Bölüm 3 - Kötülük İksiri

"Kalkın! Ders saatine tam olarak otuz dokuz dakikanız, Yirmi altı saniyeniz var! Dört dakikadır sizi kaldırmaya çalışıyorum!" Yalandı, dört dakika önce çocukları kaldırmak aklının ucundan bile geçmiyordu.

"Ö.. Özür dileriz, efendim." dedi yeni kalkan Philip. Dün akşamki gibi, kalktığında gördüğü ilk kişinin Baş Kolcu olması şaşırtıcı değildi.

"Arkadaşlarını kaldırma işini sana bırakıyorum, kalktıklarında hepiniz odamdan defolacaksınız." dedi ve odayı terk etmeye koyuldu kumandan.

"Emredersiniz." dedi ve arkadaşlarını sarsmaya başladı Civciv.

"Hey! Hadi, hadi, hadi! Kalkın da bir ceza daha almayalım! Farkında mısınız bilmiyorum ama General'in odasındayız!" Ama iki çocuk hâlâ uyuyordu.

Philip komodinin üzerinden bir cop alıp onunla arkadaşlarını dürttü, Darnir ve Casimir saçma sapan şeyler mırıldanınca daha fazla dayanamadı ve ikisine de birer tane yapıştırıverdi.

"Ah!" diye aynı anda inledi iki çocuk. Gözlerini açıp dirseklerinden güç alarak doğruldular yatakta, fakat bekledikleri kişi yoktu karşılarında.

"Efend... Hey, sen mi vurdun Civciv!?" dedi Darnir, kızgın bir ifadeyle.

"Ben vurmasam o vuracaktı! Bir türlü kalkmıyordunuz, ne yapsaydım?" diye savundu kendini Civciv.

"Ne bileyim ya! Copla vurmak nedir!?" dedi arkadaşına bakan Darnir.

"Beyler tartışmanızı bölmek istemem ama General'in odasındayız farkındaysanız! Hadi kalkın da biraz karıştıralım!" dedi Casimir, sırıtarak.

Bakışlarını odanın her yerinde gezdiren Casimir, komodin ve dolap dışında merakını besleyecek bir şey bulamadı. Köşede alçak bir yatak, duvarda parlak bir ekran, yarı beyaz yarı siyah masif ahşaptan bir gardırop, beyaz kaplamalı bir kontraplaktan bir komodin ve küp şeklinde büzülmüş, kapalı bir sağlık droidi vardı odada. Geniş odanın gri duvarlarına yarım metrekarelik kare şeklindeki LED lambalar aydınlatıyordu.

Oysa klonlar General'in kopyası gibi görünen bir droid, çerçevelenmiş fotoğraflar ve çeşitli işkence aletleri bekliyordu. Duvarlar siyah olmalı, ahşap yerine yalnızca o buz gibi soğuk metallerden yapılmış olmalıydı. Belki içeride herhangi biri daha olsa fena olmazdı, fakat onun gibi bir komutana en çok yalnızlık yakışırdı. Darnir; onu her zaman zirvenin yegâne sahibi olarak görmüştü.

"Seni şaşkın, o kadar kolay mı? Kesin her gün eşyalarında parmak izi olup olmadığını kontrol ediyordur." dedi Darnir.

"Sizce bizi niye buraya soktu? Hücrelerimizde bırakabilirdi." dedi Civciv. Bunu sadece meraktan sormamıştı, aynı zamanda da kardeşlerinin dikkatini odadan çekmek için sormuştu.

"Akşam olduğundan revirin kapalı olduğunu düşünmüştür. Bir daha derslere girebilmemiz için tedavi ettirmiş olmalı, başka bir şey değildir." dedi Darnir, omuz silkerek.

Darnir gizlice girmeye çalıştığında ceza aldığı, yüzünde kalıcı bir yara oluşmasına sebep olan bu odadan nefret ediyordu. Bu odaya, sırf bir anlık olan bayağı merhametten dolayı girme düşüncesi onu deli ediyordu. O sadece her komutan gibi acımasız ve itaatkâr bir adamdı, onun ucuz merhametiyle hayatını pamuk ipliğine bağlı olarak geçirmektense cezalandırılmayı yeğlerdi.

