🚘B.48.🚘

Merhabalarrr...

Ben hatırlatma yapmasam da sizlerin oy verip yorum yapacağını biliyorum.

Çıraklarım siz var ya siz çok güzelsiniz :D

Evime sağ salim gelmiştim. İlk gecem sorgu sualle geçmişti. Geç saatlere kadar oturup hasret gidermiştik. Ailemi görmüş hasret gidermiştim ama dostlarımı henüz görememiştim. O yüzden sabahın olmasını dört gözle bekliyordum.

Sabahın ilk ışıkları penceremi yalayıp geçerken odamı aydınlatan keskin ışık huzmesi gözlerimi kamaştırmıştı. Öyle yoğun bir ışık vuruyordu ki gözlerime ne yapsam göz kapaklarımı aralayamıyordum. Ellerimin yardımıyla gözlerimi ovuşturarak açtım. Bu sabah gün ışığı o kadar parlak ve canlıydı ki, odamın içini beyaz bir örtü gibi kaplamıştı.

Yatağımdan doğrulmadan önce keyifle gerindim. Ne çok seviyordum yataktan kalkmadan önce keyif çatmayı. Parlak ve canlı gün ışığı doğrusu içimi ferahlatmıştı. Kalkıp doğrularak yatağımın üzerine bağdaş kurup oturdum ve dirseklerimi dizlerime dayayarak sağ elimin içiyle çenemi avuçladım ve düşünmeye başladım. Ben bir rüya görmüştüm ve rüya kızımı da bulmuştum. Bu benim için bir mucizeydi. Bundan sonra mutluluk denen kavram benim de kapımı çalacaktı.

Artık düşünmeyi bir tarafa bırakıp yataktan çıkma zamanıydı...

Ellerimi yatağımın üzerine bastırarak kollarımdan kuvvet alarak ayağa kalktım ve doğruca penceremin önüne geçtim. Pencerenin tül perdesini yana doğru kaydırarak açtım.

Gördüklerim iç dünyamın kararmasına neden olmuştu. Bu nasıl olabilirdi? Güneş bu kadar canlı ve parlak aydınlatırken yeryüzünü, her taraf boz bulanık sular içindeydi. Neredeyse evimiz bir gemi gibi suyun üzerinde yüzüyordu. Üstelik bizim evden başka bina da yoktu civarda. Sanki koca şehir suların altına gömülmüş gibiydi.

O da ne? Ufukta bir sandal vardı. Sandalın içinde de sadece silueti görünen bir insan. Sandal görüş alanıma girdikçe insan silueti belirginleşmeye başlamıştı. Gözlerime inanamıyordum bu bendim. Tek başıma dalgalara karşı kürek çekiyordum... Sandaldaki ben isem ben neredeydim? Oysa ben yeni yatağımdan kalkmış ve penceremin önündeydim.

Ben neyin içindeydim böyle? Sandal tam evimizin önüne gelince içindeki benle birlikte birdenbire kayboldu. Sandal kaybolunca sular çekilmeye gökyüzü kararmaya başlamıştı. Biraz önceki berraklık kaybolurken yerini kapkara bulutlara bıraktı. Öyle kasavetli bir hava hâkimdi ki ortalığa nefes alamıyor boğuluyordum adeta. Hangi ara bu kadar kararmıştı dünyam. İstemsizce elim boğazıma gitti. Sanki yağlı bir urganın ucunda sallanarak boğuluyordum ve ipime bir bıçak atanım yoktu yanımda.

Hep böyle mi olurdu? Her nefis kendi canını kurtarma çabasına mı düşerdi?

Neden kimse yoktu yanımda? Neden yalnızlığa terk edilmiştim? Neden urganın ucunda çırpınıp dururken hiç kimsem yoktu? Dünya mıydı adaletsiz olan yoksa insanlar mıydı?

Boğazıma dolanan urganı var gücümle açmaya çalıştım. Biraz daha zorlasam olacak gibiydi. Pes etmek yoktu. Çabaladım, çabaladım ve çabaladım. Tek yapabildiğim boynuma dolanan urgandan kurtulmak oldu. Sadece nefes alabilmeyi başarmıştım, hepsi o kadardı. Yine karanlıktı gökyüzüm, yine kasvetliydi odam, yine tek başımaydım...

"Oğlum bu nasıl yatmak, çarşafı boynuna dolamışsın? İyi ki boğulmamışsın?"

Gözlerimi araladığımda annem karşımdaydı. Nasıl olmuştu bilmiyorum ama uyurken çarşaf boynuma dolanmıştı ve annem telaş içinde boynumu çarşaftan kurtarmaya çalışıyordu. Yani ben yine rüya mı görmüştüm? Yalnız bu rüya başka bir rüyaydı...

