Ι.ȣ

TW!: Bu bölüm ufak da olsa uyuşturucu kullanımı içerir.


O cuma günü Miranda'yı öptükten sonra, işler tahminimden tamamen uzak ve farklı bir yolda ilerlemişti. Oysa onu öpmek, planlarımda olmayan bir şeydi. Bu yüzden onu öptüğümde, Miranda'dan daha da şaşırdığım bile söylenebilirdi. Yine de, pişman ya da üzgün değildim yaptığımdan. "Gitsem iyi olur." dedi acele bir tavırla. Gözleri etrafı kolaçan ediyordu korkuyla.

"Pekala." Başımı hızlıca salladım. Benim yüzümden garip bir ruh haline girdiği belliydi. Bu nedenle, benden hızlı adımlarıyla uzaklaşsa bile sormak zorunda hissettim kendimi. "Seninle konuşmam için bir hafta beklemem mi gerekiyor?" Sorduğum soruyla birlikte yavaşça durup, bana döndü.

"Pazar günü ayin saatinde arka kapıda ol." Bana bakarak söylediği son sözler, bunlardan ibaretti. Ondan sonra da, koşarak ormanın içerisindeki nehirin kenarından uzaklaştı.

Bense, ortasında kaldığım yalnızlık ve ormanda cebime sıkıştırdığım kalan sigaralarımı ayırdım ve yeni bir sigara daha yaktım. Harry'nin gelmesine iki gün kaldığını düşünürken farkında olmadan boştaki yumruğumu sıkıyor, kar sularıyla coşan nehrin akışını izliyordum. Beni mutlu etmesi gereken şeylerden, hala çok uzaktım. Bunun farkındalığı ise, en üzücü olandı.

O pazar günü gelene kadar, yargılayıcı ve rahatsız eden bakışlardan kaçmak için insanların arasına karışmaktan bilerek uzak durmuştum. Oda arkadaşım Peter'ın, iki senedir Miranda'dan hoşlandığını bilerek yanındaki yatakta arkamı dönerek uyumak ise düşündüğümden daha da zor olmuştu. Hele de, durmadan bana onun hakkındaki platonik aşkıyla alakalı düşüncelerini anlatırken. Vicdanım o günlerde beni çok zorluyordu, özellikle de geceleri. Okuldaki tüm sesler tamamen sustuğunda, yatağımın içinde ben ve vicdanım tamamen baş başa kalıyorduk. Ve tüm bunlar, bu okulda deneyimlediğim en kötü hislerden bir tanesiydi.

Stan'in yanına gitmek ise, içimden hiç gelmiyordu. Özellikle de en sonki konuşmamızdan sonra. Zamanla, Peter'ın anlattıklarındaki gibi bizim aramızda olup bitenleri de insanlara anlatmasından korkmaya başlamıştım üstelik. Neyse ki, benim dışımda hiçbir arkadaşı yoktu ve okuldakiler de ona asla inanmazdı. Kendimi ancak böyle düşünerek rahatlatabiliyordum.

Pazar günü geldiğinde, Pike antrenmanlar yerine kilisedeki ayine gitmemizi söylemiş ve bu fazlasıyla işime gelmişti. Miranda'yla konuşmamız için tek fırsatımdı. Aslında ona karşı beslemediğim hislerle kalbini incitmek istemiyordum ve açıklamak için de çok fazla şansım olmadığını biliyordum. Ancak yine de, ona tamamen boş olduğumu söyleyemezdim. En azından bu kadar erken olmazdı, çünkü Harry henüz okula gelmemişti. Kiliseye gitmek için girilen sıradan gizlice sıyrılıp alt kattaki tuvaletlere saklanmam yeterli olmuştu ayinden kaçmama. Tüm Hawksmoor öğrencileri ve müdürün de içinde olduğu önemli birkaç öğretmen okulu boşalttığında, gizlice arka bahçeye giden kapıya yürüdüm. Kameraları kontrol etmediklerini biliyordum. Eğer etselerdi, muhtemelen benim Stan'in odasına gece yarısında girip sabahın köründe çıkışımı görebilir ve bunun hesabını sorabilirlerdi, ama böyle bir şey olmamıştı. Bir de, Harry ve Hadrian'ın okulun ilk zamanlarındaki gevşek konuşmalarından da, o kadar da önemsemediklerini anlamıştım aslında.

