7- ''This is Aksiyon.''
BÖLÜM 7 ''This is Aksiyon.''
Hilal, akşam yemeğinden sonra Nilsu'nun karnını doyurmuş ve erkenden yatırmıştı, küçük kızı. İlknur'un yanına indiğinde birkaç lokma bir şey yedikten sonra sofrayı toparlamıştı. İlknurla birlikte televizyon izlemeyi planlıyordu ancak saat 20.30'a geldiğinde aniden bastıran uyku ile odasına gitmiş ve kendini uykunun kollarına bırakmıştı. Biraz son İlknur'da yanına gelmişti.
Ömer ise küçük çocuklar gibi uykuya direnmeye çalışarak oturduğu ikili koltukta başını geriye yaslamış, sayıklıyordu.
''Şşşt!'' diye seslendi Oğuz. Oğuz'unda erkenden uykusu gelmişti ancak o da uyumamakta kararlıydı. ''Kalk, yerine yat Ömer.''
Ömer başını kaldırıp, tek gözünü açarak Oğuz'a baktı. ''Tamam anne...'' diye mırıldandı belli belirsiz. Başını geri koltuğa yasladığında Oğuz'un aniden kendisini iteklemesi ile kendisini yerde buldu. ''Hass... Ne oluyor?''
Ömer şaşkın şaşkın etrafına bakınırken, Oğuz onu kaldırarak merdivenlere doğru ittirdi. ''Git yerine yat. Adamı hasta etme.''
Ömer, belini kaşıyarak esnedi, merdivenleri çıkmaya başladı. ''Sen yatmıyor musun?''
Oğuz başını iki yana salladı. ''Biraz daha durayım. Sonra yatarım.''
Ömer, merdivenleri çıkarken neredeyse uykuya dalmak üzereydi, zoraki odasına çıktı.
Oğuz ise televizyonu kapatarak salonun ışıklarını söndürdü ve ceketini alarak arka bahçeye çıktı. Biraz düşünmesi gerekiyordu, belki de biraz sigara içmesi.
Birkaç gündür Hilal'den duyduğu sözleri düşünüyordu; Kadınlara değer ver, kadınları bir obje olarak görme, para insanları satın alamaz...
Oğuz'a göre bu tarz sözler, insanların birkaç olumlu eleştiri almak için mırıldandığı edebi sözlerdi. Bu sözler, Oğuz'a gerçek dışı gibi geliyordu. Somut bir karşılığı olmayan, tamamıyla hayal ürünü gibi...
Ceketinin cebinden nadiren yanında bulundurduğu sigara paketini çıkararak bir tanesini dudakları arasına sıkıştırdı. Çakmağını çıkarıp sigarasını yakarken, bahçedeki ağaçların arasındaki, karanlıktan görünmeyen, hamağa doğru adımladı.
Kendini hamağa attığında, düşünmesi gereken tek şeyin Hilal'in sözleri olmadığını fark etti. Ailesini düşünmeliydi, kendi tercihlerini düşünmeliydi, kendisini evden atmak üzere olan kiracısını düşünmeliydi...
Sigarasından derin bir nefes aldı ve bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Gökyüzü tamamen siyaha bürünmüştü, ay geceyi aydınlatmak için yeterli değildi.
Oğuz, uykusuzlukla esneyince sigarasını bitirmeden söndürdü ve bahçe duvarının arkasına atıverdi. Gözlerini yalnızca birkaç saniyeliğine yumdu, daha sonra yatağına gidecek ve uyuyacaktı.
***
Oğuz, gecenin soğuğu ile üşümeye başlayan bedenini sarmaladı. Gözlerini hafifçe araladığında bakışları önce karanlık gökyüzüne, ardından da bileğindeki saatine çevrildi. Saat 11.47 idi.
Bacaklarını hamaktan sarkıtarak esnedi. Yatağına gitmeliydi.
Arka bahçeye açılan cam kapıdan içeriye gireceğinde girişten salona doğru yayılan cılız ışığı gördü. Ömer veya kızlardan birisi uyanmış olabilir miydi?
Gözlerini ovuşturarak salondan girdi. İçerideki kişiye seslenecekti ancak duyduğu sesler ile duraksadı.
''Sessiz ol, çocuklar uyanabilir. Bu işin sessizce tamamlanmasını istiyorum.''
Duyduğu kadın sesi, Oğuz'a hiçte yabancı gelmiyordu. Nedensizce salondaki üçlü koltuğun arkasına saklandı ve merdivenlere doğru ilerleyen gölgeleri takip etti.
