15. Bölüm

Koca dünyayı bir damla gözyaşıda, bir kelimede, bir yanlış anlamada boğabilir mi insan? Tüm gerçekleri, inandıkları dalga dalga ruhuna yıkım yaratırken yaşamak mümkün mü, yaşamaya hiçbir şey olmamış gibi devam etmek mümkün mü?

Memduh taburcu olduktan sonra herkes etrafında pervaneydi. Memduh için çorba yapan Meryem'e Feride yardım ediyordu. O sırada Seher girdi mutfağa. Annesi ile ablasına bakarken hızlı adımlarla yanlarına vardı. Biraz daha yaklaşarak kısık sesle konuştu.

"Viktoria hastaneye kaldırılmıştı ya hamileymiş bebeğini kaybetmiş. "  Meryem ile Feride birbirlerine bakarken Meryem başını hafifçe sallayıp aldığı kaseye çorba doldurdu.

"Sadaka vermek lazım, gör nasıl bir rezaletten kıl payı kurtulmuşsun. Çok şükür hayır çıkmış bahtına. " Feride bakışlarını yere çevirdi. Oysa daha dün bu vakitler her şeyi, herkesi arkamızda bırakıp gidelim diyordu hayatın her halini beraber yaşamış bir kadını arkasında bırakarak.  Feride derince aldığı nefesle şükretti kaderine, kaderinin ona getirdiği Memduh için.

"Götür sıcak sıcak içsin çocuk çorbayı. " Feride hafif başını sallayıp tepsiyi aldı.

Feride elindeki tepsiyle Memduh'un odasının kapısını hafif tıkırdatıp açtı. Memduh gülümseyerek bakarken Feride içeri girdi. 

"Annem sana o meşhur şifa çorbasından yaptı. "

"Elleri dert görmesin. " Feride elindeki tepsiyle birlikte yatağın kenarına oturdu. Feride çorbayı karıştırdı hafif. Memduh gülümseyerek tepsiyi kucağına aldı

"O kadar da elden, ayaktan düşmedim daha. " Memduh çorbayı içerken Feride onu izliyordu. "Çok güzel olmuş. "

"Annemin yemekleri her zaman çok lezzetli olur. "

"Daha senin elinden yemek yemek nasip olmadı ama eminim senin yemeklerinde çok güzel oluyordur. "

"Akşam yemeğini ben yapayım o zaman. " Memduh gülümseyerek baktı gözlerine.

"Yok, sen yapma, sen sadece bana yemek yap. " Feride gülümseyerek bakarken içi içine sığmıyordu sanki. İnsan sevdiğinin yaptığı yemeği bir başkasının yemesini dahi kıskanır mıydı? Memduh çorbasını bitirdikten sonra Feride'ye gülümseyerek baktı.

"Meryem Anne'nin ellerine sağlık gerçekten çok güzel olmuştu. "

"Daha ister misin? "

"Yok gülüm sağ ol. "

"Şifa olsun. "

"Beraber uyuyalım mı bu gece de? "

"Annem ikimizi öldürsün istiyorsun herhalde. "

"Dün gece hayatımın en güzel gecesiydi açık ara farkla. " Feride'nin elini tutup gözlerinin içine bakarak gülümsedi. "Şu zaman bir an önce akıp gitsin evlenelim istiyorum. "

"Sabırlı ol biraz, o gün de gelecek inşaallah. "

"Sen bu kadar güzelken ben nasıl sabırlı olayım, biz hemen evlensek olmaz mı? "

"Nişana o kadar acele ettin başımıza gelmeyen kalmadı, sabırlı olmayı öğren biraz. "

"Her an seni görmek, sana dokunmak, seni yaşamak istiyorum. Seni istiyorum Feride. " Feride hızlı çarpan kalbiyle yutkundu. Memduh avucundaki elini öptü. "O kadar ulaşılmaz duruyorsun ki bazen sana kavuşamayacağımı sanıyorum. " Feride gözlerinin içine gülümsedi.

