11- ''Alnıma yazdı kader, silemedum!''
11. BÖLÜM '' Alnıma yazdı kader, silemedum!''
İlknur, elindeki defteri bir kenara bırakarak bana ve Merve'ye baktı.
''Hesaplarıma göre, Karma Kılıklılar: 7, Mükemmel ikili: 6. Bunu onların yanına bırakamayız Hilal, acil bir plan bulmalıyız.''
Elimdeki portakal suyunu höpürdeterek içtikten sonra, pipete yaptığım işkenceye bir son vererek Merve'ye baktım. ''Kız Merve, sen sinsi kızsın. Bir şeyler bul bakalım bize.''
Merve elindeki telefonu bırakarak bize döndü. '' Ne demek ben sinsiyim?'' Tek kaşını kaldırdı.
''Sinsisin ayol. Yalan mı söyleyeyim?''
Merve gözlerini devirdi ve sandalyesinin arkasına astığı çantasına telefonunu bıraktı.
Merve – Nam-ı diğer Rapunzel- benim biricik arkadaşımdı, en son 1 hafta önce falan görüşmüş olmalıydık. Yani tiyatro faciasından beri... İnstagram'da ünlü olan videomuzun üzerine bizi aramış ve 'Ne haltlar karıştırdınız siz!?' diye çemkirmişti bize.
Bizde hoş bir kafede buluşmuş, olan biteni anlatmıştık. Sonuç olarak da İlknur, karma kılıklılarla girdiğimiz bu kapışmayı bir kağıda dökmüştü. Ve bizden öndelerdi...
Bulunduğumuz kafeye şöyle bir göz attığımda, açık kahve tonlarının çok fazla kullanıldığını fark ettim. Normalde pek tercih etmediğim bir renk olsa da , yuvarlak masalar etrafındaki yeşil sandalyelerle çok hoş bir yere çevrilmişti, mekan.
''Şuraya geleli 2 saat oluyor, ve ağzınızdan 'Karma kılıklılar, adi herifler' dışında bir şey çıkmadı. Ha birde, 'Domuz kokulu, gergedan popolu, çirkin ornitorenk yavrusu' var.''
Evet, bu tabirde İlknur'un bulduğu naçizane bir sıfattı.
''Ama Merve'm görmüyor musun? Bizden öndeler ve onları bunu ödetmemiz gerekiyor. İş Hilal'in olur? Aşağıya da Pirana yavrusu doldururuz?''
Merve ile aynı anda ''Oha!'' diye söylendik. ''Türkiye'desin tatlım. Pirana'yı nereden bulacaksın?''
İlknur, işaret parmağını ileri geri sallayarak, ''Doğru ya!'' diye mırıldandı.
''Yeter ama! Ne zamandır görüşmüyoruz, geldiğimden beri Oğuz'da Oğuz, Ömer'de Ömer. Gideceğim ama...''
İlknur ile ayaklanan Merve'ye doğru aynı anda atıldık. ''Tamam ya, gitme. Bir daha açmayacağız bu konuyu.''
''Yani bir 5 dakika kadar falan...''
Merve, İlknur'un sözü üzerine gözlerini devirdi. ''Gerçekten, hayatınız onlar olmuş. Ya şu genç yaşta yaşlanacaksınız, bak kırışıklıkların çıkmış.''
İlknur dehşetle gözlerini açtı ve telefonunun ekranından gözlerinin etrafına bakmaya çalıştı. Ancak bu hareketi yaparken tuvalete gidememiş sincap yavrusu gibi göründüğünün farkında değildi. Telefonunu elinden alarak masaya bıraktım.
''Siz onları bırakında, bu yaşta hala bekar dolanıyorsunuz. Onu ne yapacaksınız?''
İlknur ile aynı ayna yüzümüz düşünce Merve pis pis sırıttı. Portakal suyumu elime alarak küçük bir yudum aldım.
Tamam, erkek meraklısı değildik ama annemin de sürekli dediği gibi, 'Kocayı erkenden bul, sonra turşunu kurarım.' kuralına uymasak da olmazdı.
İlknur biranda mod değiştirdi. ''Bir dakika! Yoksa?''
Merve, kollarını iki yana açarak ''Söyle, söyle.'' diye mırıldandı.
İlknur, işaret parmağını Merve'nin gözüne sokar gibi ileriye uzattı. ''Sevgili mi yaptın?''
Ne!!? Ne ara!