Ceza aldığı gün ettiği yemini tekrar etti. Hayır, hatırlamak için değil, aynı duyguyu yeniden hissetmek ve ihtiyaç duyduğu gücün damarlarında dolaşmasına izin vermek için. Tümgeneral Sergei Fedoroviç Kuznetsov, neye mal olursa olsun senden intikamımı alacağım.

"Hücrelerimizde de tedavi ettirebilirdi." diye çürüttü onun teorisini, Casimir.

"Saçma gelecek ama, bize merhamet ettiğini düşünmeye başladım." diyerek iyiden iyiye konuyu dağıttı Philip, aslında böyle düşündüğü yoktu.

Philip, General için aslında odaya girip girmemelerinin bir farkı olmadığını düşünüyordu. Onlar yalnızca basit, güçsüz, küçük yaştaki askerlerdi. Bir tümgeneral için hiçbir önem taşımayan, aynılarından binlerce olan değersiz askerler.

"Bu cidden saçma bir teori." dedi Darnir.

Philip Darnir'in pesimistliğine duyduğu bıkkınlığı dile getirecekken vazgeçti, ortamı gerginleştirmenin lüzumu yoktu. Tam odadan çıkmaları gerektiğini hatırlatacakken,

"Yalnız yatağı amma da sertmiş, üzerinde zıplanılmıyor bile. Hiç de hayalimdeki gibi değil." dedi Casimir, yatakta dizlerinin üzerinde yaylanarak. Bu hareketiyle beyaz çarşaf büzüşmüş, yastık ise azıcık yerinden oynamıştı.

Aslında yatak bahsedildiği gibi sert falan değildi, sadece yayları biraz zorlanmıştı ki bu da çeyreğinden fazlası metal olan bir insanı taşıdığındandı. Ama Casimir bunları anlayacak yaşta değildi.

Darnir, "Eh, bu normal. O bir komutan, yatağında zıplayacak değil ya!" deyip kısa bir kahkaha bahşetti evrene.

"Her neyse! Siz ne derseniz deyin, ben burayı karıştırmadan gitmem." diye diretti Casimir.

"Karıştır o halde, cezanı da kendin çekersin." deyip omuz silkti Darnir.

"Hepimizin DNA'sı aynı, yani parmak izlerimiz de aynı! Yapma Casy, suçu bölüşmek zorunda kalırız!" dedi Philip, kaşlarını çatıp başını sağa doğru hafifçe eğerken.

"Ah, hadi ama! Bizi odasına getirip eşyalarına dokunmamamızı bekleyemez!"

"Sizinkini bilmem ama benim canım hâlâ yanıyor!" diye gürledi Darnir, kızgınlıkla.

"Ben..."

"Geliyor, yatın." diye fısıldadı, yaklaşan ayak seslerini ve yoğunlaşan insan kokusunu -genetik kodundan mütevellit- duyan Philip. İki çocuk uyuyor numarası yaparken Philip de onları kaldırmaya çalışmaya devam ediyormuş gibi yaptı.

"Ah, kalkın artık!"

General odasına döndüğünde hâlâ çocukların olduğunu görünce bir şeyler döndüğünü anlamayacak kadar saf değildi, yine de ufak bir kontrolle doğruluğunu kanıtlamak ve tatmin olmak istediğinden komodinin üstten üçüncü çekmecesinden küçük bir ayna çıkarıp Darnir'in burun deliklerine tuttu, ayna buğulanınca bu kez Casimir'in burun deliklerine tuttu, ikisinin de nefes aldığını anlayınca geri çekti.

Doğrusu rahatladığını inkâr edemezdi, çocuk katili olmayı istemezdi. Onlara verdiği en ufak zarar, binlerce kez katlanarak kendisine geri dönüyordu. Vicdanı; yaptığı en küçük kötülüğü bile asla unutmuyor ve tekrar tekrar önüne koyarak onu çileden çıkarıyor, uykularını kaçırıyor, iştahsız bırakıyor, hırsını kuvvetlendiriyordu.

