CANAN

O gün  tüm gün odamda yatıp  müzik  dinlemiştim.  Ağırlıklı  olarak  pop, Klasik, ve  Jazz  müzikten  hoşlanıyorum.  80  ler  90 lar  da  elbette  vazgeçilmezlerim  arasında. Hafta  sonlarını  seviyordum.  Çünkü hafta içi okulum  oldukça yoğun  geçiyordu. Dersler  ağırdı. Üniversite 2. sınıf  öğrencisiyim. 21 yaşındayım. 1  sene hazırlık  eğitimi  de  aldım.  Hazırlıkta sırf ingilizce  okuduk. Mezun  olunca  İngiltere'ye, gitmek  istiyorum.  Bu  benim  tek  hayalim.  Bu yüzden  de İngilizcemi elimden  geldiğinde geliştirmeye  çalışıyorum. Bu yüzden  de bol-  bol  kitap  okuyorum.

İsmim  Canan. Tam  bir  kitap  kurduyum.  Kitaplar  en  iyi  dostlarım. Yakın  sadece  2 tane  arkadaşım  var.  İkisi  de  kız. Ve  bana  yetiyor.  Bölümde  herkesle  anlaşamıyorum.Ne  onlar  benimle  konuşuyor,  ne  de  ben  onlarla  konuşuyorum. Üniversite,  hayatı  Lise  gibi değil. İnsanlar  ağırlıklı  olarak  dersleriyle, bitirme  projeleriyle  uğraşıyor. Hafta  sonunu  da insan kafa  dengi  arkadaşlarıyla geçiriyordu.

İzmir'de  yaşıyorum.  Doğma,  büyüme  İzmirliyim.  Bu  kente  duyduğum aşk hiç bitmedi. Aşk  hayatıma  gelirsek;  hayatıma  sadece bir  kişi  girdi.  Onu  sevmiştim. Yaklaşık dört  sene  çıktık.  Fakat  sonra  anlaşamadık ve  yollarımızı  ayırmak  zorunda kaldık. Onu  zor  da olsa  unutmayı  başarmıştım. Onun dışında  üç  senedir  hayatımda  kimse  yok. Sadece kariyerimle,  derslerimle ilgileniyor,  hafta  sonumu  da yakın  iki  arkadaşımla  eğlenmeye  ayırıyordum.

Hafta  sonu  onlarla  buluştuk. Alsancak'da, bir  cafedeydik.  Beraber  çay,  pasta  keyfi yapıyorduk. Birinin  ismi Burcu, diğerinin  ismi  ise  Menekşe, idi. İkisi  de benimle  aynı  yaştaydı.  21 yaşındaydılar.

"okul  nasıl  gidiyor?"  diye  sordu, Burcu.

"iyi  gidiyor ya  senin?".

"fena  değil.Sadece en  son  ekonomi  sınavım  pek de umduğum  gibi geçmedi".

"çalışmadın  mı?".

"çalıştım  hem  de sabaha  kadar fakat   lanet  olsun  sorular  çok kazıktı".

"Bazen  öyle oluyor en  son sabaha  kadar  çalıştığım insan  hakları  sınavından  kötü not  almıştım"  diyerek  pastasından  bir  lokma  aldı, Menekşe.

"kızım insan  haklarında  ne  var ya  öyle  bir  dersten  zayıf  mı  alınır  hiç?  şaka  gibisin". dedi Burcu.  İkisi arada  bir  şaka yollu  didişmeden  edemezlerdi.

"tabi adına  bakıp  konuşmak  kolay  hiç  de  bildiğin  gibi bir  ders  değil  bu".

"peki  öyle  olsun".

"zaten  ülkemizde insan  haklarının  olmadığı  aşikar yani bunu  da sınavında belirt" dedim.

"belirtmem mi  hiç?".

"neyse zaten  mezun  olunca hepimiz  yurt  dışına  gideceğiz  gençler  bu  ülkede  kalmayacağız". dedi Burcu.  Oda yurt dışı için  Almanya'yı  düşünenlerdendi. Annesi  Almanya'da  doğmuş,  büyümüş  sonra  Türkiye'ye gelmek  zorunda  kalmıştı. Burcu, seçmeli  ders olarak şu anda okulunda Almanca  dersi  de alıyordu.  Orada  iş  bulmak,  yaşamak  konusunda  ciddiydi. Ve  şu  anda  bile  Almanca'yı iyi  derece  de  konuşabiliyordu.Okuduğu  bölüm İktisat  idi. 

