Bölüm 21 - Yargı

CHAPTER TWENTY ONE: THE JUDGEMENT

Bir, üç, beş, yedi... Zaman daha hızlı akıyordu, ikiye katlanmıştı sanki. Philip'in sırtındaki ve Casimir'in karnındaki ağrı da heyecanlanmış ve acele ediyordu âdeta, bir an önce vücuttaki tahribatı en başarılı şekilde sona erdirmek için var hızıyla çabalıyordu.

Philip ve Casimir'in nefes alış verişi de bir o kadar hızlanmıştı. General'in lojmanının kapısının önünde nöbet tutuyor, gelecek düşmanı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Tez vakitte işlerini nihayete erdirmek için gözlerini dört açmışlardı.

Philip'in zihni de bir o kadar hızlıydı. Aklından bin bir düşünce çabucak gelip geçiyordu. Ya aceleyle koşup gelmelerine rağmen geç kaldılarsa? Ya bekledikleri droid çoktan içeri girmişse?

Onlar ne kadar hızlıysa düşmanları da bir o kadar yavaştı. Hantal hareketlerle, ağır ağır onlara doğru geliyordu droid. Acelesi yoktu, mücadeleye girecek değildi. İnce bir iğnenin damardan girip koca bir vücudu zehirlemesi gibi o da çelimsiz hâliyle koskoca başkomutanı öldürecekti.

Philip, onlara doğru gelen sağlık droidini görünce bir anlık tereddüte düşse de Casimir hemen üzerine atıldı ve droidi yakaladı. Droid kıpırdayamaz hâle gelince Philip onu kurcalamaya başladı.

Ufak bir mikro-bellek takıp beklemeye başladı, droidi kontrol edenin konumuna eriştiği gibi kulaklığa doğru bağırdı: "On üçüncü koğuşta!"

"Önce sen git, Darnir. Beni görürse bir terslik olduğunu anlar ve kaçar."

Darnir başını hafifçe eğip gözlerini kapatarak onayladı. Kolundaki on üçüncü koğuşa doğru koşmaya başladı. Onuncu koğuşa yaklaşınca ayak seslerini duymamaları için yavaşladı, ait olduğu yatakhaneye giden bir kusursuz klon gibi sakin ve umursamaz bir duruş aldı.

Yüzünde hiçbir ifadeye yer vermezken içi tedirginlikle kaplıydı. Fyodor'a güvenmek zorundaydı, Philip de söylemişti kaynağın on üçüncü koğuşta olduğunu. Fyodor az önce yanındaydı, on üçüncü koğuşta olması imkânsızdı. On üçüncü koğuş, kusursuz klonlara aitti. Fakat ya Fyodor o kusursuz klonu kontrol ediyorsa? Ya onun çipinden faydalanıyorsa?

Darnir, Fyodor'un bileğinde taze bir yara olduğunu hatırladı. Fyodor solaktı ve duruşuna göre şu anda sol bileği yaralı olmalıydı. Eğer bir terslik olursa onun yaralı olmasından faydalanabilirdi. Fakat belki de bu da bir yalandı, Fyodor kendini zayıf göstermek ve beklenmedik bir saldırı yapmak istiyor olabilirdi.

Fyodor General'i öldürmek istiyor olamazdı. Zira böyle bir niyeti olsaydı Philip, Darnir ve Casimir'i General'e yapılacak saldırıyı durdurmak için görevlendirmezdi. Darnir, kuruntulara kapıldığının farkına vardı.

General'in Fyodor'a güvendiğini söylediğini hatırladı. Her şey yalan olabilirdi fakat o an değildi, General ve Fyodor aynı anda bulunuyordu çünkü. Fyodor'dan şüphelendiği için kendinden utandı. Hayatını LRDA'ya adamış bir adamı boş yere suçlamak affedilemezdi.

Kertenkele Müfrezesi, gerçekliğin iki yüzünü görerek büyümüştü. General ve Fyodor'un aynı görünmesine rağmen birbirlerinin zıttı olması, onları şüpheci ve detaycı çocuklar hâline getirmişti.

İkisi arasındaki farkı bulmak için gözlerini dört açmaları çoktan alışkanlık olmuştu, bu sayede peçeli baykuş şeklindeki droidlere aldanmamışlardı. Görünüşlere aldanmayıp, çocukluk arkadaşları gibi görünen fakat artık düşmanları olan Baykuşlar'la da bu sayede mücadele edebiliyorlardı.

Darnir gözlerini kapattı, Fyodor olmasaydı şu an bulunduğu konuma gelemezdi. Artık ona güvenmeli ve elinden geldiği kadar iyi rol yapmalıydı. Bu düşüncelerle adımlarını hızlandırdı.

