Bölüm 8 - Kaçak Kâşifler

Aynı günün akşam vaktiydi, Philip, Casimir ve Darnir üçlüsü komutanlarına yapacakları açıklamayı düşünerek borularda ilerliyor, vücutlarının adrenalin salgılamasını görmezden gelerek sakin kalmaya çalışıyorlardı.

General çocuklara birkaç kez kattan ayrılmamalarını ve sorun çıkarmamalarını tembihledikten sonra oradan ayrılmış, yatakhane havalandırmalarına deliklerinin kapağının vidalarının yıldız tornavidayla sökülebilecek olanlardan olmasını emredip kendi işine dönmüştü.

Ne var ki çocuklar koridordaki havalandırma deliğinin kapağını daha önce Marko'dan gizlice ödünç aldıkları -ne de olsa büyüdüklerinde geri vereceklerdi- düz tornavidayla sökmüş, bulundukları kattan kaçmayı başarmışlardı. Birinin onları tamir bilgileri için ödüllendirmesine gerek kalmamış, onlar kendilerini özgürlükle mükafatlandırmıştı.

Yetişkinlerin işleri, klonların değişiyle 'tüm sıkıcılığıyla' devam ederken; üç küçük çocuk yine ve yine haylazlık yapıyordu. Ama bu kez bir yerleri dikizlemek ya da birbirleriyle kavga etmek yerine yeni bir kat keşfediyor, bu tesisin havalandırma yollarının haritasını çıkarmaya çalışıyorlardı.

"Kaçıncı kattayız?" diye sordu Darnir, az bir merakla.

"Bilmem." deyip omuz silkti Casimir.

"Hani gittiğimiz yolları aklında tutacaktın?" dedi Philip, kırıcı olmamaya çalışarak.

"Unuttum."

"Nasıl unutursun?! Of, bir kere sorumluluklarını yerine getirsen ne olur?" diye çıkıştı Darnir.

"Sanırım kaybolduk." dedi Philip, iç çektikten sonra.

"Onu hepimiz biliyoruz." dedi yanağında yara izi olan çocuk, sinirlerine hakim olamayarak. Bir hiç uğruna kaybolmuşlardı, arkadaşının sorumsuzluğu yüzünden.

"Bizi terslemeyi bırakır mısın, Darnir? Bu hiç hoş değil." dedi Philip, kaşlarını çatıp dudaklarını bükerek. Mahzundu, ama her an affetmeye hazırdı.

"Özür dilerim, kızgınken dayanamadım."

"Önemli değil."

"Benim için de değil."

Klonlar mühim olan ortak sorunlarına -kaybolmalarına- odaklanıp çözüm arayacakları sırada, yoklama alan General Kuznetsov, eksiği fark ettiği gibi arama başlatmıştı. İçinden klonların asiliğine bir küfür savururken sinirlenmemeye çalışıyordu.

Kattaki tüm havalandırma deliklerini içine girilemez hale getirttikten sonra 697 çocuğu yatakhaneye kilitletti ve uyumalarını emretti. Çocukların uykusunun olmaması ve emrine uymayacak olmaları onun için bir sorun teşkil etmiyordu, belirli bir yerde sabit kalsalar yeterdi.

Droidler yeni vidaları taktıktan sonra kapakları yerlerine yerleştirdi, General onlara onay verince robot hangarına geri dönmeye koyuldular. Onların çıkardıkları sesler üç yaramaz çocuğun kulağına ulaştı.

"Şimdi ne..." derken sustu ve duyduğu düşük frekanslı sese odaklandı Philip.

"O... O ses neydi?" diye geveledi Casimir, tırstığını oldukça belli ederek.

"Bilmiyorum,"

Üç çocuk sese kulak kabarttılar lâkin ses kendini sadece bir kez tekrarladı ve son buldu. Bunun üzerine havayı koklayarak kimin nerede bulunduğunu anlamaya çalıştılar.