"Bende hayal  ediyorum.  Okul  bitmiş.  İyi  bir  moda tasarımcısı olmuşum. Ve  İtalya'da yaşıyorum". dedi Menekşe. Yıllardır modayla  ilgileniyordu. Kız  resmen  moda  için  doğmuştu.Menekşe çoğu  erkeğin  başını  döndürebilecek  güzellikte  bir  kızdı. Daima  çok şık  giyiniyor, modaya  ayak  uyduruyordu. Ailesinin  maddi  durumu  da  oldukça  iyiydi. Tam  bölümüne  uygun  bir iş seçmişti. 1.80  boyu,  simsiyah  uzun  saçları,  beyaz  teni,  çok  da güzel  bir yüzü vardı. 55 kiloydu. Ve  bu  ölçütlerle  zaten  moda  tasarımcısı  olmasaydı  manken  olurdu.  Bir  keresinde  ona  bundan  bahsettiğimde  bana  kızmıştı ve  demişti  ki"  asla  bedenimle  para  kazanmam o  yollara  düşmem"  şeklinde  yanıt  vermişti. Arkadaşıma o  anda  hak  vermiştim.  Dünyada  mankenlere ne   gözle  bakıldığı  belliydi. Menekşe'de  şu  anda okulunda seçmeli  ders  olarak İtalyanca eğitimi  alıyordu.

Bende İngilizce dersi  alıyordum.  Çok  iyiydim.  Daha  da  iyi  olacaktım. 

"  E  Canan hoşlandığın  biri  var  mı?"  diye  sordu Menekşe.

"hayır  yok  nereden  çıktı  bu?".

"hiç merak  ettim. Kaan'dan,   ayrılığının  üzerinden tam   üç  sene  geçti  ve  uzun süredir  de  aşk  hayatımız  hakkında  konuşmadık  bende  merak  ettim,  ve  sordum".

"yok  olsa  anlatırım  zaten merak  etme".  dedim.

"bence  sen  halen  daha  Kaan'ı  unutamadın"  dedi Burcu.

"Hayda  nereden  çıktı  şimdi  bu?".

"eğer  onu  unutsaydın  hayatına  biri  girerdi bence".

"ya  mutlu  olmam  için  illa  hayatımda  birinin  mi  olması gerekiyor? bir kadın  yalnız  da mutlu  olabilir,  yaşayabilir,  hatta  ve hatta  ayaklarının üzerinde  durabilir".

"işte  bu  nokta  sana sonuna dek katılıyorum. Zaten  ülkede  düzgün  erkek  yok  hepsi  kıskanç,  ve  de  baskıcı"  dedi  Menekşe. Hayali kendisini  çok  sevecek  bir  İtalyan'la  evlenmekti. Şimdiye  dek iki kişiyle  çıkmıştı,  ikisi  de  onu  başka  kızla  aldatmıştı. Türk  erkeklerine  artık  güvenmiyordu.

"kadınlarımızın  da hiç  mi  hatası  yok  peki?  onlarda izin  vermesinler  özgürlüklerini  kısıtlamasınlar"  dedi Burcu.

"o  bu  ülkede  zor  işte  şekerim  olmuyor" dedi  Menekşe.

"doğru  sonra haberlerde  görüyoruz  kadın  şiddeti,  öldürülmeler  vsr". dedi  Burcu.

"o  yüzden hayalim bir  İtalyan'la  evlenmek".

"yakışıklı olmalarına  aldırma  sakın çapkın  olduklarını  duydum"  dedi  Burcu.

"Türk erkekleri  çok  da  sadık  ya  hani  gördük".

"ilahi  Menekşe,  sana  da  laf  söylenmiyor  canım  senin  hayatın  elbette  istediğin  kişiyle  evlenme  hakkına  sahipsin bu  ister İtalyan  olsun  ister  Türk  isterse  Fransız".

"aynen  öyle"  dedi Menekşe.

"  yalnız  unutma iki  erkek  tarafından  aldatılman erkeklerin hepsinin de aynı  olduğu  anlamına  gelmez.  Geçenlerde  iki  tane  arkadaşım  evlendi.  İki  kuzenim  de  öyle. Görüyorsun  işte  gerçekten  sadık,  aldatmayan,  kadınlar  ve  erkekler  de  var  dünyada".

