~3.Bölüm~

"Merakta korku gibidir; bir şüphe kırıntısıyla başlayıp devleşir."

-<><><>-

Kamyonetin bozuk motor sesi sokaktan uzaklaşınca,  duyulan tek ses yağmur öncesi rüzgarın sesiydi.
Arya birkaç saniye kapının önünde ne yapacağını bilmeyerek etrafına bakakaldı. Uykusuzdu, yorgundu ve kendini hiç olmadığı kadar boşlukta hissediyodu.

Başını gökyüzüne doğru kaldırıp bir yere yetişecekmiş gibi birbirini kovalayan yağmur bulutlarına baktı. Yağmurun toprakla buluşan kokusu vardı, yüzüne çarpan rüzgarda...
Bulutlar hiç bu kadar güzel görünmemişti gözüne.

Esen rüzgarın tenine bıraktığı his ve yüzüne serpilen yağmur hiç bu kadar anlamlı gelmemişti. Verdiği duyguyu sevmişti. Öyle ki orada gün boyu bu şekilde kalabilir ve hırçın rüzgara direnebilirdi saçları. Rüzgar bir yandan iç titretiçi olup aynı zamanda inanılmaz bir şekilde güzel olabiliyordu.

Ancak bir an önce eve geçse iyi ederdi. Çünkü yağmur şiddetini artırarak yeryüzüne inmeye başlamıştı çoktan. Biraz daha bu şekilde dursa; sudan çıkmış balığa dönmesi muhtemeldi ve Arya kesinlikle bunu istemezdi.

Vakit kaybetmeden hızla kapıya uyduğunu düşündüğü, anahtarı bulup anahtar deliğine sokuşturdu. Birkaç denmeden sonra kapı cızırdayarak aralandı.

Çantalarını hızla içeriye alıp kapıyı tekrar sesli bir şekilde kapattı. Birkaç yağmur damlası çantanın su sızdırmayan dokusunun üstünde aşağıya doğru süzlüyordu.

"Artık güvendeyim," diye düşündü.

Nedense içeriye geçip kapıyı kapattığında her şeyi ardında bıraktığına inanıyordu. Kapısını iyice kilitledikten sonra güvendeydi, olası tüm tehlikeden uzaktı. Kapının sağlam olmasına seviniyordu. Ve tabii evin düşündüğü kadar eski olmadığına.

Çantalarını köşeye bırakıp bakışları nihayet evin içerisinde gezdirdiğinde; içerinin dışardan daha bir kasvetli olduğunu fark etti.

Gözlerinin önünde uçuşan birkaç silik anıyı anımsatan antreden, salona geçmeden önce ilk dikkatini çeken, yoğun rutubet ve toz kokusuydu. İçerideki birçok eşyanın üstü şefaf naylonlarla, naylonların üstü de tozlarla kaplıydı. Kapı eşiği ve kiriş arasındaki dev örümcek ağı bile tozdan nasibini almıştı.

Pencereye çakılı tahtaların arasından soluk günışığı salonun ortasına yansıyordu. Eski antika bir konsul dışında-raflar dahil- her eşyanın üstü örtülüydu. Yukarıdan başlayıp aşağıya doğru korkulukları sökülmüş, bir merdiven uzanıyordu. Arya bu merdivenlerin sağlamlığından şüphe duydu.

Pencere kenarları, kapı pervazları kısaca gözle görünen herbir köşe; örümcek ağlarıyla kaplıydı ve neredeyse atılan her adımda havaya toz tanecikleri yükseliyordu. Arya toz zerelerini çiğerlerinde hissedebiliyordu. Başına hiçbir şey gelmiyecek olsa bile tozdan hastalanması kaçınılmazdı.

Ama yine de amcasının bir odayı andıran evinden daha iyi göründüğünü rahatlıkla  söyleyebilirdi. Muhtemelen yengesi çoktan orayı eşya deposuna dönüştürmüştür,diye düşünüyordu.

"Birkaç tadilatmış..." diye homurdandı kendi kendine.

Erdem'in bir iyilik timsali bakışı ve gülüşü aklına geldikçe onu arayıp yardım istediği için kendine kızıyordu. Sonrasında bu konuda övünmesini duymak dahi istemiyordu.
Kesinlikle  bir daha onu aramayacaktı.

Evin yıllarca birikmiş tozu vardı. Saltanat kurmuştu adeta örümcekler,böcekler. Kemirgenlerin kacışan seslerini duyabiliyordu, iğrenircesine yüzünü buruşturdu ve 60'ların başında kalma koltukların üstündeki naylonları çekti.

