Bölüm 32: Kazanılan Hatıralar
İçim içimi yiyor, yazarken resmen ellerim titriyor. Ve... Kitabın son bölümüne gelmiş bulunmaktayız. Umarım buraya kadar çok sevmişsinizdir, çok keyif almışsınızdır. Ve umarım hangi karakterin hangi teşkilattan olduğunu çözmek için suyunuzu çıkartmışsınızdır. Bölümü seveceğinizi umuyor ve yorumlarınızı bekliyorum. ^^
Bölüm 32: Kazanılan Hatıralar
27,03,20
Salondaki samimiyetsiz konuşmaların üzerini örten o gürültülü müzik sesinin verdiği rahatsızlıkla dolu aynı zamanda insanların o acı bakışlarını örtemediği sahte gülüşlerinin arasında kaybolduğum bir geceydi.
Karanlık bir köşede, kendi kabuğuna saklanmış yavru kaplumbağa misali öylece etrafı izliyordum. Sevmediğim ve en ufak bir heyecan dahi duymadığım bir balodaydım.
Gürültülü müziği bir kenarı bırakırsak, insanların rahatsız edici kahkaha sesleri alanda baş gösteriyordu. Delirmiş gibi eğlenen ve hiç durmadan alkol dolu bardakların sonunu bulan insanların sarsak adımlarını takip ediyordum. Boncuk boncuk terleyip havada garip bir koku oluşturmalarına rağmen durmadan sallanan insanlar korkunç bir karmaşa oluşturuyordu. Ve oturmuş, ihtişamlı salonun ışıklarından oldukça uzakta bu karmaşayı seyrediyordum.
Balo salonu kocamandı; Etraf eğlence merkezlerini andırırcasına karanlığa bürünmüş ve rengârenk ışıklar ile gotik bir hava katılmıştı. Müzik sesi dört bir yana yerleştirilmiş devasa hoparlörle etrafa dağılıyordu. Müzik o kadar şiddetliydi ki, hiç kıpırdamadan oturuyor olmama rağmen eteklerim havalanıyor, saçlarım dalga dalga sallanıyordu. Kulaklarımda rahatsız edici bir ağrı baş göstermişti. Göğsüme bağlı ellerimi çözüp şakaklarım ovaladım ve bu gürültüye daha ne kadar dayanabileceğimi tartmaya çalıştım.
''Elis!'' diye bağırdı birisi. Dans eden kalabalığın arasından sallana sallana gelen ve elindeki bardaktan dökülen içkiyi amaçsızca yakalamaya çalışan Çisem'e baktım. Bana sesleniyor ve yanına gelmem için elini sallıyordu. ''Kız kalksana!'' diye bağırdığında, etrafındaki birkaç insan dönüp ona gülmeye başladı. ''Ah üzgünüm,'' deyip koştura koştura yanıma geldi.
''Neden hala oturuyorsun Elis? Geldiğimizden beri bir gram hareket ettiğini görmedim. Bu senin mezuniyet partin ama burada resmen senin yerine de eğlenmeye çalışıyorum. O koca kıçını kaldır ve biraz salla!''
Başımı iki yana salladım. ''Kıçım kocaman falan değil,'' dedim. Ancak o kadar kısık çıkmıştı ki sesim, Çisem duyamamış ve kalkmam için söylenmeye devam etmişti. Üzerindeki minicik eteği aşağıya doğru çekiştirdikten sonra içeceğini tek dikişte bitirdi ve bardağı öylesine bir yere fırlatıverdi. ''Hemen kalkmazsan insanlara kabız olduğunu söyleyeceğim. Vay, şuradaki yakışıklının bunu duymasını istemezsin değil mi? Hadi kalk!''
Çisem, tüm itirazlarıma rağmen kolumda tutup zorla ayağa kaldırdı beni. Karanlık alanda beni zorlukla kalabalığın arasına sürükledi ve dans eden insanların yanına gelir gelmez elimi bırakmadan kendi etrafımda bir tur dönmemi sağladı. Dönüşümle birlikte öylesine tutturduğum saçlarım savruldu, bir an için topuzumun açılacağından korktum. Ayaklarıma dolanan uzun, koyu yeşil elbisemi toparladım ve Çisem'e ayak uyduruyormuş gibi davrandım. Ancak böyle bir günde dans edebileceğimi düşünmüyordum.
