18. Bölüm.

Yüreğinin kendini bulduğu yerdir mutluluk. Diğer yarısı bir başkasında olan kalp insanın göğsünde yarım ve eksiktir, ne zaman ki diğer yarısı çıkıp gelir bilmediğin bir yerden o zaman yüreğin kendini bulur, tamam olur.

Seher gözlerini dikmiş bahçeyi izlerken Hamza hızlı adımlarla indi merdivenlerden. Az önce odasına bakmıştı ama yoktu, gitmiş olmasından endişe edip koşar adımlarla aşağı indi. Camın önünde bulduğu Seher'le endişeli adımları son buldu. Bir süre bakındı öylece, derince bir nefes alarak yanına doğru yürüdü.

"Günaydın. " Hamza'nın sesine gözlerini dışarıdan aldı Seher.

"Günaydın. "  Hamza gelip karşısına geçerken Seher bakışlarını yere indirdi.  Hamza gözlerini ayırmadan onu izliyordu. Bir kadın bu kadar güzel olabilir miydi, bu kadar eşsiz, hüzün bile yakışır mıydı insana? Ama kesin olan bir şey vardı, gülmek o kestane rengi gözlerine çok daha fazla yakışıyordu.

"Çok soğuk oldu ya. " Hamza'nın söylediğiyle Seher bakışlarını ona çevirdi, halbuki bugün hava olması gerekenden bile sıcaktı.

"Ateşin mi var yoksa? " Gülümsedi Hamza kendinden emin.

"Sen gülümsemeyince her yer buz kesiyor. " Seher kendinden bağımsız gülümsedi. "Bak güneş açmaya başladı. " Seher'in gülümsemesi yüzüne yayılırken Hamza'ya baktı.

"Bazen o kadar farklı biri oluyorsun ki seni tanımaktan korkuyorum. "

"Ya o tanımak istemediğinsem gerçekte? "

"Görünen köy kılavuz ister mi? " Hamza gülümseyerek baktı gözlerinin içine.

"Söyle Sabah Kuşu her şey sana feda olsun. Dışarıda kahvaltı edelim mi? "

"Hiç halim yok. "

"O zaman omlet yapayım ben sana. "

"Becerebilecek misin? "

"Senden kötü yapmam herhalde. "

"Zehirlenmeyelim sonra? "

"Acil numara açık yeriz bizde, baktık kötü oluyoruz hemen arar ambulans çağırırız. " Seher gülümseyerek baktı.

"İyi peki. "

"Ama sofrayı sen kurarsın. "

"Tamam. " İkisi birlikte mutfağa geçerken Seher sofra kurmaya başladı ama daha önce hiç yemek yapma deneyimi olmayan Hamza telefondan bakıp omlet nasıl yapılır öğreniyor bir taraftan da yapmaya çalışıyordu. 

Hamza'nın uzun uğraşları sonucu ortaya çıkan, omletten başka her şeye benzeyen şeye bakan Seher gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp ısırdı. 

Çay dolduran Seher otururken Hamza da yaptığı yemekten çok emin değildi.

"Umarım beğenirsin. " Seher hafif tebessüm ederek başını salladı.

"Ama önce sen bir tadına bak sonra ben bakayım. " Hamza tereddütle tabağına aldığı omletten küçük bir parça ağzına attı. Çiğnedi bir iki kez.

"Biraz garip bir tadı var, sanki böyle olmaması gerekiyordu. Ya bir şeyi eksik yaptım yada fazla. " Seher kendini tutamayıp güldü. "Aslında çok kötü değil ama bir yerde bir sıkıntı var. " Seher merak edip küçük bir parçayı çatalın ucuna alarak ağzına attı.

"Sen omlete tarçın mı koydun? "

"Koyulmuyor muydu? E baharat dedi  telefondaki adam bende hepsinden koydum. " İkisi birlikte gülmeye başlarken Seher omlet tavasını kaldırıp tazgahın üzerine koydu.