Keskin ya da baş döndürücü olmayan, tamamıyla sıradan, akılda kalmayan bir insan kokusu ve makine yağının ağır kokusu. Bu akıllarına Baş Kolcu'yu ve droidleri getirdi. Belli ki robotlara emirler vermişti, onları kovmadığına göre daha verecekti de.

"Kokuya bakılırsa, ses General'in bulunduğu kattan geliyor."

"General nerede ki?"

"Hm..."

"Yatakhanenin orada."

"Yokluğumuzu anlamış olmalı." dedi Darnir, düşünceli bir yüz ifadesiyle.

"Bittik biz! Kesin arama başlatmıştır," diye şikayetlendi Casimir.

"Bulduğumuz ilk delikten çıksak iyi olur." dedi Philip, ürkek bir tavırla.

"Bence de."

"Bence de."

Bir süre sessiz ve ürkek tavırlarla ilerlemeye devam ettiler, buldukları ilk delikte Casimir işe koyuldu. Casimir kapağı söktüğü gibi aşağıda ne olduğuna bakmadan birer birer yere atlayıverdiler, bunun sonucunda iki çocuğa çarpmış oldular.

"Ne... Ah! Kalkın üstümden!" diye bağırdı klon olmayan iki çocuktan oğlan olanı.

Üç klon doğrulurken bir yandan onlara göz deviriyorlardı, çünkü kendilerini ağır görmüyor, onların durumu abarttığını düşünüyorlardı. Oysaki muntazam genlere sahip olmasalardı kendileri de sızlanırdı.

"Sizin yüzünüzden deney tüpleri kırıldı!" diye şikayetlendi kız çocuğu.

"Özür dileriz." dedi Philip, bir yandan kırık tüpleri ve etrafı incelerken.

Yoğun ilaç kokusundan, tüp taşıyan çocukların olmasından, ara sıra duyulan boğuk inleme seslerinden, atılan vaveylalardan ve operatörlerin hastaları sakinleştirmek için sarf ettiği sözcüklerden bu katın hastane kanadı olduğu ve bir laboratuvar bulundurduğu anlaşılıyordu. Tüm bu ayrıntılar, klonlara Klon Eğitim Tesisi'nin altıncı katını hatırlattı.

"Önemli değil. Sizi daha önce hiç görmemiştim, adlarınız ne?" dedi oğlan çocuğu, iç çektikten sonra.

"Ben Casimir."

"Ben Philip."

"Ama biz ona Civciv deriz." diye araya girdi Casimir.

"Ve ben de Darnir."

"Memnun oldum, ben Adenei." dedi oğlan, omuz silkerek. Anne babasının ona öğrettiği gibi affedici oluyor, arkadaş edinmeye bakıyordu.

"Ben de Annika. Siz de nereden çıktınız?" dedi kız çocuğu, o erkek kardeşine göre daha temkinliydi. Dört çocuğun hepsinden büyük olsa da aslında çok da büyük değildi, yedi buçuk yaşındaydı.

"Havalandırma deliğinden." deyip omuz silkti Casimir.

"Bilmiyorduk ya!" diye ironi yaptı Annika, kafasını yana eğip kaşlarını çatarak.

"Hey, siz... Siz aynısınız!" dedi Adenei, gözlerini pörtleterek. Yetersiz ışıktan ve ebeveynlerinin onlara verdiği görevi yerine getirememiş olmanın verdiği dalgınlıktan yeni fark etmişti bunu.

"Kardeş misiniz?" diye teori üretti kız.

"Evet."

"Hanginiz en büyük?"

"Hepimiz eşitiz." dedi Philip, tartışma çıkmasını önlediğinin farkında olmadan.

Oğlan afalladı, "Nasıl?"

"Üçüz müsünüz?" dedi ablası.

"Sayılır, yedi yüzüz." dedi Casimir, kaşlarını çatıp kafasını hafif yana yatırarak.

"Ne?"

"O nasıl oluyor?"

"Bildiğin yedi yüz kardeşiz işte." dedi Philip, omuz silkip.

