Bölüm 17 - Baykuşun Avı


Üç klon da sesleri açığa çıkmasın diye içlerinden sunturlu birer küfür savurdu.

Philip afallamış olsa da şaşkınlığını çabucak üstünden attı. Baykuş, çocukluk arkadaşı olan Rexie'ye benzese de o değildi, tanıdığı bir başka kız klondu. Hayır, artık tanıyamadığı bir kız klondu. Arkadaşı değil, düşmanıydı.

Baykuş'un silahında mermi yerine bayıltıcı iğne vardı.
Kertenkeleler iğnelerden zar zor kurtulurken onlar daha nefes alamadan Baykuş şarjör değiştirdi ve yeniden ateş açtı. Ne hızlı hareket etmeleri ne de duvarlardaki çıkıntıların arkasına sığınmaları onları vurulmaktan kurtarmadı.

Casimir; gözleri yavaş yavaş kapanırken Baykuş'tan kaçamayacaklarını anlayınca elindeki eğitim el bombasının pimini çekip Baykuş'a doğru fırlatırken Baykuş var hızıyla geriye doğru uçup kurtuldu fakat tünel tamamen kapanmış oldu.

Zor bir gece olacaktı.

Devrilen kayalar büyük bir toz kütlesini havalandırınca göz gözü görmez oldu.

Casimir yere yığılırken Darnir çevik bir hareketle onu tuttu ve yavaşça yere oturmasını sağladı. Taşlarda yanık izleri oluştu, boğucu sıcak hava dört bir yanı doldurdu. Basınç ve sıcaklık öylesine fazlaydı ki Philip eriyip puding olacağını düşünüyordu. Öksürmekten ciğerleri zorlandı, boğazı kurudu ve yandı.

Birkaç kere öksürüp telsize doğru, "Victoria! Duyuyor musun?" diye bağırdı Darnir. Victoria onayladı.

"Bir tünelde sıkıştık, iki ucunda da şerefsiz kuşlar var!"

Victoria bunları zaten biliyordu, onlardan görevde oldukları müddetçe hem görüntü hem ses kaydı alıyordu.

"Bilincinizin yerinde olması güzel. Bir planımız var, merak etmeyin."

"Ne planı?"

"Oraya saldırı helikopteri göndereceğiz."

"Delirdin mi sen?!"

"Tanksavar kabiliyetinin sınırlı bir kısmını kullanacak ve Baykuşlar göçük altında kalacak."

"Ya biz?!"

"Tünel yeterince sağlam, size bir şey olmayacak."

Darnir göz devirdi. "Bu mağara suyla bile eriyor."

"Mağara çökecek zaten. Tünel, III. Dünya Savaşı'nda sığınaklara geçiş olarak kullanıldı."

"Sığınak falan yok burada." dedi Philip. Eğer Victoria bir klon, en azından bir asker olsaydı ona güvenir, bu kadar sorgulamazdı.

"Planı General yaptı, ben değil." dedi Victoria.

"Neden bize söylemedi?" dedi Darnir.

"O plan kurduğunda çoktan ormandaydınız, size haber verirsem ses çıkartırdım."

"Girişi, çıkışı, kendimizi ve Casimir'i koruyacağız. Baykuşlar'ın tünele girmesine izin vermeyeceğiz." diye özetledi planı Philip.

"Ve Baykuşlar geberdiğinde helikoptere bineceğiz." diye devam etti Darnir.

"Ve kurtulduktan sonra helikopterin masraflarını cebinizden ödeyeceksiniz." diye keyifle tamamladı Victoria.

Philip bir anlığına, "Başımıza gelenler bizim suçumuz değil." diye itiraz etmek istese de bir şey söylemedi. Bunun kabahatle ilgisi olmadığını biliyordu.

"Ben girişi alırım." dedi Darnir. Philip başını sallamakla yetindi.

O kadar da zor olmasa gerek, diye düşündü. Baykuşlar günlerdir ara vermeksizin görev yapıyor, durup dinlenmeden LRDA'nın peşine düşüyor, son görevlerinde henüz başarılı olamadıkları için motivasyonları azalıyordu. Yorgun ve moralsiz olmalılardı, bunlar kullanılabilir özelliklerdi.