"Bu can bu tende oldukça ben hep seninim, sende benim. Sen ruhumun, kalbimin eşisin, iki dünyada refikim, on sekiz bin alemde tekimsin. Senden başka yolum yok, senden sonram asla yok elbette bende istiyorum evlenelim ama biraz zaman lazım bana. " Feride bakışlarını kaçırdı. "En azından  istediğin her şeyi seninle yaşayabilecek cesareti bulabilmem için. " Memduh çenesinden kavradığı yüzünü kendine çevirdi.

"Sadece senin için sabrediyorum, sadece senin için sabredebilirim. "

"Teşekkür ederim. "

....

Akşamüstü taburcu olan Viktoria da eve getirilmişti. Onu eve getiren Hızır'ı görmezden gelen Feride odasına yerleşen Viktoria'nın odasının kapısını tıkırdatıp açtı.

"Gelebilir miyim? " Viktoria yüzünde acı bir tebessümle bakarken Feride içeri adımladı. "Böyle bir durumda ne denir pek bilmiyorum. Çok geçmiş olsun, kaybın için üzgünüm. "

"Uyumak istiyorum müsaade edersen. " Feride hafif başını salladı.

"Tâbi. Bir şeye ihtiyacın olursa- "

"Olmaz! Lütfen! " Feride o tavrına pek anlam veremesede odadan çıktı. Bebeğini kaybetmişti sonuçta çokta normal davranmasını beklemiyordu ama bilmediği Hızır'ın Feride'ye söylediklerini Viktoria duymuştu.

....

Feride yaptığı kahveyi balkonda oturmuş dalgın dalgın dışarıyı izleyen babasına götürdü. Feride'nin nişanından sonra epeydi böyle dalgın ve düşünceliydi.

"Babacığım. " Feride kahveyi babasının önündeki sehpaya bıraktı.

"Ellerine sağlık kızım. "

"Afiyet olsun. " Feride babasının yanına oturdu. " Baba ben sana sormadan bir şey yaptım. "

"Hayrolsun kızım, ne yaptın? " Feride yeleğinin cebinden çıkardığı makbuz babasına uzattı. "Ne bu Feride'm? "

"Bizim Atilla Amca'lara borcumuz vardı ya, çok şükür artık yok. " Yılmaz açtığı makbuza baktı. Beş milyonluk borç ödenmişti.

"Kızım ne yaptın sen? "

"Borcumuzu ödedim. "

"Nasıl yaparsın kızım sen bunu? " Babası kızmıştı. O sırada Meryem geldi yanlarına.

"Ne oluyor? " Meryem'in sorusuna kocası elinde katladığı makbuzla cevap verdi.

"Feride kendince iyi bir şey yapmaya çalışmış, borcumuzu ödemiş. " Meryem geçip kızının karşısına oturdu.

"Kızım zaten bu yıl kapatacaktık biz o borcu. "

"Nişanlandım diye artık bu aileden değil miyim ben, daha düne kadar bu borç hepimizin değil miydi? Bugün ne değişti anne? "

"O nasıl söz öyle! Baban zaten kapatacaktı o borcu, sen paranı neden harcıyorsun? "

"Dünya kadar para ne edeceğim o kadar parayı, en azından bir işe yarasın. "

"Kızım, " dedi babası yüzüne bakarak. "Bugün sana lazım değilse bile yarın çocukların olur onlara lazım olur. "

"Memduh'un koca serveti çocuklarına yetmeyecek benim parama kalacaklar öyle mi? Yok, yok siz şu nişandan sonra iyice gidici gözüyle bakmaya başladınız bana. " Dudağını büken Feride alınganlık ediyordu.

