H38 ♂️
Keyifli okumalar. 🍁
▪️
"Sen kimsin?"
Ciddiydi.
Bana kim olduğumu sormuştu. Yanağımdan akan yaşa değdi bakışları. Hiçbir şey hissetmediği gerçeğiyle yüzleştim. Korktuğum olmuştu, ilk defa benim yanımda beni unuttu.
Boynumu dikleştirdim. Ben bu bakışı çok iyi biliyordum. Annem de böyle bakardı unuttuğunda. Sevdiğim tek kadının yabancısı olmaya alışmışken, sevdiğim adamın yabancısı olmayı pekala kaldırabilirdim.
"Ben..." Yutkundum. "Begüm."
Yüzü düşünür gibi bir hal aldı. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Çıkaramadım."
Başımın döndüğünü hissettim. Bu kadarı çok ağırdı. Annem öldü benim. Buraya annemin mis kokulu yastığını bırakıp da geldim. O da memleketime benim için gelmişti. Öyle kolay pes edemezdim.
"Gelebilir miyim?"
"Tabi ki hayır. Kimsin sen?"
"İçeri girmeme izin ver, söz anlatacağım."
Kaşlarını çattı. "Seni tanımıyorum diyorum anlamıyor musun?"
Kapıyı yüzüme kapatacakken iki elimi birden kapıya yasladım. Sabırsız bir nefes verdi.
"Ama ben seni tanıyorum! Neden burada olduğunu merak etmiyor musun?" Bakışları etrafı gözetlerken onu göğsünden ittim. Zayıf bedeni sendeleyerek kapıdan uzaklaşırken içeri girip kapıyı kapattım.
"Ne hakla odama girersin! Çık dışarı!" diye bağırdı bana. Gerçekten öfkeli bakıyordu. İyilik Meleğim dediği kıza yabancıydı şimdi.
"Dinle beni, benim şehrimdesin. İzmit'tesin. Neden burada olduğunu hatırlamıyor musun?"
Bana cevap vermeden komodinin üzerindeki telefona ilerledi. Yapacağı şeyi anlayınca hızla yanına gittim ve önüne geçerek telefonu kullanmasını engelledim.
"Çekil!"
"Kendine gel artık. Benim ben! Dora!" Omuzlarına dokunduğumda elleri bileklerime gitti ve acıtacak derecede sıktı.
"Son kez söylüyorum, seni tanımıyorum." Gözlerimi acıyla kıstım. Ama ona bakmaktan vazgeçmedim. "Polisi aramadan odamdan çık git." Ellerimi ondan kurtarıp arkamda duran oda telefonunu aldım ve var gücümle karşı duvara savurdum. Şaşkınlıkla bana bakarken durmadım ve yatağın üzerinde duran telefonunu aldım.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
Görmesini istediğim şeyi bulup ekranı ona çevirdim. Telefonu elimden sertçe aldı ve uzun bir süre ekrana baktı.
Begüm tam bir baş belası, ama onu seviyorsun. Onu kırma.
Daha fazla ayakta kalamadım ve dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım. Ellerim dizlerimin üzerinde, kapalı gözlerimi sanki üzerime yağmur yağıyormuş gibi yukarı çevirip çaresizce ağladım. Belki annemin yasıydı gözyaşlarım, belki de Umut'un bundan sonraki unutuşlarının ilk sızısıydı.
Omzumda bir el hissettim. Ardından iki sıcak kol beni sığınağına çekti. Hevesle gözlerimi açıp ona baktım.
"Hatırladın mı?" Başını iki yana salladığında başımı eğdim. "O zaman neden hatırlamış gibi bana sarılıyorsun?"
"Çünkü seni kırmamam gerektiğini yazmışım."
Alnımı göğsüne yasladım. Gözyaşlarım tişörtüne aktı. Kolları sıkıca olmasa bile hala bana sarılıydı.
"Sadece bu yüzden mi?"
