5. Sana Güvenebilir miyim?

Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken ilk hissettiğim şey yüzümü yalayıp geçen soğuk rüzgardı. Sanki üzerimde hiçbir şey yokmuş gibi tüm vücudumun buz kestiğini ve durmadan yerimde sallandığımı hissediyordum. Gözlerimi açmadan yüzümü buruşturarak rahatsızca kafamı yerinde oynadınca yanağımı sert bir şeye yaslamış ardından kulağıma dolan ritmik kalp sesiyle bu işte bir gariplik olduğunu anlamıştım. Sanki uykudan uyanıyormuşum gibi bedenimi germeye çalışınca vücudumu saran kollar bir anda sıkılaşmıştı. Göz kapaklarımı yavaşça aralayarak bulanık görüşümün düzelmesini bekledim. Yüzüme vuran sıcak nefesi hissedince kafamı kaldırmış ve Loki'nin yüzüyle karşılaşmıştım.

Loki'nin kucağında olduğum kafama dank edince gözlerimi hayretle açmış kirpiklerimi kırpıştırarak yüzüne bakmaya devam etmiştim. Ay ışığının altında parlayan pürüzsüz yüzünden ve yıldız kadar parlak olan yeşillerinden bakışlarımı ayıramıyordum adeta. Gözlerini ileriye dikmiş kararlı bir ifadeyle yürümeye devam ederken soğuk rüzgar etrafımızda çemberler çizerek dans ediyordu.

Gözlerimi üzerinden çekmeden kendisine bakmayı sürdürürken yüzüme kısa bir bakış atınca yeniden kafamı aşağı indirmek zorunda kalmıştım. Sadece yıldızların ve ayın yolumuzu aydınlattığı, ışık olmayan büyük bir arazide ilerliyorduk. Ne yapacağımı bilemez halde utanç dolu bakışlarımı Loki'ye dikerek "T-teşekkür ederim. Sanırım artık kendim gidebilirim." demiştim kekelememe engel olamayarak.

Sözlerimle adımlarını durdurmuş ardından yavaşça beni yere indirerek ayakta durmama yardımcı olmuştu. İlk başta sendelesem de birkaç saniyeye dengemi koruyarak ayakta durmayı başarmıştım. Gözlerim hala kararsa da bildirmemeye çalışarak ayakta dik durmaya çalışmıştım. Her halimden belli olsa da becerebildiğim kadar yanında güçlü durmaya çalışıyordum. Beni kurtardığı için kendisine minnettar olsam da hala onun hakkında pek bir bilgiye sahip değildim ve bana ne yapabileceğini kestiremiyordum. Şu an bile istese o askerler gibi boynumu kırabilirdi. Bu da ondan daha çok korkmama ve daha temkinli davranmaya itiyordu beni.

Uzun bir süre konuşmadan rüzgarın uğultusu ve uzaklardan gelen kurt ulumasının sesi eşliğinde boş arazide birlikte yürüdük. Bölgeden çok uzaklaştığımızı sanmıyordum ama ne kadar etrafa bakarsam bakayım hiçbir yerden yükselen alevleri ve dumanları görememiştim. Ben nereye gittiğimizi bilmeden yürürken Loki emin adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. Hava oldukça soğuktu, rüzgar her şiddetini artırdığında kemiklerime kadar tüm bedenimin titrediğini hissediyordum.

Boş araziyi geçtikten sonra sonunda araba yoluna çıkmayı başarmıştık. Yolun diğer tarafı gökyüzüne doğru uzanan sık ağaçlarla kaplı bir ormandı. Her ne kadar araba yoluna çıksak da gecenin bir yarısı bu ıssız yerden bir tane bile araba geçtiğini sanmıyordum. Geçse bile bu garip kıyafetlerle üstümüz başımız dağılmış bir şekilde, Loki'nin üzeri kan lekeleriyle kaplıyken birilerinin bizi arabasına alacağına pek ihtimal vermiyordum.