"Bunu yersek hastane bile bizi kurtaramaz. "

"Haklısın, daha yapacak bir sürü şey, yaşayacak koca bir ömrümüz var. Hem daha evlenmedik bile, sonra çoluk çocuk sahibi olacağız ohooo daha çok işimiz var. "

"Yaa! "

"Evlensene benimle Sabah Kuşu. " Seher hafif tebessüm etti.

"Ne zaman ki hayvanlar esnaflık yaparsa söz seninle evlenirim. "

"Söz mü? "

"Söz. "

"Sözünden cayanı eşekler kovalasın mı? "

"Kovalasın! "  Seher gülümseyerek ona bakan Hamza'dan bakışlarını kaçırıp boş tabağına çevirdi.

"Yeniden yapayım mı omleti? " Seher hafif tebessüm ederek başını iki yana salladı.

"Beni öldürmeye niyetliysen yap. "

"Tamam şimdi yapmıyorum ama evlendikten sonra baktım çok dırdır ediyorsun yaparım. " Seher gülümseyerek bakarken bir yanı heyecan, bir yanı umut, bir yanı korku taşıyordu. İçinde bir yerlerde tufan, fırtına kopuyordu, Hamza gözlerinden okuyabiliyordu o yıkımları ama yüzünü gülümsettiği gibi kalbine, ruhuna dokunamaması kalbini acıtıyordu.

.....

Memduh'un bekleyen işlerinden sebep Feride'nin Seher'e gidişi ancak akşamüzeri olmuştu. Meryem yüreği ağzında kızının gelişini bekliyordu.

Memduh'un arabası Hamza'nın evinin önünde dururken Feride etrafa bakındı.

"Kimin evi burası? " Feride'nin sorusuna gülümseyerek cevap verdi Memduh.

"Yalıçapkını'nın. " Feride şaşkınlıkla baktı Memduh'a.

"Seher'in ne işi var burda? "

"Onu da Seher'e sorarsın artık. " Feride bundan pek hoşlanmamıştı. Tabii Memduh anladı hemen. "Bakma öyle hadi in aşağı, Hamza yalıçapkınıdır ama emaneti gözünden bile sakınır. Gözüm kapalı Seher'i emanet edebileceğim ilk insanların başında gelir. "

"İnşaallah! " Diyen Feride arabadan indi. Memduh'un elinden tutmasıyla birlikte eve yürüdüler. Memduh'un çaldığı kapıyı Hamza açtı.

"Hoş geldiniz. " Diyerek yol verdi Hamza. İkisi birlikte içeri girerlerken ablasını gören Seher oturduğu koltuktan hızla ayağa kalktı. Feride koşup kardeşine sıkıca sarıldı. Sabahtan beri içinde fırtınalar kopan Seher kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Feride de kardeşiyle birlikte ağlarken Memduh dayanamayıp araya girdi.

"Yeter gülüm, iki gündür yeterince ağlamadınız mı ama? " Feride ayrıldığı kardeşinin gözyaşlarını sildi.

"Şimdi ben terlikle dövmez miyim seni, evden kaçmak neymiş göreceksin. " Feride'nin hem gözyaşları, hem de gülümseyerek söylediğine Hamza atladı hemen.

"Yenge terlik getireyim mi? " Dördü birlikte gülerken Seher iç çekip gözlerini sildi. 

"İyi misin canım? " Seher hafif başını salladı ablasına. İkisi birlikte otururlarken Memduh ile Hamza da karşılarına geçip oturdu.

"Bir yanlış anlaşılmaya hepimizin bu kadar üzüldüğü yeter, seni almaya geldim. "  Dedi Feride.

"Ama şey... " Diye sayıkladı Seher.

