Bölüm 7 - Yer Altı
Kırmızı çip: Genleri düzenlenmemiş ya da seçilmemiş olanlara takılan çip.
Mor çip: Sonradan genleri düzenlenenler, modifikasyonlular.
Mavi çip: Genleri doğuştan seçilmiş olanlar.
Bu çiplerin yetki alanı yoktur, iradeye zarar vermez. Sadece bilgi toplar. Kişinin kimliği, kan değerleri, genleri gibi şeyler.
Akşam vaktiydi, klonlar, Albaylar, General ve suikastçılar önce terk edilmiş ve sözde restorasyon çalışmaları süren bir fabrikaya gitmişlerdi. Orada klonların enselerindeki organik çipler çıkarılmıştı ve böylece çocuklar bilinçaltlarına işlemiş "İyi askerler emirlere uyar." saçmalığından kurtulmuşlardı ve takip edilme riskleri azalmıştı.
Birkaç droid onların geldikleri yerlere çeşitli spreyler sıkıyor, kirpik ya da benzeri bir şeyler bırakıp bırakmadıklarını kontrol ediyordu. Böylece normal insanların alamayacakları, sadece genetik açıdan çok gelişmiş yahut mükemmel olanların alabilecekleri kokuları da ortadan kaldırmışlardı.
Durmaksızın yağan kar yüzlerce kişinin izlerini ustalıkla silerken klonlar LRDA Yer Altı Karargâhı'na henüz varmış, yorgun akciğerlerini dinlendiriyor, dizlerinden destek alarak yorgunluklarını üzerlerinden atmaya çalışıyorlardı.
Tesis oldukça büyüktü, ucu bucağı görünmüyordu. Bir koridor başka bir koridora, bir kapı başka bir kapıya açılıyordu. Etrafta sayısız merdiven ve asansör vardı, kim bilir kaç katlı bir binaydı.
Çoğu duvar ve kolon obsidiyenden, granitten, kuvarsitten yapılmıştı. Belli belirsiz bir yanık kokusu etrafı sarmıştı, dört bir tarafta olan havalandırmalar yetersiz kalmıştı.
4. Kolcu baygın General'i revire götürürken 5. Kolcu çocuklara bakarak, "Beni takip edin!" diye bağırdı. Geniş ve fayans görünümlü merdivenlerden hep beraber inmeye başladılar.
Yüzlerce çocuk gösterilen yönde ilerlerken konuşmayı ihmal etmiyor, hayal güçlerini son damlasına, son kırıntısına kadar kullanıyorlardı. Hayal kurmaları ve sorgulamaları yasak olan birer asker de olsalar, en nihayetinde onlar daha beş yaşındalardı.
"Bence hükümetteki herkes yapay zekalı robot, İsyancılar ise insanlar." diye teori üretti Dmitri.
"Mantıklı." dedi ağırlaşan uykusuna direnmekte zorlandığından kimin ne dediğini anlamayan Nikolai.
"Oldu olacak General de arada devreleri yanan robot olsun!" dedi Casimir, Darnir'in "General Bir Robot" başlıklı teorisine gönderme yaparak.
"Çok mantıklı." Nikolai hâlâ konuşanlardan bihaberdi, tek düşündüğü uykuydu.
"Saçmalamayın beyler!" dedi Darnir kıkırdadıktan sonra, göndermeler ve arkadaşlarının uyku mahmuru sergiledikleri tavırlar hoşuna gitmişti.
O sırada üçüncü ve dördüncü tabur askerleri yatakhanenin kapısının eşiğine varmış, içeri girmek üzerelerdi. Öndeki iki tabur asker çoktan yataklarına girmiş, uyumaya çalışıyorlardı. Ancak duydukları frekans aralığı normal bir insanınkinden geniş olduğundan sürekli sesler duyuyor, bu da uykuya dalmalarını engelliyordu.
Son iki bölük de yatakhaneye girip hızlıca yataklarına ulaşmaya koyuldular. Metal ranzaların merdivenlerinden çıkıp yataklara ulaştılar ve kimileri uzanırken kimileri de oturur vaziyette durmayı seçti.
"Bence kötüler aslında hastalar, İsyancılar ise sağlıklı insanlar. Ama bu öyle normal bir hastalık değil, bir kalp hastalığı. İnsanı kötü yapıyor. Tedavisi de yok." Bu teoriyi ürettiğine ve inandığına göre belli ki Ethan'ın da uykusu vardı.
"Yok daha neler! Hem, bence tedavisi var. Mesela ben o hastalığı kapsam, bana sarılırsanız kesin geçerdi." dedi Philip.
