15 🔥 Ateş'in Varisleri

Medyada Mysania ve Darios var.

Güneş'in Tacı'nın önceki bölümlerinden daha uzun bir bölüm sizi bekliyor.

Önceki bölümlerde yazdıklarımı tekrar etmek istemiyorum. Umarım yorum yapar ve oy verirsiniz.

Oy vermek çok zor değil. Ayrıca serinin 4. kitabına geldiniz, bir oyu çok görmeyin.

Lütfen önceki bölümlere oy vermeyi de unutmayın.

15. Bölüm

ATEŞ'İN VARİSLERİ

🔥

Diyar

RN 1508 Rhaega 16 - Kızıl Ülke, Ateşin İncisi

Kızıl Kraliçe endişeyle odasında geziniyordu. Bu kez yanında bir başkası vardı: Komutan Adrianus. Aylardır Kızıl Ülke'nin kuzey sınırlarını kontrol eden bir birliğin başındaydı.

"Kairos söz vermişti." dedi Mysania koltuklardan birine yönelerek. "Verona'yı ikna edecekti."

Verona, Mysania buraya gelmeden yıllar önce Güneş Dağları'nın Koruyucusu olmuştu. Güneyi uzun yıllar yönetmiş, halkın sevgisini kazanmıştı. Kara Kraliçe ve Ak Kraliçe'yle arasını iyi tutmuştu. Salirhenia bile ondan çekinmiş, Kızıl Nehir'in güneyine inmemişti. Her daim temkinliydi. Ülkesi için en iyisini umuyordu. Mysania'nın hükmünü en başında kabullenmişti. Gerektiğinde kararlarında ona karşı çıkmıştı.

Adrianus onun karşısındaki koltukta oturuyordu. Soyu Yüce Kraliçe Deisenria'nın eşi olan Auron'a dayanan bir altın savaşçıydı. Sarı saçları ve mavi gözleri vardı. Açık teni güneyde olmaktan bronzlaşmıştı. Koyu mavi giyinmişti. "Kisurra'nın anlattıkları onu etkilemiş olmalı. Biliyorsun, çöl hakkında yıllardır bir şeyler anlatıyor."

Mysania başını iki yana salladı. "Gül Nehri'ne dek ilerlemek isteyenlerden biriydi. Anka ile ittifak bunun için gerekli. Darios buradayken o da yanımızda olmalı. Verona, Prenses Soraya'nın arkadaşıydı. Darios onunla görüşmek istiyor olmalı. Verona gelmezse ittifaktan şüphe edebilir."

"İttifaktan zaten şüphe ediyordur." Adrianus altın türünün kalanı gibi dürüsttü. "Yıllardır onu beklettik. Jahrani'nin tuzağına düştük."

Mysania'nın bakışları kucağında birleştirdiği ellerindeydi. Birçok yüzüğü vardı. Ametist ve safir yüzüklerinin yanında en dikkat çekeni opal yüzüğüydü. Önceden boynuna taktığı bu yüzük annesinden kalmaydı. Turkuaz Saray'ın ve Opal'in parçalara ayrılmış mührünün bir kısmıydı. Mor gözlerini yüzüklerinden ayırdı ve Adrianus'a baktı. "Darios da onun tuzağına düştü. Yıllardır tek dediği onların Ejderha ve Anka ülkelerine tehdit olacağıydı. Sadece bu. Tehdit."

"Kanıtı olmaması için Jahrani yalnızca ona bağlanan kabilelere saldırdı. Gül Nehri civarındaki kabilelerin bize bağlanmasına göz yumdu."

"Gerçekten göz yumdu mu?" Mysania sesli düşünmeye başladı. "Yoksa bana ve Darios'a gösterdiği bu muydu? Bunu öğrenmeliyiz."

"İstersen kabilelere gidebilirim."

Mysania bunu birkaç dakika düşündü. Adrianus'a güveniyordu fakat o Kızıl Ülke'nin güneyi değil kuzeyinde başarılı olmuştu. Ona güvense de güney için uygun olduğundan emin değildi. "Sen burada kalacaksın. Kimin ya da kimlerin gideceğini düşüneceğim."

"Nasıl istersen, kraliçem."

"Kuzey sınırı hakkında bir sorum daha var. Elf Şehirleri'nin üçünün toplandığı birlik hala duruyor mu?"