Darnir tünelin başındaki metal kapıya giderken Philip Casimir'i duvardaki bir girintiye saklayıp etrafını taşlarla kapattıktan sonra sırt roketini çok düşük bir bir güçle çalıştırıp tavana çıktığında bir el ve ayaklarını duvarlara dayadıktan sonra roketi kapattı. Belindeki silahı eline alıp taşlar arasındaki ufacık deliği nişan aldı ve bekledi.

Ve tahmininde haksız çıkmadı. Baykuş, kayaları kaldırması az daha kolay olduğu için önce o boşluğa yöneldi. Elini o boşluktan geçirip taşı kendine doğru çekerken Philip elini olabildiğince aşağı sarkıtıp ve yana çekip onu sağ elinden peşpeşe üç kez vurdu.

Baykuş acıyla inleyip geri çekildi lakin solak olduğundan mütevellit bu durum onun için pek de sorun teşkil etmiyordu, hâlâ gayet iyi atış yapabilirdi. Vurulabileceğini tahmin etmiş lakin ihtimal vermemiş, bunun bedelini birkaç günlük bir yarayla ödemişti.

Baykuş bu kez silahının namlusuyla taşı yerinden oynatmaya çalışınca Philip bir şey yapmadı. Baykuş, kurşunun giriş yönüne bakarak Philip'in duvarın dibinde ve aşağıda olduğunu zannediyor olmalıydı. Yukarıdan bir saldırıya hazırlıksız olacaktı.

Nitekim yine tahmininde haklı çıktı. Baykuş taşı yerinden oynattığı gibi hızlıca namluyu yan çevirip ateş etti lakin çıkan sesten duvarı vurduğunu anlayınca taşı tamamen yerinden söktü. Görüş alanı yeterince açılınca gözleriyle etrafı taradı fakat hedefini bulamadı. Tavanı göremese de tavana hedef alıp ardı ardına dört kez ateş etti.

Philip son anda yere atladı ve Casimir'in yanına saklandı. Baykuş onu kaçarken gördü fakat vuramadı. Yine de, onun kapana kısıldığını düşündü ve taşlardan birini daha söktü. Ardından birkaç tane daha kayayı yerinden oynattı ve nihayet tünele girebildi.

Baykuş içeriye kısa bir göz atarken Philip ve Casimir'in saklandığı girinti dikkatini çekti. Philip hem kendi yüzünü hem Casimir'in yüzünü doğru dürüst kapattığından iyice emin olurken Baykuş gitgide ona doğru yaklaştı, yaklaştı.

Philip tuz silahıyla ona doğru ateş edip bir kimyasal dolu tüp fırlattı ve Casimir'i omzuna alarak uzaklaştı. Casimir'in belindeki el bombasını eline aldı ve hazırda bekledi.

Baykuş geçici olarak kör olmanın şokunu çok kısa bir sürede atlattı ve gerek dokunarak, gerek seslere kulak vererek etrafında gerçekleşenleri anlamaya çalışırken bir yandan da nefes darlığı çekiyordu.

Koku alamaması ve görememesi onun çok kısık sesleri bile duymasını, derisinin ufak çıkıntılara dahi duyarlı olmasını ve dil tomurcuklarının havanın tadını bile almasını sağlamıştı. Üstelik tünelin görüntüsü az çok aklında canlanıyordu.

Havanın hareketinden, uzaklaşan nefes sesinden onların nerede olduğunu anladı. Bayıltıcı silahını doğrultup düğmesine bastığında silah kendi kendine hedefi aradı.

Ve buldu.

Baykuş tetiğe basarken Philip pimini çektiği savunma el bombasını fırlatıp yana çekilerek iğneden kurtuldu. Baykuş geriye doğru atıldı fakat yine de kanatlarına ve sol baldırına şarapnel isabet ettiği için yere yığıldı. Lakin yenilgiyi kabul etmedi ve duvara dayanarak yeniden ayağa kalkıp silahını doğrulttu. Silahın düğmesine bastı ve silah, yeniden hedefi buldu.

Philip ve Casimir yere yığıldı.
Baykuş, seslerini takip ederek ve duvardan destek alarak onların yanına doğru ilerledi. Tünelin girişine yakın olduklarını tahmin ediyordu.

