Üşendim B.26.
Selam, görüşmeyeli nasılsınız bakalım?
Aynı yolda yürüdüğümüz sürece benden iyisi yok ::))
Oy verip yorumlar bırakmayı unutmayın lütfen
"Oğlum niye olacak, kenara çekil de içeriye geçeyim, diye."
Of ya, benim akıl yine nerelere gitti acaba? Kapıyı açmışım ama kapı önünde "avel avel" bekleyip duruyordum...
Ben kenara çekildim annem evin içerisine geçti. Önce ayakkabılarını kapı önünde çıkartıp sonra vestiyerdeki kendine ait olan terliklerini alıp ayaklarına giydi...
Terlikleri ayağına giyen annem kararlı bir şekilde mutfağa doğru yöneldi. Yürürken topuklarına "şıp şıp" vurarak ritimli sesler çıkartan terlik birçok şeyi anlatıyordu. Henüz mutfağın kapısından içeriye adım atmıştı ki, "Ay!" diyerek bastı çığlığı.
"Ay!" çığlığını duyar duymaz anneme bir şey oldu endişesiyle koştum mutfağa. Uyuşuk, senin çakralar ne zaman açıldı da bu kadar hızlı koşuyorsun, diye sormayın. Eğer o çığlığı siz duymuş olsaydınız inanın bana çoktan "yangın var" diye itfaiyeyi arardınız.
"Anne ne oldu?" diye sordum sormasına lakin gördüğüm manzara şaşırtıcıydı. Yüzüne dünyanın sonu gelmiş ifadesi takınarak ellerini böğrüne koymuş, "Kahvaltı nerede?" diye soruyordu.
İçimden ilahi anne bütün yaygara kahvaltı hazır değil diye miydi, diye geçirdikten sonra,
"Bunu bana soruyorsan benim hiçbir şeyden haberim yok!" dedim.
"Yasemin, gözün kör olmasın emi!" diye yakındı.
Baktım annem terliği kaptı gidiyor. "Anne nereye?" diye soracaktım ama üşendim. Olacakları seyretmek adına mutfak masasının hemen yanı başında durup oturmam için bana bakan plastik sandalyeye kuruldum.
"Yasemin!" diye aşağıdan yukarıya bağıran annemin haykırışını dışarıdan duyan eden olsa emin olun evin içinde adam doğruyorlar sanırdı.
Yasemin'den ses seda çıkmadığına göre durum vahimdi.
"Yasemin!" sesi ikincisi kez kulaklarımda çınladı. Annem sürekli aşağıdan yukarıya doğru seslendiğine göre büyük ihtimalle merdivenlerden çıkmaya üşeniyordu. Ee, kimin annesi. Şaka tabii. Ne üşenmesi kadın, sabahın köründe kalkmış ocağa çay suyu koymuş. Üşenmemiş köşe başındaki fırından ekmek almaya gitmiş...
O da yetmemiş yolda arkadaşını görmüş onunla da bir saat havadan sudan konuşup muhabbet etmiş... Sabah sabah bu kadar faaliyet yetmez miydi? Yeterdi elbette!
Çay, dedim de "eyvah" çaydanlık hâlâ ocağın üzerindeydi. Saatlerdir kaynaya kaynaya suyu bitmiş olabilirdi.. Hemen bir koşu gidip çaydanlığın altını kapattım.
Eh be Yasemin, şimdi seni annemin elinden kim kurtaracak? Tabii burada iş bana düşüyordu. Önce annemi sakinleştirmek sonra da Yasemin'e sürpriz bir uyandırma partisi düzenlemek...
Ellerimi sızlayan dizlerime koyarak ayağa kalktım...
Oğuz, niye yaşlılar gibi ayağa kalkıyorsun diye sakın gülmeyin bana. Yataktan düşmek sanıldığı kadar kolay atlatılabilir bir şey değil yani...
Bacaklarımın sızlamasını bir tarafa bırak şu an her yerim ağrıyordu. Ellerimi başıma koydum, "Ah başım!" diye inledim. Başımı zemine fena çarpmış olmalıydım.
Elimde bir sürahi su ile mutfaktan çıkarken anne engeline takıldım. "Oğuz, sakın yatağı ıslatayım deme. Şimdi yatakla falan hiç uğraşamam. Sen sadece Yasemin'i ıslat yeter."
"Sen hiç merak etme terliklerin efendisi!" dedim. İçimden de Yasemin uyanık olmasın diye dualar ettim. Aralık bırakılmış kapıdan içeri girerken sinsi bir yılan gibi süzüldüm.
Yasemin'i uyandırmak için annem bir kere girişimde bulunmuş olmalıydı çünkü kapı ardına kadar açıktı. Sanırım bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Sizin anlayacağınız açık kapıdan içeriye girmek hiç de zor olmadı...
"Oğuz, sakın yatağı ıslatma" uyarısını dikkate alarak suyu ip gibi ince bir sızıntı şeklinde Yasemin'in açık kalmış ağzına boşaltmaya başladım.
Şaka yapmak benim genlerimde vardı...
Yasemin, "Ne oluyor ya?" diyerek yatağından sıçrayınca benden keyiflisi yoktu...