Annem çarşafı boynumdan kurtarır kurtarmaz hemen boynuna sarıldım. Cidden çok korkmuştum. Sanki rüyam rüya değildi de gerçek gibiydi.

"Ne oldu kuzum, yoksa kötü bir rüya mı gördün?" diye sorarken annemde sarıldı bana. Yeminle anne gibisi yoktu. Nasılda özlemiştim kokusunu.

Cefakar kadın annem sırtımı sıvazlayıp, "Hadi kalk bakalım tembel oğlum, kahvaltı hazır." dedi.

Bırak dabiraz daha sarılayım annem, özlemişim seni çok.

"Yataktan kalkmak istemiyorum desene sen şunun adına." Gülüştük.

"Nasıl da tanıyorsun biricik oğlunu. Tamam annem, sen aşağıya in ben hemen hazırlanıp geliyorum!" dedim.

Beni kırmayan annem alt kata indiğinde ben de yataktan kalkıp kendimi banyoya attım. Önce aynanın karşısına geçip kendimi incelemeye başladım. Saçlarım uzamıştı kestirmek lazımdı. Sakallarım zaten yoktu. Kendimi aynada inceleyip dururken gerçek sandığım ama rüya olan sahneler düştü belleğime.

Nedendir bilmem ama bir ürperti yokladı tüm bedenimi. Gerçekten kendini yapayalnız ve çaresiz hissetmek ürkütücüydü. Bu bir rüya da olsa resmen kaostu.

Banyodan çıkıp odama geçtim. Bildiğiniz üzere rahatıma düşkün olduğumdan eşofman giymeyi tercih ederim fakat dostlarımı görmeye gideceğim için pantolon gömlek giymek zorunda kaldım.

Hantal adımlarla alt kata iniyordum ki gördüğüm manzara karşısında gönlüm şenlenmişti.

Biraz önceki hantallığım gitmiş adeta hücrelerim yenilenmişti. Merdiven basamaklarını ikişer ikişer inip dostuma sımsıkı sarıldım. Bu sabah gördüğüm her insana sarılmak ve beni bırakmayın demek istiyorum. Muhtemelen hâlâ rüyanın etkisi altındaydım.

"Hoş geldin kankam. Baktım sen gelmiyorsun ben geleyim dedim."

"Haklısın kankam hem de yerden göğe kadar haklısın da dün eve biraz geç geldim. Eve gelir gelmez de annem yol yorgunusun deyip beni banyoya yolladı. Ondan sonra yemek içmek derken vakit hızla geçip gitti. Geç vakit olmasına rağmen ben yine de sizin eve gelmek istedim ama annem sağ olsun yarın iş yerinde nasıl olsa görüşürsünüz, deyip göndermedi."

Şimdiye kadar bir köşede sessizce bizi izleyen Yasemin, fırsatı kaçırmak istememiş hemen olaya müdahil olmuştu. "Poyraz abi, yok annem göndermedi, yok geç oldu, diyor ama sen ona inanma. Bilirsin biraz üşengeçtir kendisi sırf o yüzden gelmemiştir."

"Bilirim bilmez olur muyum Yasemin. Neyse önemli olan Oğuz'un evine sağ salim dönmüş olması."

Mutluluktan hep bir ağızdan kahkahalara gülüştük. Bir taraftan da her kahkaha ruhuma derin çizikler atıyor her kahkaha son kahkahaymış gibi geliyordu.

İçimdeki bilinmezliği annemin naif sesi bölerken, "Poyraz oğlum, biz de kahvaltı yapacaktık. Madem geldin hadi hep birlikte kahvaltı yapalım." dedi.

Poyraz, hiç itiraz etmeden kahvaltı masasına geçip oturdu. Yataktan kalkar kalkmaz geldiğine göre muhtemelen aç gelmişti.

Poyraz, bir yandan annemin nefis böreklerinden tıkınıyor bir yandan da konuşuyordu. "Biliyor musun Oğuz, sen yokken neler oldu neler? Senin de bildiğin üzere ben açık öğretim okuyarak liseyi bitirmeye çalışıyorum. Yani güya okuyorum. Maksadım askerliği ertelemek."

"Evet, biliyorum!" Tıka basa ağzım dolu olduğundan kısa cevaplar veriyordum.

"Her şey tamam da benim askerlik tecil sürem bitmiş. Yoklama kaçağı olarak görünüyormuşum. Hep benim ihmalim yüzünden. Kaydımı yenilemeyi unutmuşum işte."

"Yapma ya?" Yine kestirmeden gitmiştim.

"Aynen kanka, geçen gün elime iki zarf tutuşturdular. Birinde senin askerlik yoklama bilgilerin birinde benim."

Yediğim lokmalar boğazıma dizilmişti. "Nasıl, askerlik yoklaması mı?"

"Evet, kanka..."

"Peki, ne yaptın?"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top