Hem duyularıyla hem silahıyla etrafını taradığında hedef bulamayınca bir şeylerin döndüğünü anladı. Nefesini tutuyor ve hiç kıpırdamıyor, diye düşündü. Ama birazdan nefes alması gerekecek ve o zaman onu bulacağım.

Philip ve Casimir'in üzerini incelediğinde önce kulaklıklarını fark etti, sonra sırt roketlerini. Sahte yüzlerindeki bez parçalarını çıkarmak için enselerindeki düğümü çözdü. sahte yüzlerine dokunduğunda, maskeli olduklarını anladı. Öğrendiklerini bildirmek için konuşmak için ağzını açtığında önünden gelen bir ses duydu.

"Ölür." dedi ve altıpatlar benzeri silahının namlusunu Philip'e doğrulttu. Bunun üzerine Darnir geri adım attı.

Philip ve Casimir, Darnir ve Baykuş'un ortasında kalmıştı. Darnir ne yapacağını şaşırmış, yoldaşlarının ölümünü göze almakla istihbarat sızmasına izin vermek arasında kalmıştı. En ufak hareketi Baykuş tarafından hissedilirdi.

Tam Baykuş'un ağzından kelimeler dökülüyorken, "Yüzleri..." diye başlamışken Casimir onun bağrına kasatura saplamaya çalıştı fakat Baykuş geriye çekildi. Bunu fırsat bilen Darnir silahını ona doğrultunca namlunun ucuyla Philip'i işaret etti. Darnir ve Casimir teslim oldu.

"Kapıyı aç."

Darnir Philip'in üzerine eğildi ve belindeki küçük çantanın içinden semenderi almaya yeltenirken Baykuş dikkatle onu dinledi. Darnir'in iç çekişi, Philip'in belindeki ufak çantayı açarken ortaya çıkan çıt sesi, vıcık vıcık bir şeyin kıvrınma sesleri...

Ama onu ilgilendiren yalnızca bir kasaturanın havada savrulma sesiydi. Hızla arkasını dönüp Casimir'in bileğini sertçe kavradı ve bükmeye başladı. Casimir kasaturayı fırlattıktan sonra ellerini kullanmadan perende atıp Baykuş'tan kurtulurken Darnir arkadan saldırıp Baykuş'un boğazını dirseğiyle sardı. Baykuş'un çenesi, onun dirseğinin hizasındaydı.

Baykuş başını sertçe geriye atarak Darnir'in burnunu kırdığında Casimir Baykuş'un yaralı olan sol baldırına tekme attı. Baykuş Casimir'e kroşe ve aparkatlarla saldırırken Darnir uzaklaşıp onu silahla vurmaya çalıştı. Baykuş bunu fark edince Casimir'i kalkan olarak kullandı. Darnir bunu son anda fark etti ve arkadaşını yaralamaktan zar zor kurtuldu.

Casimir Baykuş'un sol bacağına çelme taktığında Baykuş sol eliyle yerden destek alarak dengesini kurmayı sağladı ve yere düşmekten kurtuldu. Darnir onun eline tekme atarken Baykuş eliyle zıplamaya hazırlanır gibi yaylanıp aniden elini kaldırdı ve Darnir'in bacağının üzerine yığıldı.

Silahının dipçiğiyle onun ayak bileğini kırıyorken Darnir bilerek inledi ve Casimir onun çıkarttığı sesten faydalanarak usulca bir kibrit yaktı. Darnir, Casimir'in yere attığı kasaturaya zorlukla uzandı ve onu Baykuş'a doğru savurdu. Baykuş Darnir'in saldırısından kurtuldu fakat boynunda ince bir kesik oluştu.  Casimir bunu fırsat bilip elindeki kibriti onun sağ kanadına değdirmeyi başardı.

Baykuş refleks olarak arkasındaki Casimir'e etkili bir tekme atıp, sağ eli yaralı olduğu için zorlukla kanatlarını söndürmeye çalışırken diğer eliyle silahını yakın mesafeli sıcak çatışmaya ayarladı ve hızla fişek doldurup üçüne de ateş etti. Darnir kurtuldu fakat Casimir ve Philip kurtulamadı.

