Bölüm 24 - Kibrit

İnsanların gözlerini kapatırsanız, korkarlar. Onlara bir gözlük verirseniz, dünyaya sadece onun merceklerinden dünyaya bakarlar. General ve şu anda etrafına dizilmiş olan yazılımcı ekibi, bu gerçeği en iyi bilen ve kullananlardı. Demokrasi penceresinden bakan halkın kör noktasındaydı meritokrasi.

Bölünmüş bir halk, beceriksiz bir koroya benzerdi. Hangi şarkıyı seslendireceklerine dair ortak bir karara varamaz, neticesinde herkes kendi istediği şarkıyı söylerdi. Aynı şarkıyı söyleyenler diğerlerini bastırmak için bağrışır, taraftar toplarlardı. Bazıları çoğunluğa uymak için şarkısını değiştirir, bazıları ürker ve sessizleşir, bazıları ise inatla daha çok bağırırdı. Sonunda çoğu gürültüden yorulur, ara ara durulur fakat canlanınca yeniden bağırmaya başlarlardı. Bazıları bu anlamsız seslerde ezgi bulur, evrenin böyle işlediğini öne sürerdi. Karşıtlığın getirdiği denge. Ahenkli bir kontrast. Düalizm. Kuznetsov onlardan biri değildi, o bir bestekârdı. En önemli eseri olan meritokrasiyi virtüöze teslim etmek üzereydi.

Uyumsuz koroyu yönetecek olan virtüöz grubuna ağır ağır yaklaştı ve önlerine birer kâğıt bıraktı Kuznetsov. General dahil on üç kişilik bu topluluk, meritokrasiyi yükseltecek olanlardı. Kendilerine de bu ismi vermişlerdi zaten: Meritokrasi Temsil Kurulu.

Kuznetsov'un ayarladığı bu geniş odada hiç kamera yoktu. Manuel bir simülasyon oynatıcı dışında salonda herhangi bir cihaz da bulunmuyordu. Gözlerden uzak, gizli bir yerdi. General izin vermedikçe dışarıdan erişim mümkün değildi.

Yuvarlak masanın etrafında tüm üyeler ayakta bekliyorlardı. General, yazılımcılara oturmaları için müsaade verip yerine geçti. Sivil hâlde olsa da hem makam hem yaş bakımından en üstün olan oydu. Heyet başkanıydı. Zaten bu topluluğun mimarı da oydu, bu yüzden ona saygı duyuyorlardı.

Yazılımcıların hepsi epey genç yaşlardaydı, sivil olsalar da General onların nasıl bir tehlike arz ettiklerini biliyordu. Uçurumun ölümcül olduğunu anlamak için aşağı düşmesine gerek yoktu, manzarayı seyrederken aldığı riski biliyordu. İdeal bir toplum manzarası adına, uçurumun eşiğinde yürümesi gerekiyordu.

Kuznetsov; bilgileri silah değerinde olan, ellerinde geniş bir istihbarat ağı olan bu yazılımcıların parlak gözlerine baktığında, vaziyetini bilmediklerini anladı. Yazılımcıların ellerinde korkunç bir istihbarat gücü olmasına rağmen siber etik kurallarına duyarlı olmaları hayret vericiydi.

Hastalığının geldiği noktadan bihaber olsalar da hakkında epey bilgiye eriştiklerinin farkındaydı General. Ahlak bir yere kadardı, net bir güven için kanıt gerekirdi. Zaten hükümetin bakış açısından birer siber suçluydu onlar, insanların özeline ne kadar saygılı olmaları beklenebilirdi? Elbette herkesi olduğu gibi Kuznetsov'u da araştırmış, demokrasi yanlısı LRDA taraftarlarının düzenlediği bir tuzak olmadığından emin olmuşlardı. Kuznetsov da onları tetkik etmiş, izlemiş, takip etmişti. İki tarafın da şüpheleri azalmıştı.

Kuznetsov direkt olarak konuya girdi. "İlk olarak sistemin prototip hâlini görmem icap eder. Ardından çiplendiğinize şahit olmam gerekiyor. Fazla vaktim yok."

Yazılımcılardan biri, tamamen manuel olan ve kayıt imkânı olmayan oynatıcıyı açtı ve simülasyonu başlattı. Halkın refah durumuna, ekonomiye, eğitime dair istatistikler ekranın üzerindeki grafiklerden okunuyordu.

Aralarından genç bir kadın, simülasyonda uygulanan stratejilerin açıklamasını yapma mesuliyetini üstlendi ve neredeyse ezbere bildiği cümleleri ara ara kâğıttan bakarak art arda sıralamaya başladı.

