θ.Ч
"Senin arkadaşın olmak istemiyorum, ben sadece senin aşığın olmak istiyorum. Nasıl bittiğinin ya da nasıl başladığının hiçbir önemi yok."
Eğer uzun bir süre boyunca, o çok sevdiğiniz, sizi tamamlayan parçalardan birinden koparsanız onun yokluğuna o kadar da hızlı alışamayabilirsiniz. Beyniniz, o eksikliğin giderilmesi için sizi tuhaf hallere büründürebilir, hem de haberiniz bile yokken. Tıpkı, kulaklığımdan ve müzikten günlerce ayrı kaldıktan sonra beynimin benim yerime favori şarkılarımı ben düşünmeden çalmaya başlaması gibi, hem de en ihtiyaç duyduğum anlarda. Şimdiye dek gürültüden, kalabalığın yaptığı baş ağrıtıcı o korkunç sesten hiçbir zaman haz etmemiştim ve kulaklıklarım benim için her zaman kurtarıcı görevini üstlenirdi. Ancak yeni yuvam, yani yeni cehennemim, beni savunmasız ve korumasız bırakmıştı. Yine de, ilk kez bulunduğum kızların bloğundaki bir anfi sınıfında tek başıma bir sıranın duvar kenarına sinmiş bir şekilde oturup önüme açtığım boş sayfada saçma sapan da olsa bir şeyler çizdiğim esnada, sanki kulaklığım kulağımdaymış gibi gerçek dünyadan kopmamı sağlayan şey; beynimin içinde çalan favori şarkılarımdan biri olmuştu. Bu belki de, benim burada geliştirdiğim özel bir yetenekti diyordum kendi kendime.
"Louis?" Başımı önümdeki sıradan kaldırıp, kalemin ucunu defterden ayırmadan sıramın başında dikilen kızla buluşturdum gözlerimi. Bu Miranda'ydı. "Oturabilir miyim?"
O gün, günlerden cumaydı ve ilk kez birkaç gün önce Peter'ın bahsettiği ve sonrasında diğer tüm erkeklerin ağzından düşüremediği kızlar ve erkeklerin tamamen her yerde karıldığı gündü: Yani sınıflar ve bahçeler ortak kullanım haline geliyordu. Kızların bloğundaki sınıflardan birine geçmem gerektiğini ise bayan Muriel'in masasının arkasına asılan kağıtlardan okumuştum. Yanım boştu, özellikle de erkekler bilerek kızların yanına geçtiğinden beri. Bense erken saatlerde gelip boş sıra kaptığım için şanslı olanlardandım. Bir süre daha beklememesi adına hafifçe başımı salladım. Miranda kucağında tuttuğu defterleri sırasına bırakırken gözüm onda bile değildi. "Eminim hala garip geliyordur ve alışamamışsındır."
"Sadece, tüm bunların mantığını çözemiyorum." Miranda söylediğimde komik bir şey varmış gibi gülünce tamamen ona dönmeden başımı çevirmiştim.
"Aynısını ben de yaşadım, gerçekten. Ancak bir süre sonra ayak uydurabilmeye başlıyorsun merak etme." Konuşurken kızı ve orantılı yüzünü inceliyordum. Tıpkı benim gibi, okul üniformalarını giymişti. Kravatlarımız bile aynıydı. Saçlarını sıkı bir şekilde en tepeden toplamıştı. "Burada arkadaş edinebildin mi?"
Sadece, birkaç tane. Zayn ve Alex. Bir de sayabilirsem belki oda arkadaşım. Gerçi, ona hala tam ısınabilmiş sayılmazdım. "Evet. Edindim. Yine de burayı çekilebilir kıldıklarını düşünemiyorum."
"Burayı, hiç kimse çekilebilir hale getiremez Louis." Elinde tuttuğu telli kalın ve büyük defteriyle geniş anfi kapısından içeri girdiği anda, sanki benim gibi diğer herkesi kendisine döndürmeyi başardığını hissine kapıldım. O elindeki defteri sıkı sıkıya tutarken, sert kapağı çevreleyen parmaklarının birkaçına taktığı yüzükler gözüme çarpmıştı ilk önce. Siyah, kırmızı ve düzgünce ütülenmiş okul ceketinin tüm düğmelerini açık bırakmıştı. İlk kez gördüğüm okul süveteri ve minik oyuk yakasından gözüken kravatına gitmişti sonradan gözüm. Salık saçlarının çevrelediği ciddi ve bir o kadar havalı yüz ifadesinin kapladığı suratını inceleme cesaretini gösterdiğimde ise, Miranda'nın cümlesiyle kendime gelmek zorunda kaldım. "Önce bunda anlaşalım."