İçeri girdiğinde yeniden yavaşladı, bıkkın bir ifade takındı. Umursamaz bir tavırla hızlıca etrafa göz gezdirdi, sanki her gün yapıyormuş gibi. Yüz yetmiş beş kişi arasında tahminen yalnızca bir kişiyi arıyordu.

En alttaki yatağa oturmuş, tedirgin bir hâlde tablet benzeri bir cismi kurcalayan bir klonu gördüğünde ondan şüphelendi ve sessizce yanına yaklaştı. Yakından baktığında ensesindeki numarayı gördü: 1060.

Üsteğmen Theo. Ödül alsa da Kertenkele olamayan zavallı klon. Philip'e kaba davranan kötü kalpli çocuk. General'e suikast düzenleyen, iradesiz, dehşet içinde, acınası bir adam.

Ranzanın üst katına çıkacak gibi davrandı. Elleriyle üstteki yataktan destek alıp yatağa atlayacak gibi yaptı fakat ansızın bacaklarını onun boynuna doladı ve omzuna oturup kollarıyla onun başını tuttu.

Theo şaşkınlık içinde onun bacaklarını birbirinden ayırmaya çalıştı fakat Darnir'e güç yetiremeyince önce bacaklarına vurdu, yine etki etmeyince ayağa kalkıp Darnir'i karnından ittirmeyi denedi. Darnir bir an dengesini kaybeder gibi olsa da hemen toparlandı.

Theo, Darnir'in böğrüne yumruk atmaya başlayınca Darnir kollarını bıraktı ve onun boğazını sıkmaya başladı. Theo var gücüyle Darnir'in ayak bileğine vurduğunda, daha önceden Baykuş'un kırdığı bilek bu kez Theo tarafından kırılmış oldu.

Darnir acıyla inledi ve tüm gücüyle onun boğazına yüklendi. Theo daha fazla dayanamadı ve bilincini kaybetti. O yere yığılırken Darnir onu bırakıp yere atladı ve köprü pozisyonu oluşturdu.

Ayağa kalkarken ardında kalan Theo'ya göz ucuyla baktı. Otuzlarının başında gibi gösteriyor olsa da henüz yirmi üç yaşındaydı Theo. Zekâ yaşı ise yirmi yedi yirmi sekiz aralığındaydı.

Darnir onu kendiyle kıyaslamadan edemedi. Theo'nun vücudu az bir farkla daha iriydi. Kolları ve bacakları daha kalın, yüzü ise daha yuvarlağımsı gibiydi. Yüzünde ufak, ince sakal izleri ve belli belirsiz tıraş çizikleri vardı.

Darnir gözlerin Theo'dan ayırdığında Fyodor'un, yanında ufak bir droidle beraber yavaş adımlarla yanlarına geldiğini gördü. Tepeden bakan gözlerinden, memnuniyetsiz ifadesinden ve etrafında selam duran askerlerden anlaşılan o ki General rolüne bürünmüştü.

Droid aceleyle fakat dikkatlice baygın hâldeki Theo'nun kodlarına girilen emirleri incelemeye aldı. Evet, ona verilen emirler General'i öldürmeye yönelikti ve emir bizzat LRDA Yönetim Kurulu'ndan geliyordu.

Kurulda on üç kişi vardı. Biri General'di. Biri Tatardı, biri Çinliydi, diğerleri ise Rustu. Tatar olamazdı, General Türklerle iyi anlaşırdı çünkü Türkler ona cephane ve asker desteği verirdi.

Çinli olan ise sırf Rus Hükümetinin ordusu güçsüz duruma düşsün diye General'i saldırı yapmaya teşvik ederdi fakat maddi destek konusunda cimrilik ederdi.

Fyodor; geriye kalan on kişi arasından en çok şüphelendiğine, Lebedev'e baskın düzenlemeye karar verdi. Üstelik bu baskını yaparken Theo'nun da yanında olması için onun uyanmasını beklemeye karar verdi.

Hedefinin zayıf yönlerini bulmak için Lebedev'in hakkında bildiklerini gözden geçirmeye karar verdi. Şu an için düşmanı olabilirdi fakat ileride aleti olabilirdi.

Lebedev mor çipliydi, genetik düzeyi on üçtü. Ailesi zamanla para biriktirmiş ve onu zar zor on üçüncü düzeye getirebilmişti.
Annesi genellikle tarlada çalışır, babası inşaatta yer alırdı. Droidlerin yaygınlaşmasına rağmen kolaylıkla iş bulurlardı çünkü droidlerin masrafından bile ucuza çalışırlardı.