"Ama yedi yüz kardeş olmaz ki."

"Olur." dedi Darnir, kelimeleri uzatarak.

"Annem olmaz dedi." derken kafasını bir miktar yukarı kaldırıp kibirli bir ifade takındı Annika.

"Annen klonları bilmiyor mu?" dedi Darnir, kendine güvenerek. Yedi yüz kardeşlerdi ve bunu ispatlayabilirdi.

"Siz klon musunuz?!" diye ciyakladı iki çocuk aynı anda.

"Bağırmayın." dedi Casimir, ardından bir parmağını dudaklarının üzerine götürdü.

"Ama bu..."

"Evet, klonuz." dedi bıkkınca Darnir.

"Ne!"

"Bu.. Bu imkansız!"

"Değil." dedi Casimir, kendini bir sürü nişanı olan bir komutan kadar havalı hissederken. Keşke onun da bir arması, en azından fiyakalı apoletleri olsaydı!

"Sizi inceleyebilir miyiz?" dedi oğlan çocuğu, anne ve babasının klonlar üzerinde çeşitli deneyler yapmayı ne kadar çok istediklerini iyi biliyor, ailesini mutlu etmeye çalışıyordu aklınca.

"Hayır!" diye çıkıştı üç klon aynı anda.

"Sadece..." diye diretti kız.

"Asla!" diye tersledi klonlar. 

"Ama neden?" dedi oğlan, üzgün görünüyordu.

"Biz denek değiliz." diyen Philip'i başını sallayarak tasdik etti iki klon.

"Peki." dedi iki çocuk, mahzun bir ifadeyle.

Darnir tam onlarla konuşacaktı ki bakışları bir yere takıldı. Gözlerini kısıp tekrar bakmıştı ki gözleri hayretle açıldı, droidler onları arıyordu! Arkadaşlarına döndü,

"Beyler, deneylerden daha önemli bir meselemiz var, droidler!" dedi endişeyle.

"Yandık! Deliğe geri girelim!" dedi endişeyle Casimir, metrelerce uzakta bulunan robotları görmesiyle.

"Casimir en alta geçer, ben onun üstüne ve sen de en üste çıkarsın. Olur mu..?" dedi Philip, kocaman açtığı gözleriyle uzaktaki drodidleri süzerken. İki klon da başlarıyla onaylayınca Civciv, eğilen Casimir'in omuzlarına bastı. Darnir de onun omuzlarına basıyordu ki aniden sırtlarına değen soğuk metalle irkildiler ve yakalandıklarını anladılar.

Üç çocuk kargo paketi gibi taşınırken çırpınmıyor, kaçamayacaklarını bildiklerinden kendilerini yorma gereği duymuyorlardı. Bu aralar çok sık yaramazlık yapmış olmaları ve hepsinde de yakalanmış olmaları endişelerini azaltıyordu.

Philip mermer zemini görmekten bıkmış olmalı ki yolculuk esnasında ara ara kafasını kaldırıp etrafını inceliyor, alışmış olduğu beyaz doktor üniformasını giyen insanlara ve etrafta gezen droidlere bakıyordu. Çeşit çeşit insan vardı bu tesiste. Beyaz, siyah, esmer, kadın, erkek, yaşlı, genç... Çoğunluk Rus olsa da Endonezyalı, Kırgız, Norveçli, Çinli, Brezilyalı ve daha pek çok ırktan olanlar vardı.

O esnada kaygı, korku ve güvensizlikle mermer koridoru defalarca arşınlamaktan bıkmayan General, nihayet çabalarının meyvesini verdiğini  öğrendi.

"Kaçakları getirdik, General."

General, rahat bir nefes aldıktan sonra, "Onları bırakıp gidebilirsin." dedi.

Droid, çocukları çat diye yere bırakıverdi. Kedi pozisyonu alan klonların elleri alışık oldukları acıyla sızlarken,

"526, 535 ve 544!" dedi kumandan, hafif bir sinirle.