Ağzımdaki portakal suyunu Merve'nin suratına fışkırtmamak için zoraki yutmaya çalıştığımda boğazıma takıldı ve deli gibi öksürmeye başladım.
''Oha, kız ölüyor!''
İlknur, hayvan gibi sırtıma geçirdiğinde, boğulmaktan çok kırılan kemiklerimin iç organlarıma batmasından dolayı ölebilirdim.
''Ya-vaş, İlk- Öl-düm...''
Zoraki konuşup öksürmeye devam ederken, öne doğru eğdiğim bedenime ikinci bir darbe aldım. İlknur tekrar sırtıma vurmuştu.
Kısa bir an, ciğerlerime nefes dolmayınca gözlerimi kapadım, dikeldim ve suyumdan bir yudum aldım.
''Allah razı olsun İlknur, sen olmasan ölebilirdim.''
Elimde olsa bağırarak söylerdim ancak sesim fısıltıdan bile daha kısık çıkmıştı. Galiba sesim ciğerlerime kaçmıştı.
''Ne? Anlamadım, vurayım mı bir daha?''
Beni duymak için dibime giren İlknur'u itekledim. Öksürdüm ve iyi olduğumu söyledim.
''Ne demek sevgili yaptım? Niye benim haberim yok?''
Merve, ellerini göğsünde bağladı. ''Biricik Rapunzel'inden daha önemli şeylerle ilgilendiğinden olabilir mi?''
İlknur güldü. '' Eee, kim bakalım bu şanslı zibidi?''
Merve, yüzünde güller açmış bir şekilde mırıldandı. ''Mert!''
İlknur ile birbirimize baktık. Tanıyor muyduk?
İlknur, hayal alemine çoktan geçiş yapmış, sırıtarak romantik rüyalarına daldığında, elimi gözlerinin önünde salladım.
''Kim kız bu Mert?''
''Ya, hani tiyatroda başroldü, biz kavuşamayanları oynayacaktık. O gün kaza yapmışlardı, durumu iyi değil demişlerdi. Hatırladın mı?''
''Eeee?'' dedi İlknur, heyecanla. Önündeki tatlıyı duraksamadan mideye götürüyordu.
''Tiyatrodan sonra hastaneye gittim. Zaten, gösteriye çalışmaya başladığımız ilk andan beri aramızda bir şeyler vardı, sevgiliymişiz gibi davranırdı bana. Hastaneye telaşla gittikten sonra iyileşene kadar sürekli onunla ilgilendim, ailesiyle tanıştım. Canım kayınvalidem de bana onay verince, Mert açıldı. ''
İlknur araya girdi. ''Kız 1 haftadır mı çıkıyorsunuz?'' İlknur elinin tersiyle koluma vurdu. ''1 hafta gecikmeli olarak geliyor haberler. Allah'ım olamaz, zirveden düşüyorum galiba. Dedikodu basamaklarını birer birer geri iniyorum, olamaz!'' dedi.
Merve, ''İlknur, merak etme. Seni o zirveden hiçbir güç indiremez.'' dedi.
''Eee, nasıl gidiyor peki?''
''Vallahi tamda Abadan'ın dediği gibi... Harika!''
Abadan ne be?
''O ne kız? Yeniyor mu?''
İlknur'un sözü üzerine güldüm. Hee İlknur, yeniyor. Alayım bir porsiyon, ye!
''Ne yenmesi İlknur... Abadan, falcı bir adam... Annem götürene kadar kim olduğunu bende bilmiyordum, sonradan öğrendim. Bu Abadan denen adam her şeyi biliyor. Tiyatro gösterimize 2 gün kala, sizi aradığım gün gitmiştim. O gün bana tiyatroda hiç beklemediğim şeyler olacağını ancak gösterimizin çok güzel geçeceğini söyledi. Hatta gösteri sonrasında aşk hayatım hakkında beni çok olumlu şeylerin beklediğini de söylemişti.
Sonra bilin bakalım ne oldu? Sen geldin...'' Eliyle beni işaret etti. ''... Gösterinin içine ettiğinizi düşündüğüm bir anda harika bir bitişle sahneyi kapadık ve sonra da Mert ile çıkmaya başladık.''
Şaşkınlıkla ve tereddütle Merve'yi dinlerken bana ettiği güzel iltifat üzerine teşekkürlerimi ilettim. Bir şeylerin içine etmek görevimiz...
''Yani Abadan yemek değil mi?''
