4. Kurtuluş
Okyanus kadar derin olan o gözlerde yeniden kaybolmuşken aniden bedenimi saran titremeyle sarsılarak titremeye başlamıştım. İçimi saran korkuyla ne olduğunu anlamadan bir anda oturduğum yerden fırlayarak kalkınca bacaklarım tutmamış yüzüstü yere kapaklanmıştım. Terden yüzüme yapışan saçlarımı çekmeye çalışıp etrafa bakınca hala hücrenin sağlam bir şekilde yerinde durduğunu ve hiçbir patlama olmadığını görmüştüm. Gördüğüm şeyin sadece bir rüya olduğunu anlayınca inanamaz gözlerle etrafa bakmaya başlamıştım. Genelde rüyalarım hep karmaşık olur ve hiçbirisini hatırlamazdım ama bu gördüğüm o kadar gerçekçiydiki. Yüzümü yakan sıcaklığı, vücudumun altında titreyen yeri hissetmiştim. Hücredeki ışık her zamankinden daha zayıftı, hücrenin dışı ise tamamen karanlıktı. Sadece gözlerimi kısarak bakınca duvarlarda yanan küçük loş ışıkları görmek mümkündü.
Bakışlarım istemsizce adamın oturduğu yere kayınca tek bacağını kendine çekmiş sırtını cama yaslayarak oturduğunu görmüştüm. Gözleri kapalıydı, uyuyor olmalıydı. Hala dirseklerimin üzerinde yerde uzanmış bir şekilde etrafı incelediğimi farkedince apar topar dizlerimin üzerine kalkmıştım. Hızlı nefes alış verişlerim gördüğüm rüyanın etkisiyle hala devam ederken derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Yine ellerim ve bacaklarım titremeye başlamıştı. Rahat oturmak istediğim için sırtımı cama yaslayarak yerden oturmuştum. Gözlerimi sıkıca kapayarak elimi saçlarımın arasından geçirdim. Zaman geçtikçe sessizlik bile beni rahatsız etmeye başlıyordu. Yalnızlık, çaresizlik ve geçmeyen endişe. Şu an en yoğun hissettiğim üç duygu buydu. Daha bir gün geçmesine rağmen kendimi yıllardır bu hücrede çürüyormuş gibi hissediyordum.
"Kabus mu gördün?"
Hücrede yankılanan kalın ses bir kurşun misali sessizliğin içinden geçerken, kafamın içinde yaşanan kaosu da paramparça etmeye yetmişti. Gözlerimi açarak adamın oturduğu yere bakınca onun da beni izlediğini görmüştüm. Loş ışıkta parlayan keskin yeşil gözler ve bakışlarının altında yatan o yırtıcı kişilik. Demek bunca zamandır uyuyor numarası yapıyordu. Kabus gördüğümü nasıl anladığını ise düşünmek bile istemiyordum. Zihnimi okuyabildiğini düşünmeye başlamıştım artık.
Gözlerim, onun keskin yeşil gözlerine doğru adeta sürüklenirken yine bakışmanın uzadığını farkedince hızla kendime gelerek yüzümü tavana çevirmiştim. Sorusunun hala cevapsız kaldığını anlayınca "Evet." dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. Zaten 'Evet' dışında diyecek başka bir sözüm de yoktu.
Kısa cevabım karşısında bir anlığına dişleri görünecek şekilde gülmüş ardından dudakları yine eskisi gibi düz çizgi halini almıştı. Gülmekten ziyade adeta bir tıslama gibiydi bu gülüş. Dudağının kenarı memnun bir şekilde yukarı kalkmış ardından yüzünü bana çevirmişti. Gözlerinde öyle korkunç bir ifade vardı ki, gördüğüm an tüm bedenimden bir şok dalgası geçmişti sanki. Bu bakışlarda gördüğüm tek şey yıkım ve kaostu. Öyle derin bakıyordu ki, bakışlarıyla bile birinin canını alabilecekmiş gibi görünüyordu.
"Endişelenme. Çok yakında buradan çıkacağız. Merak etme seni de yanımda götüreceğim."