Gizli ve başarılı bir şekilde bahçeye çıkmıştım ancak Miranda'nın dediği arka demir kapı kilitliydi. Tam çaresizce ne yapacağımı düşünürken, aklıma gelen basit fikirle hemen etrafımı kontrol ettim. Üstüne tırmanıp atlamak tahminimden daha kolay olmuştu.

Miranda etrafta yoktu. Ormanda çevreme bakınarak yürümeye başladım. Okuldan ilk defa kaçtığım için tedirgin hissediyor ve bir şey olmayacağını tembihliyordum içimden kendime. Her zaman beraber oturduğumuz yere yürürken, arkamdan birinin seslendiğini duydum. O tarafa döndüğümde, beklediğim gibi bu Miranda'ydı. "Oraya gidemeyiz artık. Çünkü bir arkadaşın bizi gördü."

"Alex aptalı ayindedir." Ellerimi okul hırkamın cebine sokarken onu seyrediyordum. Onun da, benim gibi okul kıyafetleri üzerindeydi. Eteğiyle demir kapıdan atlamanın ne kadar zor olduğunu tahmin edemiyordum.

"Beni takip et." İsteğine uyup peşinden gittim bir süre. Yanından değil, arkasından gidiyordum başım öne eğik bir şekilde. Ara sıra arkamı kontrol edip, okulun olduğumuz yerden gözüküp gözükmediğine bakıyordum. Sanırım, buraya geldiğimden beri olduğumdan daha çok korkak birine dönüşmüştüm. Kurallar ve baskılar beni değiştirmiş olmalıydı.

Ormanın içerisinde biraz yürüyüp, nehrin genişlediği bir yerde durduk. Burasının o kadar da ağaçlarla dolu olduğu söylenemezdi. Küçük bir asfalt yol geçiyordu ve nehirle ayrılan yolu eski taş bir köprü birleştiriyordu. Yavaşça Miranda'ya döndüm. O da bana bakıp, köprüye doğru ilerlemeye başladı sessizce. Sonrasında yere oturup ayaklarını nehire doğru boşluğa sarkıttı. "Burası, ormanda görülmekten daha iyi."

"Sanırım." Omuz silkip onun gibi yanına oturdum. Sadece, konuşmak için bu kadar uzaklaşmamıza gerek var mıydı anlamamıştım.

Ellerini oturduğumuz kalın beton sutüna koyup ayaklarının altından akan nehri seyre daldı. "Bana ne söyleyeceksin Louis?"

Gözlerim istemsizce onu izliyordu. Saçlarındaki balık sırtı örgüsüne, siyah tokalarına ve güzel yan profiline bakıyordu. Sormak istediği şeyse muhtemelen, neden onu öptüğüm sorusuydu. "Bana kızgın mısın?"

Yavaşça başını kaldırıp bana baktı ve iki yana salladı. "Sadece neden yaptığını bilmiyorum."

"Özür dilerim. Kötü bir süreçten geçiyorum sanırım." Artık ona bakmayan bendim. Aşağıya bakmak korkunçtu onun yerine biraz uzakta kalan ağaçları izledim. "Bu berbat bir bahane." Ona olanları anlatabilir miydim, bilmiyordum. Güvenle ilgili birtakım sorunlarım ortaya çıkmıştı son zamanlarda.

"Benden hoşlanıyor musun?"