Ethan iç çekti, "Çünkü biz klonuz, dirençliyiz, iyi kalpliyiz..."
"Ve çok da mütevazıyız!" diye ironi yaptı Casimir. Philip sırıttı, Casimir'e duyduğu sempati arttı.
"Buranın her yerini gezmeden rahat uyuyamam ben." diye konuyu değiştirdi Casimir, uykusuzluğuna inat heyecanla.
"Acaba burada da laboratuvar var mıdır?" dedi Leonid, hızlı hızlı.
"Kesin vardır." diye cevapladı Isaac.
"Ceza alırsan?" diye uyardı Darnir.
"Ne cezası verirler ki?" dedi Casimir, kaşlarını hafifçe çatarak.
"Bilmem."
"Artık daha hafif cezalar vereceklerdir." diye teori üretti Dmitri, esnedikten hemen sonra.
"Mesela?"
"Seni temizlik droidi gibi kullanabilirler." dedi Philip, kaşlarını kaldırarak.
"Yardımcı droidler olarak da kullanabilirler." dedi Isaac, dudaklarını yalarken.
"Fazladan antrenman yaptırabilirler." dedi Colin, en son yaptığı çizimi düşünürken.
"O değil de, eğitimimiz ne olacak?"
"Yarın açıklamasını yaparlar, boş ver şimdi."
"Peki."
"Bu arada, benim uykum geldi." dedi Colin, göz kapaklarını tutmakta zorlanırken.
"Ciddi olamazsın! Gizemli bir yere geldik ve sen uyuyacak mısın?" dedi Casimir, kınarcasına.
"Yarın karıştırırız burayı, kaçmıyor ya!"
"Hem o zaman daha dinç oluruz ve daha çok şey keşfederiz." dedi Philip, esnemekten önce.
"Haklısın ama ben meraktan uyuyamam ki..." dedi ve esnedi Casimir. Onu görenler de esnedi, bu böyle zincirleme olarak devam etti ve sonunda yedi yüz çocuk esnemiş oldu.
"Uyuyana kadar sayı sayarsın."
"Tamam."
Ne çeneleri, ne zihinleri bir rahat durmayan çocuklar bir süre daha koridorlarda ilerledikten sonra karşılarına çıkan büyük otomatik kapı açıldı ve içeri girdiler.
"Herkese iyi uykular!" dedi Philip, üniformasına aldırmadan ranzanın üçüncü katına çıkarken.
"Korkarsan en üstte ben yatabilirim." derken arkadaşının korkmasından kendini düşünüyordu Casimir, üstte yatmak ona az da olsa adrenalin salgılatıyordu.
"Teşekkürler, ama neden korkayım ki?"
"Düşersen kafan kırılır."
"Ben senin gibi uykumda dönmüyorum Casimir, yine de beni düşündüğün için teşekkürler." Philip bir yandan nazik olmayı ihmal etmese de, arkadaşına laf atmadan da duramamıştı.
"Ben uykumda dönmüyorum..."
"Dört kez yataktan düştün." dedi Darnir, Philip'ten önce davranarak.
"Tamam, dönüyorum." deyip ranzanın ortasındaki yatağa, yani ikincisine yatıverdi Casimir. Diğer çocuklar da çoktan yerlerine yatmışlardı.
"Buradan şimşek sesi duyulur mu?" dedi Ethan, biraz ürkekçe.
"Ona gök gürültüsü deniyor, şimşek sessiz olur." Isaac yine her zamanki gibiydi.
"Neyse işte."
"Duyulmaz, neden sordun ki?" diye sordu Dmitri.
"Hiç."
"Korkan olursa yanıma gelebilir." dedi Colin, kendisinin de tırstığını belli etmemeye çalışarak.
"Pist, Colin," diye fısıldadı Ethan.
"Hı?"
"Yanıma gelir misin?"
"Sen gelsen?"
"Olmaz!"
"Neden?"
"Kalkarsam beni yerler."
"Kim?"
"Kim olacak, canavarlar tabii ki!"
"Bağırma."
"Özür dilerim Colin."
"Gitme sakın Colin! Seni sevdiği için değil, gelmen için özür diliyor, seni sevmiyor." diye atladı konuya Leonid, aslında kötü bir niyeti yoktu. O sadece arkadaşının kullanılmasını istemeyen bir çocuktu.
"Hiç de öyle değil! Ben Colin'i seviyorum!" diye itiraz etti Ethan, bu acımasız iftiraya. Sinirden gözlerinin dolmaması için gözlerini kırpıştırdı.
"Kanıtla," dedi Leonid. Kanıt olmadan bir şeye inanmamasını söylemişti Novikova.