"Annem asla senin için öyle bir şey der mi hiç? Annem öyle bir konu geçtiğini hatıramıyordu bile, Hasret anlatınca biz de öğrendik. Semra Teyze sormuş fiziksel olarak benziyor mu diye annem ona demiş işte, yoksa mümkün mü öyle bir şey desin? Yemeği geçtim, kahrından çay bile içmiyor, 'elim kırılsaydı Seher'ime vurmasaydım' diyor başka kelam çıkmıyor ağzından. Hem doktora gitmesi gerekiyor ama Seher'im gelmeden gitmem diyor, hiçbirimiz ikna edemedik. "

"Niye, nesi var ki? " Seher'in yüreğine oturan endişe dolu gözleri ve titreyen sesinden anlaşılıyordu.

"Sık sık kalbi sıkışıyor, ama hastaneye gitmeye ikna edemiyoruz. "

"Olur mu öyle şey, sağlık bu gitmemek ne demek? " Seher hiddetle karşı çıkarken üst üste dökülen gözyaşlarını hızlı hızlı sildi.

"Kızım gelmezse ölürüm ama yine de gitmem diyor. " Feride çaresiz bakışlarını indirdi.

"Çok kızar mı bana? " Feride gülümseyerek kardeşinin elini tuttu.

"Kendine duyduğu kızgınlık o kadar büyük ki sana sıra gelmez bile. Hadi kalk, hazırlan annemize gidelim. " Seher hafif başını sallayarak ayağa kalktı. Yukarı çıkıp pardesüsü ile çantasını alarak aşağı indi. 

Onu hazır bekleyen ablası ile eniştesiyle kapıya yürürken dönüp Hamza'ya baktı.

"Teşekkür ederim. " Minneti sesine yansıyordu Seher'in.

"Ne demek, her zaman. " Seher'in yüreğindeki fırtınaların dinmesine seviniyordu ama  gidişine çok daha fazla üzülüyordu Hamza. Hep yanında kalsa ne olurdu ki sanki?

Feride,

"Sağ olasın, kardeşime evini açıp, destek olduğun için. "

Hamza,

"Biz bir aileyiz üstüme düşeni yaptım sadece. "

Feride sarıldığı kardeşiyle dışarı çıktı.

Memduh,

"Görüşürüz. "

Hamza,

"Güle güle. " Üçü arabaya binip uzaklaşana kadar Hamza arkalarından baktı. İçeri dönüp kapıyı kapatan Hamza, bir anda mezardan farksız bir hâl alan eve sıkıntıyla baktı. Yüreğinin orta yerine sanki kapanmaz bir boşluk oluşmuştu.

....

Bahçe kapısından giren Seher'i ilk karşılayan Yılmaz oldu. Sıkı sıkı sarıldı kızına.

"Güzel kızım benim! "

"Özür dilerim baba... "

"Özür dileme kızım, sen özür dilenecek bir şey yapmadın. Kırgınlığını anlamıyor değilim ama annen seni kıracak hiçbir şey ne der, ne de yapar. "

"Biliyorum, bir anlık aptallık ettim, fevri davrandım. "  Yılmaz kolunun altında aldığı kızıyla içeri giderken  Feride dönüp gitmesi gereken Memduh'a baktı.

"Teşekkür ederim, her şey için. İyi ki varsın Memduh, iyi ki bir başkası değil sensin. " Memduh alnından öptüğü Feride'nin gözlerinin içine baktı derin derin.

"İyi ki sende varsın gülüm. Bir şey lazım olursa ararsın. "

"Sağ ol. " Memduh zoraki ayrılabildiği Feride'yi ardında bırakarak arabasına binerek giderken Feride derin bir nefesle ardından baktı.

Seher'in kapısına vardığı odada annesi elinde mendil oturduğu koltukta sessiz, için için ağlıyordu. Feride kardeşine gülümseyerek içeri girmesi için destek olurken Seher derince bir nefes alarak içeri adımladı. Seher'in geldiğinden habersiz Meryem sanki yüreğinde cehennem varmışçasına ağlıyordu.

"Anne... " Dedi usulca. Meryem'in gözleri heyecanla döndü sesine.