Sorusuyla birlikte beynimin içinde sürekli beni rahatsız edip duran anılarıma geri çekildim. Bu basit gibi görünen sorunun ne kadar can yakıcı olduğunu yakın zamanlarda kendi gözlerimle görmüştüm. Daha o anda, deniz fenerine gidip Harry'ye o soruyu soruşum gelmişti aklıma. Sormama bile izin vermemişti ya, kaçıp saklanmıştı. Stan ise benden hoşlandığını reddetmişti. Belki de, gerçekten hoşlanmadığı içindi. Ne önemi vardı ki? Bu soruyu soran birine hayır cevabını vermek, kırıcı olmasından daha zordu. Bu yüzden ona bakmadan başımı yavaşça salladım. "Peki ya sen?" Gözlerimi sonunda ona getirdiğimde, o hala bana bakıyordu.

"Bilmiyorum Lou. Bildiğim tek şey, bu okulda ikimizin arasında olmaması gereken bir şey bu. Burada olmamız, konuşmamız bile ikimiz için de tehlikeli."

"O zaman neden buradayız?" Kaşlarımı kaldırdım, tüm bu söylediklerinden ne çıkarmam gerektiğini anlamıyordum.

"Çünkü seni önemsiyorum." İkimiz de konuşurken gözlerimizin içine bakıyorduk. Aslında en başından beri biliyordum ona karşı hislerimin olamayacağını ya. Miranda çok güzel bir kızdı fakat onu kendime çok yakın bulmakla beraber, sadece arkadaşım olarak görebiliyordum. Kendimi açabileceğim, fikirlerini önemsediğim ve hayran duyduğum bir kızdı. Fakat ona karşı hislerim bundan öteye gidemezdi. Sanki ona karşı bir adım daha atarsam, yaptığım yanlış beni vicdan azabından öldürür ve sorunlu beynime bir problemli düşünce daha eklerdim endişe duyulacak.

"Ben de seni." Gülümsediğimde içtenlikle karşılık vermişti. "Bu okula geldiğimden beri, beni garipsemeyen nadir kişilerden birisin. Alex ve arkadaşları ne zaman ikimizi görse, öyle bir şey söylemediğim halde sevgili olduğumuzu inatla ima edip dururdu. Onlara sinir oluyordum." Miranda merakla beni dinliyordu. "Arkadaşım olduğun için mutluydum ama onlar bundan asla anlamıyordu."

"Arkadaş seçimine dikkat etmen gerekiyordur belki de." dedi Miranda. Bu ilk defa duyduğum bir şey değildi aslında. "Esmer arkadaşın iyi birine benziyor. Fakat Alexler fazla ergen." Başımı sallıyordum. "Fakat Stan'le olan arkadaşlığınızı anlamıyorum."

Fark etmeden yutkundum cümlesiyle. "Ne demek istiyorsun?"

"Harry'le yakın arkadaşsın, öyle değil mi?" Artık değildik, fakat Miranda bilmiyordu. Sessiz kaldım. "Aynı zamanda Stan'le de yakınsın. İkisiyle birlikte takılmak senin için zor olmuyor mu? Üstelik, Stan'in Harry'e geçen sene yaptığı onca şeye rağmen." Bana bakmaya devam ederken iç çekti. "Bilmiyorum, Stan'i sevmiyorum."

Dediklerinin hiçbirini anlamıyordum. "Ne yapmış ki Stan Harry'e?"

"Erkekler binasında şimdiye dek duymuşsundur diye düşünmüştüm. Ah Louis." Hafifçe gülerek başını çevirdi. Miranda'da sanki, bu konudaki aptallığımla dalga geçiyordu. "Stan, Harry'e iftira attı. Hem de çok yakın arkadaş olmalarına rağmen. Tüm okul Harry'nin gey olduğunu falan düşündü bir ara onun yüzünden. Oysa, Harry alt tarafı onun aksine kurallara uyan biriydi." Kaşlarımı çattım istemsizce. Miranda, Harry'i hiç de tanımıyordu. "Ya sana da bir gün iftira atarsa? Hem Harry ne diyor arkadaşlığınıza?"

