Ձ.Ƽ


Harry'nin hediye ettiği, bana ait deftere çizdiğim ilk şeydi deniz feneri. Yıllar sonra öylesine gittiğimde ya da yanından geçtiğimde bile, gerçek ve sapasağlam duran halini kendi gözlerimle gördüğümde içimi defalarca kez titreceğini bilmeden çizmiştim onu. Sözde her şeyin başladığı yerdi orası. Aslında bu, kısmen doğruydu.

Ancak Hawksmoor denen okuldu, her şeyi başlatan yer. Yıllar sonra, doğru zaman yanlış yer mi, ya da yanlış zaman doğru yer mi diye sorgulayıp duracaktım tüm bu başıma gelenlerden sonra.

Çünkü tüm bunlar, küçük bir kelebek etkisinden ibaretti uzaktan bakıldığında. Harry derslerinden kalmasaydı, ben, Marika'dan ayrılıp tamamen kendimi uyuşturucuya vermeseydim ve okulumun son senesinde kendim de dahil her şeyi mahvetmiş olmasaydım, bir de birkaç ay rehabilitasyon sürecinden sonra babam ve ben birbirimizle öldüresiye kavga etmeseydik; Zayn ailesine tanrı hakkında isyan etmeseydi, annesiyle o büyük tartışmayı yapmasaydı, ve diğerleri her ne halt yediyse onlar olmasaydı burada olamayacak ve bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Her şey, ince bir iple birbirine bağlanmıştı sözde ve hepimizin burada, bunları yaşıyor olmamızın sorumluluğunu üstleniyordu.

Diğer sayfalara önemsiz birkaç manzara daha çizmiştim, eğer biraz daha yetenekli olabilseydim, asla unutmak istemediğim ve istesem de aklımdan silinmeyen o iki şeyi çizerdim; ilki hiç şüphesiz, beraber uyuduğumuz ilk gecenin sabahında, bana bakan o yeşil gözlerle ilk kez karşılaşmamı çizmek olurdu. Bana bakarken resmen parlayan gözlerini, etrafını saran minik kirpikleri, yüzüne dağılan dalgalı saçlarını çizmek isterdim; tüm gece okşamaktan asla usanmadığım o saçları...
O mükemmel gecenin ardından, dip dibe, anadan doğma bir halde kollarından uyanmaktı o asla unutamadıklarımdan biri. Dakikaları saymadan ve korkmadan onunla olabildiğim beraber geçirdiğimiz ilk geceydi. Benim yatağımda, beyaz yorganımın içindeydik ikimiz de. Nefeslerimizin birbirine karışıp kaybolduğu, sonsuzluğu andıran o geceydi.

Beni diğer uçsuz bucaksız anılar havuzunda hüzne boğabilen diğer manzara ise; Zayn'in uzun kirpiklerinin ardından bana bakarken saçlarımı okşaması, dingin sesiyle bana öğütler vermesiydi. Bunu nasıl çizebilirdim, bilmiyordum bile. Ama çizmek isterdim işte hep. Kendi odamdan daha çok sevmiştim onun odasını her zaman, nedenini bilmediğim bir halde. Belki gerçekten yanında rahat hissettiğim, kendim olabildiğim tek yer olduğu içindi, hele de nefret ettiğim o okulda. Zayn bu konuda bile söylenmezdi. Odasına gittiğimde, her ne ile uğraşıyor olursa olsun, yatağına uzanıp uyuyakaldığımda, hiçbir şey demeden üzerimi örterdi hep. Ben gözlerimi açtığımda ise, ayak ucumda ya da ufacık yatakta birazcık ötedeki bir boşlukta telefonda oynuyor olsa bile, uyandığımı fark edip yine yatağında uyumamla alakalı dalga geçip beni şakayla karışık odama kovmasını hala özlüyordum, itiraf etmesi komik olsa bile.

Zayn'in saçma ve garipliklerin sürekli baş gösterdiği bu okulda tek gerçek arkadaşım olduğunu, en başından beri kendisi de biliyordu. Sanırım bana tüm kötü süreçlerimde katlanmasının sebebi de bundan başka bir şey değildi. Düşündüğümde, onun iyi günlerinde yanında olamamıştım ben. En basitinden, ilk dönemi birincilikle bitirdiğini bile çok geç öğrenmiştim. Ama Zayn asla, bunu yüzüme vurmamıştı, vurmazdı da. O, öyle birisi değildi, buradaki herkesin aksine.

