ORMANDAN GELEN SES
Bir Yıl Sonra
" Ah hayır MacMiller! Dördüncü sınıfa geldin, hâlâ Neşelendirme Büyüsü'nü yapamıyorsun!" dedi Profesör Flitwick Greg Macmiller'ın asa tutuşunu düzelterek. Arka sıralardan birkaç kıkırdama geldi.
Greg birden asasını salladı ve Flitwick havaya sıçradı.
" Ah, merhaba Gregory! Adın bana bir gorili anımsatıyor!" dedi. Kıkırdadı. " Merhaba sınıf, ne kadar da güzel bir gün değil mi? Acaba dışarıya çıkıp karpuz mu yesek? Ya da dondurma? Ya da ikisi birden! Veya karpuzlu dondurma! Dondurmalı karpuz!"
Molly yanında oturan Melissa Cho'ya yaklaştı. " Sanırım artık büyüyü becerdi..." diye mırıldandı ağzının kenarıyla. Melissa gülerek balını salladı. Profesör Flitwick ise Karpuzlu dondurma! Dondurmalı karpuz! diye bağırıp şarkı söylüyordu.
Tılsım dersinden sonra, iksir dersi vardı. Bay Horace, sürekli fırıldak gözleriyle etrafı tarıyor, arada bir Merlin'in Sakalı! diye bağırıp insanların ödünü kopartıyordu.
O ders, Veritaserum yapmaya çalıştılar ve iksirini düzgün yapan, Horace Slughorn'un bizzat hazırladığı bir şişe Çok Özlü İksir kazanacaktı. İksirin içine kendisinin birkaç tel saçını koydu ve iksir yapma süreleri başladı.
MALZEMELER:
Üç Kurbağa gözü sıvısı,
Yedi damla Sopabacak Ejderi kanı,
Bir sürahi su,
3 parmak uzunluğunda kesilmiş Kediotu kökü,
Bir tutam sinek zarı,
İki ortalama boy Patronus Çiçeği yaprağı.
Yapılışı ise oldukça karmaşıktı. Oraya hiç girmeyelim...
Bir saatlik süreleri bitince, sıra kazananı belirlemeye geldi. Molly'nin iksiri tam kıvamındaydı, rengi de olması gerektiği gibi yoktu. Şeffaf, sidik kokulu ve su kıvamında.
Profesör Horace sırayla kazanların arasından geçti. Her birinin içine bir defne yaprağı atıyordu. Eğer yaprak maviye dönüşüyorsa, olmuş demekti.
Horace Slughorn Molly'nin kazanına yaprağı attığında, yaprak biraz fazla koyu maviye döndü. Molly karnına yumruk yemiş gibi oldu. Neyi yanlış yapmıştı ki?
" Üç parmak kalınlığında kökleri kesin demiş. Oysa sizin parmaklarınız oldukça ince. Yazık oldu." dedi. Molly keşke göz kararı yapsaydım diye düşündü. Lanet olasıca ince parmaklar!
Kazanan Melissa Cho olmuştu. Onun parmakları normal kalınlıktaydı!
Çok Özlü İksiri bir dikişte, öksüre aksıra içti. İlk önce boyu on santimetre kadar uzadı, sonra yüzü, göbeği şişti. Neyse ki okul üniforması ona birkaç beden büyük geliyordu.
" Ah, keşke diyete girseydim." dedi Slughorn. " Yazık kıza bir saat böyle kaldı." dedi. Sonra sanki o anda aklına bir şey gelmiş gibi kıpkırmızı oldu. " Ah, sonraki dersiniz neydi? Melissa'nın başı böyle belaya girmesin?" dedi. Meliasa ona hiddetle baktı. Profesör, " Ops." dedi. " Ben hocanızla konuşurum."
***
Hogsmeade her zamanki gibi sessiz gözüküyordu. Ağaçlar sanki sessizce insanları dinliyormuş gibiydiler, dükkanlar ise pek boş gözüküyordu. Tabii ki de Balyumruk hariç.
