21 ◐ Gece ve Gündüz II
Oy Sınırı: 25
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
♛
21. Bölüm
GECE VE GÜNDÜZ II
◐
Güney
Gül Nehri'nin Güneyi, Altın Kartal
Rhdenya ateşin etrafında dans eden kırmızıya bürünmüş kadınları izliyordu.
Dansçıların giysilerinin renkleri ateşin turuncusu ve sarısını barındırmıyordu. Rhdenya çok kez ateş dansçılarını izlemişti, böyle bir dansı gördüğünü hatırlamıyordu. Koyu ve parlak kırmızı etekleri danslarının her bir hareketiyle savruluyordu. Saçları siyah veya kahverengiydi. Açık tenli olanlar gibi koyu tenli olanları da vardı. Hareketleri zarifti ve müziğin ritmine göre hızlanıyordu.
Rhdenya onların kim olduklarını ve ne yaptıklarını biliyordu. Güneyde artık yerini Güneş Tanrısı'na bırakan Aşk ve Zarafetin Tanrıçası için dans ediyorlardı. Bazıları Aşk Tanrıçası Almoura'nın rahibeleriydi, bazıları da aşkı isteyen genç kızlardı.
Müziğin sesi ve dansçıların hareketleri yavaşladığında Rhdenya dansın sona ereceğini düşündü. Yarımay halindeki ay yükseliyordu ve Almoura'yı temsil eden kızılımsı bir gezegen giderek batıyordu.
Rhdenya o gezegeni kuzeyde de izlemişti. Bir savaş sırasında onun yükselişine ve düşüşüne şahit olmuştu. Kuzeyliler için savaşı da temsil ederdi, güneyde ise savaş ve aşk birbirlerinden uzak kavramlardı. Rhdenya kendini pek ait hissetmediği kuzeyliler gibi düşünüyordu ve savaşla aşkın birbirlerine uzak olmadıklarına emindi.
Dans bitmedi. Eflatun minderlerde oturan Tia-Soberani yanına gelen, benekli bir kum kedisini sevdi. Onun kızı Dendera da dansçıların arasındaydı.
"Şimdi asıl dans başlayacak, Rhdenya Elerante." diye fısıldadı. Rhdenya'nın eline aldığı ve dudaklarına götürmek üzere olduğu şerbeti ondan aldı. "Dikkatini başka bir yere vermesen iyi olur çünkü o bir başkasının gözlerinden ve kırmızı tülün ardından bizim hissettiklerimizi görür."
Rhdenya yöneticinin eşi olan Seberani'nin dediklerinden pek bir şey anlamamıştı ancak sorgulamadı. Müziğin sesi ateşin ardında kırmızılar içerisinde kadının belirmesiyle yeniden arttı. Kırmızı duvağı yüzünü göstermiyordu. Onun gelişiyle diğer dansçılar geri çekildi. Kadının dansı kısa ancak gösterişliydi. Öteki dansçılar onun yerini doldurduğunda aralarından zarifçe geçip Rhdenya, Soberani ve kabiledeki birkaç öne çıkan kadının olduğu minderlere yaklaştı.
Kırmızı duvağını kaldırdığında Rhdenya onun yüzünü gördü. Oldukça güzeldi, ten rengi koyuydu ve kıvırcık siyah saçları vardı. Boynunda ucunda yakut olan altın bir kolye vardı. Kırmızıya boyalı dudaklarındaki gülümseme samimiydi. Etraflarındaki izleyicilerin dikkati yeniden dansçılardaydı. Rhdenya ise dikkatini ondan alamıyordu. "Evimize hoş geldin, Rhdenya. Ben Başrahibe Aneida." Rhdenya'nın yanıt vermesini beklemeden Soberani'ye döndü. "Tanrıça bana geleceğini gösterdi, Soberani. Aşkından vazgeçmeyeceğini gördüm."
Diyar'da duygular görülerde görülmezdi. Bunun için fazla karışık ve değişkenlerdi. Güneyde ise belli ki böyle değildi.
"Teşekkür ederim, Aneida." dedi Soberani ilgiyle. "Yeni dostumuza söylemek istediğin bir şey var mı?"
