H43 ♂️

31.12.2020

Keyifli okumalar. 🍁

▪️

17 gün.

Parmağımda Umut Atıfoğlu'nun yüzüğünü taşıyalı 17 gün olmuştu. İki haftadır her şey o kadar yolunda gidiyordu ki artık kötü ve umutsuz düşüncelere hayatımızda yer yoktu. Umut günde neredeyse dört öğün yemek yiyordu. Tabii ki zorla. Kahvaltıda birlikte hunharca patates ve tost yiyorduk. Artık aklı ve midesi de alışmış olacak ki ben hazırlamadan patatesleri dilimlemeye başlıyordu.

Not terapisine ise tam gaz devam ediyorduk. Yatak odasının kapısında bana evlilik teklifi yaparken sorduğu soru asılıydı. Sanırım bu onun da hoşuna gitmişti ki evin içinde elinde yapışkan not kağıtları ile geziyordu.

"Güzelim?"

Güncel olayları takip işi de son gaz devam ediyordu tabii. Dikkatimi kucağımdaki bilgisayardan alıp kapıda dikilen Umut'a verdim.

"Efendim canım?"

Ellerini kaldırdığında bir elinde tarak diğerinde tıraş makinesi olduğunu gördüm. Tek gözümü kırparak elindekileri işaret ettim.

"Ensemi düzlesene."

Bilgisayarı koltuğa bıraktım ve hızla ayağa kalkıp karşısına geçtim.

"Emin misin? Sonra laf etme."

Boş bakışlarla elindekilere ve ardından bana baktı.

"Bunu dedin hiç emin olamadım şimdi." diye mırıldandı.

"Sen başına oynatmasaydın yamuk olmayacaktı ki." Yaklaşık on gün önce Umut'un ense tıraşını yapmıştım ve başını kaydırdığı için başının arkasına doğru küçük bir çizik atmış bulunmuştum.

"He gülüm he." diye söylendiğinde kaşlarımı çattım. "Elinde ustura olsaydı şu an yoğun bakımda olurdum."

"Aşk olsun." dedim alınmış gibi. Hayır alınmamıştım. Çünkü az da olsa haklıydı, birazcık.

"Neyse." dedi. "Sana güveniyorum. Tekrar tıraş eder misin?" Tereddüt edeceğini düşündüm ama güveniyorum derken gayet ciddiydi. Elindekileri alıp sırıttım ve koşar adım banyoya gittim. Arkamdan geldi ve sakin hareketlerle önce tişörtünü ardından ona zorla giydirdiğim beyaz atletini çıkardı. Aynanın karşısına geçtik ve bana göz kırpmasını izledim.

"Atlet çok yakıştı." dedim samimi bir sesle.

"Ne demezsin. Emekli olmuş baba gibiyim." Saçlarını tararken sırıtıyordum. Onu elinde kumanda ile TV karşısında beyaz atlet ile oturmuş bir şekilde hayal ettim.

"Hiç de bile." diye itiraz ettim. "Mabel de giyiyor kliplerinde."

"Mabel Matiz mi?"

"Hı hı." Tıraş makinesini çalıştırdım ve dikkatli hareketlerle ensesindeki saçları kazımaya başladım.

"Ona mı daha çok yakışıyor bana mı?"

İstemsizce güldüm ve burun deliklerimden elime ulaşmayı becerebilen nefesime hayret ettim. Gülerken elim titremişti ve ne yazık ki Umut'un sadece ensesini değil, kulak hizasına kadar düz bir çizgi atarak başının arkasını da tıraş etmiştim. Makineyi susturdum ve aynadan yüzüne baktım. Tepkisiz ve şaşırmamış bir ifadeyle aynadan bana bakıyordu.

"Aslında..." dedim mahcup bir ifadeyle. "bu kestik atma işi son zamanlarda moda oldu."

Kısa süren bir gülüşle bana baktı. "Sana aylar önce dediğim bir sözü hatırladım. Dünden beri düşünüyordum."

"Nasıl bir söz?" diye sordum merakla.

"İzlerle ilgili." Kaşlarımı kaldırdım. Hatırlamıyordum. Başımı koluna yaslayıp aynadan ona bakmayı sürdürdüm.

"Neydi?"

"Eğer sevgiyi tekrar hissedersem, tek izim sen olursun. Oldun."

Gözlerimin içine bakarken kurduğu cümleyle, yüzüme anında çekinden ama hisli bir gülüş yerleşti. Kollarımı beline dolayarak omzunu öptüm.

