Bölüm 19: Vyshe?
Barkan Elis'i yalnızca yonga için kullandı mı? Peki şimdi onu öldürmesi için önünde bir engel var mı? Vyshe'yi tanımaya hazır olun.
Bölüm 19: Vyshe?
Koştum, rüzgâr tenimi yarıp telaşlı adımlarımı birbirine dolarken durmamak için kendimi zorladım. Gözyaşlarım yine söz dinlemeyip ardımda bıraktığım adam için ağıt yakıyorlardı. Görüşümü bulanıklaştıran ve defalarca takılıp düşmeme neden olan tuzlu suyun beni yıpratmasına engel olamadım.
Uzun bir süre koştum, tehlikeden hiçbir zaman kurtulamayacakmışım gibi görünen karışık sokakları aşmaya çalıştım. Ancak dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimi çok sonra fark ettim.
Tıpkı biraz önce şirket binasıymış gibi kamufle olmuş olan tehlikeli sığınak gibi pek çok dükkan, ev ve sokaklar dalgalanmalar ile birbirinden ayrılıyordu ve ben, düşüncelerimi toparlamakta dahi zorlanırken hangi sokağa saptığımı unutup U çiziyordum.
Dakikalardır koşuyor olmama rağmen pek fazla yol kat edememiştim. Barkan'ın peşime düşüp beni bulması an meselesiydi. Bu yüzden döndüğüm her köşede karşıma çıkacak korkusuyla sağlam adımlar atamıyordum bile.
Sızlayan bileklerimi umursamadan koşmaya devam ederken, gördüğüm bina ile aniden durdum. Biraz önce kaçtığım bina yalnızca birkaç ev ötede, sokağın başında yükseliyordu ve cam kapının ardında hareketlilik vardı.
Telaşla tekrar geriye dönüp nereye sapmam gerektiğine karar vermeye çalıştım. Burası, gizemli bir labirentten farksızdı ve ben doğru dalgalanma duvarını bulamazsam bu küçük yerde kapana kısılıp kalacaktım.
Düşündüm, sabırsızca ayaklarımı yere vurdum ve etrafıma bakındım. Sonunda sağa dönüp gördüğüm sokağa daldım. Karşıma eğlence mekânlarının olduğu dar bir sokak çıkınca koşmaya devam ettim. Eski binaların duvarlarına çökmüş ve ellerindeki içki şişeleri ile şarkılar söyleyen bir grup insanı tedirginlikle geçtim. İnsanların bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum, sarhoşların bakışları ile tüylerim adeta diken diken olmuştu. Kalabalık gerimde kaldı ancak biraz sonra ardımdaki insanların arasında bir hareketlilik yükseldi. Bir adamın bağırıp şişeleri yere attığını duydum. İrkilip, yanımda park halinde duran siyah aracın arkasına saklandım. Başımı aracın arkasından uzatıp kalabalığın arasında neler olduğunu görmeye çalıştım. Yere çarpıp kırılan cam şişelerinin sesi sokakta yankılanırken kalabalığın arasında tanıdık bir siluet yakaladım. Esmer teni ile kirli yüzlü adamların arasına karışan Barkan'ın kalabalığı sorunsuz bir şekilde aşıp bu tarafa gelmeye çalıştığını görebiliyordum. Ben sokaklarda çaresizce koşa dururken o çoktan yokluğumu fark edip beni bulmuştu bile. Ölümümden kaçamıyordum, bir şeyler yapmalıydım.
Etrafıma bakındım ama aracın arkasından çıktığım anda uzun boyu ile kalabalığın ardını rahatlıkla görebilen Barkan'ın hedefinde kalacağımı biliyordum.
Arkamda büyük bir eğlence mekânı vardı; yerin birkaç basamak altından girişi olan, önünde iki kişinin beklediği, rengârenk ışıklarla çevrilmiş mekâna giremeyeceğim gayet açıktı. Benim gibi birini oraya almaları için hiçbir neden yoktu. Bu dar sokakta gidebileceğim hiçbir yerin olmadığını fark edince dudaklarımı dişledim. Birbirine çarpan dişlerim ve nereye tutunacağını bilemeyen ellerim ile Barkan'ın etrafındaki sarhoş adamları geçememesini diledim. Önümdeki aracın kapı koluna tutup, bacaklarıma dik durmaları için zorladım.
