H41 ♂️

Selamm 🖤

Sizlere Umut getirdim. Tadında bırakmak istediğim bir kurgu buu, birlikte tat verelim.

Yorumlarınızı paylaşmanız dileğiyle.

Keyifli okumalar. 🍁

Bir şeyin olmasını ne kadar çok istersen o kadar çekilirmiş ellerinden. Benim parmaklarımın ucunda gerçekleşmesini istediğim büyük bir duam vardı. Yalnızca hayalim değil, Umut benim duamdı. Yaşamasını deli gibi istiyordum. Ondan bir nefes bile fazla yaşamak ağır gelmeye başlamıştı yüreğime.

Bu hastalığı onun başına bir başkası getirmiş olsaydı ellerimde suçlayacak bir isim olurdu. Ama ona bu hastalığı veren Allah'tı. Benim de elimden gelen tek şey onun için dua etmekti.

Yaklaşık dokuz gündür kendi evim ve Umut'un evi arasında mekik dokuyordum. Bundan rahatsız olduğum söylenemezdi. Dokuz gün içinde iki kez kriz geçirmiş ve ikisini de sağlıklı bir şekilde atlatmıştık. Ona, ben yanında yokken kötü bir şey olma ihtimali yoktu. Çünkü neredeyse günün her saati onunla birlikteydim. Beni unuttuğunu söylediğinde bile ellerinden tutup gözlerinin içine bakıyordum. Sanki yavaş yavaş unuttuğu kişinin ben olduğumu hatırlar gibi bakıyordu gözlerime. Her şeyi unuttuğunda, bir şeylerin hafızasından silindiğinin farkına vararak güzel kahvelerini gözlerime kilitliyordu. Her defasında telefonun duvar kağıdında yazanları ona gösteriyor ve sakinleşmesini bekliyordum. Dilerim ki bir gün beni hatırlaması için o duvar kağıdında yazan cümlelere ihtiyacım kalmazdı.

Şişme montumun önünü kapatarak ellerimi ceplerime götürdüm. Burası Umut'un evine oldukça yakın bir marketti. Dün gece Umut'la birlikte film izlerken bana tarçınlı keçi çok sevdiğini söylemişti ve sabah olur olmaz kendimi markette bulmuştum. Tarçına alerjim olduğunu elbette söylememiştim. Benim için önemli olan onun için bir şeyler yapabilmek, onun için bir şeyler yaptığımın farkında varıp mutlu olmasını izlemekti.

Keklerden birkaç paket alıp elimdeki market arabasına doldurdum. Daha önce bana tarçınlı kek sevdiğini söylediğini hatırlamıyordum. Bilseydim daha önce alırdım. Hatta onun için yerdim bile. Dalgalı saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yere doğru eğildim ve tek tek almaktan vazgeçip tarçınlı kek kutusunu market arabasının içine boşalttım. Güzel, yaklaşık yirmi paket kekim vardı.

Dolaptan soğuk içecekler alıp yüzüme sarıtış yerleştirdim. Yaptığım basit bir iş olmasına rağmen sanki Umut için büyük bir iş halletmiş gibi mutlu olmuştum. Aldıklarımın kasadan geçmesini beklerken telefonum çaldı. Umut'un uyanmamasını diledim ve şişme montumun cebinden telefonumu çıkardım. Arayan abimdi. Dokuz gündür aramız hiç olmadığı kadar iyiydi ve ben nazar değmesinden korkuyordum. Ufak tefek ihtiyaçlarım için kendi evime gittiğimde mutlaka odama uğruyor ve dilediği gibi bana sarılıyordu. Ona Umut'ta kaldığımı söylediğimde oturup her şeyi baştan anlatmamı istemişti. Abilik damarının kabardığının farkındaydım. Umut'un bana zarar vereceğini düşünüyordu çünkü onun gözünde yalnızca internette tanışan iki yabancıydık. Umut'u neredeyse bir yıldır tanıyordum ve onu tanımak için yıllara ihtiyacım yoktu.

"Efendim abi."

"Günaydın güzelim." Gülümsedim. Kasadaki kadın aldıklarımı poşete yerleştirirken ağırlığımı bir ayağımın üzerine verip beklemeye başladım. Umut'tan sonra abim de bana böyle seslenmeye başlamıştı ve bu çok hoşuma gidiyordu.

"Günaydın abi. Nasılsın?"

"İyiyim. Dün eve gelmemişsin yine."

"Evet, Umut'laydım. Onunla kalmam gerekiyor biliyorsun." Abime Umut'un hastalığını anlattığımda belki de onu yumuşatan tek şey bu olmuştu. Annemle aynı hastalığı taşıyan yirmi beş yaşında bir gencin benim yardımıma ihtiyacı vardı.