Aneida'nın açık kahverengi gözleri Rhdenya'ya yöneldi. Sanki onun ruhunu okuyabilirmiş gibi bakıyordu. Ancak bir an duraksamış, gözleri hareket etmez olmuştu. Rhdenya büyücülerin yanında vakit geçirdiğinden onun görü gibi bir şeyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. "Arkadaşın her şeyin farkında zaten. Aşkı için, arzuları için savaşmış ve karşılığını almış. Çok çaba göstermiş, kendiyle çokça çelişmiş ancak vazgeçmemiş." Gözlerini kırptı. "Tanrıça Almoura onu kutsamış olmalı, herkese olmaz bu."
Rhdenya ne diyeceğini bilemedi. "Teşekkür ederim."
Aneida masanın üzerindeki üzümlerden aldı ve Soberani ile konuşmaya başladı. Rhdenya onların hızlı konuşmalarının bazılarını anlamadı, kısa bir süre sonra dikkati bambaşka bir yere gitti. Gözlerini kapadığında çölün sarı kumlarını gördü.
Çölde hızla koşan atlıları, güneşin ışığını yansıtan bıçakları gördü. İki adam da siyahlar içindeydi.
Rhdenya gözlerini açtığında ateşin ışıltısını gördü, müziğin ve çevresinde konuşan kadınların sesini duydu. Soberani ve Aneida kendi aralarında konuşuyorlardı. Rhdenya onların arasına girmek zorunda kaldı. Sakin kaldı. "Artık gitmeliyim."
"Eğlence daha bitmedi." Soberani'nin kaşları çatıldı.
"Günlerdir yoldayım, Tia-Soberani. Biraz daha dinlenmek istiyorum." Onlardan yanıt beklemeden ayağa kalktı. Burada Kızıl Kraliçe'yi temsilen vardı ve gücünü göstermenin sırasıydı. "Size iyi geceler dilerim."
"İyi geceler, Rhdenya." dedi Soberani. Kızgın olsa da belli etmedi.
Rhdenya koşmamaya çalışarak oradan uzaklaştı. Yürürken müziğin sesini duymuyordu. Gördüğü bir görüydü ve tehlikeyi haber veriyordu. Auramos ile kaldıkları eve vardığında Auramos'u orada bulamadı. Çevredeki muhafızlara sordu. Auramos Altın Kartal'ın Lideri Vaset'in yanındaydı. Rhdenya yaşadığı şehirlerden çok daha küçük olan kabilede onları bulmakta zorlanmadı. Küçük bir evin önünde, yanlarında iki muhafızla yemek yiyorlardı. Auramos onu fark ettiğinde endişesini gizleyemedi. Vaset ise her şeyden habersiz Rhdenya'yı yanlarına çağırdı.
Rhdenya artık soğukkanlığını koruyamıyordu. Auramos'un anlayışlı bakışları ise onu sakinleştirdi. "Kusura bakmayın, Tian-Vaset. Auramos'a söyleyeceklerim var."
Vaset düşündüklerini belli etmedi. Elini çenesine götürüp sakalını kaşıdı. O gün sıradan giyinmişti ve kahverengi saçları omuzlarına iniyordu. "Yapabileceğimiz bir şey var mı?"
Rhdenya'nın artık sabrı kalmamıştı. Auramos'a elini uzattı. "Sadece birkaç dakika verin, yeterli." Auramos'un elini bırakmayarak biraz uzağa gitti.
Auramos onun bir görü gördüğünü anladı ve bir şey demeden ona sarıldı. Yüzünü onun sarı saçlarına gömüp fısıltıyla konuştu. "Neler oluyor?"
"Buradan hemen gitmeliyiz, Auramos. İki atlı adamın çölde hızla ilerlediklerini gördüm. Siyahlar içindelerdi ve silahları vardı."
Auramos biraz uzaklaştı ve Rhdenya'nın yüzüne gelen sarı saçları geri çekti. "Gidemeyiz. Onlarla er geç karşılaşacağız ve kaçmamız bunu değiştirmeyecek."
"Sıradan birileri değillerdi." Rhdenya artık duygularını gizlemiyordu. Endişesini ve korkusunu titreyen sesinde gösteriyordu.
"Görüler asla sıradan değildir ve en çok o görüleri göreni etkiler." Auramos kuzeyliydi ve büyülere, görülere hakimdi. "Bir yolunu buluruz, hep bulduk."
"O halde savaşacağız."
"Savaşacağız."
O gece Auramos da yaklaşan tehlikeyi hissediyordu. Rhdenya geç vakte dek uyuyamasa da sonunda uyuyakalmıştı. Onun uyuduğunda emin olunca Auramos yer yatağında doğruldu. İşaret parmağındaki yakut yüzüğü çıkardı.