"Klonlar iş dünyasının birer parçası haline getirilecek. Bir daha asla klon üretilmeyecek. Meslek sahibi olmalarını hızlandırmak ve kolaylaştırmak adına işverenler mevduat fonu ile desteklenecek. Klonların ödeyecekleri yıllık sigortalar, devletin ödediği krediyi kapatacak. Ekonomide ne komünist ne de kapitalist bir yol izlenecek. İki akımın mutedil bir yorumu uygulanacak. Nükleer santral yatırımlarına önem verilecek. Santraller sıklıkla teftiş edilecek. Bir daha klon üretilmeyecek, insan kaynakları halktan karşılanacak. Çocuklarına hem ekonomik, hem sosyokültürel, hem psikolojik hem de medikal bakımı sağlayamayacak ebeveynlerin evlat sahibi olması engellenecek, doğan çocukları ellerinden alınacak. Anne baba olmak isteyenler önce çocuk gelişimi eğitimi alacak, sonra her anlamda teste tabi tutulacak. Kimsesiz çocuklara iyi bakılacak, beyin gelişimine faydalı olan oyunları oynamaları gibi ayrıntılar dahi önemsenecek. Çocuklar ailelerinin sorumsuz olduğunun bilincinde olacaklar, devletin onları kurtardığının farkında olacaklar. Lüzumsuz bir nefretle devletten soğumayacaklar. Bu çocuklar liyakat sıralamasında öne geçecek çünkü akrabalarıyla duygusal bağları olmadığı için adam kayırma yapmayacaklar. Tüm çocuklar genetik anlamda gelişmiş olacak. Ailesinin modifikasyona parası yetmiyorsa devlet onların evlatlarını ellerinden alacak. Tüm çocuklar mümkün mertebe eşit statüde olacak. Her çocuk, temel eğitim aldıktan sonra gelişmiş ve öne çıkan özelliğine göre iş alanını seçecek. Mesleğinde yetenekli ve başarılı olacağı için, üstelik kısmen kendi seçimi olduğu için işini sevecek. Böylelikle çalışkan bir toplum düzeni oluşacak. Yakın gelecekte iş olanağı yüksek olacağı tahmin edilen mesleklerin genleri, çocuk sahibi olacak ebeveynlere önerilecek. Aileler, çocuklarının iş imkânını güvence altına almak için doğacak çocuklarına o genleri alacaklar. Droidlerin yapabildiği işler insanlara bırakılmayacak. İşsizlik oranı büyük oranda düşecek. Medya aracılığıyla ahlaka uygun davranışlar zahmetsiz gösterilecek. Neticede insanı ne ödüller ne de cezalar terbiye eder. Yine de, ufak bile olsa iyi davranışlar sanal yollarla ödüllendirilecek. Ödüller edimsel olmadığı için ekonomik gideri olmayacak. Güvenlik kameraları ve uydu görüntüleri yapay zekâlar tarafından anbean izlenecek. Ulusal güvenlikten taviz verilmeyecek. Tarımda dışa bağımlı olmamak hedeflenecek. Laik ve reformist yapı korunacak. Son olarak söylemek gerekir ki simülasyon üzerinde, legal ve etik yollarla yapılan faaliyetler vasıtasıyla çoğu alanda, ilkelerini belirlediğimiz ve hedeflerini saydığımız meritokrasiden daha kapsamlı ve yararlı bir düzen olduğu ispatlanırsa o rejim uygulanacak."

General baş selamı vererek, "Eksiksiz ve hatasız izahından dolayı müteşekkirim." dedi görgülü bir tavırla. Maddeleri sayan ve açıklayan kadın aynı hareketle karşılık verdi.

"Şimdi hepinizi; özgür iradenizle, bireysel onayınızla, el yazınızla ve ıslak imzanızla sözleşmeyi imzalamaya ve ardından çiplenmeye davet ediyorum. Şüphesiz ben de imzalayacağım fakat el yazım taklit edilebilir, bu yüzden DNA örneği bırakacağım. Sizlerin de birer numune bırakmasını rica ediyorum. Son olarak, çiplenmenize şahit olmayı lazım görüyorum."

"Efendim, üzülerek söylemem gerekir ki... Aramızda çiplenmeyi henüz hazır olmayanlar var." dedi bir başkası.

"Güven probleminizin bir an önce çözülmesi için ne yapmam gerekiyor?"

"Sizin elinizde olan bir şey değil. Lütfen kişisel algılamayın."

"Çiplenmezseniz sizlerle işbirliği yapmayı bırakmam gerekecek. Nitekim meritokrasi sistemini kendi menfaatleriniz için kullanma riskiniz var. Halkı analiz edip başkan seçecek yazılımı hiçbir şekilde amacı dışında kullanmayacağınızdan emin olmalıyım."

"Yanlış anlamanızı istemeyiz fakat bildiğiniz üzere bizler siviliz. Sizin komutan olmanız bazılarını tedirgin ediyor. Üstelik yaklaşık yirmi yıl casusluk yaptığınızı biliyoruz. Yani..."

"Sizi kandırmamdan, tehdit etmemden, kullanmamdan korkuyorsunuz. Anlıyorum lakin vazifemi bırakamam, zaten bırakırsam meritokrasi yükselemez. Yalnız şunu belirtmek isterim ki sadık bilinen bir askerdim, LRDA'ya katılmak için hükümetin sunduğu bütün imkânlardan vazgeçtim. Yetkilerimi kötüye kullanmak isteseydim LRDA yıkılmış olurdu."

"Şu an LRDA'ya ihanet ediyorsunuz, gizli bir örgütün liderliğini üstleniyorsunuz."

"LRDA'ya değil, demokrasiye ihanet ediyorum. LRDA, meritokrasi geldiğinde de varlığını koruyacak." diye düzeltti General.

"LRDA Yönetim Kurulu üyelerinden çoğu demokrasi yanlısı."