Elf Şehirleri parçalanmaya yakındı. Yüzyıllardır süren bu birlik çoğu zaman sadece bir hükümdara bağlıydı. O andaysa üç şehrin yönetimi farklıydı. Ak elflerin olduğu Kharin'in Umudu Ak Kraliçe Nmerysa'ya bağlıydı. Mysania'nın kardeşi Reihla'nın yönetiminde olduğu Elearine Krase ise Kızıl Kraliçe'ye bağlıydı. Altın Kraliçe Aeralel'in uzun yıllardır yönetiminde bulunduğu Sarin'in Adaleti ise Ak Ülke'nin sınırları içinde olmasına rağmen özerk sayılırdı. Bağımsız olup olmadığı hala kesin değildi. Bu üç elf şehri, bağlanma kararlarını birlikte alırdı.

"Hiçbir zaman kalkmadı." diye yanıtladı Adrianus.

Mysania bu duyduğu karşısında ne düşünse bilemedi. Bu şehirler o ve Nmerysa arasında bir kalkandı. Bir savaş durumunda Aeralel'in dengeyi korumak için neler yapabileceği bilinemezdi.

"Sen de bir altın savaşçısın. Onların düşüncelerinden haberdar olmalısın."

Mysania farkında olmadan en yakınlarında her türden insana sahip olmuştu. Auramos karanlık, Rhdenya aydınlık, Reihla gök ve Adrianus altındı. Hepsi de türlerinin en başında gelen soylardan geliyordu ve geçmişten birçok bağlantıları vardı.

"Elf Şehirleri dengeyi koruyacaklar. Bana kalırsa senin kardeşinle savaşmaman için her şeyi yapacaklar. Fakat bu Diyar'ın doğusu için geçerli. Batıda Buz Diyarı bildiğin gibi karışık bir mesele. Zanen sorunsuz yönetiyor gibi görünse de Levana'nın varlığı bir tehlike."

"Ak Kraliçe bu iki bölge sayesinde bir süre bizden uzak duracaktır."

Adrianus onu onayladı. "Dikkatini güneye yöneltmen için kuzeyde bir engel yok."

Mysania bundan emin olmak istiyordu. Bu sırada kapısı çalındı ve gel demesiyle içeri Kairos geldi. Adrianus'u görünce kaşlarını çatmıştı.

"Ne oldu, Kairos?"

"Anka Kral, Ateşin İncisi'nin sınırlarından geçmiş. Şu an yolda olmalı. Onu nerede karşılayacağız?"

Mysania günlerdir bunu düşünüyordu, karar verememişti. İki seçeneği vardı ve iki yer de her daim hazırdı. Yıllar önceki karşılaşmalarını, neler konuştuklarını düşündü. "Güneş Tapınağı olacak."

Kairos, Darios'un kuzeni olarak onun Güneş'in seçilmişi olduğunu biliyordu. "Bundan pek hoşlanmayabilir."

"Umurumda değil." dedi Mysania. Ardından iki adama baktı. "Şimdi hazırlanmam gerek."

Kairos ve Adrianus odadan çıkarken Mysania neler olabileceğini düşünüyordu. Anka Kral'ı bu kez sadece birkaç dakikalığına görmeyecekti. Onu yakından tanıyacaktı, ülkesi için ona güvenmesi gerekecekti. Güneş Dağları'nın güneyinden birine güvenmek hiç kimse için kolay olmazdı.

Anka'nın Varisi.

Ozanlar o günleri anlattıklarında kullandıkları kelime buydu. Anlatılanlara göre Kızıl Kraliçe Roxedan'ın, Büyücü Xerhios'u ilk gördüğünde söylediği kelimelerden biri Anka'nın Varisi'ydi. Sekiz yüz yıl öncesinde kimse güneyde Anka diye bir ülkenin kurulacağını tahmin etmemişti.

O günlerde Güneş Dağları'nın güneyinde doğuda göçebe kabileler, batıda küçük şehir devletleri vardı. Hep çatışırlardı. Bir gün Xerhios, Roxedan'ın isteğiyle Diyar'a gelmişti. Roxedan onu taht odasında karşılamış, ondan Güneş Tanrısı Mithares ve Güneş Dağları'nın ötesindeki güneyliler hakkında bilgi istemişti. Karşılığında Roxedan, kendinden önce gelen hükümdarların aksine Gül Nehri'nin ötesindeki halkları da çöl kabilelerine karşı koruyacaktı.

Diyar Hükümdarları ve Güneş Dağları'nın güneyinin iletişimi Yüce Kraliçe Deisenria'nın oğlu Kızıl Kral Sardeis zamanından başlıyordu. Sardeis'in Anka Büyücü Amorian ile evlendiğinden, o civardaki halkları koruduğundan bahsedilirdi. Sardeis'ten yüzyıllar sonra gelen kızıl hükümdar ise Roxedan'dı.