Merdivenlerde üç gölge vardı, uzun boyluydular. Ellerinde yolunu aydınlatan cılız bir ışık vardı. Sessizce merdivenlerden çıkarlarken yeniden kadının sesi duyuldu. ''Hakan, güvenlik kameralarını tekrar kontrol et.''
Gölgelerden birisi merdivenlerden geri indi ve koridorda kayboldu.
Oğuz endişeyle etrafına bakındı. Eve hırsız girmişti, güvenlik kameralarını bile etkisiz hale getireceklerdi.
Oğuz, yukarı çıkmalı ve arkadaşlarını uyandırmalıydı. Hızlı olması gerekiyordu.
Merdivendekiler yukarıya çıktığında olabildiğince sessiz bir şekilde onları takip etti. Üst kattaki koridorun başında, karanlıkta onların sırayla önce Ömer ve kendisi için ayrılmış odaya, ardından da kızların odasına girdiğini gördü.
''Tamam, hepsi uyuyor. Cihat, sen Nilsu'nun odasına git.''
Kadın, emirlerini sıraladıktan sonra diğer adamla birlikte Berkay'ın odasına girdiler. Oğuz, hızla kendi odasına adımladı ve içeriye girdiğinde kapıyı sessizce kapadı.
Ömer, yatağında yüzüstü yatmıştı ve horul horul uyuyordu. Oğuz, Ömer'in yanına adımlamadan önce kendi yatağına kısa bir bakış attı. Sabah yatağını toparlamamıştı ve olabildiğince dağınık ve kabarık duruyordu. Kendisinin yatağında olduğunu sanmışlardı.
Yaşasın tembellik, diye düşündü.
''Ömer, uyan! Ömer.''
Arkadaşını sessizce dürttü ancak Ömer, anlamsız birkaç mırıltının ardından uykusuna kaldığı yerden devam etti. Oğuz'un da uykusu vardı ancak katlanılabilir düzeydeydi.
''Ömer, kalksana! Uyan!''
Ömer uyanmamış, üstüne Oğuz'a sırtını dönerek horlamaya devam etmişti. Oğuz, kapıya kısa bir bakış attı. Dışarıdan sesler geliyordu, Ömer'i biran önce uyandırmalıydı.
''Kış uykusuna mı yattın, anlamadım ki...'' diye mırıldandı.
Hiç düşünmeden komodinin üzerindeki bardağı eline aldı ve içindeki suyu Ömer'in yüzüne boşalttı.
Ömer, şaşkınlıkla gözlerini açtığında Oğuz hızla elini ağzına kapadı ve Ömer'in ağzından çıkan küfürleri bastırmaya çalıştı.
''Sessiz ol, evde birileri var.''
Ömer kısa bir an bakışlarını odada gezdirdi. ''Ee, bir çay yapaydın .''
Oğuz, Ömer'in ensesine vurduktan sonra kendisini toparlaması için ona zaman verdi. ''Evde hırsızlar var. Güvenlik kameralarını kapattılar. Şimdi de çocukların odasındalar.''
Oğuz, kapının yanına geldi ve delikten dışarıya bakarak etrafı gözledi. Ardından da olabildiğince sessiz bir şekilde kapıyı açıp koridora baktı. Koridorun sonundan sesler geliyordu, kadın adamlara sessiz olmalarını söyleyip duruyordu. Başını kapıdan dışarıya uzattığında, en arkadan ilerleyen iri yarı adamın kucağındaki küçük oğlanı fark etti. Berkay'ı götürüyorlardı, şüphesiz ki Nilsu ile birlikte.
Oğuz, odadan hızla çıktı ve kızların odasına doğru adımladı. Ardından Ömer'de geldiğinde hızla içeriye girdiler.
''İlknur'u uyandır.'' Diyerek, Ömer'i sarışın kızın yanına gönderen Oğuz, Hilal'ın yanına yaklaştı.
''Hilal, uyan!'' diye defalarca seslendi ancak Ömer gibi Hilal'de uyanmayınca aynı şekilde Hilal'in yüzüne su döktü.
Hilal, aniden yüzüne soğuk suyun dökülmesiyle korkuyla uyanmıştı, çığlığı Oğuz tarafından bastırıldı. ''Ne oluyor?''
Kısaca Hilal'e açıklama yaptığında, Ömer'in hala daha İlknur'u uyandırmaya çalıştığını fark etti.
''Ömer, bırak onu. Polisi ara hemen.''