İlk zamanlar, Zayn'le bizi bu kadar birbirimize bağlayan tek sebebin başta Harry'ye beslediğimiz ortak hisler, sonrasında da sahip olduğumuz benzer ilgiler olduğunu düşünmüştüm hep. Ortak müzik zevki, inancımız -daha doğrusu benim inançsızlığım- yüzünden başımıza açılan dertler ve buraya gelmemiz; İnsanları içten içe sevmememiz ve yargılamamız, gerçi Zayn asla belli etmezdi, benim aksime. Oysa ki, bunlar çok ama çok geri planda kalıyordu. Zayn'le olan arkadaşlığımız, bu sikik okulda birbirimize destek olduğumuz süreçten daha fazlasıydı. Bana hayat hikayesini anlattıktan sonra daha iyi anlamıştım bunu. Bir gün, yine odasında oturduğumuz rastgele bir anda söze girişmişti. "Seninle bu kadar iyi arkadaşlar olabileceğimizi düşünmemiştim. Özellikle buraya gelmeden önce, sanırım kabul etmesem de, bazı insanlara karşı önyargılarım vardı ama, sen bunu kırdın." demişti. Sakin bir ses tonuyla, sırtını yatağın bitişiğinde kalan duvara yaslıyordu.

Biraz şaşkın, biraz da mutlu olmuş bir şekilde dinliyordum söylediklerini. "Peki neden benimle arkadaş kaldın? O kadar da iyi ya da nazik değildim sana karşı."

"Çünkü beni burada yargılamayan tek kişiydin." Söylerken bana bakmıyordu. Nereye odaklandığı hakkında da pek fikir yürütmemiştim o an "İlk tanıştığımızdan beri hem de. Ayrıca dürüsttün. Ne yapmak istersen onu yapıyordun." Saçlarımı okşamasıyla gözlerim, yavaşça kapandı kendiliğinden. Yine onun yatağında, onun yastığına sarılarak uzanıyordum ve Zayn'se tepemde, ona bıraktığım ufak yerde oturuyordu. "Yani, gitmek istediğinde gidiyordun ya da kalmak istediğinde kalıyordun. Ben de böyle biri olmak isterdim sanırım, yani başka bir evrende."

"Bu o kadar da güzel bir şey değil." Hafifçe güldüğümde elini çekmişti artık saçlarımdan. Gözlerim hemen aralandı elinin yokluğuyla. Çok geçmeden de baş ucumdaki yerinden kalkıp odanın bir diğer köşesinde gittiği zaman ben de doğrulmuştum.

Tüm bunları çizmek isterdim deftere, ama nasıl yapacağımı asla bulamamıştım.


O cuma günü, beraber onun odasında pinekleyip bilgisayarından garip ve saçma filmleri büyük bir zevkle izlerken telefonuma gelen mesajı normalden biraz daha geç fark etmiştim. Artık resmen bahar aylarından biri yaşanıyordu ancak Hawksmoor'da yağmurlar hala dinmemişti. Biz de, derslerimizin erken bittiği bir günde akşam yemeğini beklerken yapılabilecek en mantıklı aktiviteyi seçmiş ve ikimizin de merak ettiği bir film açmıştık. Sigaramız biteli çok oluyordu, yasak olduğu için dışarı çıkabildiğimiz de yoktu. Ben zaten bu okula geldiğimden beri sigarayı bir hayli azaltmak zorunda kaldığım için zorlanmamış olsam da, aynı şeyler Zayn için geçerli olmamıştı bu dönem. Özellikle geceleri krize girdiği zamanlar ona, bana Harry'nin gösterdiği gizli merdivenleri göstermiştim ve uyuyamadığı her gece istemeden oraya gitmesine ve bazen de hasta olmasına sebep olmuştum. Bu da beni bok gibi hissettirmişti, normal olarak. Ona orayı gösterdiğim için kendimi kötü hissetmiştim.

İyice mıyıştığım yatağından kolundan güç alarak kalktım, tam uzandığım da söylenemezdi gerçi. Bir buçuk saattir onun yatağında yan oturmuş bir halde küçücük ekrandan filmi bitirmeye çalışmıştık. Telefonuma gelen mesajsa, Harry'ye aitti. Akşam yemeğine ne zaman ineceğimizi soruyordu. Her zamanki gibi. "İnelim mi? Harry aşağıya çağırıyor."

"Bugün neden buluşmadınız?" Zayn beklemediğim sorusunu sorarken, uykulu gözlerini ovuşturuyordu bir yandan.

Bense omuz silktim. "Ders çalışacağını söylemişti biraz. Ayrıca Hadrian odadaymış. O varsa Alexler de oluyor mutlaka. O yüzden gitmiyorum artık oraya." Ayrıca, benim odamda da Peter oluyordu genelde. Her ne kadar hala beni umursamamaya ant içmiş olsa da, Harry'den de pek hoşlandığını sanmıyordum.

Düşünüldüğünde, Zayn bu okulda bizi bilen tek kişiydi ve bir kez bile, onun birilerine söyleme ihtimalinden korkmamıştım hiç. Ama diğerlerinden birisi bilse, bizim için felaket olurdu herhalde. "Ama neyse ki, Harry de onlarla takılmayı biraz kesti sanki."

"Evet, tam olarak öyle." Sırıttım bu tamamen benim eserim ve bundan gurur duyuyormuşum gibi. Aslında bir nevi öyleydi de. Sevgili olduğumuzdan beri, Harry resmen üzerime titriyordu ve bunun içerisinde, sevmediğim insanlarla yüz göz olmamak da vardı. Yani Alex, Owen, Ernest ile. Ezra aptalını saymıyordum bile. "Sonunda gerçek yüzlerini gördü çünkü."

