Bölüm 14 - Ödül Töreni
Herkes heyecan içinde olduğu bir öğle vaktiydi. Yemekhanedeki droidler taşıdıkları tepsiler ve tabaklarla koşuşturuyor, köftelere baharat ekliyor, büyük kazanlardaki çorbaları karıştırıyor, straganofların üzerine unla çırpılmış krema döküyorlardı.
Klonlar her zamanki gibi erken kalktıktan sonra duş alıp günlük üniformalarıyla öğle yemeğine kadar olan derslere girmiş lakin öğle arası olunca tören üniformalarını giymişlerdi. Çoğu kemerlerini düzeltmeye uğraşırken birkaçı da çizmelerinin içine pantolonlarını sıkıştırmaya çalışıyordu.
Tören üniforması günlük üniformanın aksine yeşil değil koyu turkuazdı. Apoletler, yakaların uçları ve kemerler altın renkliyken koyu mavi-turkuaz şapkalarda iki çift koyu kırmızı şerit ve şeritlerin ortasında LRDA sembolü olan yaprak içinde bir insan, insanın üzerinde çaprazlama iki çift kılıç bulunuyordu.
Üniformanın yakasında çift kılıç ve ağzında zeytin dalı olan bir güvercin sembolleri olan, parmağın üçte biri kadar küçük armalar takılmıştı tören için. Çocuklar güvercinin anlamını bilmiyordu.
Rütbelilerin de neredeyse hepsi hazırdı, yalnız General siyah eldivenlerini çıkarıp beyazları giymekle meşguldü. Çoğu, görünüşlerine özen göstermemişti çünkü bu törene önem vermiyorlardı, ayda bir olacak basit bir ödül töreniydi bu.
Klon Eğitme Tesisi'nden kurtulup LRDA yönetimi altında yer altında yaşamaya başlamalarının üzerinden bir ay geçtiği için ay boyunca kusurlularda her bölükten, kusursuzlarda ise her taburdan en uslu ve başarılı kursanta madalya takılacaktı.
On dört bin kusursuz klon arasından yirmi kişiye, yedi yüz kusurlu klon arasından dört kişiye ödül verilmesi kulağa adil gelmese de kusursuzların kendilerini sınırlayacak ahlaki çipleri vardı ve kusurlular gibi meraklı küçük çocuklar değillerdi.
Philip, Darnir ve Casimir ödülü alamayacaklarını bildiklerinden dolayı kendileri için umutlanmak yerine arkadaşlarından hangisinin ödüllendirileceğini düşünüyor, kendilerinin alamayacağını görmezden gelmeye ve kıskançlık duymamaya çalışıyorlardı.
Hazır olan klonlar ortak yemekhaneye gidip önceden numaralandırılmış yerlerini aldılar ve törenin başlamasını beklerken bir yandan da sohbet etmeye başladılar.
"Yemekler güzel görünüyor." dedi yemeklere çoğu klon gibi iştahla bakan Dmitri.
"Leziz!" dedi köfteden bir ısırık alıp yağlanan beyaz eldivenlerini pantolonuna silen Nikolai. Uykuyu sevdiği gibi yemeyi de seviyordu.
"Hey! Tören daha başlamadı!" diye uyardı Ethan.
"On beş bin klonun arasında bir köftenin ısırıldığını kim fark eder ki?"
"On dört bin yedi yüz." diye düzeltti Isaac.
"Biliyorum." dedi ve gözlerini devirdi Nikolai.
Belki konuyu değiştirmek, belki de merak ettiği için, "Sizce kim alır?" diye sordu Casimir.
"Leo kesin alır." dedi Ethan.
"Bence o alamaz, o pek zeki değil." dedi Isaac.
Philip omuz silkti, "Ama azimli ve lider gibi."
"Olsun, zeka bence de önemli." diye destekledi Nikolai. Leonid'i seviyor olsa da objektif bakıyordu duruma.
"Birinci Bölük'ten?"
"Pyotr alabilir bence." Yaklaşık bir ay önce Darnir çatıya çıkmasın diye onu oyalayan çocuktu Pyotr. Dışlanma korkusu olsa da çoğunlukla dürüsttü, Philip'e kendisinin de çatıdan korktuğunu söylerken olduğu gibi.
"Pyotr atış yaparken tereddüt ediyor, bu yüzden güzel atamayabiliyor." dedi Philip. Pyotr'un kazanmasını isterdi ama onun boş yere umutlanmasını istemezdi.
"Doğru." diye destekledi Casimir. Ardından, "İkinci Bölük?" diye ekledi.
"Kararsızım." dedi Darnir.
"Ben de." diye destekledi Ethan. Duygusallıktan seçemiyordu kimseyi.
"Üçüncü?" diye sordu bu kez Casimir.
"Dmitri?" dedi Philip. Yaklaşık bir ay önce kiliseye giderken sırayı bozması dışında gayet uslu ve özellikle sivil derslerde başarılı bir çocuktu Dmitri.
"Olabilir, zeki çocuk." diyen Nikolai rütbelilerin törene katılmakta olduğunu görünce sesini kıstı ve diğer tüm klonlar gibi ayağa kalkıp selam durdu. Rütbeliler, kendilerine ayrılmış masanın önünde ayakta durunca tören başladı.