Ömer, cebinden telefonunu çıkarırken Hilal ayağa kalktı ve üzerini düzeltti. ''Çocukları mı götürüyorlar?''
Oğuz yalnızca başıyla onayladı. ''Adamlar çoktan evden çıkmışlardır. Polisler gelene kadar onları oyalamalıyız.''
Hilal, ''Nasıl?'' diye soramadan Oğuz hızla odadan çıktı. Telaşlıydı ancak aynı zamanda kendilerine emanet edilmiş çocuklara sahip çıkamadığı içinde sinirliydi. Hilal hızla Oğuz'u takip etti. Uyku mahmurluğunu üzerinden atamadığı için olayları kavramakta zorluk çekiyordu. Önüne gelen saçlarını geriye attı.
Merdivenlerden indiklerinde, dış kapının hemen yanında arkası dönük, iri yarı bir adamla karşılaştılar. Oğuz, anında geriye adım atarak saklanacaktı ancak hemen arkasında bulunan Hilal'e çarpmasıyla birlikte Hilal'in dudakların 'Hiii!' diye bir ses yükseldi.
İri yarı adam, hızla arkasına döndüğünde, Oğuz ile göz göze gelmişti. Oğuz, ne yapacağını ilemez bir şekilde etrafına bakındı ancak karşısındaki adam, şaşkınlığını kısa sürede üzerinden atarak Oğuz'a doğru adımladı. Oğuz, sıkı bir yumruğun kendisine doğru yol aldığını görünce Hilal'in kolundan tutarak hızla sola doğru kaçtı. Hilal'i ileriye doğru itekleyerek kendisine geniş bir alan açtı.
İri yarı adam, hızla kendisine adımladı ve sağlam bir yumruk savurdu. Oğuz, hızlı bir hareketle bu darbeden de kaçabilmişti ancak henüz karşı saldırıya geçemeden iri yarı adam başka bir yumruk ile ona karşılık verdi. Oğuz, aldığı darbe ile birkaç adım sendelerken elini yüzüne götürdü. Sağ yanağı yanıyordu, canı acımıştı.
Oğuz'un sağlam bir vücudu vardı ancak karşısındaki adam kendisinden daha güçlüydü. Gelen başka bir darbeyi engelledikten sonra kendisine toparlanmak için vakit vermeden sert bir yumruk savurdu, ardından da tekme savurdu.
Oğuz, birkaç adım sendeleyen adamın arkasında Ömer'i gördüğünde biran için gülümsedi.
Ömer, merdivenlerin sonunda arkası kendisine dönük olan adamın ardında, elindeki vazo ile bekliyordu.
Oğuz, arkadaşını gördüğünü belli etmeyerek adama doğru hamle yaptığında, adam Oğuz'un yakasından tutu ve kendisini boşluğa doğru savurdu. Oğuz, sert bir şekilde yere düştüğünde acıyla inledi, bakışları kısa bir an Hilal'e kaydı.
Korkuyla girişteki devasa heykelin yanına sinmişti, gözleri Oğuz'un üzerindeydi.
Oğuz, kendisine yaklaşmakta olan iri adama baktı bu defa. Hemen arkasında bulunan Ömer, beklenen darbeyi gerçekleştirdiğinde Oğuz hızla yerinden kalktı ve sendeleyen adamın yanından geçerek Hilal'e yaklaştı. Genç kızın incecik bileğinden tuttuğunda, kendisiyle birlikte dış kapıya doğru sürükledi.
Arkalarında, acıyla inleyen adamın seslerine Ömer'in sesleri eşlik ediyordu.
Dış kapıdan çıktıklarında, bahçe kapısının hemen ardında geri kalan adamı bekleyen siyah bir arabayla karşılaştılar. Camları siyahtı, gecenin karanlığında içeridekileri göremiyorlardı ancak öndeki yolcu kapısı açıktı, sürücü koltuğundaki siyah saçlı adam görünüyordu.
Oğuz, kendilerini fark etmemeleri için Hilal'i çekiştirerek bahçe duvarının arkasına saklandı. Yere çömeldiğinde, Hilal'de hızla yanına çöktü.
''Ne yapacağız? Ömer'de içeride yalnız kaldı.'' diye fısıldadı Hilal. ''Sanırım arabada iki kişi var. İkisiyle birlikte baş edemem.''
Hilal başını kaldırarak duvarın üstünden arabaya baktı. ''Ya adamı beklemeden giderlerse, nasıl durduracağız?''