"O ne demek öyle Feride'm, hele dediği lafa bak! Öyle bir şey mümkün mü? Hangi nişan, hangi düğün senin benim gözbebeğim olduğun gerçeğini değiştirebilir? " Babası elini tuttu hafif bir tebessümle. "Sadece buna gerek yoktu, iyi niyetinden şüphem yok elbette ama o parayı senin vermen doğru değildi. "

"Yanlış neresinde baba, biz bir aileyiz bugüne kadar her sorun ve sıkıntımızda birbirimizden güç almadık mı, bugünkü sıkıntımız da buydu, hazırda paramız vardı. "

"Ah benim güzel kızım, keşke yapmasaydın. " Meryem araya girdi.

"Tamam ikinizde uzatmayın, değil mi adam? " Dedi kocasına. Yılmaz hafif başını salladı nefesini üfleyerek. "Sende bir daha sormadan kendi başına bir iş yapma kızım. " Feride başını salladı üzgünce.

"Baba, dayımlar hazır çıkalım diyorlar. " Balkon kapısında görünen Seher babasına haber verirken yüzlerinden bir sıkıntı olduğunu anladı. Yılmaz kalkıp giderken Seher annesi ile ablasına baktı.

"Ne oluyor? " Demesiyle annesinin yanına oturdu.

"Ablan borcumuzun kalanını nişanlısına ödemiş. "

"Anne ya! Atilla Amca'ya verdim ben parayı. "

"Ee! Ne güzel işte borcumuz kapanmış oldu, sıkıntı nerde? "

"Hep sığ düşünüyorsunuz, babanız bugüne kadar kimseden borç para bile kabul etmemiş bir adam. En zor zamanlarımızda bileziklerimi bile borç dahi almamışken kızının beş milyonluk borcu ödemiş olması siz diyin gururuna dokunmaz mı? "

"Ben sadece babama destek olmak istedim, onu üzeceğini hiç düşünmedim. "

"Yapacak bir şey yok. Hadi kalkın valizlerinizi hazırlayın. " Feride ile Seher üzgünce yerinden kalkıp içeri giderken Meryem iç çekti. Yarın Giresun'a döneceklerdi, birkaç güne Bahoz'un düğünü vardı. Sonrada Feride tekrar İstanbul'a dönecekti işi için.

Feride valizini hazırlayıp kenara koyduktan sonra üzgünce baktı öyle boşluğa.

"Ne oldu? " Hasret, Feride'nin koluna dokundu dostça.

"İyi bir şey yapmaya çalışırken babamı üzdüm galiba. "

"Gönlünü alırsın sen Yılmaz Amca sana kıyamaz, hele nişandan sonra hiç kıyamaz. "

"İnşaallah Hasret. " O an Melek'in çığlığına ikisi hızla koştu. Mutfakta buldukları Melek eli kanlar içinde yerdeydi.

"Ne oldu? " Hasret endişeyle kolundan tuttuğu Melek'i ayağa kaldırdı.

"Fazla bardakları üst dolaba koyayım derken sandalye devrildi, bardakarla beraber düştüm. Kırılan bardaklar elimi kesti. " Seher, annesi ve yengesi bir hışımla mutfağa girerken kızının elini kanlar içinde gören Aişe neredeyse bayılacaktı.

"Oy benim başıma gelenler! Melek! "

"Korkma anne bir şey yok. " Meryem hemen baktı yeğeninin eline.

"Kesik derin hastaneye gitmesi lazım cam parçaları da kalmış. Feride şu havluyu ver. " Feride'den aldığı havluyu kanayan Melek'in eline sardı Meryem.

Feride,

"Tamam gidelim hadi. "

Melek,

"Sen nereye geliyorsun biz Hasret'le gideriz, Memduh gelip seni almayacak mı? "

Feride,

"Biraz beklesin canım. "

Melek,

"Yok canım beklemesin! Ay Allah aşkına yeter darlamayın beni, iki üç kesik bir pansuman yaptırıp geleceğiz. Hadi Hasret! "

"Kızım bende geleyim. " Melek hızla döndü annesine.

