H32 ♂️
Keyifli okumalar. 🍁
▪️
Duyduğum tüm hüzünlü cümleleri unuttum.
Annemin hastalığını öğrendiğimde kendimi odama kapatmıştım. Elimden gelen tek şey bu olmuştu. Yaptığım tek şey ders çalışmaktı. Ona yeterince zaman ayıramadım. Ama hep korktum. Onunla güzel zaman geçirdikten sonra beni unutması canımı yakıyordu. Bu yüzden uzak durdum hep. Bu yüzden abim kazandı. Annem en az onu unuttu; en çok beni.
Beni annem unutmuştu. Bundan daha ağır ne olabilirdi ki? Abimin beni sevmemesi mi? Hayır.
Yıllar sonra bana kim olduğumu hatırlatan bir adam tanıdım. Abim gibi üzdü bazen ama ondan daha çok sevdi beni. En azından hissettirdi. Şimdi ise bana yine kendimi unutturan o anı tekrar yaşatıyordu.
Yağmur hiç yağmadan kesilmişti. Saçlarımı yüzüme perde gibi indiren rüzgar hala ara ara tenimize dokunuyordu. Bankımızda oturuyorduk.
Sessizdik.
Çünkü ne ben aklımdaki onca sorudan birini sorabiliyordum ne de o kilit vurduğu dudaklarını kıpırdatıyordu. Bir elim yarım saattir yumruk şeklinde sol bacağımın üzerindeydi. Ara sıra göz ucuyla sağ elime bakıyordum. Onun eline kenetlenmiş, kayıp gitmemesi için sımsıkı kavramıştı.
Ne kadar aptalca davrandığımı düşündüm. Bile bile beni unutsa, bana seni unuttum der miydi? Kırılacağımı bile bile der miydi? Çok çaresiz hissediyordum. Ezbere bildiğim bir hastalığı mı dinleyecektim ondan?
Bir şey söylesin.
İçimi rahatlatacak bir şey söylesin.
Çünkü benim konuşmaya cesaretim yoktu.
"Onu çok özledim."
Gözlerimi kapattım. Sonunda konuşmuştu. Birkaç dakikadır ağlamıyordum. O sakinleşince ben de susmuştum.
"İlk kez unuttum." dedi ikinci kez konuştuğunda. "Hayatımda belki de ilk defa bir şey unuttum. Ve bir cana mal oldu."
Burnum tekrar sızlamaya başladı. Eğer tekrar ağlarsa dayanamazdım. Ama ben ağlarsam da cesaretini kaybetmesinden korkuyordum.
"On dokuz yaşındaydım. Aklımın yeterince yerinde olduğu bir yaştaydım. Annem öyle söylerdi." Kısa bir an duraksayıp denizi izledi. Başımı çevirip yüzüne bakamadım. Tek yaptığım sessizce onu dinlemek ve elini bırakmamaktı.
Onu tanıdığım süre boyunca en uzun konuşmasını yapmaya başladı.
"Babamı fotoğraflar dışında tanımadım. Ben doğduktan sonra annemle araları açıldı. İkisinin yüzünü aynı karede göremez oldum. Kavgalarla, tokatlarla dokuz yıl geçti. Ama dokuzuncu yaş günümde, elinde başka bir kadının eli, parmağında başka bir kadının yüzüğüyle evimize geldiğinde ilk defa ondan nefret ettim. Boşandıklarını bile anlamamışım o zamana kadar. Annem bizim için susuyor ama ben onun için susmamalıyım dedim kendi kendime."
İç çekti. Telefonumu kapatmıştım. Eve gidince işiteceğim azar umurumda değildi. Belki de abim bu kez beni aramazdı bile. Ne de olsa dün ondan uzak durmamı istemişti.
"Sadece git buradan dedim."
Kardeşini sormamak için kendimi zor tutuyordum. Yüzünü yavaşça bana çevirdiğini hissettiğimde bunu bekliyor gibi hemen ona baktım. Kenarları kızarmış gözlerinin kenarları kısıldı. Güldü. Ama duygudan yoksundu. Sesi de çıkmadı.
"Sen, ayrılmak üzere olduğun bir kadından çocuk yapar mısın?" İçim titredi. Tepki veremedim. "Dokuzuncu yaş günümde, babam benimle tartışırken yatak odasında uyuyan bir bebek vardı." Gözyaşı daha fazla tutunamayıp yanağına düştü. "Daha çocuktum. Kardeşime gidişini engellemeye çalıştığım için benimle tartıştı. " Elini farkında olmadan daha fazla sıktım. "İtti beni." Kaşlarımı çattım. Sormak istediğim çok soru vardı. Ama cesaret edemiyorum. Acı cümlelerine bir yenisini ekleye ekleye devam etti.