"Sen de benim izin oldun."

"Hani nerede?" diye sorunca kaşlarımı çattım. "Benim izim saçımda, seninki nerede?" Geri çekilerek koluna vurdum.
Şak sesi banyoda yankılandı ama o sırıtmakla yetindi.

"Kalbini kastettin sandım, eşeksin Umut."

Onu banyoda bırakıp salona döndüm. Bence aklı gayet yerindeydi. Sinirimi bozmak hoşuna gidiyor olmalıydı ki neredeyse her gün bunu yapıyordu. Salonda oturup bilgisayarla ilgilenmeye devam ettim. Umut arada yanıma gelip oturuyor ve ne okuduğuma bakıp kalıyordu. Hatta bugün haberleri ne zaman sunacaksın diyerek dalga bile geçiyordu. En son ona "Nankör" diyerek bilgisayarı alıp odaya gitmiştim. Sonuç olarak Umut'un yatağında uyuya kalmıştım.

"Dünyanın en yaşlı pandası ölmüş."

Bir mırıltı duyarak uyandığımda hala Umut'un yatağında yatıyordum. Üzerim örtülmüştü. Bu yüzden birkaç saniye sırıttım ve ardından yüzüm tekrar ciddi bir hal aldı.

"Kiminle konuşuyorsun?" diye sordum ilgisiz -güya- bir sesle.

"Ne zaman uyandın?"

Başımı kaldırıp nerede olduğuna baktım. Çalışma masasında oturmuş sırtı bana dönük bir şekilde bilgisayar ekranına bakıyordu.

"Kim ölmüş?" diye sordum.

"Panda." dedi bana bakmadan.

"Günü gelen herkes ölür." dedim sırtımı yatağın başlığına yaslayarak.

"Neler okuyorsun böyle?"

"Geçmişime girmesene!" dedim yüksek sesle.

"GOT son bölüm mü? O ne, göt mü araştırıyorsun?"

Kendimi sıkmaya çalışsam da başarılı olamadım ve sesli bir şekilde güldüm.

"Şapşal göt değil, Game of Thrones."

Omzunun üzerinden bana boş bir bakış attı. "Normal yaz o zaman." dedi ve önüne döndü. Gözlerimi devirdim.

"İkimizin izleyebileceği bir dizi bulalım."

Bir şey demeden geçmişimi incelemeye devam etti.

"Adının anlamına mı bakıyorsun sen?"

Kollarımı karnımın üzerinde birleştirip benimle bakışan sırtına baktım.

"Ne adından bahsediyorsun?" Ne adından bahdettiğinin farkındaydım.

"İnternette isminin anlamını araştırmışsın Begüm. Hem de dört gün önce."

"Ee ne var bunda?" diye sordum omuzumu silkerek. Çok mu garipti sanki adımın anlamını araştırmam?

"Yirmi dört yaşında değil misin sen? Adının anlamını yirmi dört yıldır araştıramadın mı?"

Kaşlarımı çattım. "Daha yirmi dört yaşına girmedim ben. Üstelik öğrenmenin yaşı yoktur. Demek ki merak etmemişim, ne olmuş yani?"

Başını yana doğru çevirdi ama bana bakmadı. Dokunsam gülecekti bir de ciddi numaraları yapıyordu, şapşal.

"Ama yanlış burada yazanlar bence."

"Nedenmiş?"

"Çünkü kibar davranışları ile daima çevresindekilerin takdirini toplar yazmış."

Kaşlarımı biraz daha çattım. Neyi kastettiğini bilsem de sordum. "Ne demek istiyorsun sen? Ben kibar değil miyim?"

"Olur mu canım, hayatımda gördüğüm en kibar kızsın sen."

Sesindeki alayı duymazdan geldim. "Zaten sana kızgınım tamam mı? Nankörsün. Ben senin enseni tıraş ediyorum, sense benimle dalga geçiyorsun."

"Haklısın sevgilim, sadece ensemi değil kafamı da tıraş ettin. Oradan bakınca nasıl görünüyor bari, çekici mi?"

O söyleyene kadar başının arkasındaki çizik dikkatimi bile çekmemişti ama o söyledikten sonra inceledim ve kendimi tutamayarak güldüm. Kötü durduğu için değil o çiziği kendim attığım için güldüm.

"Bir kere çok yakıştı. İnsanlar bu çizgiyi kaşlarına yapıyor."