Baykuş'un acı dolu haykırışı tünelin duvarlarında yankılandı, tıpkı peçeli baykuşların çığlığı gibi. Ateş var hızıyla yayılıyor, alevler içindeki alacalı kanatları siyahlara bürünüyor, tüyleri gitgide inceliyor ve kararıyordu.
İncelmiş, sertleşmiş ve büklüm büklüm olmuş tüyler yangına maruz kalmış ağaçların dallarını anımsatıyordu.

Darnir ve Casimir, Baykuş'un işlerini bitirdikten sonra kendi çaresine bakacağını düşündüğünden ondan olabildikçe uzaklaşıyor, ellerinde silahlarla hazır bekliyorlardı.

İsten, dumandan Baykuş'un üniforması ve kolları kül rengine bürünürken bariz bir yanık kokusu dört bir yana yayılıyordu. Ateşin cızırtıları ve hışırtıları kulaklara dolarken Baykuş ellerine, bileklerine sıçrayan kıvılcımları inleyerek söndürüyordu. Üzerindeki kıyafet hiçbir koşulda yanmıyordu fakat açıkta kalan uzuvlarına ufak alev parçaları sıçrayabiliyordu.

Baykuş, tünelin sonuna doğru baldırını tutarak, yarı sürünerek, iki adımda bir sola eğilerek ilerlerken mağaranın yakınındaki nehrin yolu çoktan kafasında canlanmıştı bile. Belki de nehre gerek kalmaz, sulu sepkenle kanatlarını ıslatması yeterli olurdu.

Darnir onu sağ uyluğundan ve sol elinden vurduğunda Baykuş artık kaçamayacağını biliyordu. Son kez, tüm gücüyle, tüm acısı ve öfkesiyle bir vaveyla döküldü kanamış dudaklarından. Sonrasında ise ölümcül bir ihbar: "Yüzleri.. sahte."

Darnir de Casimir de içinden kantarlı bir küfür savurdu. Yaptığı her şey boşa gittiğini düşünüp sinirlendi, bir anlığına Baykuş'u dövmek istedi fakat onu suçlayamıyordu. Baykuş iradesiz bir klondu ve kurtarılması gerekiyordu.

Bileğini üstünkörü sarıp aksak adımlarla Philip ve Casimir'i kuytu köşeye doğru çekiştirip Baykuş'un kör noktasına geçti. Philip sırtından, Casimir ise karnından vurulmuştu. Casimir uyanıktı fakat Philip hâlâ baygındı.

Önce ikisinin de kanamasını temiz bir bez parçasıyla biraz baskı uygulayarak durdurdu, neyse ki atardamar travması yoktu. Ardından yaraları başka birer temiz ve nemli bezlerle sardıktan sonra her iki yaranın üzerine bandaj uyguladı. Hava yoluyla yer altı LRDA merkezine gitmek altı saatten çok çok daha az süreceği için ciddi bir durum söz konusu değildi.

Sürünen Baykuş'un yanına yaklaşırken onu bayıltmayı ve tutsak olarak yer altına götürmeyi amaçlıyor, onu öldürmek istemiyordu. Belki yer altında onu iradesine kavuşturabilir, aralarına katabilirdi. Yaroslav'a verilen, çipleri zayıflatmaya yönelik serumu ona da verebilirlerdi. Belki, bir ihtimal onu kurtarabilirdi.

Eğer Baykuş tetiği çekmeseydi.

Darnir itiraz edip öne atılırken Casimir'in dudaklarından tek bir cümle döküldü: "Başardık!"

Darnir bunu kabul etmek istemese de Baykuş'un başından akan oluk oluk, kopkoyu kan gerçeği apaçık belli ediyordu. Zavallı klon, son derece acılı bir şekilde ölmüştü. Yapayalnız, kimsesiz, alevler içinde, düşman ininde...

Darnir, onun intiharına sebep olduğunu düşündüğünde yüreği sızladı. Yere yığılan Baykuş'un cansız bedeni gözüne öyle zavallı, öyle aciz, öyle suçsuz görünmüştü ki... Sanki çatışmaya girdiği düşman değil kurtarmaya geldiği esirdi.

