Ι.ל

Belli bir süre boyunca, sabahın köründe tek yaptığım şey nefesim tükenene kadar ormanın derinliklerinde koşmak olmuştu.

Sebebi ise belliydi. Kaçtığım birkaç şey vardı. Bildiğim tek şey ise düşünmeden kaçmam gerektiği idi. Ayağım bir dal parçasına takılmamıştı oysa, bana ait olmayan anılarda başka bir yere çekildiğimde beynimin bana oyun oynadığından son derece emindim. Yine de, vücudumda hissettiğim korkuya engel değildi bu. Müdürün odasında korku içerisinde beklerken Harry'le göz göze gelmekten bilerek kaçındım. Odanın öteki ucundaki Peter'ın bizi şikayet ettiğini biliyordum. O gece, öpüşmemiz de dahil her şeyi işitmişti. "Tüm bunlar doğru mu?" diye sordu Müdür birden. Harry benim aksime başını kendisinden gurur duyarak kaldırdı.

"Evet." dedi sırıtarak. "Louis beni zorla öptü. Odasından gitmemem için yalvardı."

"Bu doğru değil." Diye bağırdım tüm gücümle, fakat aptal Peter birden yanımda belirip kolumu sertçe kavradı.

"Her şeyi duydum Louis. Sana elime düşmemeni söylemiştim ama beni dinlemedin."

Odadaki ben hariç bütün herkes gülüyordu. Sanki benim bu duruma düşmem onların tek mutluluğu oluvermişti bir anda. Göz ucuyla yeniden Harry'e baktım. Belki, son bir kez bana acıması için. "Onu kızların yanına göndermek daha iyi olacak belli ki. Aksi takdirde buradaki herkes tehlikede."

"Bu saçmalığın önde gideni! Bay Warwick, buna gerek yok.  Gerçekten ben zorla kimseyi öpmedim- öpmem de!" Peter'ı itmeye çalışsam da boşunaydı. Kapı birden açılmış ve kalabalık bir erkek öğrenci grubu alıp beni sürüklemeye başlamıştı bile.

"Orada düzeleceksin Louis." Anlamıyorsunuz, ben gey değilim!, diye bağırırken uykumdan sıçrayarak uyanmış ve gözlerimi açtığım anda hala Stan'in odasında olduğumu fark eder etmez korkuyla geri kapatmıştım. Bu kabus, asla bitmeyecekti anlaşılan.

Birkaç dakika geri uyumayı denesem de, başarısızdım. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum fakat perdelerden içeri sızmaya çalışan ışıktan sabah olduğu, cama vuran damla seslerinden de yağmur yağdığı anlaşılıyordu. Uzandığım yerde sessizce doğrulsam da, ayak ucumda uyuyan Stan'i istemeden uyandırmıştım. "Louis? Ne yapıyorsun?" diye sayıkladı uykusunda.

Ona bakarken içimden dün gecenin de rüya olmasını dilemiştim, ama Stan bunu surat ifademden asla anlayamazdı. "Doğru düzgün uyuyamadım." Yorganı biraz daha kafasına doğru çekti beni umursamazca. Öyle bir rüyadan sonra, daha fazla beni ne kadar kötü hissettirebilirdi ki? "Duşunu kullanabilir miyim?"

"Neden kendi odanda almıyorsun? Duşumu birileriyle kullanmak istemediğim için tek başıma kalıyorum." Stan söylenirken üzgünce dizlerimi karnıma çektim. Her şey, neden bu kadar hızlı eski haline geri dönmüştü?

"Geçen gün otobüste benden iğrenmediğini söylemiştin." Hatırlatınca iç çekti.

"Pekala. Benim banyomda da otuzbir çekme sakın."

Gözlerimi devirerek yatağından kalkmıştım. Bu tavrından dolayı onu pataklamak istiyordum şimdiden. "Sana kaç defa böyle bir şey yapmayacağımı söylemem gerek?"