"Bir keresinde kötü resim çizdiğini düşünmüştü ve ben onu teselli etmiştim."
"Evet, Ethan beni seviyor. Sen karışma lütfen, Leonid." deyip ranzadan atladı Colin, ardından baykuşların gözleri kadar iyi gören gözleri sayesinde Ethan'ın bulunduğu yeri hızlıca tespit edip yavaş adımlarla onun yanına gitti. Ethan, arkadaşı tarafından desteklendiğinden mütevellit zaferle gülümsedi.
Dışlanmış hisseden Leonid dudaklarını büzüp, "Peki.
Özür dilerim Ethan."
Ethan merhametli bir çocuktu, bir iftira yüzünden kardeşini silecek değildi. Bunu kanıtlamak istercesine, "Önemli değil." dedi.
İki çocuk sarılıp uykuya dalarken bütün korkularından sıyrılmıştı, birlikte en korkunç gece canavarını bile yenebilirlerdi. Kardeşlik duygusu onlara sarsılmaz bir güven vermişti. Antenli, tek gözlü, dokungaçlı fark etmezdi artık; beraber hepsini halledebilirlerdi.
Diğer klonlardan ikisi hariç hepsi ise gün içinde yaşadıklarını düşünerek uyuyakalmış, bilinçaltının muazzam oyunları olan rüyalara dalmışlardı. O iki çocuktan biri Philip, diğeri ise Darnir'di.
Philip, bundan sonra olacakları düşünüyor, umutlanıp mutlu oluyordu. Optimist bakış açısı onun iyi bir yoldaşıydı, bu zamana kadar işine yaramadığı hiç olmamıştı. Bu iyimser düşüncelerine rağmen, sürekli tebessüm etmekten yanakları ağrıdığından gülümsemiyordu şuan.
Darnir ise son derece üzgün ve kızgındı. General'i ezeli düşmanı bellemişken, ona kin gütmüş, onun canını yakmak isterken tüm düşünceleri tepetaklak olmuştu.
Hayır, onu hâlâ affetmemişti, o hâlâ bir düşmandı yok edilmesi gereken. O, Darnir'in fethetmeyi çok istediği mutluluk kalesinin cani gardiyanıydı, o Darnir'i yakalayıp ızdırap zindanlarına hapseden muhafızdı.
Önceden ondan nefret etmek kolaydı. Hükümet düzenine olan bütün öfkesini ona kusabilirdi, çünkü o düzenin mağdurdu. Oysa şimdi, o gaddar bir gardiyan değildi, bir kurtarıcıydı. Darnir'i ve daha pek çok çocuğu zindanlardan kurtarmak için uygun anı bulduğunda onları kaçırmıştı. Şimdi de ondan nefret edebilir miydi?
Darnir, sadece yanağında değil ruhunda da açılan yarığı asla unutmayacaktı. Onu yaralayana karşı duyduğu kin önceden ruhunu kötü ahlakla beslemeye çalışırken, şimdi bir sansar gibi kemiriyordu. Biriken öfkesini nerede harcayacağını bilmiyordu ama mutlaka harcamalıydı.
General'i düşünmemeye çalıştı, saat geç olmuştu ve artık uyuması gerekiyordu. Gözlerini karanlığa dikip kendi nefes sesini dinledi bir süre.
Karanlık birçok çocuk için oldukça korkutucuydu. Çünkü bilinmezlik barındırırdı içinde, ışıktan yoksundu. Sahi, insan her zaman bilmediği hakkında kötümser olmaz mıydı?
Korkusundan asla sıyrılamadıkları, ona yaklaştıkça gördükleri her varlıkta fazladan bir anlam buldukları ölüm de bir bilinmezlik değil miydi? Ama insan, kendisinin nereden geldiğini de bilmezdi. Belki de insan, bilinmeyenden korkmamalıydı.
***
İkindi vakti yaşanıyordu Rusya topraklarının büyük bölümünde. Şehirdeki renkli neon ışıklar henüz akşam olmamasına rağmen yanmaya başlamış, insanlar batan güneşin sebep olduğu manzara yerine şaşaalı binaları seyrediyordu.
Genel anlamda yoksulluğun yaygın olduğu deniz kıyılarında ise balıkçılar topladıkları yosunlar ve tuttukları balıkları kasalara boşaltıyor, laboratuvarlarda ise deneyler devam ediyordu. Kısacası, çoğu kişi için sıradan bir gündü.
İnsanlar felaketlerden kaçmak için yollar arıyordu her zamanki gibi. Fakir olanlar dağlara çıkmayı, orta halli insanlar teneke adalara* kaçmayı, zenginler ise Mars'a gitmeyi düşünüyordu. Ne var ki çoğu sadece fikir yürütüyor, kimse gerçekleştirmek için çaba sarf etmiyordu.