"elbette var  sadece öylesi  bizi  bulmaz"  dedi  Menekşe.  Aşk ve  erkekler  konusunda  oldukça  katıydı.  Onu  da  anlamaya  çalışıyordum,  çünkü  tam   iki  kez  aşık  olup,  çok  sevmiş,  güvenmişti.  Ta  ki  geçmişindeki  iki  erkek  onu kullanıp,  duygularıyla  oynayıp, aldatıncaya  dek.

"erkeklerimizi  eleştiriyor,  beğenmiyoruz  ancak  gördüğüm kadarıyla kadınlarımızın  da  erkeklerden  pek  de  bir farkı  yok. Her  şeye  izin  veriyorlar,  kapris  desen  var,  kıskançlıkla  da, aşırı  baskıyla  da   adamı  resmen  delirtiyorlar , aşırı  baskıcı, muhafazakar   ailelerden  de   yemin  ederim  bu  ülkede  lezbiyenler  filan  çıkıyor.  Yani  demek  istediğim  toplum  olarak  sıkıntılıyız,  sakatız,  hastayız  yani  normal  değiliz"  dedi Burcu.

"ve  özgür  de  değiliz"  dedi  Menekşe.

" Ortadoğu  asla  özgür  olamaz.  Bu  bizim  kaderimiz  kadın  olarak  da,  toplum  olarak  da  izin  vermezler"  dedi  Burcu.  Bunu  üzgün  bir  yüz  ifadesiyle  söylemişti. 

bu üç  kadınında ortak bir  özelliği  vardı.  Buda özgür  ruhlu  olmalarıydı.

Üçünün  de  hayalleri,  hedefleri  vardı.

"  Burcu,  hanım siz  peki  Efe'yi,  unutabildiniz  mi?"  diye  sordum.

" çoktan  canım zaten  hayatımda  bir  kez  sevdim,  güvendim,  olmadı  bir  daha  da  o  işlere  girmem".

"bu  21  yaşında   biri için  biraz  erken  bir  karar  değil  mi?"  dedim.

"hiç de  değil  derslerimle meşgulüm  zaten  2  sene  sonra  gideceğim  bu  ülkeden  belki  iş  hayatında filan düzgün  biri  hayatıma  girerse  o  zaman  işler  değişir".

"kim  bilir?  belki  de ".

"bir gün"  diyerek  araya  girdi  Menekşe. Burcu,  19  yaşındayken  Kerem , adında okulundan  bir çocuğa  sırılsıklam  vurulmuştu. Bir  sene  sevgili  oldular. Sonra çocuk onu  terk  etmişti. Nedeni  ise  Burcu'nun,  evlenmeden  önce  öpüşmeye,  sevişmeye,  ve  daha  da  ilerisine  karşı  olmasıydı. Eğer  sevseydi  beklerdi,  hem  de  sonuna  kadar.  Demek ki  amacı  farklıymış,  dedi  Burcu. Burcu'ya  ,göre aşk farklıydı. İki  seven  insanın eğer  birbirlerine  gerçek  anlamda   aşıklarsa aralarındaki  ilişki  asla  cinselliğe  dayalı  bir şey  olamazdı.

sevgi ve  aşk yıllar  boyunca bazen birbirine  sarılmakla  bile  tek  bir  bakış  hissediş  hatta  dokunuşla bile  tek  bir  yere  dokunmaktı  ona  göre "kalbe  ve  de  ruha". Elbette evlenince,  ya  da karşısındaki  erkeğin  sevgisinden yüzde  yüz  emin  olursa  o  zaman  sevişirim  diyenlerdendi. Onun dışındaki  günübirlik  ilişkileri  sadece  kullanılmak  olarak  değerlendiriyordu.  Bu  arkadaşlarının  başına  da  gelmişti. İki  kız  arkadaşı sevip,  güvenip, birlikte  olmuşlardı.  Sonra  çocuk  başka  kıza  gitmişti.  Üstelik  çocuk  bunla  da  kalmamıştı  evleneceğim  kadının  bakire  olmasını  isterim  ben,  evlenmeden  isteyen  kadınların  gözümde  kullanılıp,  atılmaktan  farkı  yok,  senle de işim  bitti,  sadece  eğleniyorduk,  o  kadar diyerek  arkadaşını  terk  etmişti.