"O nottan haberin olduğuna göre adımı biliyorsun demektir." Birkaç saniye sustu. Kokusunu içime çektim. "Ve eğer adımı biliyorsan benim için önemli biri olmalısın." dediğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım. Hala aynı uzaklıkta baksa da öfkeli değil anlayışla bakıyordu artık.
"Sen de benim için öylesin." dedim fısıltıyla.
"Neden seni unutan birini seviyorsun? Bu çok saçma."
Elimi kaldırıp yeni çıkmaya başlamış sakallarına dokundum. Geri çekilmedi. Cesaret alarak diğer elimi de yanağına götürdüm.
"Bu da bizim imtihanımız." Omzumu silktim ama umursamaz bir tavırla değil, kabullendiğim için. "Sen unutacaksın, ben hatırlatacağım." Yanağını okşadım. Bakışları bana daha derin bakmaya başladı.
"Begüm..." Bana sarılıp başını boynuma sakladığında hatırladığını anlayıp ona sıkıca sarıldım. "Ah Begüm..." Boynumun ıslandığını hissettim. Bir elimle ensesindeki saçları okşadım. "Benden gitme. Biliyorum bu çok bencilce." Sesi titredi. "Ama sensiz yapamam. Bununla baş edemem." Sessizce ağladı. Mümkünmüş gibi daha sıkı sarıldım.
"Yanındayım Umut. Hadi sakinleş."
"Senin kanatlarının altında güvende hissediyorum." Nefesiyle yanan boynumda dudaklarını hissettim. "Meleğimsin sen benim."
Acıyla gülümsedim. Beni öptüğü yerden öptüm boynunu. Geri çekildiğimde görmeme izin vermeden başka tarafa döndü ve eliyle yüzünü sildi.
"Annen nasıl?" diye sordu bana bakmadan. Elimi kalbime götürüp derin bir nefes aldım. Söylemenin sırası değildi. Ona yeni bir üzüntü yaşatmak istemiyordum.
"Abimden haber bekliyorum. Gittiğimde evde yoklardı." Ayağa kalkıp ona elimi uzattım. Kenarları kızarmış gözlerini bana çevirdi.
"Neden annenin yanında değilsin?"
Gözyaşım yanağıma aktığında elimi tutup ayağa kalktı.
"Abim gelmeme gerek olmadığını söyledi."
"Abin tam bir salak." dedi ve elimi bırakmadan yatağa uzandı ve beni yanına çekti. Başımı göğsüne yasladım. Az önce sıktığı bileğime uzandı ve dudaklarına götürdü. Öpüp göğsüne koyduğunda gözlerimi kapattım. "Özür dilerim."
Sabaha kadar uyumadım. Umut'un göğsünde sessizce sabah ettim. Oda aydınlanmaya başladığında yanından ayrıldım. Geri döndüğümde beni hala hatırlıyor olmasını diledim.
Abim ve babam defalarca aramıştı beni. Arabayı eve sürerken annemin artık orada olmayışı geldi aklıma. Artık olmayacak oluşu, bana kızım demeyecek olması parçaladı yüreğimi.
Arabayı dışarıya park edip yorgun bakışlarımı evimize çevirdim. Kapı açıktı. Ürkek bir şekilde içeri girdim. Salonda baştan aşağı siyah giyinmiş birkaç kadın vardı. Bunu kaldıramazdım. Hızla dışarı çıktım. Nefes alamıyor gibiydim. Arka bahçeye koştum. Annemle diktiğimiz güllerin yanına oturdum.
Beni unuttuğu her gün dün gibi aklımdaydı. Bu gülleri diktiğim gün de onlardan yalnızca biriydi. Ellerimi kaldırıp güllerin üzerine koydum. Artık annem yoktu. Bu gerçek zihnimde tekrar etti. Gülleri avuçladım. Elime batan dikenler keskin bir acı yaydı vücuduma. İçimde büyüyen alev nefesime kuvvet verdi ve başımı kaldırıp gökyüzüne baktım.
"Anne!"