"Yapmadığın belli oluyor zaten." Kapıdan geçmek üzereyken duraksadım. "Bu kadar çok ve hızlı olacağını düşünmemiştim."

Sinirle kollarımı birleştirdim. "Biliyor musun, bu kadar gıcık biri olmasaydın seninle daha iyi anlaşabilirdik."

"Evet, sen de bu kadar alıngan olmasaydın."

Kendimi banyoya atıp kilitledikten sonra, sonunda içimde tuttuğum sinir ve küfür dolu solukları dışarı salıverdim. Üstümdekilerden kurtulup hızlıca ılık suyla kendime gelmek istiyordum, ama duşun altına girdiğim anda kendimi derinliğini bilmediğim bir boşluğa düşerken bulacağımı beklememiştim.

Saçlarım akan suyla birlikte alnımın tümünü kapatırken, gözlerim de kendiliğinden kapanmış ve beni uçsuz bir düşünce çukurlarına atmıştı. Sanki hala o rüyadaymışım gibi, kendimi gergin ve çok endişeli hissediyordum. Muhtemelen bir sebebi de, Stan'in odasındaki banyoyu kullanıyor olmamdı. Başka bir sebebi ise aslında en başından beri Stan'in bana yaklaşma şekliydi. Dün geceyle ve benimle alay etme şekli yetmezmiş gibi, birkaç saat öncesinde yaşananları da tam olarak içime sindirebildiğim söylenemezdi.

Harry'nin Ezra'yla olan fotoğraflarını gördükten sonra, Stan'le yakınlaşmam ne kadar doğru olmasa da; başından beri aramızda dikkat etmediğim bir çekim vardı aslında. Ve dün gece, bunu harekete geçirmiştim. Stan'i öpmemiştim tabii. Hatta çok daha uç bir şekilde, bana arkamdan yaklaşarak dokunmasına izin vermiştim. Daha da garibi ise, daha ilk andan deli gibi heyecanlanmış olmamdı.

Bedenimi ona çevirdikten sonra, birkaç dakika boyunca ellerimizin alt taraflarda kaybolduğu pozisyonlarımızı korumuştuk. Fakat, pişman olacağımı bilmeden onu öpmeye kalktığım anda, Stan geri çekilmiş ve onu öpmeme izin vermemişti. O an, bunu çok umursamamıştım çünkü bana ağzını kullanacağını söylemişti.

Çok rahat hissettiğimi söyleyemezdim ilk kez sorduğu zaman. Oda karanlıktı, bu yüzden sakınca görmedim. Üstelik kıyafetlerimiz de hala üstümüzdeydi. Hatta sonrasında da çıkartmamıştık. Tamamen giyinik haldeydik, sadece alt parçalarımızın birazı inikti. Stan aşağıya indiğinde, ilk kez bir erkeğe yaptırıyor olduğumu bilmiyordu. Sebebini bilmeden ona bunu söylemekte çekinmiştim. Şimdi düşündüğüm zaman, beni öpmekten kaçındığı için söylemek istemediğimi anlayabiliyordum.

Beni öpmemiş, uyuyacağı zaman yanımda değil ayak ucumda yatmıştı. Sabah olduğunda ise, erken gelmemle dalga geçmişti. Üstelik ben korkularımla alakalı berbat bir rüya gördükten hemen sonra. Sanırım, yeni bir korkum daha olmuştu: Partnerimin, artık o kişi her kimse, yaptığımız duygusuz seksten sonra benimle dalga geçmesi. Belki de, onunla konuşmam gerekiyordu. Birbirimizin aletlerini tuttuğumuz halde, neden dudaklarını benimkine değdirmekten çekindiğini açıklaması ve altında gerçekten mantıklı bir sebebi olması gerekiyordu. Çünkü tek başına bile yeterince boktan hissettiriyordu.

