24. Bölüm

Feride öylece baktı Emre'nin yüzüne. Yüzünde acı bir tebessüm belirdi.

"Daha bu sabah aşık olduğum adam tarafından hayal kırıklığına uğradım, daha on dakika önce hamile olduğumu öğrendim şimdi de bana diyorsun ki sen kansersin. Emre ben ne yapayım şimdi? "

"Feride çok üzgünüm, gerçekten. " 

"Memduh öğrenirse yıkılır, aileme nasıl söyleyeceğim bunu? Bebeğimden nasıl vazgeçerim? Geldi mi üst üste gelmek zorunda mı? "

"Alanında çok iyi onkoloklar var hastanemizde, hadi gel onlarla da konuşalım. " Feride üzgünce başını sallayarak Emre'yle birlikte ayaklandı.  Emre bilgisayardan çıktı aldıktan sonra ikisi birlikte Emre'nin odasından çıkıp onkoloji polikliniğine gittiler.

Emre önünde durduğu kapıyı hafif tıkırdarıp açtı.

"Müsait misin hocam? " Diye sordu.

"Elbette buyurun. " Emre ile Feride içeri girdiğinde Emre, Feride'nin oturması için yer gösterip karşısına geçti.

"Hocam, Feride Hanım'ın MR sonuçlarında maalesef ki sizin uzmanlık alanınıza girecek sonuçlar çıktı."

"Öncelikle geçmiş olsun, ne zaman teşhis konuldu? "

"Kendisi bize gribal enfeksiyonla başvurmuştu ama şikayetleri tolere edilemedi tüm tedavilere rağmen en son MR çekildi sonuçlar maalesef pek iç açıcı değil. " Emre elindeki kağıdı doktora uzattı.

"Hemen bakalım. " Feride'nin sonuçlarını inceleyen doktor Feride'ye döndü.

"Derhal tedaviye başlamanız gerekiyor, kaybedecek hiç vaktiniz yok. " 

"Altı haftalık hamileyim, bebeğimi dünyaya getirmeme olanak tanıyacak bir tedaviniz var mı? " Doktor üzgünce aldığı nefesi aynı şekilde verdi.

"Maalesef. Takdir edersiniz ki bu hastalığın tedavisi ne yazık ağır bir tedavi. Ve bu tedaviye başlamadan önce bebeği aldırmanız gerekecek alacağınız tedavi sonrası olacak bir düşük hayati sorunlar doğurabilir. "

"Yaşayabilmek için canından vazgeç diyorsunuz öyle mi? "

"Şartlar bunu gerektiriyor. "

"Benim bunu düşünmem lazım. "

"Acele ederseniz yararınıza olacaktır, çünkü erteleyecek hiç vaktiniz yok. "

"Teşekkür ederim. " Emre üzgünce baktı Feride'ye. Feride ayaklanırken o da kalkıp doktor arkadaşına teşekkür ederek Feride'yle birlikte odadan çıktı.

"Feride, bak bunun düşünülecek bir tarafı yok hayatın söz konusu. "

"O da canımdan bir parça nasıl bu kadar kolay vazgeçebilirim ondan. " 

"Ama kendi hayatını onun için riske atıyorsun. "

"Bu bebeği dünyaya getirmenin en ufak bir yolu varsa bile ondan vazgeçmem. "

"Bu delilik! "

"Ben deli değil artık anneyim. "

"Lütfen sakin bir şekilde bu konuyu enine boyuna düşün ve mantıklı bir karar ver. "

"Teşekkür ederim, her şey için. Birde şimdilik kimsenin bu durumdan haberi olmasın ben uygun bir zamanda herkese söyleyeceğim. " Emre hafif başını sallarken Feride Emre'nin elindeki MR raporunu alarak hastaneden çıkıp gitti.

Nereye gittiğini bilemeden öylece yürüdü Feride. İki saate yakın yürürken yorulduğunu hissetmesiyle geçip bir banka oturdu. Hava soğuktu ama aldırış etmeden oturmaya devam etti.