"Aslına bakarsan ben bunları unutmuştum. Annem başta sadece geçici bir hafıza kaybı sanmış. İnanmak istememiş." Güzel gözlerini denize çevirdi. Ona ayak uydurup ben de maviliğe baktım. "Ama geçici olmadığını anladım; geçici değil kalıcıymış. Yaşaya yaşaya anladım hem de."
Bir rüzgar esti. Başımızdan aşağı yağmur yağsın ve sırılsıklam olalım istedim.
"Başta çok şaşırmıştım. Öğrenince yani. Annemin bu durumu kabullenmesi dört yıl sürmüştü. Bana anlatması ise altı yıl..." Gözlerimi kapattım. Ağlamamam gerekiyordu. Onun için dik durmam gerekiyordu.
"Hastalığımın adı konulduğunda 17 yaşındaydım. Doktor travmaya bağlı olduğunu söylemiş başta ama ben öğrendiğim andan itibaren kader olduğuna inandım. Babam sadece, annemin hastalığımın nedeninin travma olduğuna inanması için itmiş olmuştu sanki beni o kadar. Bu anlattıklarımı annemden dinledim biliyor musun?" diye sordu bir cevap beklemeden. Umarım beklemiyordu. Çünkü hala konuşmak için hazır değildim.
"Yaşadığım şeyleri hiç yaşamamış gibi ondan dinledim. Sanki ilk kez duyuyor gibiydim. Babamın sinirlenmesinin nedeni bendim. Ama karşısında nasıl dik durup da kardeşime gidişini engelleyişimi hatırlayamadım."
Tutamadım işte kendimi. Başımı diğer tarafa çevirip gözyaşımı sildim. İyi insanlar neden hep acıyla yoğruluyordu?
"Anneni neden terk ettin?" diye sordum yüzüne bakmadan. Sesimdeki titremeye engel olamadım. "Bunu hak etmedi."
Etmemiş.
"Eğer kalsaydım acı çekecekti."
"Şu an çekmediğini falan mı sanıyorsun?" diye sesimi yükselttim. Gözlerimiz birbirine değdi. Ona bakınca sustum. Üzerine gitmek istemedim.
"Hayır, sanmıyorum." dedi düz bir sesle. "Aklıma geldikçe annemi arıyorum. Ben olduğumu biliyor. İyiyim oğlum diyor. Sonra kapatıyorum. Ama onunla hiç konuşmadım." Başını eğdi. Alnına dökülen saçlarını okşamak istedim. "Sesimi unutmuş olmalı."
"Kıyamam sana." dedim ve elimi elinden çekip saçlarına dokundum. Gözlerini kapattı.
"Bana acıma."
"Kesinlikle acımıyorum." dedim hemen. "Ben yanındayım Ecmel. Gitmeyeceğim." Burnumu çektim. "Beni terk etmene de izin vermeyeceğim."
Başını çekerek elimden kurtuldu. "Bana Ecmel deme."
"Başlama lütfen Ecmel."
"Deme işte. Kaldıramıyorum bu ismi."
Sırtımı banka yasladım. Bundan sonra ne olacağını düşünmek istemiyordum. Benim için ne olacağı belliydi. Onu bırakmaya niyetim yoktu.
"Adım Umut."
Şu durumda düşünmem mümkün değildi zaten. Çünkü duyduğum son cümlesi zihnimi durdurmuştu. Yalan söylemişti.
Bu yüzden bana dün o soruları sormuştu. Terk etmeyeceğimden emin olmak istemişti. Başını kaldırmadan benden uzaklaştı. Ellerini kucağına koyup omuzlarını düşürdü.
"Lütfen bana hayal kırıklığı ile bakma." dedi masumca. Nasıl becerebilirdim bunu? Bana yalan söylemişti. Onu önce Halaskar diye tanıdım, Ecmel diye sevdim. Şimdi ise adının Umut olduğunu söylüyordu.
"Neden yalan söyledin?"
"Adım bana göre değildi. Ama seni tanıdıktan sonra güzel olabileceğime inandığım için Ecmel demene izin verdim."
Hava kararıyordu. Abim kesin aramıştı. Telefonum birkaç kere titremişti ama hiç bakmamıştım.
"İzin mi verdin? Resmen sana isim bulmuşum. Ecmel diye sevdim ben seni."
Aniden bana döndü. Ona nasıl baktığımı bilmiyordum ama o bana hüzünle bakıyordu.