Oğuz, hızla etrafını taradı. Etraf karanlık olduğu için işine yarar şeyleri fark edemiyordu ancak bakışları bir süre sonra garaj kapısında durdu.
''Durdurmayacağız. Peşlerine takılacağız. Çocukları götürmelerine izin veremeyiz.''
Hilal, Oğuz'un baktığı yöne baktı. ''Arabanın anahtarları nasıl bulacağız?''
''Tahminlerime göre, anahtarlarda içeride.''
''Ya değilse?'' Oğuz'u cevabı gecikmedi. ''Düz kontak yapmayı biliyorum.''
Oğuz, Hilal'in onaylamaz bakışlarını es geçti. ''Ehliyetin var mı bari?''
Oğuz elini alnına vurdu. ''Hay aksi görüyor musun? Ehliyetim yanımda değil. Dua edelimde yolda polis çevirmesin.''
Hilal'in, Oğuz'un kendisiyle dalga geçtiğini anlaması çok kısa sürdü.
''Telefonun yanında mı?'' diye fısıldadı Oğuz. ''Plakanın fotoğrafını çek. Bende her ihtimale karşı arabayı çalıştırmaya gideceğim.''
Hilal Oğuz'u hızla onayladı. Oğuz, gecenin karanlığından yararlanarak dış kapıdan tekrar içeriye girdi...
***
Oğuz beni yalnız bıraktığında tam anlamıyla gözüne ışık tutulmuş sincap gibi kalakalmıştım. Toparlanmam gerekiyordu, iki masum çocuğun hayatı söz konusuydu.
Titreyen ellerimle telefonumu çıkardığımda duvarın üzerinden arabanın resmini birkaç defa çektim. Telefonu indirip, duvarın dibine sindiğimde plakanın net göründüğü bir fotoğrafı görmem ile derin bir nefes aldım. En azından bunu başarabilmiştim.
Eğer polisler yetişemez ve bizde hırsızları elimizden kaçırırsak, en azından plakaları elimizde olacaktı. Derin bir nefes aldım.
Başımı hafifçe duvarın üstünden çıkardığımdan, sürücü koltuğundaki adamın kapısını açıp dışarıya çıktığını gördüm.
Beni görebileceği korkusuyla yere çöktüğümde, arabadan gelen kapı kapanma sesi ile içime bir ürperti doldu. Adam arabadan inmişti, yani geride kalan adamı almak için eve girecekti.
Adamın bahçe kapısına doğru yaklaştığını, gecenin sessizliğinde yankılanan ayak seslerinden anlayabiliyordum. Beni görmemesi için sessizce geriye doğru kaydım. Kısa boylu bir ağacın arkasına geçtiğimde, gölgelerin arasında kaldığımı umut ettim.
Bahçe kapısından cılız bir gıcırtı yükseldi. Aynı anda garaj kapısından gelen ses ile anında başımı o yöne çevirdim.
Oğuz arabayı çalıştırmayı başarmış olmalıydı ki, garaj kapısı ağırca açılıyordu.
''S*ktir!''
Adamın ettiği küfrün ardından hızla arabaya ilerlediğini ve ardından da arabaya binerek kapıyı sertçe çarptığını duydum.
Arabadan motor sesi yükseldiğinde, aynı anda garaj kapısından da koyu renkli bir araba çıktı.
Araba son hızla villadan uzaklaşmaya başladığında bende sindiğim duvar dibinden çıkarak yola atladım ve Oğuz'un sürdüğü arabaya doğru yaklaştım. Oğuz bahçeden çıktıktan sonra benim için yolcu kapısını açtı. Beklemeden arabaya bindim.
Benimle kapıyı kapatmamla, Oğuz'un arabayı hızla sürmeye başlaması bir oldu. Bedenim geriye doğru savrulduğunda gözlerimin önünde kırmızı renkli, parlayan yazılar geçiyordu.
''This is Aksiyon.''
Zihnim algılamakta zorlanıyordu ancak şuanda, çocukları kaçırmak üzere olan hırsızların peşinden gidiyorduk. Oğuz, Öndeki siyah aracı yakalayabilmek adına hızını her saniye arttırıyordu. Ellerim bilinçsizce emniyet kemerine gitti.
''Öndeki aracı takip et kaptan!''
Oğuz'un bakışları kısa bir an bana kaydığında, ne dediğimin ben bile farkında değildim. Damarlarımda adrenalinin akışını hissedebiliyordum. Korku ve telaşla nefeslerim hızlanmıştı, kalp atışlarımı duyabiliyordum.