Ayrıca, tek başıma kaldığım birkaç dakikada bile Harry'i özlemem kesinlikle adil değildi. Sanki, Stan ya da başkasıyla konuşmadığım her an aklıma geliyor ve beni yapayalnız hissettiriyordu yokluğuyla. Onun varlığına ihtiyacım vardı, ona duyduğum nefrete bile ihtiyacım vardı.

Duştan nihayet çıkabildiğimde, Stan yatağı topluyordu. Beklemediğim bir anda saç havlusunu fırlattı. "Oda arkadaşın saçın neden ıslak demesin."

"Bir bahane bulmuştum, merak etme." Yine de havluyla ıslak saçlarımı kuruladım yaslandığım duvarda. "Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

"Beraber kahvaltıya inmek ister misin?" Bu tarz bir soruyu beklemediğim kesindi, sessizce yutkundum hala ona bakarken. Sonra kafamı salladım. "Sen önden çık, ben de geliyorum."


Sonuç olarak, gece aramızda olanlar hakkında hiçbir şey konuşmamıştık o kahvaltıda. Zaten insanların olduğu yerde konuşmak aklımızın ucundan bile geçemezdi, en azından benim. Bu sebepten sadece kahvaltımızı etmiş ve hiçbir şey yaşanmamış gibi takım ve futbol hakkında konuşup durmuştuk. Bu biraz sinir bozucuydu. Stan'in hareketlerini veyahut duygularını öngöremiyordum. Sebep ve sonuç ilişkisi her zaman kayıptı. Ve bu da beni, ona karşı savunmasız ve çaresiz bırakıyordu. Ne yapacağını tahmin edemezken, adımlarımı bilinçli atamıyordum. Yalnızca, olaylar bir anda oluyor ve bitiyordu. Hiç konuşulmadan.

Stan'le yakınlaştığımız bir gecenin ardından gördüğüm rüyadan sonra, Peter'la kaldığım aynı odaya çıkmak benim için biraz fazla ürkütücü bir fikirdi. Fakat yine de gitmek zorundaydım. "Dün gece neredeydin?" diye sordu beklediğim gibi, ben odaya girer girmez.

"Kütüphanede ders çalışıyordum. Görmedin mi?"

"Aşağıya inmedim ki." Bu cevapla derin bir nefes aldım ona belli etmeden. O sırada üstümdeki kirli kıyafetlerden kurtuluyordum. "Hayret, sen hiç sabaha kadar ders çalışmazdın. İlla tatilinin heba olması mı gerekiyordu?"

"Belli ki öyleymiş." Üzerime temiz kazaklarımdan birini geçirdim. "Hey, Peter baksana. Sen geçen sene de buradaydın, değil mi?"

"Evet." Sandalyesinde arkasına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu bilmişçe.

"O zaman Stan'i tanıyorsundur." Tamamen bedenimi ona çevirdim. "Nasıl biri anlatsana."

"Futbol takımını çok tanıdığım söylenemez. O arkadaşın Harry'yi falan. Ama Stan o işe yaramazlara göre daha çalışkan biri. Neredeyse geçen sene okul üçüncüsü oluyordu, son anda bir dersten B aldı." İstediğim detaylar bunlar değildi, yine de dinlemeye devam ettim. "Üvey babasının gerçekten sert biri olduğunu biliyorum." Dediği anda dikkat kesildim. "Geçen sene okula geldiğinde tüm herkes onu konuştu. Okulu başımıza yıkacak sandık."

"Stan'in üvey babası neden okula geldi ki? Herkesin ailesi istediğinde ziyarete gelebiliyor mu?" Merakla sordum.

"Hayır elbette. Harry Styles'la olan olayları yüzünden geldi." Çatlamak üzereydim artık. Beklemeden anlatması için onu sarsmak istiyordum üstüne atlayıp. "Müdür bunu konuşmamızı istemiyor."

"Hadi ama Peter. Arkadaşlarım onlar, benim de bilmem gerekmez mi? Yani eğer kötü birilerse."

"Pekala." İç çekerek sandalyesini bana yaklaştırdı. "Aramızda kalacağına söz ver."