"Umut diye sevemez misin?"
"Ben seni her şekilde severim. Ama bana yalan söyledin."
Önüne döndü. "Özür dilerim." Dayanamayıp yanına kaydım. Başımı omzuna yaslayıp kokusunu içime çektim. "Yanımda olacak mısın?" diye sorduğunda elimi uzatıp yanağına dokundum.
"Bana bak."
Yüzünü bana çevirdi. "Hayatımda ilk defa annem dışında bir kadının gözlerine bakıyorum Begüm."
Aklıma söyledikleri gelince bakışlarımı kaçırdım. "Emin misin? Çünkü hayatındaki ilk kadın olmadığımı söylemiştin."
"Yalan söyledim." dedi ve mahçup bir şekilde tekrar önüne döndü. "Söylesene yarın olduğunda unutacağım bir sevişmeyi neden tanımadığım bir kadınla yaşayayım?"
Mutlu olmadım. Çünkü başka bir kadının bedenini kabullenmiştim. Mutlu olmadım çünkü bana yine yalan söylemişti.
"Bu kez neden?"
"Kendimi beni bırakmayacağına inandırmaya çalıştım."
"Lütfen bana yalan söyleme. Bir dahakine tepkim daha farklı olur."
Yalan söylediğinde kızacağımı söylemiştim ama şu durumda ona kızamıyordum.
"Söz veriyorum. Yeter ki yarım bırakma beni." Bedenini bana çevirdi. "Ve lütfen hastalığımı bilmiyor gibi davranmaya devam et. Üzme beni."
Kollarımı boynuna doladım. Hemen bana sarıldı. "Bırakmayacağım. Söz veriyorum hep seninle kalacağım. Ama sakın, sakın anneni bıraktığın gibi bırakma beni."
Yanağımı öpüp dudaklarını orada bekletti. Elbette onu annesine geri götürecektim. Bunu benim için değil, annesi için yapacaktı. Ben sadece ona cesaret verecektim.
"Çok seviyorum seni." diye fısıldadı kulağıma doğru. Hüzünle gülümsedim.
"Çok seviyorum seni."
Artık kendimi hatırlatmam gereken iki kişi vardı. Kaybetmekten korktuğum iki kişi...
"Artık burada olacağım, İzmit'te."
Hızla ondan uzaklaştım. "Ne? Ciddi misin sen?"
Başını salladı. Gülmeye çalıştı ama dudakları sadece bir saniye genişleyebildi. Yanaklarını avuçlarımın arasına aldım.
"Çok sevindim. Çok, çok sevindim!" Tekrar sarıldım. Bu haber beni öyle mutlu etmişti ki, aynı şehirde nefes alacak olmak içimi biraz olsun rahatlatmıştı.
"Uzun uzun konuşuruz yarın." diyerek geri çekildi. "Annenin yanına git hadi."
Yüzüm düştü. Aslında doğru söylüyordu. Annemi görmem gerekiyordu. İhmal etmiştim, hem de çok.
"Sen ne yapacaksın?"
"Bu gece otele gideceğim. Eşyalarımı gelmeden bıraktım bile." Bir yandan da yüzümü örten bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Yarın bir ev bakacağım."
"Birlikte bakalım." dedim hevesle.
"Haberleşiriz." Yüzüme yaklaşıp yanağımı öptü. "Eğer yazmayı unutursam ara beni."
Başımı salladım. Yüzümüzdeki burukluk bu gece kalıcı olacaktı. Ama elimden geleni yapacaktım onun için.
Elimi tutup banktan kalktığında çantamı alıp ben de kalktım. "Seni otele bırakayım."
"Ben giderim buradan. Yakın zaten. Eve git sen."
Arabama kadar yürüdük. Hastalığının ne düzeyde olduğunu tam bilmediğim için onu yalnız bırakmak istemiyordum. Annem yalnız değildi, ama o yalnızdı.
"Gidince haber ver olur mu?" dedim ve uzanıp yanağını öptüm.
"Sen de haber ver."
Başımı sallayıp arabaya bindim. Abim yavaş yavaş aklıma geliyordu. Bu kez sessiz kalmayacakmış gibi hissediyordum.
Onu orada bırakıp eve doğru sürmeye başladım. Telefonumu kontrol ettim. Abim yedi kere aramıştı. Söyleyeceklerine hazırlanıp onu aradım. Hemen açtı.
Nefes al Begüm.