Emniyet kemerime sıkı sıkı sarıldığımda, Oğuz'un ardı ardına küfür mırıldandığını duydum.
''Ömer'i ara. Aracın plakasını ona söyle ve gittiğimiz yolu tarif et. O da polislere haber versin.''
Altımızda, son model bir araba vardı. Bu yüzden asfalt yolda oldukça hızlı ilerliyorduk ancak Oğuz'un bu tarz bir arabayı daha önce kullanmadığından olsa gerek direksiyon hakimiyetini zoraki sağladığını görebiliyordum.
Eğer sürücü koltuğunda ben olsaydım daha garajdan çıkmadan garaj kapısına falan toslar, ilk dakikalarda kaza yapardım ancak Oğuz'un pes etmeden öndeki araca yetişmeye çalışması, onun gözümde bir tık yükselmesini sağlamıştı.
Oğuz'un talimatlarını hızla yerine getirdim.
''Daha hızlı sür, onları kaybedeceğiz.'' dedim telaşla, bizden gittikçe uzaklaşan araca bakarken.
''Kızım ben en fazla Şahin sürmüş adamım. Daha fazlasını bekleme benden.''
Neden bilmiyorum ama ikimizde bağırarak konuşuyorduk.
Saat gece yarısıydı, yollar boştu. Bu nedenle iki araçta son hızla ilerliyor, azraile çağrı atıyordu. Öndeki araç aniden sağa kırınca, Oğuz direksiyonu zoraki toparlayıp sağa kırdı.
Emniyet kemerim olmasa, çoktan Oğuz'un tarafındaki camdan dışarıya fırlamış olurdum. Önüme gelen saçları geriye attım.
''Yanımda şuanda Jason Statham varmış gibi hissediyorum. Sanırım, hayatımın en aksiyon dolu sahnesini yaşıyorum.'' diye mırıldandım.
'Hah' diye bir ses çıktı, Oğuz'un dudaklarından. ''Sende Angelia Jolie oluyorsun herhalde.''
Oğuz'un alaylı sesi ile başımı ona doğru çevirdim. Gözlerinin tek odağı, ilerideki araçtı. Kaşları çatık bir şekilde yolu takip ediyordu.
''Ne var, olamaz mıyım? Ben ondan daha güzelim, bir kere.''
Normalde böyle bir zamanda, Oğuz ile bu tarz bir tartışmaya asla girmezdim ancak korkudan altıma yapmak üzereydim. Sinirden, stresten ne saçmaladığımı bilmiyordum.
''Hayır, kör olsam inandıracaktın beni.''
Şu durumda bile beni sinir etmeyi başaran Oğuz'a içimden bir alkış tuttum. ''Sen önüne bak! Sende de görüntü var ama pratikte hiçbir işe yaramazsın. Senden başrol olmazmış.''
İçinde bulunduğumuz durumdan dolayı kendimi aksiyon filminin içine düşmüş gibi hissetmem tamamıyla kendimi avutma şeklimde. Zira bunu yapmazsam aklıma olası tüm kötü ihtimalleri dolduracaktım.
Mesela, bu hızla gitmeye devam edersek, arabanın bir yerlere çarpabileceği ve kırk defa takla atabileceğimiz gibi...
Mesela, Oğuz'un sonunda pes edip, hırsızları yakalayamayacağımız gibi...
Mesela, polislerin çabalarının boşa çıkıp, iki ay sonra iki çocuğunda böbrekleri çıkarılmış bir halde kanalda bulunabileceği gibi...
Başımı hızla iki yana salladım. ''Haberin olsun diye söylüyorum, çok konuşan kızlar ilk ölenler arasında olur.'' Gözlerimi yoldan ayırmadım.
Öndeki araç, bizi atlatmak için usta bir şekilde dönemeçleri dönüyor, yola çıkan tek tük araçların arasından makas atıyordu. Aramıza çoktan dört araç kadar bir mesafe girmişti.
''Haberin olsun, her yakışıklı oğlan ölmez diye bir kuralda yok.''
Öndeki araç arayı daha da açtığında korkuyla Oğuz'a baktım. ''Oğuz, atlatacaklar bizi.''
''Çabalıyorum Hilal!'' dedi, dişlerinin arasından.
Bana mı sinirlenmişti, yoksa başka bir şeye mi bilmiyorum ancak alnında beliren koca damar beni ürkütmüştü. Oğuz hızını arttırdığında arabanın önü, öndeki araca sürtünce endişeyle Oğuz'a baktım.