Ebeveynleri doğru düzgün bir eğitime sahip olmadıkları için Lebedev bilim ve sanatla çok geç tanışmıştı. Bu yüzden ince ruhlu değildi. Evde küfür ve argo kelimeler sıkça kullanılır, sabahları sıklıkla tartışma yaşanırdı.

Fyodor, Lebedev'in alkol bağımlılığının buradan geldiğini düşündü. Genellikle bira tercih ederdi, çünkü en ucuzu oydu. Belli ki genç yaşta alkol tüketmeye ve bira alışkanlığı edinmeye başlamıştı, çünkü yetişkin olduğu zamanlarda geçim sıkıntısı çekmiyordu.

Ailesinin dilbilgisi de feci durumdaydı, oturdukları bölgeye sınır olan Türkler Birliği ve Çin sebebiyle konuşma arasında Türkçe ve Çince kelimeleri çok sık kullanılırdı. Rusça dilbilgisini ve hitabet yeteneğini okul sonrası dönemde, yalnızca kendi çabasıyla kazanmıştı Lebedev.

Fyodor, sınır kasabalarında büyümesinin onun Türkleri ve Çinlileri yakından tanımasına sebep olduğunu düşündü. Bu yüzden Lebedev, LRDA Genel Sekreterliği yaparken dış meseleler konusunda zorluk yaşamamıştı.

Lebedev'in anne ve babası onun için fazladan çalışıyor olsalar da iyi ebeveyn olmadıkları ortadaydı. Çocuklarına şefkat göstermez, onlarla ilgilenmezlerdi. Lebedev onların takdirini kazanmak için çalıştıysa da görmezden gelinmişti.

Fyodor, onun kendini kanıtlama isteğinin ve hırsının buradan kaynaklandığını düşündü. Arkasında büyük kitleler toplama, devrim yaratma isteğinin altında takdir edilme isteği yatıyor olabilirdi.

Köhne bir evde büyümüştü Lebedev. Küçük yaşta çalışmaya başlamış, düşük ücretli işlere girişmişti. Kışın kasabalıların evlerinin çevresindeki karları temizler, yazın hayvanlarını otlatır, bir yandan da kuş üzümü ve kiraz toplardı.

Fyodor, Lebedev'in toprakla uğraşırken düşünmek için epey vaktinin olduğunu düşündü. Bu, onun belli bir felsefi derinliğe erişimini sağlamış olabilirdi. Halkın sefaleti de onu iyice düşünmeye, çözüm aramaya yöneltmiş olmalıydı.

Lebedev genetik modifikasyon geçirdikten bir müddet sonra, bir kış günü babası hastalanmıştı. Zavallı adam kısa zamanda yataklara düşmüş, sararıp solmuş, eriyip gitmişti.

Kısa süre içinde çok çalışmaktan, genetik yetersizlikten ve yoksulluktan dolayı vefat etmişti.
İşte Fyodor, Lebedev'in mavi çiplilere duyduğu nefretin ve devrim konusunda gösterdiği hırsın buradan kaynaklandığını düşünüyordu. Üstelik bu olay, insan canını önemsiz görmeye başlamasının temeli de olabilirdi.

Lebedev ve ailesi kamu yararlarından faydalanmak istese önüne her zaman o dik duruşlu, silahlı, duygusuz ve kusursuz klonlar çıkardı. Zavallı babasını hastaneye dahi almayan onlardı.

İçeri alınmayan insanların kadavraları hastaneyi sarmıştı. Mesaileri bittiğinde klonlar bu cesetleri bir çukura atar, topluca gömer, önemsemezlerdi. Özellikle Türk yahut Çinli soyundan gelenleri, melezleri zerre kadar umursamazlardı.

Fyodor'a göre Lebedev, insan canını bu kadar basite indirgeyen klonlardan bu yüzden nefret ediyordu. Bu yüzden de, LRDA yönetimindeki  klonlara bile güvenmiyor ve çiplenmelerini istiyordu.

Belki de bu yüzden, klonları sevmediğinden dolayı suikast girişimi için Theo'yu seçmişti. Kirli bir iş için vicdansız bir asker. İllegal bir saldırı için kalpsiz bir adam. Fakat belki de gerekçelerinden en mühimi: klonların haklarını savunan General'in ölümü için bir klon. Düşmanın dostuyla düşmanı vurmak.

Hastaneye alınan kırmızı çipliler de vardı elbette. Kırmızı çipli halkın içlerinden bazıları diğerlerine göre az da olsa ekonomik ve genetik sebeplerden ötürü saygınlık sahibiydi. Klonlara rüşvet verir, böylelikle içeri alınır, az çok muayene edilir, basit ve ucuz bir ilaç reçete edilirdi.