"İlk başta biraz garipsiyordum, yani Harry'yi. Sonrasında ilişkinizi. Başta ilişki bile değildi tam. Öpüştüğünüz halde garip davranıyordunuz birbirinize. Ezra meselesini öğrenebildin mi tam olarak?"

Zayn'e, Ezra ve Harry'nin gerçekte aralarında olanları hiç anlatmamıştım. Aslında bunun gerçek olduğunu ben bile bilmiyordum. Bana kalırsa, Harry yalan söylüyordu. "Biraz takılmışlar sadece."

"Ezra bu okula yeni gelmişti, bizim gibi. Harry de direkt sevgili mi bulmuş yani?-"

Hemen savunmacı bir şekilde lafını böldüm, neden yaptığımı bile bilmeden, fark etmeden. "Tam olarak sevgili değillermiş, sadece birkaç kez öpüşmüşler."

"Siz de, önce başta birkaç kez öpüşmüştünüz sonuçta. Bence bu okulda öpüşmek, dışarıda öpüşmekle aynı şey değil." Tek kaşı havadaydı. "Her neyse." Yavaştan gergin suratının gevşemeye başladığını görebiliyordum. "Dalga geçiyorum Lou. Sadece onun eski haline dönmesini ve senin mutsuz halini görmek istemiyorum. Eskiden ona, bir nevi takıktın ve şimdi her şey iyi gidiyor gibi gözüküyor."

Omzunu tutup sıktım. "Ya sen? Hala bu okulda birinden hoşlanmıyor musun? Bence Ernest tatlı çocuk." Konu değiştiği için rahatlamıştım.

Sinir olmuş gibi kaşlarını çatıp kolumu itti hemen kendisinden. "Ne diyorsun sen? Ernest mi?" Kahkaha attı. "Hiç tipim değil. Kızılları sevmem."

"Sanırım sizi kafamda yakıştırdım. Peki ya Jo? Joseph kumral işte. Hem gözleri de mavi."

Zayn bilgisayarını kapatıp ayağa kalktı ve sırıtırken ellerini pantolon ceplerine soktu. "Joseph tatlı ama hayır, olmaz. Bu okuldan kimseyle olmak istemem. Çok kaotik bir yer."

Biz odadan çıkarken odasının ışıklarını söndürmeyi ihmal etmedi, gerçi bunu her zaman yapardı Zayn. Ayrıca, söylediğini düşündüğümde haklı olduğunu biliyordum. Bu okul, olabilecek en düzensiz ve kuralsız yerdi. Uzaktan katı kurallarıyla ayakta duruyormuş gibi gözüküyordu, ancak içine girildikçe, öyle olmadığını, tam aksine kaostan beslenen bir yer olduğunu görebiliyordun. Bunu ikimiz de kabul etmiştik. Daha da yakından bakıldığında ise, kaosun ortasında sanki ben ve etrafımdakiler vardı.

Üzerinden neredeyse birkaç hafta geçmesine Hawksmoor oğlanlarının tümü hala benden nefret ediyordu çünkü. Bunların bir kısmını gözlerinden, bir kısmını bana bakarak konuşmalarından anlıyordum. Ve azını ise, bazıları tarafından gece herkesin uyuduğu vakitte Peter'la paylaştığım odamın kapısının sert ve ani bir şekilde çalınıp kaçılmasından biliyordum. Başta, bu aptal okulda yapılan saçma şakalardan biri olduğunu düşünmüştüm sadece, zamanla zorbalığa uğradığımı, sonradan fark edecektim. Ayrıca Alex ve tayfası da yüzüme bakmıyordu. Sebepleri ise Harry'yi onlardan çalmamdı. Artık, okulun eziği ben değil, onlardı ve bunu herkes biliyor ve görüyordu.

Erkek öğrencilerin yarısının doldurduğu yemekhanede, Harry'nin yanına oturmuştuk Zayn'le karşılıklı olarak. Zayn'in eskiye oranla, Harry'ye karşı oluşturduğu önyargıyı biraz da olsun kırdığını görebiliyordum az çok, ve bu beni garip bir şekilde rahatlatıyordu. Bunun sebebi ben değildim ancak, tamamen beraber katıldıkları ortak seçmeli ders, yani dramaydı. Yan yana geldiklerinde, tüm konuştukları konu bu olup çıkıyordu. Yakın zamanda, ne zaman onlar da bilmiyordu ama, Everyman adında, ortaçağdan kalma bir tiyatroyu yeniden canlandıracaklardı. Tek bildiğim buydu.

"Sence başrolü yeni gelen çocuğa mı verecekler?" Harry salatasını çok da istekle yemezken gözlerim ondaydı. Turnuvalara bir hafta ara verilmişti, bu yüzden onunla soyunma odalarında kimse yokken geçirdiğim vaktin ne kadar da azaldığını düşünüyordum onları dinlediğim halde.

