8- Burnuna bir şey kaçmış?
Selamün aleyküm gençlikk
Uzun zaman oldu biliyorum affedin :( Diğer kitabımı final yapmama çok az kaldı. Onu bitirir bitirmez tamamen buna odaklanmayı düşünüyorum. O yüzden onu bitirmekle meşguldüm. En yakın zamanda onu bitirip buradan devam edeceğim sizlerle <3
Nesquik Bağımlısı keyifli okumalar diler...
* * *
Uykumun açılması için kendime kahve yapmam gerektiği kanaatine vardığımda, odamdan çıkıp mutfağa gittim ve kendime kahve yapmak için su ısıttım. Kahvemi yapıp kupayı elime aldığımda içime derin bir nefes çektim. Kahvenin o muazzam kokusu ciğerlerime ulaşırken ben de odama doğru yol aldım.
Dün verilen mahkeme kararından beri iyi değildim. Nasıl iyi olabilirdim ki? Koskoca bir ay... Bir ay sonrasında belli olacaktı mahkeme kararı.
Kahvemden bir yudum alıp boş mideme gönderirken kapının arkasında asılı duran çantamı aldım ve masanın üstünde duran su matarasını koydum. Telefonumu da cebime koyarken saate baktığımda vaktin az kaldığını görmemle kahvemi aceleci yudumlarla bitirdim ve annemle vedalaşıp evden çıktım. En yakın zamanda para biriktirip kendime araba almak istiyordum.
Otobüsle geçen yolculuğumun ardından hastaneye geldiğimde hemen bize ait dolapların bulduğu odaya girdim. İçeride Aslıhan ve Rana vardı.
Gülümseyerek selam verdim.
"Selamün aleyküm kızlar. Hayırlı sabahlar."
"Aleyküm selam canım sana da hayırlı sabahlar." dedi Rana kahverengi saçlarını tepeden topuz yaparken.
Aslıhan da önlüğünü giyerken bana bakarak gülümsedi ve zaten çekik olan gözleri iyice kısıldı. "Aleyküm selam sana da hayırlı sabahlar. Nasılsın?" dedi.
Dolabıma yönelip çantamı koyarken cevapladım onu." Dün olan olaylardan sonra ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim." deyip yorgun bir gülümseme yolladım.
"Anlıyorum. Gerçekten çok zor. Umarım adalet bir an önce yerini bulur. Ne zaman istersen yanıma gelebilirsin. Elimden gelen bir şey olursa seve seve yaparım emin olabilirsin." dedi samimi bir şekilde gözlerimin içine bakarak.
Tam cevap verecekken Rana girdi araya. "Aynı şekilde ben de öyle. Elimden ne geliyorsa yaparım." dedi.
İkisine de minnettar bakışlar atarak yanıtladım.
Allah'ınıza kurban sizin kızım bee.
"Teşekkür ederim, çok incesiniz." dedim iç sesimin aksine dışardan kibar bir kız olmaya devam edecektim. İçimdekileri duymasalar daha iyiydi.
Dolabımdan önlüğümü alıp giyinirken Rana odadan çıktı ve o çıkar çıkmaz içeriye Asya'yla Melek girdi. İkisi de selam verince onlarla da selamlaştık ve ben önlüğümün yakasını düzeltip odadan çıktım. Daha fazla oyalanıp Kerem Hoca'dan azar yemek istemiyordum. Bugün yeşil alanda görevliydim Aslıhan'la birlikte.
Ben odadan çıkar çıkmaz Aslıhan da arkamdan koşar adımlarla gelmişti ve aceleyle steteskopunu düzeltiyordu.
Yeşil alana geçerken Kerem hoca bize seslendi.
"Kızlar, Melek ve Rana gelmediler mi onlar bugün kırmızı alandan sorumlular ama hala yok? 2. grubun birazdan mesaisi bitecek ve onların devralması lazım." dedi sinirle.