"Ne yapayım yapıyorsa, bana göre değil."

"Zaten sana yakışmazdı. Hem senin kaşında da bir çizik var gibi."

"Kendisi öyle ben almadım. Üstelik belli bile olmuyor. Kapa çeneni."

Sırıttım. Umut'u sinirlendirmek beni sinirlendirmek kadar kolaydı. Üzerimdeki örtüyü kenara ittim ve yataktan çıktım. O da sonunda geçmişimi izlemeyi bırakarak sekmeyi kapatmıştı.

"Neyse seni affettim." dedim iğneleyici bir tonla. "Akşam ne yiyeceğiz?"

"Akşam dediğin bir iki saat sonra herhalde. Hala yemek yapmadık."

"Çünkü beni sinirlendirdin." dedim.

"Çünkü gece hiç uyumamışsın gibi götünü devirip yattın."

Ağzım şaşkınlıkla aralandı. "Götümü devirip yattım öyle mi? Amacım uyumak değildi. Bilgisayarla oynarken uyuyakalmışım işte."

Bilgisayarın kapağını kapatıp neşeli bir ifade ile bana baktı. "Bir kere sen bilgisayarla oyun oynamıyordun, kucağından bilgisayarı aldığımda ekranda Dexter 2. Sezon 4. bölüm açıktı."

Omzumu silktim. "Ne var bunda? Dizi izlemiştim işte."

"Evet bıraktığın sahne gerçekten çok etkileyiciydi. Ceset torbaları kanlar falan çok ilgimi çekti."

Ona havalı olduğunu düşündüğüm bir bakış attım.

"Korktun mu?"

"Ne korkacağım? İstersen bu akşam Kuzuların Sessizliği izleyelim, belki sen korkarsın." Cevapsız kaldım ve ona diktik bakıp yanından geçerek odadan çıktım.

Bugün yemek yapasım yoktu. Umut yardım ederdi ama canım çorba veya patates tarzı bir şey çekmiyordu. Buzluktan hazır pizza çıkardım. Umut'ta kaç gündür 'Buzluktaki yemeklerin keyfi yerinde mi' diyerek benimle dalga geçiyordu.

"Sevgilim?"

Bardaklara uzanırken ona bakmadan "Efendim?" dedim.

"Yemekten sonra dışarı çıkmak ister misin?"

"Olur çıkarız."

Sürahinin üzerindeki mavi not kağıdı ile bakışırken güldüm. Benim notumun altına yine bir şeyler yazmıştı.

Beni iç.

Olur Dora seni içerim.

"Kaşınıyorsun Umut." dedim su doldururken.

"Ne yaptım yine?" Bir de haberi yokmuş gibi bana bakıyordu. Bu çocuk beni sinir ediyor fakat bir o kadar da tatlı olduğu için anında pamuğa çeviriyordu.

Bir de bana edepsiz dersin." diye söylendim.

"Sen fesatsın ne yapayım?" dediğinde gözlerimi devirdim.

Pizzaları ısıttıktan sonra büyük bir tabağa aldım ve tabağı masanın ortasına koydum.

"Canın başka bir şey istiyor mu?" diye sordum kıyamayıp. Dilimine ısırdı ve başını iki yana salladı.

"Gerek yok güzelim, doyarız."

Sessizce yemeğimizi yerken Umut'un telefonunun melodisi duyuldu. Tek elinde pizzasını tutarken diğeriyle cebindeki telefonunu çıkardı.

"Kimmiş?" diye sordum merakla. Umut'un telefonu pek çalmazdı. Mersin'deki arkadaşlarıyla nadiren konuşurdu. Bakışları ekranda asılı kalınca ağzımdakini çiğnemeyi bıraktım ve tereddütle başımı uzatıp ekrandaki isme baktım.

Ecmel arıyordu.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Ne demek Ecmel arıyordu? Bu nasıl mümkün olabilirdi? Soru sormaya korkuyordum. Asılan yüzünü ellerimin arasına almak istedim.

"Umut?" dedim fısıldayarak. Dudaklarını yavaşça araladı ve dokuz aydır en azından yanımdayken aramadığı çiçeğinin adını fısıldadı.

"Annem."

▪️

▪️ Umut'un annesini öylece kenarda bırakmak olmazdı değil mii?

▪️ Bölümü nasıl buldunuz? Biraz daha uzun olabilirdi biliyorum ama diğer bölüm daha uzun olacak. :)

Sevgiyle kalın, Seviliyorsunuz. ❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top