"Bilmiyorum ama ben Ölüm karakterini aldığım için gayet memnunum şahsen." Zayn'in kendinden emin bir şekilde sırıttığı sesinden bile anlaşılıyordu.

"Senin karakterin hangisi şimdi?" Araya girdim. "Belli oldu mu?"

Yanımda oturuyor olmasına rağmen başını kaldırıp bana çevirdiğinde göz göze geldik. "Bana Haberci rolünü verdiler." Hafifçe gülümsedi. "Sadece oyunun en başında birkaç cümlem var."

"Bu haftasonu çalışmamız gerekiyor." Zayn sözü devraldığında odağım bir anda dağılmıştı. İkimiz de ona döndük bu kez. "Bence Louis bizi çalıştırabilir."

"Nasıl yani?" Diye sorarken anlamadan ona baktım, çünkü her ne kadar edebiyat dersini sevsem de tiyatrodan ya da oyunculuktan anladığım söylenemezdi.

"Eksik yerleri okursun ve bizi videoya çekersin. Biz de kendimizi izlersek nasıl rol yaptığımızı ve kendimizde neyi geliştirmemiz gerektiğini görmüş oluruz." Tabağımda kalan son ızgara sosisi ağzıma atarken Harry'nin tepkisine baktım. Üçümüzün çok fazla birlikte takıldığı söylenemezdi asla. Genelde haftasonlarını da, Harry'le ya kilisede, ya da bulabildiğimiz en garip köşelerde baş başa geçirirdik bu tıkılı kaldığımız yerde.

Ancak Harry fikri beğenmişti. Bunu suratında oluşan beğenme ifadesiyle birlikte dişlerini göstermesinden anlamıştım. "Tamam, olur." dedim hızlıca Zayn'e dönerek. Harry de benden sonra eklemeyi ihmal etmemişti. "Çok iyi olur, çok eğleneceğiz o zaman."


Yemekten sonra, odalarımıza dağılmak üzere daha geniş yemekhane kapısından çıkarken büyük Hawskmoor okulunun girişindeki hareketliliği fark etmiş, çok üzerinde durmamıştım. Ancak yaklaştıkça, kalabalık erkek grubunun içerisinde oda arkadaşım Peter'ı da görünce şaşkınca Zayn'e döndüm. Günlerden cumaydı ancak yeni yasak geldiğinden beri, öğrencilerin okuldan ayrılabildiğini bilmiyordum, hele de akşam yemeğinden geç bir vakitte. Biraz uzaklarında durduğumda, Zayn ve Harry de bana eşlik etmişti o an. "Nereye gidiyorlar?"

Bir köşeye geçip sessizce durduğumda Zayn hatırlamaya dair bir ses çıkarttı. "Oda arkadaşının satranç turnuvalarına katılma ihtimali ne?"

"Ne bileyim, sıfır? Peter'ın hangi seçmeli dersi aldığını bilmiyorum."

"Bugün sınıftakiler konuşurken duymuştum, satranç turnuvaları başlamış."

Harry hemen lafa girdi elini omzuma koyup sıkarak. "Futbol turnuvularına ara verme sebepleri buymuş demek." Kulağıma doğru verdiği nefesini hissettiğimde iç çektim. Aramızda bir haftadır hiçbir şey gerçekleşmemesi düşüncesi bile çok saçmaydı. Bir hafta değil, bir ay gibi hissettiriyordu çünkü.

"Ee, yani?" Diye Zayn'e döndüm umutla. "Nereye gidiyorlar bu saatte?"

"Duyduğuma göre," Zayn bize değil, uzaktaki öğrenci grubuna baktığı için Harry'nin hala dibimde olmasına heyecanlanarak tepki verebiliyordum. "Turnuvalar hem erken saatte hem de geç saatte olabileceği için, birkaç öğrenciyle beraber turnuvaların gerçekleşeceği otele gidiyorlar."

"Vay canına, rahat bir uyku çekebilirsin artık." Biraz daha sıkıyordu omzumu parmaklarıyla bu cümleyi bana söylerken. Zayn'in duymadığından emindim. Birazcık başımı çevirdiğimde Harry'nin bana sırıttığını görebiliyordum.

"Neyse ki Peter geceleri de, sabahları olduğu kadar sessiz. Bunu biliyorsun." Sırıtmasına karşılık verdim. "Ama keyfimi süreceğimden emin olabilirsiniz."

Zayn ikimize bakıp gözlerini devirdi ve dedikodu bittiği için artık önden yürümeye başladı. Odalarımıza gitmeye devam edebilirdik nasıl olsa. "Filmi beğendin mi bu arada?"

"Evet, yani sayılır." Harry omzumdaki elini koluma indirdi yürürken, parmak uçları gömleğimin kumaşına tutunuyordu hafifçe, aramızdaki takip mesafesini azaltmadan. "Çok anladığım söylenemez."

