6- "Yeni telefon"
Selamün aleyküm gençlerr
Bölüme geçelim'☆
🌻 🌻 🌻
Biz Asya'yla meraklı ve endişeli bakışlar atarken ambulansın kapıları açıldı ve gördüğümüz şeyle kalakaldık. Benim ağzım şaşkınlıkla açılırken Aslıhan ve Sinem'in de benden farksız olmadığını gördüm. Onlar da dehşet içindeydi fakat baş hekim ve Kerem Hoca hiç vakit kaybetmeden sedyeden tutup onu kırmızı alana doğru götürdüler.
"Aslıhan, Sinem kendinize gelin hemen ve ameliyathaneyi hazırlayın!"
Muhtemelen ellili yaşlarda olan adamın göğsüne kırık bir cam şişe saplanmıştı ve her taraf kandı. Yüzü, gözü, heryeri...
"Tamam hocam." diye bağıran Sinem koşarak ameliyathaneye ilerledi ve Aslıhan da onu takip etti. Şu an onların yerinde olsaydım muhtemelen benim de elim ayağıma girerdi çünkü daha çok yeniydik ve ilk defa böyle ağır bir vaka görüyorduk.
Hastanın sedyesini hızla ameliyathaneye götürürlerken Asya'nın koluma dokunmasıyla kendime geldim ve bakışlarımı ona çevirdim.
"Kendi görev alanımıza geçsek iyi olur yoksa bir ton azar yiyeceğiz Kerem Hoca'dan." dediğinde onu onaylarak başımı salladım ve sarı alana doğru yürümeye başladım.
Acil üç bölüme ayrılırdı; kırmızı alan, sarı alan ve yeşil alan. Her gün her alanda farklı kişiler bir gün boyunca nöbet tutardı.
Kırmızı alanda yaralı olanlar tedavi edilirdi. Dikiş atılır, pansuman yapılır veyahutta sonda takılırdı. Sarı alanda ise karın ağrısı veyahutta kalp ağrısı olanlar gelirdi yani daha çok içten hastalıklar diyebiliriz. Hastaların göz bebeklerini ışıkla kontrol eder ve bazı testler yapardık. Yeşil alanda ise en hafif vakalar olurdu. Öksürük ve nezle tarzında hastalıklara bakan bölüm diyebiliriz.
Melek ve Rana gelen hastalarla ilgilenmeye başlarken biz de kendi alanımıza geçip sırayla gelen hastalarla ilgilendik. Bazılarıyla ben, bazılarıyla ise Asya ilgileniyordu. Bazen sorunlu hastalar da çıkmıyor değildi. Hani şu tartışma çıkarmak için yer arayan tiplerden bahsediyorum. Hah işte onlar insanı çileden çıkaracak duruma getirebiliyordu.
Hastaların biraz azaldığını fark edince kahve makinesinden iki tane kahve kapıp gelmiştim. Asya'nın elimdeki kahveleri görünce gözleri parlamış ve minnet dolu bir bakış atmıştı. Odadaki son hastayı da gönderdikten sonra koltuklara oturup kahvemizi yudumlamaya başladık. Oturduğumuz anda ne kadar yorulduğumuzu fark etmiştik aslında.
"Of az önceki kadın tutturdu bana serum takın diye. Teyze gerek yok verdiğim hapı iç diyorum olmaz ben kendimi kötü hissediyorum bir tane serum taksan ölmezsin diyor. Zar zor ikna edip gönderdim ama giderken bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu." dediğimde Asya gülmeye başladı. Ben de kendimi gülmemek için zor tutarak konuşmaya devam ettim.
"Hayır aslında o serumun ona bir faydası dokunmayacak ama bizim Türk milleti herşeyin serumla hallolacağını düşünüyor. Halbuki serumun yaptığı birşey yok ama onlar psikolojik olarak iyi geldiklerini düşündüğünden iyileşiyorlar." dedim gülerek.