Zira... Bugün ayın yirmi yedisiydi. Mart'ın yirmi yedisinin benim için ne kadar özel olduğunu buradaki hiçbir insan bilmiyor, hatırlamıyor ya da her şeyden öte anlayamıyordu. Tam beş yıl önce bugün annemi kaybetmiştim ve sevdiğin birini kaybetmenin üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun hala ilk günkü gibi canını yakıyor oluşuna defalarca şahit olmuştum.
Bugün benden çok şey almıştı beş yıl önce... Ve kaç yıl geçmiş olursa olsun her yıl aynı günde bir parçam daha eksiliyordu, geride kalmış anılarıma bağlanıp kalmışlar gibi. Bir şekilde uzaklaşamıyordum, unutamıyor ya da öylesine bir kenara fırlatamıyordum.
Bugün, babamın beni mezuniyet cüppem ile görüp mutlu olması için, en mühim anılarımın tazelenmesine neden olan bu günü es geçememiştim. Babamda benim gibi annemin yokluğuna üzülüyor, her yıl aynı mezarın başında benimle yas tutuyordu ama bir çocuğun annesine duyduğu hüznü hiçbir bireyin anlamayacağını düşünüyordum.
Bugün burada olmamın tek sebebi; olurda bir gün babamı gerçek anlamda kaybedersem, onunla daha fazla güzel anı biriktiremediğim için ileride pişmanlık duyacağımdan korkmamdı. Annemle 18 yıllık birikmişlerim vardı ama gün gelip yokluğunu en derinden hissettiğinde hiçbir anının yeterli gelmediğini anlıyordu insan. Keşke biraz daha yanımda kalsaydı da, şu güzel günümde de benimle olsaydı diyor; ileride güzel anılarımı hatırlarken, annemde oradaydı ve şunları söylemişti diye hatırlamak istiyordum. Ama şimdiden sonra bu mümkün değildi ve her şeye rağmen pişmanlık duyan yine bendim.
Bu yüzden, babamın mezuniyetimi görmesini istemiş, onunla bu özel anımı paylaşmaya karar vermiştim. Ve işte oradaydım... Keşke annemde burada olsa, diye söylenmek isteyen kırılgan kalbimi susturmuş ve anılarımızı saklayacak olan o fotoğraf karelerinde gülümserken çıkmak için çabalamıştım.
İşte burada, tüm dertlerini bir günlüğüne bir kenara bırakıp eğlenmeye çalışan bu insanların arasında kalmıştım. Onlar kadar güçlü değildim, onlar gibi eğlenemiyordum, kabuğumun kırılmış taraflarının yükü altında eziliyordum.
Dans eden kızlardan birisi bana çarpınca öne doğru sendeledim ve eteğime takıldım. Çişem'in yardımı ile düşmekten son anda kurtulurken yaşadığım anlık şoku silkeledim ve doğruldum.
''Üzgünüm Çisem ama dans edebileceğimi sanmıyorum.''
''Hadi ama Elis,'' diye mırıldandı Çisem. Her bir harfi ayrı ayrı uzatarak sevimli bir şekilde ısrarda bulundu. Ancak bilinci yerinde olmayan bu kızı kırıp kırmamak o an için umurumda olmadı. ''Üzgünüm, yerime geçeceğim.''
''İyi, ben senin yerine eğlenmeye devam ederim.''
Evet, bu konuda oldukça başarılıydı.
Onunla, 2015 yılının bende bıraktığı acı hatıralardan sonra yaklaşık bir sene kadar görüşmemiştim. Aslında bu sürede kimseyle görüşmemiş ve başımı dahi kaldırmadan ders çalışarak üniversiteye hazırlanmıştım. Bir sene geriden geliyor olsam bile, sonunda istediğim üniversiteyi kazanmış ve dilediğim bir bölümde okuma fırsatı yakalamıştım. Babam, üniversiteye geçtiğimde her şeyin düzeleceğini ve edindiğim yeni arkadaşlar ile büyüyüp farklı bir kız olacağımı söylemişti.