Bir de kaçmayı başaranlara el sallayıp yıllarca onları özleyenler vardı, Noskov gibi. Uzman uçuş mühendisi olup Mars'a giden kızını düşünürken, bir yandan da yanında bulunan ve doküman hazırlamasına yardım eden küçük droidi dinliyormuş gibi yapıyordu. Hayatının büyük çoğunluğunda merdümgiriz biri olmuştu Noskov.
Öte yandan, General ise LRDA Yönetim Kurulu'ndaki herkesin yakasına yapışmamak için zor duruyor, genlerindeki vahşi hayvanlar da öfkesini içine gömmesini zorlaştırıyordu. Onun duygusal karar aldığını düşünenler vardı, bu kısmen doğru olsa da Kuznetsov bunu kesinlikle reddediyor ve aksini kanıtlamaya çalışıyordu.
Neredeyse herkes fikrini belirtiyordu 'hain' insanlar arasında. Oysa askeri polis merkezinde iş farklıydı, tutuklanmış onca albay gık çıkarmazken, odasında volta adan dedektif ve asistanı ne de olsa duvarlara ses yalıtımı yapıldığından yüksek sesle konuşmaktan çekinmiyorlardı.
Ellilerine merdiven dayamış kadın, "Güvenlik kaydını geri sar." dedi.
Asistanı bir düğmeye basınca video başa döndü. Videoda yaprakların arasından, onlarca metre uzakta olan yüzlerce insanı gösteriyordu. Birkaç saniye sonra videodaki komutanlar teker teker vuruldu ve yere yığıldı, yalnız Firsov ve Noskov kaldı.
"Kuznetsov hain olmayabilir, belki de kaçırılmıştır. Onu sorgulamak istemiş olabilirler." dedi asistan.
Dedektif iç geçirdi. "Ya da Kuznetsov bir hain ama bizim buna inanmamızı istemiyorlar, kaçırıldığını zannedelim istiyorlar."
Asistan başını salladı. "Olabilir."
Dedektif, "Çiplerin en son bulunduğu konum neresi?" diye sordu.
"Sözde tadilatta olan bir fabrika."
"Sahipleri sorgulandı mı?"
"Hayır, biz onları bulamadan ülkeden kaçmışlar."
"Klon Eğitim Tesisi çalışanları sorgulandı mı?"
"Evet, bir şey çıkmadı."
"Kız klonlar?"
"Onların da hiçbir şeyden haberi yokmuş."
"Yolda bir iz ya da ipucu bulundu mu?"
"Hayır sprey sıkmışlar. Kar ise ayak izlerini kapatmış. İşin ilginç yanı, hiç DNA örneği de bırakmamışlar. Yedi yüzden fazla kişinin illa ki bir iz bırakması gerekmez miydi?"
"Droidlere ipuçlarını temizletmiş olabilirler."
"O kadar profesyonel olabileceklerini sanmıyorum."
"Senin gibi düşünenler sayesinde her zaman bu kadar uzman olmalarına gerek olmuyor. Yedi yüz askerin kaçırılmasından bahsediyoruz, Irina, aylarca çalışmış olmalılar."
"Doğru diyorsunuz, efendim." diye geveledi asistan.
"Duygusal olmamaya çalış ve konuya odaklan. Tesisteki vüvenlik kameralarından ne çıktı? Önceleri hiç belli etmişler mi?"
"Hiçbir şey. Kuznetsov tam bir sadık gibi davranmış, sadece ara sıra merhamet edip gereken cezaları vermemiş. Firsov ve Noskov da şüphe çekecek bir şey yapmamış, diğerleri de."
Asistan iç çekip devam etti. "Hainlerin önceden yaptığı ya da hakkında bilgi edindiği bütün görevleri listeledim. Kuznetsov tümgeneral olduğundan çok fazla görev yapmış. Üstelik onun sadakatinden kimse şüphe etmediği için istediği zaman gerekli izinleri ve malumatları alabilmiş. Buna rağmen işi olmayan şeylere burnunu sokmamış, kendi hâlinde görev yapmış ve bu yüzden kimse casus olduğunu düşünmemiş."
"Şimdilik, geriye kalan haine odaklanmalıyız. Komutanların başarısız görevlerinden ne çıktı, istihbarat sızdırma olasılıkları neler? En çok hangisi bilgi paylaşmış olabilir?"
"Başarısız sonuçlanan görevlerinin ayrıntıları çok fazla kişide vardı, yani bir istihbarat sızdıysa kimden sızdı bilemeyiz."