Fyodor, Lebedev'in rüşvete karşı çıkmasının buradan kaynaklandığını düşündü. Eğer onu aşağılamak için rüşvet teklif ederse bam teline basabilir, yaptıklarını itiraf edebilirdi.

Theo uyanır uyanmaz ağzından bir inleme kaçtığında Fyodor irkilerek düşüncelerinden sıyrıldı. Duruşunu dikleştirdi ve kollarını arkasında bağladı.

Theo hemen ayaklanıp selam vermeye kalkıştı fakat bocaladı ve dengede durmakta zorlandı. Belli ki başı dönüyordu. Fyodor'dan onay alır almaz şakaklarını ovmaya başladı.

Ansızın, suikaste teşebbüsü aklına gelmiş olacak ki irkildi ve dehşete düşüp yere çöktü. Nasıl olur da yıllarca peygamber bellediği, başkomutanı olan, bir asker olarak en çok saygı duyması gereken adamı öldürmeye kalkmıştı?

General onun üstüydü, ona hürmet göstermeliydi. Hayatındaki gücün merkeziydi o. Onu canı pahasına muhafaza etmesi gerekirken sinsice ona suikast düzenlemek de neydi?

On üç yıldır amacı ona itaat etmekti. Nasıl bir güç, ne tür bir itki ona zarar vermesine sebep olabilirdi? Böylesine körü körüne emirlere bağlı olmak istemiyordu. Kim ne isterse onu yapmak istemiyordu. Saçma bir teşebbüste bulunup yakalanmak, hiç uğruna ölmek istemiyordu.

Belki de istiyordu. Evet, istiyordu, ölmek istiyordu. Hak etmişti bunu. Cezayı da, ölümü de. Aptallığını, zayıflığını yok etmeyi arzu ediyordu. Ona güçlü olması öğretilmişti, oysa şimdi nasıl da zavallıydı! Çipten gelen emre bir nebze olsun dayanamamıştı.

Kendini tek kullanımlık bir eldiven, masayı silen bir peçete gibi hissetti. Kendisinden kolaylıkla faydalanmış, şimdi de bir köşede bırakmışlardı. Böylesine kolay mıydı onu yönetmek?

Kısık sesle, çenesi titreyerek af diledi ve sakinlikle cezasını duymayı bekledi Theo. Belki hükümet gibi uzuv kaybı ile, belki LRDA tarzı hizmetlerle. Ne farkı vardı? Ha kolunu kaybetmişti, ha bir kez daha emir altına girmişti.

"Beni öldürmeyi istemedin, biliyorum."

Theo başıyla onayladı.

"Sana intikam şansı vereceğim. Gidip sana o emri vereni öldürebileceksin."

"Ahlak çipi LRDA yetkililerini korumamı söylüyor, efendim."

"Sana izin verdiğimi biliyorsun. Çipi görmezden gelebilirsin."

"Bu.. Efendim... Ben..." Ne diyeceğini bilemiyordu. Çipi mi dinlemeliydi, komutanı mı? Her türlü emir altında kalıyordu.

"Bu konuda kendi adına karar verebilme yetkisine sahipsin."

İlk defa, diye düşündü Theo. Devrimden sonra özgür kalacaktı elbet fakat şimdiye kadar kendi adına çok az mühim kararlar almıştı. Giyeceği kıyafeti seçmeye dahi hakkı yoktu. Şu ana kadar aldığı en önemli karar alan seçimiydi -havacılığı seçmişti.

Alkol tüketmek ve uçak kullanmak dışında ona özgürlüğü hissettiren hiçbir şey yoktu. Belki de hissettiği şey özgürlük bile değildi, nereden bilebilirdi?

Hayatı boyunca emir altında yaşamış, şimdi de iki emir arasında sıkışıp kalmıştı. Usanmıştı artık insan yerine koyulmamaktan, en ufak bir ahlaksızlık yaptığında dile gelen çipten, iradesinin güçsüzlüğünden...

Özgür kalsa bile emir almadan yaşamakta zorlanacaktı. Karar vermek konusunda deneyimsizdi, iradesi zayıftı, hisleri belirsizdi. Nasıl yaşayabilirdi ki? Ya da neden yaşamalıydı?

Buna bir son vermeliydi.

"Ben..." Theo'nun eli silahına uzandı.

"Kararımı verdim." dedi ve namluyu şakağına dayadı. Eli titriyordu, açık kahverengi gözlerine gölge düşmüştü.

Fyodor soğukkanlı davranıp silahı Theo'dan uzaklaştırdı.
"Sakin olman gerek, Theo."

Theo, başkomutanın kendisine adıyla seslenmesine şaşırdı ve hoşnut oldu.