Anton Firsov acıktığını düşünerek önündeki etli yemeğe, Elmir Noskov dümdüz önüne, Tiarna Danilova Novikova'yı düşünerek parlak metal çatala, İlyev devrimi düşünerek klonlara, Annika Yimrova sıkıldığını düşünerek beyaz boyalı sedir masaya, Andrei Vasilevski motivasyonun başarıyı ne kadar etkileyeceğini düşünerek madalyalara bakıyordu.
Klonlar ise General'in de kendilerininkine benzer bir tören üniforması ve beyaz eldivenler giydiğini görünce onu iyiden iyiye benimsediler, halbuki normalde de onlarınkinden pek de farklı olmayan bir üniforma giyiyordu.
Gösterişli hiçbir şey yoktu, kutlamaya bile pek benzemiyordu tören. Yemekler, üniformalar ve tavana asılmış birer metrelik bayraklar dışında bir farklılık yoktu. Bayraklarda LRDA'nın askeri kuvvetlerinin işareti olan yaprak içinde bir insanın üzerinde çaprazlama duran iki kılıç sembolü vardı, arka plan ise koyu turkuazdı.
General, eline öksürünce salondaki tüm fısıldaşma seslerini istemsizce susturduktan sonra elini pantolonuna sildi ve kimseyi bekletmeden konuya girdi.
"Birinci Bölük'ten 139, Nikolai."
Kendisini alkışlayanlara yarım ağız gülümseyen Nikolai gururla lakin biraz çekinerek General'in önüne geldi. Komutan, çocuğun göğsüne üç santimlik bir yıldız şeklindeki parlak, demir-nikel olsa da çocuklar için altın değerinde olan madalyayı takarken Nikolai madalyasına gururla baktı.
General sol elini çocuğun omzuna koydu ve eğilip ona bakarak gülümsedi. Çocuk utanıp ellerini önünde bağlayınca ve başını eğince Baş Kolcu doğruldu.
Kumandan tekrar öksürünce Nikolai ürkekçe onun yüzüne baktı ve beyaz eldivenine bulaşan kopkoyu kanı gördü. İlk başta gördüklerine inanamadı lakin komutan elini pantolonuna silince şüpheleri kuvvetlendi, ters giden bir şeyler vardı.
General, "İkinci Bölük'ten 256, Colin." deyince Colin tüm utangaçlığı ve saşkınlığıyla yerinden kalkıp Nikolai'ın yanına geldi ve pembeleşmiş yanaklarıyla kafasını kaldırmadan bir an önce madalyasının takılmasını bekledi.
Kumandan, gözlerini yere dikmiş Colin'in şapkasını hafifçe eğdikten sonra bu kez üniformasının bileğini kana bulayınca Colin de her şeyin farkına vardı.
Baş Kolcu aldırmadan devam etti, "Üçüncü Bölük'ten 472, Dmitri."
Dmitri tepki vermeden ama utanarak arkadaşlarının yanına gitti. Madalyası takılırken dümdüz önüne baktı ve etrafında olup bitenlerden kendini soyutladı, yalnızca yüz yetmiş beş kişi arasından seçildiğini düşündü.
"Dördüncü Bölük'ten beş.." dedi ama devamını getiremeden tekrar öksürdü ve diğer bileğini kana buladı.
"573, Isaac." diye devam edince diğerlerinin aksine yalnızca gururla arkadaşlarının yanına vardı Isaac. Madalyası takılırken önce alt dudağında belli belirsiz bir kan izi -sadece dudağını pembeleştirmişti- kalmış General'e baktı, sonra hiçbir şeyi fark etmemiş gibi Dmitri'ye dönüp gülümsedi.
Töreni lüzumsuz bulan Dmitri ve Isaac yine de doğal olarak hallerinden memnunlardı. Başarı ve takdir hoşlarına gitmemiş değildi lakin gereksiz bir seremoni için ne tümgenerallerinin başına bir şey gelmesini ne de kargaşa çıkmasını isterlerdi.
Nikolai ise General için az biraz endişe etse de -şampuanı gözüne kaçırma ihtimalini gözetmek kadar basit bir endişeydi bu- kaos ortamı oluşmasını istiyordu.
"508, Valeriy." diye bölükleri söylememeye başladı kumandan, boğazını iyice yormasının anlamı yoktu.
Kusursuz klonlara madalyalarını takarken ne gülümsedi ne de herhangi bir tepki verdi komutan, ödüllerini alan kusursuz klonlar gibi.
"1060, Theo."
Colin yatakhaneye dönünce madalyasının resmini çizeceğini düşünürken Nikolai General'in yüzüne baktı ve dudağındaki kan izini gördü.
"1903, Arseni." Dmitri bir an önce yemeklere kavuşmayı dilerken Nikolai hafifçe eğilen Baş Kolcu'nun yüzünde başka bir şey var mı diye dikkatlice kontrol etti.
"2281, Grigory." Isaac daha iyi bir ödüle layık olduğunu düşünürken Nikolai onca kana rağmen hâlâ beyaz olan komutanın eldivenlerine baktı.
"3370, Miron." Philip, Darnir ve Casimir daha yer altına geldikleri ilk günden yaramazlık yapmaktan pişmanlık duyarken ve madalya alanlara özenirken Nikolai kumandanın şapkayla kapatılmayan kısa saçlarında farklı bir şey bulamadı.
"4054, Demian." Leonid daha çok çalışmayı düşünürken Nikolai nihayet, General'in boğazının sol yanındaki derin lakin pudrayla kapatılmaya çalışılmış yara izini gördü. Önceden de orada olup olmadığından emin değildi ama kan öksürmesiyle bağlantılı olduğunu düşünüyordu.