"Vallahi olmaz! Sen hastaneye geldin mi bayılırsın hiç uğraşamam bu hâlde. Kötü bir şey olsa halamı götürürdüm zaten, Hadi Hasret hadi al arabanın anahtarını yürü! " İkisi hızla çıkıp giderken Aişe yakınmaya başladı.

"Gördün mü Meryem götürmedi beni deli kız. "

Meryem,

"Korkma bir şeyi yok. "

Seher,

"Haksız değil ki yenge iğne gördün mü hop gidiyorsun. " Meryem ile Aişe salona geçerken Feride yerdeki cam parçalarını topladı.

"Makinayı getirsene Seher küçük parçalar var. "

Seher'in getirdiği süpürge makinasıyla cam parçalarını temizledi Feride.

"Ablam? "

"Canım? "

"Kahve yapayım mı bize? "

"Çok iyi olur. "  Seher gülerek ocağın başına geçti. Az sonra hazır olan kahveleri fincana dolduran Seher oturan ablasının karşısına geçti.

"Ellerine sağlık canım. "

"Afiyet olsun. Enişte beyler ne zaman geliyorlar? " Feride kolundaki saat baktı.

"Yirmi, yirmi beş dakikaya gelir. "

"Daha iyi mi bari? "

"İyi çok şükür, çabuk toparladı. "

"Abla, sevmek nasıl bir şey? Nasıl anlarsın sevdiğini? "

"Sevmek... Koca dünyaya sığmayacak bir şeyi kalbinin içine sığdırmaktır. Adı geçtiğinde bile kalbin çarpmaya başlıyorsa sevdiğini anlarsın. Kim kalbine çarpıntı yapıyor bakalım? "

"Daha neler! Sadece merak ettim, yıllarca mahzun bir bekleyişten sonra gözlerinin içine kadar parıldıyor gülüşlerin. "

"Sevebilmek için kalbinin eşini bulmak gerekiyormuş, ben her şeyden kaçmak için o bekleyişe sığınıyormuşum yeni yeni farkına varabiliyorum birçok şeyin. Memduh'a duyduğum sevgi asla o bekleyişe benzemiyor bambaşka bir şey, nasıl ki yaşamak için oksijene ihtiyaç duyarsın ya aynı şey işte! " 

"Gördüğün an ne hissediyorsun? "

"O kadar çok şey var ki... "

"Mesela? "

"Ona sarılmak istiyorum, bana sarıldığında hiç bırakmasın istiyorum. Her an yanımda olsun, her an sesi kulağımda, kokusu burnumda olsun istiyorum, baktığım her yerde onu görmek istiyorum. " 

"Başka? "

"Ne başka? "

"Ablaaa! Anlamamazlıktan gelme işte. Öptü mü seni hiç? "

"Hastanede kaldığımız gece öyle bir niyeti oldu. "

"Sadece niyette mi kaldı? "

"Evet. "

"Kaçtın yani? "

"Ne edeyim Seher, yapamadım ki yapamam. "

"Kaç aya evleneceksiniz o zaman nereye kaçacaksın? "

"O zaman nikahımız olur, o zaman daha kolay olur. "

"Ya Memduh Abi şimdi nikah kıymak isterse? "

"Yok canım niye şimdi istesin. "

"Belki de kuşlar çıtlatır. "

"O kuşların kanadını koparırım aynı zamanda dilnide! "

"Tamam tamam tehdit etme. "

"Anan damatçı oldu sen de enişteci mi olacaksın? "

"Niye olmasın? "

"Satacaksın yani ablanı? "

"Ne alakası var canım sende iyice kıskanç oldun. "

"Hele sende bul birini bak bakalım eniştecilik nasıl oluyormuş. "

"Çok kötüsün abla! "

"Aa! Diyene bak! " Feride'nin telefonu çalarken arayan Memduh'tu. Feride telefonu açıp kulağına koydu.

"Kapıdayım canım. "

"İki dakikaya iniyorum. " Feride kapattığı telefonla ayaklandı. Kaldığı odaya kardeşiyle birlikte giderken pardesüsünü giyerek Seher'in uzattığı çantasını teşekkür ederek aldı.