Bir süre sonra aklına gelen şeyle yerinden kalkıp caddede durdurduğu taksiye bindi.

....

Feride kapısını tıkırdattığı odanın kapısını açtı.

"Vaktiniz varsa size bir şey sorabilir miyim? " Masanın başında oturan ellili yaşlardaki zarif hanım hafif başını salladı.

"Tâbi, ne konuda. " Feride içeri girip kapıyı kapattı.

"Birkaç saat önce hem hamile, hem de kanser olduğumu öğrendim. Bu kanser ailemde ırsi, sizinde gözetiminiz altında tedavi görüp vefat eden en az dört kişi var ailemde. Bu konuda size sormak istediklerim var. "

"Otur lütfen. " Feride oturduktan sonra doktor sordu. "Kimler bunlar? " 

"Davut ve Salih İlbeyi birlikte tedavi görüyorlardı, iki ay arayla vefat ettiler. Salih İlbeyi'nin kızı Sare Çorak o da aynı yıl vefat etti. İki yıl önce de Nesrin İlbeyi vefat etti. Hâlâ da burda tedavi olan teyzem Dila Üstün ve dayım Cahit İlbeyi var. "

"Peki sormak istediğin ne? " Feride çantasından çıkardığı raporu doktora verdi.

"Bebeğimi dünyaya getirmeme olanak sağlayacak bir tedaviniz var mı? Sonuçta bu hastalığı en iyi tanıyan sizsiniz. "

"Ailenin her bir ferdini tanıyordum, hastalıklarını tedavi edebilmek için elimizden geleni yaptık ama bu çok agrasif bir tür ve tedaviye verdiği olumlu cevap yok denecek kadar azdı. Aynı durumu dayın ve teyzende de yaşıyoruz, alternatifler üretmeye çalışıyoruz ama pek işe yaradığını da söyleyemem. Hem bu hastalığın tedavisini görerek, hem de hamileliğini sürdüremezsin birinden birini seçmek zorundasın. "

"Peki tedavi olmadığım taktirde bebeğimi dünyaya getirecek kadar vaktim var mı? "

"Şu aşamada bir, bir buçuk yıl gibi bir süre bu hastalıkla yaşayabilirsin ama hamilelik bu süreyi ve süreci nasıl etkiler kesin bir şey diyemem. Ama bebeğini dünyaya getirmeme engel değil bu hastalık. "

"Size bir soru soracağım ama bana içtenlikle cevap vermenizi rica ediyorum. Siz benim yerimde olsaydınız ne yapardınız? " Feride ona bir yol sunmasını istiyordu aslında. Doktor hanım bunun farkındaydı, yüzünde acı bir tebessümle hafif öne doğru eğilerek dirseklerini masaya koydu.

"Kesinlikle bebeğimi dünyaya getirirdim. " Feride canını yakan bir tebessümle doktora baktı.

"Teşekkür ederim, duymak istediğim de buydu. Vakit ayırdığınız için sağ olun. " 

"Rica ederim. " Feride çıkıp giderken kararını da vermişti. Tedavi olsada yaşama şansı yoktu, boşu boşuna bebeğinden vazgeçmiş olacaktı. O yüzden tedavi olmamaya karar verdi, o bebeğini dünyaya getirecekti.

Herkesin ondan sonra bir teselliye ihtiyacı olacaktı o da bebeği olacaktı.

....

Feride evine girdiğinde Memduh'un kokusu vardı her bir yerde. Kapıyı kapatıp sırtını kapıya dayadı. Gözleri acıyla dolandı evin her yerinde. Memduh'un yokluğu o kadar belliydi ki, büyük umutlarla beklediği bebeği karnındaydı ama ona annelik edemeyecekti. Damla damla yağdı gözyaşları, iki elini karnının üzerine koydu.