"Seher! " Seher koşup annesine sarıldı. "Ah kurban olurum kuzum! "

"Özür dilerim anne, vallaha bir daha asla gitmeyeceğim. " İkisi sarılmış ağlaşırken Feride yavaşça odanın kapısını kapatıp mutlulukla gülümsedi. Şimdi gönül rahatlığıyla akşam yemeği yapımına yardım edebilirdi.

....

Meryem'in hastane maratonundan sonra nihayet artık Giresun'a dönebilirlerdi. Feride nişanlısının ailesiyle vedalaşmak için giderken Melek de elindeki dikişleri aldırma bahanesiyle hastanenin yolunu tuttu. 

Hastanenin içine giren Melek kabul edemesede gözleri Emre'yi arıyordu. Kayıt açtırdıktan sonra, bonkodaki nazik hanımefendi,

"Doktorunuz Gökhan Bey sol koridordan devam edin genel cerrahi polikliniğinde üçüncü oda. " Dedi. Seher tam gidecekken tereddütle tekrar kayıt açan kadına döndü.

"Emre Bey yok muydu? "

"Emre Hoca ameliyatta, bugün poliklinik bakmayacak. "

"Kolay gelsin. " Diyen Melek hayalkırıklığına uğrasada üstüne alınmıyor gibiydi. Bekleme alanında sırasını beklerken Emre'yi sorduğu için kendine kızıyordu. Sırası gelen Melek içeri girip maruzatını anlattı. Dikişleri alınan Melek eli tekrardan pansuman yapıldıktan sonra doktora teşekkür ederek odadan çıktı.

Çıktığı gibi de Emre'yle karşılaştı.

"Hayırdır bir sorun yok inşaallah? " Emre'nin sorusuna başını hafifçe iki yana salladı Melek.

"Dikişleri aldırmak için gelmiştim. " 

"Gel halledelim hemen. "

"Yok, aldılar dikişleri bitti işim gidiyorum. "

"Peki. Bir kahve içecek kadar vaktin var mı? "

"Birkaç güne abimin düğünü var, bu gece Giresun'a gideceğimiz için bir sürü hazırlık beni bekliyor. "

"O zaman ben bırakayım seni, iki dakika bekle üzerimi değiştirip hemen geliyorum. " Melek'in itiraz etmesine bile fırsat vermeden az ilerdeki odasına girdi. Melek hafif gülümseyerek bekleme alanındaki sandalyelerden birine oturdu. O az önceki hayal kırıklığının yerinde tatlı bir heyecan vardı şimdi.

Kendindeki duygu değşimlerinin farkındaydı. Buda heyecanını daha da katlıyordu.  Az sonra odasından çıkan Emre ile hemen ayağa kalktı Melek.

"Aslında zahmet etmene gerek yoktu ben taksiyle giderdim. "

"Madem çok işin var taksiyle uğraşma şimdi. " Melek mahçup bir şekilde Emre'yle birlikte yürürken hoşuna da gittiğini kabul ediyordu.

"Emre Hocam! " İkisi de duraksayıp sesin sahibine döndü. Onlara doğru hızlı adımlarla gelen biri erkek biri kadın iki doktor yanlarına vardı.

"Şu bin on dörtteki hastayı taburcu edecektim ama  ameliyattan bağımsız sol yanında apse oluştu, tüm incelemelere rağmen neden olduğunu bulamadık, seninde bir bakmanı isteyecektim. "

"Birkaç saatlik işim var döndüğüm zaman bakalım. "

"Tamam. " Diyen adamın bakışları Melek'i buldu. "Hanımefendi kim? " Diye sordu hafif bir tebessümle. Emre gülümseyerek baktı Melek'e.

"Kaderim. " Dedi içtenlikle. Melek şaşkınlıkla açılmış gözlerini Emre'ye çevirirken Emre hâlâ gülümsüyordu. Ama Emre'nin dediği doktor hanımın çok hoşuna gitmediği belliydi. "Başka bir şey var mıydı? " Arkadaşı başını hafifçe salladı gülümseyerek .

