkasını dönen şayet Harry olsa Louis ağzını bile açamazdı.
O zamanlar birlikte gezerler, aynı giyinirler, aynı dersleri sever aynılarını sevmezlerdi ve aynı şarkıları dinler aynılarını dinlemezlerdi.
Ya da
Harry nerdeyse Louis oradaydı, o ne giyiniyorsa giyer, o hangi dersi severse onu sever, o ne dinlerse dinlerdi.
Gözlerini araladı, gülümsemek istiyordu. Ama sinirden. Küçükken çok aptaldı...halen.
"Hadi Lou, gel yanıma."
Küçük, yorganı kafasına çekip arkadaşı görmese de başını hayır anlamında salladı. Yanında uyumak istemediğinden değil, ilk defa Harry ona bir şey için ısrar ediyordu ve bu hoşuna gitmişti.
Normalde olsa bir şey ister Louis yapmazsa ona küser, hatta başkalarıyla oynardı. Ama şimdi, gerçekten ısrar eden oydu. Louis ondan ebe olmasını istediğinde yeşilli onu o kadar söyletiyordu ki bazen kıvırcık saçlarını yolası geliyordu ama şimdi anlıyor. Naz yapmak kendisinin de hoşuna gitmişti işte, sessizce gülümsedi.
"Ama onunla uyumuştun ki! Hani en sevdiğin arkadaşın bendim."
Kuzeninden bahsediyordu, Harry bu sabah onlara annesiyle kahvaltıya gelmiş ve arkadaşının yatağında, üstelik yanında onu görünce kıyameti kopartmıştı. Nasıl sarılarak uyurlardı!
O yüzden bu gece de Louis onlarda kalmıştı. Ama ilk defa gece başka bir evdeydi ve annesi yalnız diye korkuyordu. Oysa Jay yan apartmanda, güvende ve sıcak yatağındaydı değil mi? Babası işte olmasa onu korurdu, ama annesi şimdi Louis'e emanetti sonuçta.
Cevap vermedi. Anne, Harry'nin yatağı üniversiteden gelen ablası tarafından ele geçirildiği için onlara yerde iki yatak yapmıştı ve şimdi de Harry gelmiş onu yanına çağırıyordu. Zaten yan yanalardı! Nereye gidecekti ki, sadece yorganları farklıydı.
Korkmasınlar diye sarı gece lambası açıktı, evdekiler de daha uyumamıştı uyku saati gelen kendileriydi ama kıvırcık bir türlü onu uyutmuyordu.
"Çok yaramazsın Louis. Mızıkçı."
Üzerindeki yorgan çekildiğinde kendisi de tam cevap vermeye hazırlanıyordu zaten. Gözlerini kırpıştırdı, kızgın bir yüzle onun örtüsünü kucağına toplayıp ilerideki dolaba sokmaya çalışan küçük Harry'e baktı.
"Hazza ama o benim, üşürüm."
Sırtını zorlukla yasladığı kapağın açılmadığını kontrol ettikten sonra ellerini beline koyup yerdeki sırt üstü dönmüş mutsuz ve sevimli arkadaşına baktı.
Uçaklı pijamasıyla çok daha fazla sevimliydi evet!
"Üşümezsin. Benimkini kullanacağız."
Ama neden? Louis başını salladı yine de. Ne dediği dedikti yahu en sevdiği arkadaşı da.
Gülümsedi gamzeli olan, hemen yatağa tekrar girip yorganın bir yanını arkadaşı için açtı. Louis de kalkmaya üşenerek yuvarlana yuvarlana yanına gitmişti, bunu yapmayı çok sevdiğinden gülüyordu.
Küçük oda, küçük yatak ve küçük iki tane çocuk. İçeriden konuşma sesleri geliyor, ev sıcacık. Perdeler kapalı, bu odada çok oyunlar oynandı.
En sonunda sırtı Harry'e çarpınca kıvırcık kolunu indirip örtüyü üstlerine örttü ve ona arkadan sarıldı.
Vay canına arkadaşı çok zayıftı, onu kolayca dövebilirdi kötü çocuklar! Büyüyüp polis olunca onu koruyacaktı.
Şu kabarık saçlar amma da çoktu ve fena halde Louis'nin yüzünü gıdıklıyorlardı. Karnındaki minik el de huylanmasına sebep olmuştu. Dayanamadı güldü.
"Louis gülme, uyu."
"Gıdıklandım."
Minik elleriyle karnından tuttuğu arkadaşını kendisine çevirip bu sefer öyle sarıldı. Şimdi daha iyiydi.
"Oldu mu?"
"Hm..."
Onun isteğini yapmamıştı ama o yine kendi istediğini yapmıştı. Olsun, dedi mavi gözlü olan içinden. Ben zaten o ne isterse onu istiyorum.
Elleriyle beline sarılıp temiz temiz çiçek kokan arkadaşına iyice sokuldu. Onun da kendisine sıkıca sarıldığını fark edince kabalık yapmak istememişti. Yoksa Louis, Harry'e sıkıca sarılacak kadar cesur değildi.
"Seni çok seviyorum Harry."