Sonra elimin altındaki kapı kolu titredi. Kaşlarım çatılırken başımı eğdim ve elimin altında kolaylıkla hareket eden kapı kolunu çektim.
Aracın kapısı kilitli değildi.
Biraz daha kuvvet uyguladığımda siyah aracın kapağı rahatlıkla açılacaktı. Bakışlarım anında aracın ön koltuğuna, direksiyonun altına kaydı. Ancak arabanın anahtarı üzerinde değildi.
Çarelerim tükeniyordu.
Tam pes etmiş bir halde, yere çöküp deli gibi ağlamayı planlıyordum ki önümdeki araba camında yansımamı gördüm. Şişmiş ve kızarmış yüzümün, küçük bir kız çocuğu gibi yanakları gözyaşları ile parıldayan yansımamın yanında, bembeyaz bir siluet belirdi. Upuzun beyaz saçları arasında parıldayan teninin çukurlarını oluşturan karanlık bir çift göz gördüğümde neredeyse korkudan çığlık atacaktım.
Ellerimi telaşla dudaklarımın üzerine kapatıp arkamdaki hayaleti andıran kadından kaçabilirmiş gibi başımı cama yasladım. Kalbim, resmen boğazımda atarken sakinleşmek için vaktim bile yoktu. Bir şıngırtı sesi duydum, bakışlarım tekrar cama çevrildi. Hayalet kadının elinde salladığı araba anahtarının havalanışını izledim.
''Yardımcı olabilir miyim?''
Duyduğum kadife ses, kalbimi sakinleştirip korkumu aniden sömürüp yok etti. Bu sesi tanıyordum, bu yansımayı tanıyordum. Ardımda kimin durduğunu biliyordum ve neredeyse, mutluluktan ağlamak üzereydim.
''E-evet,'' diye mırıldandım bir solukta. ''Lütfen.''
Başımı camdan ayırdım ve ağırca arkama döndüm. Sokağın başındaki kalabalığın bağırış çığırışlarını hala duyabiliyorken karşımdaki tanıdık simayı inceledim.
Beline dek uzanan upuzun saçları, uzun ve fit vücudu, geniş bir alına sahip olan kusursuz çehresi ve kırmızı bir ruj ile çevrelenmiş güzel gülümsemenin sahibini hatırlıyordum.
''Sen o kadınsın,'' dedim. ''Barda gördüğüm.'' Beni Barkan konusunda uyaran kadın...
Zamanında onu dinlemeliydim.
''Bundan sonraki yaşamında asla güvende olamayacağını ve muhtemelen ölümün senin için yakın olduğunu bilmelisin. Eğer imkânın olsaydı yanındakinden kurtulmanı söylerdim ama peşini bırakmayacağını biliyorum. Sana tek tavsiyem, kimseye güvenme ve hayatta kalmaya çalış. Yanındaki Agron'dan kurtul.''
''Evet,'' dedi başını yana eğerken. ''Senin için ne yapabilirim?''
Neredeyse yere çömelmiş bir halde durduğum için, kadına aşağıdan bakıyordum ve boyu şimdi, olduğundan daha uzun görünüyordu. Üzerinde oldukça cesur, göğüs dekoltesi olan deri bir elbise vardı. Beyaz saçları ile o kadar çok dikkat çekiyordu ki, önümüzdeki siyah araca rağmen Barkan'ın onu göreceğinden telaş yapıp onu yanıma çekmek istedim.
''Buradan çıkmama yardım eder misin?'' Sesim o kadar çaresiz çıkmıştı ki, kadın dudaklarını büktü. Uzun tırnaklara sahip elini kaldırıp çenesine yasladı. ''Kimden kaçıyorsun?''