"Film mi izlediniz?" Göz ucuyla bakıp başımı salladım Harry'ye. "Hep izliyoruz şu aralar."

"Malum, Louis maça gidip durmadığı için canı sıkılıyor." Zayn bunu söylediğinde sessizlik oldu ama zaten o kalabalık erkek grubunu geçip merdivenlere erişmiştik bile çoktan. Başka bir kalabalık grup üstümüze gelmeden önce odalarımızın bulunduğu birinci katta vedalaşmak için durmamız gerekmişti. "Tamam, haberleşiriz."

Harry, böyle söyleyip yanımızdan ayrıldığında Peter'in gerçekten bu gece odada olup olmayacağını sorguluyordum kendimce. Bu imkansızdan daha uzak bir şeydi benim için çünkü, buraya geleli aylar olmuştu ve Peter'ın yanımda uyumadığı gece sayısı, sıfırdı.

Odama girip kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes aldım. Koşa koşa, kenarda azcık da olsa kötü günler için sakladığım ot zulamdan alıp odada rahatça içmek varken, elim telefona gitti onun yerine. Sebebi belliydi. Hatta hiç düşünmemiştim bile.

"Odanda uyumasan Hadrian garipser mi?" Harry'ye yanıma gelmesini mesaj attıktan hemen sonra, onu odama alıp kapıyı kilitler kilitlemez ona yönelttiğim soru bu olmuştu. Heyecanla tekrar sordum. "Ya da başka birisi fark eder mi?"

"Neden, olası tek gecende benimle mi uyumak istiyorsun?" Alınlarımız tamamen birleştiğinde bunu yapan o olmuştu. Odanın ışıkları tamamen açık, perdelerse tam aksine sonuna kadar örtülüydü.

"Uyuyacağımızı pek sanmıyorum." Ensemdeki saçları işaret parmağına doladığını, ve onlarla nazikçe oynadığını hissedebiliyordum tamamen dengesiz nefes seslerine odaklanmış olsam da. "Sen uyumak mı istiyorsun?"

"Sen ne istiyorsan, ben de onu istiyorum." Dudaklarıma, ateşi körükleyecek minik bir öpücük bırakıp geri çekildi. Odada kimse yoktu, ama alışkanlıktı herhalde, sadece fısıldayarak konuşabiliyorduk o an.

"Seninle, bu yatakta çırılçıplak uyumayı." Dudaklarına doğru, arsızca fısıldadım. Muhtemelen bu arsızlığım, ona duyduğum dayanılmaz arzudan kaynaklanıyordu.

"Öyle mi?" Alt dudağını o mükemmel dişlerine sürtüp sırıtmaya devam ediyordu fısıldarken. "Soyun öyleyse."

Üstümdekileri çıkarırken benden uzaklaştı ama rahatsız edici led ışıkları kapatıp Peter'in gece lambasını açmaya gittiğini biliyordum. Yeniden dibime geldiğinde ondan önce atılıp kendim gibi, üzerinde son parçası kalana dek onu soyan ben olmuştum. Bedenlerimiz üst üste bindi yine o an, bundan öncesinde defalarca yaptığımız gibi. Ama hepsinde, sanki ilk defa ona dokunuyormuşum gibi heyecandan nefesim kesiliyordu. Tıpkı o an olduğu gibi.

O ana kadar, Harry'nin odasında, kimse yokken kaç kez yaptığımızın sayısını veremezdim. Ayrıca bir günde, fırsatı birden fazlaca kez değerlendirdiğimiz onlarca gün olmuştu belki. Ama hiçbirinde, saatlerce yatakta uzanıp birbirimize ne kadar aşık olduğumuzu belki de yüz kez söylememiştik. Daha çok, bulduğumuz o üç saatin ikisinde sevişmiş, bir saatin yarım saatinde konuşmuş, yarım saatini ise sadece öpüşmekle geçirmiş olurduk. Varsa tanrılar şahitti ki, Harry'yi sadece öpmek bile, bu dünyadaki en güzel histi.

İkimiz de yatağa geçerken hiç olmadığı kadar vücutlarımız birbirine sürtmeye devam ediyordu. Yatağımda, üzerime uzandığında bacaklarımla hemen yakalayıp sarmıştım onu. Beni öpmeyi bir an olsun bırakmıyor, dudaklarımız yakın olduğu her anda mıknatıs gibi durmadan birbirine çekiliyordu. Artık sessiz yapma konusunda uzmanlaşmıştık, bazen, öpücük seslerimizi bile sessizleştirebiliyorduk. Ki bu bence en büyük yeteneklerimizden sadece biriydi.