"Senin mecbur olacağın yokluğu baban da yaşadı, o yüzden seni en iyi anlayacak olan o. Annesizliğine elinden geldiğince dermen olmaya çalışacaktır. Onun babaannesi vardı çok şükür seninde anaannen var. "

Bir süre daha öylece dayandığı kapıdan evin içine baktı. Sonra yorgun adımlarla yukarı çıktı, odasının kapısına vardığı acı bir tebessümle yatağına baktı. Tükenmişlikle yatağına uzanıp aldığı Memduh'un yastığına sarıldı. Yüzünü yastığa gömerek derin derin soludu sevdiği adamın yastığında kalan kokusunu. Hıçkırıklara boğuldu sessizce. Gözlerini kapatarak kendini uykuya hapsetmek istedi. Belki uyuduğunda tüm sorunları çözülürdü.

....

Memduh, Feride'nin kaldığı otele geldiğinde derince bir nefes alarak resepsiyona doğru yürüdü.

"Feride Harmancı ile görüşmek istiyorum. " Karşısındaki kadın hafif bir tebessümle baktı yüzüne.

"Feride Harmancı sabah erken saatlerde otelimizden ayrıldı. " Memduh duyduğundan pek hoşlanmasada başını hafifçe sallayarak hızlı adımlarla dışarı çıktı.

Feride gitmişti...

Onu kırdığı için gittiğini biliyordu ama gitmiş olması içinde büyük bir kırıklık yaratmıştı. Suç onundu ama Feride'nin gitmiş olması da onu kırmıştı. Tüm yaşanılanlara rağmen hemen gitmek zorunda mıydı sanki?

Otelden çıktıktan sonra sıktığı dişleriyle başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Burnundan soluduğu sert nefesi aynı şekilde verdi. Öfkeyle kapısını açtığı arabaya binip kapısını aynı öfkeyle çarptı. Kendine olan öfkesiyle arabayı çakıştırırken her an o öfkesi içinde boğulacağı kadar büyüyordu.

Limana gelen Memduh üzerini değiştirip iş tulumunu giyerek kafasına bareti takarak işçilerin arasına karışırken Feride'ye yaptığını kabullenemiyordu.

Neden yapmıştı ki? 

Eline aldığı kaynak makinesiyle demirlere kaynak yapmaya başlarken kalbi sıkışıyordu. İçinde bir türlü geçmek bilmeyen bir acı, bir endişe peydah olmuştu. Derin derin soğuk havadan soludu mümkün değil geçmiyordu. Elindekileri bırakarak denize doğru yürüdü. Kıyısına vardığı denizden sert esen rüzgarın bile bir parça hafifletemediği yangınına gözlerini kapatarak derince bir nefes aldı.

Kalbi Feride diye yalvarıyordu adeta. O kırık bakışları gözlerinin içinden bir an olsun çıkmak bilmiyordu. Neden bir an olsun hafiflemiyordu şu acı? Bilmiyordu ki Feride öğrendiği acı gerçeklerle paramparçaydı, onun yüreğindeki acıları Memduh arada fersahlar olmasına rağmen iliklerine kadar hissediyordu.

Tüm gün kendine işle işkence eden Memduh gece geç saatlere kadar çalışırken durulamayacak kadar soğuk olması ancak onu işten alıkoymuştu. Üzerini değiştirip limandan çokta uzak olmayan kulübeye soğuk havaya rağmen paltosunu giymeden yürüdü.

İçeri girdiğinde gözü dün Feride'nin oturduğu yere kaydı. İçeri yürüyüp hazırladığı şömineyi yaktı. Karşısına geçip tutuşan ateşten gözlerini ayırmadan izledi uzunca bir süre. Bir an dönüp yan tarafa baktı sanki bir an Feride orada belirdi. Dolan gözlerini sandalyenin üzerindeki Feride'nin elbisesine çevirdi. Yerinden kalkıp Feride'nin elbisesini alarak geri gelip yerine oturdu. O kalbindeki acıyla tuttuğu elbiseyi kokladı.

Şimdi burda olsaydı ne olurdu ki sanki?

Gözyaşları Feride'nin elbisesini ıslatırken uzanıp sarıldığı elbiseyle gözlerini yumdu.