''Sakın çarpma, arabada çocuklar var.''
Oğuz, sözüm üzerine aracın önüne geçmeye çalışarak sağa doğru ilerledi. Öndeki araçta bu hamleyi fark ederek sağa kırdı. Oğuz bu defa sola geçmeye çalışınca aynı şekilde sonuçlandı.
Uzaktan duyulan siren sesleri ile elimi göğsüme koyarak derin bir nefes aldım. Polisler bize yetişmişti, onları yakalamamız an meselesiydi.
Öndeki araç aniden sola kırınca, Oğuz bunu geç fark etti ve düz ilerlemeye devam etti. Vakit kaybetmeden arabayı durdurup, geri geri giderek sola döndü ve kovalamacamız kaldığı yerden devam etti.
Birkaç dakikadır bir sağa, bir sola döndüğümüz için içim çorba gibi olmuştu. Böbreklerim kendi aralarında yer kapmaca oynuyorlardı resmen.
Bir süre sonra, öndeki aracın karşısına polis aracı çıkması ile aniden durmaları bir oldu. Oğuz, onlara çarpmamak için sola kırarak frene asıldığında yüzüm ön cama yapışmak üzereydi. Araba durduğunda sırtım koltuğa çarptı.
Arabada bir süre sadece nefes alış verişlerimiz duyuldu. Ardından da diğer araçtan inen adamı görünce Oğuz'u beklemen ben de arabadan indim. Hızlı bir şekilde araca doğru ilerlerken Oğuz'un beni kolumdan tutup göğsüne yaslaması bir oldu.
Sırtım geniş göğsüne değdiğinde, az önceki kovalamacadan geriye kalan hızlı kalp atışlarını hissedebiliyordum. Elini kolumdan çekmedi, bende öylece bekledim.
Polisler temkinli bir şekilde araca yaklaşıp ellerini havaya kaldırmış, öylece bekleyen adamı tutukladılar. Ardından araçtaki diğer adamı ve kadını çıkardıklarında gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Başımı geriye atarak Oğuz'a baktım. Boyu benden bayağı uzun olduğu için bu şekilde bakmıştım ancak başım göğsüne yaslı bir şekilde öylece durduğumda Oğuz yutkundu. Yutkunması ile birlikte adem elmasının hareket etmesi, bu açıdan oldukça hoş bir görüntüydü ancak şuan bunu düşünmenin pekte sırası değildi.
''Tüm gün bu kadınla aynı evdeydik. Resmen bizi ayakta uyuttu.''
Sesimden yükselen öfkeyi Oğuz'da fark etmişti. Başını eğip bana baktığında başımı önüme doğru eğip aramızda oluşması muhtemel göz temasını kestim.
Oğuz kolumu bıraktığında hızla araca doğru ilerledim ve açık kapıdan içeriye doğru eğildim.
Berkay, gözlerinden boncuk boncuk yaş akarken kucağındaki kardeşine sıkı sıkı sarılmış, korkuyla etrafına bakıyordu. Beni görünce gözlerinde geçen o parıltı kalbimin teklemesine yol açtı.
Korkmuş küçük bir çocuğun gördüğü ı güvenilir tanıdık yüz olmak, çocuğa umut olmak çok güzel bir histi. Berkay'a doğru eğilip önce Nilsu'yu kucağıma aldım, ardından da onu arabadan indirerek bacağıma sarılmasına izin verdim.
Ağlaması şiddetlenmişti, korkudan ağlayamamıştı bile küçüğüm. Eğilip sıkıca sarıldığımda, Oğuz'da yanıma çoktu ve Berkay'a sarıldı. Benimde gözlerimden yaşlar akıyordu, öyle çok rahatlamıştı ki...
''Korkma tatlım, bak artık kurtuldun. Eve gideceğiz şimdi, tamam mı?''
Berkay belli belirsiz başını salladığında Oğuz onu kucağına aldı. Berkay Oğuz'un boynuna sarılarak başını omzuna koydu.
Yanımıza gelen memura gerekli açıklamaları Oğuz yaptı. ''Karakola kadar gelip ifade vermelisiniz.''
Oğuz memura başıyla onaylayıp bana döndü. ''Siz eve gidin, ben hallederim.''
Polis arabalarından birine bindiğimizde Oğuz, Berkay'ı yanıma bıraktı ve küçük beyin alnına bir öpücük kondurdu.
''Görüşürüz.'' diye mırıldandım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top