Lanetlenmiş gözler

Slm cnmler. Evet uzun bir aradan sonra geri döndüm. Kusura bakmayın finallerim vardı. Ablanız üniversiteli(çoğu dersten kaldı kendileri). Neyse olaya dönüyorum bu gün kaos yazıcam muhahahhahahahahahahahhahah (umarım).

🗣Sevdiğim insanları kaybetmekle lanetlenmişti gözlerim ama ben bunu çok geç farkettim🗣

Abisinin son nefesini verişini izledi kız gözyaşları içinde. Nefes alıp verişleri azalırken, sanki kendi nefes alışının yavaşladığını hissediyordu. Sanki aldığı oksijen kalbine batıyordu. Abisinin ölürken çektiği acıyı hisseti küçük kız. O aşağılık palyaço hepsini çekmişti. Ve boom bir patlama sesiyle bütün acısı son bulmuştu abisinin. Yıkılan binanın taşları yanarken sanki yanan taş değilde kendisiymiş hissetti. Abisi kurtulmuştu belki ama acılar içinde kıvranıyordu küçük kız.

Ve bir anda gözlerini açıp yataktan fırladı Martha. Kanter içinde uyanmış ve nefes nefese kalmıştı. Jason'un ölümünü rüyasında görmüştü yine. Derin derin nefesler aldı ve yataktan kalkıp gardroba ilerledi. Terlemişti ve üzerini değiştirmeliydi. Elini attığı ilk pijama takımını giydi.

(Neden bilmiyorum ama pijama takımı bu)

Tekrar yatağına uzandı ve kendine söylendi.

"Tanrım umarım tekrar kabus görmem."

İlahi bakış açısı

Eski harabeye dönmüş bir ilkokulun bahçesinde simsiyah saçları gri gözleri olan genç adam kucağında tuttuğu kızıl kısa saçları olan kıza hüzünle bakıyordu. Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki sanki kızın gözlerini açması için dünyaları verebilirdi.

Küçük ateş topuna benzer blaoncuğun içindeki görüntüler bir anda kayboldu ve yeşim gözlü oğlanın gözlerinden bir kaç damla yaş düştü. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu ama ablası yan odadaydı ve duyabilirdi. Tam bu düşünceler beyninde dönerken odasının kapısı tıklatıldı ve kapının eşiğinde ablası belirdi.

"Iyi geceler Mathew rahatsız ettiğim için özür dilerim. Uyuyamadım da, içimden bir ses seninde uyuyamadığını söyledi. Onun için geldim. Girebilir miyim?"

Çocuk başını evet anlamında salladı. Kız odaya girip kapıyı kapattı ve bir sandalye çekip oturdu.

"Eeee anlat bakalım sen neden uyuyamadın?"

Çocuk başını eğdi ve dudaklarını büzüp konuştu.

"Çok kötü kabus gördüm."

"Öyle mi? Bende aynı şekilde. Rüyamda Jay abinin öldüğü günü gördüm sen ne gördün?"

Çocuk biraz durdu ve konuşmaya devam etti.

"Çok değer verdiğim insanları kaybedeceğimi."

On beş yaşındaki kız kendisinden beş yaş küçük kardeşine hüzünle baktı ve aynı hüzünle gülümsedi.

"Ben bu ailede sadece benim gözlerimin sevdiklerimin acısıyla lanetlendiğini düşünürdüm. Ama yanılmışım. Belli ki benimle aynı gözleri taşıyanlarda bununla lanetlenmiş."

Kız tekrar gülümsedi ve devam etti.

"Ama endişelenme senin için değerli olan her şeyi kouyacağım. O yüzden kaybetmekten korma çünkü kaybetmene izin vermem."

Odanın kapısından bir ses geldi.

"Hangi güçle. Güçlerin bile yok. Meta değilsin ki? Hangi güçle koruyacaksın.''

Kızıl saçlı kız sesin geldiği tarafa yani kapı eşiğinde duran kız kardeşine döndü.

"Yarın kılıç taliminde hangi güçle olduğunu sana göstereceğim velet."

Küçük kız kardeşin arkasında en büyük abileri belirdi.

"Bence Ashley'e karşı biraz insaflı ol Martha. Akşam olunca bayılıyor."

Onun yanında da en küçük erkek kardeş belirdi ve söz.

"İnsaf mı dedin Allen abi? İnsafta ne yeniyor mu? Bence canına okumalı."

Kapının eşiğindeki yeşil gözlü huysuz ve ukala çocuk ablasına baktı ve sözlerine devam etti.

"Sende bana hiç uğramıyorsun üvey evlat muamelesi görüyorum burda. Sanki ben senin üvey kardeşinim."

Kızıl saçlı kız gülümsedi ve kollarını kocaman açtı.

"Gel buraya eşşek."

Çocuk heyecanla ablasına koştu ve sarıldı.

Allen:
"Bence hep beraber uyuyalım."

Mathew:
"Yatağım o kadar büyük değil."

Kızıl saçlı kız biraz düşündü ve cevap verdi.

"Hey bir önerim var; bu ara havalar  sıcak zaten acaba dışarıdaki hamakta uyusak."

Hepsi aynı anda başını sallayıp bu öneriyi onayladı ve kalkıp dışarı çıktılar.

...

