20;
"Sen tam bir manyaksın cidden. Hâlâ inanamıyorum. En son nasıl bize haber verilir?" Jini öfkeyle sinirini sıralamaya başladığında Choi de ona katılmıştı. "Güya bir de en yakın arkadaşları olacağız."
Taehyung'dan haber alarak hastanede yattığını öğrendiğimizden beri Choi, Jini ve ben onu taburcu olurken yanında olmak için gelmiştik. Sık sık onun yanına gidiyorduk fakat ben çoğu zaman içeri girmek yerine onu uzaktan izleyip gidiyordum.
Ona sinirliydim. Sinirim sargılı bileklerini gördüğüm an yine ve yine köpürüyordu.
Choi ve Jini bunu Taehyung tekrardan kötü hissetmesin diye sormamışlardı ama ben onu ilk gördüğüm an direk bunu neden yaptığını sormuştum. Bana cevap vermek yerine sessiz kalmayı seçmişti. Bunun üzerine odadan fırlayarak çıkmış bir daha da onu ziyarete gitmemiştim. Aslında gitmiştim ama uzaktan izleyerek geri dönmüştüm her defasında.
Karanlık çökmüştü ama daha sokak lambalarına ihtiyaç duyulmayacak kadar aydınlıktı dışarısı. Dördümüz kaldırımda yürüyorduk.
Ben kaldırıma yansıyan gölgelerimizi izliyordum, Taehyung tam arkamdan ilerliyordu, Choi ve Jini ise yanından geçtiğimiz mağazalara bakıp bir şeyler konuşuyorlardı.
Sara Taehyung'dan ayrıldığı için onu görmeye gelmemişti. Aptal kız. Herşeye rağmen Taehyung intihara kalkışmıştı ve onu ziyarete gelmeliydi. Hyeya hasta annesinin yanında kalmayı seçmişti. Onu yargılayamazdım. Annesinin ölümcül hastalığı vardı ve bu yüzden bazen okula bile gelemiyordu.
"İnanamıyorum." Jini'nin aniden çığlık atar gibi konuşmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Ama o, Choi'nin koluna girdiği gibi mağazaların birine adeta kendisini fırlatmıştı.
"Cidden mi?" Gözlerimi devirerek homurdandım ve onların arkasından mağazaya girdim.
Herşeyi bu kadar umursamıyor oluşları beni çileden çıkarıyordu. Liseli olsak bile gençlik sonsuza kadar sürmeyecekti ve biz biraz ciddi olmak zorundaydık. İntihar edip son anda kurtulan arkadaşımız da aramızdaydı ama biz buna ergenlik krizi deyip geçiyorduk. Hayır, bu kadar basit olamazdı.
En azından ben bu kadar rahat birisi değildim.
Taehyung arkamdan mağazaya girerek benim durup kızları izlediğim köşeye geldi ve yanımda durdu. "Sen bir şey almayacak mısın?"
Kaşlarımı çatarak ona şimdiye kadar takındığım en keskin bakışlarımdan attım. Ciddi misin Taehyung? Birkaç hafta önce intihar ettin ama ben bunun haberini birkaç gün önce öğrendim. Yinede bütün bu olanları boş verip şu an tek derdim alışveriş gibi mi görünüyor oradan? Hayır öyleyse gözüne sağlam bir yumruğu geçireceğim de.
Taehyung teslim oluyorum memur bey dercesine ellerini havaya kaldırıp gülümsedi. Ama benim bakışlarım sargılı bileklerine kaymıştı. Ah, Taehyung öldüğünü sandığım her dakika o kadar çok acı çektim ki, ömrün boyu beni sırtında taşısan yine de bu acının karşılığını veremezsin.
Bakışlarımı ondan ve sargılı bileklerinden çekip ayak uçlarıma diktim. Niye intihar etmeye kalkıştın güzel adam? Bunu neden yaptın?
Taehyung'un bana yaklaştığını fark ettiğimde kımıldamadan öylece durmaya devam ettim. Ve o bana iyice yaklaşıp tam dibime girdi. "Benimle konuşmayacak mısın Saerin? Hiç mi?"
"Sen benimle konuşmak istiyor musun Taehyung? İntihara kalkıştığına göre istemiyormuşsun bak." Sinirle soluyarak konuştuğumda sesimin sadece öfkeyle parlamadığını anlamıştım. Biraz da hüzün vardı. Biraz kalp kırıklığı ve biraz da korku. Onu kaybedeceğim diye çok korkmuştum.