Komodinin üzerine baktığında ise kauçuk sopanın, bıraktığı yerin aksine ortada değil köşede duruyordu. Buradan Philip'in sopayı kullandığını çıkardı fakat ona göre hâlâ iki ihtimal vardı: ya Philip arkadaşlarına kıyamadığı için yumuşak vurmuştu ve gerçekten uyandıramamıştı, ya da çocuklar uyandıkları halde numara yapıyorlardı.

"Sopayı kullandın ama fayda etmedi mi, yoksa bana oyun oynamaya mı cüret ediyorsunuz?"

"Fayda etmedi efendim." Alışık olmayan küçük çocukların yalan söyleyebilmesi için çok büyük bir efor sarf etmeleri gerekirdi. 

"Birer kez de ben denerim, eğer fayda etmezse revire götürürüm." diye hamlesini belirtti General. Philip arkadaşları için pek fena olmayan bir oyunculuk sergiliyordu ama yalan konusunda ondan çok daha profesyonel bir yetişkin vardı yanında, çocuğun tüm çabası çöpe gitmişti.

Philip farkında olmadan nefesini tutmuş, dudaklarını birbirine bastırmış, endişesini dışa vurmadığı umuduna tutunarak General'in tepkilerinden ne düşündüğünü çözmeye çalışıyordu. Bir sonuca varamadığında pes etti, kumandanın soğuk soğuk durmasına değil de kendinin ve arkadaşlarının akıbetine odaklanıp optimist olmaya çalıştı.

General Philip'ten cevap alamayınca kauçuk sopasıyla önce dizi yaralı olan çocuğa, sonra yanağı yaralı olan çocuğa birer kez yapıştırıverdi. Klonlardan hiç ses çıkmayınca bu kez çarşaftaki kırışıklığı fark etti, belli ki çocuklar kalkmışlardı.

Yine de oyunlarına ayak uydurmak istedi -belki canı sıkılmıştı, belki de bir günlüğüne droidleri üç beceriksiz askerle uğraşmaktan kurtarmak istiyordu- ve bir koluyla Darnir'i, sonra öteki koluyla Casimir'i kavradı ve çocukların kafalarını kendi omuzlarına yasladı. Doğrusu uzaktan ve arkadan bakılırsa baba figürü zannedilebilirdi. İşte yanlış anlamaya müsait bir an.

Revire doğru ilerlemeden önce Philip'e, "Ne duruyorsun? Peşimden gelsene." dedi. Bağırmadığı halde adeta odayı titreten sesi, Philip'i harekete geçirmeye yetmişti. Bir yandan kumandanı takip ederken bir yandan da ne halt yiyeceğini hesaplamaya çalışıyor, tedirgin oluyordu.

Küçük çocuk yaptığı berbat plandan pişmanlık duyuyor, General'e nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu. Çok kızar mıydı? Onları yine hücrelere kapatıp kendi kendilerini dövmelerini söyler miydi? Yoksa bu kez yara açma işini kendi mi halledecekti? Belki de droidler bu iş için daha uygunlardı.

"Çok yavaşsın, seni de mi taşımamı istiyorsun?"

"E.. Ha.. Hayır, efendim." dedi ve eskisine göre daha hızlı yürümeye çalıştı platin saçlı çocuk. Baş Kolcu'ya yetişmek imkansızdı, çok büyük ve de hızlı adım atıyordu. Üstelik bu onun için sıradan bir yürüyüş biçimiydi. Civciv bundan son derece rahatsız olduğundan, bir gün General ile yarışacağına ve onu geçeceğine dair kendine söz verdi.

Kısa süre sonra revire vardıklarında, Philip gördüğü ilk hasta yatağına oturup soluklanırken kumandan iki çocuğu hasta yataklarına yatırıp doktorlara, "Askerlerimin durumunu kontrol edin, tehlikeli bir durum var ise derhal o durumu ortadan kaldırın." dedi. Philip ise içinden, "Yine başladı bize asker demeye." diye söylendi.

"Emredersiniz." dedi ve işe koyuldu sağlık droidi. Küp şeklinde, yarım metreden biraz daha kısa, sarı-turuncu renkli parlak kare gözlere sahip bir robottu o.

General, "Üçünüz bugün yarım günlüğüne izinlisiniz, öğle vakti test sonuçlarınızı inceleteceğim." dedi ve reviri terk etti.