Duyduğum şey karşısında ne cevap vereceğimi bilemez halde afallamış bir surat ifadesiyle ona bakıyordum. Gerçekten onunla gitmek istediğimi ve ya gideceğimi mi düşünüyordu. İnanamaz gözlerle kendisine baktığımı görünce "İsmin ne?" dedi yukarıdan aşağı beni süzerek.
"Amanda."
"Amanda..." diye fısıldadı gözleri hayali bir noktada takılı kalırken. Ardından "Ben de Loki." demişti dudaklarından sinsi bir tebessüm geçerken.
İsmini duyduğum an nereden geldiğini bilmediğim bir rüzgar sanki etrafımı sarmış ve ikinci tez titrememe neden olmuştu. Bu adamda çözemediğim garip bir şeyler vardı. Tek bakışıyla, tek sözüyle bende yarattığı duygu değişimleri onda doğaüstü bir güç olduğuna inanmaya itiyordu beni. Buraya nasıl geldiğimi ve şuan nerede olduğumu düşününce tahminlerim pek de akıl almaz görünmüyordu. Buranın benim yaşadığım dünya olup olmadığından bile emin değildim. Paralel bir evrende miydim yoksa kendi dünyamda farklı bir yere ışınlandığım için mi beni buraya tıkmıştılar daha çözememiştim.
Ben, kendi düşüncelerimin deryasında boğulurken hücrede sessizlik hakimdi. Açlık duygusu ikinci kez vücudumu ele geçirince banyodaki musluktan içtiğim su dışında midemde hiçbir şey yoktu. Tüm dikkatimi yine midemden gelen gürültüye vermişken bir anda tüm bedenim çöktüğünü hissediyordum.
"Burada yemek veriliyor mu?" diye sordum ürkek bakışlarım Loki'yle zeminin arasında mekik dokurken. Oturduğu yerden bir santim bile kıpırdamazken gözlerini kapatmış sanki hiç konuşmamışım gibi sessizliğini koruyordu. Cevap gelmeyeceğini anlayınca derin bir nefes alarak kendimi uyumaya zorlamıştım. Sabaha kadar oturduğum yerde rahatsız bir uyku çektiğim için belim tutulmuştu ve tüm bedenim ağrıyordu. Neyseki açlığım sonunda bitmiş midem bayram etmişti.
Loki hiçbir şey yemeden kenarda duran tepsiyle bakışırken ben, tepsimde olan kahvaltılıkları silip süpürmüştüm. Şimdiye kadar ne böyle bir açlık hissettiğimi ne de bu kadar hızlı tıka basa yediğimi hatırlamıyorum. Birkaç gün oldukça sakin ve sıkıcı geçti. Tüm zamanımı hücrede boş boş oturarak geçiriyor, günde iki kez yemek yiyor ve geceleri birkaç saatlik kabuslarla dolu uyku uyumaya çalışıyordum. Geldiğimde üzerimde olan pijamalarımı bana verilen hapishane kıyafetine benzer siyah takım ve terlikle değişmiştim. Düşünmekten başka yapacak hiçbir işim yoktu ve bu da durmadan kafamda korkunç senaryolar kurmama, kurdukça daha çok delirmeme sebep oluyordu. Benim kendimi yemeğe verip kafayı yiyecek kadar fazla düşündüğüm zaman diliminde ise Loki sakin bir şekilde oturuyor sessizliğini koruyordu. Gerekmedikçe konuşmuyor hatta yüzüme dahi bakmıyor, yemek yemiyor ve uyumuyordu. O, nasıl tür bir insandı, aklım almıyordu.
Böylece tam bir hafta geçti. Hiç kimse bizimle konuşmuyor daha ne kadar burada tutulacağımız hakkında bilgi vermiyordu. Yemek saatlerinde, açılan pencereden tepsiyi iten asker dışında hiç kimseyi görmüyorduk bile ama hücrenin her köşesinde olan kameralardan yedi, yirmi dört izlendiğimizi çok iyi biliyordum. Ömrümün sonuna kadar burada kalacağımı düşünüyordum ta ki, o geceye kadar. Tam da rüyamda gördüğüm gibi büyük bir patlama sesine gözlerimi açmıştım. İlk başta hala rüya gördüğümü sansam da yüzümde ve vücudumun birçok yerinde hissettiğim acıyla bunun gerçekten yaşandığını anlamıştım. Hücrenin camlarının paramparça olmasıyla camlardan birkaçı kollarımı ve bacaklarımı kesmişti. Açılan yaralardan kan aksa da çok derin değildi.