Molly dokuz arkadaşı eşliğinde Üç Süpürge'de Kaymakbirası içiyordu, içini ısıtan, hafif bir içkiydi bu.
" Ee, Noelde ne yapacaksınız?" diye sordu Dustin Pearl, koluyla dudağının üstündeki Kaymakbirasını silerken. Peter Hopkins hemen göğsünü şişirdi. " Ben Almanya-İrlanda Quidditch maçına gideceğim." dedi. " Sonra da son model Burunkılı' mı Yuan MacKenney'e imzalatacağım." Peter sürekli övünürdü zaten. Özellikle de süpürgesiyle. Ama iyi bir insandı.
" Eski Yıldıztozu çok yavaş, bir saniyede sıfırdan sadece 255'e kadar çıkıyor! Tabii, birkaç sene önce bana hediye gelmişti."
Molly'den iki sınıf büyüktü, bu yüzden ona oturken bile aşağıdan bakıyordu. Molly o kadar kısa boyluydu hani.
" Hey - Lütfen, kim bir süpürgeye Burunkılı adını koyar ki?" dedi Daniel, içkisini yudumlarken. " Burunkılı kadar hafif olduğu için!" dedi Peter öfkeyle. " Tabi sen dalga geç, senin süpürgen hâlâ bir Yıldıztozu iki bin."
" Quidditch demişken, bizim de haftaya maçımız var." dedi Molly. " Hem de Ravenclaw ile." Fred ilk kez konuştu. " Onlar havadaki nemi hesaplamaya çalışırken süpürgelerinden düşerler." Herkes bir anda Fred'e baktı. O ise sanki küfür etmiş gibi suçlu suçlu içeceğini yudumladı.
Haley elini Fred'in elinin üstüne bastırdı. " Kesinlikle. Kupa bizimdir." dedi Haley, masadakilere teker teker bakarak. Oysa onlar Haley'in Fred'le birleşmiş eline bakıyorlardı. Haley elini geri çekmedi. Belli ki farkında değildi.
" Ah, Vurucu olmak zor iş. Tabi en zoru Arayıcı ama..." dedi Molly gözleri Fred'e kayarak. Çocuk iyice yerlere battı. Kulaklarına kadar kızarmıştı. " Yani düşünsenize, diğer takımdan önce miniminnacık şeyi bulmak zorundasın. Takımın başarısı, sana bağlı." diye devam etti.
Fred takımın Arayıcısıydı. Efsaneye göre, Fred Eila olayından önce hiç maç kaybetmezmiş, oysa şimdi dikkati hep dağınıktı. Eila eskiden Vurucuydu, Molly'nin şimdi olduğu yerde.
Diğer vurucu Justin McLaughlin'di. Fena oynamıyordu, sadece bazen elindeki sopa fırlıyordu. Genellikle Molly'nin böğrüne...
On arkadaş birer Kaymakbirası için yirmi Sickle ödediler, fena bir fiyat değildi.
Molly sıkıntıdan Yasak Orman'ı yakından görmeye gitti, içine girmeden tabi. Ağaçların hafifçe püfürdeyen rüzgâr ile sallanmasını izlemeyi severdi, bazen de ormandaki türlü yaratıkların sesini dinlerdi.
Molly her zamanki yerine, devrilmiş kayın ağacının üzerine oturdu ve gözlerini kapattı.
Yüzük... Yüzük sahibini bekliyor... dedi tuhaf, ormana ait olmayan bir ses. Molly hemen gözlerini açtı. Şu yüzük işini halledememişti bir türlü. Geçen sene Gemma'nın ipuçları üzerinde düşünmüştü, sayısız kitap araştırmıştı ama boşuna. Gemma'yı o günden sonra hiç görmemişti.
Yüzük, her ne ise, hoş bir şeye benzemiyordu ve Gemma onun son sahibiymiş gibiydi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top