"Bilmiyorum." Omuz silktim. "Harry'le bir süredir konuşmuyoruz."

"Nasıl yani?" Miranda hemen meraklı bir şekilde sordu.

"Sınav haftasında hasta olduğu zaman yanına gitmediğim için alındığından beri konuşmuyoruz." Miranda kaşlarını çatarak bakıyordu bana.

"O zaman barışırsınız bir ara, o kadar da büyütülecek bir şey yok."

İç çektim, başka bir yöne dönüp. "Evet, kesinlikle." Kesinlikle, aramızda büyütülecek başka şeyler de yaşanmamıştı.

Miranda'yla yarım saat kadar konuştuktan sonra olanların hepsinin aramızda kalmasının sözünü vermiş ve duygular işin içine dahil olsa bile asla sevgili olamayacağımızın konuşmasını yapmıştık, garip bir şekilde. Yani, hiçbir şey olmamış gibi arkadaş kalmayı sürdürecektik. Benim ondan hoşlandığımı düşünmesinden rahatsızlık duymuyordum, hatta başkaları konusunda daha çok işime geliyordu. Sonrasında vedalaşıp okula aynı yoldan farklı zamanlarda dönmüştük. Ayin bitimine tam vaktinde yetiştiğimiz için şanslı sayılırdık. Herkesin arkasına geçip odama çıktım ben de. Peter benden önce varmıştı.

"Neredeydin ayin boyunca Louis?" Ben kapıyı kapatır kapatmaz sorduğunda yerime sinmiştim. "Arkadaşların kilisede bana Miranda'yla ormana-" Ağlamaklı sesi sorunun ortasında kesildi bir anda. Rahatsızlıkla gözlerimi kaçırdım, Peter yine de dibime geldi. "Ormanda öpüşüp durduğunuzu söyledi. Sana inanamıyorum Louis." Karşıma geçti ve ağlamaya, gerçekten göz yaşı akıtmaya başladı. Başımı tavana kadar kaldırıp derin bir nefes almak için uğraştım. "Sana her şeyimi anlatmıştım. Neden yaptın bunu?"

Keşke Peter'a, tüm olanları en başından anlatabilseydim. Bu hali, beklediğimden daha acınası ve üzücüydü. "Sadece bir kere oldu Peter." Diyerek açıklayabilmiştim sadece, bu onu ne kadar rahatlatabilirdi ki? Peter için öpüşmek, seks yapmak kadar büyük bir günah olmalıydı. "Düşündüğün gibi değil, yemin ederim."

"Sana inanmıyorum." Yaşlarını hızlı hızlı sildi. "Müdüre gidip odamı değiştirmek istediğimi söyleyeceğim. Çünkü senin gibi kötü biriyle aynı odada uyuyup uyanmak istemiyorum."

"Yapma Peter." Elinden tuttum, yalvarırcasına. Bana bakmıyordu. "Miranda benden hoşlanmıyor. Bugün, bana söyledi." Müdüre gitmesine engel olmalıydım, çünkü eğer anlatırsa beni okuldan uzaklaştıracaklardı. Hem de disiplin cezasıyla. Neyse ki cümlemle birlikte birkaç saniye duraksamıştı. "Benim hatamdı, beni affetmemen gerektiğini biliyorum ama üzülmene gerek yok. Çünkü bir daha olmayacak."

"Benim affetmem hiçbir şey değiştirmeyecek Louis." Elini benden çekti bir anda. "Böyle fesat ve kötü biri olduğun için asıl Tanrı seni asla affetmeyecek." Kapının önünden çekilip odadaki kendi alanına geçtiğinde, sinirle gözlerimi devirdim. Belki de, müdüre gidip beni şikayet etmesine ve odalarımızı değiştirmesine izin vermem daha iyi olacaktı, ama şansımı kaybetmiştim.