"İncelemeden ne çıktı?" diye sordu dedektif olan orta yaşlarının sonuna henüz gelmiş olan kadın, sesinde ümit vardı.
"Kuznetsov'un odasında klonlara ait parmak izleri bulunmuş, Firsov'un odasında Kuznetsov'un kirpiği. Başka bir şey yok."
"Kuznetsov'un odasındaki parmak izi yetişkinin mi?" dedi ve hafifçe çattı kaşlarını dedektif.
Asistan canının sıkkın olduğunu belli ederek, "Hayır, izler küçük, çocukların olmalı. Yani Yaroslav'a ait olması mümkün değil." dedi.
"Peki ya sorgulardan ne çıktı?"
"Kayda değer hiç bir şey. Bence droidler bu işi beceremiyor."
"Şüphelilerin hepsi hiçbir şekilde izin vermediğimiz kimseyle iletişim kuramıyor, değil mi?"
"Evet, hepsini hücrelere aldık."
"Sorguları izledin, ne düşünüyorsun?"
"Yaroslav'dan şüpheleniyorum, düşünceli gözüküyordu."
"Ben de. Üstelik tüm bunlardan önce Kuznetsov'a sarılmaya kalkmış."
"Eski öğrencisi olduğu için olabilir."
"Vaktiyle Kuznetsov ona ağır bir ceza vermiş, ona yakınlık duyması ilginç. Belki de sarılmasının başka bir amacı vardı, bir cihaz yerleştirmek gibi. Şimdilik yeterli bir kanıt değil diyelim."
Asistan sesli bir iç çekti, "İşkenceye başlayalım mı?" Bu konuda istekli görünüyordu.
"Hayır, aralarında masum olanlar var. Ben şiddet yanlısı değilim."
"Başka türlü konuşacağa benzemiyorlar."
"Zaten bizden beklenen de buydu, eziyet. Hain kendini işkenceye hazırlamış olmalı."
"Öyleyse ne yapacağız? Veri analizi mi?"
"Hayır, kişilik verileri düzgün tutulmaz ve korunmaz, değiştirilme olasılığı yüksek."
"Yani?"
"Öncelikle Kuznetsov, Noskov ve Firsov'un ortak yönlerini bulalım, sonrasında bu yönlerden hangilerinin şüphelilerimizde olduğunu bulalım."
"Noskov ve Firsov, benzer hayatlara sahipler. Genetik yeteneksizlik, fakirlik, ölü ebeveyn. Hainlerin genel sebepleri yani."
"Ya Kuznetsov?"
"Hayır, o farklı. Doğduğundan beri 17/25. Şanslı herif, neden hain olmuş olabilir ki?"
"Yetimhaneyle ilgili olabilir."
"Sadece yetimhane yetmez ki. Bir deniz subayının ve bir fizikçinin oğlu, yoksulluk çekmesi mümkün değil."
"Hâlâ yüzeysel bakıyorsun."
"Hm... 77'de kendisi ampütasyon geçirmiş, kardeşi ise bitkisel hayata girmiş. Korkunç..."
"Ve işin ilginç tarafı, bunlara sebep olan kişiler isyancılar. 2077'de yapılan bir başkaldırı sonucu sadık memurların, en çok da subayların lojmanlarına saldırı düzenlenmiş. Ayaklanma bastırılmış ve suçlular idam edilmiş tabii ama ölenler geri gelmez, kesilen kol yeniden çıkmaz."
"Yani, ailesini öldürenlere katılmış?" dedi asistan hayretler içinde.
"Evet."
"Kuznetsov bunu bilmiyor mu?"
"Biliyor olmalı, dosya gizli tutulmamış. İlla ki araştırmıştır."
"Hainler onu katilin hükümet yanlısı olduğuna inandırmış olmalı."
"Hükümeti kandıran bir generalden söz ediyoruz, kandırılması söz konusu değil."
"O halde suçlu gerçekten hükümet?"
"Hükümet sadık olduğu kesin olan ve önemli bir istihbarat sızdırması mümkün olmayan yüksek düzeyli aileleri öldürmez. Öldürecek olsa, iki yüksek statülü çocuğun hayatını tehlikeye atarak yapmaz, gizlice bir köşede öldürür. Mavi çiplilerin ne kadar kıymetli olduğunu biliyorsun."
"O halde, koskoca hükümeti kazıklayan adam, ailesini öldürenlere katılacak kadar salak." diye işin içindeki tezatlığı vurguladı asistan.
"Unutma, Kuznetsov'un onlara katılıp katılmadığından emin değiliz, kaçırılmış da olabilir. Veya onlara katılmak için güçlü bir sebebi olabilir."