Güneyliler, Roxedan ve Xerhios'un evlendiğini söylerlerdi. Onların Alastor Rhegion adında bir oğulları olmuştu. Ancak Diyar, Roxedan'ın ölümünün ardından Alastor'u kabul etmemişti. Alastor bir melezdi ve babası Diyar dışındandı. Resmi kayıtlarda Roxedan çocuksuz ölmüştü. Böylece gerçek ve hikaye birbirine karışmıştı. Diyar Hükümdarlarının eşleri Diyar ırklarından biri olmalıydı. Bu kural ilk hükümdarlardan olan Sardeis'in ardından ortaya çıkmıştı. Doğan çocuklar beş türden birine ait olmalıydı. Diyar'ın düzeni böylece sağlanırdı.

Alastor bir rhona mıydı? Bunu kimse bilmiyordu. Roxedan'ın ölümünün ardından Diyar'ı terk etmişti. Fakat yıllar sonra ortaya kızı çıkmıştı. Anka Kraliçe Rhodona, Diyar'ın güneyinde hak iddia edip Ejderha ve Anka Savaşları'na neden olmuştu.

Yüzyılların ardından Alastor hakkında gerçek neydi kimse bilemezdi. Ancak kesin olanlar vardı. Ejderhaların Varisleri ve Anka'nın Varisleri birbirlerine uzaklardı. Diyar ve Güneş Dağları'nın güneyi birbirinden kopmuştu. Oysa tüm güney Güneş Tanrısı Mithraes'e inanıyor, ateşin gücüne saygı duyuyordu.

Kızıl Kraliçe, Güneş Tapınağı'nda Güneş'in Oğlu ve Anka'nın Varisi denilen kralı bekliyordu. Tapınağın ortasında yanan ateşin önündeydi. Alevlerin büyüsü ve gücü kırmızı kanatlarına yansıyordu. Kenarları altın işlemeli, bordo bir elbise giymişti. Kemerinde ve kalın bilekliklerinde alev ve gül desenleri vardı. Yüzüklerle dolu ellerini önünde birleştirmişti.

Sağ tarafında Auramos ve Rhdenya, sol tarafında Kairos vardı. Kraliçe'nin en yakınları onlardı. Temsilci Kairos güneye uygun kahverengiler ve bronz renkleri içindeydi. Auramos bir kuzeyli olduğunu belli edercesine kırmızı desenli siyah giyinmişti. Muhafızların Komutanı Rhdenya'nın üstünde ise gümüş yarım zırhı ve kırmızı elbisesi vardı.

Kızıl Kraliçe yıllar önce esir alındığı Kristal Saray'dan onlarla birlikte ayrılmıştı. Kar Kraliçesi'nin hükmü sırasında onlarla kuzeye gitmişlerdi. Kızıl Ülke'nin kuruluşuna hepsi birden etki etmişti. Kuruluşunun ardından da ülke için etkili olmaya devam ediyorlardı.

Kraliçe Mysania onun gelişini alevlerin yükselişiyle anladı. Kapının iki yanında yer alan alevler parıldamaya ve canlanmaya başlamıştı. Onların kırmızı, turuncu ve altın renkleri kırmızı tapınağın büyülü dokusunu etkiledi. Kırmızı taşlarla örülü duvarlarda ve ince sütunlarda ışıltılar oluşmuştu.

"Gösterişçi." diye fısıldadı Rhdenya. Mysania onun olduğu tarafa baktığında Auramos'un Rhdenya'nın sözüne karşılık gülümsediğini gördü.

Rhdenya haklı olabilirdi. Güneyliler gösterişçiydiler. Büyük kapılar gürültüyle açıldıklarında içeriye üç kişi girdi. İkisi Darios'un birkaç adım gerisindeydiler. Mysania onları daha önce görmese de kim olduklarını anlamıştı. Komutan Tahmasb ve Satrap Zareen.

"Ülkemize hoş geldiniz." dedi Kızıl Kraliçe. Dudaklarında bir gülümseme vardı. Ancak mor gözlerinin kırmızıya parıldayışı karşılarındakilere temkinli olmalarını gerektiriyordu. Bir kısmı örülmüş ve başının arkasında toplanmış kızıl saçları altın zincirler ve parıldayan yakutlarla süslüydü. Tam arkasında tapınağın merkezinde yer alan ateş vardı. Bu ateş güçlüydü ancak onun gerisindeydi. Kraliçe böylece onlara ateşten üstün olduğunu gösteriyordu.