Baş Kolcu içindeki sarılma isteğini bastırdı, şuanda onlar evi terk etmiş çocuk rolündeydiler. Bu durumda onları şımartması değil, kendisine çektirdikleri eziyetin hesabını sorması gerekiyordu.

Philip Baş Kolcu'nun sesindeki hiddetten ve numara kullanmasından -bunu sadece soğuk davranırken yapardı- dolayı ürkse de kendine yalnız olmadığını hatırlattı.

"Size yasakladığım yerlerde ne halt yiyordunuz?!"

"Şey..." diyen ama gerisini getiremeyen Philip, "Kızak yapmayı seviyorsanız, kızağı sürüklemeyi sevmelisiniz*." sözünü dikkate alarak kendini özgürlüğünün bedeline hazırladı.

"Im..." diye başlayan Casimir ise uygun yalan bulamayınca geri kapadı ağzını. "Kurttan kaçtım ama bir ayıya çarptım*." atasözü, durumunu tam olarak ifade ediyordu. O iki çocuğun birer kurt, General'in ise bir ayı olduğunu düşününce kıkırdamamak için zor durdu.

"Ee..." diye geveleyen Darnir ise alacakları cezanın kesinlikle zalimce olacağını düşünüyor, kendi zayıflığına ve General'in gücüne kin duyuyordu.

"Kuralları çiğnediğinizden, boş yere herkesi korkuttuğunuzdan, başkalarının size yapabileceklerinden ya da saatten haberiniz var mı?" dedi  kumandan.

Çocuklar adına korkan tek kişi oydu, diğerleri daha çok kayıp çocuklar bulunamazsa General'in onlara yapacaklarından korkuyordu. Üç çocuktan hiçbiri bunu fark edemedi.

Philip bir yandan komutanın sözlerini analiz ederken ne diyeceğini bilemedi, "Şey..." diye geveledi.

"Yatakhaneye gidin ve uyuyun, cezanızı yarın vereceğim."

Baş Kolcu'nun sözleri Philip'i ürküttü önce, ancak son günlerde idrak etmekte zorlandığı garip lakin güzel şeyler yaşadığını hatırladı. Tüm cesaretini toplayıp, "N..Ne ce..cezası vereceğinizi sorabilir miyim?" dedi çekinerek.

"Droidlere yardım edersiniz."

Philip ilginç bir cevap bekliyordu elbette, fakat bu kadarı fazlaydı. Şiddet yok muydu artık? Hayır, bu mümkün olamazdı. Komutanları devamlı eğitimde sertliğin ne kadar gerekli olduğunu savunur, âdeta cezalara methiye düzerlerdi.

Yarık veya çizik çoğu zaman General'in tercihiydi. Anton Firsov genelde sadece okkalı bir tokatla yetinirdi. Casus çıkan kumandanlarından bir diğeri olan Viktor Noskov ise çoğu zaman küçük bir kesiği tercih ederdi.

Her cezanın daima bir parçası olan hor görülmek vardı bir de. Zakharova ne de zevk alırdı küçücük çocukları korkutmaktan, küçük düşürmekten... En az aşağılayan General olsa da onun sesinden eksik olmayan o zehirli tını yüzünden en etkileyici olandı.

Ondan ceza alan çocukların vücutlarından çok ruhları yaralanırdı fakat bir yandan da bir tümgeneral onları ceza vermeye layık gördüğü için derinlerde az da olsa tatmin olurlardı.

Philip bu rahatlığa alışmakta zorlanacaktı. Platon'un mağara alegorisindeki mağaradan çıkan filozof gibi önce gözleri kamaşacak, âdeta kendinden geçecekti. Zamanla gerçeği net olarak görebilecek, o güzel ve renkli dünyanın tadını çıkaracak ve daha sonra diğer insanları mağaradan kurtarmak için çabalayacaktı.

"N..N..Nasıl yani?" dedi sarışın çocuk, zihnindeki tüm sorulara cevap ararken.