"Gerçek kararın bu değil, biliyorum. Sakin olmalısın. Seni yok eden şeyi yok et, böylece iraden açığa çıkar."

Ses tonunda otorite vardı fakat öyle belirgin değildi. İçten içe, alttan alta, belli belirsiz bir üstünlük vardı sesinde. Ağır ağır hissettiriyordu büyüklüğünü, gücünü, kibrini; koca bedeni zehirleyen ufak bir iğne misali.

Fyodor direkt olarak hiç emir vermemişti, iki emir arasında sıkışıp kalmış bir askere emir vermek kötü sonuçlar doğurabilirdi.

Theo'nun bakışları derinleşti. Evet, yaşamak isteyen bir yanı vardı fakat nedenini bilmiyordu. İntikam için miydi? Körelmiş duyguları mıydı onu hayatta kalmaya iten?

Theo'ya göre bu mümkün değildi fakat bir müddet düşündükten sonra içinde bir yerde hislerinin de söz hakkı olduğunu, fısır fısır konuştuğunu duydu. Bas bas bağıran çipi ve onunla amansızca çarpışan düşüncelerini susturmadan onları duyamazdı.

Klonları kurtaran, klon haklarını destekleyen General'di. Onun, sadece ahlak çipi takılması için ne denli çaba sarf ettiğini biliyordu. Evet, kusursuz klonları özgür bırakmış değildi fakat onlara özgürlüğü vaat etmişti.

Theo çoğu zaman, vaatleri ciddiye almazdı. Özgür olsa bile 'kendi isteğiyle' asker olacağını düşünürdü. Başında bir komutan olmadan ne yapacağını bilemezdi. Her sabah aynı saatte kalkmadan duramazdı. Yemekhane olmasa ne yiyeceğini bilemez, üniforma olmasa ne giyeceğini şaşırırdı.

Fakat şimdi... İçinde ufak bir umut kırıntısı vardı.
Hava kuvvetlerine dahil olduğu için devrim sonrasında pilot olabilirdi. Tabii önce sivil uçaklarda da hakimiyet kazanabilmesi için eğitimden geçmesi gerekirdi lakin bu onun için sorun değil bilakis yarardı.

Diğer insanlar gibi eğitim almak, istediği mesleğin üniformasını giymek, uçakta dağıtılan yahut havaalanında satılan yemekleri yemek... Hem hayatı düzene girer hem de hürriyete kavuşmuş olurdu.

Theo, kendisine gelecek vaat eden tek lideri kaybetmek istemiyordu. Ona suikast girişiminde bulunmuş olmak korkunç bir vakaydı, bir daha tekrarlanmayacaktı.

İntikam istiyordu. Evet, kuvvetli bir arzuydu bu. Derinden gelen, güçlü bir itki. Şimdiye kadar zorluklarla, soğukluk ve kusurlulara duyulan hayalet bir kıskançlıkla geçirdiği hayatın acısını çıkartacağı bir kurban arıyordu.

Yıllarca koyun gibi davranmıştı. Zararsız bir otçul gibiydi, önüne koyulan emirlere ses etmeden uyum sağlardı. Fakat artık yediği samanların aslında zehirli otlar olduğunu fark etmişti.

Şu anda önüne kesin bir emir konulmamıştı. Zehirlenmiş, içten yaralanmış ve aç kalmış bir koyun gibiydi. Daha fazla güçsüz kalmamak, zayıflayan ruhunu doyurmak için avcılığa başvuracaktı.

Hayır, muhakkak ki yalnızca o, öyle zannediyordu. O avcı olamazdı, o sorgulayamazdı hayatını. O her zaman tutsak olacaktı. Zaten zihnini özgür bırakan kim vardı ki?

Fyodor gülümsedi. Yaşanılan her gün, hapishane duvarına kazınmış bir başka çizgiydi. Ne intihar ne de başka bir şey kurtarırdı insanı. Bilakis intihar idamdı, diğer faktörler ise yalnızca bir serap.

Fyodor, iletişim kuran insanları farklı kafeslerde öten kuşlara benzetirdi. İki tutsak, birbirini anlamayan. İnsanlar da birer hayvan.

Savaşı, kaosu, mücadeleyi kavramakta zorlanırdı önceden. Neden insanlar kendi türlerini, kendi milletlerini, kardeşlerini katlederdi bilmezdi. Fakat çok küçük yaşta öğrenmişti farklı olanların, bilinmeyenlerin sırf öldürüldüğünü. Ama insanların yaptıkları etkilemezdi onu.