"Demokrasiyi savunmayı gerektiren bir kural mevcut değil. Ben LRDA'ya canlı haklarını, adaleti ve liyakati savunmak için katıldım. Demokrasi adil değildir. Kitleleri yakalamak için kelimeleri çengel gibi kullanmak gerekir. Cümlelerle balık tutmayı bilen, halkı yönetir."

"Biz de aynı görüşteyiz fakat sizin başka amaçlarınız olup olmadığına dair kuşkuları olanlar var. Çip mevzusu anlayacağınız üzere güven sarsıcı. Üstelik siz çiplenmeyeceksiniz."

"Ben de çiplenseydim, sizin şahsi hayatınızda iradenizi kullanmanız tehlikeye girerdi. Beni ele geçiren, sizi de ele geçirirdi. Üstelik göz önündeyim, çiplendiğimin fark edilmesi uzun sürmez."

"Özgürlüğümüzü birilerine emanet etmek istemiyoruz. Rica ediyorum, şahsi algılamayın." dedi bir başkası.

"Klonlar gibi olmak istemiyoruz."
Kuznetsov bunu söyleyene gözünün ucuyla baktı. Bakışları mızrak gibi olacak ki, söyleyen kişi olduğu yere sindi.

"Çiplerin kodlarını siz yazdınız. Ben emir ekleme yetkisine sahip değilim." dedi General.

"Denetimi sizin sorumluluğunuzda olacak. Siber saldırı ile kontrolümüzü ele geçirebilirsiniz."

General boğazını temizledi, bıkkınlıkla kendini uzun bir konuşmaya hazırladı, ağzından kan geldi. Öksürdüğü peçete çoktan kırmızıya boyanmıştı. Bir yanı onlardan hırsını çıkarmak istese de bunu yapmayacaktı, onları zorlamak değil ikna etmek istiyordu.

"Buraya yaralı olarak geldim. Şahsım için tasarlanmış bir hastalık sebebiyle sağaltım görüyorum, henüz taburcu olmuş değilim. Üstelik protezlerim var. On iki kişisiniz, yalnızım. Ben, bir avuç yazılımcıyı kontrol etmek için böyle bir aldatmaca kurmam. Diktatör olmak isteseydim devrim yerine askerî darbe yapardım. Çipleri, amaçları dışında kullanacak olsaydım ideallerimi klonları kullanarak yükseltirdim. Fakat siz, LRDA Yönetim Kurulu askerî temsilcisini alaşağı etmek için bana yalan söyleyebilirsiniz. Hepiniz yetenekli casuslarsınız, üst düzey yöneticilerin dahi özel hayatına gizlice erişebilir ve hatta kılık değiştirebilir, kılığıma girebilirsiniz. Demokrasi taraftarlarının erişimine karşın, yanımda cihaz getirmedim. Burada yapılanlar ve konuşulanlar kayıt edilmeyecek. İz bırakmadım, sizinle görüştüğümü kimse bilmiyor, beni öldürseniz bile sanık olmanız mümkün değil. Bana saldırırsanız uzun süre karşı koyamam. Buna rağmen," dedi ve öksürmek için duraksadı.

Yazılımcılar kendilerini hem muktedir hem de aşağılık hissediyorlardı. Bir yandan, birlikte Kuznetsov'u alt edebilecekleri yanılgısına kapılmışlardı. General de bunu istemişti zaten, kendilerini güçlü zannedip gerçek yüzlerini göstermelerini. Ama hiçbiri ona saldırmadı, saldırmayacaktı da. Sergei Fedoroviç Kuznetsov onların Yönetim Kurulu'ndaki gözleri, ordunun iplerindeki elleriydi.

Bir yandan gözlerinde yücelmişti Kuznetsov. Ne kadar başarılı bir yazılım ekibi, müthiş yetenekli siber suçlular olsalar da LRDA Yönetim Kurulu askerî temsilcisinin, LRDA'nın Rusya üzerindeki genelkurmay başkanının onlara ihtiyacı yoktu. General'in uğraşmayacağı kadar basit ve değersiz iradelerini korumak adına ne diye lüzumsuz bir direnişe başvurmuşlardı?

General birkaç defa daha art arda kan öksürdü, âdeta ciğerleri yırtılmıştı. "Bunca riske rağmen," diye devam etti yorgun ama baskın sesiyle. Yazılımcılar onun kanlı hâline şahitlerdi.

"Sizinle görüşmeyi bugün, henüz tedavi altındayken talep ettim. Çünkü bir daha 'on iki kişisiniz, yalnızım' demeyeceğim. On üç kişiyiz. Meritokrasiyi beraber yükselteceğiz. Birlikte adaleti getireceğiz!"

Yazılımcılardan boğuk sesler yükseldi, saygıyla ayağa kalktılar. "Birlikte adaleti getireceğiz!" diye tekrar ettiler ve önlerindeki sözleşmelere uzandılar. General memnun oldu, tatminkâr bir ifadeyle başını salladı.

Kuznetsov onlara kısmen yalan söylediğinden dolayı vicdan azabı duymuyordu bile, alışmıştı artık doğruları gizlemeye. Örümcek ağlarıyla sarılmış, tuzak dolu bir ormanda yaşayan zehirli bir böcek gibiydi. Ağlara teğet geçmek, aralarından sıyrılmak, yakalanmamak onun gibi casusların hayatının bir parçasıydı. Üstelik bu ağların bir kısmını da kendisi örmüştü.