Oysa, aptal Alex ve tayfası Peter'a olanlardan bahsetmemiş olsaydı ve bu konuşmaları odada yapmamış olsaydık Peter'ı odadan bir şekilde gönderip Miranda'nın biraz öncesinde bana verdiği otu içecektim, buna çok ihtiyacım vardı uzun süredir. Üstelik, bugün tatilden dönmeyenlerin gelmesi için son gündü; bu da demek oluyordu ki Harry akşam yemeği saatinden önce dönecekti. Fakat tüm planlarım bozulmuş ve Peter'ın sızlanmalarını ve beddualarını dinlememek için mecburen odadan çıkmıştım. Çok da hevesli olmadığım halde Stan'in odasına gittiğimde, koridorda Hadrian'ı görmek beni germişti.

Bana ters ters baktı, diğerlerinin yaptığı gibi. Aramızda hiçbir diyalog geçmeden, Stan beni odasına alırken dahi sinirli bir şekilde bana bakmayı sürdürmüştü. Hadrian da, biricik oda arkadaşı gibi Stan'den haz etmiyordu. "Biraz otum var, içmek ister misin?"

Stan sorumla gözlerini kıstı. "Sana da selam. Ve hayır. Ben öyle şeyler içmem." Odanın kokmaması için uzun penceresini açtım ve önüne oturdum. "Nereden buldun onu?" Otun dışını saran kağıdı, yine Miranda'nın bana verdiği kibritle tutuşturdum. Cevaplamadan önce derin bir nefes almıştım. Bugün, kalbim için pek de iyi geçmiyordu sahiden de. İçime soluduğum derin dumanla, sanki yeniden açmıştım gözlerimi güne.

"Miranda'yla bir öpücükten daha fazlasını paylaşıyoruz artık." Dedim gülerek. Stan kollarını birleştirdi hemen ve bana dik dik bakmaya başladı.

"Kilisede duyduğumda Alex aptalı yine götünden uyduruyor diye düşünmüştüm. Demek doğruymuş." Tek kaşını kaldırdı. "Bu sefer ne yaptınız? Verdikten sonra sana bir de ot mu ısmarladı?

"Seni ilgilendirdiğini nereden çıkarttın? Ya da sana anlatacağımı."

"Çünkü odamı kullanıyorsun." Sinirlendiği her halinden anlaşılıyordu ve bundan zevk alıyordum. Dudaklarımdaki kağıdı içime çekmeye devam ettim tepkilerini izlerken. "Her neyse. Tahmin etmeliydim. Eninde sonunda, bir kızla olacağını gördün. Bir de, beni de kendin gibi gey olmakla suçluyordun. Önce kendine bak. Daha hangisinden hoşlandığını bile bilmiyorsun."

"Tüm bunları seninkini ağzıma almak istemediğim için mi söylüyorsun?" Stan cevabımla kaşlarını aniden kaldırdı ve kötü bakışlarını bana doğrulttu. "Bunun sebebi cinsel yönelimimi sorguluyor olmam değildi. Sadece istemedim. Çünkü beni rahatsız hissettiriyordun."

"Onu yalamak hoşuna gidiyor mu peki?" Gülmeme engel olamadım o an. "İşte artık şimdi senden iğreniyorum."

"Neden? Gey değilim diye mi? Beni de böyle mi suçlayacaksın arkamdan?" Otla dolu sigarayı ağzımdan çekip elimde tutarak üstüne yürüdüm. "Geçen sene Harry'e ne yaptığını biliyorum. Ve sana güvenmiyorum. Miranda bana her şeyi anlattı. Onu nasıl sırtından bıçakladığını-"

Beni üstünden bir anda itti. "Peki Miranda sana onun bu okulda kaç tane erkekle yattığını da anlattı mı?" Sinirle söylendiği zaman, yerimde duraksadım. Stan'se sanki ne yaptığını sonradan fark edip yutkunmuştu. "Evet, doğru duydun. Olanları öğrenmek mi istiyorsun? Öyleyse, bir de benden dinle." Yumruklarını sıkmayı bıraktı o şok olmuş halimi görmesiyle.