"Yok. Ha bu arada kocasının bıçakladığı kadını yaşatmayı başarmışsın, ameliyattan çıkamaz diye düşünüyorduk eline koluna sağlık."

"Can çıkmadıkça umut kesilmez, çok şükür yaşayacak günü varmış daha. " Emre ile Melek yürümeye devam ederken doktor hanım Melek'in arkasından hiçte iyi bakmıyordu.

"Kadının durumu çok mu kötüydü? " Melek'in duyduğu vahşet o az önceki tatlı heyecanı yerleyeksan etmişti. Emre hafif başını salladı.

"Altı saat sürdü ameliyatı, bir canavarın paramparça ettiği bir kadını toparlamak için saatlerce uğraştık. Bir mucize gerçekleşti, yoğun bakımda ama iyi olacak. Dünyanın birçok yerinde bulundum, gönüllü doktorluk yaptım, çok şey gördüm ama insanoğlundan daha büyük bir canavar görmedim. "

"O kadar haklısın ki... " Melek üzgünce başını eğdi. Şu hayatta gerçekten de insandan daha büyük bir canavar bulunmuyordu.

Yanlarına ulaştıkları arabanın kapısını açtı Emre.

"Teşekkür ederim. " Diyerek bindi Melek. Emre'nin de direksiyon başında yerini almasıyla yola çıktı ikisi.

Bir süre sessizce yol akarken Emre nihayet sessizliği bozdu.

"Elin daha iyi mi? " Melek kısa bir bakış attı ona.

"İyi. "

"En azından bir mesaj bile olsa yazmanı beklemiştim. "

"Çok şükür yazmamı gerektirecek bir sorun olmadı. " Emre'nin gülmesiyle Melek şaşırmış ona baktı.

"O işin bahanesiydi. " Melek duruşunu dikleştirip derin bir nefes aldı.

"Bak doktor bey, nasıl diyorsunuz siz flörtle yada sevgiliyle işim olmadı bu güne kadar, bu günden sonra da olmaz. Benim ancak kocam olur, o da her şeyim olur sevgili, arkadaş, dost, aklına ne gelirse. "

"Bugüne kadar gerçekten hiç sevgilin olmadı mı? " Emre inanamayarak ona taraf baktı kısaca.

"Çok şükür olmadı. Kadın Allah'ın yazdığı özel bir mektuptur ancak varacağı adres okuyabilir. " Bu sefer şaşıran Emre'ydi, Melek'e hafif bir tebessümle baktı ama bunun çok hoşuna gittiği aşikârdı. Hayran kaldı düşünce tarzına. Böyle güzel kadınlar hâlâ vardı sıcacık, ahlak üzerine  yetişen ailelerde.

Emre arabayı bir anda sağa çekti. Arabanın durmasıyla Melek şüpheci bakışlarını Emre'ye çevirdi. 

"Belki de o adres benimdir? " Melek yutkunarak baktı bakışlarını indiremeden. "Benimle evlenir misin? "

"Ne? " Melek şaşkın ve şok olmuş şekilde bakarken Emre gayet ciddiydi.

"Öyle laf olsun diye demiyorum, ciddiyim. Gerçekten benimle evlenmeni istiyorum. Birçok erkekten daha adamsın, eşsiz bir karakterin var, dışın neyse içinde o. Ben senin yazıldığın adres olmak istiyorum. " Melek kaçırdığı bakışlarıyla diğer tarafa döndü. Bütün bedeni karıncalanıyor, kalbi göğüs kafesinin içine sığmıyordu. Emre ciddi ciddi ona evlenme teklifi ediyordu. Nefes alabilmek için kaç kere yutkunduğunu saymadı.

"Çok ani olduğunun farkındayım, bunu öyle bir anlık karar yada hevesle söylemiyorum, sevgiliyle falanla filanla harcayacak vaktim yok ben seninle aile olmak istiyorum. Melek ben bunu gerçekten çok istiyorum. "

Melek derin bir nefes alarak gözlerini yumdu. Birkaç derin nefesten sonra açtığı gözlerini Emre'ye çevirdi.