"Aklınıza öyle bir sebep geliyor mu?"
"Merhamet." dedi basitçe dedektif.
"Üç yaşındaki çocuklara askeri disiplin verdiğini düşünürsek, pek mantıklı gelmiyor." Asistan yeni yetme olmasına rağmen zıtlık bulma konusunda uzman gibiydi.
"Belki de istediği buydu, hükümetin, hatta herkesin gözünde farklı bir karakter yaratmak. O çocukları daha sonra kurtarmak ve kıymetli istihbaratlar uğruna, birkaç yıl klonlara eziyet etmiş olabilir."
"Geride bıraktıkları hain de öyle yapmış olmalı, yani yeni bir karakter yaratmış."
"Aynen öyle, Kuznetsov'dan aşağı kalır bir yanı olmadığı için onu bırakmış olmalılar."
"O hâlde Kuznetsov'u boş verip Noskov ve Firsov'un ortak geçmişlerinden yola çıkalım." diye öneride bulundu.
"O bizi kesin bir sonuca ulaştırmaz. Bütün şüphelilerin geçmişini teker teker inceleyip, hükümet verilerine göre oluşmuş kişilik analizlerinden yola çıkarak hain olup olmadığını bulmaya çalışacağız." dedi kahverengi saçları omuzlarına dökülen orta yaşlı kadın, çözüm odaklı olduğunu bir sefer daha ispat ederek.
"Verilere güvenmiyordunuz?"
"Hâlâ güvenmiyorum, ama başka çaremiz yok." dedi kadın, canı sıkkın olduğunu belli ederek.
"İşkence?" Acaba asistan, Zakharova'nın yanında fazla mı kalmıştı da sadist olmaya başlamıştı?
"Hainler geride bıraktıkları kişiyi dayanıksız mı seçer sence?"
"Doğru... Ama antimorfin* verirsek..."
"Komutanlara kin mi güdüyorsun?"
"Şey, sadece Zakharova'ya. O aptal kadın tam bir kaçık!"
"Gıybeti kes de işine odaklan."
"Özür dilerim efendim."
Yaşlı kadın asistanının dediklerine aldırmadan fikrini söyledi, "Veriler sorguda topladıklarımızla uyuyor mu diye bakarız. Sonrasında, sadece Yaroslav'a işkence edebiliriz."
"Pekâlâ." dedi asistan, itaatkâr bir biçimde, çaresizliği kabul ederek. Emriyle üç droidi komutanlar hakkında mühimmat toplamaya yönlendirdi.
***
Klonlar az evvel kalkmıştı. Yorucu geçen bir günün ardından neredeyse öğleye kadar uyumaları şaşırtıcı değildi. LRDA'ya katılmak onları hem fiziksel, hem zihinsel anlamda yormuştu.
Yorgunluklarına rağmen hiçbir şey engel olamazdı konuşmalarına, duygularını anlatmalarına. Hayat amaçlarını sorguladıktan ve yatağın içinde doğrulduktan sonra hemen başlamışlardı konuşmaya.
"Bir daha üniformayla uyumayacağım, sırtım ağrıyor." dedi Philip, uykusunu iyi almamış gözüküyordu. Gözleri kendiliğinden kapanıyor, başı usul usul ağrıyor, bedeni yer çekimine teslim oluyor ve böylece tekrardan yatmış oluyordu. Dün gece heyecanı yüzünden doğru düzgün uyuyamamış, yatakta dönüp durmuş ve ara sıra oturur pozisyonda durup geleceği hakkında düşünmüştü.
Eliyle sırtını ovuştururken birçok klon gibi etrafı incelemeye koyuldu, burası Klon Eğitim Tesisi'nin yatakhanesinden çok da farklı değildi. Duvarlara soğuk bir renk hakimdi, yerlere ise gri. Yataklar, çarşaflar ve yastıklar tamamıyla beyazdı, çocuklar esmer tenli olduklarından kolayca fark ediliyorlardı.
"Ben de gece kolumun üzerine yatmışım, vücudumun ağırlığıyla ezilmiş." dedi Darnir, sağ kolunu ovalarken.
"Burası çok gizemli, kesin bir sürü yasak yeri vardır."
"Kimseyi kızdırmak istemiyorum ama ne yapayım, çok ilgi çekici!" diye itirafta bulundu Philip. Ceza almaktan korkuyor ve insanları sinirlendirmekten hoşnut olmuyor olsa da içindeki merak duygusunu bir türlü doyuramıyor, sürekli keşfetmek istiyordu.
"Hadi her yeri karıştıralım!" diye atıldı Casimir. Diğer çocukların aksine biraz daha maceraperest olduğu ortadaydı.