Ama her zamanki gibi utangaç ve çekingen yanımı yenemediğim gibi; üstüne güven problemi yaşayan, her daim aklına üşüşen acı hatıraları ile boğuşmaktan hiçbir zaman eğlenceden anlamayan sıkıcı bir kız olmuştum. Çisem'den başka arkadaş edinememiştim bile. Değişmemiş, büyümemiş ve gittikçe gerilemiştim adeta.
Yapabileceğim her şeyi denemiştim, babam psikolojik destek bile almamı sağlamıştı ama hiçbir şey değişmedi. Ben yine bendim, hiçbir zaman fazlası olamadım.
En önemlisi ise... Onu hala bekliyor olmamdı. Son görüşmemizde, beni babamın yanında öylece bırakıp gittikten ve adamakıllı bir veda etmeden hemen önce söylediği sözlerinde, kabuğundan bir süre uzaklaşacağımı söylemişti. Bu, her zaman için geri dönebileceği anlamına geliyordu ve ben tüm tehlikeleri göze alarak onu bekliyordum.
Neden bilmiyorum, nasıl bilmiyorum ama bir şekilde Barkan beni kendine bağlamış, suyunu arayan çölzedeler gibi çaresiz bırakmıştı beni. Beş yıldır ufacık bir haber dahi almamıştım ondan. Gözlerim hep etrafta gezinmiş, alelade bir köşeden çıkıp beni bulacak umuduyla tutuşmuş ve hep yolunu gözlemiştim.
Kandırıldığımı hiçbir zaman düşünmedim. Ona artık güveniyordum ve bir şekilde geleceğini biliyordum. Beklemem gerekiyordu çünkü geri dönülemez bir şekilde ona ait kılınmıştım. Bu yaralı kız, onun kabuğuna tutunmak için can atıyordu.
Arkamı döndüm, kalabalığın arasından sıyrıldım ve biraz önceki karanlık köşeme yeniden döndüm. Ayağımdaki topuklulardan dolayı rahat hareket edemiyordum ve topuklularıma dolanan abiyem bana zorluk çıkarıyordu. Yanlış bir elbise seçimi yaptığımı düşündüm. Bu konularda hala beceriksizdim.
Karanlığıma sığınmaya hazırlanmış ve rahat koltuğuma oturmak üzereydim ki, biraz önce orada olmadığına emin olduğum bir nesnenin beni hazırlıksız yakalamasına neden oldum.
Kalkıp Çisem'in yanından geri dönmem en fazla bir dakikamı almıştı ancak burada, tamda kalktığım koltuğun üstünde burada olmaması gereken bir kolye vardı.
Bu benim kolyemdi.
Barkan'dan geriye tek kalan şeyi saklamış ve onu kendime kolye yapmıştım. Üzerinde, madeni paranın tam ortasından geçmiş ve kadın kabartmasını yerle bir etmiş kurşunun olduğu bu gümüş parçasını özenle koruyordum. Bunca zaman boynumdan hiç çıkarmamış, her daim kıyafetlerimin altında, kalbimin üstünde saklamıştım. Bu, Barkan'ın bana bıraktığı ve varlığının bir rüya olmadığını hatırlatan tek şeydi.
Ancak bugün burada olmaması gerekiyordu. Zira mezuniyet elbiseme yakışmadığını savunarak bana zorla çıkartmış ve evde bırakmama neden olmuşlardı.
Ama şimdi karşımdaydı. Avuçlarımın arasında, parmaklarımın hemen altındaydı.
Başımı ağırca kaldırdım, arkamı dönüp etrafıma bakındım. Bu herhangi bir insanın yapabileceği kötü bir şaka değildi çünkü kolyenin varlığından haberdar olan sadece iki kişi vardı; biri Çisem, diğeri babamdı.
Bunun bir şaka olmadığını, bunun ondan gelen bir mesaj olduğunu biliyordum. Ama bir an için bunun mümkün olup olmadığını sorgulamam gerekti. Bunca zaman sonra karşıma çıkması mümkün müydü?
Onun burada olması mümkün müydü?
Gerçekten gelmiş miydi?