Tam fısıldayarak bunu Dmitri'ye söyleyecekti ki fısıldasa bile tüm klonların onu duyabileceği, daha kötüsü rütbelilerin de onları duyacağı aklına geldi.
Dmitri'ye dirsek atıp gözleriyle General'i işaret etti lakin arkadaşı bir şey anlamadı ve soru sorar gibi Nikolai'ın yüzüne baktı. Nikolai "Aptal!" der gibi baktı ama öfkesini yansıtmak gibi bir şansı da olmadığı için yaşadığı tüm duyguları içine gömmek zorunda kaldı.
Madalya kazandığına mı sevinmeliydi, yüz yetmiş beş kişi arasından seçildiği için kibirlenmeli miydi, General'in boğazının kesilmesine mi şaşırmalıydı, nasıl kesildiğini mi merak etmeliydi, kimseye doğru dürüst bir şey anlatamamasına mı yoksa Dmitri'nin onu anlamamasına mı sinirlenmeliydi, yanında Isaac'in değil Dmitri'nin olmasından mı yakınmalıydı, karmaşa çıkmasını umup heyecanlanmalı mıydı, General için endişe mi duymalıydı, can sıkıntısıyla törenin bitmesini mi beklemeliydi?
Azar azar tüm bu duyguların hepsini tattı ama hiçbirine bağlı kalmadı. Neyse ki can sıkıntısının uzun sürmesine de gerek kalmamış, General toplamda yirmi beş isim açıkladıktan sonra -her seferinde öksürmüştü- kısa bir tebrik cümlesinden sonra yerlerine geçip yemeye başlayabileceklerini söyledi.
Çocuklar teker teker yerlerine geçerken Nikolai ve Isaac boyunlarının sol yanına ve sol omuzlarına nazikçe dokunan soğuk bir el hissetmeleriyle irkildiler.
"Dikkatinizi takdir ediyorum."
General elini çocukların omuzlarına koyunca Nikolai ve Isaac'in omzuna birer yapay zekalı bit bırakılmış oldu. Bit onları ısırınca ikisi de bir halüsinasyon, bir video kaydı görmeye başladı.
"Kertenkele Müfrezesi'ne dahil edildiniz." dedi kafalarının içindeki General'e benzeyen adam.
Çok benziyordu lakin farklılıklar vardı, onun gibi çökmüş görünmüyordu. Ne yüzündeki yaraları, ne göz altı morlukları, ne solgun teni, ne bıkkın bakışları, ne siyah eldivenleri ne de metal elleri vardı. Daha genç gösteriyordu ve öyleydi de.
"Kertenkele Müfrezesi; General Kuznetsov tarafından oluşturulan, benim yetiştireceğim kusurlu tabur klonlarından oluşan askeri birlik. Temel göreviniz casusluk olacak."
"Seremoni tamamen bittikten bir saat sonra General'in bürosuna gelin. Şimdilik, Kertenkele Birliği'nden başkalarına bahsetmeyin."
"Görüşmek üzere." Mesaj bitti lakin General'e benzeyen adamın simetrik gülümsemesi gözlerinin önünden gitmedi. Gerçekten etkilenmişlerdi.
Mesajdan bir kalıntı veya ipucu bulmak için göz gezdirseler de etrafta hiç iz yoktu. General de dahil olmak üzere herkes Kertenkele Birliğinden bihaber gibi görünüyor, seremoniden bahsederek yemek yiyordu.
Nikolai ve Isaac'in gözleri buluştuğunda asimetrik bir gülümsemeyle başlarını eğdiler. İkisi de nasıl ve neden halüsinasyon gördüklerine kafa yormaya başlamıştı bile.
Yemeklerine bir şey katılmış olsaydı Nikolai halüsinasyonu daha önceden görürdü çünkü yemeğin tadına bakmıştı. Üstelik binlerce tabldot arasından birkaçına bir madde koymak zor olurdu. Kıyafetlerine madde sürmek ya da bir droid koymak da aynı şekilde fazla uğraş gerektirirdi.
Bilekliklerde kim oldukları kayıtlıydı, dolayısıyla binlerce klon arasından iksini bulmak zor olmazdı. Bileklikleri uzaktan kontrolle vücutlarına bir madde ya da robot bırakılmış olabilirdi. Ama öyle olsaydı maddeyi ya da robotu omuzlarına gelmeden önce hissederlerdi.
Madalyalara bir şey koyulmuş olsaydı, Dmitri ve Colin de o video kaydını görürlerdi. Gerçi özellikle sadece ikisine farklı bir şey koyulmuş olabilirdi ama madalyalar rastgele verilmişe benziyordu, üzerinde isim bile yazmıyordu.
Belki de tüm madalyalara video kaydına sebep olan şeyden koyulmuştu lakin sadece belli koşullarda aktif oluyorlardı. Hem Isaac'in, hem Nikolai'ın başına aynı anda gelen tek bir şey vardı: General'in omuzlarına dokunması.
Bu durumda geriye yalnızca iki ihtimal kalıyordu. Ya General temas edince o şey aktif olmuştu, ya da omuzlarına dokunduğunda bırakılmıştı. Önceden herkese o maddeden bırakmak, sonradan koymaktan daha zahmetli olacağından omuzlarına dokunulduğunda o şeyin konulduğunu anladılar.
