θ.Ƽ
yıllardır her doğum gününü beraber geçirirken, bir zaman sonra ayrı yerlerde olmak ve mesaj ya da telefon aracılığıyla kutlamak gerçekten kelimenin tam anlamıyla "basık" hissettiriyor. Bu kelimeyi kullanıyorum çünkü yan yana olduğumuz her doğum günlerinin en saçmasının bile ne kadar eğlenceli olduğunu hatırlıyorum ve o günleri çok özlüyorum. Tıpkı geçmişteki gibi sana hamburgerlerden oluşan dev bir hamburger kulesi pastası yapabilsem, onun yerine çok sevdiğin bu nazi kampı hikayesine yeni bölüm yazıyorum senin için. Aralarında her ne kadar dağlar kadar fark olsa da, birkaç gün sonra yanına geldiğimde gerçekten bunun telafi edeceğimizi biliyorum ve sen de öyle :)) İyi ki doğdun hilarrity en azından 22 doğum gününden en az 15inde yanında olabildiğim için çok mutluyum.
!Bu bölüm bir miktarda rahatsız edici argolar içerebilir!
Peter, Alex, Zayn ve Miranda'nın başını çektiği o önemsiz Hawksmoor'da tanıştığım, hatta zaman zaman buna zorunda kaldığım, insanlar listesine Harry adındaki o kişi eklendiğinde artık akabindeki isimleri pek de umursamayacaktım. Oysa, en tuhafının başkasıyla olduğunu düşünürken, Harry'le olan tanışma şeklimiz benim tamamen yanıldığımın bir göstergesi olmuştu. Aslında, o an, onu sadece kafamda abartıp durduğumun ilk kanıtıydı.
Yüz altı numaralı odada akşamın ilerleyen saatlerinde, çoğu şey düşündüğüm gibi ilerlemiyordu aslında. Hayalini kurduğum arkadaş ortamı yoktu, eğlenceli diyaloglar yoktu. Yalnızca birbirinden kopuk ve gereksiz konuşmalar odayı dolduruyordu. Onlar hiç de komik olmayan bir şakaya gülerken, Zayn ve ben tamamen kendimize ait bir köşeye çekilmiş ve her şeyden soyutlanmış bir halde konuşmaya devam etmiştik bir süre daha. Kimse, tuhaf sırlardan da bahsetmemişti. Yalnızca, Harry'nin oda arkadaşı Hadrian şunları söylemişti: "Ortak tuvaletlerin içindeki son kilitli kabinin penceresi sayesinde yangın merdivenlerini kullanarak bazen, arka bahçeye kaçabiliyoruz."
Bundan daha fazlasını bildiklerini biliyordum, ona rağmen onları umursamamış gibi davranmayı seçmiştim tüm akşam boyunca. Aslında, çok da uzun bir süre o odada takılabildiğimiz söylenemezdi. Harry'nin telefonunu çıkartıp herkesin içinde oynadığı bir anda, ilk önce dayanamayıp atlayan Alex olmuştu. "Seni küçük piç! Nasıl aldın telefonunu?"
"Bay Warwick ona hasta, bilmiyor musun?" Ezra, sahiplenircesine kolunu Harry'e doladığı esnada, Zayn'in de benim gibi onları izlediğinden habersizdim.
İçerideki herkes bu çok komik bir şeymiş gibi güldü kısa bir süre. "Adamı porno izlerken mi yakaladın Harry, doğruyu söyle?" Ernest sorarken pis pis sırıtıyordu. Gözlerimi hemen cevabını beklemeden Harry'e çevirdim.
"Belki de. Asla bilemezsiniz." Duvara yaslandığı yerden, telefonuyla oynamaya devam etti kendi halinde. Ezra yanından çekilip oda arkadaşı Ernest'ın tarafına geçtiğinde, kendi köşesinde artık tamamen yalnız sayılırdı. Ancak sadece birkaç dakika sonra, isminin Jo olduğunu öğrendiğim, bir diğer arkadaşı Harry'nin yanına gitti.
"Bence bizi sevmediler." Zayn gergin mi yoksa şakayla mı konuştuğunu anlayamadım bir anda kulağıma doğru mırıldandığında kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı.
"Onlar mı yoksa biz mi?" Böyle söylediğim zaman, Zayn hafifçe güldü.