Elektrik telleri gibi kapkara ve sert tüyleri yer yer kanla kaplanmıştı. Koyu kırmızıya bulanmış elleri, sağ uyluğu ve sol baldırı mermi ile delinmişti. İnce dudaklarına keskin dişlerini geçirmiş ve kanatmıştı. Boynundaki ince kesik kanla dolmuştu fakat kan boynunun etrafına yayılmamıştı. Uzun kirpikleri acısını bastırmak için gözlerini sımsıkı yumduğundan mütevellit ıslanmıştı.

Hâlbuki Baykuş sert duruşundan taviz vermemişti, çenesine kadar gelen kestane rengi dağınık saçları son ana kadar mücadele ettiğini simgelerken yüzündeki mesafeli ve sinirli ifade şüpheye mahal vermeyecek kadar keskin bir delildi. Sadık, itaatkâr, sert ve soğuk bir asker; başka bir şey değil.

Darnir bileğindeki sargıyı sıkılaştırdı. Bileğinin üzerine basmamaya gayret ederek cesedi omzuna aldı ve tünelin dışına çıktı. Sulu, cıvık karların üzerine cansız bedeni yavaşça bıraktığında yüzüne bile bakmadan hızlıca fakat ses çıkarmamaya, ortalarda dolaşmamaya ve dikkat çekmemeye özen göstererek yeniden tünele döndü.

Kendini katil olarak gördü fakat hemen bu düşünceyi başından savuşturdu, o cinayet işlememişti. Eğer Baykuş'un kaçıp kendini söndürmesini engellemeseydi Baykuş öğrendiği her şeyi anlatabilir, hatta Darnir'i vurabilirdi.

Bu neyi değiştirir ki, diye düşündü. Sonuçta cinayet işlemişti, nedeni mühim değildi. Ya da önemli miydi? İnsanların çoğu önemli görürdü, bu yüzden polisler, askerler ve idam cezası vardı. Fakat ahlak sınırlarını belirleyen insanların görüşleri miydi?

Toplumların, hatta bireylerin etik anlayışı zaman içinde değişirdi. İnsanların çoğu kendi değerlerini kabul eder, kendisinden önce gelenlerinkini "eski, geçersiz" gibi kalıplara sıkıştırır ve erdemlerin zamanla geliştiğini düşünürdü. O hâlde ahlak değişken miydi? En ahlaklı toplum, insan neslinin yok olmasına en yakın zamanda yaşayan toplum muydu?

Darnir'in aksine Casimir vicdan azabı çekmiyordu, durumu çoktan kabullenmişti. Üstelik Darnir'den ziyade suçlu olan oydu, Baykuş'un kanatlarını ateşe veren oydu. Pişman değildi, çocukluk arkadaşlarının ölümünü kabullenmektense bir şeytanı öldürmeyi yeğlerdi.

Her ikisi de itiraf etmeliydi ki Baykuş'un ortadan kalkması gururlarını okşamış, hoşlarına gitmişti. Bir Baykuş'u öldürmek, herhangi bir övgü veya nişandan çok daha etkileyici bir başarı sembolüydü. Yıllarca aldıkları eğitimin meyvesi, hafife alınmamaları gerektiğinin şüpheye mahal vermeyen kanıtıydı.

Ansızın kulağını tırmalayan çöküntü sesleri duyunca iç geçirdi, belli ki mağara bombardıman altındaydı. Tünelin girişindeki çelik kapının altından ve yanlarından sızan ufacık toz zerrecikleri de bunu kanıtlar nitelikteydi.

Her ikisi de çok fazla canlının ölümüne sebep olmamayı diledi. Elbette ateş edilen yerleri söndürecek, yeniden ağaçlandıracak ve canlıları doğal ortamına bırakıp tüneli tamamen kapatacaklardı fakat onların içi rahat etmiyordu. Ölen her türlü ölmüş olacaktı, hasarı en aza indirgemek ve tahrip edilen bölgeyi yeniden yeşillendirmek onları geri getirmeyecekti.

Helikopter, rüzgarlı havayı delerek iniş yaparken çıkardığı ses onları düşüncelerinden çekip çıkardı. Önce Darnir Philip'i omzuna aldı, sonra Casimir kolunu Darnir'in omzuna atıp yavaşça yerinden doğruldu.

"Çok ağır mıyım?" dedi Casimir, ortamı yumuşatmak için.

"Balina kadar." diye cevapladı Darnir.