"Söz veriyorum!"

"Onlar hakkında bazı dedikodular okulda yayılınca, Stan'in babası hemen okula geldi ve eğer halletmezlerse okulu şikayet edip kapattıracağını söyledi."

"Ne dedikodusu?" Sabırsızca sordum.

"Anla işte Louis." Yüzünü buruşturdu. "Sanırım, geylermiş. Ama ondan öncesinde herkes onları çok yakın arkadaş sanıyordu." Son iki cümlesini fısıldayarak söylemişti. "Kimseye anlatma çünkü bu okulda kimse bu muhabbetlerden hoşlanmaz. Konuşmamız yasak gibi bir şey. Özellikle içinde Stan'in isminin geçmesi."

"Peki geylerse neden şimdi kavgalılar?" Stan sorumla birlikte mimikleriyle bilmediğini belirtti. "Sevgililer miymiş yani?"

"Öyle olduğunu sanmıyorum. Birbirlerini ifşa ettikten sonra kavga etmişler." Kafam fena halde karışmıştı. Bu okulda ne zaman bir şey merak edip öğrenmeye kalksam, hep daha kötü cevaplarla karşılaşıyordum. Artık, sanırım buna son vermeliydim. "Sonrasında Stan'in babası geldi ve bu söylentilerden çok rahatsız olduğunu söyledi. Söylenenlere göre eğer müdahale etmezlerse, okula verdiği desteği geri çekecekti." Stan'in üvey babasının o kadar zengin olduğunu bile bilmiyordum. Gerçi bu, nasıl ve neden tek kişilik odada kaldığını daha net açıklıyordu.

"Peki ya Harry?" diye sordum korkarak. "O ne yaptı tüm bu olaylar yaşanırken?"

"Sessiz kaldı. Arkadaşları da dahil çevresindeki kimse umursamadı, çünkü herkes Stan'in attığı bir iftira olduğundan emindi."

Küçük adımlarla kararsızca yatağıma oturdum. Düşünceler arasında kalıp iyice boğulmuştum yine. Üstelik, yarın ilk sınavım vardı. "Peki sence söylentiler doğru muydu?"

"Hayır." Peter bana baktı. "Çünkü birbirlerine ne kadar nefretle baktıklarını gördüm."

Oysa, ben de nefret ettiğim kadar aşık olmuştum Harry'e.


Dört sınavımı verene kadar uğramamıştım Stan'in yanına. Ayrıca kendime düşünmek için zaman tanıdığım da söylenebilirdi. Ya da, Harry'i ve sonradan attığı fotoğrafları. Elbette öncekilerle birlikte.

Fakat perşembe günü odasına çıkmak için akşam olmasını bile beklememiş, sınavdan hemen sonra kendimi kapısının önünde bulmuştum. İçeri girdiğimde her şey sıradandı. "Sınavlar nasıldı?" Diye sordu.

"Güzel. Bugün sonuncusuna girdim." Hemen camın kenarına oturup güneşli günün manzarasının tadını çıkarttım. Ya da, arka bahçede vakit geçiren kız öğrencilerin demeliydim. Gerçi odağım, kapı kilidi sesiyle hemen dağılıvermişti. Stan'in arkamdaki yerini alması ise saniyeleri almamıştı. Koyu mavi perdesini çekerken, bunu fırsat bilip ona döndüm. Ellerini baldırlarıma yerleştirip orada tuttu. Gözlerime bakıyor ama yüzünü bana hiçbir yaklaştırma hareketinde bulunmuyordu. Bilerek yapıp yapmadığını görmek için öne atıldığımda, yeniden kendini geri çekmeye kalkmıştı. Ancak elinden yakalayarak buna engel oldum. "Neden öpmek istemiyorsun?"

Sorumla güldü ve elimden kurtuldu. "Neden isteyeyim?"

"Çünkü az önce penisimi kavramak üzereydin?" Böyle söylediğim zaman, beyaz teni kıpkırmızı oldu. Hemen geri çekilip bana arkasını döndü.