"Beyler, daha ilk günlerden azar yemeyelim isterseniz." diye uyardı Darnir. İyi bir plan ya da cezalandırılmaya değecek bir keşif olmadığı müddetçe yaramazlıktan kaçınıyordu artık, ne de olsa bir kere bıçağın acısını tatmıştı.
"Haklısın." dedi Casimir ve Philip.
Philip, yaramazlık yapamayacağı için üzülmek yerine 4 yaşından beri hayalini kurduğu şeyin gerçekleşiyor olduğunu düşünüp gülümsedi; sonunda o eski tesisten kurtulmuşlardı!
Philip neşeyle oraya buraya göz attı, gözlerini kapattı ve düşüncelerini yalnızca kurtuluşuna yönlendirdi. Lakin odaklanması hemencecik sona erdi, çünkü General o yöne doğru geliyordu.
Philip, General'in alnında taze bir yara olduğunu görünce ona acıdı, komutanın yüzündeki diğer yara izlerini fark edince onun adına üzüldü. Kumandan maske takmadığından tüm çizikleri ortaya çıkmıştı, birazdan açıklayacağı gerçeklerin işaretiydi bu belki de.
General "Susun!" diye bağırdı. Çocuklar fısıldaşmayı kesip komutanlarının söyleyeceklerine dikkat kesildiler.
"Sıra olun!" diye emretti kumandan, böylece yedi yüz çocuk beşli sıralar halinde neredeyse kusursuz bir düzen oluşturdu. Yerlerini alan çocuklar ses çıkarmadan meraklı gözlerle, soru sorarcasına komutanlarının yüzüne baktılar.
Girişin oradaki duvara sabitlenmiş, giren çıkanı sayan tablet benzeri cihazdan eksik olup olmadığına baktı General. Cihazda taburun tam olduğunu görünce gözleri kısılmadan hafifçe gülümsedi, hiçbir klon yaramazlık yapmıyordu.
"Güzel, güzel." dedi tatmin olmuş bir ifadeyle. Arkasındaki ellerini daha sıkı bağladı, salonda volta atmaya başladı.
"Günaydın."
"Sağ ol." diye karşılık verdi klonlar.
"Burada disiplin cezaları ve ödülleri tamamıyla farklı olacak." dedi ve alacağı olumlu tepkileri ilgiyle bekledi kumandan.
Bunu duyan çocukların, General'in kafasına feci bir darbe aldığına dair şüpheleri arttı, aralarında fısıldaşmaya başladılar ve böylece ortamda bir uğultu oluştu.
General konuştukça yüzlerce klonun ağızları açık kaldı, kaşları çatıldı, gözleri irileşti, başları ok gibi doğruldu. Yaşadıkları onlara olağandışı geliyordu fakat siyah beyaz bir resim gibi keskin, belirgindi gerçeklik.
Philip onun sözlerini defalarca kez analiz etti. "Ödül" demişti General! Hayatında neredeyse hiç hediye almamış çocuklar için gökten pamuk şeker yağması ya da Rusya'da kış aylarının sıcak ve güneşli geçmesi bile daha mantıklı bir durumdu ödül almalarının yanında.
Philip'in gözleri parladı, nefes alış verişi hızlandı, ve esmer yüzüne içten bir tebessümü misafir etti. Tiksindirici cezalar, bir çocuk için fazla sert ifadeler, zorlu askeri eğitim... Hepsinden kurtulacak mıydı? Birileri klonların henüz beş yaşında, masum birer çocuk olduklarını idrak edebilecek miydi?
Aralarında fısır fısır konuşmaya başladı yüzlerce klon. Kimi cezaların ağırlaşacağını, kimi hafifleyeceğini, kimi ise ceza diye bir şey olmayacağını öne sürüyordu. Heyecanla, coşkuyla, tutkuyla ve endişeyle kesik kesik ve kısık sesle konuşmaktan bıkmıyor; aksine içlerindeki umudu sarılmak gibi başka şekillerle de dışarıya yansıtmak istiyorlardı.
"Çünkü," dedi bağırarak General, tüm çocukları düşünce aleminden sıyırarak. Yedi yüz heyecanlı küçük çocuk, bir yetişkinin ifadesiz lakin korkutucu sesiyle işte böyle susturulmuştu.
"LRDA'nın yönetimi altındasınız."
Tek bir cümle, bir tabur dolusu klon askeri mutlu etmeye yetti. Tek bir cümle, yüzlerce erkek çocuğu dipsiz gibi görünecek kadar derin bir lav kuyusundan çekip çıkardı. Tek bir cümle; bin dört yüz gözün parıldamasına ve yedi yüz çocuğun gülümsemesine sebep oldu.