Bu hareketiyle toz taneleri içeride helikopter kanatlanmışcasına dört bir yana dağıldı. Genç kadın öksürüklere boğularak gözleri pencereleri aradı, işe önce onları açmakla başlaması gerektiğine karar vererek oraya doğru yöneldi.

Yeni bir hayatta henüz başladığı söylenemezdi ama yeni bir ev parmakların ucundaydı.

-<><><>-


Yağmur Arya'nın geldiği günün akşamına dek aralıksız yağdı. Sonrasında gece boyunca rüzgar uğuldayıp durdu. Rüzgarın şiddetiyle elektiriğin de kesilmesi kaçınılmaz olmuştu tabii.

Kasabaya gelişinin üstünde hemen hemen bir gün geçmişti. İlk geceyi uyumak yerine, etrafı adamakıllı toplayarak geçirmeye karar vermiş ve vakit kaybetmeden işe koyulmuştu.Geceden sabaha evi temizlemeye kendini fazlasıyla kaptırmıştı; Üst kattaki odalar, salon, mutfak ve banyo hepsi de bir öncekinden daha bir kir, toz içindeydi.

Onun ötesinde evin içinde neyi tuttup yerinden kaldırmaya kalkışsa, kırılıp dökülecek kadar eskiydi.
Ayrıca herbir tarafından garip sesler geliyordu. Arya'ya artık evin canlı olduğunu düşündürecek kadar garip sesler...

Birkaç dakika önce tavandan gelen takırtılar daha bitmeden, duvarlarında çatırdamalar başlıyordu misal. Alt katta tahtaya vurulma sesleri kesilmeden eski parkelerin gıcırdamaları yükseliyordu.
Sanki Arya evi temizleyip düzeltikce hareket edip canlaşıyordu. Bu nedenle her hareketinde sürekli arkasında biri varmış hissine kapılıyordu.

Kısmen de olsa, evin temizliğini bitirdiğinde, vakit öğleye varmak üzereydi. Kuş çıvıltıları açık pencereden içeriye doluşuyordu. Arya adamakıllı yorulmuş bitik bir halde kendine bir sandalye çekip oturdu. Henüz alt kattalara, kliniğe bakabilmiş bile değildi. Onlarında diğer odalardan farkı yoktu muhtemelen, ama yine de kısa süre zarfından evi yaşanır hale getirdiği için mutluydu.

Arya'nın düşündüğü gibi bir düzine vahşi havyan bahçeyi istila etmedi veya meraklı komşular çıkagelmemişti. Arya,kesinlikle bu tür şeylerle karşı karşıya kalmak istemezdi, ancak tüm gece bunları düşünmeden de edemedi. Olası senaryolar zihnini meşgul edip durdu. Öyle ki, Birilerin onu gözeltiğini düşünmeye başlıyordu artık.

Ayrıca genç kadın dünden beri bir şey yiyebilmiş değildi.
Henüz kendini kasaba ait hissetmiyor ve çıkıp gezmeye, alışveriş yapmaya hazır olup olmadığına da pek emin olamıyordu.

Fakat diğer yandan çıkmak biraz hava almak da istiyordu. Sonsuza kadar  dört duvar arasında kalabileceğini sanmıyordu.
"En kötü ne olabilir?" diyordu içindeki bir ses.
Köşede kanepede duran  çantasına, kabanına uzanıp  aldı. Kapıya yönelmeden önce üstüne geçirdi.

En azından birkaç gün onu idare edebilecek kadar bir şeyler alması gerektiğini düşünerek kapının kilidini çevirip dışarıya çıktı. Bir gece önce yağan yağmur yerde küçük su birikintileri oluşturmuştu. Toprak kokusu rüzgarla beraber dört bir yana yayılıyor, narin yaprakları havalanıyordu.

Uzun otların yerlere serildiği bahçeden hızla geçip bahçe kapısına ulaşıp çevreye göz gezdirdi.

Sokağın bu denli sessiz oluşu korkmasına neden oluyordu doğrusu. Şimdi vazgeçip eve geri geçmesi gerektiğini düşünen bir tarafı da yok değildi, ama bunu yapmayarak ayakları ondan bağımsız hareket etmeye devam etti.

Nereye gideceğini bilmeyerek en azından yakınlarda bir yerde dükkan olmasını umuduyla sokağın aşağısına doğru yöneldi.