Onlar tüneli terk ederken kulaklıklarından gelen bir ses, diğer Baykuş'un da öldüğünü bildirince Darnir de Casimir de rahat bir nefes aldı. Arkalarına bile bakmadan kendilerini dışarıya attılar.

Casimir Darnir'den birkaç adım uzaklaşıp hâlâ görünmez olan sırt roketini çalıştırırken Darnir de Philip ile birlikte havalandı. İkisi birden helikopterin yanına iniş yaptı ve kapısının önünde duran, General'in yüzündeki yaralara sahip bir maske takan Fyodor'a ve yanındaki Nikolai'a baktı. Onun General olmadığını saçlarında hiç beyaz olmamasından anlamıştı.

Fyodor uzun bacaklarını çaprazlanmış, vücudunu hafifçe yana yaslanmıştı. Elleri uzun gömleğinin ceplerinde, bakışları Darnir'in ve Casimir'in üzerindeydi. Gözlerinde kibir ve gurur vardı, zaferini kutlamak istiyordu. Nikolai da neredeyse tıpatıp aynı pozisyondaydı fakat onun gözleri bulutluydu.

Casimir helikopterin içine girip otururken Darnir Philip'i içeri bıraktıktan sonra ayakta durup Fyodor'a açıklama bekler gibi baktı, onu burada görmeyi beklemiyordu. Fyodor iç çekip Casimir, Darnir ve Nikolai'ın görüş alanının kesiştiği yöne döndü.

"İyi misiniz?" Aslında sağlık durumları hakkında her an, her saniye bilgileniyordu.

Darnir ve Casimir başlarını sallayınca Fyodor, "Mükemmeldiniz, evlat." dedi ve elini Casimir'in omzuna koyup gülümsedi.

Darnir şaşkınlıktan az kalsın dilimi yutuyordu. Fyodor General'i son derece iyi taklit ediyordu. Hâl hatır sorması, sanki ne yaparsa yapsın hoşgörüyle karşılayacakmış düşüncesini uyandıran yumuşak ses tonu, ilgilenme biçimi...

Darnir; Fyodor'un görünüşte doğru dürüst rol yapmadığını ama sesini ciddi manada etkili kullandığını fark etti. Demek ki kamera varsa da uzaktaydı, görüntüyü net olarak kaydedemeyecekti fakat seslerini algılayabilecekti.

"Sizin göreviniz sona erdi, helikopterde kalın ve dinlenin. Nikolai ve ben onları alıp geleceğiz."

Darnir ve Casimir klon oldukları belli olmasın diye cevap olarak sadece başlarını sallayınca Fyodor önce hava saldırısına maruz kaldığı için kanlar içinde kalmış, yere yığılmış baykuşun yanına gitti.

Baykuş'un başından süzülen kan, helikopterin yaptığı atış sebebiyle kararmış taşları ve kirli karları kızıla boyamıştı. Yarı parçalanmış kıyafetinin süprüntüler ve dağılmış, ufalanmış et parçaları etrafa saçılmıştı.

Fyodor, Baykuş'un içler acısı görüntüsünden etkilenmedi. Alacalı kanatlarına basıp sol dizinin üzerine çömeldi. Bu ona tarif edilemez bir zevk vermişti. Hırsları yoktu fakat gururu vardı. Kazandığı her zaferde biraz daha büyüyen kibri, tıpkı bir böcek gibi Baykuş'un cesedinden beslendi. Kendini aslan zanneden, zavallı bir böcek.

Kertenkele; Baykuş'un kanatlarına basıyor, diye düşündü. Sürüngenleri avlamaya gelen Baykuş, Kertenkele'nin avı olmuştu.  İblis'in yetiştirdiği kanatlı şeytanlar, Mesih'in halefinin ayakları altındaydı.

Beline astığı kasaturayı kılıfından çıkarıp Baykuş'un ensesini oydu. Kestiği et parçasını fırlatıp dikkatlice oyuk kısma baktı. Şah damarını da kesmesine rağmen kan fışkırmıyordu, Baykuş'un kalbi çoktan durmuş olmalıydı.

Nikolai gözlerini kaçırırken Fyodor, "Genç Teğmen.*" dediğinde mecburen göz ucuyla ona baktı.