Bakire  kadınla  evlenmek, diğeriniyse  sadece  becermek  amacıyla kurulmuş  bir bakış  açısına  sahip  bir  ülkeydi,  burası.  O  yüzden  Burcu,  bu  konularda  katıydı.  Bunun  ona  göre  muhafazakarlıkla  da  ilgisi  yoktu. Sadece  ihtiyaca  dayalı, duygunun  olmadığı   cinsel  ilişkilerde  olan  hep  kadına  oluyordu,  erkeğe  değil.  Ya  kadın basit  kadın  oluyordu,  ya  da  kadınlar hatayla  hamile  kalıyorlardı.  Erkeğin  asla  hamile  kalma  gibi,  bir tehlikesi  yoktu.

asla.

gene  de  ihtiyacı  için  birlikte olanlara  da  karışmıyordu. Herkesin  hayatı  kendineydi. Herkes  kendi  hayatından  sorumluydu,  ne  de  olsa.  Sadece ona  göre  o  tarz  kadınlarla  bu  ülkede  kimse  evlenmeyecekti.  Kimse onları  sevmeyecekti. Üzüldüğü  nokta  buydu.  Ona  göre  bir  orospu  da  sevilmeyi hak  ediyordu, çünkü.  Evlenip, aşık  olmayı  da.  Ona  göre  seri  katillerin  bile  vardı,  duyguları.

sadece  kötülüğün  olduğu  dünya  anlamazdı,  saf duyguları.

sadece  kınamakla,  önyargılarla  yetinirlerdi.

tabi  bu  Avrupa'da,  öyle  olmayabilirdi.  Kafada  eğitimin  yaygın  olduğu  ülkelerde  bu  tarz  meseleler  tartışılmıyordu bile.

kast  ettiği  özgür  olan, özgür  olabilen  toplumlardı,  elbette.

"hey daldın  sen hayırdır?"  dedim Burcu'ya.

"hiç".

"Efe,  geldi  aklına  değil  mi?  seni  gidi,  seni".

"yok  be  ne  Efesi  sende allah  aşkına  maziye  karıştı  kızım  o".

"peki  peki  sadece takılıyorum" dedim  ona.

"takıldığını  biliyorum  merak  etme  hepimiz  aramızda  birbirimize  takılıyoruz  nede  olsa".

"aksi  taktirde  hayat  nasıl  geçer  ki?".

"evet  nasıl  geçer".

"kızlar  bir  ara  sinema  yapalım  ya"  diye  önerdi,  Menekşe.

"olur  yapalım". dedim.

"bir  ara  bar da  yapalım"  dedi Menekşe.

"sende  ne  çok  şey  istiyorsun?"  dedi Burcu.

"ne  yapayım  içimden  geliyor".

"seni  o  barda  yerler sokakta  bile  yürürken  adamların  sana  nasıl  baktığını  görmüyor  musun?hatta  bazısı yaşlı  ve  bu  iğrenç"  dedi Burcu.

"geçenlerde  okuldan  Ömer,  diye  bir çocuk  çıkalım  dedi tipim  değildi  direk  ona  hayır  dedim  yani  böyle  henüz  seni yeterince  tanımadan  sevgili  olalım  mı?  diyen  erkekleri  asla  anlayamayacağım".

"canım  benim  senle  sevgili olmak  istediği  filan  yok biz  ona  şey  diyoruz  neyse  anladın  sen  yani  erkek  olsam  ve  senin  gibi  bir  kızın  sevgilisi  olsam  direk  sana  söylüyorum  katil  olurdum  fazla  güzelsin Ruslar gibisin  oysa  bize bak  ne  boy  var,  ne  fizik,  ne  de  tip"  dedi  Burcu.

"Burcu  haklı"  dedim  Menekşe'ye. Aramızda  güzel  olan  tek  oydu. Oysa  biz  çirkindik.  Güzel  filan  değildik.

"kalplerimiz  güzel  olsun".  diyerek  yorumda  bulundu,  Menekşe.

"aman  ne  kadar  da banal  bir  laf  kızım  bu  devirde  kalbe  bakan  mı  kaldı  allah  aşkına?  tipin  yoksa kimse  senle  evlenmiyor". dedi  Burcu.

"etrafımızda  görüyoruz  hiç  de  öyle  değil"  dedi  Menekşe.