Kimse, kendini tanıtmamıştı. Kopuk diyaloglar bir süre daha devam etti küçük odanın içerisinde. Harry bir ara kendini tutamayıp içeri nasıl alkol sokabildiğini anlatmaya başladığı sırada, Hadrian onu bir şekilde dürterek frenlemesini sağlamıştı. "Yani her neyse, zaten parasızlıktan alamıyoruz." Sanki söylediklerinin telafisini yapmaya çalışır gibi kendini düzeltmeye çalıştı.
"Harry yapma dostum, bize güvenmiyor musun?" Alex gözleriyle bizi işaret ettiğinde, çekingen bir tavırla yeniden Harry'e dönmüştüm.
"Hadrian biraz korkak, bilmiyor musun?" Harry omuz silkti.
"Sen çok cesursun ya, aptal."
"Bu arada biz hala buradayız." Zayn sessizce mırıldansa bile, odadaki herkes onu duymuştu. Kısa bir sessizlik oldu sonra. Kesinlikle, rahatsız edici olanındandı.
"Bu arada, ben sizi ilk kez görüyorum. Bu katta mısınız siz de?" Harry telefonunu cebine sıkıştırıp bize bakarak sorduğunda sinirle gözlerimi devirdim. İlk kez mi görüyorsun? Peki ya tuvalette "saçlarını beğendim" demek de neydi?
"Evet katın karanlık köşelerinde kaldığımız için görmemen normal." Tıpkı odanın havasına uygun bir şekilde güldüğümde, aslında onunla açık bir şekilde alay ettiğim için olmuştu. Ancak Harry, bunu anlamamıştı, ya da ben içimdeki siniri cümlelerime yansıtamamıştım. Zayn yanımda gergince kollarını birleştirdi.
"Peki hangi odalardasınız?" Ben ikimizin yerine cevap vermiştim hızlıca. Odada kalan diğer erkek öğrenciler bu esnada kendi sohbetlerini bölme girişiminde bile bulunmamışlardı. "Pekala, sizinle tanıştığıma sevindim." Ayakta kalmayı kesip karşımızdaki yatakta kendine yer buldu hızlı bir şekilde. "Hatta, seni hatırlıyorum. Yemekhanenin ilk günü." Harry konuşurken bana değil, Zayn'e bakıyordu. "Warwick sana saçlarını kestirmeni söylemişti. Ve salak adam, kaşındaki façaya bile kızmıştı. Gerçekten saçlarını kazıtmışsın bir de. Görse mutluluktan delirirdi."
Tüm süre boyunca, Harry'e değil, yanımda oturan Zayn'in tepkilerine bakmıştım. Öyle gergin ve çekingen duruyordu ki, Harry'nin sözünün bitmesini beklemeden kalkıp gidebilirdi. Harry tam bana bir şeyler söylemek için ağzını açacaktı ki, Zayn bir anda kalkıp tahmin ettiğim gibi odanın çıkışındaki kapıya doğru atıldı. Onu kapının önünde durdurabildiğimde, içerideki kalabalıktan birkaç adım uzaklaşabildiğimiz için daha rahat konuşabilirdim ancak yine de sessizce mırıldandım. "İyi misin Zayn?"
"Burayı hiç sevmedim."
"Tamam. Ben de sinir olmaya başladım, gidelim-" Tam, içeride kalanlara gitmemiz gerektiğini söyleyeceğim anda, Harry'nin bize dönük bir halde gözlerini üzerimizde tutuyor olduğunu gördüm. Hırkasının iç cebine sıkıştırdığı saçma bir karton kutuyu bize doğru fırlatırken gülümseyerek ekledi: "Yakala Zayn."
Zayn soğuk terler içerisinde, mimiksiz suratıyla kutuyu havada yakaladığında hiç beklemeden içinden çıkana baktı. Bir sigara ve çakmak.
"İstemiyorum." Kutuyu hızlı bir şekilde boş bıraktığımız yatağa fırlatırken hala ağzım açık bir şekilde etrafımda olan biteni izliyordum.
"Bizim gitmemiz gerekiyordu zaten, görüşürüz." Odadan çıkıp da Zayn'in peşinden gitmeden önce içeride kalanlara söylediğim son sözler bunlardı. Zayn'i birkaç saniyede kaybetme düşüncesiyle korkarken, koridorun ortasından geçen merdivenlere oturduğunu görmüş ve hemen yanına gitmiştim. "İyi misin Zayn, neler oluyor? Panik atak falan mı geçiriyorsun?"
