H36 ♂️
Keyifli okumalar. 🍁
▪️
Ne hikmetse bu sabah çok erken uyanmıştım. Erken dediğim öğle 7-8 değil; tam beş buçukta ayağa dikilmiş, annemin yanında yarım saat kadar oturup onu izlemiş, uyanmayınca da yürüyüş için dışarı çıkmıştım. İyi ki abime denk gelmemiştim. Sabah sabah onun sinir bozucu laflarını çekmek istemiyordum. Çünkü şaşırtıcı bir şekilde bu sabah çok iyi uyanmıştım. Mutluydum bir kere. Belki de dün annemle hiç tartışmamış olmamız ya da Umut ile güzel bir gün geçirmemiz de bunun nedeni olabilirdi. Olsun, sonuç olarak mutluydum ve bugün yine mutlu olacağıma inanıyordum çünkü Umut ile birlikte kaldığımız yerden eşya bakmaya devam edecektik. Bir de yemek yiyecektik tabii.
Yarım saat kadar yürüdükten sonra bir banka oturdum. Hava ısınmaya başlamıştı. 4 ay kadar sonra Umut ile tanışalı bir yıl olacaktı. Zaman ne hızlı geçmişti, sanki ona ilk mesaj atışım dündü. Beni umursamaz tavırları, kendi halinde yaşayışı hepsi aklımdaydı. O günden bugüne gülüşü bile değişmişti ya da bana öyle geliyordu. Umarım iyi olmasında benim de katkım vardı çünkü onu gülerken ve mutlu görmek beni daha da sevindiriyordu.
Telefonumu çıkarıp Umut'a günaydın mesajı attım. Aslında bir ara Aslı'ya da zaman ayırmam gerekiyordu. Epeydir görüşememiştik ve ben arkadaşımı artık çok özlemiştim. Eve doğru yürümeye başladım. Bu sefer adımlarım daha ağırdı. Güzel havayı İçime çeke çeke sonunda eve vardım. Bahçe kapısına yaklaştım ki abimin evden çıktığını gördüm. Hızlı bir şekilde kendimi duvarın arkasına attım. Demek sabahın bir köründe uykusundan ödün verecek kadar önemli bir işi vardı. Hadi bakalım Onur bey bu kadar sır yeter!
Arabayla gitmediğine göre yakın bi yere gidiyordu. Elleri ceplerinde aceleci adımlarla yürürken telefonumu sessize aldım ve peşine takıldım. Her sabah spora gitmediği kesindi. Acaba ne görsem şaşırırdım?
Sevgili?
Sanmıyorum. Abim bana hep içine kapanık biri gibi gelmişti ki bence öyleydi. Kolay kolay sevgili yapmazdı.
Sonunda yürümeyi bıraktığında etrafta arkasına geçebileceğim bir şey aradım ama yoktu. Aramızda üç metrelik bir kaldırım vardı. Umarım arkasına dönmezdi.
Karşıya geçti ve eliyle apartmanın ziline bastı. Kaşlarımı çattım ve başımı yavaşça yukarı kaldırdım. İki katlı binanın üst katındaki pencerede beyaz bir tabela asılıydı.
ÖZEL DERS KURSU: MATEMATİK /TÜRKÇE
Sıcak duvara dokundum. Hafifçe esen rüzgar dudaklarımı kuruttu. Islatma gereği duymadan abimin açılan kapıdan içeri girişini izledim. Abim resmen özel ders alıyordu.
Okumak için...
Kaldığı yerden devam etmek için...
Telefonum çalınca apartmana sırtımı döndüm ve şaşkınlığım hala üstümdeyken ekrana baktım. Umut arıyordu.
Son kez arkama baktım. Sevgili ihtimali bile daha yakındı. Ama okumak için çabalama ihtimali aklıma gelmedi.
"Efendim?"
"Nerdesin güzelim?"
Güzelim.
Eve doğru yürümeye başladım. "Yürüyordum. Dönüyorum şimdi. Sen napıyosun?"
"Hazırlandım ben ne zaman çıkayım?"
"Ben duş falan alayım. Bir saate çıkarız."
"Olur." dedi ve merakla ekledi. "Nasılsın?"
"İyiyim. Sen nasılsın?"
"Seni özledim."
Gülümsedim. "Ben de seni özledim."
Sustu. Aklım abimin sırrıyla onun susuşunda gidip gelirken konuşan o oldu.
"Çıkarken yaz."
"Olur. Görüşürüz."
Eve gider gitmez kendimi yatağıma attım. Neden şimdi pişmanlık duyuyordum? Abimi okumaya devam ederken görmek bana söylediklerini unutturmuyordu.