İlknur'un omzuna bir tane geçirdim. ''Eğer bu falcı adam her şeyi biliyorsa, önümüzdeki ay kaç kilo vereceğimi de söyleyebilir değil mi?''
Merve, önce İlknur'a birkaç saniye baktı, sonra da önündeki tatlı tabağını işaret ederek, ''Abadan'a gerek yok tatlım. Önümüzdeki ay pek bir kilo veremeyeceksin.'' dedi.
İlknur önce tabağa baktı, ardından bize. Usulca yarısı yenmiş tatlı tabağını ileriye doğru itekleyip yutkundu.
''Dost acı söyler tatlım.''
İlknur'un düşen yüzünü görünce yanaklarını hunharca sıkıştırdım. ''Üzülme bir tanem. Ben seni böyle de severim.''
İlknur ellerimi itekledi. ''Sen değil, beni Brad Pitt beğenecek. Boşandığına göre bir şansım var demektir.''
Merve'yle gülüştük. ''Brad seni ne etsin gülüm.''
İlknur ikimize birden geçiriverdi. Yahu bu kızın eli çok ağırdı.
''Sizi Abadan'a götüreyim mi? Brad mi, yoksa başka biri mi bekliyor sizi anlarız.''
Merve beklentiyle bize baktı.
Ben tabi ki reddedecektim ancak İlknur benden önce atıldı. ''Kesinlikle gidiyoruz.''
İlknur'a gözlerimi devirdim. Deli bir adamın sözlerine mi inanacaktık? Gelecekteki eş adaylarımızı, aşk hayatımızı nereden bilebilirdi?
''Adamı yemeden gelsek bari!''
***
Ömer, nefes nefese kalmış bir şekilde kapının önüne yığıldığında, Oğuz, ayağıyla Ömer'i dürttü.
''Kalk, geldik işte.''
Ömer ve Oğuz, yakın arkadaşları Furkan'ı ziyarete gelmişlerdi, arkadaşları ufak bir kaza geçirmişti.
Sarhoş olup kendisinden ayrılan kız arkadaşını geri kazanabilmek için çılgınca bir fikre başvurmuştu. 3. Kattan kendisini aşağıya atmıştı. Neyse ki büyük bir çöp kovasının içine düşmüş, yalnızca ayağını sakatlayarak kız arkadaşını geri kazanmayı başarabilmişti.
Oğuz, apartmanın 5. katına bile çıkmayı başaramayan tembel arkadaşını dürtükledi, ardından kapıyı çaldı.
Furkan, topallayarak geldiği ayağıyla kapıyı oldukça geç açmıştı.
''Ooo, hoş geldiniz. Buyurun geçin kardeşim.''
Oğuz, Furkan ile selamlaşıp arkadaşına yardımcı olarak içeriye geçtiğinde, Ömer'de sürüne sürüne eve girdi.
''Sizin apartmanın neden asansörü yok kardeşim! Suyum çıktı burada.''
Ayaklanıp kendisini zoraki koltuğa attı.
''Senin gibi insanların halini düşünmemişler be kardeşim.''
Ömer, hayıflanarak ayaklarını ileriye doğru uzattı ve kumandayı eline aldı. ''Eee Furki, nasılsın? Senin kız için kendini yerden yere atmışsın. Ne oldu o iş?''
Furkan, alçıya alınmış ayağını sehpaya doğru uzattı. ''iyiyiz, şükür. Kafa güzel olunca, yapmışım bir şeyler. Vallahi hatırlamıyorum, ayık olsam yapmazdım öyle şeyler.''
Oğuz şaşırdı. ''Lan bizde, 'Adama bak, sevdiği için neler yapıyor.' dediydik.''
Furkan güldü. ''Yok ya, ne yapacağım. Ölebilirdim oğlum, 3. Kat, az mı?''
Oğlanlar gülüştü.
''Ya, sizin şu aşağı kattaki kalabalık ne? Sıraya girmiş gibilerdi.''
Furkan birkaç saniye duraksadı. ''Ya, bizim aşağıda bir falcı var. Millete uyduruk şeyler söyleyip yolluyor, bunlarda bu adama inanıyor.''
''Eee, doğru mu çıkıyormuş dedikleri? Yoksa bu kadar kalabalık olmaz.''