Zayn sessizce dizlerini karnına çekti ve konuşmadan birkaç dakika boyunca da öyle kaldı. Bu süreçte bana değil, gözlerini diktiği mermer zemine ve ayaklarının ucuna bakıyordu. Onu öyle gördükçe, içeride kendi deneyimlediğim tuhaf şeyleri düşünme fırsatı bile bulamıyordum. Saf bir endişeyle Zayn'e odaklanmıştım. Etrafımızda merdivenleri kullanan insan sayısı bir hayli azaldığında -yani yakınlarda kimse kalmadığında- Zayn sonunda ela gözlerini bana kaldırdı.
"Sanırım, bir anlığına Harry'den hoşlandım ve bu his beni çok korkuttu."
Cümlesinden sonra, yumuşak olmayan soyut bir varlık boğazıma oturmuştu. Bu yüzden, sesini duyabileceğim şekilde yutkunmak zorunda kalmıştım. Sanki, itiraf edebileceğim başka hiçbir zamanı arayıp bulamayacakmışım gibi konuştum akabinde. "Sanırım, ben de."
İtiraftan sonra, sırtımı merdiven tırabzanlarına yaslanık bırakmıştım. İkimiz de uzunca bir süre sessiz kalmıştık. Bir sürü insan merdivenleri inip çıkıp durmuştu yine bu süreçte, biz ise yerimizden kıpırdamamış ve tek bir kelime etmemiştik. Sonra kat, yine sessizleşti. Konuşacağını anladığım zaman bedenimi Zayn'e çevirdim. "Sana böyle açılabildiğime inanamıyorum. Ben... daha önce kimseye söylememiştim."
Belki de, ortamın yumuşamasından kaynaklı hafifçe güldüm. "Evet, bu amma tuhaf." Öyleydi, belki de Zayn'e karşı büyük bir hınçla dolmalı, ondan nefret etmeliydim. Ama buna yakın en ufak bir his duymuyordum. Sanki biz sadece, aynı müzik grubunu dinlemekten haz alan iki aptaldık. Bana sadece böyle hissettirmişti. "Siktir, çok tuhaf hem de." Sonra daha çok gülmeye başladık.
"Hangisi daha tuhaf bilmiyorum. Sana merdivenlerde açılmam mı yoksa odada kendimizi rezil etmemiz mi? Tanrım ikimiz de çocuğa aptal gibi bakıp durduk. Kesinlikle bizi deli falan sanmıştır."
"Evet, ama havalı sonuçta." Hafifçe omuz silkerek yanına geçtiğimde, ilk kez Zayn'e sarılma konusunda hiçbir çekince duymamıştım. Kollarımı onun omuzlarına sardığımda ise, Zayn hiç düşünmeden sarılmama karşılık verdi.
"O kadar da değil, sadece bir anlığına garip bir hisle doldum." Zayn gülerek söylerken, içimdeki diğer sorunlu kişiliklerimden biri bu anların hepsine tuhaf deyip duruyordu.
◎
Bu itiraf, yine düşündüğümün aksine, Zayn'le bizi ne tam olarak yakınlaştıran bir şey olmuştu, ne de uzaklaştıran. Onu kendimden uzaklaştıran tek sebep, yine kendim olmuştum elbette bilmeden.
O cuma akşamından sonra, cumartesi günümü odamdan bile çıkmadan sadece pencere önünde oturup yağmuru izleyerek geçirmiştim. Kahvaltı saatine yetişememiş, akşam yemeğine ise Zayn'le beraber inmiştim. Sonraki saatlerde ise yine odama kapanıp belli belirsiz birkaç saat uyumuştum. Bir de benimle konuşması için Peter'la uğraşmıştım, ancak o da fazla işe yaramamıştı. Ben yatağımda uyumaya çalışırken, o sürekli ders çalışıp durmuştu.
Pazar günü ise, sabahın erken saatlerinde zemin kata inip sivil kıyafetlerimle dolaştığım için bayan Muriel'den azar yemiş sonrasında ise futbol takımına girmek istediğimi zor da olsa dile getirebilmiştim. Sonrasında gereksiz olduğunu bile bile bana saçma bir form doldurttu. "Al şunu doldur, bazen lazım olabiliyor."
Kağıttaki boşlukları onun masasında doldururken, merdivenlerden inen iki kişi dikkatimi dağıtmamıştı ta ki, birinin Harry olduğunu, bana konuşmasından anlayana kadar. "Günaydın, Louis."
Arkadaşının onu geçip yemekhane kısmına gittiğini gördüğümde, başımı da gözlerim gibi tamamen kağıttan kaldırıp ona döndüm. "Günaydın." Ben ona sorgularcasına karşılık verirken, elbette sinir bozucu olan Muriel de Harry'e günaydın dilemekten geri kalmamıştı. Harry hemen ona da gülümseyerek günaydın demişti. "Ne yapıyorsun burada?"