Yolu geçerek karanlık ormana doğru ilerleyen Loki'yi görünce adımlarımı hızlandırarak kendisine yetişmeye çalıştım. Arkasından sesimi yükselterek "Nereye gidiyoruz? Beni de bekle." deyince yürümeyi bırakıp bana doğru dönmüştü. Bana doğru döndüğünü görünce son anda adımlarımı durdurarak kaslı göğsüne çarpmaktan kendimi kurtarmıştım. Mahcup bir ifadeyle suratına bakınca derin bir nefes alarak yeniden önden yürümeye devam etmiş ardından da "Ev buralarda. Orası güvenli." demişti sık ağaçların arasına dalmadan önce.

Hangi evden bahsettiğini, oranın nasıl bir yer olduğundan habersiz olsam da içime bir kurt düşmüştü. Ya beni türlü türlü suçluların toplandığı ve harabeye çevrilmiş döküntüleri ev olarak adlandırdıkları  bir yere götürüyorsa. Öyle bir yerde başıma gelecekleri sadece Tanrı bilebilirdi. Bir anda beynime hücum eden düşüncelerle adımlarımı durdurarak olduğum yerde kaldım. Buraları tanımıyordum, suçsuz olsam bile bir hapishaneden kaçmıştım. Askerler her yerde bizi arıyor olmalıydılar. Belki de çoktan televizyonda fotoğraflarımız ardı ardına paylaşılıyor tüm kanallar kaçan iki suçludan bahsediyordu. Bu halde nereye gidersem gideyim kısa sürede yakalanacağım doğruydu ama bu adamla gidersem sabaha sağ çıkıp çıkmayacağımdan bile emin değildim.

Loki ağaçların arasında ilerleyerek karanlıkta gözden kaybolurken ben de ormanın girişinde durmuş uzaklaşmasını seyrediyordum. Ne arkasından gidecek kadar korkusuzdum ne de arkamı dönüp kaçarak uzaklaşacak kadar cesaretli. Sanki onu takip etmediğimi hissetmiş gibi adımlarını durdurmuş kafasını çevirerek omzunun üzerinden bana bakmıştı. Endişeyle bütünleşmiş gözlerimi açmış ne yapacağını beklerken tüm vücudumdan gücün çekildiğini hissediyordum adeta. Onunla karşı karşıya gelmek bedenimde ve aklımda inanılmaz değişimlere yol açıyor bir anda konuşmayı yeni sökmüş korkak bir kız çocuğuna dönüşüyordum. Tüm vücudunu bana doğru çevirince o karanlık gecede bile adeta ateşin dans ettiği yeşilleriyle buluşmuştu korkudan titreyen irislerim. Tek kaşını yukarı kaldırmış yavaş adımlarla üstüme geldiğini görünce ayağımı toprağa sağlam basarak yerimde dik durmaya çalışmıştım.

Kaşlarımı çatarak kendisine bakmayı sürdürürken birkaç saniyede yanıma ulaşarak karşımda durmuştu. Oldukça uzun boylu olduğu için kafamı yukarı kaldırarak yüzüne bakmak zorunda kalmıştım. Düz bir çizgi halinde olan dudaklarına, hangi duygunun barındığını çıkaramadığım yeşil gözlerine baktıkça aklından neler geçtiğini tahmin etmekte bile zorluk çekiyordum.

"Bir sorun mu var?"

Kalın sesi sanki beynimin içinde yankılanınca içimi bir ürperti sarmıştı. Onun bir katil olduğunu unutmamam gerekirdi ve şu an isterse beni de burada öldürebilirdi. Korkudan tüm vücudum buz kesmiş yüzüm bembeyaz olmuş durumdaydı ve eğer kendimi tutmazsam karşısında sarsılarak titreyeceğimi çok iyi biliyordum. Kararlı bir ifadeyle "Sesinle gelmek istemiyorum." demiştim sesimi yükselterek. "Seni tanımıyorum, nereye gittiğimizi bilmiyorum. Neden sana güveneyim ki?"

Kollarını göğsünde birleştirmiş kaşlarını yukarı kaldırarak sakince sözümü bitirmemi beklemişti. Söyleyeceğim iki cümle de bitince ne yapacağımı bilemez halde karşısında dikilmeye devam ettim. Bakışları yüzümde ve vücudumda bir süre gezindikten sonra sivri dilini işe salmıştı.