Nikolai, Fyodor'un bakışlarındaki zevk kırıntılarından korktu. Rüzgarlı havaya rağmen pek fazla karışmamış kahverengi-kumral saçları, uzun kirpiklerinin çevrelediği koyu gözleri, yapılı vücudu ve uzun boyuyla gereğinden fazla mükemmeldi. Üzüldüğüne, vicdan azabı çektiğine dair en ufak bir belirti yoktu. Yalnızca küçümsemeyle karışık bir acıma, bu mükemmel heykelin çatlaklarından beliriyordu.

Evet, bir Baykuş'u öldürdüğü ve Zakharova'ya karşı ilk zaferini kazandığı için tatmin olması normaldi fakat zavallı bir askerin parçalanmış cesedini didiklerken mutluluğunu bu derece yansıtması hiç de normal değildi. Nikolai ürpermiş bakışlarını ondan gizleyemedi.

"Bir sorun mu var?"

"Hayır efendim." Nikolai, sırt roketi ve sahte yüzü olmadığı için sesinin açığa çıkmasını sorun etmedi.

"Bu asker sayesinde diğerlerini kurtarabiliriz. Cesedi üzerinde araştırma yapmaya uygun." dedi Fyodor. Nikolai yalnızca başını salladı.

"Pişmanlık duymuyorsun, değil mi, Nikolai? Onları öldürmeseydik arkadaşlarının öleceğini biliyorsun. Ölülerin acı çekmediğini, onu kölelikten kurtardığımızı biliyorsun, değil mi?"

Nikolai, General'in casusken kullandığı o zehirli, kendinden emin, alay edercesine fakat bir o kadar da ciddi ses tonunun Fyodor'da da bulunduğunu fark etti. "Evet efendim."

Fyodor iç geçirdi. Nikolai'ın vicdanından haberdardı fakat üstelemedi. Aslında, onun vicdanını öldürmeyi yine onun için istiyordu. Vicdan azabının insanları ne hâle getirdiğini biliyordu, General bunun en iyi örneğiydi. Nikolai onun en sevdiği asker, bir nevi küçük kardeşiydi ve Fyodor onun yaşayan bir hayalete dönüşmesine izin vermeyecekti.

"Cesedi helikoptere ben götürürüm." dedi Fyodor. Onun şimdilik buna hazır olmadığını biliyordu.

"Gerek yok, efendim." dedi Nikolai. Derinden sızlayan yüreğini geride bırakmaya alışmalıydı. Düşmanının cesedini bile taşıyamazken, arkadaşlarının cesetlerini nasıl taşıyacaktı?

Fyodor'un kaşları hafifçe yukarı kalktı fakat yine üstelemedi. Nikolai'ın, doğru dürüst sıcak çatışmaya girmediğinden asker olmayı daha zor kabulleneceğini biliyordu. Eğer düşmanıyla yüzyüze gelseydi, onunla çarpışsaydı ona kin beslemesi daha kolay olurdu.

Nikolai fiziksel yönlerde diğer Kertenkele Müfrezesi üyeleri kadar iyi olmadığı için göreve gitmesi tehlikeliydi. En iyi ihtimalle sadece diğerlerine ayak bağı olur, en kötü ihtimalle görev arkadaşlarıyla beraber ölürdü. Bu yüzden Fyodor onu çoğunlukla yardımcısı olarak görevlendiriyordu.

Nikolai Baykuş'u kucağına aldı. Baykuş'un sarkık kanatları, Nikolai'ın ayak bileklerine hafifçe değiyordu. İnce, yumuşak tüyler bacaklarını rahatsız ediyor, kaçınma isteği uyandırıyordu. Sonunda Nikolai onu itfaiyeci tekniği ile taşımakta karar kıldı.

Darnir, helikopterden içeri giren Nikolai'ı sırtında Baykuş'un cesedi ile birlikte gördüğünde şaşırmadı. Fyodor, Nikolai'a acımasız fikirlerini işlemiş olmalıydı. Zavallı Nikolai, diye düşündü. İradesi zayıf, bu yüzden gerçekleri göremiyor.

Casimir ise, Fyodor'un yaltağı, diye düşündü. Kesin Fyodor emrettiği için taşıyordur, yoksa Nikolai böyle pis işleri sevmez. Ya da belki Fyodor kanlı cesede dokunmasın diye düşünmüş, biricik komutanına 'kibarlık' yapmıştır.