Anka Kral onun gibi gülümseyerek yanıt verdi. "Yeniden görüşebildiğimiz için mutluyum, Ateş Kraliçesi. Güneş dualarımı kabul etti ve artık müttefik olma yolundayız." Gücünün etkisiyle bronz teninde altın yansımalar vardı. Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri vardı. Gözleri, karşısındaki Kraliçe'yi gördüğü anda altın ve turuncu arasında renk değiştiren, alevleri andıran bir renge bürünmüştü. Sadece en güçlü Mithraes seçilmişlerinin gözlerinin rengiydi. Mysania'nın gözleri de bir zamanlar kahverengiydi, ancak büyülü moru engelleyememişti. Darios'un altın rengini engelleyebilmesi onun gücünü ne kadar kontrol edebildiğini ve gizleyebildiğini anlatıyordu.

Kairos da Güneş'in seçilmişlerinden biriydi. Mysania, onun Darios ile göz göze geldiğini gördü. Kairos, Anka'yı terk ettiği ve Kızıl Ejderha'nın gücünü koruduğu için babasının hanedanı tarafından pek sevilmiyor olmalıydı. Mysania onu koruma ihtiyacı hissetti ve konuşmaya başladı. "Size dostlarımı tanıtayım." Kırmızı gözleri Kairos'a döndü. "Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi ve Kızıl Büyücülerin Lideri Kairos."

Kızıl Büyücülerin Lideri.

Bu unvan, bin yıllar öncesine dayanıyordu. Diyar'ın eski halkları, en güçlülerinden biri tarafından yönetilirlerdi. Yüce Kraliçe Deisenria'nın ardından bu bir gelenek halini almış ve ırklarında en güçlü olanlar hükümdarın onayıyla bu ada sahip olmuşlardı. Her ırkın bir lideri yoktu. Her bölgede farklılık gösteren bir gelenekti. Ancak güneydeki kızıl büyücülerin lideri sayılan Kairos bu ada öylesine sahip biri değildi. Gerçekten kızıl büyücüler için çaba harcıyordu ve halkı onu seçmişti.

"Sadece Kairos mu?" diye sordu Darios. Önce Mysania'ya sonra Kairos'a baktı.

"Temsilci Kairos." dedi Mysania.

"Ar-Rhodan Kairos Valere adıyla doğmuştu." dedi Darios. Ar-Rhodan, Anka'nın kurucusunun soyundan geldiklerini anlatan bir isimdi. Hanedan üyelerine doğuştan verilirdi. Valere ise Kairos'un Diyarlı olan annesinin soyuydu. "Diyar'da soy adı doğuştan verilmez, yaptıkları işe göre onaylanıp verilirdi, değil mi?" Akıcı bir Diyar Diliyle konuşmuştu.

Kairos bir süre yanıt vermeyince Mysania konuştu. "Kairos, Güneş Tanrısı'nın Seçilmişi ve Kızıl Ejderha'nın gücünün taşıyıcısı. Eğer ondan tüm adlarıyla bahsetmek istersek Kairos Valere-Xerhios adını kullanırız. Hanedanınızın asıl kurucusu sayılan ve Kızıl Kraliçe Roxedan'ın eşinin adı olan Xerhios'la hitap ederiz."

Darios başka bir şey söylemedi. Bakışlarını Mysania'dan ayırmadı. Onda ateşin hangi yönünün ağır bastığını öğrenmek istiyordu. Cesaret mi? Korkusuzluk mu? Belki de değişimdi, uzun yıllar boyunca değişmişti.

Mysania'nın düşündükleri de benzerdi, ancak merak ettiğini öğrenmek bekleyebilirdi. "Yakut Büyücü Auramos Dhranel." diye tanıttı diğer arkadaşını. "Kızıl Ordu'nun komutanlarından ve büyücülerin liderlerinden biri."

"Dhranel." diye mırıldandı Darios. "Dhranel soyu hakkında çok şey duydum."

Mysania onun Kara Ülke'den bahsedeceğini düşünerek Rhdenya'yı tanıttı. "Muhafızların Komutanı Rhdenya Elerante."

Darios, Rhdenya'ya gülümsedi. "Sıradan bir ak elf olmadığınızı hemen anlamıştım."

Rhdenya, Darios'a yanıt verdi. "Ben de sizin önceki anka hükümdarları gibi olmadığınızı görüyorum, Kral Darios. Kendinizden önceki çoğu hükümdarın aksine bizimle dost olmak için buradasınız. Umarım bu dostluğumuz kalıcı olur."

"Kalıcı olmamız için çabalayacağım, Komutan Rhdenya. Bu arada Anka muhafızlarıyla da iletişimde olacağınızı tahmin ediyorum."