Furkan, kanalları sürekli olarak değiştiren Ömer'e baktı. ''Genelde bu kadar kalabalık olmaz. O kadar ünlü birisi değil, birkaç mahalle biliyor sadece adını. Ama dediklerine göre söylediği her şey çıkıyormuş. Vallahi ben böyle uyduruk şeylere inanmam. Ama istersen seni bir götürelim Ömer, aşk hayatını falan bir öğren. Sana katlanabilecek birisi çıkacak mı bakarız.''
Oğuz kahkaha attı. ''Ulan, buna katlanabilen bir ben varım. Bende almam bu herifi, kriterlerime esmerler girmiyor.''
Gençler kahkaha attı. ''Bende kıllı herifleri tercih etmiyorum canım. Yani istesen de sana varmam.''
***
''Bak Hilal. Oraya gidince, ben bu tarz şeylere inanmam, yok ben gitmek istiyorum falan deme. Adamın günü doluymuş, zoraki randevu aldım.''
Kolumdan çekiştirip duran iki kızı zoraki durdurdum. Hiç bilmediğim bir mahalleye gelmiştik, dar yolda, bitişik sıralanmış apartmanların arasında ilerleyip duruyorduk.
''İyi de, ben gitmek istemiyorum. Siz gidin, ben dışarıda bekleyeyim.''
Birlikte beni yeniden çekiştirmeye başladılar. ''Olmaz Hilal. Benim ihtiyacım yok, sizin ihtiyacınız var buna. Siz o heriflerle uğraşırken ülkemizdeki tüm hayırlı damat adayları elden gidiyor. Kısmetiniz kapanacak, evde kalacaksınız. Bu adam size öncü olabilir .''
Hee yavrum, hee...
''Hem sizin turşunuz da güzle olmaz, ben diyeyim.''
Merve kaşla göz arasında bizi evde kalmış ilan etmişti, Allah razı olsun! Daha 20'ye girmemiştim ayol.
''İşte şuradaki ev...''
Merve'nin gösterdiği yere diktim gözlerimi. Soluk turuncu renginde, 6 katlı sıradan bir apartmanın 4. Katıydı. Pencereler koyu kahve perdelerle kapatılmıştı.
''Allah günah yazmaz inşallah.''
***
Oğuz, gözlerini kırpıştırarak iki gün önce yaşadığı hastane olayını anlatmaya devam etti.
''Ya hiç sorma. Gördüklerimi tarif edemiyorum. Üstelik bir değil, iki tane gördüm. Allah birini gönderdi, yetmedi ikinciyi de gönderdi. Geceleri rüyalarıma giriyor Furkan, uyuyamıyorum.'' dedi.
Gözleri önüne gelen görüntüler ile başını iki yana salladı.
''Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.'' deyip kahkaha attı, iki genç.
''İstedik de, böylesini istemedik be kardeşim.''
Oğuz, bu sabah cebine sıkıştırdığı sigara paketini çıkardı.
''Ooo, Oğuz. Sigaraya başlamışsın.''
Oğuz arkadaşına ters ters baktı. '' Bu aralar çok içer oldu, normalde böyle değildi. Bir sıkıntısı var anlaşılan.''
Oğuz ayağa kalktı ve balkona doğru ilerledi.
''Her gece seni nasıl boğabileceği düşünüyorum ancak hayallerim boşa çıkıyor Ömer. O yüzdendir...''
''Hee, tabi. Kıçımın kenarı...''
Oğuz, balkona çıktıktan sonra sigarasını çıkardı ve dudakları arasına aldı.
Ömer haklıydı, bir sıkıntısı vardı ancak bunu kendisine bile açıklayamıyordu. Önünde sonunda, kendisine itiraf etmek zorunda olacağı gerçekler ile yüzleşecekti, ancak o anın yakın bir zamanda olmamasını diliyordu.
Balkon demirlerine ellerini yasladı, aşağı doğru baktı. Gözlerinin önüne Hilal gelince başını iki yana salladı.
Ne diye aklına gelmişti ki bu çatlak kız?
Yoksa?
Sigarasını sinirle aşağıya attı, gözlerini kapadı ve yeniden açtığında Hilal'in hala orada olduğunu fark etti. Hayal falan görmüyordu; Hilal, İlknur ve esmer bir kız bulundukları apartmana giriş yapıyordu.
''Oha!'' diye mırıldandı ve hızla içeriye girdi.
''Kimi gördüğümü tahmin bile edemezsin, Ömer.''
Ömer merakla uzandığı koltukta doğruldu. ''Lütfen bana Adriana Lima'yı gördüğünü söyle.''