Anlatmaya başlamadan önce, yatağına oturdu ve gözlerini tek bir noktaya kilitledi. Tüm süre boyunca bana değil, yerdeki saçma eski kilime bakmıştı. "Her ne kadar bunu söylemek hoşuma gitmese de, o benim en yakın ve tek arkadaşımdı."  Diye başladı, stresle ellerini götürdüğü yatağın kenarındaki demiri sıkıyordu. Ben de o zaman, yaslanacak bir eşya bulup tüm dikkatimi ona vererek dikkatle dinlemeye başladım.

Çoğunun da anlattığına göre, Stan bu okula geldiğinde en az yeni arkadaşı Harry kadar yabani ve yalnızdı. O zamanki alt kattaki odaları yan yana ya da karşılıklı değildi fakat yine de bir şekilde arkadaş olmuşlardı işte. Harry'nin yine o zamanki oda arkadaşı Hadrian da vardı fakat o, Harry'den hep farklı biri olmuştu, bu yüzden Harry geldiği ilk günden beri onunla takılmamış ve hep yeni insanlarla tanışmak için can atmıştı.

Stan, insanları sürekli ona çeken Harry'de farklı olan ne vardı, bilmiyordu. Fakat ben biliyordum. O anlattıkça da, bundan emin olmuştum. Farklı olan, tümüyle özgüveniydi. Bu okuldaki hiçbir erkekte olmayan bir özgüven vardı onda en başından beri. Bu yüzden, müdürü de dahil herkes ona hayran kalıyordu. Sesi güzeldi ve bunu insanlara sergilemekten çekinmezdi. İnsanlara gitar çalarak onları değerli hissettirmeyi severdi. Değer verdiğinden ya da önemsediğinden değil, Harry ona gösterilen her türlü ilgiyi seviyordu. İnsanların onunla arkadaş olmak istemesinde çok sebebi vardı. Havalı ve farklı biriydi. Sosyal becerileri bu sorunlu insanlarla dolu okulda herkesten çok daha iyiydi. İnsanların dediklerini dinlemese bile, dinliyormuş gibi yapardı. Hangi ortama girerse girsin, ona göre şekil alır ve davranırdı. Fakat, kimseye asıl kişiliğini göstermezdi. Sadece ona yansıttıklarını üstlenirdi. Eğer biri ondan eğlenceli olmasını isterse eğlenceli olur, komik olmasını isterse espriler yapardı. Eğer küfür ediyorlarsa ve kabalarsa, Harry de kaba konuşurdu, yalnız başına kaldığında pişman olacağını bildiği halde.

Zamanla Harry'nin arkadaş çevresi büyümüştü okulda. Stan, ilk zamanlarından beri bundan hoşlanmamıştı. Çünkü o, Harry'nin aksine babasının baskılarıyla ezilerek büyümüş bir çocuktu. Asla Harry'deki özgüvene sahip değildi. Ayrıca, bu okuldaki insanları aptal bulurdu. Çünkü kendisinin zeki olduğunu biliyordu, hem de Harry'den çok daha zekiydi. Fakat yine de, öğretmenlerinden en çok takdir gören Harry olurdu her seferinde. Aralarının açılmasına böyle bir basit bir kıskançlık sürüklememişti elbette. Ama Stan'in içine sinmeyen bir şeyler vardı hala.