Fyodor ve Lukyan onun meritokrasi heyetiyle görüşmede olduğunu biliyordu. Uzun süre gelmezse şüpheleneceklerdi. Salonun yerini bilmiyorlardı fakat General'in lojmanında manuel olarak kilitli bir çekmecede, balmumu mühürlü, СФК* damgalı bir zarfın içindeki mektupta gerekli koordinatlar yazıyordu. Anahtar Fyodor'un boynundaydı. Eğer ihtiyaç olmadığı hâlde zarfı açarsa General geri döndüğünde fark ederdi, Fyodor damgaya sahip değildi.

Kuznetsov'un şu anda hasta, yalnız, sivil ve protez sahibi bir adam olduğu doğruydu ama kesinlikle savunmasız değildi. Metal uzuvları ona âdeta doğaüstü bir güç veriyordu. Yazılımcıları boğabilir, yakabilir, bayıltabilir, öldürebilirdi. Ellerine bulaşan kanı hissetmezdi bile.

"Vaktinizi aldık, mazur görün." dedi ve önündeki kontratı özgür iradesiyle, bireysel onayıyla, el yazısıyla ve ıslak imzasıyla akdetti, içlerinden biri. Diğerleri de onu takiben imzaladı.

"Sizin evrakınızı ben muhafaza edeceğim, kendi dokümanımı ise size teslim ediyorum. Belgelerin yanına kişisel bilgilerinizi içeren vesikanızı ve DNA örneğinizi eklemenizi talep ediyorum."

Nihayet General, mukavelenameyi akdetti. Şapkasını çıkarmaksızın yazılımcıların gözü önünde saçından bir tel koparıp küçük, şeffaf bir pakete koydu ve evrak dosyasının kenarına iliştirdi. Gerçekten Sergei Fedoroviç Kuznetsov olduğunun kanıtıydı bu. Yazılımcılar ise parmaklarını mürekkepli bir sünger benzeri cisme batırıp sonra da kağıda bastırdılar. Bu da onların gerçek kimliklerinin kanıtıydı.

General dosyaları bir çantada toplarken yazılımcıların eli önlerindeki ilaç ampullerine ve şırıngalara uzandı. Bazıları korkakça, bazıları kendinden emin tavırlarla ampulü kırdı ve içerisindeki sıvıyı iğneye çekip kendilerine enjekte etti.

İşte, herkes havai fişeği izlerken General, içinde biriktirdiği adalet yangınıyla meritokrasi kibritini yakmıştı nihayet. Alevlerin dört bir yanı sarması uzun sürmezdi.

An itibariyle zihinlerine hakim olan yegâne veciz mevcuttu: "Hak edene hakkı verilir
Adalet mutlak yükselir!.."

***

Kendi kendine çivi çakan bir çekiç.

Philip bu çizimi gördüğünde ürperdi. Yabancı gelmiyordu. İnsan korktuğu şeyi hemen tanırdı.

"Kim?" diye sordu Philip.

"Pek çok kişi." diye cevapladı Colin.

"Kimler?" diye düzeltti Philip.

"Herkes," diye yanıtladı Colin.
"Her insan kendini, kendi yıkımına sürükler." diye devam etti.

"Kertenkele Müfrezesi de böyle görünüyor, değil mi? Kendi sonumuzu getireceğiz." diye yorumladı Darnir.

"Hayır, Kertenkele Müfrezesi'ni anlatmak istemedim. Bireysel bir yok etme bu." dedi Colin. Morali bozuktu fakat ceza alacağı için değil, cezayı hak ettiği için.

"Öz kıyım mı?" dedi korkuyla Ethan.

"Kısmen."

"General mi o kendini delen?" dedi kısık sesle Casimir, alayla. Dalga geçecek kadar deli cesaretine sahip fakat yüksek sesle söyleyemeyecek kadar tedbirliydi.

"Hayır. General şimdilik kendini çivilemiyor. Sadece zımparalıyor." dedi Colin.

"Daha yararlı olmak için kendinden, benliğinden ödün veriyor." diye açıkladı Isaac.

"Peki ya biz ne yapıyoruz?"

"Bazılarımız vernikleniyor, vicdan azabıyla çürümemek için. Bazılarımız boyanıyor, ihtiyatsızlık ve ihanetle paslanmamak için." dedi Colin.

"Neyi bekliyoruz?" dedi Leonid.

"Aşılmaz sanılan duvarı deleceğimiz günü. Dünyayı yıkımla yenilemeyi. Kalıpları yıkmayı, ön yargıları delmeyi." dedi Colin.

Klonların bir kısmı Colin'i tebrik etti, bir kısmı anlayışla başını salladı, bir kısmı bakışlarını kaçırdı, bir kısmı boşluğu seyre daldı. Philip, tebrik edenler arasındaydı. Colin ise yanıt olarak tevazu ile gülümsemişti.

Hoparlörden gelen kısa bir bildirinin ardından Fyodor ve Lukyan dersliğe teşrif etti. Kertenkele askerleri ayağa kalkıp selam durdu, iki kumandan onların selamlarını kabul edip oturmalarına müsaade verdi.

"Lukyan'ı mavi gözlü canavar klon olarak bilirseniz büyük bir yanılgıya düşersiniz. Onu dikkatli dinleyin ve gözlemleyin, öyle olmadığını göreceksiniz." dedi Fyodor.