"Temizlik droidlerine, nöbetçi droidlere ya da yemekhanede çalışan droidlere yardım edeceksiniz." diye açıkladı kumandan, sakin bir tavırla.

"Bu kadar mı?" diye sordu Darnir, daha fazlasını istercesine.

"Aylık ödülden muaf olduğunuzu ve hatanızı tekrarlarsanız bu kez cezanızın ağır olacağını saymazsak, evet." Çocukların afallayacağından emindi Baş Kolcu.

"A..Aylık ödül mü?"

"Ö..Ödül mü var, e..efendim?"

"Evet, onun duyurusunu yarın sabah yapacağım. Şimdi gidip uyuyun, daha fazla şamata istemiyorum."

"Emredersiniz." kalıbını kullanıp yeni koğuşa doğru ilerledi üç çocuk, kısık sesle aralarında konuşarak.

"Cezalarımıza bir de merakta kalmak eklendi." dedi Casimir, kıkırdayarak.

"En azından dayak yemiyoruz." diye moral verdi Civciv, mütebessim bir tavırla.

Kumandan onların bu iyimser tavırlarına üzüldü, şiddetin her türlüsünü henüz çok küçükken tecrübe etmeleri ve baskıcı bir yönetim altında büyümeleri ne büyük talihsizlikti.

Sıkıntılı bir nefes verdi, arkasını dönüp gidecekken Philip'in ona dönük, ağzının açık olduğunu görüp, "Bana bir şey mi söyleyeceksin?" dedi.

"E..Evet..."

"Dinliyorum."

"İ... İyi geceler efendim." dedi Philip, utançla tebessüm ederek. O kadar çok çekinmişti ki sesi kısık ve titrek çıkmış, yanakları pembeleşmiş, dudakları kurumuştu.

Yumuşak bir sesle, "İyi geceler Philip." deyip uzaklaşmaya koyulurken ona az da olsa bağlandığını fark etti komutan. Onu kimin yerine koyduğu sorusunu ise görmezden geldi.

Üç çocuk ilerlerken Casimir Philip'e dirsek attı. "Kibar çocuk seni." dedi alayla.

Sarışın oğlanın gülümsemesi genişlerken yeni şeylerden korkmadığını, bir şekilde her şeyin yoluna girdiğini ve artık farklı tür bir sevgiyi tattığını fark etti.

Philip koğuşa girip aceleyle  yatağa uzandığında bir yandan olduğu yerde kıpırdanırken bir yandan eski kuralları düşündü. Ne kadarı değişecek, ne kadarı aynen kalacaktı?

Kural 1: Birinci zil çaldığı gibi kalkmak zorunludur, sakın arkanı dönme. Eğer kalkmazsan tüm işlerin aksar ve derse gecikirsin. Yatağını toplamayı da unutma.

Kural 2: Kalktıktan sonra duş almak mecburidir. Sakın suyla oynamaya dalma ya da üniformalı arkadaşlarını ıslatma.

Kural 3: Duş aldıktan sonra üniformanı düzgün giymek zorunlu değildir, ama sen yine de üstüne başına dikkat et. Bu sadece rezil olmaman için bir kural.

Kural 4: Pantolonunu çizmenin içine sıkıştır, yoksa pantolonun pislenebilir. Her ne kadar kıyafetler nanoteknoloji sayesinde kendi kendini temizlese de alay konusu olursun.

Kural 5: Giyindikten sonra iğne olman gerekir. Sakın korkup kaçma, çok fazla acıtmıyor. Kaçarsan enjektör yanlış bir yerine saplanır ve daha çok canın acır.

İlk dört kuralın aksine beşinci kural değişecekti. Philip buna ihtimal vermese de yemek yemeye başlayacaklardı.

Kural 6: İğne olduktan sonra sırayla derse girilir, sakın sırayı bozayım deme! Bir kişi sırayı bozarsa tüm bölük bozar ve kargaşa çıkar.

Kural 7: Askeri derslerde rütbeliler ne derlerse onu yap, az konuş, formalite olarak nezaket ifadesi kullan. Onlar nezaketten anlamasalar da saygı isterler. İyi askerler emirlere uyar.