Salonda oturan annesine kapıdan gülümsedi.

"Anne, çıkıyorum ben. "

"Çok geç kalmayın. "

"Tamam anneciğim, çok işim yok zaten son dikilen partiyi kontrol edeceğim. Birde Hasret'in gelinliğini alıp geliriz. "

"Tamam kızım. " Feride çıkıp giderken ablasını uğurlayan Seher'in telefonunun bildirim sesi üst üste yankılndı. Seher masanın üzerindeki telefonunu alırken Hamza mesajlar atmıştı.

Yalıçapkını: Sabahın erken saatlerin...

Yalıçapkını: Hişt sabah kuşu.

Siz: Ne var?

Yalıçapkını: Hiç! Seni sinir etmek istedim sadece.

Siz: Sen hastasın biliyorsun değil mi?

Yalıçapkını: Nerden bildin hissettin mi?

Siz: Bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok.

Yalıçapkını: Aramızdaki bağ bu kadar kuvvetli demek, ah sabah kuşu bir nane limon kaynatanım bile yok.

Siz: Kimin, senin mi? Bütün İstanbul senin be!

Yalıçapkını: Hiçbiri bir sabah kuşu etmiyor ama.

Siz: Senin ateşin falan mı var?

Yalıçapkını: Bilmem çok üşüyorum ama.

Siz: Cehennem sıcak merak etme zebaniler ısıtır seni.

Yalıçapkını: Gerçekten çok kötüyüm Seher...

Siz: Sen gerçekten hasta mısın?

Yalıçapkını: Sana hastayım dememi bekliyorsan çok beklersin ama her yerim ağrıyor, üstelik ısınmıyorum, titriyorum ve midem de çok kötü.

Siz: Sen ciddi misin?

Yalıçapkını: Bunun yalanı olur mu sabah kuşu...

Siz: Annenler, ablan, kimse yok mu?

Yalıçapkını: Ben kendi evimdeyim, Viktoria daha toparlanamadı ya annemler ancak onunla ilgileniyorlar.

Siz: Hastaneye git.

Yalıçapkını: Yataktan kalkacak takatim yok.

Seher elindeki telefonla düşündü biraz. İçi onu öyle bırakmaya el vermiyordu. Dudağının kenarını ısırıp düşündü. Ani bir kararla telefona döndü.

Siz: Konum atsana.

Yalıçapkını: Gelecek misin gerçekten?

Siz: Daha neler, ambulans göndereceğim.

Yalıçapkını: Ambulansı bende çağırabilirim sağ ol.

Siz: Sen konum atacak mısın artık?

Yalıçapkını: Gelmeyenin anasını eşekler kovalasın mı?

Siz: Seni kovalasınlar.

Gelen konum bilgisiyle Seher pardesünü alıp ayakkabılarını giydi.

"Anne ben çıkıyorum. "

"Nereye? "

"Almam gereken bir şey var çok gecikmem. " Bahoz'un arabasının anahtarını alarak annesi ona yetişemeden çıktı evden. Meryem gelip kızını bulamazken nefesini üfledi.

"Üç koca valizi zor kapattı hâlâ aklı alışverişte! " Meryem söylene söylene geri dönerken Seher çoktan yola çıkmıştı bile.

....

Melek ile Hasret hastanenin önünde dururken Melek hastaneye kocaman açtığı gözleriyle baktı.

"Hasret, bizim bu hastanede ne işimiz var? "

"Ne edeyim Melek, başka hastane mi biliyorum ben koca İstanbul'da? "

"Koca İstanbul'da bir bu hastane mi var? Emre de buradadır, yok ben giremem içeri. " Hasret emniyet kemerlerini açıp aşağı indi. Diğer taraftaki Melek'in kapısını da açarak Melek'e aşağı inmesini işaret etti.