Mysania ister istemez göz ucuyla Auramos'a baktı. Kuzeyliler ve güneylilerin bir farkı da Darios'un bu tavırlarıydı. Kuzeyliler daha uzaklardı, güneyliler içinse yakınlıkta sorun yoktu. Ayrıca en büyük farklardan biri de güneyin bazı bölgelerinde devam eden çok eşlilikti, çölde bu hala devam ediyordu. Jahrani buna örnekti. Kuzeyliler ise tek eşliliğe sadık, daha sahiplenici ve bağlılardı.

Rhdenya yanıt verdi. "Kraliçe nasıl isterse."

Mysania araya girmek istedi. "Anka'dan gelen diğer misafirlerimiz kimler?"

"Komutan Ez-Sehavi Tahmasb." dedi Darios. Tahmasb onun biraz gerisindeydi. Koyu renklerde giyinmişti, siyah saçlıydı. "Ve Satrap In-Enoiya Zareen." Sarı saçları ve mavi gözleriyle çoğu güneyliden farklı bir kadındı. Mysania biraz düşününce Enoiya ailesinin Güney Denizi'ndeki Ateş Adası'nın bir zamanki yöneticileri olduğunu hatırladı. Darios'un büyük babası bu adayı kendine bağlamıştı. Anka'nın birçok bölgesinde olduğu gibi oradaki yöneticilere de vali anlamına gelen satrap adı verilmişti.

"Ülkemizde iyi ağırlanacaksınız." dedi Mysania. "Dostumuz ve gelecekteki müttefikimiz olarak tabii."


Mysania akşam yemeğinden hemen önce onları odasına çağırmıştı. Rhdenya ahşap masada önündeki kağıtlara bakıyor, yanındaki Adrianus ile ordu hakkında konuşuyordu. Auramos pencere kenarına geçmiş, Ateşin İncisi'nin manzarasını izliyordu.

Kairos ise mor koltuklardan birine geçmiş ne yapması gerektiğini düşünen Mysania'yı izliyordu. Darios, Zareen ve Tahmasb'ın saraya yerleşmelerini kontrol etmişlerdi. Onlarla biraz dinlenmeleri için ayrılmışlar ve akşam yemeğinde ittifak hakkında görüşmeye karar vermişlerdi. Mysania masanın başında ayakta duruyor, yeni gelen mektupları okuyordu. "Çölde bir kargaşa yaşanmış. Yılan Kral'ın komutanı ve dostu, Darios tarafından öldürülmüş. Elbet bu bir meşru müdafaa. Ancak Amorian'ın orada kalan dostlarımız Vaughan'ın buna karşılık vereceğini düşünüyor."

Rhdenya kendinden ve muhafızlarından emindi. "Saray oldukça iyi korunuyor. Casus olmadığına eminiz."

Kairos onun gibi düşünmüyordu. "Casus olmasına gerek yok. Darios'a yaklaştıklarında ittifaka karşı olduklarını bize bildirmiş oldular."

"İttifak için bir sebep daha." dedi Auramos onlara dönerek. "Asla durmayacaklar."

Mysania aklından geçenleri söyledi. "Bize bağlı olan ve müttefikimiz olan kabileleri kontrol etmek istiyorum. Çöl kabilelerinde neler olduğunu öğrenmeliyiz."

"En güvendiğim muhafızları seçebilirim."

"Buna gerek yok, Rhdenya." Mysania derin bir nefes aldı. "Kabilelere gidecekleri seçtim." Ses tonu arkadaşlarının endişelenmesini sağlamıştı. "Senin ve Auramos'un birlikte gitmenizi istiyorum. Ancak size güvenebilirim. Benimle çok şey yaşadınız. Buz Diyarı'ndan kuzeye birçok mücadelede yer aldınız. Kabilelerde neler olduğunu, Jahrani'nın neler planladığını öğrenmeliyiz. Benim için bunu yapar mısınız? Ülkemiz için?"

Auramos hiç düşünmeden yanıt verdi. "Evet, Mysia."

Rhdenya da ona katılıyordu. "Gideriz."

"Ne kadar erken, o kadar iyi. Birkaç hafta içinde yola çıkmanızı istiyorum. Yemekten sonra hazırlıklara başlarsınız." Bir elini boynuna, yakut kolyesine götürdü. Eski bir alışkanlıktı, eskiden boynunda annesinden kalan opal yüzük vardı. Opal yüzük artık elindeydi. "Diyeceklerim bu kadardı. Akşam yemeği için aşağı inebiliriz."

"Bir sorum var." dedi Auramos. "Eğer gerekirse kara büyü yapmama izin veriyor musun?"

"Elbette. Ne gerekirse yaparsın." Mysania, Auramos'un kast ettiği büyülerin sıradan kara büyüler olmadığının farkındaydı. Bazıları için onaya ihtiyacı vardı. "Diyar Hükümdarı olarak sana yetki veriyorum."