Kasıkları da, hiç vakit geçirmeden üstümdeki yerini aldığında özlediğim sıcaklık hissiyle suratıma rahatlamayla koca bir gülümseme yayıldı. Gerilen dudaklarımdan müsade bularak, dudaklarını boynuma yöneltti. Hiçbir zaman aceleci değildik, ancak bugün ekstra uyuşuk olma hakkımız vardı. Boynuma ıslak ve azdırıcı öpücükleriyle ısırıklarını bırakırken kasıklarımı ve kalçamı ona bastırıyordum. Geniş omuzlarında duran ellerimse, tamamen onu üzerimde istiyordu. Dudakları birkaç dakikalık yokluğunda üşüyen dudaklarıma ulaştı tekrar. Veda öpücüğüne çok da benzemeyen bir öpücük verse de işin içine karışan diliyle, birazdan nereye gitmek üzere olduğunu çok iyi biliyordum.

Aramızdaki şaşırtıcı derecede ten uyumun varlığını, ona buraya gelir gelmez takıntılı olmamdan anlamam gerektiğini biliyordum hep, ancak bunu deneyimleyerek emin olmak bambaşka bir histi. Sadece yan yana olduğumuzda değil, benden uzaklaştığında dahi onu tutmak, öpmek, dokunmak istiyordum. Gerek hayallerimde, gerekse rüyalarımda ve düşüncelerimde bu hep böyleydi. Ve bunun karşılıklı olduğunu biliyordum. Harry de an ve an beni istiyor, beni arzuluyordu. Tıpkı o an, vücudumun onun ıslak öpücükleriyle kaplanmasında olduğu gibi, bana doyamadığını biliyordum. Dudaklarıma, tadıma ve kokuma asla doyamıyordu. Ben de ona.

Karnıma tatlı aşk ısırıkları bırakırken dahi sessizdim. Biri tarafından şikayet edilip basılmamız isteyeceğim son şey olurdu çünkü. Hele de böyle bir geceyi ve şansı yakalamışken. Benden uzaklaştıkça, ellerim omuzlarından şimdiden dağılmış olan o güzel saçlarına çıktı. Tek bir hareketle altımdaki siyah baksırdan kurtuldu ve odadaki loş ışıkta gözden kaybolmak üzere onu bir yere fırlattı. Kucağında ve kollarının arasında olmak dünyanın en huzurlu hissiydi, biraz sonra bana yapacaklarından sonra tabii.

Islatma kısmı başka kısımlara geldiğinde, halen hareketlerinde acele etmiyordu ancak dudaklarının arasında olduğum anda, aynısı benim için söylemek zor oluyordu. Yavaşlığının altında gerilen karnımdaki tüm kasları hissediyor, o tatlı saçlarına kıyamadığım için parmaklarımın arasında olduğu halde çekemiyordum. Belki rahatça sesler çıkaramamaktı başka acı veren tarafı. Parmak uçları beni daha da rahatlamak için baldırlarımı ve karnımın altını okşamaya başladığında, hırıltıyla karışık bir nefes yükseldi ağzımdan. Parmak uçları tenime baskı yapmaya devam ediyordu. Dilini daha çok hissediyordum, hem de hiç olmaması gereken yerlerde.

Yatağımda, onun altında zevkle kıvranıyordum. Onun yumuşak ve tatlı öpücükleri -ve daha fazlasıyla- kendimden geçmek üzereydim yavaşladığını fark edene dek. Göz göze geldik odadaki karanlığın ortasında. Dudakları tamamen benden ayrılmıştı. Dizlerinin üzerinde tırmanıp bana yaklaştırdı başını. Diyeceğini sabırla beklerken ıslak dudaklarını okşadım. Parmağımı istekle kabul etti. Ona bayılıyordum. Hele de gözleri, bu halde bile aşkla bana bakarken. "Ne yapmamı istiyorsun?"

Aslında, düşünüldüğünde her şeyi yaptığımız söylenemezdi. Bu yüzden soruyordum ona. "Seni istiyorum." Kasıklarını, benimkiler üzerine bıraktığı anda inlememek için sertçe yutkundum. En azından ses çıkarmamak adına böyle kaçabilmiştim. Parmak uçları yanağıma, oradan da dudaklarıma eriştiğinde onun da parmağı benim ağzımdaydı artık. Onu dilimin üstünde tutup tıpkı onun bana yaptığı gibi sakince emdim.

Onun beni ilk kez, bu odadaki kapıya yaslayarak ağzıyla nasıl kendimden geçirdiğini çok iyi hatırlıyordun. Sonrasında konuştuğumuzda, onun için ilk olduğunu itiraf etmişti bana. Benim ilkimse, odada değil, alışılmışın dışında gerçekleşmişti. Kütüphanede, ikimizin de beklemediği bir anda olmuştu. Zayn ve müdürün oğlu Albus'un kütüphanede bulunan kitaplarla alakalı bir sorundan dolayı -ne olduğunu bile hatırlamadığım bir sebepten ötürü dalgınlıkla kapıyı üzerimize kilitlemesi sonucunda, rafların arasında olmuştu. İkimiz de yerdeydik, elim başta yaramazca okul pantolonun arasından kayıp gitmişti ve sonrasında, hiç bilmediğim bir cesaretle ona, bir erkeğe ilk kez ağız işi yapmıştım.