Philip'in az çok tahmin ettiği gibi bu kural büyük ölçüde değişime uğrayacaktı. Kibar ifadeler sırf korkudan değil içtenlikten kullanılacaktı.

Kural 8: Askeri derslerden sonra o günkü standart dersine gir, hem eğlenceli oluyor. Ama ders bulunduğun müfrezeninki değilse girme, 35 klonun önünde kovulur ve tüm tabura rezil olursun.

Kural 9: Saat sekizden sonra koğuşun dışına çıkmak kesinlikle yasaktır. En geç sekiz buçukta uyu ki yarın erken kalkabilesin. Normal zamanlarda da koğuştan pek ayrılma, seni denek olarak kullanmak için can atan bir sürü bilim insanı var.

Kural 10: Asla başkasının yanında ağlama! Ağlamak bulaşıcıdır ve bir klon seni görürse sonuç yedi yüz klonun ağlaması olabilir. Eğer rütbelilerin yanında ağlarsan sana kızarlar, ağlamak zayıflıktır derler, daha çok moralini bozarlar. Bu yüzden yalnız ağla.

Philip tahmin etmese de bu kural da değişecekti, ağlamanın ne derece normal bir durum olduğunu anlayacaklardı zamanla.

Kural 11: Rütbelilerin her dediğine inanma, çünkü onlar da kendilerine inanmıyor. Örneğin ölümden korkmaya gerek olmadığını söylerler ama ölümden korkarlar.

Kural 12: Novikova'nın dediklerine inanabilir, ona güvenebilirsin, çünkü o iyi biri. Onun yanında asla General'den ve ölümden bahsetme, hatta demir* bile deme. Bu nedense Novikova'yı üzüyor.

Philip buna ihtimal vermese de, bir daha asla Novikova'yı göremeyeceklerdi.

Kural 13: General'in dediklerini duyabileceği bir yerde asla Novikova'dan ve aileden bahsetme, nedendir bilinmez hem kızıyor hem de üzülüyor. Onu üzmeyi isteyebilirsin -tüm klonlar bunu çok istiyor- ama onu kızdırmayı hiç istemezsin.

Philip belki de on üçüncü kuralın da zaman içinde kısmen değişeceğini düşündü. Belki General aslında Novikova hakkında olumlu düşünüyordu, sonuçta ikisi de Philip'in nezdinde iyi insanlardı.

Bunlardan başka daha birçok kural vardı, lakin bunlar önemli olanlardı. Tüm bu kurallar elbette yazılı değildi, bunlar klonların aklında oluşmuş kaidelerdi. Genelde nizamı bozan olmazdı, ilk yıllarında tüm bu kuralları esnetmiş ve sonuçlarını görmüşlerdi.

Şimdi ise bu kuralların pek çoğu değişecek, yeni bir düzene uyum sağlamaya çalışacaklardı. Yeni kurallar, yeni intizam, yeni bir hayat... Heyecan verici ve iddialı hissettiriyordu.

Uykusu iyice bastırınca direnmedi. Yeni başlangıçlar için dinç olması gerekirdi.

***

Yeryüzüne umutlar vaat ederek doğan güneş Rus topraklarını da aydınlatıyor, Rusya'ya baharın geldiğini tam olarak hissettiremese de kış soğuğundan kurtarıyordu.

Yerin altındaki askerler içinse değişen bir şey yoktu, insanı strese sokan zil çalana kadar uykunun tadını çıkarıyorlardı. Verimli bir gün için uyku şarttı.

Ancak uyku her zaman verim getirmiyor, bazen de gününüzü zehredebiliyordu. Uyku tekin değildi, bilinçaltının görkemli ve uçuk oyunları olduğu gibi apaçık gerçeği yansıttığı da oluyordu ve yer altındakilere göre en korkuncu da buydu.