.....

Feride kapı zilinin sesiyle gözlerini açtığında çoktan akşam olmuştu. Sersemlemiş bir şekilde doğrulup ayağa kalktı. Kapı zili bir kere daha çalarken aşağı indi, açtığı kapıda Melek vardı. Hemen sarıldı Feride'nin boynuna Melek. Ağlıyordu.

"Feride... "

"Melek, ağlama lütfen. "

"Nasıl ağlamayayım Feride. "

"İçeri geç hadi. " Melek'i içeri alan Feride onun aksine sakindi ve ağlamıyordu. İkisi salona geçerken Melek burnunu çekip Feride'nin elini tuttu.

"Emre yarın sabah için doktor ayarlamış, çok zor biliyorum ama senin iyi olabilmen için her şey hazır. " Feride yüzünde acı bir tebessümle Melek'e baktı.

"Bebeğimi aldırmayacağım. "

"Ne diyorsun Feride, tedavin için bu şart. "

"Tedavi olmayacağım. "

"Anlamadım? "

"Anlamayacak bir şey yok, tedavi olmayacağım. Öyle yada böyle ölüm hak, bebeğimden vazgeçmeyeceğim. "

"Feride ne dediğinin farkında mısın? Ölmekten bahsediyorsun! "

"Ölüm çok yada az hastalıktan gelmez, hanginizin benden önce ölmeyeceğinin garantisi var? Hem tedavi işe yaramayacakmış, agrasif bir türmüş bu boşu boşuna bebeğimden vazgeçmiş olurum. 

Memduh yaşayamaz benden sonra, ona yaşaması için bir sebep bırakmak zorundayım. Annem, babam, hepiniz varsınız çok şükür, ben olamasamda hepiniz onu çok seveceksiniz eminim. " Daha fazla tutamadığı gözyaşları akmaya başladı.

"Yapma ne olur, böyle vazgeçemezsin! " Melek kabul edemiyordu.

"Ben vazgeçmiyorum, aksine bebeğimde yaşayacağım. " 

"Feride... "

"Ne olur Melek, deme daha bir şey... "

"Nasıl demeyeyim. "

"Deme işte. Hem seninkide doğduğunda birlikte büyürler. Bebeğim çok şanslı, ona annelik edecek iki teyzesi olacak, hem annem hiçbir eksiklik hissetmesine izin vermez. Babası onun yarasını saracak tecrübeye sahip. "

"O seni dinleme zahmetinde bile bulunmadı sen hâlâ Memduh diyip hayatını yok sayıyorsun! "

"İyileşmemin bir yolu yok, Memduh çok kızgın onu anlamıyor değilim, beni çok kırmışta olabilir ama aşkından şüphem yok. Dayanamaz o, belki kendine zarar vermeye bile kalkar ama uğruna yaşmak zorunda olduğu bir bebeğimiz olursa o zaman daha kolay alışabilir. "

"Ah Feride bu kadar vefalı olmandan nefret ediyorum! "

"Başka çarem yok Melek, başka hiçbir çarem yok. Yarın Giresun'a annemlerin yanına gideceğim, uygun bir zamanda onlara da bunu söylemem lazım. "

"Bir daha düşün Feride, sadece burayla sınırlı değil bu hastalığın tedavisi, yurtdışına falanda gideriz illaki bir çaresi bulunur. "

"Bu hastalığı en iyi tanıyan doktorla görüştüm, yok. Hiçbir tedavisi yok, hiçbir tedavi işe yaramıyor. "

"Nasıl olmaz, illa vardır! "

"Bazı şeyleri kabul etmek zorundayız. Benim içinde kolay değil ama yapacak bir şeyim de yok.  Ölüm hak, kaçışı yok... Allah imansız almasın canımızı. " Melek kabullenemezken başını iki yana salladı gözyaşlarıyla. Feride yüzünde acı bir tebessümle gözyaşlarını sildi.