En büyüğü ise, Harry'nin bir gün Stan'e gelip anlattıklarından sonra olmuştu. "Harry, bana bir anda o çocukla öpüşmek üzere olduğunu söyledi." diye açıkladı. Aralarında daha önce cinsel yönelimlerini bile konuşmamışlardı, - Stan zaten asla konuşmazdı- fakat Harry'nin bir anda yan odalarında kalan çocukla öpüşmeye başladıklarını söylediğinde başından büyük bir kova su dökülmüş gibi hissetti. Soğuktu, ve sinirleri gerilmişti. Nasıl bu kadar rahat olabilirdi? Stan böyle düşünmüştü. Bu okulda, erkeklerin birbiriyle öpüşmesi konuşulmadığı halde normal olmayan, yasak bir şeydi ve Harry bunu bildiği halde Stan'e anlatabilmesine öfkelenmişti. Ama altında yatan asıl sebebi kendisi bile bilmiyordu.

Harry ona o çocukla aralarında olan biteni anlatmaya devam etti. Stan'inse karşı gelip kendi düşüncelerini ona söyleyebilecek cesaret ve özgüveni asla olmadığından sadece dinleyip durdu. Muhtemelen, onu dinlerken pasif bir şekilde agresifleşmesinin sebebi, kendisinin bu kadar baskılanmışken Harry'nin istediği gibi davranabiliyor oluşuydu. Fakat Stan, bunları da asla kendine itiraf edememişti. Hala da edemiyordu. "Zamanla onunla arkadaşlığımın hata olduğunu anladım ve yanına gitmekten, onunla takılmaktan uzaklaştım."

Anlatmaya devam ettikçe, otun kafasından mı bilmem, kendimi ne zaman gerçekliğe çeksem sinir ve gerginlikle kasılıyordum. Geçmişteki Harry'i dinlemek de, en az şimdikini dinlemek kadar can sıkıcıydı. "Aramızın soğuklaştığının farkındaydık ikimiz de. Ama Harry umursamazdı, hiçbir zaman umursamadı. Benim de işime gelmişti çünkü öyle biriyle arkadaş olmak istediğimden emin değildim." Gözlerini kaldırıp bana baktı. "Ama sonra, yakınlaştığı çocuklardan biri okuldan ayrılmadan önce her şeyi arkadaşlarına anlattı. Harry ise tüm bunları benden bildi. Okulun tümü onun gey olduğunu bildiği için beni suçladı. Oysa, ben kimseye anlatmamıştım. Herkesle rahatça fingirdeşirken, bir an olsun ifşa olurum diye korkmadı, onu uyardığım halde."

Yutkundum başımı iyice önüme eğmeden önce. Otum çoktan bitmişti ve ben yeni bir tanesini istiyordum. "Sonra, hiç düşünmeden aynısını bana yaptı. İnsanlara benim de gey olduğumu söyledi. Ve bunu gözlerimin içine bakarak yaptı. Benim yapmadığımı söylesem bile, bana inanmadı."

Ve sonra, Peter'ın anlattığındaki gibi tüm bunları duyan Stan'in üvey babası derhal okula geldi. Okuldaki dedikodulardan rahatsız olan müdür Warwick aramıştı onu. Stan'in ruh hali kim bilir ne haldeydi. Stan'in babası duyduklarıyla deliye döndü. Harry'nin ailesi de işin içine girdiğinde, okulda gerçek bir kaos çıktı. "Müdür, çözümü ikimizi de yan yana olan odalara yerleştirmekte buldu. Dedikoduların asılsız olduğunu ve konuşmaya devam edilmesi takdirde öğrencilerin cezalandırılacağını söyledi." Çünkü, üvey babası Warwick'i tehdit etmişti. Ve eğer, Stan ve Harry kavga ederlerse hatta sözlü bir tartışmaya bile tutuşurlarsa, kimin başlattığına bakılmaksızın ikisi de disiplin cezası alacaktı. İkisini de yan yana bir odaya koyduktan sonra, konu müdüre göre tamamen kapanmıştı. Ama Stan, bu okula ve buradaki insanlara olan öfkesini bir türlü geçirememişti.