Civciv; güçlü ve derin bir gün ışığı gören bir çiçekmiş gibi sevinçli, yaz yağmurunda ıslanmış gibi ferah, coşkulu bir müzikle dans ediyormuş gibi heyecanlı bir ruh haline girmişti. Kayan yıldızlar gibi, buz tutmuş kaidelerin erimesini izleyebilir ve o esnada özgürlüğün tadını çıkarabilirdi.
Philip'in zihni; platin sarısı saçları gibi güven duygusuyla renklenmiş, umutlarla sim gibi yaldızlanmış, böylelikle gökkuşaklı ve güneşli bir güne dönmüştü adeta. General'in tek bir keskin, kati sözü; bir ordu dolusu kaygı şövalyesini kılıçtan geçirmiş ve zafer kutlamalarını başlatmıştı Philip'e göre. Artık şölen vaktiydi, artık uygun zamanı kollayan coşkusunu rahatça hissedebilir ve istediği kadar gülümseyebilirdi.
Hayır, hissettiği duygular kendine mecbur kıldığı optimist bakış açısının birer eseri değildi yalnızca. Umudu artık ucuz ve gerçekten uzak durumlara değil, sıradağlar gibi yıkılmaz sebeplere dayanıyordu. Artık pusuda bekleyen bir hayalkırıklığı korkusu yoktu, artık yalnızca temeli sağlam ümitler vardı.
Darnir'in mutluluğu ise kardelen gibiydi; zarif, şifalı, narin lakin bir o kadar da hassas. Aldığı ağır bir cezadan sonra geleceğe dair tüm umutları hasta çiçekler gibi teker teker solan Darnir için yeniden iyimser hayaller kurmak zor olacağa benziyordu, ne de olsa yüzlerce kardeşine dayanıklı saadetler getiren cümle ona sadece cam gibi kırılgan bir mutluluk bahşedebilmişti ancak. Yine de, bu basit sevinç bile yüzünde bir tebessüm ağırlamasını sağlayabildi.
Hiçbir klon, General'in dediklerinin devamını dinleyemedi. Çocukların hepsi hayal âlemlerinde türlü badireler atlatıp farklı tepkiler verirken tümgeneral; onların yaptığı saygısızlıklara rağmen onları yargılamadı, itiraf etmeliydi ki onları sevimli buluyor ve onlara acıyordu.
Cümlesini bitirir bitirmez çocukların mutluluklarına ortak olmaya karar verdi ve gülümsedi, artık mecburen verdiği cezaların vicdan azabını çekmeyecek ve küçücük çocuklara ıstırap çektirmeyecekti. Artık güç elindeydi.
Koca salon; yapıldığından beri ilk kez yüzlerce çocuğun mesut bir şekilde verdikleri nefesleri içerisinde barındırıyor, ilk kez içinde bir kutlama havası yaşanıyor, ilk kez bir cümleyle ok gibi dikilen başların yavaşça ve tatmin olmuş bir ifadeyle eğildiğine şahitlik ediyor, ilk kez henüz beş yaşında olan çocukların sevinçlerine ortak oluyordu.
Devasa salonda, kısa süreliğine içeride bulunan herkes gülümsedi. Ne Philip yanağının ağrıdığını hissetti, ne Darnir gülümsediğinde suratındaki yarığın acıyacağını umursadı, ne de General tebessüm ettiğinde yüzündeki çiziklerin ona çektireceği ıstırabı düşündü. Hepsi yalnızca içgüdülerine uyarak dudaklarının kıvrılmasına izin verdi.
***
teneke adalar*: Okyanusta yüzen, yarı metal ve metallerden üretilmiş bir platform.
antimorfin*: Vücutta endojen morfin ve adrenalin salgılanmasını engeller, kana karışan morfinin etkilerini yok eder. Acının hiçbir şekilde azalmamasına neden olur.
mikro bellek*: Flash bellek gibi, sadece fiziksel olarak daha küçük ve daha büyük bir kapasiteye sahip.
1-Olanlar sizin başınıza gelseydi, kim gibi hissederdiniz?
a) Darnir gibi. İki yıl o tesiste acı çektikten sonra deli gibi, özgüvenle mutlu olmam beklenemez.
b) Philip gibi. Kırk yılın başı iyi bir şey yaşamışım, tadını çıkarmalıyım, değil mi?
c) General gibi. Çocuklar adına sevinirim, onları sevimli bulurum.
d) Salon gibi, içimde türlü türlü şey oluyor ama göstermiyorum.d
e) Başka bir fikrim var.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top