Melek'in Feride'yi ikna etme çabaları gecenin geç saatlerine kadar sürsede Feride kararlıydı. İşi geç saatlere kadar bitmeyen Emre nihayet işinin bitmesiyle bir kere de o Feride'yle konuşmak istemişti.

Geldiği evde Melek ona kapıyı açtı gözyaşlarıyla. O da uzun süre Feride'ye dil döktü ama Feride'yi ikna edemedi ne yaparsa yapsın. İkisi o gece Feride'yi yalnız bırakmayarak orda kalırken Emre, Memduh'a çok öfkeliydi.

.....

Sabah Feride, Melek ve Emre birlikte isteksiz bir kahvaltı etmişlerdi. Ardından Feride birkaç parça eşyasını toplarken Melek ona yardım etti. Feride kocasının o çok sevdiği kokusunu da yanında götürmek için parfümünü de çantasına koyarak usulca çekti fermuarı. Memduh'un atkısına yüzünü gömüp ciğerlerine hapsetmek istedi kokusunu.

Kokusu burnundan eksik olmasın diye atkıyı boynuna sarıp eline çantasını aldı. Yüreği yangın yeriydi ama yinede ağlamıyor, sakin ve üzgündü. Emre ile Melek onu hava alanına bırakacaktı. Aşağı indiğinde hazır bekleyen ikili ona eşlik ederken evden çıktılar.

Feride son kez dönüp evine baktı, yüzünde acı bir tebessümle gülümsedi. Derince bir nefes alarak dolan gözlerini yere çevirerek yürüdü. Melek ile Emre üzgünce ona eşlik ederlerken bindikleri arabayla havaalanının yolunu tuttular.

....

Feride elinde valiziyle baba ocağının kapısına bakarken akan gözyaşlarını hızlıca silip valizini çekiştirerek birkaç basamaklı merdivenlerden yukarı çıktı. Kapıyı çaldığında bir kere daha ağlamamak için derin bir nefes alarak yutkundu. Kapıyı annesi açtı.

Kapıda kızını elinde valizle gören Meryem gözlerinin içinden koca bir hüzün fırtınası geçerken kızına gülümseyerek sarıldı.

"Hoş geldin kızım. " Dedi. Feride de annesine sıkıca sarıldı.

"Hoş buldum anneciğim. "

"Gel, geç içeri kuzum. " Feride duraksayıp annesinin gözlerine baktı.

"Tek gelmedim anne, iki kişi geldim. " Meryem uzanıp kızının alnından öptü.

"Sefa gelmişsiniz kuzum. " Feride annesine gülümseyerek içeri girdi. Kızını gören Yılmaz tek kelime etmeden yerinden kalkıp sıkıca sarıldı kızına.

"Hoş geldin evine güzel kızım. " Dedi. Feride babasına gülümseyerek başını göğsüne yasladı.

"Hoş buldum babacığım. "

Az sonra Seher ile Yusuf'un gelişiyle ortalık şenlenirken, Feride'nin kırık bakışları, gülüşünün altındaki hüzün kimsenin gözünden kaçmasada kimsenin aklının ucundan bile geçmiyordu hasta olduğu. Herkes Memduh'un yokluğundan zannederken Feride'nin tek derdi o değildi.

......

Memduh sabah telefonun sesiyle gözlerini açarken avukatı arıyordu. Açtığı telefonu kulağına koymasıyla tanıdık ses,

"Duyuyor musun lan beni? " Dedi.

"Emre? " Memduh'un şaşkınlığı sesine yansırken Emre açtı ağzını yumdu gözünü.

"Nerdesin lan sen? Feride ölüyor sen  nerdesin? "

"Ne diyorsun sen Emre, ne demek Feride ölüyor? Emre, Feride'ye bir şey mi oldu? " Memduh'un yüreğine düşen yangın tarifi imkansızdı.

"Sonuçları temiz çıkmadı, üstelik hamile, tedavi olmayı da kabul etmiyor sırf sana o çocuğu dünyaya getirmek için. Ama sen o ruh hastası Rus cadısının söylediklerine inanıp cehennemin dibine gitmişken hemde.