Cennet şarkıları söyleyen, parlak renkli o güzel kuşlar bile nasıl da dışlayıcı ve saldırgandı yabancı türlere karşı! Üstelik bilmedikleri cins, kendileri gibi bir kuş cinsi olsa bile ön yargılarından taviz vermezlerdi. İşte Fyodor, hayvanlardan da umudu kestiğinde ruhunun da bir parçasını kesip atmıştı. 

"İzninizle, bu karışıklığa her kim sebep olduysa, sorgu esnasında yanında olmak isterim komutanım."

Fyodor gülümsedi.

Öl ya da öldür. Theo ya intihar edecekti ya da intikam alacaktı.

Kaç ya da savaş. Ya ızdırabından kaçacak ya da acı çekecekti.

Sus ya da konuş. Lebedev ya saklayacak ya da itiraf edecekti.

"Sorgu olmayacak." dedi Fyodor.

"Yargısız infaz mı, efendim?" diye sordu Theo.

"Hayır, sadece bir uyarı olacak."

Theo, başkomutanın canına kasteden bir yöneticiyi hâlâ hayatta tutmanın mantığını anlamadı. Yine de sesini çıkarmadı, susmayı seçti.

"Ne yapmamı emredersiniz?"

"Beni takip et." dedi ve aceleci adımlarla koğuşu terk etmeye koyuldu.

"Bizim ne yapmamızı emredersiniz, efendim?" dedi arkasından Philip.

"Göreviniz sona erdi, gidebilirsiniz."

Philip, Darnir ve Casimir şüpheye düşse de ses çıkarmadılar. Fyodor şu an General rolündeydi ve hiçbir askerin General'in emirlerini kritik etmeye gücü yoktu. Theo ise önünden giden kumandanı saygıyla takip etti. Tek kelime etmeden onun peşinden asansöre bindi. Asansörün kapısı kapandığında Fyodor'un ağzı açıldı.

"Eldivenlerin var mı?"

"Yanımda değiller, efendim."

Fyodor cebinden bir çift cerrahi eldiven çıkarıp uzattı. "Bunları giy."

Theo eldivenleri eline geçirirken sorar gözlerle baktı.

"Duruma göre zincir kullanabilirsin. Eldiven, zehirlenmemen için."

Theo'nun gözleri büyüdü, yutkunmakta zorlandı. Fyodor, onun ademelmasının hareketini izledikten sonra teskin etmeye niyetlendi.

"Hayır, defalarca öldüğünü görmeyecek. İçerisinde farklı bir halüsinasyon var. Yalnızca bundan sonra önümüze çıkmamasını sağlayacak. Hak ettiği şekilde yargılanacak."

Theo, bahsedilen yargının yalnızca General'in kararı olduğunu biliyordu. Yine de, onu yargıç makamına uygun gördüğü için bu kararın ardında bir art niyet aramadı.

Lebedev, General'i öldürmeye teşebbüs etmişti ve General'in intikam almaya hakkı vardı. Tabii, Lebedev'in kirli işler uğruna kullanmaya çalıştığı Theo'nun da hakkı vardı intikam almaya.

Theo daha fazla sorgulamadı. "İyi askerler emirlere uyar." algısı da sağlamdı hâlâ. Ne bir şey yapmaya ne de bir şey yıkmaya gücü yoktu zihninde.

Fyodor'un ise, vücudunda hiç çip bulunmadığı hâlde onun da kalıplaşmış düşünceleri vardı. "İyi liderler halkını duyar."

"Önce işaretimle onu tutuklayacaksın. Sonra, eğer ben söylersem zinciri onun bileğine yapıştıracaksın."

"Emredersiniz."

Asansörün kapısı açıldığında Fyodor ve Theo, Lebedev'in çalışma odasına doğru hızlı adımlarla ilerlemeye koyuldu. Fyodor, her şey için geç kalmadıklarını umdu. Lebedev zeki bir adamdı, yakalanacağını anlayıp intihar edebilirdi.

Hayır, diye düşündü Fyodor. Lebedev, Fyodor'un varlığından bihaberdi. General'in vaziyeti de iyi olmadığından mütevellit gelip Lebedev'i tutuklayamazdı. Onun şu durumda ne plan yapmaya ne emir vermeye hâli olmaması gerekiyordu.

Lebedev'e göre; General'in, daha önceden yaşanacakları tahmin etmiş olması ise imkânlar dahilinde görünmüyordu. Tahmin etmişse ve zehirlenmesine sırf hainleri avlamak için göz yumuyorsa da, Lebedev itiraf etmedikçe onun suçlu olduğunun kanıtlanması mümkün değildi.

Kapısında, giriş izni isteyen Fyodor'u ve Theo'yu görünce bu sebeple afalladı. İlk izin talebini reddetti, daha hazır değildi. Hemen masasının çekmecesinden intihar haplarını çıkardı ve birini eline gizledi.