"Eğer gerçekten ciddiysen gelir beni ailemden istersiniz. " Emre yüzünde memnuniyetten bir gülümsemeyle  önüne dönüp arabayı tekrar çalıştırdı. Melek ciğerlerindeki veremediği havada boğulacaktı neredeyse. Az önce aldığı evlilik teklifini kabul etmişti.

Sessiz geçen yol Melek'in evinin önünde son bulurken Melek hızla arabadan indi. Onunla birlikte Emre'de indi. Melek hızlı adımlarla vardığı kapıyı çaldı, daha kapı açılmadan Emre, Melek'in yanında bitti. Melek döndüğü Emre'ye tam yanında ne işi olduğunu soracakken annesi kapıyı açtı. Melek'in yanında Emre'yi gören Aişe endişeyle baktı, bir sorun olmasından korkan Aişe tereddütle sordu.

"Bir sorun yok inşaallah? "

Melek'e izin vermeden hemen konuştu Emre.

"Bir sorun yok çok şükür, ben sizinle bir konu konuşmak istiyorum. " Heyecandan kalbi çatlayacak gibi atan Melek daha fazla beklemeden annesinin yanından hızla geçip içeri girdi. Kızına ayrı, Emre'nin dediklerine ayrı şaşıran Aişe hafif başını salladı.

"Tabii, ne konuda? "

"Müsait olduğunuz bir zamanda sizi ziyaret etmek istiyoruz müsdeniz olursa. " Aişe tereddütle baktı Emre'nin yüzüne.

"Bu böyle kapı ağzında, senin gelip söyleyebileceğin bir şey değil oğlum, her şeyin bir usulü var. " 

"Elbette haklısınız, o usullerin hepsi yerine getirilecek. Giresun'a gitmeden müsait miydiniz? "

"Bu gece gidiyoruz ama biz. "

"Biliyorum, gitmeden önce bize ayıracak hiç mi vaktiniz yok? "

"Çocuğum ne acelen var? "

"Hayırlı işte acele etmek lazımmış. "

"Giresun'a gidelim, dönelim buyrun gelin. " 

"Gece gideceksiniz ama bu akşam bize birkaç saat ayırsanız? " Emre'nin ısrarına kendini tutamayıp güldü Aişe.

"Israrından vazgeçmeyeceksin değil mi? " Bu kez Emre gülümsedi.

"Galiba. "

"Altı gibi müsaidiz o zaman. "

"Teşekkür ederim. İyi günler. " Diyen Emre hızlı adımlarla arabasına dönüp bindiği gibi gaza yüklenerek gözden kaybolurken Aişe sıkıntılı bir nefesle içeri girdi. İçeri girdiği gibi de kızının odasına vardı. Melek heyecan, korku ve endişeden ölmek üzereydi. Bakışları annesine değmesin diye kapağını açtığı dolapta kıyafetleri karıştırdı.

"Bırak kendine uğraş çıkatmayı gel otur şöyle. " Melek usulca gözlerini yumdu. Burnundan aldığı derin nefesle dolabın kapağını kapattı. Tereddütle geçip annesinin yanına oturdu gözleri kucağında.

"Bu çocuğu istiyor musun, istemiyor musun ona göre babanla konuşacağım. " Melek edebinden utanmış cevap veremezken annesi çenesinden tuttuğu kızının yüzünü kendine çevirdi. "Bunda utanılacak bir şey yok, şimdi söyle bana  gönlün var mı, yok mu? " Melek hafif başını salladı aşağı, yukarı. Annesi gülümseyerek kızının alnından öptü.