Başımı iki yana salladım ve hareketlenen göz pınarlarıma durmaları için yalvardım. Gözlerim süratle kalabalığın arasında gezindi. Renkli ışıklar görüşüme engel olsa da, dans eden insanların arasına daldım ve deli gibi etrafıma bakınmaya başladım. Beni fark eden Çisem yanıma geldi.
''Vay canına, dans etmeye mi karar verdin?''
Başımı iki yana salladım ve ona bakmakla vakit kaybetmeyi göze alamadım. ''H-hayır Çisem, sen devam et.''
Çisem beni durdurmadı, bende insanlara çarpa çarpa ilerlemeye başladım. Sonra biran... Sadece kısacık bir an gözümün ucu ile kalabalığın arasında duran ve bana doğru bakan bir adam gördüm. Karanlıkta kalmış uzun boyuna saliselik ışıklar vurdu ve karanlık gözleri parıldadı.
O kadar hızlı bir şekilde kaybolmuştu ki, bir an için varken biran sonra gözlerimi kırpıştırmam ile yok olmuştu. Bunun, zihnimin bir aldatmacası olmaması için yalvardım. Çünkü her bir hücrem onu görme özlemi ile dolmuştu.
Onu gördüğüm yere koştum, durmadım. Eteklerimi topladığım gibi insanların arasından geçtim ve kalabalığın sonuna geldim. Karşıma çıkan çift kanatlı kapı balo salonundan ayrıldığımı belli etse de, avuçlarımdaki kolyeyi sıkıştırdım ve ilerlemeye devam ettim. Karanlık koridorlar arasında ilerledim, belli belirsiz gördüğüm gölgeyi takip ettim.
Siluet onu andırıyordu, gölgeler onu andırıyordu.
''B-barkan?'' diye seslendim. Beş yıl sonra ilk defa adı dudaklarımdan döküldü. Dudaklarım titredi, derim gerildi. Onun adını söylemek bile umudumu körükledi.
Gölge durmadı ama ben onu takip etmeye devam ettim. Gözden kaybetmeme rağmen koridor boyunca ilerledim. Sağa döndüğümde ise çift kanatlı, büyük bir kapı ile karşılaştım. Kapının sağ kanadı hafifçe sallanıyordu, az önce biri oradan geçmiş olmalıydı.
Heyecanla adımlarımı hızlandırdım ve koşarak kapıdan geçtim. Kapı ardımdan çarpıldı, gıcırdayarak sallandı. Karşıma çıkan loş salonun bir havuza açıldığını gözlerim etrafta herhangi bir canlının varlığını seçemeyince fark ettim. Binanın kapalı havuzunun olduğu alana gelmiştim. Etraftaki tek ışık kaynağı, havuzun dibine yerleştirilmiş ışıklandırmalardı. Beyaz renkli ışık suda dağılıp dalga dalga duvarlara yayılıyordu. Su, masmavi parıldıyordu ve duvarlarda sinema etkisi yaratıyordu.
İleriye doğru bir adım attım ve ışık çarpmadığından dolayı göremediğim yerlere göz attım. Topuklularım zemine çarpar çarpmaz tok bir ses alana yayıldı. Ritmik sesler yayarak havuzun çevresini dolaştım ve karanlık köşelere baktım ancak kimseyi göremedim. Burada kimse yoktu, benden önce kim girmişse onu bulamıyordum.
Omuzlarım hüzünle çöktü, avuçlarım arasındaki para derimi çizdi.
Yanılmıştım.
O burada değildi ve bu beni yaralıyordu.
Salondan çıkmak için arkamı döndüm ancak aynı anda karanlık bir siluete çarpmam bir oldu. Çarpmanın etkisi ile geriye doğru sendeledim, ince belime sarılan güçlü bir çift el beni tuttu. Belimdeki baskı ile bedenim karşımdaki kişinin bedenine çarptı. Topuz halindeki saçlarım omuzlarıma döküldü, bir kısmı yüzümü örtecek kadar savruldu. Uzun sarı saçlarım karşımdaki adamla aramıza girip ince tutamlar halinde adamın göğsüne dağıldı. Ellerim biranda çekilmemin etkisi ile güçlü kollara sarındı.