Ya gel bu kızı tedavi olmaya ikna et, yada senin için ölümü göze alıp dünyaya getireceği çocuğa sakın babalık etmeye kalkma! " Memduh duyduklarını kaldıramazken telefon yüzüne kapanmıştı bir anda. Alelacele aradı tekrar. Telefonu avukatı açtı.

"Kusura bakmayın Memduh Bey bir anda içeri girip sizi aramamı söyledi, sonrada telefonu elimden aldı. " Memduh numarasını değiştirdiği için Emre avukatının telefonundan ulaşmıştı ona.

"Onunla konuşabilir miyim lütfen? "

"Maalesef çıkıp gitti. "

"Tamam. " Memduh telefonu kapatırken duyduklarına inanmak istemiyordu. Aradığı tüm çıkar yollar onu âdeta boğuyordu. Yerinden kalkıp ne yapacağını bilmez bir şekilde sağına soluna bakındı.

Gerçek olamazdı!

Feride hasta olamazdı!

Geri dönmesi için Emre'nin yalan söylediğine inanmak istiyordu. Elleri, dizleri titriyor, nefes alamıyordu. Kendini zor dışarı attı, soğuk hava bir parça olsun onu kendine getirirken gözyaşları ard arda dökülmeye başladı. Bütün bedeni acıyordu sanki.

Hâlâ elinde sıktığı telefondan hemen Alexandre'yi arayıp acil bir şekilde Türkiye'ye gitmesi gerektiği için uçak ayarlamasını istedi.

.....

Memduh İstanbul'a döner, dönmez ilk evine koştu Feride için. Açtığı evin kapısını dahi arkasından kapatmadan içeri koştu.

"Feride! " Yoktu. Aynı endişe ve korkuyla yukarı koştu. "Feride! Feride! " Ne yatak odasında ne de evin başka bir yerinde yoktu. Çaresizce olmadığını bile bile tekrar tekrar her yere baktı. Çaresizce merdivenin basmağına çöktü.

"Nerdesin Feride, nerdesin gülüm... " Diye fısıldadı gözyaşları içinde. Giderken kimse ona ulaşamasın diye çekmeceye koyduğu telefonu aklına gelirken yerinden hızla kalkıp yatak odasına koştu çekmeceden çıkardığı telefonu açarak hemen Feride'yi aradı.

Uzunca çaldı telefonu ama açmadı, tekrar aradığında ise kapalıydı. Feride telefonunu kapatmıştı. Daha birkaç gün önce aynı şeyi o yapmıştı şimdi de Feride'ye yaşattığı çaresizliğin belkide bin katını yaşıyordu.

Hemen Emre'yi aradı beklemeden onada ulaşılamıyordu. Bin bir umutla Melek'i aradı. Nihayet bu kez telefonuna biri cevap vermişti.

"Melek, Feride orada mı? "

"Feride senin umurunda mıydı ya? "

"Melek lütfen, Feride'ye ulaşmam lazım. "

"Hasta olduğunu öğrenince mi aklın başına geldi? "

"Melek, Feride nerde? " Çaresizce bağırmıştı artık.

"Yok! Feride yok! " Arkadan Emre'nin sesini duydu Memduh, eşine kiminle konuştuğunu soruyordu.

"Evde misiniz? " Memduh'un çaresiz yalvarır gibi sorusuna Melek insaf etti.

"Evet. "

"Geliyorum. " Memduh, Feride'nin orada olduğu umuduyla yerinden kalkıp koşar adımlarla evden çıktı. Hızlı bir şekilde bindiği arabayla aynı şekilde yola düştü.

Bütün trafik kurallarını ihlal ederek nihayet gelebildiği evin kapısını yumrukladı Memduh. Kapıyı Emre açtı. Karşısında gördüğü Memduh'un yüzüne bir yumruk geçirdi.

"Aklın başına geldi mi? " Hiçbir şey Memduh'un umurunda değildi. Elinin tersiyle dudağının kenarından akan kanı sildi.