Kertenkele Müfrezesi'nin yarısından fazlası bu sabah kahvaltı yaparken elini çabuk tutmuş, sahte baskına yakalanmamıştı. Olanları sonradan, baskın bittikten sonra baygınlar revirdeyken öğrenmişlerdi. İçlerinden yalnızca on klon çatışmaya girmişti.

"Yarbay Lukyan Sergeyeviç Kuznetsov, General'in ilk klonuyum. Yarbay Fyodor Sergeyeviç Kuznetsov'dan bir yaş büyüğüm, onunla aynı rütbede olsak da General'in nezdinde benden daha kıdemlidir." Lukyan'ın üslubu görgülü, hareketleri uyumluydu.

"Sizin gibi kusurlu bir klonum, kalıtsal hastalıklar sebebiyle modifikasyon geçirdim. Bu operasyon sonucu kuzgunlardan aldığım gen sayesinde kanatlara sahip oldum. Şu anda hâlâ bir kalıtsal bozukluğum mevcut, gözlerimde heterokromi bulunuyor." dedi samimiyetle. İçten fakat ileriye gitmeyen, sabırlı ve nazik bir tavrı vardı.

Konuşmasına derse girerek devam etti Lukyan. Dersteki hâl ve hareketleri de kibar ve sakindi. Ölüleri didikleyen kuzgunlardan değil, huzurla uçan kuğulardan almıştı. Kimseyi terslemiyordu, sesinde telaşsız ve hoşgörülü bir tını vardı, ince motor becerilerinde zarafet göze çarpıyordu.

Lukyan hastalıklı olarak dünyaya geldiğinde General henüz yirmi altı yaşındaydı. O kadar fazla endişelenmişti ki mirasının neredeyse yarısını Lukyan'ın sağlığından emin olmak için harcamaktan çekinmemiş, şüphe çekmek pahasına sık sık onu kontrol etmişti. Neyse ki Lukyan'ın genleri, değişimi kabul etmişti.

General o zamanlar evli değildi, nişanlı da değildi. Çocuklara ilgisi vardı, Yaroslav buna delildi. Çocuklara baktığında onların büyüyünce nasıl bir kimse olacaklarını âdeta apaçık bir şekilde görürdü. Hayır, vahiy gibi değildi bu, sezgilerinin ara sıra onu yanılttığı elbette olurdu. Sadece içinde, derinde, insanların mimiklerinde bilinçaltının ve iradenin izlerinden yola çıkarak kaderin belirlenebileceğinde dair bir inanç taşıyordu.

Lukyan'ı kendi çocuğu gibi sevmiş, gereksinimlerini fazlasıyla karşılamıştı. Ona yeterince aile hissiyatı veremediği için üzülüyordu fakat insan suretli gerçekçi droidler bu eksiği kapatıyordu.

Kuznetsov ona çok şey öğretmiş ve ondan çok şey öğrenmişti. Biberon tutmayı, kollarını açmayı, el çırpmayı öğretmişti Lukyan'a. Yenidoğan bebeklerin oturamadığını, ağlayarak ne istediklerini, bebeklerin her şeyi ağza alma dürtüleri olduğunu öğrenmişti Lukyan'dan.

Ondan bir yıl sonra, Fyodor doğarken onun da hastalıklı olmasından korkmuştu fakat endişeleri boşunaydı, Fyodor tamamen sağlıklı olarak dünyaya gelmişti. Yine de, tedbir amaçlı olarak Kuznetsov, Fyodor'un genlerinin kendi genlerinden daha üst statüde olmasını istemişti. Böylelikle Fyodor da modifikasyon geçirmiş, gümüş tilki genlerine sahip olmuştu.

General her ikisiyle de gereğinden fazla ilgilenmişti. Yiyeceklerinin besin değerlerini incelemiş, zihinsel gelişimleri için onlarla oyun oynamış, iletişim becerilerinin ilerlemesi için onlarla konuşmaya -bebeklerin çıkardıkları hecelerde anlam arıyordu- çalışmış, diş çıkarırken diş etlerini rahatlatmıştı.

Lukyan dört, Fyodor üç yaşındayken General evlenmişti. Eşi her şeyden haberdardı, zaten Lukyan ve Fyodor'un üretimine imza atan başarılı bilim insanı oydu. Vera İvanovna Florova. Kimyacıydı ve Lukyan'ın ve Fyodor'un genetik modifikasyonlarında da yer almıştı. Lukyan hastalıklı olarak dünyaya geldiğinde General'den daha soğukkanlı davranabilmişti. General, Lukyan'ın sağlık sorunlarından ötürü Fyodor'un üretiminde tereddüt edince onu ikna eden yine Vera olmuştu çünkü bu kez tamamen sağlıklı bir suni doğum gerçekleşeceğinden emindi.

Küçükken Fyodor, kanatları ve mavi gözlerinden dolayı Lukyan'ı kıskanırdı. "Ben de uçmak istiyorum!" diye diretirdi. Gözlerinin çok güzel olduğunu sıklıkla söylerdi. Lukyan'ın mecburen böyle olduğunu biliyordu ama özeniyordu işte. Kuznetsov da, Florova da ona telkin vermekten yorulmuştu. Ne simülasyon ne de sırt roketi onun kanat arzusunu gidermiyordu. Vera ona da bir gün kanat ekleyeceğine söz verdi, hatta başka özellikler de ekleyebileceğini söyledi. Fyodor kabullendi.