"İn aşağı! "

"Hasret başka hastaneye gidelim. "

"Melek aşağı iner misin lütfen, elin kanıyor ayrıca koca hastanede Emre'den başka doktor mu yok? "

"Hasret ya! "

"İn aşağı Melek! " Melek istemeye istemeye aşağı inerken Hasret koluna girip içeri götürdü. İkisi acile girdiklerinde Emre'yi görmeselerde Emre onları görmüştü.

İkili girdiği acilde doktorlar hemen ilgilenirken Emre çıkageldi.

"Nesi var hanımefendinin? " Emre'nin sesini duyan Melek'in gözleri kocaman açılırken Hasret dudağının kenarını ısırdı gülmemek için direnirken.

"Hocam, çok sayıda kesik var ve küçük cam parçaları batıkları mevcut. Kanamalar da devam ediyor. "

"Ben ilgilenirim hanımefendiyle. "

"Peki hocam. "  Melek az önce onunla ilgilenen doktora döndü.

"Başka doktor yok mu? " Diye sordu. Emre kaldırdığı kaşlarıyla hayır demesini işaret ederken bayan doktor hafif bir tebessümle başını iki yana salladı.

"Maalesef. " Diyip giderken Emre eliyle yer gösterdi Melek'e.

"Müdahale odasına. " Melek umutsuzca Hasret'e bakarken Hasret hemşirenin yönlendirmesiyle bekleme alanına geçti. Melek mecbur müdahale odasına geçerken Emre gülümseyerek içeri girdi. Melek o kadar çok utanıyordu ki yüzüne bakamıyordu.

Emre eline eldiven geçirerek Melek'in elini kontrol etti.

"Sedyeye uzan elini masaya koy, kımıldatma. " Melek usulca uzanıp yüzünü diğer tarafa çevirdi. Gelen hemşire anestezi için iğne yaparken Melek yüzünü ekşitti.

Emre önüne aldığı aletlerle küçük cam parçalarını temizlerken daha eli tam uyuşmayan Melek canının yanmasıyla, "Ah! " Diye inleyerek elini çekti.

"Sana elini kımıldatma dedim. " Emre'nin ikazıyla Melek sinirle yüzünü ona çevirdi.

"İnsanım ya hani canım acıyor normal olarak! " Emre gülümseyerek işine devam ederken Melek yüzünü bir kere daha çevirdi.

"Sen beni görmek için mi elini kestin? " Melek hızla döndü ona.

"Ne münasebet! Bardaklar elimdeyken düştüm de kesildi elim. "

"Nerden düştün, balkondan mı? " Sesinin tınısında bariz bir uğraşma isteği vardı.

"Sana ne mesela? "

"Daha düne kadar beni alıyordun ya hani. " Melek yüzü kızarırken yüzünü diğer tarafa çevirdi.

"O öyle şaka olsun diye söylemiştim. "

"Kader şakadan anlamaz yalnız ağzından çıkan kelimeye dikkat etmek lazım. " Melek dudağının iç kısmını kemirirken Emre işini bitirip hemşireye döndü.

"Hanımefendinin pansumanını yapın çıkmadan önce yanıma uğrasın reçete için. "

"Peki hocam. " Melek giden Emre'nin ardından bakarken hemşire elini temizleyip pansuman yaptı. İşi biten Melek hemşireye teşekkür edip sıyırdığı elbisesinin kolunu aşağı çekeceği sıra koluna yazılı numara ile  oturduğu yerde öylece kaldı.

"Beklenmedik bir şey olursa ara, fazla şişlik yada aşırı ağrı gibi. " Diye de yazmıştı numaranın altına. Melek gülüşüne engel olamadan kalktı yerinden. Hasret'in yanına giderken Melek'i gören Hasret hemen ayağa kalktı.