"Buraya geldiğin için önceki gece gibi bir şeyler yapacağız sandım sadece."

"Hala yapabiliriz, sadece neden öpmemek için gayret gösterdiğini anlamıyorum."

"Çünkü seni öpmek istemiyorum." Kaşlarım istemsizce çatıldı. "Beni gay falan mı sanıyorsun? Sevişeceğimizi ya da?"

"Ne?" Birden güldüm. "Elbette öylesin Stan. Belki de şu biseksüel zırvası falan da olabilirsin ama detaya inmezsek geysin çünkü geçen gece penisimi ağzına aldın-" Aniden eliyle ağzımı kapatarak konuşmama engel oldu.

"Bunu aklından çıkar Louis. Sadece birbirimizin sikini tuttuk diye gey olduğumuzu mu düşünüyorsun?" Başımı salladığımda dibimde güldü. Eli hala ağzımda olduğu için konuşamıyordum. Sinirle bileğini tutup çektiğimde yine konuştu. "Sen öyle olabilirsin ama benim hiç öyle hayallerim yok."

"Bir daha bunu yapma." Onu itip elimin tersiyle ağzımı sildim. "Her neyse, dilediğin gibi kendini kandırabilirsin. Fakat başka çocuklara da bunları yapıp sonrasında gey değilim dediysen seninle fena halde dalga geçmişlerdir."

Stan gözlerini kıstı bana bakarken. "Şimdiye dek bunları yaptığım tek kişi sendin."

Cümlesi bir anda duraksamama neden oldu. O dakikadan sonra, Stan'i utandıran kişi bu sefer ben olduğumu fark etmiştim. "Pekala." Onu izlemeye devam ettim. "Benim için de öyle." Çekingence mırıldandım. Stan yatağına dönüp telefonunu eline almıştı fakat ben hala onu izliyordum. "Peki ilk kez ne zaman anlamıştın? Beni ve Harry'i."

Sorumla koyu kahverengi gözlerini kaldırıp bana baktı. "Peşinden ayrılmayı bırakmadığın ilk zamanlardan beri. Ondan hoşlandığını fark etmiştim ama gerçek yüzünü görmen gerekiyordu."

Dışarıdan bir göz olarak anlatmaya başladığı ilk anda utanarak gözlerimi kaçırdım. Bileğimdeki tamamen geçmiş olan izleri hatırladığımda, istemsizce yutkundum. "Ezra beni sıkıştırdıktan sonra, daha da hırslandım sanırım."

"Sıkıştırdı mı? Nasıl yani?" Telefonu eski yerine fırlatıp ayağa kalktı ve bana doğru yürüdü. O anı hatırlayıp gergince bileklerimi ovalamaya başladım yeniden.

"Ders çıkışı kütüphaneye gitmiştim ve birden önüme çıktı. Beni duvara itip arkadaş grubunda beni görmek istemediğini söyledi."

Elimden yakalayıp tutuşlarını bileklerime çıkarttı. "Peki bunu sevgilisine anlattın mı?" Başımı isteksizce sallarken ancak bakabilmiştim yüzüne. "Ve o yine de, onunla konuşmaya devam etti." Yine, tek yaptığım başımla onaylamak oldu. "Neden ondan ilk andan itibaren nefret ettiğini kabullenemiyorsun Louis? Onu sevmediğini kendine itiraf et."

Sessiz kaldım. Çünkü tüm bu dediklerine verebileceğim cevaplar çok kısıtlıydı. Konuşmamaksa, beni daha iyi hissettirebilirdi. "Sana yaptığı zorbalıklar için Ezra'yı öldüresiye dövebilirdim. Ama bunu yapmayacağım. Çünkü bu Harry'ye iyilik olurdu; seni bu şekilde geri kazanmasını sağlardım."