Geriye bir diğer gizem kalmıştı, General'e benzeyen o adam kimdi? Tıpatıp benzediğine göre muhtemelen ikizi olmalıydı ama aynı yaşta görünmüyorlardı. Bu durumda onun küçük kardeşi olmalıydı. Anne babaları onların genlerini seçerken benzemelerini istemiş olabilirlerdi.
Nikolai ve Isaac, ailesi zengin olan normal çocukların genlerinin ailesi tarafından seçildiğini duyduğuna emindi ve General'in doğuştan 17/25 olduğunu biliyorlardı.
Bunca zamandır ortaya çıkmama sebebi ise yer altında çalışıyor olmasıydı. Abisini ziyaret etmek için Klon Eğitim Tesisi'ne hiç gelmemesi, onun aranan bir LRDA üyesi olduğunu doğruluyordu.
Yine de bu ihtimalde akıllarına takılan bir şeyler vardı. Söz konusu adam eğer General'in kardeşiyse; klonlar hükümetin pençesinden kurtarıldığında Kolcular'ı vuran, şu anda klonların eğitmenleri dört kişilik suikast ekibiyle beraber gelmemesinin sebebi neydi? Ağabeyini hiç mi merak etmiyordu?
Belki de anlaşamıyorlardı. Belki sadece dış görünüşleri benziyordu, tamamen zıt insanlardı. Yine de insan uzun zamandır görmediği kardeşini bir kez olsun görmek, karşılamak istemez miydi?
Kardeş fikrine tezat olan bir diğer soru ise onu hiçbir zaman görmemiş olmasıydı. General kardeşini neden gizli saklı tutsundu ki? Neden kardeşiyle hiç yan yana dururken veya konuşurken görülmek istemesindi ki?
Akıllarına takılan bir diğer konu ise hiç yıpranmış gözükmemesiydi. Ağabeyi harap olurken, daima yorgun görünürken o hiç mi acı çekmemişti? Ağabeyine üzülmediyse bile, yer altında çalışan ve acı çeken onca insan varken nasıl gayet dinç görünebiliyordu? Belki de umursamaz biriydi. Bu kadar umursamazlık mümkün müydü ki?
Belki de o adam hiç var olmamıştı, sadece General bunu fark etmeleri için kendi görüntüsünü ya da videoyu değiştirmişti.
Isaac şüphelerine rağmen askerlerin duygularına kulak vermediğini düşünmüş ve o adamın General'in kardeşi olduğuna inanmıştı, Nikolai ise emin değildi. Adamın kim olduğuna kafa yormayı bırakıp General'in boğazındaki kesiği düşünmeye başladı.
Başka biri yapmış olamazdı, zira koskoca tümgeneralin astları tarafından yaralanması mümkün değildi. Kendisi de yapmış olamazdı, bu da kulağa saçma geliyordu. Yanlışlıkla olmuş olamazdı. Tıraş bıçağını düşürebilirdi elbette lakin derin bir kesik için özellikle uğraşmak gerekirdi.
Belki de kendine zarar vermeyi seviyordu. Bu düşünce ona saçma gelse de General'in yaralandığı diğer zamanları hatırlamaya çalıştı.
Aklına Klon Eğitim Tesisi'nden kurtuldukları gün -klonlar arasında Kurtuluş Günü olarak anılıyordu- General'in suikastçılar tarafından vurulmuş ve bayılmıştı, üstelik suikastçının dediğine göre bu emri kendisi vermişti. Yine de bu olay ona yeterli gelmedi.
Bu kez aklına Philip'in anlattıkları geldi. Ona General'in başında taze bir yara gördüğünü söylemişti, üstelik bunu diğerleri de doğrulamıştı. Elbette kafasını yanlışlıkla çarpmış olabilirdi lakin kanatacak çok sert vurması kulağa pek de kazara olmuş gibi gelmiyordu.
Sakar ya da dikkatsiz biri olmamasına rağmen hem boğazının kesilmesi, hem bayılması, hem de kafasını çarpması nasıl rastlantı olabilirdi? Belli ki General kendi kendine zarar veriyordu.
Isaac ise bu kadar detaylı düşünmeden, sadece rütbesine bakarak onun sadece kendisi yüzünden yaralanabileceğini düşünerek bu sonuca ulaşmıştı.
"Ne düşünüyorsun?" dedi yanındaki Leonid. Endişelenmiş olmalıydı.
"Bir sonraki ayın ödülünü almayı düşünüyorum." dedi ve sırıttı.
"Yemeğini yemezsen o biraz zor!" dedi gülerek Leonid. Nikolai da onunla beraber kıkırdadı.
Nikolai yemeğini yemeye başlarken -neyse ki soğumamıştı- törenin bir an önce bitmesini dileyerek tabildotundaki dana etinden yapılmış köfteleri bir çırpıda bitirdi. Pancar çorbasını da hızlıca içtikten sonra pancar tadını unutmak için yarım bardak suyla ağzını çalkalayıp suyu yuttu.
"Çok hızlısın, kaç gündür açsın?" diye alay etti Casimir.
"Çok konuşursan senin yemeğini de yerim!" dedi Nikolai, muzip bir ifadeyle.
"Beni yeme de, ne yersen ye!" dedi Casimir.
Nikolai Casimir'in tabağındaki ekşi kremalı bir et parçasını çatalına batırmıştı ki Darnir onun elini tuttu.
"Artık çatala batırdım, geri koysam da yemez." dedi Nikolai.
"O haklı." dedi Dmitri. Bunun üzerine Darnir Nikolai'ın elini bıraktı ve onun yamuk yumuk bir sırıtmayla eti yemesine huysuzca müsaade etti.