Rhdenya sandalyesinden kalktı. Mysania gibi kırmızı bir elbise giyinmişti. Elbisesine uygun bronz takılar kullanmıştı. "O zaman artık gidebiliriz." Auramos onun yanına geldi ve beraber odadan ayrıldılar.

Kairos geride kalmıştı. "Eğer senin için sorun olmazsa İlyana ile gideceğim." Mysania ile ayrılsa da Temsilci olarak birçok yere onun yanında gitmişti.

"Sorun yok, Kairos." Mysania, Adrianus'a baktı. "Bu akşam altın savaşçı benimle gelecek."

Dakikalar sonra Mysania, duvarları bronz meşalelerle süslenmiş, meşalelerin ve şamdanların alevleriyle aydınlanan yemek salonunun kapısındaydı. Adrianus onun koluna girmişti. Yakın arkadaşlarından biriydi ve bazen de flörtü olmuştu. Fakat kırmızı mermer zeminde yürürken dikkati onda değildi.

Kanatlarını sırtına gizlemişti. Kızıl saçlarının üzerinde yakutlarla süslü bir taç vardı. Diyar ve güney tarzlarında giyinmişti. Kırmızı elbisesi iki kattan oluşuyordu. İlk katı uzun bir elbiseydi, askıları inceydi. Elbisesinin üst kısmında ise ince kırmızı tüller vardı. Omuzlarından bileklerine dek uzanıp kollarının bir kısmını örtüyordu. Tüllerin geldiği elbisenin yaka kısmı ise yakutlarla süslenmişti.

Adrianus ile birlikte kalabalık salonun en sonundaki masaya doğru ilerledi. Dört boş sandalye vardı. Mysania geleceklerinden emin olmasa da Verona ve Kisurra'ya da yer ayırtmıştı. Onların olduğu yer dışında masanın düzeni karışıktı. Darios'un yanı Mysania için boştu. Kairos ise İlyana'nın yanında oturuyor, onunla konuşuyordu. Rhdenya ve Auramos'un yanında Komutan Tahmasb vardı. Adrianus onların yanına geçti.

Mysania yerine geçti. "Umarım hepiniz iyi karşılanmışsınızdır." Masada mezeler ve meyve tabakları vardı. Yemekler gelmeye başlamıştı.

"Ülkenizi, şehrinizi ve sarayınızı çok sevdim." dedi Darios. Önüne ilk olarak yeşil mercimek çorbası geldi. "Bir gün sizi ve dostlarınızı Anka'da görmek isterim."

"Memnun oluruz." Mysania çorbasından bir kaşık aldı. "Sana ne diye hitap edebilirim, Ar-Rhodan Mithra-en Darios?"

"Darios yeterli, Alev Ruhu. Ben sana daha önce dediğim gibi alev adıyla hitap etmek isterim. Halkın sana verdiği ve ikinci adın olan ismi pek kullanmasan da seni anlatıyor."

"Rhegiona." diye mırıldandı Mysania. Bu adı Kar Kraliçesi onu esir almadan hemen önce almıştı. Opal'in insanları ona bu adı vermişlerdi. Mysania Rhegiona Asia onun tam adı olmuştu. "Nasıl istersen, Darios."

O günün ana yemekleri ise birkaç çeşitti. Kızıl büyücülerin çoğunluğu et yemiyordu. Onlar için baklagillerden hazırlanmış yemekler geldi. Ayrıca herkes için sebzeli ve baharatlı pirinç pilavı vardı. Anka'dan gelenlerin çoğu ve Kızıl Ülke'nin et yiyen bir kısmı için ayrıca pilavın yanında et yemekleri hazırlanmıştı.

Darios ve Mysania'nın konuşması devam ederken içeri Verona geldi. Kalabalıkta pek dikkat edilmese de Mysania koyu kızıl saçlı ve mor gözlü asa ustasını uzaktan fark ediyordu. Bordo renkli uzun bir elbise giymişyi. Yanında çırağı, bir çöl büyücüsü olan Kisurra vardı. İkisi onlara doğru geldiler. Verona, Mysania'nın yanındaki boş sandalyeye geçti.

"Verona Valere." dedi Darios. Eli üzüm şarabının olduğu kadehteydi. "Teyzem sizden çok bahsetti."

Verona'nın önüne sevdiği şerbetlerden biri gelmişti. Buzlu gül şerbeti. "Soraya ile arkadaştık. Aeralel de yanımızdaydı ve kuzeyden yeni dönmüştü."

"Altın Kraliçe ile görüşmeyi çok isterim."