Az evvel kabusundan irkilerek uyanmıştı General. Yine ve yine aynı olayı görüyordu, iki kişinin ölümünü, iki cinayeti. Gerçeğine şahit olduğundan rüyası onu olumsuz anlamda o kadar da etkileyememişti.

Hep aynı rüyayı görmekten bıkmıyor, aksine, son kısmına kadar bu onu mutlu bile ediyordu. Sonuçta sadece rüya aleminde sevdiği birini canlı canlı görebilir, ona dokunabilirdi. O kişinin can çekişiyor olması her ne kadar içini burksa da hiçbir zaman güzel bir rüya göreceğini sanmıyor, eldekiyle yetinmeye çalışıyordu.

Ancak rüyanın sonuna geldiğinde katili görmesiyle sinirleniyor, onu öldürme isteğiyle katilin üzerine giderken rüya bitiyor ve uyanıyordu. Uyandığında intikamını hakiki alemde de hâlâ alamamış olması gerçeği yüzüne vuruyor, kendine kızıyor, sağlam bir küfür savuruyordu.

Bu kez küfretmek yerine sessiz kalıp sıkıntılı bir nefes verdi, yatakta oturur pozisyona geçti ve kafasını ellerinin arasına aldı. Geçmişiyle satranç oynamaktan bıkmıyor olabilirdi, ama her seferinde boğmaca matıyla yenilgiye uğratılmaktan kesinlikle bıkmıştı.

Bir elini dizlerinin üzerine koydu, başının ağrısı onu diğer eliyle şakaklarını ovmaya sevk etti. Alması gereken bir intikam ve yetiştirip koruması gereken binlerce çocuk olmasaydı çoktan kendini alnından vurmuştu.

Çok kısa bir süreliğine öldüğünde nasıl görüneceğini düşündü General. İyice soluklaşmış tenini, yana yatmış başını, biri düz diğeri kafasıyla aynı yöne doğru yatmış ve diz kısmından hafif kırılmış bacaklarını, şakağından giren mermiyi, mermiyle delinmiş kafasını, alnından yavaşça süzülen sıcak ve taze kanı, gözleri kapalı olduğundan birbirine değen uzun kirpiklerini hayal etti.

Tatmin olma hissiyle kısa bir sarhoşluk içindeyken birinci zilin çaldığını duydu ve yataktan kalktı. Ne diye zihninde oyalanmıştı ki, ilgilenmesi gereken bir tabur çocuk varken?

Birinci zilin çalması askerler için uyanma vakti demekti ve bu da oldukça can sıkıcıydı. Ama bu kez ancak korkunun mümkün kılabileceği itaatle değil, her ne kadar kabul etmek istemeseler de -çoğu General'e naz yapmak istiyor ama çekiniyordu- değer görmenin mümkün kılabileceği sadakatle uykularına direnip kalkıyorlardı.

Ancak bu tüm klonlarda geçerli değildi, Philip, Casimir ve Darnir gecenin geç bir saatinde yattıklarından zili umursamadan uyumaya devam ediyordu. Son derece dayanıklı askerler de olsalar en nihayetinde uykuyu seven ve gelişim çağında olan birer çocuktu onlar.

Philip için, çok güzel bir uyku çektiği söylenemezdi, korkunç bir kabus görüyordu. Yetişkinlerin aksine o hayal gücünden gerçeklerden korktuğundan daha çok korkuyordu. Ne de olsa gerçeklerle bir kez yüzleşmiş ve üstesinden gelmişti, bir kez daha gelmek basitti.

Simsiyah renkli -ama bazı kısımları nereden geldiği bilinmeyen bir ışık sayesinde parlak, misket limonu renginde gözüken- ve balçık kıvamındaki dev canavar önce Casimir ve Darnir'in peşinden gidiyor, sonrasında onları bırakıp Philip'i bacağından yakalıyordu.

Philip'i kara deliğe benzer bir yere çekmeye çalışan canavar, nereden geldiği bilinmeyen bir sürü kurşun yiyordu, ancak kurşunlar canavarı daha da güçlendiriyordu.