"İlk olarak ben de seni tanımıyorum. Nereden hangi hedefle geldiğini, nasıl bir planın olduğunu ve nasıl bir güce sahip olduğunu bilmiyorum. Eğer benimle aynı hücreye düştüysen senin de buraya ait olmadığın kesin. Benimle aynı durumda olduğun için sana acıyıp merhamet ettim eğer seni öldürmek gibi bir niyetim olsaydı çoktan o askerlerin yanına cesedini bırakmıştım. Farkındaysan burada sana benim dışımda yardım eden hiç kimse yok. Seni zorla yanımda tutmak gibi bir amacım da yok. Eğer hayatta kalacağına gerçekten inanıyorsan gidebilirsin."

Bana söyleyeceklerinin kesinlikle bunlar olmasını beklemiyordum. Aklımda kurduğum onca senaryodan sonra ya beni sürükleyerek arkasından götüreceğini ya da biraz kovaladıktan sonra öldüreceğini düşünüyordum. Karşımda durmuş gitmemi söylerken ne yapacağımı hatta ne düşüneceğimi bilemez bir halde dikilmeye devam ediyordum. Gerçekten ondan ayrılırsam tek başıma hayatta kalabilir miydim emin değildim. Ormandan gelen kurt uluma sesleri, bir yandan bizi arayan askerler, hiç tanımadığım bir dünya. Eğer yardım isteyeceğim birilerini bulursam onların da beni hapishaneye teslim edip etmeyeceğini ya da bana ne yapacaklarını düşünmek bile istemiyordum. Sonuçta hiç kimsesi olmayan çaresiz ve güçsüz bir kızdım. Tüm bunları göz önüne alınca Loki'ye güvenmekten başka önümde hiçbir seçenek yoktu.

Sonunda beynimde verdiğim savaşı durdurarak pes etmiş her iki halde de kaçınılmaz sonumun ölüm olduğunu kabullenmiştim. Şu an onunla gitmekten başka çarem yoktu. Eğer askerler beni yakalarlarsa bu sefer işkence edeceklerinden korkuyordum. Kafamı aşağı eğerek bakışlarımı kuru toprakta ezilen yapraklara çevirmiş "Tamam, özür dilerim aptalca konuştum. İzin verirsen seninle gelmek istiyorum." dedim az önce söylediklerimi kafamdan silmek isteyerek.

Bıkkın nefesi kulaklarımı doldurduktan sonra yoluna devam etmiş "Gel." diyerek beni de yanına çağırmıştı. Yaklaşık yarım saat da ormanda yürüdükten sonra iki katlı bir ev karşımda duruyordu. Hayal ettiğimin aksine döküntülerin yerinde griye boyanmış sağlam bir ev duruyordu. Evin etrafına çekilmiş olan beyaz ahşap çitlerin kapısını açarak içeri geçmiştik. Loki anahtarı, sakladığı yerden getirdikten ve elektrik sigortalarını açtıktan sonra kapıyı açarak içeri geçmiştik. Giriş kapısı oldukça geniş bir salona açılıyordu. Salonda olan boydan pencerelerden dolunayın ışığı odayı doldurarak etrafı aydınlatıyordu.

"Işığı-" Ağzımı açmamla büyük ellerin bedenimi esir alarak ağzımı kapatıp beni duvara yaslaması bir olmuştu. Yaşadığım şokun etkisiyle gözlerim sonuna kadar açılmış gözyaşlarım özgürlüklerini ilan ederek yanaklarımı yakıp geçmiştiler. Çatık kaşlarına ve tehlike arz eden gözlerine bakarken vücudum yeniden titremeye başlamıştı. Büyük eli dudaklarıma baskı uygularken "Şşş! Sessiz ol!" dedi fısıltıyla çıkan sesiyle. Sıcak nefeslerimiz birbirine karışmış dans ederken göğsüm hızla inip kalkıyor bana yaslanan bedeninden adeta onun da kalp atışlarını hissedebiliyordum.

Ona güvenerek hata mı etmiştim?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top