"Zorunda falan değilsin. Merak etme üzerine gelmek için aramadım. Yalnızca seni merak ettim."

"Ben iyiyim abi. Marketteyim, bir şeyler alıyorum."

"Bugün eve gelecek misin?" diye sorduğunda kısa bir süre düşündüm. Evden almam gereken bir şey yoktu. Babamı daha dün şirkette ziyaret ettiğim için eve gitmem için bir sebep yoktu.

"Büyük ihtimalle gelmem abi ama istersen seninle buluşabiliriz."

"Aslında ben de bunu söyleyecektim. Umut'la buluşmak istiyorum, yani tanışmak. Eğer sen de istersen bir plan yapalım."

Gözlerim irice açıldı. Elbette ki ikisini tanıştıracaktım. Umut'a da bundan bahsetmiştim ve sevinmişti. Yine de ona sormam gerekiyordu. En sonki krizi iki gün önceydi. Abimin yanına bir şeyleri unutursa veya tekrar bir kriz geçirirse her şeyi hatırladıktan sonra kendini kötü hissetmesinden korkuyordum.

"Ben bir Umut' la konuşayım, seni ararım."

"Tamam." dedi ve ekledi. "Begüm, ona yanımdayken geçirebileceği herhangi bir kriz ihtimaline karşı ne olursa olsun hiçbir şey olmamış gibi davranacağımı hissettir." Kasiyerin uzattığı poşeti aldım ve kartımı uzattım. Yüzümdeki gülüş kaybolmuştu. Abimin Umut'u anlamaya çalışacağını biliyordum.

"Tamam abi."

"Unutma, bu duyguyu en iyi biz biliriz." Abim görmese de başımı salladım.

"Unutmam."

"Kendine dikkat et abim."

"Sen de öyle." dedim ve telefonu kapattım. Yürüyerek siteye gittiğimde Umut'un penceresinin açık olduğunu gördüm. Uyanmıştı demek. Adımlarımı hızlandırdım ve sensörlü kapının açılması için anahtarlığımdaki siyah düğmeyi gösterdim. Kapı açılır açılmaz koşar adım Umut'un dairesine çıkarken arkamda hissettiğim hareketlilikle arkama döndüm. Karşımdaki kızı görünce kaşlarımı çattım. O da beni görünce duraksadı.

"Merhaba." dedi çekingen bir sesle. Ellerinin arasında tuttuğu saklama kabına baktım. İçinde keke benzer bir şey vardı.

"Merhaba." dedim ve tekrar önüme döndüm. Bir adım atmıştım ki kızın yüzü zihnimde canlandı. Umut buraya ilk geldiğinde görmüştüm bu kızı. Göz ucuyla karşı daireye baktım. Tabi ya, orada oturan kızdı.

"Şey, sizi yakaladığım iyi oldu." dediğinde tekrar ona döndüm.

"Sebep?" Kabul, ses tonum biraz sert çıkmıştı. Ama alınmışa benzemiyordu.

"Epeydir hayırlı olsuna gelecektim ama uygun bir zaman bulamadım." Elindeki kabı göstererek gülümsediğinde hala soğuk bir ifadeyle ona bakıyordum.

"Ne hayırlı olsunu?"

"Yeni taşındınız ya, ondan."

Ben Umut'um için kek aldım bi kere.

"Teşekkür ederim. Nereye böyle, bize mi?" İçimde kök salmaya başlayan kıskançlık hissinin yüzümden okunduğuna emindim. Bu duyguyu içimde istemiyordum. Ben Umut'u kıskanmaya alışkın değildim. İkimiz için de yalnızca birbirimiz vardık aylardır.

"Evet, kek yaptım da."

Tek kaşımı kaldırdım. "Neli?"

"Üzümlü."

Ne yani eve mi davet edecektim şimdi? Dudağımı ısırdım ve Umut'un dairesine doğru yürüdüm. "Gel hadi."

İstemiyorum onu görmesini. Umarım duşta falandır.

Kilidi kapıya soktum ve omzumun üzerinden ona baktım. Siyah, dalgalı saçlarını at kuyruğu yaptığı için boynu açıktı. Süt gibiydi. Yutkunarak kapıyı araladım.

"Begüm?"

Umut'un sesinin salondan geldiğini duydum.

"Benim hayatım!" diye seslendim ve sırıtarak arkamdaki kıza baktım. "Gelsene." Ona terlik verdim ve hızla salona gittim. Umut'un üzerinde gri bir atlet vardı. Gözlerimi irice açtım ve koltuğun üzerinde duran tişörtünü alıp kafasını geçirdim.