Gözlerimi kapattığım anda, yine beni öpmesini bekledim. Ancak tek hissettiğim, bedenimin onun sıcaklığıyla örtülmesi oldu. İkimiz de, birbirimizin nefeslerini soluyacak kadar dip dibe öylece ayakta durduğumuz halde hiçbir şey yapmıyorduk. Gözlerimi yavaşça araladığımda, kısık gözleriyle beni izlediğini gördüm. Elleri belimden geçip kalçamı tuttuğu zaman, yüzüme çarpan nefesleri hızlanmıştı. Beni kendine bastırdığı anda sertçe yutkundum. Yakalarından tutup onu öpmek istiyordum fakat benden kaçması canımı sıkıyordu, bu yüzden yakınından zor zar duyabildiğim sesleriyle idare etmeliydim.

Elim tişörtünün eteklerinden usulca kayıp eşofman altını geçti. Tutuşumu daha da sertleştirmemi istercesine kasıklarını elime doğru itiyordu. Öpüşmektense yüzünü izlemek daha tuhaf hissettiriyordu, bu yüzden gözlerimi kapattım. "Neden bunu yapıyoruz peki?" Mırıldandım sessizce.

Bana karşı hislerinin olduğunu itiraf etmesini istiyordum önce kendine, sonra da bana. Ben değişimleri kabullenmiştim, o da kabullenmeliydi. Olduğu kişi kabullenmeliydi. "Çünkü iyi hissettiriyor." Diyerek mırıldandı yüzüme. Surat ifadesini görmek için gözlerimi açtığımda yeniden göz göze geldik. "Aletimi eline aldığında heyecanlanman iyi hissettiriyor. Ne kadar büyük olduğunu görmek." Fısıldadığı zaman sırıttım.

"Bu kadar merak ettiğini bilseydim sana boyunu söyleyebilirdim." Böyle söylediğim zaman gülse de, yine eliyle ağzımı kapattı -ki bu kesinlikle hoşuma giden bir şey değildi.

"Konuşma." Bir anda ciddileşti. "Ağzına almak ister misin?"

"Hayır." Tüm aldığım hazzı kaçırıp beni rahatsız hissettirdiği için elimi de çekerek önünden çekildim. "Bunu bir daha yapma demiştim sana."

"Pekala." Üstünü düzeltip kendi tarafına çekildi o da. "Nasıl istersen." O yatağına oturduğu zaman ben halen az önce yaşanan ani iniş -çıkışların etkisini atlatmaya çalışıyordum. Kafamı dağıtıp farklı düşüncelere geçebilmek için başımı cama verdim pencere pervazına bedenimi sığdırdıktan sonra. "Belki bilgisayarını alırsın ve odama gelmek zorunda hissetmezsin kendini."

Stan'in bana dokundurduğu lafları kâle almadım o an. Bir anda aklıma gelmesiyle sordum. "Harry'den neden nefret ediyorsun bu kadar? Hiçbir zaman neler olduğunu anlatmayacak mısın?"

"Artık daha fazla onun hakkında konuşmak istemiyorum Louis." Kulaklığının tekini taktı. O bana bakmasa da, dizlerimi karnıma çekmiş onu izliyordum. İlk kez, sadece o an fark etmiştim, Stan'den gerçek anlamda hoşlanabiliyor olabileceğimi. Ya da, beni reddedip tersleyen veyahut bana zarar veren kişilerden... Belli belirsiz bir süre daha izlemeye devam ettim onu. Aramızdaki saçma gerilimi ve samimiyetsizliği keşke kaldırabilsek diye diliyordum içimden sessizce.

"Ne hakkında konuşmak istiyorsun peki?" Soruma cevap olarak sadece omuz silkti. Mimiğini oynatmadığı sakin suratını izlemeye devam ettim kollarımı dizlerime sardıktan sonra. "Benden hoşlanıyor musun, Stan?"

Gözlerini hemen bana getirdi ama çok tutmadı. Hala suratı ifadesizdi. "Hayır dersem alınacakmışsın gibi geliyor."