O esnada Civciv, salonun ne kadar neşeli olduğunu düşünüyordu. Sanki kendisi bu mutlu kareye dahil değilmiş gibi diğerlerinin eğlenmesi onu üzmüyordu, aksine bir köşeden diğerlerinin sevincini izlemek hoşuna gidiyordu. Onların uyumunu bozmak istemiyordu.
Tüm klonlar, ödül alamayanlar bile mutluydu. Şimdi olmasa da bir sonraki ay ödül alabileceklerini düşünüyor, daha çok çalışacaklarına dair kendilerine söz veriyor, anın ve yemeğin tadını çıkarıyorlardı.
Tören uyum, huzur ve mutlulukla sona erdi.
***
Seremoni biteli bir saat olmuştu, Nikolai ve Isaac General'in odasının kapısının önünde heyecan içinde bekliyordu. Özellikle Nikolai'ın kalbi yerinden fırlayacak gibiydi, bir an önce içeri girmek istiyordu.
Otomatik kapı tıslayarak açıldığında ne Isaac ne Nikolai peşlerine takılmış olan Philip, Casimir ve Darnir'den haberdardı. İki çocuk içeri girerken diğer üç çocuk duvara iyice yaslanıp görünmemeye çalıştı. Kapı kapandığında, kapıya yaslanarak içeride konuşulanları duymaya çabaladılar.
"Oturun." dedi masasına yaslanan kumandan. Yanında, onun gibi maun masaya yaslanan Fyodor vardı.
"Açıklama yapmadan önce size iki soru soracağım. Öncelikle, neden tören esnasında halüsinasyon gördüğünüzü düşünüyorsunuz?"
"Omzumuza dokunduğunuzda..." diye başladı Nikolai.
"Bize bir şey bıraktınız." diye devam etti Isaac. Bunu birlikte söylemek için önceden anlaşmışlardı.
Philip, Darnir ve Casimir halüsinasyon kelimesini bilmediklerinden konuşulanlardan pek bir şey çıkaramamışlardı.
"Fyodor sizce kim?"
"Kardeşiniz, efendim." dedi Isaac, kendinden emin görünüyordu.
"Emin değilim, efendim." diyen Nikolai ise düşünceli ve şüpheci görünüyordu.
"Fena değil. İlk cevabınız doğru lakin ikincisi değil. Yine de, ikizim olduğunu düşünmemeniz güzel." dedi General. Tatmin olmuş gözüküyordu.
"Neden Fyodor'un kardeşim olduğunu düşünmedin, Nikolai?" dedi komutan, hâlâ tören üniformalı olan çocuğa kuşkuyla bakarak.
Nikolai, "Eğer kardeşiniz olsaydı Klon Eğitim Tesisi'ni terk ettiğimizde suikast ekibiyle beraber geleceğini düşündüm, efendim." diye cevap verirken tereddüte düşmüştü çünkü duygusal bir izlenim bırakmak istemiyordu. Kumandan ise çocuğun duygusal olduğunu değil, çok yönlü düşünebildiğinin iyice farkına varmıştı.
"Beni önemsemiyor olamaz mıydı?"
"Klon Eğitim Tesisi'ne hiç gelmediğine göre aranan biri olmalıydı, bu yüzden de uzun süre yer altında kalmış olmalı. Yer altında kaldığına göre de sizi yıllardır görmemiştir. Bence sizi sevmeseydi bile merak ederdi. Üstelik, onu burada hiç görmemiştim. Kardeşiniz olsaydı bizden gizlenmezdi."
"Görev yeri farklı olduğundan buraya birkaç gün önce gelmiş olamaz mı?"
"Birkaç gün önce gelmiş olsaydı siz onu beklerdiniz. Ya endişeli, ya da huzursuz olurdunuz."
"Öyle olmadığımı nereden biliyorsun?"
"Her zamanki gibi görünüyordunuz." Nikolai çoktan seviyeli bir tartışma havasına girmişti bile. Bunca zaman görmezden gelinen parlak zekasını göstermek için bu iyi bir fırsattı ve elinden geleni yapacaktı.
"Onun gelemeyeceğini düşünüp boynumu kesmiş olamaz mıyım?"
"Bağışlayın efendim, ama..." dedi ve başını önüne eğdi Nikolai.
"Devam et." Ses tonu sakin ve yumuşaktı komutanın.
"Gördüğüm kadarıyla... Aileniz yok. Kardeşiniz olsaydı o tehlikedeyse onu korurdunuz ve biz buraya geleli bir ay olmadan önce onu yanınıza alırdınız. Hem zaten buradaki başkomutan olduğunuzu söylemiştiniz, yani kardeşinizi tehlikeye atmamak sizin elinizde."
"Etkileyici." dedi General. Simetrik gülümsemesi, hafifçe yukarı kalkan başı ve tatmin olmuş ifadesi, sözlerinde samimi olduğunu gösteriyordu.
"Fyodor, benim klonum. Kendimden başkasına güvenemeyeceğim için onun üretilmesi gerekti." dedi ve bakışlarını Fyodor'a çevirdi.
Fyodor başını hafifçe öne doğru sallayıp söze girdi, "Ben burada üretildim ve yetiştirildim, sizin eğitmenleriniz beni de yetiştirdi. Başka kimsenin benden haberi yok. Kertenkele Müfrezesi planı için buradakilerden de gizli kalmam gerekiyordu."