Bunun üzerine karşısında beni hunharca gülerken gören Yasemin, "Sen manyak mısın?" diye ilk sözlerini sarf etti.
Sizce ben bu lafın altında kalır mıyım?
"Bu daha iyi günlerin Yasemin, yazık sana," diyerek başımı sağa sola salladım.
Söylenerek devrik bakışlar attı ve yatağından usulca kalktı. "Bu nasıl şaka ya? Allah'ım bütün deliler beni mi buluyor?"
"Kızım sen önce annemin terlik atarından nasıl kurtulacaksın onu düşün!" dedim.
Yasemin, önce bana dil çıkarıp sonra "Geri zekalı," diye çemkirdi.
Yataktan kalkıp ayağa dikilen Yasemin, üstünü başını düzeltir gibi yapıp ileri geri yürüyerek düşünmeye başladı. Ne de olsa onu aşağıda annem bekliyordu düşünüyor olması normaldi.
Sanırım annem, "Ben çay suyunu ocağa koydum ekmek almaya gidiyorum, sen de kalk kahvaltıyı hazırla," demişti. Yasemin' de her zaman olduğu gibi tembellik ederek tekrar uykuya dalmıştı.
Bugüne has bir şey değildi Yasemin'in vurdumduymazlık yapıyor olması; bunu hep yapıyordu. Onu anlıyorum daha yaşı çok gençti ama artık ufak çaplı sorumluluk almayı öğrenmeliydi.
Baktım kahvaltı faslı uzuyor "Anne ben çıkıyorum!" dedim.
Susmuştu annem çünkü biliyordu her tatil günümde olduğu gibi bugün de abime yardıma gidiyordum. Sadece, "Ah evladım, gidiyorsun da aç gidiyorsun," dedi.
Ben gidiyordum ama bizim kızın akıbeti meçhuldü. Şaka tabii... Şu an sinirliydi ama annemin siniri çabuk geçerdi.
Hafta sonu olduğu için sokaklar hafta içine nazaran daha boş olurdu buralarda. Tabii abimin çay ocağı da ona göre orantılıydı. Yani hafta içine göre daha sakindi. "Günaydın abi!" diyerek girdim çay ocağına. Çay ocağı dediysem ufak bir kahvehaneydi burası. Bir kenarda küçük bir tezgah, tezgahın üzerine konumlanmış su kaynatma kazanı, kazanın üzerinde birkaç demlik ve birçok çay bardağı vardı.
Geriye kalan boş alanda ise üç-beş tahta masa ve masaların etrafında tahta sandalyeler vardı. İşte abimin bütün dünyası burayla sınırlıydı.
Genellikle sokağın esnafına çay servisi yapıyordu, geriye kalan müşterileri eş dosttan oluşuyordu. Onlar da sırf abime destek olmak için gelirlerdi. Çoğu esnaf gelir abimin orada yapardı kahvaltısını. Nevalesini alan gelirdi çay ocağına, ama ne yalan söyleyeyim burada kahvaltı yapmanın keyfi de bir başka oluyordu.
"Günaydın Oğuz!" Günümü aydınlatmak isterken gülümsemiş akabinde
gülümsemesi solarken tek kaşını havya kaldırıp ocağın karşısında bulunan masayı göstererek oturmamı işaret etmişti.
"Yok, oturmayacağım abi, sana yardıma geldim," dedim önüme küçük para önlüğünü bağlarken.
"Otur diyorsam otur aşkarım."
Emir demiri keser demişler, abimin gösterdiği masaya mecburen geçip oturdum.
Benden geçip oturmamı isterken kendisi de ocağın başından ayrılıp bulunduğum masaya gelmişti. "Çayı biten kalkıp kendisi alsın beyler, benim biraz işim var."
Ben şaşkınlık içinde abimi izliyordum. "Neden bu kadar gizemli davranıyordu ki?"
Altına bir sandalye çekerek karşıma geçip oturdu ve yaşam enerjisi genç yaşta tükenmiş gözlerini yüzümde gezdirmeye başladı. "Aşkar'ım demek araban bitmek üzere ha?" Bunu söylerken dudaklarının kıvrımı aşağıya doğru meyillendi bakışları masanın üzerinde fütursuzca gezindi.
Ben araba sözünü duyunca her zaman olduğu gibi heyecan yapmıştım. Bir solukta "Evet abi" deyiverdim.
Bir milim sektirmeden bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Sanki yüzümün her detayını ezberlemek isteyen bir hali vardı. "Aç mısın?" Yutkundum...
Aynı zamanda annem ve Yasemin'in sabahki halleri geldi gözümün önüne. Gülümsedim... "Evet, abi açım!"
Açlık konusunu öteleyen abim, "Tamam, hallederiz sonra," dedi.
Bir başkanlık vardı bugün bakışlarında, konuşmak istiyormuş da söze nereden başlayacağını bilmiyormuş gibiydi. "Hayırdır abi?" diye sordum gözlerimi yüzüne sabitleyerek.
Acı bir yutkunuş boğazından geçti adem elması kalktı indi. "Önceki gün ustan geldi yanıma!"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top