Mavi göz hevesiyse o kadar uzun sürmedi. Lens takma seçeneği önüne koyulduğunda hemen reddetti. Yine de göz alıcı olduğunu düşünmekten ve dile getirmekten dönmedi. Lukyan'ın bir gözünün arktik kıyıları ve buzulları, diğerinin Karadeniz kıyılarını ve mahsulü bol toprakları andırdığını çok kez dile getirmişti.

Fyodor açgözlü değildi, hiçbir zaman ellerinde olmayan şeyleri istememişti. Hayatının çoğunu yer altında geçirmesine rağmen gökyüzünü görmek için ısrar etmemişti. Sadece kardeşine imreniyordu. Lukyan bu durumu anlayışla karşılıyordu, zaten empati yeteneği yüksek bir çocuktu.

İşin aslı Lukyan da ona özeniyordu ama pek belli etmiyordu. Fyodor'un daha analitik zekâsı, geniş sezgileri ve kreatif fikirleri çok hoşuna gidiyordu. Lukyan'ın tek seçenek gördüğü yerde Fyodor tüm olasılıkları sıralayabilirdi.

Dişleri çıktığında, Vera İvanovna'nın söylemi sebebiyle çıkan dişini yastığın altına koyan Lukyan diş perisine gerçekten de inanan bir çocuktu. Fyodor ise, "Diş perileri varsa, kemik perileri de var mı?" diye sorgulamıştı. Vera İvanovna onun ürkütücü hayal gücünden korktuysa da gülmüş ve "kemik perisi" diye bir şey olmadığını anlatmıştı. Oysa Lukyan bu tezi oldukça mantıklı bulmuştu. Kemik perileri olmasaydı, mezarları kim temizleyecekti?

Sezgilere yönelik bir diğer örnek durum ise Fyodor'un problem çözme yeteneğiydi. Lukyan test çözerken tek bir yöntem kullanır, bazı sorular onun metotlarına uymazdı. Fyodor'a sorduğunda Fyodor soruyu farklı yönlerinden ele alır, bildiği tüm formülleri sıralar ve çoğu zaman çözerdi. Lukyan böyle zamanlarda gerçekliğe gözü kapalı baktığını düşünür, kendini yetersiz hissederdi. Fyodor onu teselli eder, "Tabii ki hatalar yapacaksın, kanatların var diye gökten inmiş değilsin ya!" der, şakalaşırdı.

Fyodor ve Lukyan anlaşamıyor değillerdi, sadece farklılardı. Bir başkası Lukyan'a en basit bir hakarette bulunsa Fyodor küçük kardeş olduğu hâlde şiddetle savunurdu onu. Lukyan'ın, Fyodor'u koruması gerektiği tek kişi ise yine Fyodor'du. Fyodor öfkeyle işe kalkıştığında Lukyan onu teskin ediyor, ona kontrollü davranmasını hatırlatıyordu.

Lukyan yardımsever bir çocuktu, Fyodor'un yatağını toplamasına ve eşyalarını düzenlemesine yardım ederdi. Fyodor da iyi niyetliydi, Lukyan'a farklı perspektiflerden bakmayı öğretirdi. Lukyan'ın , Fyodor ise teorik problemleri halletmekte iyiydi. Birbirlerinin çatlaklarına dolgu olur, açığı kapatırlardı.

Her ikisi de soyut kavramlara takıntılıydı. Yetişkinken sohbet ettiklerinde sanat, tarih, bilim, felsefe ve politika alanlarının üzerlerinde durmaktan ziyadesiyle memnun olurlardı. Zıt düştükleri noktalar olurdu elbet fakat birbirlerinin görüşlerine saygı duyarlardı.

Lukyan daimi bir anlam arayışındaydı. Ayrıntılarda rumuzlar olduğuna inanırdı ve rüyaları yorumlamaya çalışırdı. Sanki evren bir lirdi ve sayısız galaksilerden gelen teller bir yerde birleşip ezgiler oluşturuyordu. Bu ezgilerin titreşimleri dünyada enerji izleri bırakıyordu.

Fyodor ise katı derecede rasyoneldi. Duyguların ve kişilik özelliklerinin sadece çevresel faktörler, hormonlar ve evrimsel süreçle meydana geldiğini öne sürerdi. Ona göre kararlar, yoğurulmuş duygulardan gelirdi. Bir neticeden ziyade, bir topak gibiydiler ona göre. Her insan, karşılaştığı kişilerde kalıntılar bırakırdı. İzlenimlerin geride bıraktıkları zamanla birleşir, duygular ve iradeyle yoğurulur ve ortaya bir karar çıkardı.

Vera İvanovna onlara, tıpatıp Kuznetsov'a benzemenin onlar için ne ifade ettiğini, Kuznetsov'a söylemeyeceğine söz vererek sorduğunda Lukyan ezbere konuşur gibi bunun bir gurur olduğunu kısa cümlelerle ifade etmiş, Fyodor ise şaşırtıcı bir şekilde şüphe götürmez bir samimiyetle bu statüden şeref duyduğunu söylemişti.

