Sayfa 15
Sonra cebimden sigara paketini çıkardım, Hakan'a uzattım, artı kullanmıyormuş ama benim içmemin bir sakıncası olmazmış. Ben de yaktım bir tane. Sigaranın dumanı, kahvenin dumanı ve soğuğun dumanı sarmaş dolaş oldular. Havaya karışıp gittiler.
Yıldızlara olan hayranlığımdan söz etmiştim. O konuya bir daha girmeyeceğim. Neyse kahveler bittikten ve iyice üşüdükten sonra içeri girdik. Sonra da odalara çekildik ve sevmediğim adamla baş başayım. Onunla oralı olmamak için Facebook'a girdim. Bir, iki bakındım, bir-iki fotoğraf beğendim, "Ne düşünüyorsun?" diyen tek yere yani Facebook'a bir şeyler yazdım ve çıktım.
Bu arada anlatmaya başladığımdan beri adımı yazmadım. Yazsam mı, yazmasam mı diye çok düşündüm. "Zaten" dedim, kendimi zar zor yazıyorum, eli yazdığınca anlatmaya çalışıyorum bir de "adımı söylemeyeyim" dedim. Bari o benim kalsın. Adımı belirtmeden iyi, kötü derdimi anlatmaya çalıştım. "Başka bir isim söylesem" dedim, o da içime sinmedi. Yani bu konuyu uzatmadan söyleyeyim. Adım açıklıyorum, "Kemal" Sevgili okuyucu, tanıştığıma tekrar memnun oldum. Şu an İstanbul'dayım. Bir gün daha kalıp Didime döneceğim. Fırsat buldukça kaçmaya çalışıyorum. Ama yaşanacak gibi değil, yani artık değil. Yirmi milyonluk ufak bir ülke olmuş burası. Yakında pasaport çıkartıp vize alacağız o derece. Ormanları gitti, parkları gidiyor, yer bina, her yer AVM oldu. Koca şehir acınacak halde. Eski hali olsaydı burada yaşamayı düşünebilirdim, hem işimin merkezi, hem de dostlarım burada olduğu için. Ama bu hali korkutuyor. Korku filmlerinde birden beliren yaratıklar gibi binalar. İnsanlar kaçıyor ve arkalarından bu yaratıklar yerin dibinden çıkıp insanları yutuyor. Deniz hele göle dönmüş. Benim deniz aşkımı bilirsiniz. O olmadan yaşayamam. Arkadaşlarım olduğu için geliyorum. Böylesi daha iyi artık uyumalıyım. Sabaha görüşürüz.
Ulan neden uyuyunca çabuk sabah oluyor? Ya da bana öyle geliyor artık bilemiyorum. Büyük olmasa da kendi çapında ses getiren bir gürültü ile uyandım. Gündüz vakti havai fişek mi patlıyor diye düşündüm. Siz de bilirsiniz ki, yabancı olmadığımız bir durum. Kara mizah ya da ironisi bol bir ülkede yaşıyoruz vesselam. Tabi aklıma ilk bu geldi ama bir türlü kalkamadım. Çünkü üzerime beton dökülüp AVM dikilmişti sanki. Amanın yeşil pijamamı giymeyecektim beni yeşil arazi sandılar. Sonra zor bela doğruldum, ayaklarımı sarkıtıp yataktan kalktım. Camın önüne gelip perdeyi açıp baktım, ortalık sakin görünüyordu. Önce beynimin içinden ses sandım. Hani çok ağrıyınca beyinde hiç susmayan ve hızlanan ya da sürekli vuran bir ses vardır ya, ha işte öyle bir şey sandım. Sonra başımı hafif çevirince gördüm ki, Hakan'nın park halindeki arabayı güzelce ele geçirip kaçırmışlar. "Nasıl olur ya?" dedim. Önce tabi gözlerimi ovuşturdum, sonra bir daha baktım. Pencereyi açıp bir da kontrol ettim. Rüya değildi park halindeki araca geçirmişlerdi. Sonra Hakan'ı gördüm, arabaya dehşet ve şaşkınlıkla bakıyordu. Üzerinde pijamalar. Türkiye burası burada şaşırma yoktur, şaşkınlık halleri vardır. İşte biz şu an şaşkınlık halini yaşıyoruz. Şaşkınlık hali, bir nevi aptallaşma halidir. Birkaç saate de yayılır, bir güne de. Şaşırma ise, ani bir şokla gelir birkaç dakika kalır ve geçer. Sonra normal hayata dönersin ve çözüm yolu ararsın. Pencereyi kapattım, üzerime hırkamı aldım ve ben de dışarı çıktım. Yok yok resmen ışınlandım indiğim de, yani ışınlandığımda Hakan hala aynı vaziyetteydi ve arabanın vaziyeti de bayağı kötüydü. Galiba gecenin tek sarhoşları biz değildik. Birileri daha akşamdan kalmaydı ve bu kazayı yapıp kaçmıştı. Yani akşamdan kalma ben değildim. "Ben değildim" diyorum çünkü Hakan araba kullanacağı için tek kadehle yetinmişti ve iyi bir şofördür. Omzuna dokundum, kahvaltıdan sonra kafaları toparlayıp öyle hareket etmemizi söyledim. Anlaşılan buradaki sondan bir önceki günüm karakolda geçecekti. Bunu yapan şahsiyetsize sövüp eve girdik. Sofra hazırlanmıştı. O sırada Hakan'nın telefonu çaldı ve başka odaya geçti.
Geri döndü salona, biz de sofraya oturmuştuk. Annesi Ona da çay koydu. Arayan sevgilisiymiş, buluşmak istiyormuş, Hakan'da durumu anlatmış. Önce inandıramamış tabi ama sonra inandırmayı başarmış. Ben ayak bağı olmamak için bugün dönebileceğimi söyledim. Sorun olmadığını, aksine yardıma ihtiyacı olacağını söyledi. Kahvaltıdan sonra hazırlanıp çıktık. Önce tabi kapıcı ile konuşup kamera görüntülerini görmek istediğimizi, park halindeki aracımıza çarpıp kaçtıklarını anlattık. İzin gerekiyormuş.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top