***

Küp şeklinde bir sağlık droidinin yaptığı ve çocukların tek kelime dahi anlayamadıkları kontroller tamamlanmış, iki çocuk çoktan uyuyor rolünü bırakmış, çeşitli plan yapmaya koyuluyorlardı. Beyaz çarşaflı tek bir hasta yatağına üçü birden oturabilmiş, Mefisto'yu kandırma planları kuran Faust edasıyla fısıldayarak tartışıyorlardı.

"Hala kafam ağrıyor, o hücreye bir daha giremem." dedi Philip, iyimserliğini bir kenara bırakıp.

"Derse girsek ne yapar?" diye teori üretti Casimir. Civciv bu teoriyi saçma bulmakla beraber Casimir'in hiç de iyi plan kuramadığını da düşünmeye başlamıştı.

"Bugün kontrol yok."

"Odasında parmak izi arayacaktır." dedi Darnir, kumandanın takıntılı biri olduğunu ima ederek.

"O değil de, dün gece nerede uyudu? Ona yatağında yer bırakmamıştık."

"Zaten bizimle yatmadı."

"Kusura bakmasın ama epey cimriymiş. Ben olsam kocaman ve yumuşak bir sünger, pamuklu bir battaniye, üzerinde hayvan resimleri olan bir çarşaf ve yumuşacık bir yastık alırdım." dedi kısık sesle Casimir. Pamuğun ne olduğundan bile emin değildi.

"Boş ver onu, biz ne yalan uyduracağız?" diye sordu Darnir.

"Bence doğruyu söyleyelim." dedi Philip, ne de olsa Novikova ona dürüst olması gerektiğini söylemişti. Novikova'nın dediği her şeyi aklında tutar, uygulamaya çalışır, onu rol model alırdı.

"Kızarsa?" dedi Darnir, karamsar olduğunu yeniden belli ederek.

"Yalan söylersek anlar ve daha çok kızar." diye fikrini savundu Philip.

"Benim bacağım yaralı, ama siz gidip söyleyebilirsiniz." diye kendini kurtarmaya baktı Casimir. Yüzündeki sırıtmayla aslında çok da acı çekmediğini sonuna kadar belli ediyordu.

"Bence yanına gitmeyelim." dedi Darnir, sıkıntılı bir nefes vererek.

Civciv iç çekti. "Bence gidelim, hem itiraf edersek belki çok kızmaz..."

"O ihtimal asla gerçekleşmez, bunu biliyorsun." Philip gözlerini devirdi, Darnir neden bu kadar gerçekçi olmak zorundaydı ki?

Darnir, Philip'in kendini savunmasına izin vermemeye yeminli gibiydi, "Dün gece su* dedikleri değişik şeyden içmiş olmalı, başka bir açıklaması olamaz."

Philip Darnir'in söylediklerini düzeltmekle uğraşmak yerine boş vermeye karar verdi. Çoğu zaman ona katılmasa da bunu her zaman belli etmez, tartışmaya gerek duymazdı.

Objektif bakıldığında, kurallara uyması gerekmediğinde diğerleri kadar kötü biri değildi General. Ne bilim insanları gibi çocukları kobay olarak kullanmak istiyor, ne de Albay Zakharova gibi keyifle ceza veriyordu. Üstelik ara sıra çocukları kanunlara karşı kayırdığı da oluyordu.

"Aslında var, şimdi aklıma geldi." dedi Casimir, kafasını ok gibi doğrultarak.

"Ne?" diye atıldı Darnir ve Philip.

"Dün gece cebinden bir şişe düşüp kırıldı. Bence o bir kötülük iksiriydi." dedi Casimir. Her zamanki gibi alay ediyordu.

"Çok komiksin kardeşim!" dedi Philip, kıkırdarken.

"Üzgünüm ama, masal dünyasında yaşamıyoruz." Darnir her zamanki gibiydi.

Casimir buna alındı. "Kötülük iksiri olmayabilir, ama bu olayla ilgisi olduğuna eminim."

Darnir başını dikleştirdi ve egoyla Casimir'e baktı. "Ne gibi bir ilgi?"