Yanında olan birkaç kuruşluk parayı da mutfak gereçlerine verecek olması üzüyordu onu. Daha bir hafta önce çiftlik evindeki partide arkadaşlarıyla eğlenirken bunları aklının ucunda bile geçirmemişti.

Şu an tek mal varlığı dedesinin birkaç yılda bakımsızlıktan harabeye dönüşecek köşkü ve kliniğiydi.
Bunların bile daimi bir garantisi yoktu.

Bakışlarını gökyüzüne çevirdi; kasabanın semalarında hala bulutlu ve kasvetli bir hava vardı ve sis hala kasabanın uzaktan görülen ormanlık alanların üstünü kaplamış, birazdan yağmur yağacak izlenimi veriyordu.

Genç kadın sokağın geniş yollarında ağır ağır yürüyüp, dalgınca evinin olduğu sokağı incelerken; köşeden parlak siyah bir arazi araçı göründü. Araç durdu duracak kadar yavaş ilerlemesi oldukça dikkat çekiciydi; kendi kendine hareket ediyormuşcasına Genç kadının, önünden yavaşca geçip karşı evin kapısında durdu. Siyah film camlarından içini görmek neredeyse imkansızdı.

Bu ev Arya'nın biraz ötesinde kalan alevimsi kırmızı renkteki duvarlarıyla, oldukça görkemli bir görünüşe sahip evdi. Arya kendi salonun doğu çepesindeki penceresinden, evi görebildiğini hatırlıyordu. Kırmızı evle dedesinin evini ayıran tek şey bahçe duvarlarıydı.

Genç kadın buralarda birilerin yaşadığını şaşırarak yoluna devam ederken; arabanın kapısının sertçe kapanmasını ve sonrasında yükselen sesleri duyabiliyordu.

Kasabada birileri yaşıyordu hem de yanı başındaki evde.  Arya komşularının nasıl insanlar olduklarını merak etmeden edemedi. Küçükken buralara geldiğinde dedesinin komşuları varsa da hatırlamıyordu.
"Komşuların olması beni niye bu kadar mutlu ediyorsa?" diye düşündü.
Belki yanlızlık hissiyatını bastırmak içindi, belki de kasabanın terk edilmemiş olduğuna inanmak istemesindendi, bilemiyordu.

Sokağın aşağasına doğru ilerledikçe açık dükkanlar, ellerinde torbalarla yolda hızla yürüyen ve dükkanlarını açan insanlar gördüğünde artık iyice inandı Arya. Kasabada sahidende birileri yaşıyordu.

Her gördüğü insan ona hiçte normal değilmiş gibi  bakıyor olsa bile, bu onu mutlu ediyordu... Ancak onların tuhaf bakışları altında kendisini şehre bırakılan yol bilmez,iz bilmez dünya dışı bir yaratıkmış gibi hissetmeden de edemiyordu.

Oysa arkasında parlak kanatları, altı kolu, sekiz bacağı veya duvardan duvara atlayarak geçip gittiği yerlere yeşil bir sıvı bırakmadığından emindi. Ama yine de insanların dehşete düşmüş yüz ifadeleri içine garip, ürpertiçi bir his doğuruyordu.

Dönüp kendine baktı.  Üstünde hala dünkü kıyafetleri vardı. Evet, pejmurde bir hali olduğunu inkar edemezdi ama bunun bon bon bakmaya sebep olan bir şey olduğunu düşünmüyordu.

"Sadece sokakta ilk kez gördükleri için böyle bakıyor olmalılar..." diye geçirdi içinden.

Bir çiçekçinin yanından geçerken iki kişi onu işaret ederek kendi aralarında konuştuklarına ve az önce yanından geçen yaşlının ağzında homurdanıp yüzünü ekşitiğini hissedebiliyordu.

Genç kız meraklı bakışları görmezden gelerek gözlerini kaçırmakla yetindi. Gözüne kestirdiği ilk markette girmek için adımlarını sıklaştırdı.

Hiçbir şey yokmuş gibi davranarak markette doğru hızla yürüdü; panik yapıp daha fazla dikkatleri üstüne toplamak istemiyordu, ama herkesin gözü üstünde olduğunu hissetmek korkunç geliyordu. İyisi mi hızla alacaklarını alıp eve geri dönmek, gibi düşüncelerle  markete ulaşıp açık kapısından içeriye geçti.

Market iki bölümden oluşuyordu.
Rafların aradından uzun karanlık bir yol içeriye doğru uzanıyordu. Dışarıya çuvalarda garip bitkiler konmuştu.  Tavandan kesilmiş hayvan kafalarına benzeyen belirsiz nesneler  asılmıştı. Arya bunların hayvan ilaçı olduklarını düşünmek istedi.