Aslıhan tam ağzını açıp "Hocam hazırlanma oda-" demişken sözünü yarıda kesen şey koştura koştura gelen Melek ve Rana'ydı. Kerem Hoca onlara sinirle kırmızı alana gitmelerini söyleyince biz sessizce aradan sıvışıp çoktan görev alanımıza gelmiştik ve 2. grup görevi bize devretmişti. Onlarla hiç konuşmuşluğumuz yoktu. İki ayda bir gruplar da karma yapılıyormuş sanırım. Çok saçma. Bizimki ne güzel kız kızaydı ve ben çok rahat etmiştim.
Birkaç hastayla ilgilendikten sonra Toprak Hoca bizi kontrole gelmişti. Benden bir kaç yaş büyük olmasına rağmen baş hekim olması beni çok şaşırtıyordu. Kısa zamanda bu kadar yüksek bir pozisyona geçmek başarı gerektirirdi.
"Evet hastaların durumu nedir?" dedi elindeki dosyaya bakarken. Aslıhan tam cevap verecekti ki Toprak Hoca başını kaldırdı ve gözlerimin içine bakarak "Sahra Hanım, sizi bekliyorum." dedi. Ben Aslıhan cevap verecek diye kenarda rahat rahat dururken aniden böyle yapmasıyla, göğsümün altında kavuşturduğum ellerimi çözüp düzgün bir pozisyon aldım ve cevapladım.
"Birkaç kişi ağır grip geçirdiği için gelmiş. Gerekli ilaç reçetelerini verdim. Mevsim geçişi olduğundan dolayı alerjisi olan bir hasta var ona da serum taktık bitmesini bekliyoruz." dedim.
"Anladım. Bir dahakine daha dikkatli ve söylediklerime odaklanmanızı rica ediyorum." dediğinde tam cevap verecektim ki bir kadın yanında altı yaşlarındaki bir çocukla koştura koştura yanımıza geldi. Hepimizin bakışları onlara dönüştü. Kadın nefes nefese kalmış bir şekilde konuştu. Çocuğun suratı ve burnu kıpkırmızı olmuştu.
"Burnu...Burnuna bir şey kaçmış." deyip soluklandı.
Aslıhan şaşkınlıkla "Ne?" derken çocuğun zor durumda olduğunu anlayıp sağ tarafta duran sedyeyi yaklaştırdım ve Toprak hoca da çocuğu sedyeye oturttu. Çocuğa kafasını arkaya eğmesini söyleyip, kaleminin ışığını tutarak burnunun içine baktı.
Gülmemeliyim.
Toprak Hoca suratını kırıştırarak çocuğun burnuna baktı, baktı ve bir daha baktı. Ardından dudaklarından ciddiyetle o sihirli kelimeler döküldü.
"Leblebi." dedi. "Burnuna leblebi kaçmış."
Engel olamadan bir kahkaha patlattım.
"Ahahah şaka mı?"
Aslıhan, çocuğun annesi, küçük çocuk ve Toprak Hoca yüzlerine yerleştirdiği tuhaf bir surat ifadesiyle bana bakınca "Pardon." dedim ve elimle ağzımı kapattım.
Hadi ama bunu bir tek ben komik bulamazdım? Sizin de gülmeniz lazımdı?
Toprak Hoca'nın suratına baktığımda ne kadar kendini ciddi kalmaya zorlasa da güldüğünü görebiliyordum.
Biliyordum! Komikti işte.
Aslıhan da ciddi kalıp gülmemeye çalışarak konuştu.
"Şimdi ne yapacağız hocam?"
"Sanırım evde elleriyle almaya çalışmışlar ama bu leblebinin daha geri gitmesine sebep olmuş. Önce ufak bir müdahalede bulunup çıkarmayı deneyelim. Eğer çıkmazsa mecbur ameliyata alacağız." dediğinde kadın ve çocuk korkak gözlerle baktı. Bunun üzerine Toprak Hoca açıklama yapma gereği duydu.
"Korkmanıza gerek yok. Basit bir operasyon olur zaten." dediğinde başını salladı kadın.
Ardından Toprak hocanın başıyla işaret vermesiyle harekete geçtik. Çocuğu koltuğa oturtup, koltuğun başını geriye aldık. Gereken malzemeleri de hazırlarken Toprak Hoca bana seslendi.
"Sahra bana temiz eldiven verir misin?"