"Burcu,  haklı  bu  devirde  ya  tip  geçerli  ya  da  eğer  tipin  yoksa  para".

"ikisi  de varsa?"  diyen  Menekşe'ye muhtemelen  çoktan  kapılmıştır,  ya  evlenmiştir,  ya  da  birisi  vardır, ama,  başkaları  da  vardır,  aldatıyordur  da"  diyerek  karşılık  verdim.

"hiç tipi olmayan, fakir,  parası  olmayan,  cahil,  hatta  ve  hatta  işi  olmayan,  serseri  erkeklerin de aldattıklarını  gördük  biliyoruz  e  daha  ne  konuşuyoruz  ki? dedi  Burcu.  Oldukça gerçekçiydi. Ve  ben  bu  kızı  seviyordum.  Yani  bazı  gözlemlerine  katılmamak  elde  değildi, çünkü  gerçekti. Menekşe, Burcu'ya  nazaran  daha  bir  hayalperestti.  Ama  onu o  yapan  d  özellikler  de  buydu.

herkes  birbirinden  farklıydı.  Kimse  aynı  olamazdı.  Ve  bazende   bu  farklılıklardı  hayata  anlam  ve  de  renk  katan.

"işte  o  yüzden  İtalyan  diyorum  favorim.  Türk  erkeği  çok  güzelim  dediniz  beni  kıskanır,  baskı  kurar  değil  mi? oysa  İtalyanlar,  hem  romantik,  hem  de  fazla  kıskanç  değiller,  özgürlüklerine  düşkünmüşler,  aynı  ben  öyle  değil  mi?  biliyorsunuz  ki  bende özgürlüğüme  fazla  düşkünüm".

"bu  da  taktı  kafayı  İtalyanlara,  kızım  tamam  sabret  bir  iki  sene  daha şimdilik  buradasın unut  İtalyan,  erkeklerini  filan  aman  be  buda"  dedi  Burcu.

Bunun  üzerine Menekşe,  gülmeye  başladı.  Bende  ona  eşlik  ettim.  Üç  yakın  kız  arkadaş  Alsancak'da,  güzel  vakit  geçirmiştik.

Ertesi gün  Balçova'ya,  alışveriş  merkezi  Agora'ya,  uğradım.  Kendime spor bir  şeyler  almak  istiyordum. Spor  giyinmeyi  çok  severim. Tabi aynı  zamanda  şık  da  olmalı. Ağırlıklı  olarak  spor giyinmemin  nedeni hafta  sonlarını sahilde  Güzelyalı'da,  yürüyüş  yaparak  geçirmemden  kaynaklanıyordu.  Komşum  Zehra, ile  buluşur  yürürdüm. Ona  köpeği Dostta  eşlik  ederdi.  Dişi  bir  Goldendı.  Ve  çok  tatlıydı.  Onu  sevmeden  duramazdım.  O  da  23  yaşındaydı.  Benden  iki  yaş  büyüktü.  İyi  anlaşıyorduk.  İnsanın  yaşıtı,  anlaştığı  bir  komşusunun  olması  güzeldi. Eski  evinde  taşınmadan  önceki evimde komşular  ağırlıklı olarak  yaşlıydı.   Ve bu  durum  beni sıkıyordu. Hafta  sonlarını işte  böyle  arada  ya  tek  başıma  sahilde  yürüyerek,  ya  da  koşum  ve  köpeği  ile  yürüyerek  geçiriyordum.

arada  yalnız  takılmayı  da  seviyordum.  Kulaklığımı  takarak,  müzik  dinleyerek  dünyayı  unutmaya  bayılıyordum.