"Mesela... Belki normal sandığımız hali su* tükettiği halidir, dün gece o yüzden garip davranmıştır."

"Beyler, onun adı votka, su değil!" diye araya girdi Philip. Aralarında en masumu gibi gözüküyor olabilirdi lakin bu onun kötü şeyleri bilmiyor olmasından değil seçmiyor olmasından kaynaklıydı.

"Her neyse."

"O içeceğin ciddiyeti ve mantığı kapattığını duydum, yani teorin tutmadı." diye çürüttü tüm teorileri Darnir.

"Sanki sizin iyi bir bahaneniz ya da teoriniz var." dedi ve omuz silkti Casimir.

"Bayan Novikova onunla konuşmuştu, ondandır."

"Peki bahanen var mı?"

"Yok."

"Harika (!)" derken revirin metal renkli otomatik kapısının açılmasıyla gözleri büyüdü çocuğun. İçeri girenin General'in robotu olduğunu gören herkes korkuyla yutkunmaya ya da titremeye başladı.

"Demek uyandınız, küçük yalancılar." biraz hiddetle söylese de, aslında hiç de sinirli değildi robot. Yalnızca efendisinin duygularını analiz edip izin verirse kopyalıyordu.

Philip özür dilemeye koyuldu, "Efendim..."

"Lafımı af dileyerek böldüğünde onun size merhamet edeceğini mi sandın?"

Philip sinirlendi, basit bir robota "efendim" demenin yeterince gurur kırıcı olduğu yetmezmiş gibi -General, droidine Marko diyordu- bir de o çirkin robottan laf yiyordu!

Marko isimli droid, kimseye aldırmadan devam etti, "Buraya sizin için gelmedim. Sen, doktor, yemeğe yardım edeceksin."

"Ben bir doktorum efendim, aşçı değil."

"Bu bir şeyi değiştirmez, 8 dakika sonra 52. Alay'dan birkaç asker geliyor."

Durakladı ve parlak mavi gözlerini üç çocuğa dikti, lakin sonra daha sönük bir sesle, "Şimdi, kaybolun buradan. Siz de."

Üç klon çocuk droidin verdiği emre uyup yataktan kalkıp revirde çıkarken içlerinden biri, Casimir, inlememek için zor duruyordu. Sağlık droidinin hazırladığı lanet raporda 'sağlam' çıkmış olabilirdi ama bu kendi kendine kalkıp yürüyebileceği anlamına gelmiyordu.

"Ah!" diye inledi dayanamayıp Casimir.

"Casimir, cidden neden vura vura bacağına vurdun!? Civciv gibi kafana vursaydın, ya da benim gibi yüzüne?"

"Ne bileyim ya! Aklıma ilk bacağım geldi."

Çocuklar oflaya puflaya, sızlana sızlana öğrenci revirine giderken diğerlerinin derste olduğunu hatırlayıp iç çektiler, sessiz olsalar iyi olurdu. Tekrar ceza almak istemezlerdi, buna dayanamazlardı.

Onlar revire varıp dinlenirlerken öğrencileri keyiflendiren zil sesi çaldı. Normalden daha çok gürültü duyunca dayanamayıp sesin kaynağına yöneldiler. 52. Alay askerlerinin bir kısmının tesise geldiğini gördüler ve etraflarındaki kalabalığa aldırmadan onlara yaklaşmaya çalıştılar.

Philip, iki arkadaşıyla beraber bölüklere ayrılmış ve sıra olmuş çocukların arasına karıştı. Albay'ın yüzünü tam olarak görmemişti fakat görmek için çaba gösterecek değildi, ne de olsa Albay da bir klon olduğundan Philip bir gün aynaya baktığında onun yüzünü görmüş olacaktı.

Albay Yaroslav gözleriyle aradığı kişiyi bulmaya çalıştı lakin ne kadar istese de şuan görememişti, gördüğünde ise pişman olacaktı.

1- Sizce kime bakmıştı?

a) Novikova'ya. İkisi de iyi birilerine benziyor.

b) 8. Kolcu'ya.

c) General'e.

d) Başka bir fikrim var.

Su*: вода, yani voda, Rusça su demek. Çocuklar voda ve votkayı karıştırıyor.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top