1.10 | Nişan
10. Bölüm ♢ Nişan
Marina Krallığı, Adalar - Marisa
♢
Marina Kralı Theodemir'in ve Marina'nın Müstakbel Kraliçesi Octavia'nın nişanı onlarca ülkenin hükümdarının, hanedan üyelerinin, temsilcilerinin katıldığı birçok törenle, turnuvayla ve anlaşmayla kutlanacaktı. Kıtanın en zengin ülkesi sayılan Marina birçok adada düzenlenen kutlamalarla bu zenginliğini belli ediyordu. Bir gün hariç tüm kutlamalar ayrı adalarda yapılmıştı.
O gün, resmi törenin yapılacağı gündü.
Başkent Marisa'nın bulunduğu Mys adasının kıyılarına sabahın erken saatlerinden beri birçok gemi yanaşmıştı. Gün batımında olacak tören için hazırlıklar hala devam ediyordu.
En büyük madenlerin bulunduğu Gevherina'ya sahip olan Marina, bu zenginliğini göstermekten çekinmemişti. Üstelik Octavia aslen Gevherinalı sayılırdı. Kalenin denizdeki surlarının içerisinde, deniz kıyısında ve kumların üzerindeydi toplanma yeri. Adanın en büyük kumsallarından biriydi. Theodemir ve Octavia'nın duracağı alanın çevresi sütunlarla çevrelenmişti. Mermer sütunlar, güneyden getirilmiş değerli taşlarla süslenen Marina'nın deniz kabuklarıyla bezenmişti. Dalgalar ve rüzgar o gün sakindi, gökyüzünde bulut yoktu. Misafirlerin oturacağı sıralar sarayın iç surlarına dek uzanıyordu. Tahta sıralarda kimlerin oturacağı çoktan belirlenmişti. Ön sıralar Marina'nın önde gelenleriyle diğer ülkelerin hükümdarları ve hanedan üyeleri için ayrılmıştı. En güçlü korsan birlikleri onların yanında yer alacak, uzak devletlerden gelen elçiler bir sonraki sıralarda yer alacaklardı. Marina'nın ünlü kaptanları, güneyden gelen zengin tüccarları ve elbette korsanları da orada yer alacaktı. Mys ve çevre adaların insanlarından bazıları bu törene katılabilecekti.
Gökyüzünün rengi değişirken insanlar yerlerine yerleşmeye başlamışlardı.
Karlisya İmparatoru ve kızı yanlarında oturan Kral Theodemir'in danışmanı Taurin ile konuşuyorlardı. İmparator, İmparatoriçe ve Prenses, ülkelerinin renkleri olan altın ve zümrüt renkleri giymişlerdi. İmparatoriçe Livia'nın dikkati ise yakınlarında yer alan Karinya Düşesi'ndeydi. Düşes'in kardeşi ve Karlisya bölgelerinden biri Karalis'in Kontesi olan Ravenna onlardan birkaç sıra gerideydi ve yanında uzaktan bir akrabası olan Stelgon Kontesi vardı.
Stelgon Kontesi, Livia'nın oğlu için seçtiği kadındı. Leydi Diane Rivierra. Yanında ayakta duran Marina Elçisi Theodora'yla konuşuyordu, Theodora'nın üzerinde temsilcisi olduğu ülkenin, Marina'nın renkleri vardı, mavi elbisesi gümüş sırmalıydı, siyah saçları örülüydü. Livia'nın asıl dikkatini çeken Diane'dı. Kızıl-kahve saçları açık yeşil elbisesinin omuzlarına dökülüyordu. Menekşe rengi gözleri fark ediliyordu. Livia gibi bir Rendi. Ve elbette kıtanın en önemli bölgelerinden birinin lideriydi. Eğer Prens Arius'la evlenirse, bölgesi onunla gelecekti. İyi bir yönetici olduğu herkes tarafından bilinirdi, hatta Arius tahta çıktığında ona yardım edebilirdi.
Ravenna'nın sağ tarafında kuzeni Aragorna Kralı Leon vardı. Kraliçe Violente ve Prenses Anna Minervina yanındaydı. Livia şaşkınlığını onları gördüğü zaman zar zor gizleyebilmişti. Karlisya, Marina'ya ticaret ve gemiler için muhtaçtı fakat Aragorna'nın denize sınırı bile yoktu. Leon'un eski eşi, Prenses Minervina'nın annesi onlardan fazlasıyla uzaktaydı, Taurin'in sol tarafında uzakta yer alıyordu Vasilisa. Ülkesi Valensiya'nın diğer insanları gibi sarışın ve güzeldi. Vasilisa LorrainVera, Aragorna ve Valensiya arasındaki soğuk savaşın nedeniydi.
Prenses Ariana, Taurin ile konuşmayı bırakmış, birkaç sıra ötelerinde yer alan Vitoria Elçisi'ne dikkatini vermişti. Elçi, Rasenna ve Livia'nın da dikkatini çekmişti.
Onların bildiği az sayıda kadın savaşçıdan biri Raev'den farklıydı. Raev inceydi, orta boyluydu. Kraliçe Victoria'nın elçisi olan Njala ise çok daha farklıydı. Çevresindeki insanlardan çok daha uzundu, kaslıydı. Açık sarı saçları dağınık bir şekilde birçok örgüyle toplanmıştı. Beyaz olduğu her halinden belli olan teni Marina'nın sıcağıyla ve güneşiyle biraz da olsa koyulaşmıştı. Açık mavi gözleri sıkıldığını gizleyemiyordu. Vitoria'nın kutlamaları sonu ölümle biten dövüşlerle yapılıyordu.