***
''Umarım bir tanıdık falan çıkmaz. Koskoca Hilal nerelere düştü derler sonra.'' diye mırıldandım, elimle yüzümü kapatıp etrafta tanıdık birinin olup olmadığını kontrol ederken.
''Koskoca Hilal mi? 1.60'lık boyunla nasıl koskoca oluyorsun acaba?''
Elimin tersiyle İlknur'u dürttüm. ''Bak atarım seni merdivenlerden, gelecekteki koca adayını bırak, geleceğin dahi olmaz.''
İlknur ellerini iki yana kaldırdı. ''Tamam sustum.''
Merve, telefonuna gelen bildirimin ardından, ''Kızlar, benim gitmem gerek. Mert çağırıyor, önemli olabilir.''
Merve'nin gidecek olmasına üzülmüştüm çünkü yanımızda daha önce gelmiş biri olsa daha iyi olurdu. ''İyi, git hadi. Biz halleriz.'' dedi İlknur.
Merve ile vedalaşıp önümüze döndüm.
Merdivenleri kaplayan, çokta uzun sayılmayan bir sıra vardı. Merve'nin dediğine göre normalde bu kadar kalabalık olmazmış ancak bugün müşteriler birikmiş nedense.
Bendeki şans işte...
***
''Ömer, bizim bunlardan intikam almamız lazım. Gördüklerim yetmiyormuş gibi birde 2 sokak boyunca kovalanıp dayak yedim. Üstelik İnstagram'da yayımladıkları resimlerde hala hatırımda. Aklıma bir şey geliyor ama nasıl yapacağımızı bilmiyorum.''
Ömer, ellerini çenesine yaslayıp düşünmeye başladı. ''Sanırım aklına gelen şeyi biliyorum. Ama bunu gerçekleştirmek çok zor.''
Oğuz, önce yakın arkadaşının kendisini anlamasına gülümsedi, ardından da sinsi fikirlerinin parıldamasına izin verdi.
''Aslında, ben size yardımcı olabilirim.'' dedi Furkan. İki gencin gözleri aniden Furkan'a döndü.
***
Furkan, sekerek merdivenlerden çıktığında, arkasından söylenen yaşlı kadınları umursamadı.
Merdivenlerin başında bekleyen Oğuz ve Ömer'in yanına gelince duvara yaslanıp soluklandı.
''Sizin kızlar aşağıda, önlerinde 5-6 kişi falan var. Abadan ile konuştum, onayladı.''
Oğuz ve Ömer beşlik çaktı. ''Nasıl yaptın oğlum?''
Furkan güldü. ''Abadan Amca karşı komşum Neslihan Teyze'den hoşlanıyor da... Onunla görüştüreceğime dair söz verdim, oda isteğimi kabul etti. Şimdiden gidin de, sizi görmesinler. ''
Ömer ağır ağır merdivenlerden indi. ''Adamsın lan! Koçum benim!''
Furkan'a teşekkür ettikten sonra Abadan Amca'nın dairesinin önüne geldiler, kızlara görünmeden içeriye girmeyi başardılar.
***
İlknur kapıyı çalınca, bende heyecanlanmaya başlamıştım. Annemin uzun uzun ettiği nasihatlerin ardından falcılara inanmamayı başarmıştım. Ancak İlknur'a ne kadar laf ettiysem beni dinlemedi, onu bir türlü geri döndüremedim.
''Kızım, içeriye girmeyecekseniz sıradan çıkın. Ocakta yemeğim var benim.''
Arkamdaki, başında mor renkli eşarbı olan teyzeye baktım. ''Teyze yarım saattir buradasın zaten, yemeğin çoktan dibi tutmuştur.''
''Vışşş, oldu mu o kadar?'' Teyze ellerini çırpıp, çantasını koluna takınca gülmemek için kendimi zor tutum. ''Oldu, çoktan geçti bile. Koş sen yemeğine git.''
Teyze, daha sözlerimi bitirmeden kısa kuyruktan ayrıldı ve söylene söylene merdivenlerden inmeye başladı.
İlknur'da benimle birlikte gülünce ona döndüm. ''Benimde ocakta yemeğim vardı. Yemek yanmıştır da, ev yanmadan yetişebiliriz bence.''
İlknur kolumdan tuttuğu gibi açılan kapıdan beni içeriye soktu.
Girişte, sol tarafta siyah renkli bir raf vardı. Ayakkabılarımızı oraya çıkarttıktan sonra bize kapıyı açan orta yaşlı kadının verdiği terlikleri giydik.