"Bu kadar abartma alt tarafı ölecektim Saerin. Herkes bir gün ölür." Taehyung gülümseyerek sırtını duvara yasladığında ona şaşkınlıkla bakmıştım.
"Hem benden kurtulmuş olurdunuz. Ben gidersem kafan rahat ederdi, seninle sürekli dalga geçen bir TaeTae artık olmazdı. Kabul et bu işine bile gelirdi." Taehyung gülümseyerek konuşmasına rağmen sesindeki o hüzünlü tınıyı anlamıştım.
Ölmeyi gerçekten istemişti. Bir daha nefes almamayı, gökyüzünü izleyememeyi ve yağmura dokunamamayı göze alarak ölmek istemişti.
Tanrım lütfen, onun canını bu denli yakan şey herneyse onu benim yaşamama izin ver. Bak o kaldıramıyor, yapamıyor. Ruhu o kadar yorgun ki.
Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde etrafımda dönen dünyayı hiçe sayıp alışveriş merkezinin çıkışına doğru ilerledim ve Taehyung'un arkamdan seslenişini umursamadan kendimi dışarı fırlatır gibi attım.
Düşünme Saerin, düşünme. Taehyung'suz bir dünya var olmamalıydı. Hayır, Tanrı bu kadar acımasız olamazdı ki. Onu benden alıp dünyamı başıma yıkamazdı.
Ya Taehyung hiç kurtulamasaydı? Bileğini kestiği için sadece midesi zarar görmüştü ama ya hiç kurtulma şansı olmasaydı? Küçük bir ihtimal de olsa, ya ölseydi?
Ben, nefes alamazdım ki o zaman. Ruhum çürürdü.
Yürüdüğüm kaldırımda duraksayıp parkın içine doğru saptım. Kalabalıktan uzaklaşmak istiyordum. Taehyung onsuz kafamın rahat edeceğini nasıl düşünebilirdi, ben her gün yatmadan önce onun yaşaması için Tanrı'ya dua ederken?
İncir ağacının altına vardığımda duraksayarak sırtımı duvara yasladım ve sokak lambalarının ulaşamadığı bu karanlık köşede, büyük incil ağacı yapraklarının arasından sızan ay ışığını izlemeye başladım. Nefes nefese kalmış gibi derin nefesler alıyordum, fakat ben hiç koşmamıştım ki.
Yine de Taehyung'un yokluğunu düşünmek bütün dünyayı hiç dinlenmeden koşmaya eşdeğerdi. Bütün dünyayı hiç durmadan koşarsam en sonunda ciğerlerim dayanamayarak iflas ederdi. Taehyung'un yokluğunu hiç durmadan düşünürsem eğer en sonunda kalbim iflas ederdi. Her iki durumda da acı çekecektim ama inan bana ikinci daha fazla acıtırdı.
Çünkü insanın sevdiğini kaybetmesi bir felakete eşdeğerdi.
"Saerin iyi misin?" Taehyung'un sesini duymamla bakışlarımı daldığım çukurdan çekip ona sabitledim. Taehyung cevabını alamayacağını anlamış gibi yanıma geldi ve benim gibi sırtını duvara yasladı. Fakat o, duvara yaslanır yaslanmaz kayarak yerde oturdu.
Koşmuştu. Terlemiş ve oldukça yorgun görünüyordu gözüme. Yada dinlenmeye ihtiyacı vardı çünkü doktor midesinin zarar gördüğünü ve dinlenmesi gerektiğinin üstüne basarak uyarmıştı.
Buraya hiç gelmemeliydim. Taehyung evine götürüp uyuması için yatırmalıydım. Canı acıyor olmalıydı.
Daha şimdiden pişmandım.
Yere çökerek Taehyung'un yanında oturdum ve yüzünü avuçlarım arasına aldım. "Sen iyi değilsin."
Terden alnına yapışan saçlarını arkaya doğru ittirdiğimde bana aptal gibi sırıtarak bakıyordu. "Midem çok fazla ağrıdığı için ağrı kesici almıştım. Sanarım yan etkileri."
Taehyung yanağındaki ellerimin üzerine kendi elini yasladığında kalbimin hızla çarptığını duyuyordum. Ama bu heyecandan değil, endişedendi. "Taehyung." diye konuştum. Sorumun cevabını duymaktan korkuyordum ama yinede bilmem gerekiyordu.
"Kaç tane ilaç aldın?"