"Neden gizliyosun?" diye mırıldandım. Bunu bilse babam da sevinirdi. "Of!" Belki de bilerek gizliyor; sonuçta kazanırsa babamın karşısına geçip 'bak kazandım' demek istiyor olabilirdi.
Şimdi aklımda onunla konuşup konuşmama düşüncesi dönüp dururken kalkıp duşa girdim. Bugün Umut'a söz vermiştim ve keyifli olmam gerekirdi.
Hızlı bir duş, hızlı bir giyiniş ve hafif bir göz makyajı... Çantamı alıp annemin odasına gittim. Kapı aralıktı. Mışıl mışıl uyuyordu. Gülümseyip merdivenlere yöneldim.
Umarım güzel bir gün olurdu.
Ben
Çıkıyorumm.
Babam hala evdeydi. Bugün cumaydı halbuki. Gerçi her an gidebilirdi. Belki de annemle kahvaltı yapmak için kalmıştı. Kendime haftasonunu annemle geçireceğime dair söz verdim. Tüm olumsuzluklara rağmen onunla vakit geçirmek istiyordum.
Otelle birlikte o da görüş açıma girdi. Güzel bir Mayıs olmasını diledim. Sevdiklerimle, huzurlu, gözyaşı olmadan güzel bir Mayıs...
"Atla!" diye seslendim. Gözlüğünün üzerinden bana baktı.
"Sana da günaydın."
Gülümsedim. "Günaydın canım."
Yanıma oturup kemerini taktı. Takarken de bana yine az önceki bakışını attı.
"Ne bakıyorsun?"
"Burası evinin önü değil."
"Nolmuş?" dedim arabayı çalıştırırken.
"Ne bu cesaret diyorum. Kemerini taksana."
Önüne baktım. Gerçekten kemerim takılı değildi. "Nasıl unuttum?"
Uzanıp kemere asıldı. "Önüne bak." Kemerimi taktı ve yanağımı öpüp geri çekildi. Hemen güldüm. Üzerimdeki etkisi buydu işte. Ufacık yakınlığı bile mutlu ediyordu beni.
"Önce kahvaltı." dedim acıkan mideme sinyal gönderip. Bu ara az yiyordum. Ama artık düzene gireceğini düşünüyorum. Çünkü artık bir sorun kalmamıştı.
Abim hariç.
"Buraya bakalım." dediğinde arabayı park ettim ve gözlüğümle kartımı alıp çantamı arabada bıraktım.
"Telefonunu bırak sen de." dedim kapıyı kapatmadan. Dudağının kenarıyla gülümseyip telefonunu arka koltuğa attı.
"Zevkle." arabayı kilitleyip anahtarı pantolonunun cebine koydum. Beni kolunun altına aldığında hemen beline sarıldım. Uzun bir bekleyişin ödülüydü bu. Ne olursa olsun sahip çıkacaktım.
"Güzel bir menemen..." dediğinde ekledim.
"Güzel bir patates..."
"Güzel bir sen..."
"ve sen..." dediğimde eğilip saçımdan öptü.
"Güzel bir kahvaltı olacak."
Umarım telefonu arabada bırakışım bir kıyamete neden olmazdı.
"Sen akıllanmayacak mısın Begüm?" Abimin sesi çoktan kulaklarıma yerleşmişti.
Kahvaltımızı söyleyip birbirimizi izlemeye başladık. Ona sormak istediğim onca sordu vardı. Ama zamanı değildi sanırım.
"Konuşmak istediğin bir şey mi var?"
"Nerden çıkardın?"
"Bakışlarından."
Gözlerimi kaçırdım. Konuyu o açtı, o kaşındı. Konuş Begüm.
"Aslında merak ettiğim bir şey var."
Birkaç şey var.
"Nedir?"
"Şey, buraya geçen gelişinde, yani otelde ilk kaldığımız geceden bahsediyorum."
"Hatırlıyorum."
"Kim dövmüştü seni?"
Sırtını arkasına yasladı. Konuşmadan önce yan sandalyede duran ceketinin cebini yokladı.
"Yanımda para var." dedim. Cebindeki şeyi iki parmağının ucunda görebileceğim bir şekilde çıkardı ve yerine geri koydu. İlaç kutusu. Annemin ilacının aynısıydı. Kahvaltıdan sonra o da içecekti muhtemelen.
"Kim değil, kimler."
"Ne?"