Ve o an, Harry'nin bunu benden tekrar istediğini düşünerek, onu tek bir hareketle yatağımda altıma aldığımda sırıttığını görebiliyordum. Onun aksine hızlıca indim kasıklarına. Ona itiraf etmesem de, benim için her sabah duşta tıraş olmasını seviyordum. Bana itiraf etmese de, kullandığı tıraş losyonunu kasıklarına bile sürmesini seviyordum. Dışarıdan tüm sapıkça gelebilecek şeyleri, Harry'ye bayıldığım için seviyordum.

Heyecanla aldı son kez sanki nefeslerini ve bana yer açarcasına bacaklarını araladı biraz daha. Yaparken iyi olup olmadığımı bilmesem de, nefeslerindeki değişik düzensizliği duymak hoşuma gidiyordu. Tıpkı o anda olduğu gibi, dilim boylu boyunca gergin teninde kayıp giderken kulaklarım onun nefeslerinden başka bir şeye odaklanamıyordu. Onun bana yaptığı gibi, dudaklarımla etrafını sardığım anda tırnakları ensemi çiziyordu. Bir bacağını omzuma attığı anda bu hoşuma gitti çünkü kütüphanede yaptığımızda, ikimiz de yerde oturduğumuz için buna pek fırsatımız olmamıştı. Bu yüzden, cesaret alarak diğer bacağını da aldım omzuma. Tamamen yatağıma uzanarak onu yaladığımı ve bunu yaparken kendimi yatağıma bastırdığımı da fazlasıyla geç fark ediyordum.

Başımı minik minik, onu çıldırtacak yavaşlıkta oynatmaya devam ederken mırıldandığını duydum. "Hayır, hayır..." Şaşkınca kaldırdım başımı, ilk başta bir şeyden rahatsız olduğunu düşünerek. "Louis.." Adımı mırıldandığımda garip bir hisle kabardı vücudum bir kez daha. Bacaklarının arasından ayrılıp üzerine attım kendimi. Bacaklarını belime saran oydu bu sefer. "Neyi yapmak istediğimi biliyorsun."

"Ne?" Büyük parmakları yanağımı ve çenemi kavramıştı. Kısık gözleri, gözlerime tutunuyordu ben yukardan ona bakarken. "H-hangisini istiyorsun?"

"Sen istemiyor musun?" Bu soruyu sorduğunda, istediği şeyin ne olduğunu bildiğim halde emin olmuştum. O an başım kendiliğinden omzuna düştü. "İstiyorum." Diye mırıldandım. Elleri omuzlarıma kaydı.

"Bence istemiyorsun."

Başımı tekrar kaldırdım ve alınlarımızı birleştirdim. "Bunu hiç..," Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum, ama ona dürüst olabileceğimi biliyordum. Her zaman olduğu gibi. Ya da çoğu zaman. "bir erkekle yapmadım."

"Biliyorum, ben de öyle ve sorun değil." Dudaklarını dişleyip duruyordu, ancak gerginlikten olmadığını, bana itmeye çalıştığı kasıklarından anlayabiliyordum.

"Sence şimdi doğru zaman mı? Ya da doğru yer?" Bunu sorguluyordum çünkü gerçekçi ve detaycı tarafım vardı ve her ne kadar bunu istemesem de, en azgın olduğum anlarda da ortaya çıkarak her şeyi mahvedebilme potansiyeline sahipti. "Nasıl yapılacağını bilmiyorum."

"Şapşal... Nasıl yapılacağını gayet de biliyorsun." Harry arsızca sırıtırken başını benden hafifçe uzaklaştırıp gözlerime bakmaya devam etti.

"Sen yaptın mı ki? Bir erkekle?" Başını sakince iki yana salladığında bunu sorgulamadım. Yatakta, Harry'yi sorgulamak yapabileceğim son şey olurdu. Ayrıca on sekiz yaşındaydım ve bunları umursayacak gücüm ya da iredem olduğu söylenemezdi o an. 

Kayganlaştırıcımız yoktu, korunmak için herhangi bir malzememiz de. Yine de, ikimiz de bildiğimiz en iyi yöntemleri denemeye karar vermiştik. Sonuca bakıldığında, iyi ki de karar vermişiz demediğim bir anın olmayacağını biliyordum.

Onunla ilk kez, tek bir vücut olabildiğim o gece ellerimiz bir an olsun birbirimizin teninden ayrılmamıştı. İlk dakikalarda, Harry'nin sessiz olma kuralını birazcık esnettiğini biliyordum. Sabahında Zayn'in bizi yan odadan duymamasını umarak geçireceğimi de, ama aklım öyle yerinde değildi ki, o an beynimden geçen tek düşünce Harry, Harry, Harry olup çıkmıştı. Defalarca kez içimden küfür etmiş, adını sayıklamıştım. Onun beni duymadığını bilerek. Ayrıca, o an, basitçe biseksüel olduğumdan emin olduğumu da söyleyebilirdim ama bundan çok daha fazlasını hissetmiştim o gece.