"Begüm napıyosun?" diye sordu boğuk bir sesle.

"Misafirimiz var. Giy şunu."

Tişörtü giydikten sonra başını yana eğip ardıma baktı. Yüzüne yayılan şaşkın ifadeyi normalde eğilip öpmek isterdim ama şu anda o kıza bakıyordu.

"Merhaba, müsait misiniz?"

Seni eve davet ettiğime göre?

"Müsaitiz, gelsene." dedim ve boş koltuğu gösterdim. Aklıma elindeki kekler gelince oturmadan önce elinden saklama kabını aldım. "Teşekkür ederiz."

"Afiyet olsun."

Kutuyu sehpaya bıraktım ve Umut'un oturduğu koltuğun koluna yaslandım.

"Adın ne?" diye sordum.

"Beren." dedi gülümseyerek. Yüzüme belli belirsiz bir tebessüm yerleştirdim.

"Biz de Umut ve Begüm. Seni gördüm birkaç kere. Tanışma fırsatımız olmadı."

"Bugüne kısmetmiş." Bakışları sessize oturan Umut'a kaydığında gerildim. Çok mu abartmıştım bu işi? Çocuk hoşgeldin bile demedi. Kendimi kanıtlamanın saçma olacağını düşünerek Umut'un başında dikilmekten vazgeçip Beren'in yanına oturdum.

"Evli misiniz?" diye sorduğunda göz ucuyla Umut'a baktım. Gerilediğini hissetsem de sessiz kaldım. Soruyu onun yanıtlanmasını istiyordum.

"Değiliz." dediğinde gözlerimi devirdim. "Güzel bir birlikteliğimiz var."

Bu birlikteliği evlilikle taçlandırmak için neyi bekliyoruz? Umut'u...

"Evet, zaten evli gibiyiz." dedim gülerek. "Sen yalnız mı yaşıyorsun?"

"Genelde yalnızım. Bazen annem gelir gider."

Umut da ben de birkaç saniye sessiz kalarak birbirimize baktık. Birimiz annesini silmişti, birimizin annesi silinmişti.

"Annenle yaşaman güzeldir." dedim ve üzerinde annemin gülüşünü yansıtan cam sehpaya baktım. Yüzü neyse ki hala benimleydi.

Yaklaşık yarım saat sonra Beren gittiğinde kapının önüne bıraktığım poşeti aldım ve salona gittim. Umut hala aynı koltukta oturuyordu.

"Nasılsın canım?" Bakışları elimdeki poşete, ardından yüzüme çıktı.

"Canın mıyım sahiden?" Sesi gayet ciddiydi. Birazdan onun için tarçınlı kek yiyecek olan birine sorduğu sorunun tezatlığını düşündüm.

"Canımsın sahiden."

Cam sehpayı onun önüne çektim ve saklama kabını elime alarak masaya oturdum. Elime bir tarçınlı kek paketi aldım ve ona doğru salladım.

"Üzümlü kek mi tarçınlı kek mi?"

Dudakları kırıldığında cevabımı aldığımı düşünüp kabı kanepeye bıraktım.

"Benim için mi aldın?"

Paketi açıp ona uzattım. Cevap vermedim ama vermeme gerek yoktu. Keke ısırdığında çoktan tarçın kokusu burnuma dolmuştu. Kokusuna hasta olduğum bir şeyi yiyememek çok can sıkıcıydı.

"Sen yemeyecek misin?"

Sessiz kaldım ve o bunu da bir yanıt kabul edip elimdeki keki almış, dudaklarıma dayamıştı. Keke ısırdım, evet bunu yaptım. En son tarçın yediğimde soluğum kesilmişti. Kek dilimin üzerinde öylece dururken Umut ikinci paketi açmıştı.

"Begüm?" diye sordu meraklı bir tonla. Tırnaklarımı koluma geçirip hafifçe kaşımaya başladığımda bakışları elime kaydı. Kek, ağzımda ıslanmış öylece duruyordu. Yutmaya korkuyordum. "Begüm konuşsana!"

Kolumu daha sert kaşımaya başladım. Elindeki paketi masaya bırakıp yanaklarımı avuçladı.

"Güzelim noldu?"

Ağzımı kapatma gereği duymadan dudaklarımı araladım.

"B-benim, alerjim..." dediğim anda gözleri kocaman oldu ve hızla ayağa kalkarak başımı öne eğdi.