Başım anında omzumun üzerinden geriye doğru çevrildi ve etrafını saran sarhoş adamlar ile tartışmaya başlayan Barkan'a baktım. Öfkeliydi, yüzü gerilmişti. Adamların arasından sorunsuz bir şekilde sıyrılamayacağını fark ettiğinden güç kullanmak üzereydi. Onu görünce kırılan parçalarımın daha da ufalandığını hissettim.
''Bir Agron'dan kaçıyorum.''
Başımı yeniden kadına çevirdiğimde onunda baktığım yere baktığını gördüm. ''L-lütfen yardım et. Ne istersen yaparım.''
Kadın bana baktı, gözlerime çarpan kehribar renkli gözlerinin büyüsünü es geçip sırıtan dudaklarından gelecek cevabı bekledim. ''Elbette yaparsın,'' dedi manidar bir sesle. Elinde tuttuğu anahtarları sallayıp tiz bir ses çıkmasını sağladı. ''Atla bakalım.''
Yardım etmeyeceğini düşünmüş, bir önceki sefer gibi beni burada bir başıma bırakacağını sanmıştım ancak kadın aracın etrafını dolanıp sürücü tarafına geçerken bende yerden kalkmadan olabildiğince iki büklüm bir halde yolcu koltuğuna oturdum. Neden yardım etmeyi kabul etmişti bilmiyordum ancak bunu düşünebilecek durumda değildim. Bedenimi iyice eğip koltuğun arkasına saklandım ve hala arabaya binmemiş olan kadına baktım. Kapının önünde dikiliyor ve Barkan'ın olduğu tarafa bakıyordu. Barkan'ın onu görebileceği korkusuyla hemen başımı çevirip Barkan'a baktım. Kalabalığın arkasından birkaç sarhoş adamın yere yığıldığını, diğer adamların ise korkuyla kaçıştığını gördüm. Baygın yatan adamların arasında yükselen Barkan'ın omuzları gerilmiş, kasları kaskatı kesilmişti. Yumruk halindeki ellerinin kızardığını görebiliyordum. Hızla inip kalkan göğsü ve çatılmış kaşları, öfkesini gün yüzüne çıkarmıştı. Bu tarafa doğru bakıyordu. Tehlikeli gözleri aradaki onca mesafeye rağmen gözlerime çarptı. Öfkeli çukurları yosun gözlerimi adeta delip geçti. Beni gördü.
İleriye doğru bir adım attıktan sonra diğer adımları hızla onu takip etti ve bize doğru koşmaya başladı. Telaşla bağırıp kadına seslendim. ''Geliyor! Geliyor! Bin lütfen!''
Beyaz saçlı kadın hızla sürücü koltuğuna geçti ve beklemeden gaza yüklendi. Araç, motorun gürültüsü eşliğinde aniden hızlandı ve bedenim geriye doğru çarptı. Aracın ani hızından dolayı olduğum yere adeta çakıldım. Barkan birkaç saniye içinde arkada kalırken kadın, usta manevralar ile dar sokakları aşmaya başladı.
Benim dakikalar önce kaybolduğum alanları, kadın hiçbir kafa karışıklığı yaşamadan hızlı hızlı geçerken araç biranda sarsıldı ve ben ne olduğunu anlayamadan süratle torpido kısmına çarptım. Tok bir sesin ardından alnımdan tüm vücuduma yayılan korkunç bir acının eşiğinde zorlukla arkama yaslandım ve neler olduğunu anlamaya çalıştım.
Yanımdaki kadın, yabancı bir dilde bir şeyler mırıldandı ancak nedensizce, onun küfür ettiğini düşündüm.
''N-neler oluyor?'' dediğimde, geniş alnını örten saçlarını hafifçe savurarak arkayı işaret etti. Hızla aracın arka camına baktığımda, gri bir araç ile bizi hemen arkamızdan takip eden Barkan'ı gördüm.
Bizi çoktan yakalamıştı. Altımızdaki siyah, son model araca rağmen çaldığı ilk araba ile bize yetişmeyi başarmıştı.
Yanımdaki kadın, üzerindeki deri elbisesine rağmen hiç zorlanmadan pedallara asıldı ve aracımız daha da hızlanmaya başladı.
''Kemerini bağla küçük kız,'' diyen kadını dinledim ve emniyet kemerimi zorlukla bağladım.