İyi kötü alışveriş yapacak bir yer bulmuştu, bir sonraki marketin ne kadar yakın veya ne kadar uzak olduğunu kimse bilemezdi neticede.

Bu düşünceyle,"Merhaba! Kimse yok mu?" diye seslendi alçak bir sesle içeriye doğru. Sesi raflar arasında akisler bırakarak dağıldı.  Biraz sonra karanlıkta bir ışık göründü. Bir kapı açılıp kapanma sesinden sonra, koridorun sonunda ağır ağır gelen ayak sesleri duyuldu. Genç kadın gözlerini kısarak o yöne bakıp geleni görmeye çalıştı.

Önce rafların arasında dev bir gölgeyi belli belirsiz seçebildi, gölge yaklaştıkça gölgenin sahibi kadın da görüş acısına girmiş oldu.

Markettin sahibi kadın,"Hep böyle telaşlı mısın?"diye ağzında geveleyerek, genç kadının şaşkın bakışlarının arasında tezgâhın arkasına geçti.

Arya ona cevap vermeyerek istemsizce birkaç adım geriye doğru gitti. Hala ona garip garip bakan insanların şokundaydı. Kadın, birkaç saniye homurdayıp tezgahın ardında bir şeyler karıştırdı. Sonra başını kaldırıp Arya'nın kaygılı yüzüne baktığı zaman Arya, insanı dehşete sokan suratıyla yüz yüze geldi.

Kadının omuzunda biten kızıl saçları yolunmuşsa benziyordu. Orta yaşlarda,  kiloluydu fakat yüzü bedenine göre daha bir küçüktü. Boynundaki etler başını önüne eğince kat kat oluyordu ve uzun çengeli burnunun hemen yanında kocaman kırmızı bir ben vardı.

Öyle ki, çerçeveli gözlüklerin gizlemesine rağmen Arya'nın ilk dikkatini çeken o ben oldu.

Çerçeveli gözlükleri tamda benin üstüne gelip beni kamufle ediyordu, kasıtlı yapılmış gibi geldi Arya'ya.  Kuruyan boğazını ıslatmak için yutkundu.
Kadın, kıstığı yeşil hareleri genç kadını bir müddet süzdü. Aksi bir sesle:

"Ne istiyorsun?" diye sordu.

Gözleri Arya'nın yüzüne âdeta kenetlenmişti. Genç kadın bakışından rahatsız olarak çevresine bakındı ve ilk gördüğü eşya olan mumun adını sessizce fısıldadı.
Sonrasında da birkaç yiyecek malzemesinin ismini mırıldandığını sandı, ancak bundan pek emin olamıyordu.

"Ne oluyor, bana böyle?" diye aklından geçirdi. Sanki kadın onun düşüncelerini kontrol ediyordu.

"Buralarda yenisin galiba?"diye sordu yaşlı kadın, beklenmedik neşeli bir sesle. Ses tonu da en az yüzü kadar korkunçtu.

Genç kız gergince boğazını temizledi.
"Evet kasabada yeniyim. Nereden bildiniz?" diye sordu boş bulunarak.

Belki de bu kadında komşularından biriydi ve onu eve girerken görmüştü.

Kadın birden burnunu havaya doğru kaldırıp havayı koklayarak;
"Kokundan...." diye fısıldadı sesine gizem katarak.

Arya kadının dediğini anlamaya çalışarak;

"Kokumdan mı?" diye sordu.

Bunun ne demek olduğunu anlamamıştı. Nedensizce çok utanmış ve kadından ürkmüştü;  tedirginliğini gören kadın üstüne gidiyordu besbelli. Kadının gözlerinden bakışlarını kaçırdı.

"Nereye taşındın? Bildiğim kadarıyla bu civarda satılık ev yoktur! Hoş olsa bile kimse taşınmak istemez." diyerek lafı değiştirdi yaşlı kadın. Raflardan bir şeyler alıp aynı zamandan göz ucuyla, soluk benzi sararan genç kadının, yüzünün aldığı ifadeyi zevk alırcasına süzüyordu.

Arya, çantasından cüzdanını çıkarırken kadının titreyen ellerini görmemesini umuyordu.

Yüzlük kağıt parayı kadına doğru uzattı.
"Neden kimse taşınmak istemezmiş?" diye sordu merakla. Aslında o kadar açıktı ki, burada birilerin yaşadığına görene dek kendisi bile inanmamıştı.