"Tükür şunu! Hemen!" Elimi boynuma sardım ve ağzımda biriken tükürüğü tutmamak için öğürdüm. Ağzımdaki kek parkeye düşerken öğürmeye devam ettim. "Yutkunma sakın!" Başım eğik durmaya devam ettim. Adım sesleri uzaklaşınca artık arkamda olmadığını anladım. Yutkunmamak için kendime savaş açmıştım adeta. Biraz sonra yanıma geldi ve elinde tuttuğu bardağı dudaklarıma dayadı. "Ağzını çalkala, yere tükür!" Dudaklarımı birbirine bastırdığım anda kendimi tutamadım ve yutkundum. Ağzımda kalan son kırıntılar boğazıma düşerken korkuyla Umut'a baktım.

"Yuttum." dedim kısık sesle. Boğazımdan yükselen sesle birlikte göğsüm ileri atıldı. Ellerimi boynuma sardım. "Ne... Nefes..." Umut'un elindeki bardağı yere fırlatışını duydum.

"Kahretsin! Begüm nefes al!" Bedenim sehpaya düşerken beni yakaladı ve nefes almak için cebelleşirken birden kucağına aldı. "Sakın kapatma gözlerini!" Hızla nefes almaya çalışırken gözlerim tavanla buluştu. Evden çıktığımızı anladığımda Umut hala benimle konuşmaya devam ediyordu. Söylediklerine karşılık veremiyordum. Boğazıma sardığım parmaklarım gevşedi. Beni arabaya oturturken sıcak nefesini yüzümde hissettim. "Aptalsın sen, aptal!" Kapıyı üzerime çarpıp öne geçti. Dikiz aynasından ona bakmaya çalıştım ama gördüğüm tek şey karanlıktı.

Anne?

Biliyor musun, seni çok özledim. Sesini, kokunu, gözlerime yabancı gibi bakan gözlerini; çok özledim. Bir gün tekrar şefkatli kollarına sığınacağımı biliyordum. İçimde kalan ne varsa bir gün tamamlayacaktık seninle.

Ama sanırım, o gün bugün değildi.

Birbirine yapışmış kirpiklerimi araladım. Yutkunmak istedim ama ağzımda hala tarçınlı kek parçası kaldığını düşünerek vazgeçtim. Avucumda bir sıcaklık vardı. Başımı yavaşça sola çevirdim. Umut, başını yatağın kenarına yaslamıştı. Eli sıkıca elimi tutuyordu.

"Umut?" diye fısıldadım. "Uyuyor musun?" Birden başını kaldırdı ve etrafı kızarmış gözlerini gördüm. Onun korkmasına ben neden olmuştum.

"Begüm? Şükürler olsun." Yüzüne yerleşen rahatlama hissi beni rahatlatmadı. Hala korkuyor olduğunun farkındaydım. "İyi misin güzelim?"

"İyiyim." Elimi tutuşu gevşedi ama hala elimi tutuyordu. Kuru dudaklarını elimin üzerine bastırdı.

"Çok korktum." Diğer elimi kaldırıp yanağına dokundum. "Neden yaptın bunu?" Omzumu silktim. "Bencil olma Begüm. Bu... Bir intihardı. Sana nasıl zarar vereceğini bildiğin halde yaptın bunu."

"Aklımdan öyle bir şey geçmedi." Yanağını okşamaya devam ettim. "Ben de yemek istedim. Nefesimi keseceğini bile bile yemek istedim."

"Seni öldürebilirdi." dedi endişeyle. Tekrar omzumu silktim. Boynunu eğerek ellerimize baktı. "Bir daha asla tarçınlı kek yemeyeceğim."

"Eğer beni bırakırsan.." dedim titreyen sesimle. "Bir sürü tarçınlı kek yiyeceğim."

Gözlerini yüzüme çıkardığında bakışları ciddileşmişti. Yanağındaki elimi karnımın üzerine koydum. "Begüm..." dedi ve sustu.

"Çok seviyorum seni." Gözyaşım şakağıma doğru aktı. Yumuşayan bakışları gözyaşımın bıraktığı ıslak yolu izledi.

"Çok mu?"

"Çok." dedim kısık bir sesle.

"Evlenelim." Sesinde alay aradım ama yoktu. Gayet ciddiydi. Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımı ıslatmak için dudaklarımı yaladım.

"Ne?"

"Duydun işte. Ama bana söz ver." dedi ve yüzüme eğilerek şakağımdan öptü. "Söz ver."

"Ne için?"

"Söz ver." dedi inatla.

"Söz."

"Ben öldükten sonra tarçınlı kek yemek yok."

🌙

▪️Bölüme bir not bırakın. 

▪️Finalden önce öğrenmek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

Öpüldünüz. 🖤

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top