"O gün, kayboldum." Nihayet anlatıyordu. Tüm dikkatimi ona verdim. "Aslında iyi ki kayboldum. Sokaklardan birinde bir çocuk gördüm. Ağlıyordu." Anlatmaya devam ederken bakışları masadaydı. Keşke sormasaydım. Kardeşini hatırladı. "Başında iki adam dikilmiş, hırpalıyorlardı çocuğu. Dayanamadım daldım ortaya. Neyime güvendiysem." Zayıf biri olabilirdi ama güçsüz olduğunu düşünmüyordum. Sonuçta ikiye tekti.
"Kendini hafife alıyorsun."
"Biraz öyleyim. Kilo almam lazım."
Gözlerimi devirdim. O sırada kahvaltımız geldi. Yüzüme gülüş oturdu.
"O zaman afiyet olsun." dedim ve hemen bir ekmek koparıp menemene bandım.
"Begüm."
"Hm?"
"Bu kahvaltılarımız hiç bitmesin."
Uzanıp elini tuttum. "Daha yeni başladık. Ne bitmesi?"
"Olsun. Daha yeni başladık diye değil. Sevgimiz bitmesin."
"Her hafta kahvaltı sözü verirsen düşünürüm." deyip güldüm ve menemene banıp ekmeği ağzına götürdüm. Gülüşü genişledi.
"Her gün de başım üstüne."
En güzel anlarımı onunla yaşamak, onunla gülmek, onunla ağlamak istedim. Kendim için yaptığım sayılı doğrudan biriydi o. Umarım hep öyle kalırdı.
"Önce yatak bakalım. Hatta mümkünse hemen getirsinler ben eve geçerim."
"Mutfak alışverişi yapmadık nereye geçiyorsun?"
"Yaparız. Olduğu kadar yani."
"Yatak veya koltuk gelmeden olmaz."
"Halledilir."
Gözlerimi kıstım. "Komşun da var hali hazırda."
"Kim?"
"6.dairedeki kız."
Kaşlarını çatıp bahsettiğim kızı hatırlamaya çalıştı.
"O kim ya?"
"Ne bileyim."
"Hatırlamıyorum."
"Evinde limon kalmayınca görürsün kim olduğunu."
"Yok artık. Kasayla limon alırım için rahat olsun."
Sırıttım. "Doydum ben."
"Kalkarız. Bir elimi yıkayayım. Bana su ister misin?"
"Tabi."
İlaç vakti.
Masayı toplayan garsondan bir şişe su istedim.
"Hesabı da alabilir miyim?"
"Beyefendi ödedi. Afiyet olsun."
"Teşekkürler."
Ne ara ödedi? Ceketi de buradaydı. Hesabı ödemek için bana su istettiğine emindim.
Gözlüğümü takıp kartımı cebime koydum. O sırada Umut geldi. Ayaküstü ilacını içip ceketine uzandı.
"Kalkalım mı?"
"Olur."
Ceketini omzuna astı ve elimi tuttu. "Önce yatak?"
"Sonra dolap."
"Yatak odası takımı alalım demedin hayret."
"Bana kalırsa alalım da, ne diyeceğini biliyorum.
Arabanın kapısını açtığımda kulağıma bir melodi doldu. Telefonum çalıyordu. Uzanıp aldım. Abim arıyordu işte! Umut'un sorgulayan bakışlarını cevapsız bırakıp telefonu açtım.
"Efendim abi?"
"Nerdesin? Kaç kere aradım haberin var mı?" Bağırışı Umut'a bile ulaşmış olacak ki açtığı kapıyı kapatıp yanıma geldi.
"Yanımda değildi. Ne oldu?"
"Ne mi oldu? Senin bu... Düşüncesiz tavrından nefret ediyorum!"
Yüzüme kapattı. Şaşkınlıkla ekrana baktım. Geri aramadan önce beni kaç kez aradığına baktım. Son bir saattir sürekli aramıştı. Tam da yeni kahvaltıya gelmiştik.
"Sorun mu var?"
"Sever beni azarlamayı." dedim ve mesajları kontrol ettim.
Abi
Nerdesin? (07.25)
Açsana telefonunu çok önemli. (07.50)
Annem düşmüş. (08.12)
"Anne!"
"Ne olmuş?"
"Benim gitmem lazım. Ararım seni olur mu?"
"İyi mi annen?"
Hızla arabaya bindim. "Bilmiyorum."
"Haberdar et."
Onu orada bırakıp hızla eve doğru sürdüm. Acaba nerde nasıl düştü. Evde miydi hastanede mi? Arasam açmazdı. Ne olur annem iyi olsun Allah'ım, nolur!
▪️
Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı unutmayın. ✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top