Ve korktuğum başıma geldi. "Sanarım 4,"
"Aptal," Yüzündeki ellerimi çekerek kolundan tuttum. "Hastaneye geri dönelim Taehyung. Midenin yıkanması gerek."
Sesim artık titriyordu. Korkuyordum. Deli gibi korkuyordum. Karşımdaki bu adam ellerimden su misali akıp gidecek diye çok korkuyordum.
"Yorgunum Saerin. Sadece birkaç dakika gözlerimi dinlendireyim. Hem ben alışkınım. Dört çok düşük bir rakam. Bana hiç bir şey olmayacak."
Bana hiç bir şey olmayacak.
Bu abimin lafıydı. İntihar etmesinden birkaç saat önce onun yanına gitmiş ve kötü bir rüya gördüğümü benimle birlikte uyumasını istemiştim. Ama o bana bu cümleni kurarak gülümsemişti. Sonuç olarak içimdeki kurtla kendi odama geri dönmüştüm. Ama gecenin ilerleyen saatlerinde tekrardan abimin odasına gittiğimde banyoda kanlar içinde yattığı görmüştüm.
Ben, onu o odada yalnız bırakmakla en büyük hatamı yapmıştım.
Ben onu dinlemekle en büyük hatamı yapmıştım.
Bunu yine yaşamayacaktım. Bu kez değil.
Taehyung'u daha sıkı bir şekilde çekiştirmeye başladım. "Kalk gidelim lütfen. Hastaneye gidelim. Yanında olacağım söz veriyorum, seni asla bırakmayacağım. Sadece gidelim Taehyung. İyileşmeni istiyorum. Ölmeni istemiyorum Taehyung."
Artık ağlıyordum. Ama bu o kadar sessiz bir ağlayıştı ki, yüzüme bakmasan gözyaşlarımı asla fark etmezdiniz.
"Saerin,"
"Gidelim lütfen."
"Saerin,"
"İyileşmeni istiyorum, yaşamanı. Çokça yaşamanı istiyorum. Seni her gün görmek istiyorum. Her gün senden haber almak, iyi olduğunu bilmek istiyorum."
"Saerin," Taehyung omuzlarımdan tutarak beni kendine çektiğinde sessizleşerek ona bakmaya başladım. Uykusuz görünüyordu. Birazcıkta üzgün.
"Ölmeni istemiyorum Taehyung," diye kendimi tutamayarak fısıldadım.
"Ölmeni istemiyorum."
Taehyung beni kucağına oturtarak sıkıca sardığında ne halde olduğumu merak etmiştim. Çok mu kötüydüm? Taehyung kendi acısına üzülmeyi bırakıp bana üzüldüğü için sarılmıştı. Gerçekten içler acısı mıydım oradan bakınca?
"Sendin değil mi Saerin?" diyerek yorgun bir sesle konuştu. "O sendin."
Taehyung bana daha sıkı sarıldığında ona biraz daha yaklaştım. Kucağında oturduğum için boyum ondan uzundu ve alnımı alnına yaslamak zorunda kalmıştım. Sıcak nefeslerini yüzümde hissediyordum. O nefesler tenimi acıyla kavuruyordu.
Ya onun nefeslerini bir daha hissedemezsem?
"Ölmeni istemiyorum Taehyung," Bozulmuş radio gibi sürekli aynı şeyleri söylüyordum. Belkide içimde yılların birikmişliği vardı. Onunla geçirdiğim her an o kadar değerliydi ki.
Her an gidebilirmiş korkusuyla yaşamak tam bir cehennemdi.
"Ama ölüyorsun," hüzünlü bir sesle konuştum. Ağladığım için sesim titremişti. "Burada, kollarımda. Saçma bir sebep yüzünden."
Taehyung gülümseyerek çeneme küçük bir öpücük kondurdu. "Ağlama Saerin. Sorunlu piçin tekiyim ben. Yaşayamıyorum, görmüyor musun? Ucubeler gibi ortalıkta dolanmaktan başka bir bok beceremiyorum."
"Hayır," diye mırıldandığımda Taehyung'un çoktan pes ettiğini anlamıştım. Bu gerçek o kadar canımı yakıyordu ki, dayanamıyordum. "Sen gördüğüm en havalı adamsın Taehyung. Yemin ederim sen dünyadaki en harika mucizesin."
Güldü.