Asla kimliğinden, doğduğu bölgenin ona verdiklerinden vazgeçmemişti. O güneyde yaşayan, güneyli bir kraliçe için mücadele eden bir kuzeyliydi. Bunu değiştiremezdi. Beyaz avucuna aldığı yakut yüzük gerektiğinde bir asaya dönüşebilir ve enerjisini odaklamasına yardım edebilirdi. Büyülü taşlar güçlerini dengeliyordu, hem kendilerini hem de çevresindekileri koruyordu. Auramos'u Yakut Büyücü yapan bu yüzüktü, son zamanların en genç usta büyücülerinden olmasını sağlayan ise sahip olduğu karanlıktı.
Yüzüğü eşyalarının arasına koydu. Sabaha kadar başta kara büyü ve ateş büyüleri olmak üzere birçok büyüde çalıştı. En basit büyüler bile çölde onu zorluyordu, ama önemsemedi.
Ateş bazen yanar, bazen sönerdi. Kullanmasını tam bilmeyen için tehlikeliydi, sönen ateşi yeniden canlandırmak yorardı.
Karanlık ise yormazdı ve zayıflaması uzun zaman alırdı. Auramos bir kere karanlığı çağırdı mı yorulmazdı, ancak karanlığa hakim olması zordu. Karanlığa hakim olamazdı, onu kabullenmesi gerekliydi.
Rhdenya'nın uyanmasını izledi. Karanlıkta kaybolmaması için ona ihtiyacı vardı. "Hiç uyumadın mı sen?"
"Hayır, uykudan çok güce ihtiyacım olacak."
Rhdenya onu incelediğinde yüzüğünün olmadığını gördü. Kaşlarını çattı, sorgulamadı. Günün ileriki saatlerinde olacak sıcağa aldırmadan yolculuk giysilerinin üzerine yarım zırhını giydi. Silahlarını hazırladı. Auramos'un da birkaç bıçağı vardı ancak onu tehlikeli yapan sahip olduğu karanlık olacaktı.
Eşyalarını toplayıp evden ayrıldıklarında kapının önünde bir muhafızın olmadığını gördüler. Etraf fazla sessizdi. Güneş doğalı çok olmasa da bu sessizlik normal değildi. Kerpiç evlerin aralarında ilerlerken onlara doğru hızla ilerleyen Mahen'i gördüler. İri yarı adam onların dostu sayılırdı. Rhdenya'nın eli buna rağmen belindeki ince kılıcın kabzasındaydı.
"Neler oluyor, Mahen?"
"Vaset ve Soberani sizin buradan ayrılmanızı istiyorlar."
Rhdenya kılıcının kabzasını bırakmadı. "Biz de gitmeyi düşünüyoruz." dedi Auramos. "Ama önce sizden ittifak için yanıt bekliyoruz."
"İttifak gerçekleşecek. Kızıl Ülke'yi destekleyeceğiz. Şimdi lütfen buradan gidin. Atlarınız bıraktığınız yerde bekliyor."
"Görüşmek üzere o halde." dedi Rhdenya. Auramos ile birlikte hızlı adımlarla oradan uzaklaştılar, atlarını bıraktıkları seyisten aldılar. Altın Kartal'dan giderek uzaklaşırken arkalarına bakmadılar ve konuşmadılar.
Çölde ilerlerken Rhdenya'nın atı önlerine çıkan yılandan korkup hareketlendi. Rhdenya düşmemek için dizginlere sımsıkı tutunurken Auramos atından inip Rhdenya'nın atını sakinleştirmeye çalıştı. Çölde daha önce de yılan görmüşlerdi, onu ürkütenin ne olduğuna baktıklarında ise karşılarında kumların arasında kaybolan siyah bir yılan gördüler.
Rhdenya da atından indi. Yayını eline aldı. "Dediklerinde haklıydın, kara büyücü. Yeri ve zamanı önemsiz, er geç onlarla karşılaşacağız."
"Karanlık, aydınlık ve ateş bizimle olsun."
Birçok atlı uzakta belirdi ve yakınlarına gelmeleri uzun sürmedi. Önlerinde uzun boylu, siyahlar içinde bir adam vardı. Atından indiğinde ardından gelenler de onu izledi. Yalnız biri atından inmemişti, yüzünün bir kısmı kapalı olsa da ötekilerden daha ince ve kısaydı. Silahları hazırdı ancak ardındakiler saldırıya geçerken o geride kaldı.