Yaşlı kadın, raftan aldığı mumu da poşete koyup para üstüyle beraber genç kadının önüne itti. Kalın, etli kollarını tezgâha dayadı ve kimsenin duymasını istemiyorcasına sesini kısıp Arya'ya doğru eğildi.

"Bilirsin, çevrede son zamanlarda olan birtakım tuhaf olaylardan, " diye fısıldadı.
"Aman dikkat et! Geceleri kapını sıkı kilitlediğinden emin olmadan, yatma!.."

Dedikten sonra, Arya'nın endişeli yüzüne bakarak tiz bir kahkaha patlattı.

"Anne yine mi? Bu şekilde giderse sayende batmamız an meselesi." dedi rafların aradında beliren minyon ve yaşlı kadına oldukça benzeyen kızıl saçlı genç bir kız.

Arya, dümdüz bir ifadeyle kadının gülmesine bir anlam vermeye çalışarak suratına bakıyordu. Doğrusu onu ürküten söylediklerinden çok, attığı anlık kahkası olmuştu.

Elindeki koliyi tezgâhın yanına bırakan genç kıza kaçamak bir bakış attı. Muhtemelen deminden beri onları dinliyordu.

"Siz annemin kusuruna bakmayın," dedi gülümsemeye çalışarak. Çehresinde Arya'ya samimi gelmeyen bir gülümseme vardı. "Siz şu sokağa taşınan yeni komşu olmalısınız! Uzun zamandır bu civara taşınan olmadı da..." deyip beklentiyle Arya'nın yüzünü inceledi.

Genç kadın evet anlamında başını sallarken burada haberlerin yayılma hızına şaşırmıştı.
Hepi topu bir gün olmuştu gelişi. Zihni neden bu kadar bulanıktı, kestiremiyordu.

Tezgâhtaki poşetini alıp burada daha fazla beklememesini gerektiğini düşünerek hızla marketin çıkışına yöneldi. Çıkmadan önce son kez dönüp yaşlı kadına baktı; iri vücüdünü titreterek gülmeye devam ediyordu.

"Bu kadar gülecek ne var sanki?" diye geçirdi içinden ve açık kapıdan çıkıp gitti.

"Umarım söyledikleri, basit birer kocakarı masalıdır" diye düşünüyordu, bir yandan da geldiği yoldan geri gidiyordu.

Onlara hiçbir şey söylemediği halde nasıl sokağa yeni taşındığını biliyorlardı, anlayamıyordu.  İstemsizce kendini kokladı. Kokmuyordu. Kadın o lafıyla ne demeye getiriyordu aklı almıyordu.

Yol boyunca bunu düşünerek hızlı adımlarla eve doğru yürüdü. Yol kenarlarında uzanan kavak ağaçların ince yaprakları, esen kuzey rüzgârıyla beraber melodik sesler çıkararak kıpırdanıyordu. Ağaçların ardında kalan gökyüzündeki öbek öbek bulutlar görülüyordu.

Sokağın geri kalan tarafları ürkütücü bir şekilde tenhaydı. Bir önceki gece yanan sokak lambaları bile, o bölümü aydınlatamadığını görmüştü Arya. Birkaç evden hayat belirtisi gösteren ışık yandığını görmüştü sadece fakat o evler kendi evinden hayli uzakta kalıyordu.

Çukurlaşan yollardaki su birikintilerine yansıyan ağaçların gövdeleri ve bulutlu gökyüzü Arya'nın hızla yürüyüp geçmesiyle dağılıp ardında bulanık bir su bırakıyordu.

Genç kadın nihayet eve yaklaştığında derin bir nefes aldı.. Tek bir menteşe üstünde ayakta kalan bahçe kapısını ardından kapatıp eve doğru adımlarını sıklaştırdı. Bir an önce içeriye geçmek istiyordu.

Merdivenleri hızla çıkıp kilidi anahtar deliğine titreyen eliyle sokup kapıyı açtı ve içeriye geçti.

"Kadının söylediklerinden korkmuş olamam herhalde?" diye düşünürken yine de emin olmak için içeriden kapıyı iki kez kilitledi. Korkudan çok, endişeden hızlı atan nabzının yavaşlamasını bekleyerek kapıya sırtını yasladı. Tüm bedeni garip bir duygunun tesiri altındaydı.

"İçerdeyken güvendesin, İçerdeyken güvendesin." diye tekrarladı kendi kendine.


22.09.2022

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top