Kadın, sağ taraftaki ahşap kapıyı işaret edince, oraya doğru ilerledik. Bütün kapılar kapalıydı, evin diğer taraflarını görmek mümkün değildi. Işıklandırmanın yeterli olmadığı kısa koridorda kadının gösterdiği kapıdan içeriye girdik.
İçerisi küçük bir odaydı, etraftaki gaz lambalarının aydınlatması dışında en ufak bir ışık yoktu. Ortada geniş bir masa vardı, ardında da yerde oturan, saçı sakalı birbirine girmiş, başında da ilginç süslerin olduğu lavuk olan bir adam vardı.
Adamın arkasında, üç tarafını kapatacak şekilde uzanan koyu kahve perdeler vardı, ışıklandırma yetersiz olduğu için kapkara görünüyordu. Ortadaki perdenin ardından cılız bir ışık sızıyordu.
Bir yere takılmamaya çalışarak ilerledik ve adamın eliyle işaret ettiği yere oturduk. Geniş minderlere oturduktan sonra, adam önündeki tabağın içine tuza benzeyen bir madde attı, Nusret'in o meşhur hareketini taklit ederek.
Gülmemek için kendimi zorladım. Adamın üzerinde, Hintlilerin giydiği kıyafetlere benzer bir kıyafet vardı, zayıf ve genç birisinin vücuduna sahipti ancak sakalları bunun tam tersini söylüyordu.
Yüzünü tam olarak seçemiyordum ancak çirkin birisi olduğuna emindim.
Sağdan ve soldan yüzümüze duman üfleniyordu, dumanın ilginç bir kokusu vardı.
''Ne için geldiğiniz?'' diye sordu. Sesi çok garipti, kalın desen değil, ince desen değil.
Önümüze üç tane nesne koydu. Karışık kuruşuk, her türlü mistik eşyanın koyulduğu eşyaların arasından zoraki seçtiğim nesnelere baktım.
Bir kurşun, bir çeyrek altın ve bir yüzük....
''Kardeş bunlar ne?'' dedim kabaca.
Adam hafifçe sallandı. ''Aşk mı, para mı, intikam mı?''
İlknur bana doğru yaklaştı. ''Acaba intikam mı desek? Karşı atağa geçemedik sonuçta...''
İlknur'u dürttüm. ''Büyüye falan bulaştırma beni. Zaten kendi günahlarım almış başını gidiyor. Hem Merve bizi keser, aşk de işte.''
İlknur beni çimdikledi. ''Sen söylesene ya, ben biraz tırstım.''
''Aşk kardeş, aşk...'' diye mırıldandım.
Adam yüzüğü, önündeki tabağın içine attı. Bir süre değişik değişik elini kolunu sallayıp 'Akkan sukkon, burisu dukkan' diye mırıldandı. Ne diyordu, anama bacıma küfür mü ediyordu bilmiyorum ama çok komik görünüyordu.
Bir ara adam kendini kaybedip Afrika dansı yapmaya başlayınca hafifçe öksürdüm.
Adam durdu ve tabağın içine baktı. ''Ey Cin! Bana bu kızlar hakkında bilgi ver!''
Tövbe, Bismillah! Ne oluyor?
Adam bir süre sessizce bekledi ve tabağın içine baktı.
''Görüyorum!'' diye çığırdı adam, aniden.
''Ne görüyorsun? Brad mi yoksa?'' diye öne doğru atılıp tabağın içine bakmaya çalıştı, İlknur. Tişörtünden tutup çekiştirdim.
''İki tane oğlan görüyorum. Birisi sarışın, birisi esmer... Yakın zamanda hayatınıza girmişler.''
''Iıyy...'' dedi İlknur. ''Bunlar bizim karma kılıklılar.''
Adam Vallahi bildi...
''İkisi de yakışıklı, boylu poslu, dürüst, zeki, akıllı, becerikli-''
''Amca yanlış kişileri tarif ediyorsun, senin tarif ettiğin ile bizimkilerin bir ilgisi yok yani.'' diye atıldı İlknur, adamın lafını keserek.
Lafımı geri alıyorum, bilemedi...
''Henüz onları tanımamışsınız. Aranızda çok kavga olmuş. Burada öfke görüyorum.''
Adam cümlelerinin sonunu uzatıp sesini titretiyordu. Ellerini havaya kaldırdı ve etraftaki dumanı dağıtır gibi bir hareket yaptı. Gözleri kapalıydı.