Ayağa kalkıp yanına geçtim. O zaman bedeni bana dönmüştü. "Öyleyse evet diyebilirsin."

Can sıkıcı bir şekilde iç çekti. "O zaman sana yalan söylemiş olurum ve gösterdiğin duygularının tamamen karşılıksız olduğunu anlayamazsın."

Diğer tarafımda kalan yumruğumu sıktım refleksle. Sinirden neredeyse gözlerim dolmak üzereydi. Benimle dalga geçiyor olmalıydı. Yine de sakince kalktım ayağa. "Duygularının olmamasına sevindim. Çünkü ileride bana ya da bir başkasına ayak bağı olmanı istemem." 

Arkamdan az önceki sinir bozucu umursamaz konuşmalarını geveleyip durduğunu duysam da, hiç düşünmeden kilitli kapısını açıp kendimi dışarı attım. Stan'in yanına gelmem yaptığım hatalardan sadece biriydi aslında, ama asla en büyüğü olamazdı.

Peter'ın odadaki yokluğunu fırsat bilip, içeri gizlice sokmayı başardığım kırmızı boyayı ufak banyomuzda etrafı kirletmeden saçımda kullanmaya çalışıyordum. Tatilin bitmesine birkaç gün kalmış, o cuma gününe gelmiştik. Aklımdaki en büyük soru aslında onun ne zaman döneceğiydi. Birkaç kez telefonu elime alıp her seferinde kendimi mesaj yazmak üzereyken durdurmuştum. Elbette, ona ne zaman geleceğini sormak değildi planım. Konuşmak istediğim çok fazla şey vardı. Örneğin, beni öptükten sonra Ezra'yla yeniden mutlu olmayı nasıl başarabiliyordu? Ya da, ben nasıl olanları bu kadar yanlış anlamış olabilirdim? Son soruyu kendime sormak daha mantıklıydı.

Son çıkma saatine ancak yetişebilmiştim saçımı yıkayıp kuruttuktan sonra. Kulaklığımı da yanıma almış, okul eski kalabalıklığına kavuşmadan önce son bir kez ormanda kafa dinlemeye gitmek istemiştim. Hem belki bu sayede, Harry ya da Stan konusunda da artık hata yapmadan hareket edebilirdim. Gerçi, bunca hatadan sonra kurtarabileceğim ne kalmıştı ki?

Uzun nehrin kıyısına vardığımda, arka cebimin diplerine sokuşturduğum ince sigara dallarından birini aldım. Suyun ve ormanın sesini duyabilmek için kulaklıklarımdan birini indirmiştim. Oturduğum anda, yeniden zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, iki haftalık tatilin bitmek üzere olduğunu tekrar hatırladım. Sigaramdan aldığım derin derin nefeslerle özlem giderirken, hemen başka şeyler gelmişti aklıma. Örneğin, bu aptal okuldaki ilk günlerimde Harry'i ilk defa görüşümü getirdim gözlerimin önüne. O zaman dahi, omzuma yanlışlıkla çarpıp umursamayan Ezra'nın yanındaydı. Benimle dalga geçmişti ikisi de hiç çekinmeden. Hayat bu denli korkutucu şekilde tuhaf olmamalıydı. Kim bilebilirdi ki, o ikisi yüzünden bu okuldaki en berbat günlerimi geçireceğimi? Aslında ilk günden tanrı sözde mesajlarını vermiş bana.

Sonrasında o gece nasıl beni öptüğünü düşündüm. Elimi sıkıca tutuşunu ve dudaklarının benzerini bilmediğim farklı ve eşsiz tadını. Ayrıca, saçları tahmin ettiğimden çok daha yumuşaktı. Onlara dokunmamıştım bile, ama yine de yüzüme değmesinin o hafif hissiyatını unutamıyordum. Ne zaman mor tutamlarına dokunduğumu hayal etsem, heyecandan deliye dönüyordum. Bazen kendime şaşırıyordum. Onunla kurduğum hayaller beni şaşırtıyordu.