Harry sınıfa girip de arka sıralarda bir yere yürüdüğünde, onunla ilk kez aynı sınıfa düşmenin heyecanını tadıyordum sanki. Bu, tuhaf bir histi yine. Başımı çevirerek onu izlemeye devam etme utanmazlığımı gösterirken, bakışlarımın yönüne Miranda'nınkiler de eklenmişti. "Siz tanışıyor musunuz?"
Sonunda önüme dönmüştüm. Onun tarafından fark edilmemek, o kadar da kötü hissettirmemesi gerekirdi. "Hayır, pek değil."
"Çok yakışıklı, değil mi?" Miranda gülerek önüne döndüğü zaman, söylediklerinden ötürü şaşırmıştım.
"Sen onu tanıyor musun yoksa?" Sorumla hafifçe omuz silkti.
"Yani. Onu bu okulda tanımayan yok ki... Harry Edward Styles." İsmini dalga geçercesine bir tonlamayla söylediğinde, hala ne demeye çalıştığını anlamak için uğraşıyordum. Miranda, gerçekten tuhaf bir kızdı. Aklıma, beni aslında tanıdığını söylediği ormandaki konuşmamız gelmişti. Sonra bir anda, Harry'nin gerçekten sadece birkaç sıra ötemizde oturduğunu hatırlayıp daha ciddi bir şekilde önüme döndüm. Dersin başlamasına da, oldukça az bir vakit kalmıştı üstelik.
◎
Dersten sonra, Miranda beni sadece - cuma günleri hariç - kızların kullanabildiği arka bahçeyi gezdirirken, bir yandan da okulla ilgili tuhaf detaylardan bahsediyordu ancak ben hala sabahki derste takılıp kalmıştım. Yani o sadece bir şeyler anlatıyor ve ben de kendi beynimin içinde, dersteki bazı dakikaları düşünüyordum. Harry derslere katılan biriydi, verdiği izleniminin aksine. Pek de dersle alakası olmayan düşüncelerini bile söylemekten asla çekinmemişti. Ne zaman tereddüt etmeyip de başımı ona bakmak için arkaya çevirsem, üst sıraların birinde oturmuş derse kendini vererek öğretmenle ya da diğer öğrencilerle sohbet ettiğini görmüştüm. İnsanlar, her nedense onu seviyor gibi gözüküyordu. "Louis, sen beni dinliyor musun?"
Ağaçların arasına yerleştirilmiş bir banka oturduğunda hala bana bakıyordu. "Biraz dalmışım, ne diyordun en son?"
"Doncaster'dan bahsediyorum. Marika'yı hatırlıyorsun değil mi?" Ellerimi pantolonumun cebine soktum. İsmi duyar duymaz, kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Eski kız arkadaşımı nereden tanıyordu? "Evet. Ben Marika'nın arkadaşıydım. Yani siz çıkarken değildim. Sonradan arkadaş olduk. Ve ben bir sene sınıfta kalınca..."
Demek, beni Marika sayesinde tanıyordu. "İkimiz de çocuktuk... Eminim beni berbat biri olarak anlatmıştır."
Miranda kendini tutamayıp gülerek başını salladığında bankta yanındaki boşluğa oturmuştum. "Louis bu ne hız, dostum." Görüş alanımıza birden giren kişiler, Alex ve Ernest'ten başkası olamazdı ya zaten. Geçen günkü Miranda hakkındaki iğrenç söylemleri yüzünden gözlerimi sinirle devirdim. İçimden küfürler savururken, ağzımdan tek kelime bile çıkamaması beni daha da öfkelendirmişti birkaç saniyeliğine. "Bizi yeni yakın arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" Başımı Miranda'nın tepkisini görmek için çevirdiğimde, kız bana değil, karşısında ayakta dikilen birbirlerine omuz atmış çocuklara bakıyordu.
"Alex-"
"Miranda." Bacak bacak üstüne attığında, karşısındaki iki çocuğun sırıtmasını sağlarken Miranda tam aksine ciddilikle onlara bakıyordu. "Şimdi gidebilir misiniz? Güzel okulumun manzarasını kapatıyorsunuz." Alex bu atışmadan haz almış ama umursamamış gibi tekrar bana döndü.
"Akşam odaya geliyorsun değil mi? Miranda sen de davetlisin. Odadaki tek kız olacağın için sana çok değer veririz."
"Kameralar olmasaydı sana orta parmağımı kaldırırdım, çömez." Alex ve yanındaki küçük evcil hayvanı yanımızdan gidince derin ve uzun bir nefes aldım. Miranda yüzündeki ciddiyetini koruyarak bana bakmaya devam ettiğinde, hala ne demem gerektiğini bilmiyordum.