Nikolai ve Isaac şaşırıp kalmıştı, aradıkları cevap beklediklerinden kolay çıkmıştı. Fyodor'un da kendileri gibi olduğunu nasıl düşünememişlerdi? Konu bir tümgeneral olduğundan kendi hayatlarıyla kıyaslamak akıllarına gelmemişti.
Kapı dinleyen Philip, Casimir ve Darnir ise kelimenin tam anlamıyla afallamışlardı. Öğrendikleri şeyler akıllarına durgunluk vermişti, şaşırıp kalmışlardı. Gözleri fal taşı gibi açılmış, ağızları bir karış açık kalmış, akılları karışmıştı. General'in klonunu bir an önce görmek istiyorlardı.
"Bugün istediğinizi sormakta serbestsiniz, ama yarından itibaren bana canınız pahasına güvenmelisiniz."
"Emredersiniz." dedi iki çocuk başlarını eğip.
Beş çocuk da heyecanlanmış, bastığı yeri bilmez olmuştu. Zihinlerinde bir sürü soru uçuşuyor, akılları bilinmezlerle doluyordu. Kafalarının içi fabrika gibi gürültülüydü.
"Neden bu müfrezeyi oluşturdunuz?" dedi Isaac, en sonunda.
"Nitelikli, güvenilir casuslara ihtiyacım var."
"Niçin, efendim?" diye üsteledi Isaac. Açık seçik bir cevap istiyordu.
General onun isteğini fark edince çocuğu kırmadı ve detaylı bir açıklama yaptı, "Buradaki casusların çoğu, hükümetin haksızlığına uğradığı için LRDA'ya katıldı. Ben ise her zaman devletin desteğini aldım, bu bazılarının hoşuna gitmedi. Ayrıca, Novikova'yı öldürme emrimin sadece kişisel bir takıntı olduğuna dair bir söylenti dolaşıyor. Hiçbiri güvenilir değil, bazıları benim yerime geçmek istiyor."
"Boynunuza ne oldu, efendim?"
"Fyodor'a eğiteceği klonları seçebileceğini söyledim, bu yöntemi kullanmak isteyince onayladım."
"Niçin bu yöntemi seçtiniz?"
"Başarılı, iradeli, dikkatli, zeki, çok yönlü düşünebilen ve sır tutmayı bilen klonları eğitmek istiyorum." diye cevapladı Fyodor.
"Teşekkür ederim, efendim." Nikolai utanmıştı.
"Teşekkürler." diyen Isaac ise pek etkilenmemişti.
Philip, Darnir ve Casimir onlara özenmiş, geldikleri gibi yaramazlık yaptıklarından dolayı kendilerine kızmışlardı. Üstelik haylazlıkları Annika ve Adenei ile tanışmak, laboratuvar katının yerini öğrenmek dışında bir işlerine de yaramamıştı.
"Kesik..." dedi ve yutkundu Isaac. Bu konuyu açmak gerilmesine ve bedeninin kasılmasına sebep olmuştu.
Kapının ardındakiler, tören boyunca süren öksürük tıksırığın sebebinin bahsi geçen kesik olduğunu düşünüyor ve önemsiz olduğunu umuyorlardı.
"O ayrıntıyı General istedi." dedi Fyodor. Bugün oldukça dürüst ve rahattı.
"Alışkanlık." dedi General, klonu gibi dürüstçe. Umursamaz bir tavrı vardı.
İç geçirdi, onun için kendine zarar vermek ne kadar basitse başkaları için her zaman o kadar zahmetli ve dehşet verici olacaktı. "Beni kanlı görürseniz şaşırmanızı istemiyorum."
"Her ay... Bu yöntemi mi kullanacaksınız?" dedi Nikolai. Az kalsın "Her ay boğazınızı mı keseceksiniz?!" diyecekti.
"Hayır, her seferinde farklı bir yöntem kullanacağız."
"On üç farklı plan hazırladım." dedi Fyodor, dudakları sağa doğru kıvrılırken. Plan yapmak hoşuna gidiyordu, her bir farklı varyasyon onun için zevk demekti. Yaratıcılığa değer verirdi, kusurlu klonları seçmesinin bir nedeni de buydu. Kusursuzlar, ihtimalleri görmeyi ve şekillendirmeyi bilmezdi.
"Neden müfreze için bir hayvan ismini seçtiniz, efendim?" diye sordu Isaac. Gururu incinmiş gibiydi.
"Çocuklar hayvanları sever."
"Haklısınız." dedi Nikolai. Kapının ardındakiler de başlarını sallayarak onu destekledi.
"Niye kertenkeleleri seçtiniz, efendim?" diye devam etti Nikolai. Sadece bir kez kertenkele görmüştü ki onu da hayal meyal hatırlıyordu, zavallı hayvan binanın çatısına hızla tırmanmıştı.
"Hızlı hareket eden, renk değiştirebilen, kamuflajda iyi canlılardır. Bazıları yer altında yaşayabilir, bazıları suyun üzerinde yürüyebilir, bazıları kopan kuyruğunu yenileyebilir. Sizin de her yere yayılmanız ve gizlenmeniz gerekir. Ayrıca kertenkele, vâkıf olduğum ilk hayvandı." Bu bilgiler aralarında en çok Philip'i memnun etmişti.
"Size canımız pahasına güveneceksek, efendim... Sizin hakkınızda malumat edinebilir miyiz?"
"İstediğinizi sorabilirsiniz, demiştim."