Birçoğu halen göçebe yaşam süren kuzeyliler, kıtanın diğer insanlarına göre barbar ve istilacılardı. Raetya ve Vitoria, Karlisya'ya yakın iki kuzey ülkesiydi. İkisinin insanları da savaşçılardı, kadınları da erkekleri de savaş sanatında ustalaşmışlardı. Her türlü silahı kullanabilirler, bunun yanında silahsız dövüşten kaçmazlardı. Şehirleri bile Livia'ya göre medeniyetten uzaktı. Sarayları yoktu, ipek ve kadifeleri yoktu. Kürkleri, zırhları ve kalın derileri vardı.
Birkaç gündür yapılan turnuvalara Kraliçe Victoria'nın emriyle katılmadığı etraftaki insanlar tarafından biliniyordu.
"Barbarlar." dedi Prenses Ariana kısık sesle.
Njala'nın mavi gözleri sanki onu duymuş gibi ona baktı. Ariana şaşkınlıkla önüne döndü.
Livia elçi gibi yakınlarında yer alan korsanlara bakmasa da orada olduklarını biliyordu.
Güneş batarken denizin rengi değişti. Şamdanlar, meşaleler ve fenerlerin ışıkları etrafı aydınlattı.
Marina onlardan farklıydı. Marina halkının adalarda yaşamayan Ren melezleri haricinde çok az kişi onlarla aynı tanrılara inanıyordu. Bir kısmı tanrıtanımazdı. Çoğu, hanedan üyeleri ve korsanlarla aynı inanca sahipti.
Deniz Tanrısı'nın rahiplerinden bir adam, adeta üzerinde deniz varmış gibi mavi giyinmişti, sütunların yanında bekliyordu. Yanında çırağı olduğu belli olan genç bir adam vardı. Karşılarında ise yeşil ve beyaz giyinen iki rahibe.
Mermer sütunların arasında kenarları mücevherlerle ve deniz kabuklarıyla süslü, çevresine denizin tuzlu kokusunu yayan bir çeşme vardı. Akuamarin, safir, zümrüt taşlarının yanında kehribar, sedef, mercan ve inciler de vardı. Bu yedi taş, aynı zamanda sütunların arasından geçen genç adamın başındaki ve elindeki altın ve gümüş halkalarda yer alıyordu. Sütunların diğer tarafından gelen kadının başında ise bir taç yoktu. İki elinde aynı taşlarla süslü asalar vardı. Boynundaki akuamarin kolyesi Marina'nın deniziyle aynı renkteydi, tıpkı elbisesi gibi. Kral'ın üzerindeki pantolon ve ceket ise daha koyu bir mavideydi.
Çeşmenin başında durdular.
İki rahibe çeşmeye doğru ilerledi. Birinin elindeki deniz kabuğu vardı. Rahip kabuğu alarak suya daldırdı. Rahibeler ikisinin ellerindeki tacı ve asaları aldılar. Rahip kabuğu Octavia'nın eline verip geri çıktı. Rahibeler de birkaç adım geri çekildiler.
Güneş denizin üzerinde kaybolurken Octavia içinde deniz suyu olan kabuğu dudaklarına götürdü. Birkaç yudum aldıktan sonra Theodemir'in mavi gözlerine bakarak ona uzattı. Theodemir kalan birkaç damla suyu içti. Ardından deniz kabuğunu çeşmedeki suya bıraktı.
İkisi de aynı anda rahibelerden asaları ve tacı geri aldılar. Rahibeler sütunların çevrelediği bölgeden ayrıldılar. Asalar nişanı simgeliyordu, sıradan bir nişan töreni sırasında ikisinin ellerinde bulunurlardı ve ikisi asaları birbirlerine verirlerdi. Bu kez farklıydı çünkü nişanlanan bir kraldı ve nişanlanacağı kadın yakında kraliçe olacaktı.
Yedi taşın süslediği altın ve gümüş karışımı halka, Octavia'nın asıl kraliçe olunca takacağı taç değildi. Bunun yanında Theodemir'in taktığı taç da asıl kral tacı değildi, Octavia'nın tacının eşiydi. O kraliçe olana dek bunu takmaya karar vermişti.
Kral, tacı Octavia'nın başına yerleştirdi. Fısıltısı Octavia'nın gülmesini sağladı. Dudakları Octavia'nın alnına değdi. Geri çekildi ve ona baktı.
Octavia asayı ona uzatınca kendine geldi. Asayı eline aldı ve diğer eliyle Octavia'nın elini tuttu. Kalabalığı unutmuştu. Kalabalığa döndü.
Herkes onun mavi gözlerinde kraliçesine ne kadar aşık olduğunu görebilirdi.
Sıralama 100'lerden 27'ye yükselince bana ilham geldi ve ortaya böyle bir bölüm çıktı. Yorum yapmayı unutmayın lütfen, fikirlerinizi öğrenmek istiyorum. :)
21.08.2017, 13.25
1.990, 307, 419
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top