Stan'se... Onu düşünmek bile istemiyordum aslında. Dengesiz davrananın bir de Harry olduğunu düşünmüştüm hep. Ancak Stan, çok tuhaftı. Aslında açıklaması kolaydı; kendisine itiraf edemediği gerçekler vardı, fakat bu kendimi kandırış şeklim de olabilirdi. Benden gerçekten hoşlanıp hoşlanmadığını anlayamıyordum. Ama beni, Ezra'ya karşı Harry'den daha çok korumaya çalıştığı ortadaydı. Harry ne yapmıştı peki benim için? Ezra'yı becermiş olmalıydı. Eminim yaparken vicdanı son derece rahattı.

"Louis?"

Ve, bir de Miranda vardı. Beynimin içerisinde sonsuz sayıdaki soru işaretlerinden bazılarının sahibi. Gölgemmiş gibi sürekli beni takip edip duran, asla tam olarak ne istediğini anlayamadığım kız. Stan, Miranda konusunda da haklı olabilir miydi?

"İyi misin?" İkinci sorusuyla kendime gelip dolu gözlerimi silerken ayağa kalktım. Karşımda durmasından sarılmama karşılık vereceğini düşünerek kendimi onun kollarına attım. Yanılmamıştım.

Bir süre orada durup sarıldım ona. Ağladığım falan yoktu ama düşüncelerimle boğuşurken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım sadece. Ve Miranda'yla kucaklaşmamızın ilk dakikalarından itibaren tüm bu hislerden kurtulmuştum. Salık bıraktığı uzun kumral saçları tüm yüzümü kapatıyordu. Sakızlı şampuanının kokusu içimde garip bir his bırakmıştı. Yavaşça geri çekildiğimde merakla bana baktı. İkimizin de beklemediği bir anda onu öptüğümde ise, gözleri kocaman açıldı ve yerinde çakılı kaldı. "Ü-üzgünüm. Miranda. Seni izinsiz öpmek istememiştim." Diye açıklarken elimde olmadan kekelemiştim.

Neden yaptığımı bilmiyordum, muhtemelen Stan'e yaptığımla aynı sebeptendi ama. Miranda donuk bir şekilde, yanakları soğuktan ve utançtan kızarmış bir halde bana bakmaya devam etti. "P-pekala."

Omzundan geçen çanta askısını sıkmayı sürdürüyordu. Tekrar bir adım daha attım, geri çekilmediği zamansa denemek için bir kez daha öptüm. Bu sefer, minik de olsa karşılık almıştım. Hemen geri çekildim. Bu bana fazlasıyla yetmişti. Çünkü amacım tamamıyla onunla öpüşmek falan değildi.

Alex'in okula doğru giden yolun başında uzaktan bizi gördüğünü biliyordum. Gördüklerini hemen biricik arkadaş grubuna yetiştireceğini de.

Nihayetinde, bu lanet okulda sonunda biri öpücüğümü geri çevirmemişti.


Üzgünüm ama sormam gerekiyor
Sırf bir şey istediğin için mi iyi davranıyorsun?
Seni hiç cesaretlendirmedim
Ve bu beni bitiriyor
Sen beni silmeye çalıştıkça, ben daha çok ortaya çıktım

Cevabını biliyorsan neden soruyorsun?
Naziktim çünkü birini istedim, bir şeyi
Tüy yumağıyla oynayan kedi yavrusu gibiydin
Ve bu beni öldürüyor
Ben seni silmeye çalıştıkça, sen daha çok ortaya çıktın

Hayır yanılıyorsun, yanılıyorsun.*





Y/n: bi dahaki bölümde harry'nin geldiğini söyleyip içinize su serpmem gerekiyormuş gibi hissettim :D Louis'e çok sövmeyin, aslında sanırım hikayenin başından beri onun kendini tanıma ve kanıtlama sürecini okuduğumuzu hatırlatmam gerekiyordu...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top