İçine girdikten birkaç dakika sonra, aslında saniye de olabilir, bacağını kavramayı bırakmadan diğer elimle ensesini tutarak bana bakmasını sağlamıştım. Aldığım zevke rağmen tüm odağım onun güzel suratında olup çıkmıştı. Yüzünün gerginliğini, unutamayacaktım. Dudakları zevkle aralandığında, kendimi biraz daha ona ittim. Bacaklarının daha şimdiden titrediğini hissedebiliyordum.

Dudaklarına kapandığımda ikimizin de sonunu hazırladığını biliyordum. Sadece birbirimize dokunmak bile bizi delirtirken, bunun saniyeler içerisinde öldüreceğini anlamak zor değildi hiç de. Aramızda hiçbir mesafe yoktu artık. Aynı anda ikimizin de eli, kasıklarında birleştiğinde onu hiç bilmediğim bir heyecanla okşarken ilk kez keşfettiğim o sıcaklığa son kez ittim kendimi. Sonrası ise tam bir muammaydı. Sanki her yer karardı ve işte buradaydım. Dünyanın sonu gibiydi, ama iyi anlamda.

Beni küçük yatağımda duvar dibinde kalan ufak köşeye atan Harry'miydi yoksa kendim mi, asla bilemeyecektim, ancak birkaç dakika sonra, hala nefes nefeseyken dudaklarımız birleştiğinde ve birbirimize ne kadar aşık olduğumuzu defalarca kez ilan ederken tekrar onun üstünde bulmuştum kendimi. Ve o gece ikinci kez aynı şey yaşanırken, mıknatısı olan tek yerin dudaklarımızın olmadığını yeni öğreniyordum.

Tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Harry'le sabaha kadar birbirimizi yememiştik bu kez. Ya da durmadan öpüşmemiştik sadece.

Sabah onun yanında ilk kez uyandığım zaman, kapalı perdelerden baharın getirdiği güneş ışığı odaya sızmıyordu henüz. Sadece okulun dibindeki ormandan gelen kuş cıvıltılarından, çoktan sabah olduğunu anlayabiliyordum.

Bir süre onu izledim ses çıkartmadan. Kusursuz yüzünün uyurken daha da mükemmel olmasını seyrettim. İnsanlar uyurken komik ve gülünç olurlardı aslında. Ağzı açık ya da saçları dağınık olurdu örneğin. Bunu Peter'dan bile biliyordum. Harry ise, öyle değildi. Bir eli yastığın, diğer eli ise yanağının altında duruyordu. Gece ara ara uyanıp beni okşadığını ve bana aşık olduğunu fısıldayışı hala kulaklarımdaydı, dışarıdan gelen kuş cıvıltılarına eşlik ediyordu.

Komik bir şekilde Muriel'i ve müdür Warwick'i düşündüm o an. Sonra, kilisedeki papazı. Koç Pike'ı düşündüm. Hayatımızda bizi tanıyan ve sınırlamalar koyan, kurallar çizen ve burada hayatımızı berbat eden onca kişi vardı ve ben ise buradaydım. Harry'le aynı yatakta, baş başa ve sarmaş dolaştım. Pek de mütevazi olmayan bir sırıtma yayıldı o an suratıma. Sanki şimdi, gerçek anlamda kazandığımı hissediyordum, bu lanet okula ve insanlığa karşı.

Sanki düşüncelerim coşkunluğunu ve kalabalıklığını duymuştu da açmıştı gözlerini. Uykulu yeşil gözler, uyanık mavileri gördüğünde şaşırmadı, aksine uykulu bir halde geri kapandı. Ten izi olan elini başının altından çekip benim yüzüme sardı ve uykusunun arasında ufak, tatlı bir öpücük verip bana arkasını döndü. Hemen sardım onu arkasından. Saçlarının kokusunu içine çektim ve burnumu tenine hapsettim. Öyle güzel kokuyordu ki. Uykum olduğu halde gözlerimi kapatmadım hemen, saçlarının arasından fışkıran o morumsu tutamı izledim bir süre daha.



Y/n: uzun bir süreden(2 yıl:() sonra herkese merhaba... kimler burada, ya da okuyacak biri kalmış mıdır onu bile bilmiyorum ama bunu okuyan varsa birkaç şey söylemek istiyorum,
25. bölüme özel uzun bir italik girişiyle başladım. 5 bölümde bir zaten yapıyordum
Louis büyüyor, gelişiyor, zaten bu hikaye Louis'nin karakter gelişimine odaklı tamamen, belki çok öncesinden fark etmişsinizdir
bir de 30. bölümde final olacağından ve ben de artık bu kitabı tamamlamak istediğimden artık araya iki yıl gibi bir zaman girmeyeceğini söylemek istedim

son olarak, yazmayı çok özlemişim. Terapi gibi. Hala arada eski yorumlarınızı okuyorum, mutlu oluyorum. Tamamen geri döner miyim bilmiyorum ama HOC bitene kadar buradayım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top