◎
Yüz on beş numaralı odanın ortasında büyük bir alan kaplayan kirişe omzuma yasladığım sırada, Zayn henüz benden ve yakınmalarımdan bıkmamış bir halde beni dinliyordu, veyahut sadece öyle gözüküyordu. Çünkü elinde tuttuğu kitabı indirmemişti ve sık sık sayfalar arasına bakıyordu. Ama söylediklerime de aynı hızda cevap verebiliyordu. Eğer ikisini de yapabiliyorsa, onu alkışlayabilirdim hemen orada. "Sonra aptal Alex geldi ve, kız yanımda olmasına rağmen saçma sapan konuştu."
"Miranda ne dedi peki?" Omuz silkmeden önce kollarımı birleştirdim.
"Biraz tersledi ve onları kovdu."
"Bana seni kıskanmışlar gibi geldi. Yani," Zayn gözlerini bana ulaştırdığında, tek kaşım havada ona bakıyordum. "Anla işte. Bir de gelmiş bana bu akşam onların odalarına gitmemiz için ısrar ediyorsun. Neden Louis? Miranda'ya bakarak nasıl... nasıl şey yaptıklarını dinlemek istediğin için mi?"
Yüzümü hemen buruşturdum. Bunun fikrini duymak bile mide bulandırıcıydı. "Hayır. Bu sefer onların ağızlarının payını vereceğim. Onlar da kimle arkadaş olduklarının farkına varacaklar."
"Gitmek istemiyorum Louis." Zayn beni hızlıca kestirip attığında, ben de elindeki kitabı aniden çekmiştim.
"Biraz sosyalleşelim. Eğer sıkılırsak, gerçekten kimseye açıklama yapmadan odadan çekip gideriz."
"Ve bu bizi daha da garip hissettirir?" Zayn'e yalvaran bakışlarımı bir süre daha yönelttiğimde, sonunda istediğimi kazanmıştım. "Pekala. Sadece sana haklı olduğumu göstermek ve suratının o halini görmek için geleceğim. Başka bir şey için değil."
Koridorun diğer ucuna adımlayıp, başka bir odanın kapısını açtığımız sırada, akşam yemeğinin üstünden sadece birkaç saat geçmişti. Yüz altı numaralı odada, henüz bizden başka misafir öğrenci yoktu bu yüzden. Alex, bugün olanlardan sonra bile benim geldiğimi gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme belirmiş ve neredeyse bana koşup sarılmıştı. "Louis, sen gerçekten acayip havalı bir adamsın." Kolunu omzuma doladığı sırada, Zayn'le göz gözeydik. İkimiz de bu tepkiyi beklemediğimiz için, şaşırmıştık. Alex yumuşakça devam etti. "İyi ki geldin Zayn. Seni kaç gündür görmemiştim."
"Diğerleri nerede?" Bekleyemeden sorduğumda Alex oturmamız için yatak örtüsünü düzeltmişti gelişi güzel ve özensizce de olsa.
"Bilmem, belli ki biraz erken gelmişsiniz." O ve Zayn her ne kadar yalandan bile gülse de, ciddiyetle etrafıma bakınıyordum.
Neyse ki, Zayn'in konuşmadığı ve Alex'in zorlamayla ittirdiği sıkıcı sohbetimiz çok sürmek zorunda kalmamış, odanın kapısı sık sık açılıp kapanmaya başlamıştı. Odaya gelen bizden sonraki ilk misafir, elbette ki beklenildiği gibi, Ernest olmuştu. En başından beri ondan hoşlanmıyordum aslında, turuncu saçlıların içten pazarlıklı ve sinsi olduklarını düşündüğümden beri hem de. Cebinden getirdiği mentosları bize fırlatırken, onun nasıl buraya yiyecek sokabildiğini düşünüyordum. "Sonuçta sen de, hala kızıl saçlarınla dolaşabiliyorsun Louis."
"Uzun saçlılara bir şey denmiyorsa, boyaya da bir şey demezler diye düşündüm." Kimden bahsettiğimi anlayan tek kişi Zayn olmamıştı o an odada.
Alex parmağını bana sallayarak gülmeye başlamıştı. "Harry'den bahsediyorsun." Ernest şekerini ağzı açık bir şekilde çiğnemeye devam ederek konuştu. "O biraz ayrıcalıklı bir öğrenci. Birazdan sebebini çok iyi anlayacaksın."
Neden herkes bu kadar ona düşkün, diye sesli bir şekilde sormak yerine kendi içimde bastırabilmiştim Zayn'in bakışlarını gördüğümde. Sanki artık susmamı ister gibiydi. "Ayrıca bugün cumaydı dostum, dışarı çıkıp bir sürü şey aldım ve kontrol saati olmadığı bir zamanda odama soktum."