Nefes nefese kalmışken, görebildiğim ilk şey yapılı bir göğüs oldu. Burnuma tanıdık bir koku doldu, başımdan aşağı soğuk sular döküldü. Tüm bedenim ürperip gerilirken kollarında olduğum adamın kim olduğunu anımsadım. Algılarım bana ihanet etmedi, kabuğunu bulan bu küçük yavru tereddüt etmedi. Gözyaşlarım, gerçekliği kavrar kavramaz bir bir yanaklarımdan dökülmeye başladı. İlk gözyaşımda gözlerim yukarı tırmandı; adamın giydiği boğazlı kazağı takip edip kusursuz çenesine dek ulaştım. Kirli sakallar, simetrik bir çene hattı ve gerilmiş dudaklar karşıladı beni. Dudaklarımı kemirdim, gözlerim daha da yukarılara çıktı. O kusursuz esmer tenine çarpan dalgalı ışıkların yerinde olmak istedim.
Sonra kalın kaşları altındaki karanlık gözlerine çarptım. Gözlerimiz kesişti, dudaklarımdan acı bir feryat döküldü. ''Barkan...'' diye mırıldandım. Ona bakarak adını söylemeyi, onun kollarında ve onun kafesinde olmayı yıllardır hayal ettiğimi ona söyleyemedim.
''Elis,'' dedi tıslarcasına. Hıçkırıklarımı tutamadım ve bu özel anı özlemimle süsledim. Kollarına doladığım parmaklarımı omuzlarına çıkardım ve parmak uçlarıma çıktığım gibi hiç beklemeden ona sarıldım.
Belimdeki kolları sıklaştı ve sarılışıma karşılık verdi. Bedenlerimiz kusursuz bir çizgi ile bütünleşti. Yüzünü çıplak boynuma gömüp saçlarımı okşarken adını defalarca sayıkladım.
''Gerçekten burada mısın?'' dedim hıçkırıklarımın arasından.
''Gerçekten buradayım Elis,'' dedi derin bir nefes alarak. Kokunu çekti, kokusunu çektim.
Varlığını kabullenmek isteyen her bir hücremin çağrısına uydum ve onu sıkı sıkı sarmaladım. Geniş omuzlarına tutunan ellerimle mümkünmüş gibi onu içime katmak istedim. Bedenimi bir sıcaklık sardı ve ben yıllardır üşüyen bedenimi bu tehlikeli hastalıktan kurtardım.
''Seni özledim,'' diye mırıldandı. Sesi ninni gibi geldi, gözkapaklarım usulca kapandı. Belimdeki eli gamzelerimi sevdi, uzanıp saç tellerime dolandı.
''Çok beklettin.'' Yakınırcasına, isyan edercesine mırıldandım. Barkan kollarını gevşettiğinde ise ondan uzaklaşmaktan korkar gibi kollarımı daha sıkı doladım. ''Neden beklettin?''
Barkan'ın soluklarını dinledim bir süre. Yanı başımızdaki suyun kendiliğinden dalgalanması ile ışıkların karanlık ortamdaki hareketlerini hissettim. ''Özür dilerim,'' dedi. ''Özür dilerim güzelim. Seni çok özledim ama gelmek için doğru anı beklemeliydim.''
''Seninle olan her an, doğru anım Barkan.''
Bedenlerimiz bir nebze birbirinden ayrıldı ancak uzaklaşmadık. Barkan, alnını alnıma yaslayıp gözlerini usulca kapadı. Onun yüzünün her bir noktasını özenle taradı gözlerim, onun aksine. Onu uzunca izledim, değişen yüz hatlarını dikkatle takip ettim. Yüzü kusursuzdu, keskin hatları ve çıkık elmacık kemikleri hatırladığım gibiydi; dudaklarımla uzanıp kısa kirpiklerini öpmek veyahut parmaklarımla kalın kaşlarını takip etmek istedim. Omuzlarında duran ellerim ağırca ensesine dolandı. Beş yıldır hiç kestirmediğini belli eden uzun, dalgalı saçlarını yakaladım.
Barkan hırlar gibi bir ses çıkardı ve burnunu burnuma sürttü. ''Bu anı çok bekledim,'' dedi. ''Bizim ilerimiz burası Elis.''