Kuruyan dudaklarımı çatlatana kadar bağırdım. Gözlerim karardı. Güçlü bir el beni güllerden uzaklaştırırken adımı sesleniyordu. Avuçlarımı açmam için bana bağırdı aynı kişi. Sanırım abimdi. Bir karanlık çöktü üzerime ve başım arkaya düşerken bilincimi kaybettim.
Zaman kavramını yitirerek uyandım. Aklımda onca soru vardı Annemin şu anda nerede olduğunu merak ediyordum; morgda mıydı yoksa musalla taşında mı?
"Begüm?" Gözlerimi açar açmaz ağabeyimi gördüm. Elimin üzerindeki el onun muydu?
"İyi misin kızım?" Abimin hemen arkasında dikilen babama baktım. Uyandığımı görünce yatağın diğer tarafından dolanıp yanıma geldi. "Canım benim." Eğilip saçlarımı öptü. "Çok korktuk" Bayılmadan önce yaptığım şeyi hatırlayınca elimi yumruk yapmaya çalıştım. Tahmin ettiğim gibi avuçlarım sarılıydı.
"İyiyim." dedim tavan izlerken. "Yalnız kalmak istiyorum." Abim üstelemeden çıktı. Başımı babama çevirdim. Hala ayakta olsa da benden bir farkı yoktu.
"Bir şeyler yemen gerek."
"Ne zaman gömülecek?" Gözlerini kaçırdı.
"Öğleden sonra." dedi zor duyulur bir sesle. Başımı diğer tarafa çevirip çıkmasını bekledim ve vakit gelene kadar öylece yattım.
Cenaze boyunca yanımda Aslı vardı. Onunla uzun zamandır konuşmamıştım ama yanımda olması güzeldi. En azından yalnız değildim. Duadan sonra bir kenara çekilip taziyelerin bitmesini bekledim. Herkese söylenen aynıydı.
Dostlar sağ olsun.
Ama annem sağ değildi, olmayacaktı. Burnum sızlamaya başlayınca daha fazla orada duramadım ve evden getirdiğim pembe gülü toprağın üzerine bırakıp oradan uzaklaştım.
"Begüm nereye?"
Cevap vermek istesem de kelimeler dökülmedi ağzımdan. Bu yüzden Aslı'yı yanıtsız bıraktım. Arabama binince başımdaki siyah örtüyü omuzlarıma indirdim. Siyahtan nefret ediyordum artık, hem de çok.
Parka doğru giderken aklımda Umut vardı ama elim telefona gitmedi. Sabah habersiz çıktığım için merak etmiş olmalıydı.
Tabii eğer dünü hatırlıyorsa.
Sabahtan beri dokunmadığım telefonumu yan koltuktan aldım. Sessizde bırakmıştım. Çağrıların içinde Umut'un adını aradım, bir saat önce aramıştı beni. Her zamanki banka doğru yürürken onu aradım. Bankın dolu olduğunu görünce oturmak yerine yürümeye başladım ve şimdiden özlediğim sesi kulağımı doldurdu.
"Begüm, neredesin sen?" dedi endişeli bir sesle.
"Dolaşıyorum."
"Nerede ama? Yanına gelmek istiyorum. Habersiz gittin." Gözlerim doldu. Gizlemeye çalıştığım acı tekrar yayıldı ruhuma.
"Hava almak istedim sadece. Gelirim birazdan."
"iyi değilsin sen. Dün yüzünden mi? Tam hatırlamıyorum olanları ama kırdım seni değil mi?"
Sırtımı bir ağacın gövdesine yasladım. Bir yanım yalnız kalmak bir yanımda deli gibi ona sarılmak istiyordu.
"Hayır, hallettik o konuyu. Otele geleceğim birazdan."
"Otelde değilim. Sabahtan beri eşya bakıyorum."
Birlikte evi için eşya bakacağımızı hatırladım. Ama şu sıra bunun için hevesli olacağımı sanmıyordum.
"Özür dilerim, yalnız bıraktım."
"Saçmalama, sen hep benim yanımdaydın."