Üç suikastçı onlara yaklaştığı anda yere yığıldı. Görünmeyen bir yere çarpmışlardı. Birkaç kişi onların ayağa kalkmasını beklese de yerlerinden kalkmadılar. Önde olan adam elini onlara doğru uzattı ve elinde beliren tozlar rüzgarda uçup kalkanı görünür kıldı. Karanlık kalkan yerde beliren siyah yılanlar tarafından delindi.
"Vaughan." diye mırıldandı Rhdenya. Gümüş oklarından birini yayına yerleştirdi ve Vaughan'ın yanındakileri hedef aldı. Oklarını atmaya başladığında Auramos yerdeki kumları siyaha çevirdi. Lanetlenen toprak yılanların geri çekilmesini sağladı.
Rhdenya'nın okları suikastçıları yavaşlattı, ancak onları durdurmadı. Elini sadağına götürdüğünde sadece birkaç okun kaldığını gördü, onlara ihtiyacı olacaktı. Kılıcını kınından çekti.
Vaughan yavaşça üstünü saran kumaşların arasından bir şişe aldı. Küçük cam şişe onların fark edemeyecekleri kadar uzakta olsa da Rhdenya'nın keskin gözleri onu gördü. "Dikkatli ol, Auramos!"
Auramos kısa bıçaklarından birini eline aldı. "Bize saldırmaları savaş nedeni olacak."
Rhdenya suikastçıların yaklaşmasını beklemedi. "Bunu umursadıklarını sanmıyorum." En yakında gördüğü düşmana saldırdı. Gümüşü andıran kılıcı birkaç dakika içinde adamın sonu oldu. Rhdenya bir sonraki hedefine geçerken Auramos'un oluşturduğu lanetli alana küçük cam şişe düştü. Parıltılı yeşil tozlar Auramos'un hakim olduğu karanlığı zayıflattı ve canını acıttı. Bir süre bıçaklarıyla gelenlere karşı dursa da büyü gücünü toparlaması uzun sürmedi.
Dakikalar sonra sarı kumlar suikastçıların koyu renkli kanlarına bulanmıştı. Ancak ne Vaughan ne de onun ardındaki atlı genç yerinden kımıldamadı.
Rhdenya sırtını Auramos'un sırtına verdiğinde yaklaşan bir başka suikastçının yere düşmesini sağladı. "Amacı ne bunların?"
Auramos yeni bir kalkan oluştururken Vaughan'ı ve yanındaki suikastçıları izliyordu. Kalkanın çevresindeki kumlar esen rüzgarla kımıldanıyordu, ancak bunu yapan yalnız rüzgar değildi. "Bizi tanımak."
Rhdenya kılıcını sıkıca tutarken gözlerini kapattı. Auramos fısıltıyla konuştu. Bu kez konuştuğu dil Ak Ülke'nin eski diliydi. "Ne olursa olsun geri dön ve gördüklerini anlat. Asla gücünü açığa çıkarma, seni bilmiyorlar."
Rhdenya kanında dolaşan, dışarı çıkmak için uğraşan büyüyü hissediyordu. Auramos karanlığı onun aydınlığının daha belirgin olmasını sağlıyordu. "Asla seni bırakmam."
Auramos bunu duyacağını biliyordu. Karşı çıkmadı. Siyah kalkanı indirdiğinde onlarca yılanın kumların altından çıktığını gördü. Vaughan'ın bir eli havadaydı ve onları yönlendiriyordu. Vaughan'ın gerektiğinde savaşabileceğini biliyorlardı.
Rhdenya daha önce bu kadar yılanı bir arada görmemişti, sakinliğini korumaya çalışsa da başaramıyordu. Onlara doğru ilerleyen yılanlar saldırıya geçmeseler de korkutuculardı. Auramos tek dizinin üzerine çöktüğünde Rhdenya kılıcını bırakıp yayını aldı. Son oklarından birini yayına yerleştirdi, yavaşça kirişi germeye başladı.
Auramos ellerini kuma batırdı. Yılanlar birkaç adım uzağındaydı ancak onları umursamıyordu. "Şimdi, Rhdenya."
Rhdenya hedefini almıştı. Oku bıraktığı anda yılanlar saldırıya geçti. Ancak ok yolu yarılamış, Vaughan'ın arkasındaki gence yönelmişti. Rhdenya o gencin kim olduğunu tahmin edebiliyordu: Vaughan'ın oğlu Kian olmalıydı. Değilse de bir suikastçıdan daha kurtulurlardı. Rhdenya'nın hedefi Kian değildi, ok onu sıyırıp geçti.