Gözyaşım, mesut olan kalbimin kırılan parçalarını da aynı anda dışarıya kusuyordu adeta. Yaralı tüm parçalarım onun tek bir sözü ile onarıldı, yırtılan sevgim sık dikişler ile yamandı. Özlemim onunla şenlendi, onu yanımdayken daha çok özlediğimi fark ettim.
''Bizim ilerimiz burası,'' dedim.
Barkan gözlerini açtı, keskin irislerinin parıldadığını gördüm. Gözleri önce değişen yüz hatlarımı özenle taradı, sonunda ıslanmış dudaklarımda durdu. Dudaklarım kıpırdandı, gözleri titreşti. ''Artık kabuğumdasın Elis.'' Soluklandı, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. ''Artık seninleyim, bir daha gitmeyeceğim.''
Gözlerim dudaklarına düştü biraz sonra. Kıvrımları kıvrımlarıma yaklaşırken hiçbir şey yapamadım. Davet edemedim ama redde edemedim. Yaklaştı, dudakları dudaklarıma sürttü. İzin almak istiyormuş gibi değil de, vahşi bir hayvan gibi saldırmamak için kendini tutuyormuş gibiydi.
Kalbim hızla çarptı, nabız seslerim kulaklarımda yankılandı. ''Sonsuza dek,'' dedi. ''Birlikteyiz,'' dedim.
Ve dudakları dudaklarıma kapandı. Ona dair beslediğim tüm utangaç yanlarım özlemim tarafından bastırıldı. İlk defa tattığım bu hissin, karnımdaki kelebekleri savaştırmasına engel olamadım. Üst dudağımı dudakları arasına aldı, her bir hareketinde tenim karıncalandı. Karşılık veremeyecek kadar toydum hala onun karşısında, o beş yıl bizden hiçbir şey almamışta sadece özlem atmış kucaklarımıza gibiydi.
O ve ben aynıydık. Beş yıl önceki gibi tutuşuyorduk. Tenimiz ısındı, alev aldı. Çöller bizi yuttu, kum fırtınaları bedenlerimiz savurdu. Ancak birbirimizden kopmadık. Dokunuşları alevlendi, dudaklarının her bir hareketi şehvetleydi. Belimdeki ellerinin baskısını arttırıp beni iyice kendine bastırırken saçlarını çekiştirdim. Dudaklarımı aralamaya çalışan dudaklarına izin verdim. Dili dilime dolandı, lal olacak kadar çaresiz kaldım. Tutkuyla öperken beni, yalnızca ona tutundum. Karşılık veremeyecek kadar gücüm kesilmişti o an ama Barkan onu öpmemi istedi. Saniyeler birbirini kovaladı, saatler tıkır tıkır işledi. Dudaklarımız bir bütün halinde dans ededururken ayrıldık ve soluklanacak vakit tanıdık. Sık nefeslerim yüzüne çarptı, göğsüm her inip kalkışında göğsüyle buluştu. Sonra biranda yeniden dudaklarıma saldırdı. Birbirimize tutunduk, yasak bir meyveyi sömürür gibi tenimizin tadını çıkardık. Belimdeki elleri ağırca aşağıya kaydı, kalçamın üzerinde durdu.
Yine de utanmama neden olacak kadar arzulu bir şekilde kalçamı sıkıştırdı. İnce elbisemin üzerinden teninin baskısını hissetmek inlememe neden oldu. Biranda o kadar çok utandım ki, ensesindeki elimi çekip onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama Barkan, beni yeniden kendine çekip tenime sarındı.
''Kaçmak yok,'' dedi soluk soluğa. Hırıltılı nefesi ve tutkulu sesi iliklerimi ısırdı. ''Artık kaçmak yok,''
Barkan dudaklarımı öptü, çeneme ıslak öpücükler bıraktı. Elleri kalçamı ve bacaklarımı okşarken dokunuşları boynuma kaydı. Başımı geriye eğdim, açığa çıkan boynum ise Barkan tarafın işgal edildi. Tenimi ısırdı, dili tenimi ıslattı. Arzuyla inlediğini ve hırıldadığını duyan kalbim yeni doğmuş bir kuş gibi çırpındı.