Philip ağlamaya başlamıştı ki, "Bebek gibi ağlayıp durma!" dediğini duydu Darnir'in. Bu ağlama hissiyatını arttırdı, en yakın arkadaşlarından biri nasıl ona böyle bir şey söylerdi?

O ağlarken canavar onu tam yutuyordu ki aniden uyanıverdi. Gözlerini araladığında arkadaşını görmesiyle rahatladı, gördüklerinin sadece bir rüya olduğunu anladı. Hâlâ uykusu olduğundan gözlerini geri kapattı, ne de olsa kardeşleri yanındaydı, onlar varken korkmasının lüzumu yoktu.

Hiç takati yoktu, ayağa kalkmak istemiyordu. Üstelik şiddetle karnı ağrıyordu, Zakharova onun karnına defalarca vurduğunda ancak bu kadar ağrımış olmalıydı.

Boğazında bir ukde vardı, yutkunmak ve konuşmak onu zorluyordu. Tek yapmak istediği dinlenmek, bu ızdırabı unutabilmekti. Acıya alışkın olsa da hastalığa alışkın değildi.

"Civciv, kalk! Yeni dönemin* ilk dersini kaçıracak mısın?" diyen bir klonun sesini yarım yapalak duyan Philip'in aklına periyodik tablo gelmişti. Kimyadan nefret ettiğinden arkasını döndü, arkadaşı ise nasıl olsa kalkacağını düşünüp yanından ayrıldı.

O sırada Casimir ve Darnir uyanmış, duş almaya gidecekken Philip'in hâlâ yattığını görünce onun yanına varıp sarsmaya başladılar. Philip cevap olarak inleyince ne demek istediğini anlamadılar ve uyandırmaya çalışmaya devam ettiler.

Netice alamayınca boynundan gıdıklamayı denediler, bu kez ise başını geriye kaçırdı Civciv. Ancak hâlâ bir yanıt alamadıklarından bu kez burnunu sıktılar, böylece Civciv'den cevap geldi.

"Yapmayın... Lütfen..." dedi Philip, boğuk sesiyle. Civciv'e bir şey mi olmuştu? Klonlar neredeyse hiç hasta olmazlardı, bu işte bir bit yeniği vardı.

Arkadaşı için endişelenen Darnir, "Civciv, iyi misin?" dedi korku içinde.

"Hayır..." dedi sarı saçlı oğlan, cılız bir sesle.

"Hasta mısın?" diye sordu Casimir, kaygıyla.

"Galiba..."

"Neyin var?"

"Karnım ağrıyor..."

Darnir'e bakıp, "Ben gidip rütbelilere haber vereceğim, sen onun yanında dur!" deyip koşarak yatakhaneyi terk etti Casimir.

***

Kızak yapmayı seviyorsanız, kızağı sürüklemeyi sevmelisiniz*: Rus atasözü.

Kurttan kaçtım ama bir ayıya çarptım*: Rus atasözü.

Dönemin*: Rusça dönem periyot diye okunur, bu sebeple Philip arkadaşının periyodik tablodan bahsettiğini zannetti.

Demir*: Kuznetsov, yani General'in soyadı, Rusça Demircioğlu demek. Bu sebeple klonlar, demir kelimesinin General'i çağrıştırabileceğini ve Novikova'nın üzülebileceğini düşünüyor.

1- Sizce Philip neden hasta oldu?

a) Gece üstü açık yatmıştır, üşümüştür.

b) Biri onu zehirlemiştir.

c) Yolda giderken üşümüştür.

d) Soğuk yiyip içmiştir.d

2- Ceza alacak olsaydınız, ne cezasına razı olurdunuz?

a) Yarığa veya çiziğe. Ev işi gibi görevlerdense epik bir yarayı tercih ederim.

b) Tabii ki nöbet tutmak! Hem, belki uyuklayabilirim de.

c) Temizlik yapmak. Ev işi gibi kolay ceza var mı?

d) Yemekhanede çalışmak.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top