"Tam adınız nedir?" dedi Nikolai. Aslında tüm klonlar onun tam adını biliyordu fakat o emin olmak istiyordu.
"Sergei Fedoroviç Kuznetsov."
"Fyodor..." diye mırıldandı Isaac. Nikolai'ın niyetini anlamıştı.
"Evet, ona babamın ismini verdim."
Kısa bir sessizlik oldu. Çocuklar, konuşmak için çok istekli olmalarına rağmen ne diyeceklerini ve nasıl diyeceklerini bilemediler. Ne söyleseler, dengeyi ve büyüyü bozacak gibi hissediyorlardı.
"Devam edin." diye teşvik etti Fyodor.
"Kaç yaşındasınız?" dedi Isaac, General'e yönelerek.
"Kırk iki." Nikolai ve Isaac zihinden hesap yapmaya çalışırken Philip, Darnir ve Casimir parmaklarıyla sayarak hesap yapmaya koyuldular.
Beş yaşındaki çocukların hızlı hesap yapamayacağı aşikârdı. "Sizden otuz yedi yaş büyüğüm."
"O kaç yaşında, efendim?" dedi ve Fyodor'a baktı Nikolai. Bu düpedüz görgüsüzlük olsa da, ona ne diye hitap edeceğini bilmediği için kumandana sormak zorunda kalmıştı.
"15, ama 21 gösteriyorum ve 18 yaş zekâsına sahibim." diye cevapladı Fyodor. Nikolai'ın niyetinin kötü olmadığını biliyordu.
Nikolai çekinerek, "Tam ad olarak ne kullanıyorsunuz?" diye sordu.
"Fyodor Sergeyeviç Kuznetsov.* General gurur duyuyor." dedi Fyodor.
"Rütbeniz nedir, efendim?" dedi Nikolai, Fyodor'a dönerek.
"Üsteğmenim."
"Daha önce hiç askerlik yaptınız mı?"
"Savaş alanına şimdilik sadece bir kez çıktım ve onda da beni tanımaları mümkün değildi."
"Asker yönettiniz mi?"
"Uzaktan, başka bir komutanın adı altında operasyon yönettim."
"Peki ya eğitmenlik yaptınız mı?"
"Sizin ve benim eğitmenim, Yüzbaşı Danilova'nın kızına temel savunma dersi verdiğim oldu. Çok meşgul bir kadın, kızıyla ilgilenemiyor."
"Daha önce hiç General'in yerine geçtiniz mi?"
"Geçtim ama hiçbiri uzun sürmedi. En fazla onun yerine buradaki eczaneden ilaç almaya, yemek yemeye falan gittim."
"Daha önce bizimle yemek yediniz mi?"
"Evet."
"Daha önce bir klonla konuştunuz mu?"
"Burada komutan olan birkaç sadık klonla konuştum ama hayır, öğrencilerle konuşmadım. Sadece Philip hastayken ara sıra General'in yerine başında bekledim."
"Neden?"
"Philip'in güvende ve iyi durumda olduğundan emin olmak için."
Philip kendini değerli hissetti. Yer altına inmeden önce hasta olduğunda veya yaralandığında klon kardeşleri bile yanında duramaz, mecburen derse girerlerdi. Zavallı Philip revirde bir başına kalır, hem özlem ve stresle hem de yarayla veya hastalıkla başa çıkmaya gayret ederdi. Oysa burada, koskoca başkomutan ve klonu başında bekliyordu.
Philip, Nikolai'ın sesiyle aniden düşüncelerinden sıyrıldı. "Nerede kalıyorsunuz?"
"General'in lojmanında, kendime ait bir odam ve banyom var. Mutfak ortak ama sık kullanmıyoruz."
"Yemek yapmayı biliyor musunuz!?" dedi Nikolai, hayretler içinde.
"Öte beri bir şeyler yapabiliyorum."
"Örnek verir misiniz?"
"Çay, sandviç, elmalı kek gibi basit şeyler. Sizin için de bir şeyler yapabilirim, hatta günün son derslerinde ara sıra size kakaolu süt yapabilirim ama şimdiden itiraf edeyim, pek becerikli değilim."
"Çok teşekkür ederiz, efendim!" dedi Nikolai, heyecanla. Kakaolu sütün ne olduğunu bile bilmiyordu.
"Rica ederim."
Nikolai, Isaac, Philip, Darnir, Casimir... Tüm klon çocuklar bu yeni klonu tanımaktan memnuniyet duymuştu. Fyodor onlardan biriydi, bir klondu ve henüz çocuk yaştaydı. Üstelik nazik ve dürüst birine benziyordu.
Nikolai dudağını ısırdı, General'e de özel hayatıyla ilgili sorular sormaya can atıyordu ama iyice terbiyesiz izlenimi vermek de istemiyordu. Kumandan onun kafasının karışık olduğunu fark edip, "Çekinmenize gerek yok." diyerek onları rahatlatmaya çalıştı.
"A..Aileniz var mı?" dedi ve nefesini tuttu Nikolai. Bu soruyu Fyodor'a sorma gereği duymamıştı çünkü klonların ailesi olmazdı, birbirlerinden başka.
"Vardı. Annem fizikçiydi, babam ise deniz kuvvetlerinde yarbaydı. Bir kız kardeşim vardı. Onlar öleli otuz yıldan fazla oldu. Onlar öldükten yaklaşık yirmi yıl sonra evlendim. Eşim kimyacıydı, o ve oğlum on yıl önce öldü. Kızım ise üç yıl önce vefat etti."