Tutulan bedenimi yavaşça yerden kaldırarak etrafı saran kaosu izlemeye başladım. Duvarların çoğu çökmüş durumdaydı tavan ise parça parça koparak büyük bir gürültüyle alevler içerisinde yere düşüyordu. Çöken duvarların ardından gördüğüm tek şey insanların oradan oraya koşturması ve duyulan acı dolu çığlıklardı. Bazı askerler çöküntülerin altında kalanları kurtarmaya çalışıyor, bazıları ise yaralı halde bir köşede uzanıyordu. Ne yapacağımı hatta ne düşüneceğimi bilemez bir halde heykel gibi olduğum yerden kıpırdamadan olan biteni izliyordum.
Birkaç dakika sonra kendime gelince hemen buradan kaçmam gerektiğini anlamıştım. Her an bir patlama daha yaşanabilirdi. Etrafıma baktığım zaman Loki'nin hücrede olmadığını görmüştüm. Cam kırıklarının üstüne dikkatlice basarak hücrenin dışına çıkmış ardından çöken duvara doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım. Her yerden alevler yükseliyordu ayağımın altı ise büyük, küçük taşlarla ve molozlarla doluydu. Dumandan dolayı zar zor nefes alırken sağ kolumla yüzümü kapatıp hızlı hareket ederek kendimi bir an önce dışarı atmaya çalışıyordum. Duvara yaklaşmama az kala arkamdan birinin bağırmasıyla olduğum yerde donup kalmıştım.
"Hey sen, olduğun yerde dur yoksa ateş edeceğiz."
Birkaç asker biraz ötede arkamda durmuş silahlarını üzerime doğrultarak en ufak hareketimde delik deşik etmek için beni bekliyordular. Tüfeklerin tetiklerinin sesini duyduğum an titreyen ellerimi yavaşça yukarı kaldırarak yavaş hareketlerle arkamı dönmüştüm. Göğsüm hızla inip kalkarken üç askerden biri elindeki silahla işaret ederek önden yürümemi söylemişti. Sanki bu anı bekliyormuş gibi gözlerimden yaşlar süzülürken çaresiz bir şekilde kollarımı aşağı indirerek önlerine geçmiştim. Daha iki adım atmadan askerlerden birinin bağırmasıyla hızla arkamı dönmüş ve Loki'nin adamlardan birinin arkasına geçerek boynunu kırdığına şahit olmuştum. Diğer iki asker ateş etse de Loki saniyeler içerisinde öldürdüğü adamın silahını alarak cansız bedenini kendisine siper etmiş ardından iki el ateş ederek adamların cansız bedenlerinin yere yığılmasına sebep olmuştu.
Loki adamın cansız bedenini çuval gibi yere bırakınca gördüğüm manzara karşısında daha fazla kendimi tutamayarak çığlığı basmıştım. Nefes nefese kalmış bir şekilde keskin gözleri beni bulunca yeniden dilim tutulmuştu adeta. Her yanımızı alevler sarmış durumdaydı bina çöküyordu ve şimdi de ayaklarımın dibinde üç cansız beden yatıyordu. Sanki dizlerimin bağı çözülmüş gibi daha fazla ayakta duramayarak yere çökmüştüm. Tüm bunlar benim gibi sıradan yaşayan biri için oldukça ağır şeylerdi. Psikolojim daha fazla bunu kaldıracak durumda değildi. Titrek gözlerle baştan aşağı Loki'yi süzünce yüzüne ve kıyafetlerine kan bulaştığını görmüştüm. Terden gömleği vücuduna yapışmış siyah saçları birbirine karışmıştı. Gözlerimi açık tutmaya çalışarak yeniden kalkmaya çalışınca başımın dönmesiyle ikinci kez yere yığılmıştım. Bilincimi kaybetmeden önce gördüğüm tek şey parlayan iki yeşil göz ve vücudumu saran sıcak kollardı.
____________________________________________
Lütfen beğenmeyi unutmayın. Ne kadar çok beğeni gelirse bölüm de bir o kadar çabuk gelir. ❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top