Anlatması bittiği zaman, yatağından kalkıp açık pencerenin önüne geçti ve bir süre dışarı baktı. "Ben de, bana iftira atmasından sonra kendimi sorguladım." Yavaşça arkasından ona yaklaştım dediklerini duyabilmek için. "Sanırım onun canının yanmasını istedim. Ayrıca, sen onun gibi birini hak etmiyordun. Sana olan ilgisinin, senin ona karşı olan hislerinin farkındaydım ve engel olmak istedim. Ama Harry'nin asla üzülmediğini, onun ne kadar kalpsiz biri olduğunu unutmuşum."

"Ondan intikam almak için mi yaptın yani tüm bunları?" Sinirle sıktım yumruğumu, onu hemen orada, penceresinin önünde dövmek ve işe yaramaz bedenini yere atmak istiyordum.

Stan başını iki yana sallayıp bana döndü. "İntikam değildi, sadece kısasa kısas. Gey olmadığım halde bana iftira atmasının bedeli olabilirdi." Omuzlarından tutup onu sinirle duvara ittim. "Üzgünüm." dedi, başka bir yere bakarken. "Artık kendimi sorgulamıyorum."

Ona bakarken gözlerimin dolmasını umursamıyordum. Başımı hala bunu yaptığına inanamazken iki yana salladım. Ona söylemek istediğim birçok şey olmasına rağmen, ağzımdan tek bir kelime bile çıkmadı. Kahverengi gözlerini üzgünce yüzümde tutmaya devam etti. "Ağlama, altın çocuk." Elini kaldırıp baş parmağıyla akan yaşımı silmek için tenime değdirdiğinde, hızla uzaklaştırdım onu kendimden iterek.

"Artık benim de arkadaşım değilsin." Duvara yaslanık  durmaya ve beni izlemeye devam etti ondan uzaklaşıp odanın ortasına gittiğimde de. Kapıyı açıp odadan çıkmadan önce sinirle dolan gözlerimi kolumdaki hırka kumaşıyla kurulamıştım.

Fakat odadan çıktığım gibi, bavuluyla birlikte karşıma gelmesine çok hazırlıksız yakalanmıştım. Harry, elindekini bırakmadan yerinde birkaç saniye durup bana baktı. Uzun koridorda ikimizden başka kimse yoktu. Yine de, hiçbir şey demeyip yanımdan geçti, omzuma hafifçe değdirdiği omzuyla beraber. Artık dolmuştum, bu yüzden sinirle bağırdım. "Önüne baksana!" Ona ve başıma gelen onca şeye sebep olmasına sinirliydim. Tüm bunların sorumlusu, Harry'di. Bu okula geldiğimden beri, sanki başıma gelmiş en kötü şey Harry'le tanışmam olmuştu.

Harry ise sakince bana döndü kapısının önünde. "Görmemişim." Kapı kulpunu sertçe indirip, kendisinden sonra bavulunu da içeri aldı ve kapıyı büyük bir gürültüyle kapattı.




Y/N: belki bazılarınız, ilk bölümde en baştaki italikle yazılmış paragrafı hatırlıyorsunuzdur, orası aslında yüzeysel olsa bile baştan sona House of Cards kitabının özeti sayılır, ve birkaç bölümdür orada bahsedilen Louis'in Harry'e karşı hissettiği nefretle karışık aşkını okuyoruz... Ve bu tuhaf bir şekilde beni mutlu ediyor ahshej yani oraya erişebilmiş olmak. Aralarındaki ilişkinin hep böyle sürüp sürmeyeceği konusunda bir şey söyleyemem, ama not geçmek isterim ki Louis'in son düşüşü bu bölümdeydi.

Bir diğer not; bu bölümü kaç kez editledim bilmiyorum ama her seferinde hata bulmaktan yoruldum bu yüzden affınıza sığınıyor ve arada kurulan saçma cümlelerimi görmezden gelmenizi istiyorum...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top