"Nasıl oldun canım? "

"İyi. "

"Ağrıyor mu? "

"Uyuşturdular ya daha bir şey hissetmiyorum. Reçeteyi alalım da gidelim artık. "

"Bir şey dedi mi? "

"Demez mi, beni görmek için mi elini kestin, dedi. "

"Şaka yapıyorsun! " Melek kolunu hafif sıyırıp kokunda yazan numarayı gösterdi. "Ay inanmıyorum! "

"Yürü, yürü reçeteyi al da gidelim. "

"Sen niye almıyorsun da ben alıyorum? "

"Hasret! "

"Tamam, tamam. " Melek dışarı çıkarken Hasret gidip reçeteyi aldı.

....

Seher baktığı konum üzerine ilerlerken önünde durduğu eve baktı.

"Burası galiba. " Diyerek stop ettirdiği arabayla aşağı indi. "Yalıçapkını'na bak sen koca evde tek başına yaşıyor. " Bahçesine girdiği evin ziline bastı. Az sonra ayakta zor duran Hamza kapıyı açtı.

"Vay vay vay! Ateşim var hayal görüyorum galiba. "

"Bu sıcakta hasta olmayı nasıl becerdin? " Hamza, Seher'in içeri girmesi için yol verdi.

"Azra hastaydı onu öptüm bana da bulaştı. " Azra ablasının küçük kızıydı.

"İlaç yok muydu içseydin? "

"İlaç içtiğim zaman daha kötü oluyorum. " Hamza koltuğa bıraktı kendini.

"Geldim madem bir çorba yapayım bari. "

"Allah razı olsun. " Seher gülerek etrafa bakındı. "Mutfak orası. " Hamza parmağıyla mutfağı gösterdikten sonra uzandı oturduğu koltuğa.

"Kalk soğuk bir duş al gözlerin kızarmış belli ki ateşin var, çorba hazır olana kadar hadi. "

"Emredersin, başka? "

"Bunu benim yapmamı inan istemezsin! "

"Üşüyorum ama. "

"Bir şey olmaz biraz sık dişini. "

"Kaçarım yok mu? "

"Yok! Hadi kalk. "

"Sen benimle evlensene Sabah Kuşu, bak hastayım kimse yok sen varsın. "

"Sen rüyanda bile benimle evlenemzsin şimdi doğru banyoya. "

"Kabul etmiyor musun yani? "

"Saçmalamalarını ateşin olduğu için görmezden geliyorum. "

"Hiç insafın yok mu senin? "

"Hiç kalmadı şansına küs. "

"Ah bende bir parça şans olsa zaten... " Hamza zor ayağa kalkarken yukarının yolunu tuttu. Seher mutfağa giderken bilmediği şey Hamza gerçekten evlilik teklifi etmişti. Çıkardığı tencerede evde bulduklarıyla çorba yaptı.

Az sonra çorba hazırken Hamza da aşağı indi hâlâ titriyorken. Sarındığı battaniye ile koltuğa uzandı. Seher tepside bir kase çorbayla çıkageldi mutfaktan.

"Yemek yapmayı çok sevmem ama bu çorbayı çok iyi yaparım. Annemin şifa çorbası hemen ayağa kaldırır adamı. "

"Ellerine sağlık. "

"Şifa olsun. Nane, limon da kaynattım içersin. "

"İyi beraber içeriz. "

"Yalnız içmen gerekecek gitmem lazım çünkü, geç kalırsam annem kör bıçakla keser beni. " Hamza çorbasını bırakıp Seher'e döndü.

"Bir şey soracağım ama seni kırmadan asıl sorarım bilmiyorum. " Hamza ilk defa karşısında ciddiydi.

"Ne konuda? "

"Meryem Teyze, senin öz annen değil,  değil mi? " Seher hafif tebessüm etti.

"Sen bunu bilmiyor muydun? "

"Hayır, annemle konuşurlarken tesadüf ettim. "

"Ne gibi? "

"Seher'in annesine çekmesinden korkuyorum gibi bir şey dedi galiba. " O an sanki bütün dünya Seher'in başına yıkıldı. Meryem'in söylediği başka bir şeydi ama yanlış duyan Hamza Seher'in de yanlış anlamasına sebep olmuştu.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top