Philip, Darnir ve Casimir'in içi acıma duygusu ile dolmuştu. General'in çektiği acılar yüreklerine işlemiş, onun adına üzülmüşlerdi.
Civciv'in yüzü düşmüş, tüyleri ürpermişti. Hastayken anlamıştı sevdiklerinin kıymetini, onlardan birini bile kaybetmeyi göze alamazken hepsini kaybetseydi aklını yitirirdi.
Civciv'e göre yaşananlardan en kötüsü kızının ve oğlunun kaybı olmalıydı, çünkü onlar tamamıyla masumdu. Öyle günahsız, temiz çocukların göz göre göre, yaşamayı en çok hak edenler olmalarına rağmen ölmeleri en dehşet verici olanı olmalıydı. Sonuçta kumandan çocuklara karşı hassastı, onlara zaafı vardı ve kızının ölümü sebebiyle kız klonlara ceza veremez olmuştu.
Darnir de üzülmüştü, sanki göğsü sıkışıyordu. Kaburgaları ezilmiş gibi bir his bedenini sarmıştı. O da elbette ki değer verdiği insanların ölümünü düşünmek bile istemezdi, General'in neden hâlâ hayatta olduğuna, intihar etmediğine şaşırıyordu.
Onu en çok etkileyen nokta, komutanın daha çocukken anne babasını kaybetmiş olmasıydı. Kendisi hiç ebeveyne sahip olmasa da, Novikova öldüğünde çoğu klon gibi yoğun bir üzüntü duymasından ve General ne zaman yaralansa yüreğinin ağzına gelmesinden az çok tahmin edebiliyordu ne denli büyük bir ızdırap olduğunu.
Casimir'in de içi acımış, karnına bir ağrı saplanmıştı. Diğerleri kadar belli etmese de onun da önemsediği insanlar vardı. Onlara öylesine çok bağlanmıştı ki ölüm konusu bile onda nefret uyandırıyordu.
Casimir, General için en üzücü olanın kız kardeşinin kaybı olduğunu düşünüyordu. Sonuçta kardeşi, hayattaki neşe kaynağı olmalıydı ve mutluluk kaynağı yok olduktan sonra yaşamasının bir anlamı yoktu. Kendi adına düşündüğünde, klon kardeşleri onun için evrendeki her şeyden daha değerliydi çünkü onlarsız bir hayatı hayal bile edemiyordu.
Isaac de General için üzülse de, kendilerinin bir asker olduğunu ve eninde sonunda arkadaşlarının öleceğini düşünüyordu. Dmitri'ye duyduğu sevgiyi daha çok belli etmeliydi belki de.
Nikolai ise pişmanlık içindeydi, her şeye burnunu sokan bir görgüsüz olduğunu düşünüyordu. Bir daha kimseye özel hayatı hakkında soru sormamaya karar vermişti. Başına ağrı girmişti, şakaklarını ovmak istiyordu.
"Üzgünüm, efendim." Başını önüne eğdi ve beyaz eldivenli ellerini önünde birleştirerek el pençe divan durdu.
"Mühim değil. Devam edebilirsiniz." Son derece soğukkanlı olması beş çocuğu ve hatta Fyodor'u ürkütmüştü.
"Neden asker oldunuz?" diye konuyu değiştirmek istedi Isaac.
"Kısa sürede meslek sahibi olmak istiyordum."
"Neden?" diye üsteledi.
"LRDA'dan intikam almak istiyordum ve kız kardeşimin hastane masraflarını karşılamam gerekiyordu." Isaac de çuvalladığını anladı ve başını öne eğdi.
"Artık acı çekmiyorum." dedi ve iç geçirdi. Ne kadar çocuklara teveccüh gösterse, dürüstçe konuşsa da çocuklar ondan çekiniyor ve korkuyordu.
"Yapmayı sevdiğiniz bir şey var mı?" diyerek konu değiştirme girişiminde bulundu Nikolai.
"Sizin durumunuzu kontrol etmekten, derslerinize girmekten memnunum."
"Korktuğunuz bir şey var mı?"
"Planlarımda başarısız olmaktan korkuyorum."
Klonlar için bu, korku sayılmazdı. Olsa olsa endişe sayılırdı. Omzundaki yükten mütevellit hissettiği bir ağrı misali.
General derin bir nefes aldı. "Sorularınız bittiyse çıkabilirsiniz."
"Bitti, efendim."
"Kapının önündekilere içeri gelmelerini söyleyin."
"Emredersiniz."
"Efendim..." dedi çekimser bir tavırla, Nikolai.
General soruyu tahmin etmesine rağmen dikkat kesildi. "Dinliyorum."
"Siz de bize güvenecek misiniz?"
"Evet. Bu müfrezenin amacı güvenilir casuslar yetiştirmek." Şüphe bırakmıyordu ses tonu, oysa yalan söylüyordu.
"Teşekkür ederiz, efendim." diyen Nikolai farkında değildi yalanın.
"Onur duyarız." diyen Isaac de anlamamıştı.
Daha öğrenecekleri çok şey vardı.
Fyodor Sergeyeviç Kuznetsov*: Sergey oğlu Fyodor Kuznetsov demek. General'in adını baba adı olarak, soyadını soyadı olarak kullanıyor.
1- Nikolai ve Isaac'ten önce olayı çözebildiniz mi?
a) Hayır.
b) Yarısına kadar.
c) Evet.
d) (...siz doldurun...)'ya kadar.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top