"Futbol takımı için form dolduruyordum." Ellerini ceketinin ceplerine sokmuştu beni dinlerken, ancak çok durmadan yürümeye devam etti. "İşin bitince yanımıza gel, beraber yemek yiyelim."
Yemekhanenin büyük kapılarının arasından girdikten sonra gözden kayboldu. Çok geçmeden peşinden gittiğimde, üstünü atladığım tek konu Zayn olup çıkmıştı.
Büyük bir heyecanla oturdum masalarına, oysa diğer her sabah, yemek tepsime topladığım her ne varsa yüzümü buruştururdum. Ben masaya gelir gelmez, Hadrian ve ikisi hemen beni selamladı. Uzun ince masada, Hadrian'ın yanına oturmuştum. Harry ise karşımda kalıyordu. "Beden eğitimi öğretmeniyle konuşacağım bu öğlen antrenmanda, seni hiç uğraştırmadan takıma alsın. İyi oynuyorsundur herhalde?" Kendi haşlanmış yumurtasını soyarken bana bakmadan sordu.
"Evet, tabii. Yani sanırım. Bir ara çok oynuyordum."
"Bakma aslında, ben bok gibi oynuyorum ama takım kaptanıyım." Hadrian yağladığı ekmeği ısırdığı sırada kendini tutamayıp güldü ve hiç geciktirmeden ekledi:
"Göt yalamayı sevdiğini herkesin içinde bu kadar belli etme Haz." Hadrian'ın aslında yalakalıktan söz ettiğini bildiğim halde seçtiği argo yüzünden kendimi tutamayıp sırıtmıştım.
"Kapa çeneni boşboğaz. Burada yaşamanın formülü birilerini hoşnut etmekten geçiyor."
"Yani, siz gerçekten iki buçuk senedir buradasınız." Harry'e bakarak sorduğumda başını salladı.
"Biz çocukluktan beri arkadaşız aslında. Aynı liselere gittik, sonra atıldık defalarca. Neyse ki burada biraz idare edebiliyoruz." Harry çok da iştahlı gözükmeden tabağındakileri yiyorken konuşmaya devam etti. "Yine de, yaş sınırına takıldığımız için burada son senemiz."
"Kaç yaşındasınız ki?"
Harry ona ait olduğunu düşündüğüm kupadan suyunu içti cevaplamadan önce. "On dokuz, ancak şubatta yirmi olacağım desek..." Kafasında hesaplamalar yapıyor gibi tek gözünü kıstı uzağa bakarken. "Evet lise bitirme yaşımı çoktan geçtim."
"Peki buradan sonra ne olacak?" Merakla sordum. Hadrian, oda arkadaşı yerine araya girdi.
"Harry, Kraliyet'e Bağlı Koro'ya seçildi. Eğer kendini burada da attırmazsa, sadece özel günlerde şarkı söyleyerek para kazanacak." Harry, bana bakarak samimi bir şekilde gülümsediğinde, sanki kendisine sevinirken bunu hiç de egoist bir şekilde yapmıyordu.
"Vay canına, bu iyi bir kariyer başlangıcı olmuş, burası için özellikle." Ayaklarını sürüye sürüye gelen yeni kişilerin arasından Ezra, masanın başında durup huysuzca tepsilerimize bakındı bir süre. Sonra, yemekleri beğenmediğini dile getirirken elini Harry'nin omzuna koydu ve hafifçe sıktı. "Günaydın sana da." Harry başını kaldırarak Ezra'ya söylediğinde, yine onun tarafından saçının çekilmesini beklemediğinden hafifçe cırladı. "Siktir git."
Harry, arkadaşının yemek sırasına girişini gözleriyle takip etmeyi bırakıp gözlerini bana çevirdiğinde bile hala pür dikkat onları izlediğimden haberim yoktu. Bir süre daha yeşil gözlerini benim yüzümde tuttu, sonra garip bir şekilde bana bakmayı kesti ve Ezra yan masaya geçinceye ve kendisi de onun yanına gidinceye dek benimle bir daha o masada hiç konuşmadı.
Yemekhaneden, girdiğimden daha az istekli çıkarken saatin hala erken olmasından dolayı mutluydum. Zayn'i uyandırabilir ve kahvaltısını tek başına etmesine engel olabilirdim, en azından bir süreliğine öyle zannettim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top