Bir saat içinde bir kurul üyesinin bir başka kurul üyesine art arda dört kez giriş izni vermemesi yasaktı. Bu nedenle sakince düğmeye basarak ikinci giriş taleplerini kabul etti.

Fyodor ve Theo içeri girdiğinde her iki taraf da hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı. Fyodor, sanki ihtiyacı varmış gibi Theo'ya yaslanıyor, ayakta durmak için ondan destek alıyordu. Lebedev ise bilmezden gelip sakinliğini koruyordu.

Lebedev, Theo'nun eldivenlerini fark edince General'in durumunun vahim olduğunu, enfeksiyon kapmamak için hijyene dikkat ettiğini zannetti. Fakat bir droid yerine bir klonla gelmesini anlamlandıramadı.

Fyodor otururken Lebedev söze girdi. İlk hamle yapmanın avantajından faydalanmak istiyordu. "Bildiğim kadarıyla sağlığınız iyiye gitmiyor. Nasıl hissediyorsunuz?" dedi hafif bir endişeyle.

"İyi değilim, doğru." Konuşmaya hâli yok gibiydi, sanki gözlerini kapatsa oracıkta kendinden geçecekti Fyodor.

"Sizinle karşıt görüşlere sahip olsak da LRDA'ya hizmetlerinizi takdir etmek gerek. Sağlığınıza dikkat etmeniz, LRDA'nın geleceği açısından önemli."

Fyodor gülmemek için kendini zor tuttu. Lebedev hata yapıyordu. Eğer Lebedev General'i gerçekten önemsiyor olsaydı onu bu kadar tutmaz, kendi masumiyetini ispatlamaya çalışır gibi konuşmazdı.

"Sizinle zıt fikirlere sahip olsak da, LRDA'ya yaptığınız hizmetler de mühim bir yere sahip olduğunu söylemek gerek, Igor Alekseyeviç." diye onu taklit etti Fyodor.

Fyodor, Lebedev'in geçmişini incelediğinde onun takdir edilmeye ihtiyacı olduğunu fark etmişti. Bu sebeple, onu övdüğü yetmezmiş gibi ona adı ve baba adı ile hitap ederek saygı belirtiyordu. Böylece iyice güvenini kazanacak, onu hazırlıksız yakalayacaktı.

Lebedev panik ve şaşkınlık hâlinde olmasaydı Fyodor'un dikkatli konuştuğunun farkına varır, hasta bir adamın bu kadar kontrollü olamayacağını düşünürdü.

"Saha görevinizden haberdarım. Duyduğuma göre, vazife esnasında yara almışsınız." dedi Lebedev. Kısmen doğru, kısmen yalan söylüyordu.

Diğer kurul üyeleri gibi Lebedev de Fyodor'un varlığından haberdar olmadığı için helikoptere binip askerlerini tahliye edenin; Philip, Darnir ve Casimir'i mağaradan kurtaranın bizzat General olduğunu zannediyordu.

Diğer LRDA Yönetim Kurulu üyeleri General'in görev esnasında yaralandığını, bu yüzden ortalıkta olmadığını düşünüyordu. General'in; kendini boş yere tehlikeye attığını, hiç uğruna yaralandığını düşünüyorlardı.

LRDA Yönetim Kurulu üyelerine göre; üç askeri başkaları da kurtarabilir, Baykuşlar'ın cesetlerini yer altına başkaları da getirebilirdi. General'in orada olmasının yegâne sebebi gözdağı vermek olmalıydı ki bu da saçmaydı, boşu boşuna yaralanmıştı.

LRDA Yönetim Kurulu, bu haberi kimseye duyurmamıştı çünkü bu haber duyulursa General; LRDA'nın parasını hiç uğruna aldığı yarayı tedavi etmek için harcayan, işini beceremeyen, akılsız bir adam olarak görülür ve sivil LRDA üyeleri tarafından linç edilirdi.

General'den hazzetmeyenler dahi bu haberi yaymıyorlardı çünkü yıllardır LRDA başkomutanlığı yapan birinin otoritesi sarsılır ise bundan yalnızca General zarar görmez, onu başa getirdikleri ve yıllarca kurul üyesi olarak aralarında tuttukları için tüm LRDA Yönetim Kurulu üyeleri zarar görürdü.

Lebedev, diğer kurul üyelerinin aksine General'in LRDA'ya bağlı olmayan biri tarafından zehirlendiğini biliyordu. Diğerleri ise onun fiziki bir yara aldığını sanıyorlardı.