Lukyan, General'in yerine geçemeyeceğine inanıyordu. Mecbur kalmadıkça kanatları kesilecek değildi. Klon olmak onun için fazla bir şey ifade etmiyordu, ihtilalden sonra yüzünü değiştirip halk arasına karışacaktı ne de olsa. Fakat onu devrime kadar yer altında tutsak ettiği için Kuznetsov'a kızgın değildi.

Fyodor ise General'e benzediği için kendine daha fazla saygı duyuyordu. Ona hayranlık duyuyordu, onun gibi olmak istiyordu fakat bir yandan da onun gibi güçlü olduktan sonra ona benzememek istiyordu. Kudretli olduktan sonra kendi görünüşüne sahip olmak istiyordu. Güce ulaşmak için bir yoldu Kuznetsov sanki. Fakat onu sevmiyor değildi, onunla güvende hissediyordu.

General bazen yalnız, bazen eşiyle birlikte her iki klonunu da elinden geldiği kadar ziyaret eder, ilgilenirdi. Yaroslav'la yapamadıklarını onlarla yapardı. Onlara zaman zaman hediyeler verirdi: kuşkonmaz ve fesleğen gibi bakımı kolay bitkiler, ilgi alanlarına uygun kitaplar. General'in yer altındaki daracık bir kütüphanesi mevcuttu, birer duvarı tamamen Lukyan ve Fyodor'a aitti.

Vera İvanovna Florova -soyadını değiştirmemişti- ciddi bir kadındı fakat çocuklarla eğlenmeyi bilirdi. Onlara; kendi başına ürettiği renklendiricileri kullanarak yaptığı eksantrik renklerde ve alışılmadık aromalarda içecekler verir, iksir olduğunu söylerdi. Bazen jelatinden meydana getirdiği jelibon benzeri haplar ve kapsül görünümlü bonibonlar da getirir, gizemli ilaçlar olduğunu öne sürerdi. Fyodor ve Lukyan o iksirler ve ilaçlar sayesinde mutlu olduklarıma gerçekten, samimiyetle inanıyorlardı.

Ne yazık ki iksirlerin ve ilaçların etkisi kısa sürmüştü. Fyodor beş, Lukyan altı yaşındayken hamile olan Vera İvanovna Florova; doğum yaptığı esnada aralarından ayrılmıştı. İkizlerini doğururken, kendi çocuklarını büyütemeden ölmüştü. Karnındaki ikizlerden sadece bir kız bebek hayatta kalmıştı ve o da kronik rahatsızlıklarla dünyaya gelmişti, üstelik genleri değişimi reddediyordu.

Eşini kaybettikten sonra Kuznetsov, kızıyla ilgilenmesi gerektiğinden Lukyan ve Fyodor'u daha uzun aralıklarla görmeye başlamıştı. Esasen Lukyan ve Fyodor onu görmek istemiyordu. Kuşkusuz, Vera'ya daha çok bağlanmışlardı. General'in kızını ise hiç görmemişlerdi, Kuznetsov kızına LRDA'yla ilgili hiçbir şeyi anlatmıyordu.

Çok sık uğramadığı hâlde onlara piyano çalmayı, satranç oynamayı, program yazmayı bu dönemde öğretmişti. Satranç oynamak, piyano çalmak, basit düzeyde program yazmak gibi pek çok şey öğretmişti. Hatta Lukyan ve Fyodor'un basit birer oyun geliştirmelerini sağlamış ve oynamalarına müsaade etmişti.

Lukyan'ın müziği zarifti, piyano tuşlarını okşuyordu sanki. Tepkisel yorumuyla birleştiriyordu ezgiyi. Fyodor ise sadece sevdiği tek bir parçayı kendini zorlayarak öğrenmişti ki onu da içtenlikten yoksun, radyoya kaydedilmiş bir bant gibi yansıtıyordu. Lukyan satrançta az olasılık görür ve elindeki en iyi hamle fırsatını yitirirdi. Fyodor ise çok fazla şeye odaklıydı, gözünden kaçırdığı ufak hatalar yüzünden zekice hamlelerini boşa çıkarırdı. Lukyan da, Fyodor da program yazmayı seviyor değildi. Sadece öğrenebildikleri için kendileriyle biraz olsun gurur duyuyorlardı.

General; Fyodor ve Lukyan'a erken yaşlarda, eğer bir gün yakalanırlarsa o yaşta rol yapamayacaklarını ve düşünceleri üzerinde güçlü bir hâkimiyet kurarak semantik dekodere karşı koyamayacaklarını bildiği için direkt olarak doğruyu söylemelerini ve General'i suçlamalarını emretmişti. Onları çiplemeyi, isteseler de söyleyememelerini sağlamayı bir seçenek olarak görmektense yakalanmayı ve işkence çekmeyi tercih etmişti.

Lukyan ve Fyodor yakalanma konusu açıldığında rahatsız olur, gergin hissederlerdi. Kuznetsov uzatmaz, onları teskin ederdi. Her ikisi de General'i severlerdi fakat Fyodor daha mesafeliydi. Hatta küçükken bir seferinde General'e "bayım" diye hitap etmiş, General ise buna gerek olmadığını ve her ikisinin de oğlu sayıldığını ifade etmişti. Henüz daha çocuk olan Fyodor ona bunun doğru olmadığını, babaların çocuklarını terk etmediğini söyleyince Lukyan ona ters ters bakmış, Kuznetsov ise haklı olduğunu itiraf etmişti. Zaten General onlara elinden geldiği kadar dürüst davranıyordu.