"Duyduğum en haklı isyan olabilir." dedi Asya da. Ardından ise hastaları daha fazla bekletmemek adına tekrar işe koyulduk. Ara vermeden 3 saat daha çalıştığımızda hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Son hastanın da test sonuçlarını kontrol ettikten sonra etrafa şöyle bir bakış attım. Dün atarlanıp ardından da baş hekim olduğunu öğrendiğim ve bana deli kız diyen adamın elindeki kağıtlara bakarak bu tarafa yürüdüğünü gördüm. Bir eliyle yuvarlak siyah gözlüklerini düzektirken diğer eliyle sayfaları çeviriyordu.
Acaba bugün sabah saatlerinde gelen yaralı adam ne olmuştu? İyileşmiş miydi? Nasıl müdahele etmişlerdi? Ben bunları düşünürken Melek'in baş hekimin yanına geldiğini ve onunla birşeyler konuştuğunu fark etmemiştim. Bakışlarımı onlardan çekip bilgisayara girmem gereken bilgiler olduğunu hatırlayıp tekrar önüme döndüm.
Birkaç dakika geçmişti ki dibimde birinin dikildiğini fark ettim ve korkarak bilgisayar ekranından kaldırdım başımı. Baş parmağımı damağıma dokundurarak milli hareketimizi yapmıştım. Karşımda duran kişilerin hâlâ ismini bilmediğim baş hekim ve Melek olduğunu fark ettiğimde oturduğum yerden kalktım.
"İşiniz bittiyse öğle arası verebilirsiniz yirmi dakikalık Sahra Hanım."
İsmimi nereden biliyorsunuz diye soracakken önlüğümün cebinde yazdığı aklıma geldi ve sustum.
"Bitmiştir bitmiştir Toprak." diyen Melek'e şaşkın gözlerle baktım. Baş hekime ismiyle seslenmek mi? Bu cesaret nereden geliyor yiğidim?
İsminin Toprak olduğunu öğrendiğim baş hekim Melek'e dik dik bakınca Melek boğazını temizledi ve tekrar konuştu.
"Pardon Asrın Toprak Hocam. Yirmi dakikalık ara verebilir miyiz lütfen?" dediğinde "Tabii Melek Hanım diğer stajyerlere de söyleyin. Yirmi dakikayı geçmesin. Siz ara verirken sizin yerinize diğer stajyerler geçecek bilginize."
Ben ise saf saf konuşmaları dinlemekle meşguldüm.
"Hadi Sahra kafeteryaya gidelim mi?" dediğinde başımla onayladım. Ben bilgisayardaki dosyayı kapatırken Asrın Toprak Hoca'nın çıktığını görmüştüm göz ucuyla. Çok genç olmasına rağmen baş hekim olması da insan da hayranlık duygusunu uyandırıyordu. Demek ki işinde çok başarılı bir doktordu. Benden birkaç yaş büyük olduğunu duymuştum kızlar kendi aralarında konuşurken.
Şu an aklımda binbir tilki dönüyordu. Böyle olduklarına göre geçmişe dayanan bir tanışmaları olmalıydı. Yoksa hangi stajyer baş hekime ismiyle seslenir ve baş hekim onu gözleriyle uyarırdı? Hiçbir baş hekim bu durumu böyle sakin karşılamazdı çünkü.
Acaba Melek'in dün başka birini seviyorum derken bahsettiği kişi Asrın Toprak Hoca mıydı? Aralarında pek bir yaş farkı da yoktu sonuçta.
Yalnız ben bunu bugün öğrenmezsem meraktan uyuyamam.
Bilgisayarı kapattıktan sonra yanımıza Asya'yı da alıp oradan çıktık ve dün herşeyin başladığı o asansöre binmek için yürüdük.
"Siz gidin ben dolabımdan birşey alacağım." diyen Melek'i başımızla onaylayıp asansöre bindik. Sanki her an yine birisi elinde silahla içeri girecekmiş gibi hissediyordum. Kafeteryaya indikten sonra kendimize simitle çay alıp masalardan birine geçtik. Biz oturduktan iki dakika sonra Melek'in de elinde bir kutuyla içeri girdiğini gördük.