"Yaa-"
"Sen benim tatlı kurabiyemsin."
"Küçükken de diktatörün tekiydin."
Harry gözlerini devirdi. İsteği yere gitmiyordu konuşma.
Başını çevirip arkası dönük kırmızı kafaya baktı. Halen zayıftı ancak sol cebindeki bıçak varken kesinlikle kendisine ihtiyacı yoktu. O şeyi kullanırken görmüştü onu, ustasıydı.
Hayran olunacak bir şey değil, Isabel olmuştu ama? Çenesini kapatması uzun sürmedi. Neden acaba.
Durumun ciddiyetini anlamanız için Harry'nin Louis hakkında olumlu yorum yapan herkese çirkef yanını gösterdiğini söylemekte fayda var. Aralarına bir kişi bile girerse sosyal hayatı zedelenebilirdi malum. Aptalları ayıltmayı seven tayfadan birileriyse özellikle.
"Keşke velet Harry olmaya devam etseydin."
Yattığı yerde tamamen yan dönüp iyice yaklaşarak bir koluyla aynı o zamanki gibi Louis'e sarıldı.
Tek fark büyüyen bedenleri ve Harry'nin sıkıntıyla alnını onun başına yaslamış olmasıydı. Birde...anında açılan maviler ve hızla çatılan kaşlar.
O kadar alışmıştı ki eli kalkanın eline bıçak sallamaya, arkasındaki çocuğa da beklemeden dirsek attı.
Bir işe yaradı mı? Hayır. Sarhoş!
Bu neyi mi değiştirir? Harry'nin iyi yumruk attığını biliyor musunuz? Sarhoş hakları.
"Çek elini, yatağın yarısını sana bıraktım zaten."
Onu itmeye çalıştı. Cidden. Evet.
Yüzüne çarpan saçlar da karnındaki el de rahatsız ediciydi üstelik fazla yakındı. Tanrı aşkına dirsek atmıştı neden tepki vermiyordu ölmüş müydü. Hayır nefes aldığını hissediyordu.
"O zaman kurabiyen olabilir miydim."
Bir an duraksadı.
"Ne?"
"Beni sevmiyorsun."
Hahah hadi be!
Bir dakika. Siktir.
"Dramatikliği kesip uyumama izin verir misin?"
Sargılı elinin üzerindeki parmakları hissettiğinde gerildi. Başını çevirmeden tekrar onu itmeye çalışmıştı ama anlaşılan eğlence sırası ondaydı ha? Yutkundu. Harry'nin eğlence anlayışı da espri anlayışı gibiydi.
Berbat.
Beyaz sargının üzerine hafifçe bastırdı ojeli parmaklarıyla ve Louis birden patlak veren acıyla inleyip hemen elini çekti.
"Ne oldu eline?"
"Uyumak istiyorum."
"Gerçekten sinir bozucusun."
Güzeldi, mükemmel bir yüzü ve elleri vardı (eller önemli) Louis eğer güzel olmsa onu döverdi. Tanrıya şükretmeliydi.
Etrafına kurumuş gül kokuları saçmasa, dolgun dudaklarının kırmızı rengi o kadar hoş gelmese, gamzeleri onu masum göstermese ya da yeşil gözleri bakana hayat vermese...bir dakika ne?
Dediğimiz gibi, Harry'nin kendisini sevdirmesi hiç zor değildi. Mesele ayılmakta ve kendine gelmekte çünkü asla onun tarafından adam yerine konulmazdınız. Özellikle Louis iseniz.
Hatırla, hatırla "En sevdiğim arkadaşım yok" "Kendin yap bir şeyi de Louis!" "Onu tanımıyorum." sarılması, arkanda olması ve üzgün gibi davranması bir şeyi değiştirmez.
"Harry-"
Sırtı tamamen onun göğsüne yaslandığında yüzünde ağlamak ister gibi bir ifade oluştu. Cennetten sadece meleklerin düşmediğinin kanıtı gibiydi varlığı. Tanrım arkamda yatıyor, şeytanı hak edecek ne yaptım?
Hava zaten sıcaktı. Alkol de sıcaklatmıştı. Kolları... Louis kendisini tamamen onun kafesinde gibi hissediyordu şuan. Üstelik ne cevap verecekti? Evet dersem her şey eski haline döner. Hayır derse bu iş uzardı. Şuan ciddiye alınmıştı, dikkat çekmişti.
O öldü. Değişecekti sabah. Evet değişecekti, Louis bir şeyler olacaktı. Tanrı aşkına belki de işaretti bu?
Değişmesi için? Louis'nin dünyasının.
"Kurabiyeler tatlı olur Harry."
Kurabiyeler tatlı olur, sen kötü birisin! Artık seni sevmiyorum Harry.
~
Bu bölümle biraz daha anlaşıldı diye düşünüyorum 😬 kafalar çorba olduysa sorunuz.
Bu arada I hate you'da da Tea And Coffee'de olduğu gibi belli bir baskın taraf yok. Kısacası "They share" şwşxşw
Louis, tabii saçlarında kırmızılar ve dudağında pirsingle ;)
Ve rapunzel Harry 🤧🥺
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top