Gece hepsi dışarı çıkıp hamakta uyumuş olsalarda sabah herkes kendi yatağında uyanmıştı. Kız gülümsedi ve  kendi kendine konuştu.

"Büyükbabam taşımış olmalı."

Kalkıp dişlerini fırçaladı ve hızlı bir duş aldı.

           (MW'nin yaptığı konbin)

Aşağı inip ana salona girdiğinde bütün kardeşlerini yemek masasına oturmuş halde buldu ve alayla gülümsedi.

"Vaaaay benden erken kalkmışsınız. Tamam sanırım sizi takdir ettim."

Küçük kız yine ablasıyla dalga geçti.

"Evet hayatımız seni bekleyerek geçti. Neredeyse meta olmanı beklerken çürümüştük meta olamadın ama neyse. Bugünde kahvaltı masasında bekledik."

"Bak seeeen öyle mi?"

"Evet."

Konuyu dağıtan abilerinin naif ve içten sesi olmuştu.

"Martha bugünkü ortaokul mezun toplantısına gidecek misin?"

"Hayır gitmeyi düşünmüyorum. Onun yerine Wayne malikanesine gidip orda bir süre boş boş oturmayı düşünüyorum."

Genç adam konuştu.

"Aslında ben şey diyecektim. Sizin toplantı benim bugün kaydolacağım Gotham Akademi'nin bahçesinde olacak. Başvuru ve kayıt işlerim var ama gerginim. Sen benimle gelirsen daha rahat hissederim."

Kız ciddi ve birazda sinirli bir ifadeyle abisine bakıyordu. Önce derin bir nefes aldı ve sonra sakince bırakarak cevap verdi.

"İyi gelirim. Sizin için gelgiti bile döndürürüm."

Çocuk gülümsedi ve cevap verdi.

"Teşekkür ederim ama o kadarda uçma."

Mezunlar buluşmasında

Üzerinde pembe bir bluz ve pembe mini etek olan kız Gotham Akademiye giriş yaptı ve arkadaşlarını görünce sevinçle çığlık attı. Arkadaşları da onu görünce aynı şeyi yaptılar. Balık etli bir çocucuk konuştu.

"Tanrım Mina ne kadar güzelsin."

Jihye:
"Sen salak mısın Andreas o hep güzeldi."

Mina:
"Eeee herkes burda mı? Martha yok mu?"

Jihye:
"Neden o kızı soruyorsun? Sana yaptıklarını unuttun mu yoksa?"

"Hepsi geçmişte kaldı. Hem hepimiz artık liseliyiz. Bence bunları aşmalıyız. Tanıdık birinden yeni numarasını buldum. Onu arayıp geliyorum."

Kız telefonla Martha'yı aradıktan sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Arkasından bakan kızlardan biri konuştu.

Elijah:
"Anlamıyorum Martha ona o kadar kötü şeyler yapmasına rağmen neden hala onunla arkadaş kalıyor."

Jihye:
"Çünkü Mina çok iyi kalpli. Ah tanrım onu korumamız gerek."

Bu konuşmalar dönerken Mina arkadaşlarının yanına geldi ve sevinçle konuştu.

"Martha birazdan geleceğini söyledi ne güzel değil mi? Yıllar sonra hep bir arada olacağız."

...

Kızıl uzun saçları olan kız bisikletini son hız sürüyordu. Üzerinde siyah dizlerinde kaln elbise kendisine bir hanım havası vermişti.

                   (Martha'nın elbisesi)

Üzerine deri bir ceket giymişti ve söyleniyordu.

"Tanrım insanlar bu elbise denen kafeslerle nasıl rahat ediyor. Neyseki direkt sabahki konbinin üzerine geçirdim."

Tam o sırada kulağında bir çınlama hissetti ve bisikletin dengesini kaybetmeye başladı. Kendisine doğru gelen arabada kızı farkedince fren yaptı ve kızın bisikletine aniden çarptı. Neyse ki kız kendisini bisikleten atmayı başarmıştı ve yere sırt üstü düşmüştü. Arabayı kullanan delikanlı hızla arabadan indi ve kızın tam tepesinde durdu.

"Tanrım çok özür dilerim çok özür dilerim. Lütfen ölmemiş ol lütfen ölmemiş ol."

Kız gözlerini araladı ve tepesinde kendisine tersten bakan uzun saçlı çocuğu gördü.

"Woaw sen kimsin?"

Çocuk endişeyle konuştu.

"Ben Tye Longshadow. Kusura bakma sana çarptım."

"Aslında hiç önemli değil. Zaten bunu her sene mutlaka yaparım."

Oğlan bu espriye güldü ve kızda hafif bir tebessüm ederek ayağa kalktı. O sırada kızı telefonu çaldı ve kız aramayı reddederek konuştu.

"Beni aramana gerek yok Mina burdayım."

Mina diye seslendiği kız şaşkınlıkla genç kıza baktı. Aslında eski ortaokul arkadaşlarının hepsi Martha'ya bakakalmıştı. Kız masaya doğru ilerledi ve boş olan sandalyeyi çekip oturdu ve garsona seslendi.

"Garson bey bakar mısınız? Bana üç kase ramen getirir misiniz? Ve mümkünse soya sosu ayrı olsun."

Ve kız sırtını sandalyeye yaslayarak konuştu.

"Eeee görüşmeyeli ne var ne yok?"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top