"Senin gönlün varsa kimseye laf düşmez. Şimdi kalk iki kat acelemiz var, akşama misafirlerimiz var. " Melek şüpheli bakışlarla annesine baktı. "Çok ısrar etti ne edeyim, nasip o ya damadım olacağı için demek sevdim ben bu çocuğu. "

"Anne hepi topu iki kere gördün? "

"Eh o arada sevdim işte. Bahoz'um gibi dik bir duruşu var. " Melek hafif tebessüm etti. "Hadi kalk iki ayağımız bir papuca girdi zaten, gidip baban ile abinle konuşayım. " Melek yeriden hızla kalkıp aynı hızla odadan çıktı.

....

Gece gidecek olan Feride'nin hasreti şimdiden Memduh'un yüreğine çökmüştü. Çay eşliğinde devam eden güzel sohbetle herkesin neşesi yerindeydi. Bugün Pera'da onlara eşlik ediyordu.

Giresun'a gidecek Feride çok kalmayacaktı, Bahoz'un düğününden hemen sonra geri dönecekti. Moda haftasına az kalmıştı, tabi işlerde hızlanmalıydı. Memduh tüm işerini halletmiş Feride'yi yalnız bırakmayacaktı bu yolculuğunda, hem amcasının sağlık durumu da iyiydi artık işlerin başında durabilirdi. Memduh'un bir aylık yokluğunda Hamza'da babasının yanında olacaktı.

Viktoria bebeğini kaybettikten sonra toparlanamamıştı bir türlü, hâlâ yorgan döşek yatıyordu haftalardır. Toparlanamadığı için de Hızır'la olan düğünlerinin hazırlıkları ertelenmişti mecburi olarak.

Hızır ise tükenmiş bir halde kendine faydası yokken Viktoria'yı toparlamaya çalışıyordu. Çok başarılı olduğu da söylenemezdi. Mümkün olduğunca herkesten kaçıyordu, bilhassa Memduh'tan. Viktoria biraz toparlansa alıp hemen gidecekti ama o da toparlanamıyordu bir türlü.

Nihayet kalkma vakitleri geldiğinde Feride merak ettiği Viktoria'yı da görmek istediği için yukarı çıktı. Önüne geldiği kapıyı hafifçe tıkırdatıp açtı. Viktoria camın önünde dikilmiş dışarıyı izliyordu.

"Viktoria, gelebilir miyim? " Dedi hafif bir tebessümle. Viktoria çok memnun olmasada başını salladı hafifçe. Feride içeri girip yanına yürüdü.

"Daha iyi misin? " Viktoria cevap vermeden başını salladı hafifçe. "Biz bu gece Giresun'a gidiyoruz, gitmeden önce seni görmek istedim, senin için yapabileceğim bir şey var mı? "

"Geri dönmeye bilirsin mesela. " Feride, Viktoria'nın ne demek istediğini anlamazken yüzüne baktı öylece.

"Anlamadım? "

"Önce nişanlımı, sonra bebeğimi aldın bir daha dönmeye bilirsin mesela. "

"Ne diyorsun sen? "

"Duydum! Hızır'ın sana söylediklerini duydum. Beni hiçbir zaman sevmemişti, bunun için çok uğraştım ama olmadı; ama yine de iyiydik. Sonra sen çıktın her şeyim ellerimin arasından kayıp gitti. Aşık olduğum adam, onunla aramdaki tek bağ kopup gitti. Benden her şeyimi aldın git bir daha gelme!" Viktoria'nın öfkeyle söylediklerine Feride aynı öfkeyle karşılık verdi.

"Hiçbir şeyini ben almadım! Ne sevdiğin adamı, ne de bebeğini! Hızır bir yanlış yaptı ama o yanlışına ben dahil değilim. Hızır'ın dışardaki alelade birinden hiçbir farkı yok benim için, sadece eşimin kuzeni o kadar. Acını anlıyorum ama söylediklerini asla kabul etmiyorum.

Acını anlıyorum o yüzden bu söylediklerini acına veriyorum. Umarım bir an önce toparlanırsın da geldiğiniz yere geri dönersiniz, çünkü ben tekrar buraya geleceğim işim de burda, eşim de. " Feride hızlı adımlarla çıkıp giderken korkularına giden yolda bir kapı daha açılmıştı.




Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top