Auramos avuçlarında kumları bırakmadan ayağa kalktı. O sırada yılanlar onlara doğru saldırıya geçmiş, ancak onların efendilerinin dikkati dağılmıştı. Gümüş ok gence isabet etmemiş ancak onları hafife almaması gerektiğini göstermişti. Kian yüzünün bir kısmını kapatan kumaşı yüzünden çekti. Atından hızla aşağı indi ve eline mızrak aldı.
Rhdenya kılıcıyla yılanları uzaklaştırmaya çalışıyordu. Auramos sonunda istediği büyüyü yaptı ve toprakta onları saran bir halka belirdi. Halkanın izi simsiyahtı ve çok geçmeden bir yarığa dönüştü. Onların olduğu küçük alan yerden biraz yükselirken Rhdenya yayını eline aldı. Aydınlığı hisseden Auramos endişeyle konuştu. "Hayır."
"Evet." Rhdenya yayına bir ok daha yerleştirdi. Bu kez hedefi ıskalamayacaktı. Bulundukları alanda yükselirken dengesini korumayı ve hedefinden gözünü ayırmamayı başardı. Yerden çok uzak kalamayacaklardı. Kumlar çözülmeye ve yere dökülmeye başlamıştı.
Rhdenya kirişi bıraktı. İstediği onları öldürmek değildi, istese de onları öldüremezdi. Zehir ustaları buna hazırlıklı olmalıydılar, ayrıca yılanlar efendilerinin acısını hissediyor olmalılardı. Bu kadar sakin kalmazlardı. Gümüş ok Vaughan'ın yılanları yönlendiren eline çarptı. Kian endişeyle onun yanına gelirken Auramos yeni bir kalkan oluşturdu ve bu kalkan onların yerini bilinmez kıldı.
Yere indiklerinde yılanlar gerilemişti. Atlarına doğru hızla koşarken arkalarından gelen başka suikastçılar kalkana çarpıp yere düştüler. Atlarına bindiklerinde kalkan zayıflamıştı, ancak artık kalkanı delmeye çalışan kimse yoktu. Son kez arkalarını döndüklerinde rüzgarda savrulan kumları ve zor görülen iki siyahlı silueti gördüler.
Auramos ve Rhdenya'nın uzaklaşmasını izleyen Vaughan oku elinden hızla çıkardı. Kian'ın uzattığı şişedeki acı sıvıdan birkaç yudum aldı ve kalanını eline döktü. Vaughan acıyla dişlerini sıkarken Kian'ın dikkati onda değildi, babasının er geç iyileşeceğini biliyordu.
"Onları yakalayabiliriz, baba, neden geride kalıyoruz?"
Vaughan elini sararken konuştu. "İstediğimiz onları yakalamak değil, onları tanımaktı ve bunu başardık." Gümüş oku eline aldı, ok sıcaktı ve parıldıyordu. "Günün birinde onları öldüreceğiz."
Kian bunun bir tür eğitim olduğunun farkındaydı. Kumların ardında gözden kaybolan düşmanlarını izlerken fazlasıyla ilgiliydi. "Anlayamıyorum. Neden bizi öldürmeye çalışmadılar?"
"Çünkü burası bizim bölgemiz. Bize çölde zarar veremezler, Kian." Ayaklarının dibinde gezinen siyah ve gri yılanlara baktı. "Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar yapamazlar. Bunu bilmeleri kendileri için iyi oldu, yoksa iki adım atmadan ölmüş olurlardı."
♛
Uzun zaman sonra maceralı bir bölüm yazdım, içime sinen bir bölüm oldu. Umarım beğenmişsinizdir.
~Altın Kartal ile ilgili düşünceleriniz neler? Bu kabile ileride öne çıkabilir mi?
~Suikastı tahmin ettiniz mi? Sizce nasıldı?
~Vaughan ve Kian'ı gördünüz, onlar hakkında yeni düşünceleriniz var mı?
~Genel olarak çöl nasıldı?
Sonraki bölümde Aiolis olmasını planlıyorum. Sonunda dediğinizi duyar gibiyim, birçok kişi onu bekliyordu :)
Bu nedenle oy verip yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim.
♛
05.08.2020, 21.44
18.728, 1544, 3.7
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top