''Öfke demek az kalır. Şimdi şurada olsalar boğazlarına yapışırım.''
İlknur'un sözünün hemen ardından Abadan Amca'nın hemen arkasından bulunan perde aniden hareketlendi.
Allah, Bismillah! Cinliler geldi Ya Rabb'im!
Ellerimi hızla yukarıya kaldırdım. ''Allahu La İlahe İlla-''
Ayetel Kürsi'yi okumaya başlamıştım ki, İlknur beni dürtükledi. ''Kız, benim yerime de oku. Ben Sübhaneke'ye kadarını biliyorum. Allah'ım çarpılacağız.''
''Sessiz olun. Onları duyamıyorum.'' dedi adam, sesini gittikçe yükselterek. Sesi gerçekten çok garipti; Sanki küçük bir kız erkek sesi çıkarmaya çalışıyormuş gibiydi.
''Kızım kalk gidelim, bu adam cinlilerle falan konuşuyor.'' dedim ama İlknur, korkudan altına yapacak hale gelmesine rağmen kalkmadı.
''Bu gençler sizin kaderinize yazılmış...'' Adamın söyleri üzerine hunharca kahkaha attığımda, adam duraksadı. İlknur, susmam için beni yeniden dürttü.
Hışımla ayağa kalktım. ''Bir halt bildiğin yok senin ya! Kalk gidelim İlknur, delireceğim şimdi.''
İlknur kolumdan tutup beni geri oturtmaya çalıştı ancak bende onu kaldırmaya çalışıyordum.
''Bir çocuk görüyorum burada... Siz daha önce birlikte bir çocuk bakmışsınız.''
Abadan'ın o garip sesi üzerine aniden duraksadım ve ona baktım
Nereden bildi ayol bu, bakıcılık yaptığımızı...
Ben duraksayınca İlknur beni yerime oturtuverdi.
''Evet, doğru Vallahi.''
''Daha önce de köpek kovalamış seni...'' Başıyla beni işaret etti.
İlknur bana baktı, ''Aha! Bunu da bildi.''
Kaşlarımı çattım. ''Bir dakika ya, siz bunları nereden biliyorsunuz?''
Adam güler gibi oldu. ''Biz biliriz.'' Sesini titreterek mırıldanmıştı, bu sözleri.
Abadan, gözlerini kapatıp iki parmağını suyun içine soktu, suyu karıştırmaya başladı. ''Ey Cin! Bana bu kızların gelecekteki eşlerini göster...''
Adamın arkasındaki perde oynayınca, korkuyla yerimden sıçradım. Perdenin arkasından gelen cılız ışıktan anladığım kadarıyla, perdenin arkasında kapkara bir şey vardı.
Yahu gerçekten cin mi var burada?
İlknur koluma yapışıp tırnaklarını etime geçirdiğinde, çığırmamak için kendimi zor tuttum. Hayır, madem korkuyorsun neden kalkmıyorsun?
Abadan aniden gözlerini açtı, bize baktı. ''Görüyorum!'' diye bağırdı. ''Sizin gelecekteki eşleriniz...''
Boşta kalan elini bize doğru uzattı. İlk başta kısık çıkan sesi, aniden yükseldi. '' Hayatınıza aniden giren bu iki genç.''
İlknur, kolumu bıraktığı gibi dizleri üzerine yükseldi. ''Amca gözünü seveyim şu suyu çevir. Yanlış görmüşsündür, çevir sen, çevir.''
İlknur'u bu defa yerine geri oturtma ihtiyacı duymadım.
''Böyle alın yazısının içine tüküreyim ben.'' diye mırıldandım.
''Böyle yakışıklı koca bulmuşsunuz, niye istemiyorsunuz? Siz bunları daha tanımamışsınız, onlar iyi insanlar. İleride bunlar çok zengin olacaklar, çok sevilen insanlar olacaklar. Hatta birisi doktor olacak. İleride bunların kapısında yalvarırsınız, böylelerini bir daha bulamazsınız.''
Abadan Amca'ya bakıp alayla güldüm. ''Biz onun doktorluğunu da gördük. Kız çocuğunu sünnet edip geldiler. Hey yavrum, hey!'
'' Amca çevirsene, ne duruyorsun!''
İlknur sesini yükseltti ve ayağa kalktığı gibi Abadan'ın yanına doğru adımladı. Herhalde cinlerle kendisi konuşacaktı, Bayan Mükemmel. Bunu gören Abadan, içi su dolu kabı eline aldı, İlknur'dan saklamak istercesine.