Dokunuşları bir an olsun azalmayıp tutkusunun esirinde kalırken alnımı yeniden alnına yasladım ve zorlukla yutkundum.
''Neden bu kadar geciktin Barkan?'' dedim, cevaplar almak isteyen yanımı bastıramadan. ''Neredeydin?''
Yutkundu, sık nefeslerini kontrol almaya çalışarak ellerini sırtıma çıkardı. Elbisemin açıkta bıraktığı her bir noktamı öpmek onu yalnızca körüklüyordu.
''Serse...'' dedi. ''Serse'den kurtulmam gerekiyordu. Yoksa Demeter beni asla bırakmazdı.''
Gözlerim, dudaklarıma çarpan nefesi ile istemsizce kapandı. ''Kurtuldun mu?'' dedim. Şayet kurtulmamışsa, her an kalbinin durabileceğini bilmeliydim.
''Kurtuldum,'' dedi. ''Sonunda Demeter'den kurtuldum.''
''Nasıl?''
Soluklandı, şimdi anlatmak istemiyor gibi duruyordu ama duymak istiyordum. Şimdi duymak istiyordum çünkü bundan sonra geç olabileceğine inanıyordum.
''Operasyon geçirdim, zorlu bir ameliyat süreci oldu.''
''Operasyonu yapan kişi... Ona güvenebilir misin?'' diye sordum korkuyla. Zira, onu Serse'den kurtardığını söyleyip başka bir cihaz yerleştirmiş olabilirlerdi.
''Güvenebilirim,'' dedi. ''Çünkü onun çok değerli bir şeyine sahibim.''
''Ne?'' dedim, kaşlarım çatıldı. ''Operasyonu yapan babandı Elis.''
Kaşlarım bu defa aniden havalandı ve bedenim boşlukta kaldı. Barkan beni tutmuyor olsa aniden havuza düşebilirdim. ''N-nasıl yani? Babam mı?'' Başıyla onayladı. ''Babam bana hiçbir şey söylemedi.''
''Söylememesini ben istedim. Baban Serse'den çoktan haberdardı Elis, daha önce başka bir Agron'u özgürlüğüne kavuşturmuştu. Bunu anladığımda, ondan beni de kurtarmasını istedim. Yonga karşılığında cihazı içimden çıkardı ancak Demeter'in bu ihanete izin vermeyeceğini bildiğimden bir süre cihaz hala içimdeymiş gibi Demeter'e hizmet etmek zorunda kaldım. Geçtiğimiz yıllarda, Demeter beni birbirinden zor görevlere gönderip sadakat sınavlarına girmeye zorladı. Zor bir süreçten geçtim ama sonunda Demeter'in benimle olan bağından kurtuldum. Artık peşimden gelmeyecek, tamamen özgürüm.''
''Ama... Neden bana söylemedin ki? Senden bir haber alabilmek için nelerimi vermezdim ben. Başına bir şey geldi diye o kadar korktum ki...'' Sözümü yarıda kesti.
''Seni kullandığımı düşünmeni istemedim. Seni kullanıp bıraktığımı düşünebilirdin Elis ve ben senden ayrı olduğum o süre boyunca benden nefret ettiğini düşünerek yaşamaktansa, bunun daha katlanılabilir olduğunu düşündüm.''
''Zordu,'' dedim.
''Zordu,'' dedi.
Başımı salladım, ondan haber alamadığım yılları yine unutmaya hazır bir şekilde yalnızca ona kavuşmanın sevincini yaşamakta karar kıldım. ''Artık bir şey olmayacak değil mi? Kimse peşimizden gelmeyecek ya da bizi tehdit etmeyecek?''
''Hayır Elis, hiçbir şey olmayacak. Bizim ilerimiz tam burası ve bu nokta için her şeyimi verdim. Artık kalbimde bedenimde, tamamen sana ait. Ona istediğin her şeyi yapabilirsin, ''
Dudaklarım iki yana kıvrıldığında, Barkan uzanıp gülüşümden öptü. ''Onu çok seveceğim. Onu tüm kalbimle seveceğim Barkan.''
Güldüğünü duyar duymaz kirpiklerimi araladım ve yıllardır özlediğim gamzesine tutundum. ''Seni tüm kalbimle seveceğim.''
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top