Alex, beklemeden Ernest'i tamamladı. "Oda arkadaşı sayesinde biliyor bu numaraları. Gelsinler ve bize de anlatsınlar bir an önce. Öyle değil mi Louis? Louis Harry'le şimdiden tanışmak için can atıyor."
"Louis ona aşık olmuş." Ernest gülerek söylediğinde, aptal Alex ona eşlik etmişti.
"Siktir git." Bir anda gelen sinirle parlamak yerine, yine her zamanki gibi gözlerimi devirdim. Neyse ki Alex konuyu hızlıca değiştirmişti: "Unuttun mu, onun Miranda'sı var."
"Kapayın çenenizi artık." İlk bulduğum yastığı onlara fırlattığımda odadaki gerginlik az da olsa dağılmıştı.
"Sana da hiçbir şey söylenmiyor Tomlinson."
Kapı açılmadan önce, hemen öteki tarafından gelen sesleri seçmek benim için çok kolay olmuştu. İçerideki sohbet her ne kadar devam etse de, gözüm bir an önce hareket etmesini beklediğim kapı kulpuna takılı kalmıştı. Kapının önündeki insan sayısı ve gürültü de git gide artıyordu sanki. Sonra bir anda, sert bir şekilde inmişti demir kulp. Kapıyı açıp önden giren kişiyi her ne kadar tanımasam da, arkasından gireni çok iyi tanıyordum. Harry içeri girerken bile arkadaş grubuyla yaptığı konuşmayı bölmemişti. Odaya bir anda doluşan ve neredeyse adım atmaya izin vermeyecek kalabalıklığa sebep olan yeni dört kişiden sadece ikisini tanıyordum. Onlar da, Harry ve Ezra'ydı, her zamanki gibi. Asla ayrılmayan ikili. "Demek yeni misafirlerimiz var."
İsmini bilmediğim, ancak bu arkadaş grubunda sık sık görüp durduğum çocuklardan birinin Zayn'le ortamıza aniden oturması sonucunda, tuhaf bir şekilde gerilmiştim. Çocuk dibime girecek kadar yakınımda oturuyordu. "Selam, ben Hadrian."
"İnsanları korkutma Hadrian." Harry arkadan söylediğinde, çocuk elini boş ver dercesine havada bir ileri bir geri yaptı. "Sen boş ver onu."
İnsanlara ne yapacağını söyleyip durmaktan vazgeç artık. Tıpkı, Ezra'nın bana çarpıp ona özür dilemesini söylediğin gibi, benimle konuşmak yerine, beni görmezden gelme.
"Louis." İsmimi öğrendikten sonra kolunu omzuma bırakıp, Zayn'le tanışmaya dönmüştü. Her ne kadar gözlerimi, bu akşamki yeterince tuhaf konuşmalardan dolayı Harry'e ulaştırmamaya çalışsam da kendimi asla tutamıyordum. Onun kapıya yakın kısımda, masanın etrafında toplanmış bir şekilde Ezra ve başka yeni bir çocukla konuştuğunu görüyordum. Hadrian denen çocuksa yeniden bana dönmüştü. "Sen de bu katta kalıyorsun değil mi? Yani yenisin."
"Evet. Öyle. Bu sene geldim."
Hadrian oturduğu yerden dönüp Harry'e seslendiği sırada, çaresizce Zayn'e döndüm. Düşündüğümden daha da tuhaf bir ortama atmıştım sanki ikimizi birden. "Harry, iki yeni öğrencimiz daha var."
O sırada Alex eliyle omzuma baskı yapıp kulağıma eğildi. "Hadrian ve Harry oda arkadaşı, hem de iki buçuk senedir."
O an düşündüğüm ilk şey, bir insanın o kadar zamandır bu okula nasıl katlanabildiği olmuştu. Ve, nasıl şimdiye dek atılmadığı. Ancak Harry, masaya doğru eğildiği pozisyonunu değiştirip de sırtını dikleştirdiği ve sırıtarak Zayn'le ikimize bakmaya başladığı esnada, algım tamamen başka yöne kaymıştı yeniden. "Öyleyse, kapıyı kilitlemeden önce, bu konuşulanların kimseyle paylaşılmayacağına dair yemin törenini başlatabiliriz."
y/n: görmeyenlerrr multiye baksın lütfenn jdjxke
kısacık bir şey söyleyip gidyorum, biliyorum çok beklettim ve kim, ne oluyor unuttunuz :( Sorunuz olursa veya hatırladığınız bir şey olursa sormaktan çekinmeyinnn
bir de şurada kesmek istemiyordum ama 5. bölümde cidden işler biraz fazlaca karışmaya başlayacak.... En azından bu bölümde pat diye bitirmektense tüm olayları diğer bir bölüme saklamak?? Neyse ben artık sustum nejckrpfş
@aselstylinson bu bölüm senin içinnn ehhehe
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top