Lebedev, General'in sağlık raporuna eriştiğinde, onun gösterdiği semptomların LRDA'nın ürettiği bir zehirden kaynaklı olamayacağını ve savaştaki mücadele esnasında alınabilecek bir yara olmadığını fark etmişti. Bu durumda geriye tek bir ihtimal kalıyordu: General'i Zakharova zehirlemiş olmalıydı.

Fyodor, Lebedev'in çoktan yapmış olduğu çıkarımı dürüstçe destekledi. "Düşman askeri tarafından zehirlendim."

"Daha iyi misiniz?" dedi Lebedev. Cümle seçimleri başarılı olmasa da tonlaması iyiydi, hitabet yeteneği olduğu belli oluyordu.

"Sayılır." dedi Fyodor güçsüz bir sesle. Şakaklarını ovdu, başı ağrıyormuş gibi.

Karşı tarafın cevap vermesini beklemeden, "Droidiniz odadan çıkabilir mi? Radyasyona karşı duyarlıyım." dedi ve başını hafifçe öne eğdi Fyodor.

Lebedev başta tereddüt etse de droidine işaret verince droid odayı terk etti. Fyodor'un, yanında Marko'yla değil bir klonla gelme sebebinin radyasyon duyarlılığı olduğunu düşündü. Hastalık sebebiyle çevresel etkenlere karşı hassas olması muhtemeldi.

Fyodor, sırtından yük kalktığı hâlde duruşunu kamburlaştırdı ve başını daha çok eğdi. Gözlerini kapatıp hafifçe kaşlarını çattı.

Lebedev bir yandan onun sessizliğinden rahatsız oldu, bir yandan ona acıdı. "Bu katta da revir var. İsterseniz aşağı inmeden önce uğrayın. Yolda fenalık geçirmeyin."

Bir hata daha, diye düşündü Fyodor. Her katta revir olduğunu zaten herkes biliyordu, Lebedev'in bunu hatırlatma sebebi General'i düşünen biri izlenimi yaratmaktı. Lebedev'in şüphe çekmemek istediği, suçlu olduğu ayan beyan ortadaydı artık.

Fyodor başını sallamakla yetindi.
Yorgundu fakat sanılanın aksine zehirden değil, sıkıntıdan. Apaçık zaferini kucaklamak istiyordu artık, bıkmıştı konuşmaktan.

Lebedev; sanki Fyodor'un bulduğu hataları duymuşçasına, "Ben sizi yormayayım. Niçin gelmiştiniz?" diye toparladı.

"Bir maruzatım var, onu arz edip gideceğim." diyerek zaman kazanmaya çalıştı Fyodor.

"Nedir?" dedi Lebedev.

"Kısa bir süreliğine..." dedi ve yalandan öksürdü. Konuşmaktan boğazı gerçekten kuruduğu için öksürük oldukça gerçekçi olmuştu.

"Su..." diye mırıldandı Fyodor. Konuşmakta ve nefes almakta zorlanıyor gibi davranıyordu.

Lebedev rahat bir nefes alıp elindeki intihar hapını belli etmeden kucağına bıraktı ve masanın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurmaya koyuldu. Su istediğine göre belli ki ona güveniyordu General. Oysa Lebedev suyuna zehir katabilirdi. Üstelik General ondan şüphe etse, gelir gelmez onu suçunu itiraf etmeye zorlardı.

"Tutuklusunuz."

Lebedev bardağı ve sürahiyi bırakıp kucağındaki hapı eline alırken Theo hızla arkasına geçti. Lebedev hapı ağzına atıyordu ki Theo onun kollarını tutup arkadan birleştirdi. Bileklerine kelepçe taktı ve omuzlarından bastırarak onu olduğu yere mıhladı.

"Başkomutana suikast girişiminde bulundunuz. Affedilemez." Sesi güçlü ve soğuktu artık, hasta adam rolünü bırakmıştı.

"Üsteğmen, zincir kullanmana gerek yok. Sadece onu sabit tut."

Theo, Lebedev'i sıkıca bastırıyor olsa da Lebedev var gücüyle çırpınıyordu. Pek fazla hareket edemese de Fyodor'un hamlesi için hiç hareket etmemesi gerekiyordu.

"Daha fazla hareket edersen zincir kullanırız."

Lebedev huysuzca kaderini kabullendi.

Fyodor cebinden bir enjektör çıkardı. "Sakın ani hareket yapma, kangren olursun."

Lebedev yumruklarını sıkıp beklerken Fyodor onun gömleğinin düğmesini açıp kolunu sıyırdı. Üst kolunun dış yan yüzüne iğneyi yavaşça batırdı ve Lebedev'i çiplemiş oldu.

Artık Lebedev'in zihninde de belirgin iki kalıp yargı mevcuttu: "İyi askerler emirlere uyar, iyi liderler halkını duyar."

***

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top