"Feride'yi görmem lazım çekil önümden. "

"Feride burda değil. "

"Nerde? " Memduh'un yalvarışına Emre öfkeyle nefesini üfledi.

"Ailesinin yanına, Giresun'a gitti. " Memduh usulca aldığı nefesi can verir gibi bıraktı.

"Allah rızası için gelmen için yalan söyledim de Emre, Feride hasta değil de! Yalvarıyorum yalan de... " Emre sıktığını dişleriyle yutkundu.

"Keşke durum öyle olsaydı, gelmen için yalan olsaydı ama değil. Feride'nin kaybedecek hiç vakti yok ama o tedavi olmayı kabul etmiyor. " Memduh sıktığı dişleriyle birkaç adım geriledi gözyaşlarıyla. Dişleri gibi yumruklarını sıkarken yüreği çatlayacaktı sanki. Emre'ye sırtını dönüp birkaç adım yürüdü. Başını göğe çevirip tüm gücüyle bağırdı. Kabullenemiyor, kaldıramıyordu.

Emre yanına giderek az öncenin aksine dostça onuzunu sıktı.

"Feride'yi tedavi olmaya ikna etmen gerekiyor, hemde hemen. Kaybedecek hiç vaktimiz yok. " Memduh başını hafiçe salladı. Kabullenemediği gerçeklerle hızla çıkıp gitti Memduh.

......

Feride'nin hamileliğini öğrenen ailesinde sevinç vardı. Feride yavaş yavaş hastalığını kabulleniyor, bebeğinin varlığını benimsiyordu. Yusuf sevinçten tüm arkadaşlarına tatlı ısmarlamıştı. Seher ise evin içinde halay çekmişti.

Feride kırık yanını bebeğinin sevinciyle örtüyordu.

Seher ablasından Memduh ile aralarında geçenleri öğrenmişti. Öğrendiklerini de annesine anlatmıştı.

Akşamüzeri Meryem ile Yılmaz komşularına geçmiş olsuna giderken Feride, Seher ile yalnızdı.

"Ablam, var mı canının çektiği bir şey? " Diye sordu heyecanla. Feride de kardeşinin heyecanını kırmamak için gülerek bakarken cevap verdi.

"Çılbır! Ay Seher canım acayip çılbır çekti şimdi. " Seher gülümseyerek hızla ayağa fırladı.

"Canının istediği çılbır olsun, beş dakikada yaparım. Hemen folluktan yumurta toplayıp geleyim. "

"Dur bende geleyim de tavukların yemliklerini doldurayım. " Feride'nin de ayağa kalkmasıyla ikisi dışarı çıktı. İkisi konuşa konuşa kümese varırken Seher hızlı bir şekilde yumurtaları toplarken Feride yem kabını aldı.

"Beş dakikaya olur gecikme de sıcak sıcak ye. " Feride gülümseyerek kardeşine baktı.

"Yemlikleri temizleyip, doldurup geleceğim. " Seher tam gidecekken Feride gülümseyerek seslendi. "Seher, sarımsağı az koy. " Tam o anda gördüğü Memduh'la gülüşü yüzünde dondu. Seher ablasının donuk bakışlarının adresine dönerken gördüğü Memduh'a kaşlarını çatarak baktı. Feride gözleri dolsa bile kardeşine tebessümle baktı.

"Hadi sen eve git, ben az sonra geleceğim. " Seher öfkeyle nefesini burnundan üfledi.

"Peki. " Diyerek öfkeli adımlarla yürüdü. Memduh'un yanında durdu.

"Bu yaptığın sana hiç yakışmadı Memduh Abi! " Diyerek önünden geçip gitti. Seher'in enişte demek yerine abi demesi yangın yeri olan yüreğinde kırıklık yaratırken sıktığı dişleriyle Feride'ye bakmaya devam etti.

Feride bakışlarını düşürerek elindeki yem kabından yemliklere yem doldurdu. Su kaplarındaki suyu dökerek yeniden temiz suyla doldurdu. Kalbi göğüs kafesinin içinde ters dönmüştü sanki, ağlamamak için direniyordu. İşi bittiğinde sanki Memduh orda yokmuş gibi eve doğru yürüdü.