Bir tane spor giyim  mağazasından  spor  iki  tane  buluz,  bir  tane  de  tayt  aldım. Daha sonra  da hafta  sonları şık  bir  şeyler  bakmaya  başladım.  İki  tane  çok  şık  sırtı, açık,  siyah, hafif  göğüs  dekolteli  giysi  aldım.  Son  olarak  da bir  tane  şort  aldım. Topuklu  şık üç  tane  ayakkabım  vardı,  şimdilik  bana  yeterdi. Çok  da  para  harcamak  istemiyordum. Her  şey  son  yıllarda  oldukça  pahalanmıştı.  Buna  dikkat  ediyordum.  Henüz  öğrenciydim,  ve  daha  ileride  yurt  dışına  gidecektim.  İngiltere'de,  yaşamam  için  şimdiden  para  biriktirip,  birikim  yapmam  şarttı.  Hatta oraya  yerleşmeden  önce  İzmirde'de  geçici  bir  iş  bulup,  para  biriktirip,  sonra  oraya  kapağı  atmam  daha  mantıklı  olacaktı. Bulgar  vatandaşı  olduğum  için  oldukça  şanslıydım.  Çünkü  Türk  pasaportuyla  yurt  dışında  kalman  imkansızdı.  Almıyorlardı. Ben  zoru  seçmiştim.  Şansımı  da bu  yönde  değerlendirecektim. İngiltere AB Birliğinden  çıkmıştı.İşim  zordu ancak  İngilizceme   güveniyordum.Çünkü  ana  dilim  gibiydi.  İngilizcem  bu  denli  Türkçem  gibi  iyiyken  ne  diye  Fransa,  ya  da  Almanya'da,  yaşayayım  ki?  ben  sırf  dilden  dolayı  İngiltere'yi  istiyordum.  Nasıl  ki  arkadaşlarım da  kendi  dilini  bildikleri  ülkeleri  tercih  edeceklerse ki,   benim kinde  de  durum  buydu. Bu  arada  nasıl  mı  Bulgar  vatandaşı oldum?  annemden  dolayı  aldım.  Çünkü  annem  Bulgaristan  Filibe(  Plovdiv)  doğumlu.

Agora'da  cafede oturmuş  kahvemi  içiyordum. Bir  yandan  da  kitap  okuyordum.  Yalnızdım.  Okuduğum  kitap  İnci  Aral'dan "Sevgili"  idi.   Güzel  bir  kitaptı. Derken  karşıda bir  genç  adam  gördüm.  Esmerdi.  Yakışıklıydı. Çok  sempatik,  sevimli, düzgün  hatlı, bir  yüzü vardı.  Oda  yalnızdı.  Kahve  içiyordu. Onun  yanında  benimkinin  aksine  kitap  değil,  basketbol  topu  vardı.  Spor  yaptığı,  sporcu  olduğu  da  zaten  düzgün  fiziğinden  belli  oluyordu.  Bu  denli  yakışıklı  bir çocuğu  İzmir, gibi  bir  şehirde  yalnız  görmek  şaşırtıcıydı.  Neler  de  düşünüyordum  ben  böyle?muhtemelen  sevgilisi  vardı,  evliydi,  hatta  belki  kalbinde  biri  vardı.  Hemen  bu  tarz  düşünceler  içinde  kafamı  çevirdim.  Ona  bir  daha  bakmayacaktım.  Fazla  yakışıklıydı  ve  dikkatimi  dağıtmıştı. Yüzüm  kızarmış,  utanmıştım. Ya  beni  ona  bakarken  görseydi?  tanrım  işte  o  zaman  ben  biterdim. Erkeğin  abazasını  haydi  biliyoruz  da  bu  ülkede  kızın  abazasına  direk  orospu  damgası yapıştırırlardı.  Ayrıca  bir  erkeğin,  bir  kıza  neden  bana  bakıyorsun? demesinden  daha  da  kötü  bir  şey  daha  yoktur  herhalde  bu  hayatta. Birden bir  tane  beyaz tüylü ,  küçük, dişi  bir köpek  yanıma  geldi.  "Hey nereden  çıktın  sen"? diyerek  onu  sevmeye  başladım.

"rahatsız  etmiyor  değil  mi?".

"yo  hayır"  diyerek  başımı  çevirdim.  Birde  ne  göreyim.  Bu  az  önce  gördüğüm beğendiğim genç  adamdı. Tesadüfün  de  böylesi  dedim  içimden.

"sizin  mi?".

"evet benim".

"çok  tatlıymış".  Köpek  daha  sonra  sahibinin  yanına  kaçtı.

"size  eşlik  edebilir  miyim?".

"şey  tabi".

"teşekkürler" diyerek oturdu.  Artık  karşımdaydı. Onunla  ne  sohbet  edebileceğimi  bilmiyordum. Çekiniyordum.  Ayrıca  Kaan'dan ,sonra  ilk  defa  kalbim  bir  erkeğin  yanında  heyecanla  çarpıyordu. Üstelik  de  söz  konusu  olan eski  sevgilim  değildi. Tamamen  yabancı  bir erkekti.  Sahi  kimdi  bu yabancı?
























Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top