Nikolai onların neler düşündüğünü az çok tahmin ediyordu ve dürüst olmak gerekirse bu duruma içerlenmişti. Yine de ses etmedi. Cesedi bir koltuğa oturtup düşmemesi için kemerini bağladıktan sonra onları içtenlikle tebrik etti.

Fyodor yanık olan cesetle içeri girdiğinde Marko'ya arkalarında iz bırakmamalarını sağlamaları için emirler verdi. Marko Baykuşlar'ın ve Kertenkeleler'in geride bıraktığı kan kokusunu ortadan kaldırmaya, mağara ve tüneldeki diğer tüm izleri temizlemeye koyuldu.

Darnir, Baykuş'un dipçikle vura vura neredeyse kırdığı ayak bileğini ovaladığında vicdan azabı gitgide azaldı. Neyse ki Casimir de kendisi de kuvvetli ağrı kesici kullandıklarından acısını hissetmiyordu. Fakat neticede isteyerek ya da istemeyerek, can yakarak ya da can yakmayarak Baykuş onlara kötülük yapmıştı.

Kendisinin bileğini kırmıştı. Küs olduğunda bile en ufak bir zarar vermeye kıyamadığı arkadaşını, Philip'i yaralamıştı. Çoğu zaman moral kaynağı olan dostunu, Casimir'i vurmuştu. Kardeşlerine yapılanı affedemezdi.

Öyleyse General'i nasıl affetmişti? General zorunlu olduğundan dolayı onlara kötü davranmıştı ve sonrasında onlara yaptığı sayısız iyilikle karşılığını çoktan vermişti. Üstelik onlardan özür dilemiş ve yaptığı en ufak acımasızlık için bile vicdan azabı çekmişti.

Baykuş da o durumda mıydı? Hayır, değildi. Onları vururken son derece öfkeli görünüyordu. Sanki iradesini geri kazansa bile onları öldürmek için ettiği yeminden dönmeyecek gibiydi.  Yine de Darnir onun vicdanının varlığından da yokluğundan da emin değildi.

Marko geri döndüğünde helikopterin sürücü koltuğuna geçti ve kısa süre sonra helikopter ağır ağır yükseldi. Pervanenin sesi, motorun sesine karışırken hiç kimse ağzını bıçak açmadı.

Fyodor Marko'nun yanına oturduğundan dolayı klonlar arkada yalnız kalmıştı. Birbirlerine bakmaya dahi tenezzül etmiyor, sessizce günün yorgunluğunu üzerlerinden atıyorlardı. Darnir ve Casimir uykuya dalmak üzereydi, Nikolai ise düşünceliydi.

Bir ara Philip kendine geldi. Duyduğu boğuk sesler, gördükleri buğulu çevre ona rüyadaymış gibi hissettiriyordu. Yalnız sırtındaki yaranın acısıyla inleyince Casimir hemen uyanıp ona ağrı kesici uzattı. Philip hapları yutup suyu içtikten sonra kısık sesle teşekkür etti.

Hiçbir şey umrunda değilmiş gibi hissediyordu. Başındaki ağrı ve sırtındaki acı olmasa tutunacak bir gerçekliği yoktu. En son ne olduğunu bölük pörçük hatırlıyor fakat parçaları birleştiremiyordu. İçinde filizlenen muzafferlik duygusunun tohumunu bilmiyordu. 

İlgisizce ve dikkatsizce etrafına baktı. Ölü Baykuşlar'ı bile fark etmedi, sadece silah arkadaşlarını ve komutanını gördü. Bu sebeple güvende olduğunu düşünüp gözlerini kapattı ve uyumaya çalıştı. Ağrı kesici etkisini göstermeye başladığında o da uykuya dalmaya başlamıştı.

Belki başlarını kaldırsalardı, yaptıkları her şeyi izleyen yapay zekâlı peçeli baykuşu görebilirlerdi. 

Genç Teğmen*: Genç teğmen, teğmenden farklı bir rütbedir

Bahsedilen mağara Mezmaiskaya Mağarası, bahsedilen nehir Kurdizhips Nehri'nin bir koludur.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top