"Tabii hocam." deyip çekmecedeki kutudan temiz eldiven çıkardım ve hiçbir yere temas ettirmeden Toprak Hoca'ya uzattım.
"Teşekkürler." deyip kısa bir bakış attı ve ardından Aslıhan'a döndü.
"Uyuşturucu spreyi sıktın mı burnuna?"
"Evet hocam." dedikten sonra başını salladı Aslıhan.
Toprak Hoca önünde minik koltuğa oturup çocuğa biraz daha yaklaştı ve eline malzemeleri alıp çocuğun burnundaki leblebiyi almaya çalıştı. Biz daha önce böyle bir olayla karşılaşmadığımız için tuhaf ve gülünç gelse de Toprak Hoca'da daha beter olayları görmüş gibi bir sakinlik vardı.
E adam başhekim, bir zahmet bilsin.
Biz büyük bir dikkatle Toprak Hocayı izlerken çocuğun aniden yüzüne hapşırmasıyla birlikte burnundaki leblebi dışarı fırlamış ve Toprak Hoca'nın suratına çarpmıştı.
Bir dakika ne?
Ben yine kendime hakim olamayıp kahkahayı basarken bu sefer Aslıhan da eşlik etmişti buna. Toprak Hoca hala gözlerini açmamış ve olduğu gibi donakalmıştı. Doğruyu söylemek gerekirse bu iğrençti... Onun yerinde olmayı istemezdim.
Ben ciddileşip kenardan peçete aldım ve Toprak Hoca'ya uzattım ama gözleri kapalı olduğu için görmemişti. Adam şok olmuş gibi asla kıpırdamıyordu. Bu yüzden mecbur yüzünü elimden geldiği kadar temizledim. Aynı şekilde Aslıhan da yardım etmişti. Toprak Hoca sakince gözlerini açtı sinir bozukluğunun vermiş olduğu yapmacık gülümsemesiyle çocuğa baktı. Ardından hiçbir şey demeden ayağa kalktı ve sessizce gitti.
Dostum, şu an içinden saydırdığına yemin edebilirdim.
Henüz staja başlayalı bir kaç hafta olmuştu ama çoktan unutamayacağım bir sürü olay yaşamıştım. Acaba daha neler yaşayacaktım?
Biz Aslıhan'la çocuğa gerekenleri yaptıktan sonra evine gönderdik. Akşama kadar gelen bir sürü hastayla ilgilendik ve bu süreçte Toprak Hoca'yı hiç görmemiştik.
Arada bir aklıma geldikçe kendi kendime gülüyordum. O an gözümün önünden gitmiyordu resmen.
Saate baktığımızda bizim mesainin bittiğini gördüm ve Aslıhan'a seslendim.
"Bizim mesai bitmiş, hadi gidelim." dediğimde başını salladı ve önlüğünün yakalarını düzeltirken yanıma geldi. Ardından birlikte hazırlanma odasına gittik. Melek, Rana, Sinem ve Asya hepsi çoktan gitmek için hazırlanmaya başlamıştı.
Ben dolabıma yönelmiş önlüğümü ve steteskopu çıkarırken Melek konuştu. Çoktan hazırlanmış ve çantasını takmıştı.
"Kızlar Toprak Hoca hiç birimizin çıkmaması için tembih etti. Bizimle konuşması gereken bir şey varmış. Kafeteryaya gelmemizi söyledi." dediğinde şaşkınlıkla hepimiz işimizi bırakıp ona döndük.
"Ne konuşacakmış ki?" dedi Sinem montunu giyerken.
"Bilmiyorum. Gitmeden önce hepiniz gelin dedi bana da. Başka bir şey söylemedi." dedi Melek kollarını iki yana açıp bilmediğini belli ederken.
Ne olabilirdi ki? Oturup da bugünkü leblebi olayını konuşacak değildik değil mi? Yoksa ben yine kahkaha atardım ve bu sefer iyi şeyler olacağını da sanmıyordum.
* * *
Bölüm sonuu... Nasıldı beğendiniz mi?
Sizce Toprak ne konuşacak, tahmininiz var mı?
Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorumm.
Diğer bölümlerde görüşmek üzere, seviliyorsunuz<3
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top