"Seni bu kadar çok üzdüğüm için özür dilerim güzelim. Ama daha çok gençsin. Daha birçok kişiyi seveceksin. Onlarda seni sevecek inan bana. Seni sevmemek dünyanın en büyük aptallığı zaten. İleride sevdiğin kişiler benim gibi intihara takmış ucubeler olmayacak hem. Seninle dalga geçip, sürekli alay da etmeyecekler, benim gibi."
"Hayır Taehyung, ben onları istemiyorum. Senden harika bile olsalar onların hiçbirini istemiyorum. Lütfen."
Taehyung olmasa olmazdı. Bir başkasını bir daha böyle sevebileceğimi düşünmüyordum. Eğer Taehyung ölürse, ben ruhumuda onunla birlikte gömecektim. O ölemezdi. Ölmemeliydi.
"Ölmeni istemiyorum Taehyung, kendine bir şans daha ver. Hastaneye gidelim. Seni ömrün boyu mutlu edeceğim. Söz veriyorum. Seni hiç yalnız bırakmayacağım, tuvalete bile seninle geleceğim."
Yine güldü. Yine, yine ve yine.
Ama ben komik bir şey anlatmıyordum ki.
"Ben seni mutlu edebilecek miyim Saerin? Tek bir gün "Taehyung kendini kesmez değil mi?" diye düşünmenden alıkoyabilir miyim? Senin sürekli yanında olabilir miyim sanıyorsun? Seni böyle korkarak, ağlayarak yalvartmak yerine çatlayana kadar güldürebilir miyim?"
Aptal, benim mutlu olmaya ihtiyacım yok ki senin mutlu olduğunu görmeme ihtiyacım var.
Sonra sustu ve ben onun sessizliğine boyun eğdim.
"Yapamam." diye tekrardan konuştuğunda boynuna doladığım kollarımı çözerek ona ifadesizce bakmaya başladım.
Ruhu pes etmişti.
Bunu fark edeli çok olmuyordu ama o pes edeli çok oluyordu.
Taehyung ölmek istiyordu. Ve bu istek benim onun yaşamasını istememden bile güçlüydü.
Ama bir çözüm olmalıydı değil mi? Bir yolu vardı? Onu burada böyle ölüme teslim etmeyecektim. Telefonumdan ambulans çağırabilirdim. Taksi çevirip onu buradan götürebilirdim. Ben onu kurtarmak için şu an herşeyi yapabilirdim.
Ama yapamıyordum.
Yapamıyordum çünkü gözlerindeki parlaklık sönmüştü. Bakışları öyle çaresiz bir karanlığın içindeydi ki onu kurtarırsam, nefes aldığı her an acı çekecekmiş gibime geliyordu. Belkide cehennem onu içine çoktan almıştı ve o buna katlanamıyordu. Onun acı çekmesini istemiyordum.
Ve belki ölüm acı değildi. Yaşamak daha can yakıcıydı çünkü. Onu hayatta tutmaya çabalamam onu yavaş yavaş öldürmemle eşdeğerdi.
Yaşamak istemeyen birisine yaşamı anlatmak, görmeyen birisine dünyanın en güzel tablosunu göstermek gibi anlamsız ve imkansızdı.
Ben de onun o tablonu görmesini değil, hissetmesini isteyecektim.
Bu yüzden çabalamayı bıraktım. Ona yaklaştım ve bütün on yedi yıllık hayatımı tek bir cümleye sığdırarak konuştum.
"Seni seviyorum,"
Taehyung gözlerini yüzüme dikerek gülümsedi. Ama ben gülümseyemiyordum. Kalbim ağrıyordu. Hem de çok.
"Ve mutlu olmanı istiyorum." diyerek Tanrı'dan dilediğim dileğimi değiştirdim.
Taehyung usulca gözlerini kapatarak titrek bir nefes aldı. Dileğim onun hoşuna gitmiş olmalıydı.
Ölmeni istemiyorum Taehyung. Ama bakıyorum da ölüp ölmemen pek bir şeyi değiştirmeyecek. En azından senin için. Bu yüzden ben senin her daim mutlu olmanı istiyorum. Belki bu şehirde değil, belki bu ülkede, bu dünyada yada bu evrende değil ama bir gün çok mutlu olmanı istiyorum.
Yanında kim olursa olsun, hangi bendende yaşarsan yaşa, yada nasıl birisi olursan ol fark etmez. Herşeyinle mutlu ol Taehyung.
Mutlu ol ki, senden vazgeçtiğime değsin.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top