Âh tabii bana telefon almıştı. E alsın bir zahmet onun eski sevgilisi yüzünden kırılmıştı telefonum. Kimse için fedakarlık gösteremem kusura bakmasın. Sadece dün ayıp olmasın diye gerek yok demiştim o kadar. Hepsi nezaketen yani arkadaşlar. O kadar da cömert birisi değilim.
Yanımıza gelip oturduğunda kutuyu bana uzattı.
"Dün yaşananları telafi etmez belki ama..." dedi mahcup bir şekilde.
"Estağfurullah hiç gerek yoktu aslında." dedim.
Yoo gayette gerek vardı. Almasaydın benden çekeceğin vardı Melo.
"Güle güle kullan."
"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. İçimden sevinç çığlıkları atıyorum çaktırmayın. Telefonun kutusu bile ben kaliteliyim diye bas bas bağırıyordu.
"Açsana. Bozuk falan çıkmasın ben mağazadaki görevlilere kontrol ettirdim ama kendim bakmadım hiç." dediğinde başımı salladım ve telefonun kutusu açtım.
Allah'ım sana geliyorum. Bu benim telefonun çok çok üstünde bir modeldi ve şu an utanmasam telefona sarılırdım fakat dışarıdan sadece gülümseyen Sahra imajı çiziyordum. Telefonu açıp kontrol ettiğimde hata olmadığına emin oldum ve tekrardan teşekkür ettiğimi belirttim.
"Yarın mahkemeye geliyorsun değil mi?" dedi Melek ağzına simitten bir lokma atarken.
"Aa yarın mahkemeniz mi var?" dedi Asya da ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra.
"Evet maalesef. Suçlu değilken suçlu konuma düşecekmiş gibi hissediyorum ama hadi hayırlısı. Sonuçta adamı bayılttım ve şiddet uyguladım." dedim endişemi belli ederek.
Gerçekten haklıyken haksız konuma düşebilecek olmak beni ürkütüyordu. Sonuçta iplerimiz bir başkasının elindeydi ve ne bileyim güvenemezdiniz.
"Saçmalama Sahra. Sen onu savunma amaçlı yaptın. Eğer o gün sen orada o cesareti göstermeseydin kim bilir nasıl kurtulurduk?" dedi Melek hüzünle.
"Evet Melek haklı. " dedi Asya ve ardından ekledi. "Belki sen adamı bayıltmasan adam sizi ölesiye dövecekti. Ruh sağlığı pek yerinde olmayan birisi söz konusu burada."
"Haklısınız ama işte ne olacağı belli olmaz. Haberlerde görmüyor muyuz hep tacizcileri, katilleri geri serbest bıraktıklarını? Yine aynısı olmayacağı ne mâlum?" dediğimde ikisi de diyecek birşey bulamadı. Tam o sırada ise yanı başımızda beliren kızlara baktım.
Aslıhan, Sinem ve Rana vardı.
"Selam!" dedi Aslıhan yorgun ve bir o kadar da neşeyle.
Aslıhan siyah, kısa ve küt saçlara sahip, yuvarlak yüzlü bir kızdı. Biraz çekik olan gözleri onu Kore'lilere benzetmeme neden oluyordu. Sinem ise kumral ve dalgalı saçlara sahipti. Rana da kahverengi düz saçlı ve bembeyaz tenli biriydi.
Ben kendi içimde milleti süzmekle meşguldüm.
O sırada Asrın Toprak Hoca'nın kafeteryaya giriş yapmasıyla hepimizin bakışları oraya döndü. Doğrudan bizim masaya geliyordu. Yanımıza gelip daha doğrusu Melek'in yanına gelip durdu ve bize baş selamı verdi.
"Afiyet olsun kızlar. Melek bir dakika bakabilir misin?" dediğinde Melek oturduğu yerden kalktı ve bize başıyla selam verip yanımızdan uzaklaştı.
Hey heeey? Burada neler dönüyor?
🌻 🌻 🌻
Bölüm sonuuu
Bugün bölüm gelecek diyip son dakika atmam peki skxhksjsjs neyse az cok alışmışsınızdır bana
Yorumlarda buluşalım
Diğer bölümlerde görüşmek üzere,
Allah'a emanet, seviliyorsunuz♡
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top