"Daha önce karşılaşmış olabilirsiniz." dedi Mysania. "Güneyde Alastrina Sarin adını kullanırdı."

Darios bu adı duyduğunda elindeki kadehi dudaklarına götürmek üzereydi. Kadehi masaya geri koyması Mysania'nın dikkatini çekti. "İsmi biraz tanıdık evet."

Verona ise sırtını sandalyesine yaslamış, gül şerbetini yudumluyordu. Görünüşüne rağmen onlardan çok daha fazla yıl yaşamıştı. Aeralel güneye indiğinde ona yardım etmişti. Aeralel sayesinde Athyrania ve Nmerysa'nın tepkisini çekmeden güneyi yönetmiş, kızıl halkın lideri olmuştu.

Mysania ikisinin de kendinden fazla şey bildiğine emindi. Sormanın sırası değildi. Bu yüzden konuyu değiştirdi. "İttifak anlaşmasında İlyana ile kararlaştıramadığımız kısımlar var. Bu yüzden seni bekledik, Darios. Umarım bir sorun çıkmaz."

Darios'un sesi kızgın değildi. "Gül Nehri'nin sınır olmasını istiyorsun."

"Gül Nehri'nin kuzeyi birkaç yüzyıl öncesine kadar bize aitti. Oradaki şehirler ve kabileler yıllar boyu bize bağlı kaldı, vergi verdiler. Kızıl hükümdarların ordusuna katıldılar."

"Biliyorum, Rhegiona." dedi Darios. Oradaki halk otuz öncesine kadar Anka'ya bağlıydı. Şimdi bağlı değildi. Darios'un sınırı Gül Nehri'ne kadardı. Nehrin kuzeyindeki kabilelerin Mysania'ya bağlanmasını kabul edecek olması ise pek hoşuna gitmemişti. Tarafsız kalmaları daha iyiydi. "Sen de Gül Nehri civarındaki halkların Jahrani tarafından kışkırtıldıklarını bilmelisin. Anka ile müttefik değiller artık."

Mysania, Verona'nın uyarısını hatırladı. O kadar kolay olmayacağını söylemişti. Darios birçok şeyi gizlemiş ve yeri geldiğinde kullanmak için hazır bekletmişti. Fakat Mysania istediğini almakta kararlıydı.

"Sana karşı olanlar yalnız onlar değil diye duydum." Şarabından bir yudum aldı. "Jahrani, Kellan ve Vaughan, çöldeki her kabileyi kendine bağlamak istiyorlar. Güneş Dağları ve Gül Nehri arasında bana bağlı birçok kabile var. Henüz onlara dokunmadı."

Söylediği son cümlenin bir hata olduğunun bilincine sonra vardı. Auramos ve Rhdenya'ya o kabilelere gönderiyordu, orada neler olduğunu öğrenmek istiyordu.

Verona söze karıştı. "Anka'nın yarıya yakını kabilelerden ve yarı bağlı şehir devletlerinden oluşuyor. Çöl Birliği'nin ilk hedefi elbette Anka olacaktı. Bunu da en güçlü müttefikiniz olan Şahin'in Lideri ile evlenerek yaptı."

Şahin hiçbir zaman Anka'ya bağlanmamıştı. Fakat kültürü Anka ile çok yakındı. Güneş Tanrısı'na değer veriyordu, ateş inancına sadıktı. "İttifak istememin nedeni bu, Rhegiona. Çöl Birliği ikimizi de tehdit ediyor. Bize bağlı olanları bizden almaya çalışıyor. İki güney ülkesinin hükümdarları olarak kaynaklarımızın birçoğu bu kabilelerden geliyor. Yanılmıyorsam artık Ak Ülke ve Kara Ülke'den yardım almıyorsun." Darios'un bakışları Verona'nın çırağına gitti. Kisurra kabilelerden gelen bir büyücüydü ve iki ülkede de onun gibileri çoktu. "Çöl halklarının Çöl Birliği'ne bağlanması bizim için büyük bir tehdit."

Mysania dakikalar önce önüne gelen ancak pek dokunmadığı tatlıdan bir yudum aldı. Müzik sesini duymuyordu. Birkaç kişinin ayağa kalktığını ve dans ettiğini fark etti.

Darios'un neden buraya geldiğini anlamıştı. İstediği yalnızca ittifak değildi. Ona baktığında gözleri kırmızıya parıldıyordu ve yüzünde bir gülümseme vardı. "Bu tehdidi ortadan kaldırmalıyız o halde."

Darios onun tavırlarına şaşırdıysa da bunu göstermedi. "Hemfikir olmamıza sevindim." Buraya yalnızca ittifak için gelmemişti. İttifakın olmasını yıllar boyu beklemesinin bir nedeni vardı.

