Puzzle

Bugün 16 Şubat Salı. Hava rüzgârlı fakat insanı rahatsız edecek kadar değil. En azından beni...

En sevdiğim beyaz gömleğimi ve siyah kot ceketimi giyerek kurs için dışarı çıkıyorum. Zayıflığımdan dolayı yürümekte zorlanıyorum fakat bu önemli değil. Kâküllerim sürekli gözlerimin üzerine düştüğünden sürekli elimle düzeltmek zorunda kalıyorum.

Dünden dolayı hâlâ gözlerim acıdığından bu rüzgâra bile tahammül edemiyorum. Saçlarımı düzeltirken sana çarpıyorum tabii. Seni göremediğim için senden hemen özürlerimi sıralıyorum fakat sen kulağındaki kulaklıktan dolayı beni duyamıyorsun.

En azından ağız hareketlerimden ne dediğimi anlamış olmalısın ki sadece gülümseyip yanımdan hızlıca geçip gidiyorsun. Aynı yere gidiyoruz, birbirimizi sürekli görüyoruz fakat sen beni tanımıyorsun. Bu biraz üzüyor tabi beni.

Sadece arkandan bakmakla yetiniyorum. Senden bu kadar çok hoşlanırken sana nasıl kendimi ifade edebilirim? Aylardır seni tanıyorum, en azından tanıdığımı sanıyorum, ama bir kere bile konuşamadık. Bu ilk çarpışmamız sayesinde bana ilk defa gülümsüyorsun. Bunu sevdim.

Üzerine giydiğin yeşil kabanını düzelterek kurs merkezine giriyorsun. Tabi peşinden ben de. Sen direkt gitarların olduğu kısıma geçerken ben sakin adımlarla piyanomun başına geçiyorum. Bu parça senin için sevgilim. Sana özel hazırladım sadece sen dinle istiyordum fakat ikimizin yalnız kalamayacağını bildiğimden diğer herkesin de duymasını sağlayacak şekilde çalmaya başlıyorum.

Kurstaki çoğu kişi elindeki müzik aletlerini bırakıp beni dinlerken sen de tüm dikkatini bana veriyorsun. Bunun verdiği öz güvenle daha hırslı basıyorum elimin altındaki tuşlara. Gözlerinin içine bakarak son notaları da çalarken hissettiğim acıyla yüzümü buruşturuyorum.

Yine de son tuşa da basıp eserimi sana sergiliyorum. Kalbimde ki sızı iyice artıyor sevgilim. Biliyorum çok vaktim yok. Bu yüzden olabildiğince seni izliyorum. Tek dileğim gözlerimi kapamadan önce son kez gözlerine bakmak ama bu biraz imkânsız biliyorum.

Beni fark etmeni bu zamana kadar sağlayamadığım için üzülüyorum, bir yandan da seviniyorum çünkü beni fark etseydin ben gittiğimde arkamda koca bir yıkıntı bırakacaktım. Böylesi daha iyi.

Nefesim daralıyor, sağ elimi yavaşça kalbimin üzerine koyarak bastırıyorum. Bu acıyı geçirmezken kalbime giren keskin ağrıyla artık hiçbir şeyi göremez oluyorum. Gözlerim bulanıklaşmaya başlarken birinin beni sarstığını hissediyorum fakat kimin yaptığına bakamayacak kadar yorgun hissediyorum. Gözlerim yavaşça kapanırken son kez gözlerine baktığım için gülümsüyorum.

Artık imkânsız değil ha? Lütfen diğer dünyada birbirimizi bulalım sevgilim. Burada kavuşamamış olsak bile diğer dünyada yakanı bırakmayacağıma emin olabilirsin.

○●○●

"Hey! Duydun mu? Üst komşumuz evinde ölü bulunmuş." diyen Hyungwon ile anlamsızca ona bakıyor Jooheon. Üst katlarında oturan onların yaşlarında bir çocuk vardı. "Nasıl ölmüş peki?" diye soruyor Jooheon.

Hyungwon elindeki kahvenin son yudumlarını içerken ben de elimdeki sigarayı küllüğe bastırarak söndürüyorum. "İntihar etmiş sanırım. Kalbinden kurşun çıkarmışlar. Polis şu an herkesi sorguya çekiyor hatta." diyerek omuzlarını silkiyor Hyungwon.

Anladığımı belirten bir baş hareketi yapıyorum ve masanın üzerinde ki nota defterlerimi alarak ayağa kalkıyorum. "Dersim başlayacak şimdi. Evde görüşürüz." diyorum. Sınıfıma geçerken ön sıralardan birinin üzerinde ki beyaz gülleri fark ediyorum.

Kaşlarımı çatarak sıraya ilerliyor ve güllerin arasındaki fotoğrafı elime alıyorum. Bu üst komşumuz olan çocuktu. Changkyun.

Ne yani başından beri aynı sınıfta mıydık? Gülümseyen fotoğrafa son kez bakıp yeniden masaya bırakıyorum.

"Duydunuz mu? Changkyun birine deliler gibi aşıkmış hatta onun için bir şarkı bile yazmış." diyen Kihyun'a dönüyorum. Bu zaman da sevdiğine böyle bir jest yapan birini ilk defa duyuyorum. Yerime geçerek profesörü bekliyorum.

Birkaç saatin sonunda eve vardığımda Hyungwon'un kapıda endişeyle beni beklediğini fark ediyorum. Onun yanına yaklaştığımda ise elinde ki kağıdı bana uzatıyor. Ona bir şey demeden elimde ki kâğıdı açarak içindekileri okuyorum.

"Ben intihara meyilli değilim, ölmek istemiyorum.

Sadece gözlerimi kapatınca iyi hissedebilmek istiyorum.

Ama her gün ölüyormuşum gibi hissediyorum.

Neden deniyorum ki?

Neden her gece şeytanlarla savaşırken, nasıl yaşadığımı anlatan sözler. yazıyorum.

Yeni bir kılık arıyorum.

Ben seni arıyorum."

"Bu da ne demek oluyor?" diye soruyorum. Hyungwon gergince ensesini ovuşturarak "Changkyun başından beri sana aşıkmış. Evinin her yerinde sana ait resimleri buldular. İntihar etme sebebi ise aslında şizofreni rahatsızlığından dolayıymış." diyor.

Elimde ki kağıt yere düşerken acıyla bakıyorum onun evine. "Neden bana söylemedin ki?" diye aynı acıyla soruyorum.

○●○●

Aklıma bir an da esen bir oneshot oldu. Angst yazmak istiyordum zaten ne zamandır. Hoş olmamış olabilir ama yine de yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

Oy vermeyi unutmayınız lütfen!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top