İlknur, Abadan'ın yanına gelmişti ki, aniden perdenin arkasından kendine uzatılan eli görünce çığlık atıp geri kaçmaya çalıştı. Ancak minderlere takılması ile sırtüstü yere düşmesi bir oldu. Bu sırada ben ve Abadan Amca aynı anda İlknur'a atılınca, Abadan elindeki suyu unutup tabağı havaya doğru savurdu.
Ve tabağın içindeki tüm su İlknur'un üzerine döküldü.
''Subhaneke, Subhaneke, Subhaneke... Allah'ım devamını unuttum Ya Rabbim! Cinler üzerime işiyor Allah'ım, çarpılacağım.''
İlknur, korkudan gözlerini kapamış, deli gibi mırıldanıp dururken onu kaldırmak için elimi omzuna koydum.
''Allah, üstüme saldırıyorlar!''
İlknur'un beni cin sanması üzerine suratımın ortasına sert bir yumruk yemem bir oldu. ''Allah belanı....'' diye mırıldanıp acıyla burnumu tuttum. ''Gözlerini açsana geri zekalı!''
İlknur sonunda gözlerini açıp etrafına bakındı. Cinleri göremeyince hemen kalktı, yanıma geldi. Burnumu tuttuğumu görünce, ''Kanka, sana da mı saldırdılar?'' dedi.
Hee İlknur, bir şey saldırdı ama bu cinler değil...
Gözlerimi birkaç saniye kapatıp sinirimin geçmesini bekledim. ''İlknur, geç otur şuraya. Asabımı bozma!''
İlknur uslu uslu yerine oturdu, ellerini dizleri üzerine yasladı ve bakışlarını Abadan Amca'ya çevirdi.
''Sessiz olun! Cinleri kızdırdınız!''
''Amca, gözünü seveyim boz şu işi. Biz bu heriflerle iki dakika kavga etmeden duramıyoruz. Evlendiğim gün mahpuslara düşmek istemiyorum.'' dedim, burnumu ovuşturarak.
''Artık geri dönüş yok kızlar. Kaderiniz, alın yazınız artık değişmez.'' Adam eliyle İlknur'u işaret etti. Başımı çevirip İlknur'un ıslanmış saçlarına baktım.
''Aferin İlknur, kaderimizde baştan aşağı yıkandın. Senin yüzünden geleceğin potansiyel katili olacağım. Kalk gidelim! Zaten adamın ne bozduğu var, ne de bir işe yaradığı... Yürü!''
İlknur benimle birlikte ayağa kalktı ancak olduğu yerde öylece durdu. '' Amca, acaba senin bu cinlerde mi bir sıkıntı var. Onlar yanlış bilgi vermiştir, bir daha sor sen.''
Tövbe, Bismillah! Az önce üzerine işediler diye çığıran kız, şimdi gelmiş cinlerin bilgisine laf ediyor. Bu ne cesaret yiğidim!
Abadan sesini yükselttiğinde, aynı anda arkasındaki perde de deli gibi sallanmaya başladı. ''Onlar asla yanılmaz!''
Ayağa kalkan Abadan'a öylece bakakaldım. Arkasında kendiliğinden sallanan perde, etrafından yayılan dumanlar ve havada çakan şimşekler... Gür sesi odada yankılanırken, bir an için odadaki eşyaların mistik bir şekilde havalandığını falan düşünmeye başlamıştım.
Öyle korkutucu görünüyordu ki, İlknur'un yavaş yavaş salmaya başladığına emindim.
''Akkansukkan, ben altıma yaparkan...'' diye mırıldandı İlknur.
Kolundan tuttuğum gibi kendime çektim. ''Biz kaçarkan...'' diye de sözüne devamettim.
Başını ağırca salladı. Elimi kapı koluna yasladığım sırada, Abadan işaretparmağını bize doğru uzattı. ''Bu gün, yarım saat içinde onlarla yenidenkarşılaşacaksınız.''
''Yapma ya, yine mi?'' diye mırıldandım.
Bu gün onları çekecek havamda değildim.
''Ezos Kafe'de, kaderiniz sizi bekliyor.''
''O zaman biz bekletmeden gidelim, değil mi?'' dedi İlknur.
Kapıyı açtığım gibi kendimi İlknur ile birlikte dışarıya attım.
Ayakkabılarımızı giyip evden dışarıya çıktık.
***
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top