"Neredesin sen? Sana bu soruyu sormaktan bıktım! Neredesin nerede?" Bağırıyordu. Üstüne gitmemekte kararlıydım çünkü annemin yanında olmadığım için şu an onunla tersleşemezdim.
"Geliyorum yoldayım." dedim sakince.
"Hayatımda tanıdığım en sorumsuz insansın!" dediğinde sessiz kaldım. Hoparlörü açıp telefonu yan koltuğa bıraktım. "Senin, evde hasta bir annen var! Farkında değil misin Begüm? Annemin her geçen gün tükendiğinin farkında değil misin?"
Annemin...
"Deme öyle duyacak seni." dedim üzgün bir şekilde. Şu anda anneme gidiyordum zaten. Üzerime gelmese olmazdı sanki.
"Aptal! Duysa ne olacak? Unutuyor!"
"Deme şöyle diyorum!"
"Kes sesini! Annem yine fenalaştı ama sen yine yoktun! Yine!" Hızımı azaltıp sakin kalmaya çalıştım.
"Annem iyi mi?"
"Çok mu merak ediyorsun? Ne hayırsız evlatsın sen!"
"Yeter! Benimle böyle konuşamazsın!" diye bağırdım. Arkamdan bir araba kornaya bastı. Sinirli olduğum için hız yapmaya korkuyordum.
"Aklını başına ne getirir söylesene!"
"Kapatıyorum."
"Bu yüzden annem ilk seni unuttu Begüm."
Ayağımı gaz pedalından aniden çektim. Arkamdaki arabanın tekerleklerinin asfaltta çıkardığı sesi duyunca omzumun üzerinden arkaya baktım. Araba son anda durmuştu
"Begüm!"
Abimin sesini işitince yan koltukta duran telefonuma baktım. Kalbim hızla atıyordu. Bu ne acımasız bir cümleydi.
Annem ilk seni unuttu
Kulağımda yankılanıp duruyordu.
"Begüm ses versene!"
Telefonu elime alıp çağrıyı kapattım ve arabayı takrar çalıştırdım. Bu cümleyi unutmayacaktım. Gözlerim yaşardı. Buğulu yolu ayırt etmek için gözyaşlarımı koluma sildim.
Neden bu kadar acımasızdı ki? Sanki annemi ondan daha mı az seviyordum?
Telefonum titreyince sinirle elime aldım. Ecmel mesaj atmıştı. Ah pardon, Umut.
Ecmel
Oteldeyim.
Bir gözüm yolda cevap yazmaya çalıştım. Unutmamıştı haber vermeyi. Buruk bir şekilde güldüm.
Ben
Ben de eve geldim şimdi.
Ecmel
Tamam aşkım.
Gülümsedim. Gözyaşım yanağıma aktı. Arabayı evin bahçesine sürüp yine garaja götürmeden indim.
Annemin odasının ışığı kapalıydı. Gece lambası fark edince rahatladım. Bir an hastanede olduğunu düşünüp korkmuştum. Anahtarımı çıkardığım sırada kapı açıldı. Abimi görünce başımı eğip yanından geçmeye çalıştım.
"Ne oldu trafikte? Kaza mı yaptın?"
Bir şey söylemeden koşar adım yukarı çıktım. Arkamdan gelmedi. Konuşmak da istemiyordum zaten
Annemin odasının kapısını yavaşça indirdim ve içeri girip kapıyı kapattım. Annem uyuyordu. Çantamı yere bırakıp sessizce yanına gittim. Üzerinde mor, çiçekli pijama takımı vardı.
"Canım benim." diye fısıldadım. Yavaş olmaya özen gösterip yanına uzandım. En son bunu yaptığımda 'Sen de kimsin' diye bağırıp beni itmişti. Ama ona dokunmak için çok az fırsatım oluyordu ve sabah bana bağıracak olmasını umursamadım.
"Seni seviyorum anne." dedim sessizce ve kolumu beline sardım.
Gözlerimi kapattığımda aklıma aylar önce söylenmiş bir cümle geldi.
'Benim adım Umut, bilmiyor musun?'
▪️
▪️ Selam. ❤️
Evet Umut daha önce adını Begüm'e söylemişti. Hatırlayan vardır mutlaka bu cümleyi. (33.bölümde) Şu anda her şey istediğim gibi gidiyor. Bölüm sayısı hakkında net bir bilgi veremem ama senaryo kafamda kesin.
▪️ Aklınızda Umut'a sormak istediğiniz bir soru varsa bu satıra bırakın lütfen. Sizin yerinize Begüm sorabilir. ;)
▪️ Bölüme kısa bir not.
Görüşmek üzere. Seviliyorsunuz. ❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top