Burnumu çektim. Ayakta kalmak zorundaydım. Anneme son kez sarılamadım belki ama Umut'a sarılmak için elimden geleni yapacaktım.
"Nerede olduğunu tarif et de geleyim."
"Evdeyim. Koltuklar geldi."
"Tamam, geliyorum."
Yolda ikimiz için kahve ve sandviç aldım. Midem bulanıyordu ama çok acıkmıştım. Apartmanın önünde durduktan sonra yolda gelen ama okumadığım mesaja baktım.
Abi
Neredesin Begüm?
En azından haber veremez misin?
Ben
Yalnız kalmak istiyorum demiştim.
Abi
Yalnız olduğuna emin misin?
Ben
Güvendeyim.
Telefonu arabada bırakıp içeri girdim. Umut'un dairesinden ayrılan görevlilere başımla selam verdim. Kapıyı kapatacakken beni fark etti.
"Hoşgeldin güzelim."
Kollarımı boynuna doladım. "Nasılsın Umut?"
"Asıl sen nasılsın?" Geri çekilip yüzüme baktı. Zoraki bir gülümseme ile elimdeki poşeti gösterdim.
"Yemek getirdim."
"Bana sen lazımsın."
Diğer elimden tutup içeri girdi. Yemek yemesini sağlandıktan sonra ona anlatacaktım. En azından gerçeği bilir ve bundan sonra bana annemi sormazdı.
"Yeni masamızda ilk yemeğimiz." dediğinde salonun ortasındaki alçak, cam sehpaya baktım. "Bugün aldım."
"Güzelmiş. Üstelik koltuklar da güzel durdu." Birlikte koltuğa oturduk. Soru sormasını engellemek için hemen sandviçi eline tutuşturdum.
"Solgun görünüyorsun."
Annemin cenazesinden çıkıp buraya geldiğim için olabilir.
"Yorgunum, ondandır."
"Gece uyumadın mı?"
"Öyle böyle."
Sessizce yemeğimizi yedik. Tekli koltuğun üzerindeki ilaç kutusu tam karşımdaydı. Umut'un hastalığı ilerlediğinde annem gibi çok zorlanmaya başlayacaktı. Yalnız yaşaması çok zor olacaktı, emindim.
"Uyu istersen, ben buradayım."
Kahvemi sehpaya bırakıp ona döndüm. Çok güzel bakıyordu. Aylardır bana böyle bakması için uğraşmış, sabretmiştim. Üstelik beni sevmeyi kendisi istemişti.
"Seni seviyorum Umut."
Güldü. Elini yanağıma götürüp okşadı. "Seni seviyorum Begüm."
Ona söylemek için dudaklarımı araladım ama istediğim cümle çıkmadı dudaklarımdan. Bakışları oraya kaydı. Gözlerini kırpmadan dudaklarıma baktı. Susmayı tercih ettim ve gözlerimi kapattım. Saniyeler sonra dudakları sanki hafif bir tüy gibi dudaklarımı örttü. Beni nazikçe öperken ona karşılık verdim. Bu onu cesaretlendirmiş olacak ki daha istekli öpmeye başladı beni. Elimde olmadan bir yaş aktı yanağıma. Onu öpmeyi bıraktım.
"Begüm?" Geri çekilip bana baktı. Anlamaya çalışıyor gibiydi. "Ben... Özür dilerim."
"Annem öldü Umut." Gözlerinden tanıdık bir hüzün geçip ikimizin arasına oturdu. Yüzümü avuçlarımın arasına alıp sessizce ağlarken bana sıkıca sarıldı.
İhtiyacım olduğu gibi.
▪️
▪️ Selamm 🖤
Duygusal birer Tarçınlı Keke dönüştüğünüzü tahmin edebiliyorum. Ama daha başında bu hikayede mizah aramayın derken kast ettiğim şey buydu. Yine de güzel bir sevgiye şahitlik etmenizi istedim.
▪️ Gelecek bölümden beklentiniz nedir?
▪️ Begüm'ün yerinde olsaydım yapmazdım dediğiniz bir şey var mı?
Görüşmek üzere.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top