Memduh'un kolundan tutmasıyla durdu ama yüzüne bakamadı. Hafifçe çekti kolunu Memduh'un elinden şu uzaklık kırıp döküyordu her bir yanını.

"Feride... " Memduh'un yangını sesinden dökülüyordu bu da Feride'nin canını çok fazla yakıyordu. "Yüzüme bakmayacak mısın? "

"Bakacak yüz bıraktın mı bende? İstemediğin biri için kalkıp buraya kadar gelmezsin, ne için geldin? " Feride hâlâ yüzüne bakmıyordu, bakarsa dayanamazdı.

"O ne demek? "

"Sen ne dediysen o. "

"Yapma Feride. "

"Git... Seni incitirsem senden çok kırılır dökülürüm o yüzden git. "

"Asla, bir daha asla gitmem. "

"Hiç sanmıyorum, başkalarının sözleri benim söylediklerimden daha ehmiyetli senin için. "

"Feride... "

"Feride diyip durma, git! "

"Yapamam. "

"Yaparsın, arkana bile bakmadan gitmeyi çok iyi bilirsin çünkü. "

"Benden sakladığını biliyorum. "

Feride, Memduh'un hastalığını bildiğini bilmiyordu, Emre'ye kimseye söylememesini istemişti çünkü bebeği kastettiğini zannediyordu.

"Çocuğunu senden esirgeyecek değilim, ne zaman istersen gelir çocuğunu görürsün. "

"O da var tabi. " Feride'nin acı dolu bakışları geldiğinden beri ilk defa yüzüne döndü. Biliyor muydu? "Hasta olduğunu benden hâlâ saklamaya çalışıyorsun, ayrıca tedavi reddetmek ne demek? " Dakikalardır akmasın diye savaştığı gözyaşları bir bir dökülmeye başladı. Ne çok özlemişti yüzünü, gözlerini.

"Niye umurunda ki? " Memduh gözünden damlayan yaşlarla Feride'nin gözlerinin içine baktı acı ve öfkeyle.

"Nasıl söylersin bunu? "

"Sen nasıl inandırdıysan... " Memduh sıktığı dişleriyle Feride'ye bakarken söylediği her şey için çok pişmandı.

"Benim seni istememem mümkün mü? " Sesini biraz yükseltmişti Memduh. Feride gözyaşlarını iki eliyle silip bakışlarını ondan kaçırdı.

"Demek ki mümkünmüş! Fikrin neyse zikrin de oydu! Vicdan yapmana gerek yok, ömür Allah'ın takdiri ne kadar yaşarım bilemem ama emaneti sahibine teslim ettiğim vakit annem çocuğunu sana getirir. Ha çocuğumu istemezsen de hamdolsun daha anam, babam hayatta. "

"Feride yeter! " Diye yalvardı Memduh ama acısı büyük olan Feride susmayacaktı.

"Yetmez! Kalbime, ruhuma açtığın yaralara hiçbir şey yetmez. Öleceğimi duyunca mı vicdanın depreşti? Vicdanın rahat olsun hiç kimse gibi senin de acımana da, merhametine de ihtiyacım yok! " Feride öfkeyle sırtını dönerken onları duyan anne ve babasıyla gözyaşları bir kere daha sağanak oldu. Bir şey demeden hızlı adımlarla içeri koştu Feride.

"Ne dedi o öyle? " Meryem korkuyla sorarken Memduh gözyaşlarıyla başını hafifçe iki yana salladı.

"Nesi var Feride'min? " Aynı korku Yılmaz'ın da tüm benliğinde dolaşıyordu.

"Ka...kansere yakalanmış. " Memduh'un ruhuna kadar yakan kelimelerle Meryem yüreğinden kopan bir nidayla yere çökerken Yılmaz gök kubbe üzerine yıkılmış gibi kaldı öyle.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top