Fyodor bu olaydan utanıyordu fakat daha da utanması gereken anılar vardı. Örneğin küçükken bir keresinde General'e, "Sizin renginizi kim sildi?" diye sormuştu. Kuznetsov hiçbir şey anlamayınca ten renginin klonlarına göre çok soluk olduğunu, Lukyan ve Fyodor'dan daha uçuk ve mat renkli bir yüzü olduğunu anlatmıştı. General sadece gülüp geçince Fyodor alınmış, Lukyan'a onun hakkında, "bir cevabı bile çok görecek kadar kaba biri olduğunu" söylemişti. Lukyan, General'in nezaketten anlayan biri olduğunu anlatmaya çalıştıysa da başarılı olamamıştı.

Kuznetsov'un kızı, Elena öldüğünde Lukyan on üç, Fyodor on iki yaşındaydı. Elena'nın ölümünden sonra şüphesiz Kuznetsov bir kez daha derinden sarsılmıştı. Karısının ölümünden sonra olduğu gibi ara ara kaotik ve dengesiz bir ruh hâline bürünüyor, kendine zarar vermekten fiziksel bir haz alıyordu. Eskiden beri kendine zarar verirdi elbet fakat bunu kendine ceza verme maksadıyla yapardı, kendi kanını dökmeye âdeta iştah duyduğu için değil.

Lukyan ve Fyodor onun gitgide yıprandığına şahit oldular. Önce kayıtsız bakışlarını fark ettiler, sonra tıraş olurken eskisinden daha fazla "hata" yaptığını. Yalnız protezlerinin değil tüm vücudunun çeliğe büründüğünü, içindeki duvarların artık çatırdadığını gördüler. O çatlaklar ruhundaki kalenin surlarıydı. Artık kaybedecek bir şeyi kalmamıştı. Kale yıkılmıştı.

Meleğini kaybeden Kuznetsov, Tanrısını öldürmeye yemin etmişti. Hayır, yaratıcıyı yok etmeyi elbette amaç edinmemişti. Sembolik bir hedefti bu. Nietzsche'nin "Tanrı öldü." akımına benzerdi düşünceleri fakat pişmanlık değil, görev bilinci vardı içinde. Tanrı ölmüştü, ölecekti de. Kaçınılmazdı. Sancılı ölümünü hızlandıracaktı sadece. İnsanları onsuz yaşamaya, kötülükleri Tanrı'ya bırakmamaya alıştıracaktı.

Önce içindeki Tanrı'yı öldürerek başladı. Zaten mutlak adalete inanan biri değildi. Agnostik-ateist iken gnostik-ateist oldu. Sonra kötülüğü insanların gözüne soktu. Hayır, kötülük yapmadı, hayattaki kötülüğü fark ettirdi.
İnsanların Tanrı'ya olan inancı azaldı. Kuznetsov Tanrı'nın yokluğu fikrini ispatlamak için herhangi bir çabaya girişmedi, sadece çevresindekilere duyarlılık kazandırdı. İnançlara saygısızlık değildi amacı.

Leş kargalarıyla dolu bir ormandan farksızdı dünya. Binlerce masum çocuğun hatta bebeğin, elma yiyen iki yarım akıllı yüzünden acı çektiği korkunç bir kargaşa. Ölümle beslenen, hayat dolu ağaçların dallarının bile sivri uçlarıyla can yaktığı dehşet verici bir kaos. En saf, iyi şeyin içinde bile kötülük, bencillik bulunduğu koca bir kaynar kazan. Kimi daha çabuk kaynıyordu, kimi ağır ağır. Bazıları buharlaşmıştı.

Kuznetsov dünyayı daha katlanılabilir bir yere çevirmeyi, adaleti getirmeyi ve güçsüzleri korumayı küçüklüğünden beri isterdi fakat bu masum amacı artık iyi niyetinden çok evrene, insanlığa ve kötülüğe olan nefretinden besleniyordu.

Nihayet Kuznetsov intikamlarını aldıktan, Novikova ve Yaroslav'ı öldürdükten ve ihtilal planını her detayıyla bitirdikten sonra amacına yaklaştığını hissetti. Nefreti yerini cılız ve tatmin etmeyen ama keskin bir umuda, evladı gibi yetiştirdiği klonlara duyduğu sevgi ve şefkate bıraktı.
Şu anda kan içinde, ölüme bir nefes uzakta olmasına rağmen ona hayatta kalma gücü veren de bu merhamet ve ümitti.

Fyodor ve Lukyan'ın kendisine kişilik olarak benzememeleri, ruhen hırpalanmamaları için epey özen göstermiş ve bu konuda başarılı olmuştu General. Her ikisi de ölmek istemez, yok olmaktan korkardı. İyilik ve kötülük hakkında gereğinden çok düşünmez, Tanrı'nın varlığı konusunda pek yorum yapmazlardı.

Şimdi o iki çocuk büyümüş, genç adam yaşlanmıştı. Teslis misali üç lider hâkimdi orduya. Çocuklar birer yansımaydı artık. Adam ise bir hayaletti.

Hayaletlere kelepçe vurulmazdı.
Yansımalar yakalanamazdı.

***

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top