Mysania daha fazlasını burada konuşmak istemiyordu. "Dans edelim mi?"

Darios yanıt olarak ayağa kalktı ve elini ona uzattı. "Rhegiona." Mysania onun elini tuttu. Gücünü ve sıcaklığını hissetti. Darios'un da aynı hissettiğini umarak salonun ortasına ilerlerken elini bırakmadı. Kalabalığın ortasına geldiklerinde ona daha yakındı. Darios elini onun beline koymuştu.

Mysania müziğe ve dansın adımlarına göre ona yakınlaşıp uzaklaşıyordu. Birkaç kez yakınlığı daha uzun sürmüştü. "Savaşacağız." Eski Güney Dilinde konuşmuştu.

"Eminim zamanını da düşünmüşsündür."

Mysania onun aksine gücünü gizlemiyordu. Alevlerin renginin gözlerine ulaşmasına izin verdi. "Çok yakında, Anka Kral."

Darios da onun gibi Eski Dilde konuştu. "Ejderha ve Anka ilk kez gerçek bir ittifak oluşturacak."

Mysania'nın dikkati bazen çevrede geziyordu. İttifak demek bir düşmana karşı bir olmak demekti, ancak onlar için fazlası vardı. Dans bittiğinde bir başka dansa geçilmeden konuştu. "Sana şehri göstermemi ister misin?"

"Elbette." Dans edenlerin arasından onu izledi ve salondan çıktı. Mysania sadece birkaç koridor geçip onu bir balkona çıkardı. Cam kapıyı büyüyle mühürleyip kimsenin onları göremeyeceği ya da duyamacağından emin oldu. "Diyeceklerini merak ediyorum."

Mysania hemen konuşmadı. Gecenin ve şehrin manzarasını izlemek için balkonda ilerledi. Lacivert gökte yıldızlar ve şehirdeki ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Manzaraya sırtını dönüp Darios'a baktı. "İttifakın ve savaşın ne zaman olacağını kimsenin bilmemesini istiyorum."

"İttifak tarihi belliydi." Darios meraklanmıştı. "İki ay beklemeyi planlamıştık."

"Herkes öyle bilecek. Gerçeği yalnız ikimiz bileceğiz. Müttefik iki ülkenin hükümdarı olarak yemin edeceğiz. İttifak daha önce gerçekleşecek."

Darios'un isteği ittifakın yıllar önce gerçekleşmesiydi zaten. "Kabul ediyorum."

"Gül Nehri'nin sınır olması şartımız olacak."

"Nehri neden bu kadar istediğini merak ediyorum." Darios, Mysania'nın ona hemen güvenemeyeceğini ve nedenini hemen söylemeyeceğini biliyordu. "Umarım yakında öğrenirim."

"Beni tanıyınca zaten anlayacaksın."

Gül Nehri, Diyar Hükümdarlarının uzun yıllardır gelmek istediği yerdi. Mysania daha önceki kızıl hükümdarların yapamadığını yapmış, Buz Diyarı'nı kendine bağlamıştı. Ancak hileyle kaybetmişti. Kairos, buz halkının ona bağlanmayacağı konusunda haklıydı.

Kızıl Kraliçe'nin çok kaybı olmuştu. Birkaç kez tahta çıkmış ve inmek zorunda kalmıştı. Hükmünün geçerliliğini kanıtlaması gerekiyordu. Kardeşlerinden geri olmadığını anlatmalıydı. Ateşin gücünü kanıtlamalıydı.

Kızıl Kraliçe, güneydeki gücünü göstermeliydi. Ateşe ve ateşin insanlarına hükmünü göstermeliydi.

Yardımları için Elizabethstark1'e teşekkürler :)

~Mysania hakkında ne düşünüyorsunuz. Sizce değişmiş mi? İttifak konusunda haklı mı?

~Anka Kral Darios sizce nasıl biri? Güvenilir mi? Mysania ile dost olurlar mı?

~Auramos ve Rhdenya'yı daha çok görmek ister misiniz? Onlar için ayrı bölümler yazmayı planlıyorum.

~Kairos, Adrianus, İlyana, Zareen, Tahmasb ve diğer karakterler hakkında yorumlarınız var mı?

~Sonraki bölümler hakkında tahminleriniz, merak ettikleriniz neler? Görmek istediğiniz karakterler kimler?

Güney karakterlerinin olduğu liste güncellendi, görseller eklendi. Bu bölümde geçen karakterler için seçtiğim görselleri merak edenler bakabilir.


27.04.2020, 19.24

12.579, 1055, 2b

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top