Geçtiğimiz her sokağın sonunda küçük çaplı bir dalgalanma yaşıyor ve şaşırtma amaçlı koyulmuş saydam duvarların arasından geçiyorduk. Böylece sokaklar adeta şekil değiştiriyor ve her seferinde farklı bir şehre dalıyorduk adeta. Metin'in dediği gibi güvenli, aynı zamanda da tehlikeli bir yerdi burası. Bu kadar yüksek bir teknolojiyi kimin kullandığından emin olamadım.
Dalgalanmaları her yaşadığımız anda değişen mekânı kavrayabilmek adına gözlerimi kırpıştırıp etrafı tarıyordum. Her dalgalanma anında aracımız sarsılıyor ve peşimizdeki Barkan'dan bir tık daha uzaklaşıyorduk. Ara sıra, arabanın renginin değiştiğini bile düşünmüştüm ancak bunun yalnızca göz yanılması olduğunu umuyordum.
Barkan bir kez daha hızlanıp arabaya çarpınca yanımdaki kadın şuh bir kahkaha attı. Tiz kahkahası o kadar melodik bir şekilde yayılmıştı ki araca, kadının bu kadar kusursuz bir görünüşe sahip olması bu durumda bile garibime gitti. Araç sarsıldıkça korkudan yerime sindim ve kapının kolluklarına tutundum.
''Araçta küçük bir kız olduğunu unutuyor olmalısın Agron,'' diye mırıldandı kendi kendine. Ona, Barkan'ın beni öldürmekle görevlendirildiğini, bu yüzden varlığımın onun için bir tehdit oluşturduğunu söyleme ihtiyacı duymadım. Çünkü zaten bunu biliyormuş gibi duruyor ancak Barkan'ı alaya alıyordu.
''Başaramayacağız,'' dedim. Daha önce aynı kaçış sahnesini Barkan ile yaşadığım anlar aklıma düşüverdi. Onunla birlikte kaçarken, şimdi ondan kaçıyor olmak aptallığımın bir sonucu olmalıydı. En başından hatalı olduğumu şimdi fark etmem ne acınasıydı.
''Ahh, güzelim,'' diye mırıldandı kadın, direksiyonu hızla sağa doğru kırarken. ''Bu riski göze aldıysam asla kaybetmem.''
Başını kısacık bir an çevirip bana baktığında, kehribar rengi gözlerinin hırsla parıldadığını gördüm. O, daha önce Barkan'ın görevini engellerse kendisine zarar geleceğinden bahsetmiş olmasına rağmen, şimdi her türlü sonuca göz yumarak bana yardım etmeye çalışıyordu. Neden yardım ettiğini anlayamıyordum, benim için hayatını riske atan insanlara artık güvenemeyeceğimi biliyordum.
''Neden yardım ediyorsun?'' diye bağırdım, sesimi duyurabilmek için. ''Bunu neden yapıyorsun?''
Kadın, bu defa başını çevirme zahmetinde bulunmadan araca hızlıca yön değiştirip dikiz aynasından Barkan'ı kontrol etti.
Onun aksine ben, başımı çevirip arkaya bakamıyordum. Çünkü Barkan'ın öfkesini görmek, yalnızca korkumun savaş nidaları ile ön sıraya çıkmasına neden oluyordu.
''Son gördüğümden bu zamana hiç değişmemişsin,'' dedi kadın. ''Hala çok safsın.''
Bir şey demedim. Nefes nefese, vücudum kaskatı kesilmiş ve ecel terleri döker bir halde yalnızca bu mide bulandıran korkunç yolculuğun son bulmasını diledim. Kadının kıvrak hareketleri ve direksiyon üzerindeki hâkimiyeti istemsizce bana umut vaat ediyordu ve Barkan'ı alt edebilecekmişiz gibi geliyordu.
Kadın, ''Hazır mısın?'' diye mırıldanınca neyden bahsettiğini anlamak için melül melül bakındım. ''Ne?''
Cevabım kendisini tatmin etmedi ancak yarım ağız gülümseyip, keskin gözlerini yola dikti. ''Görüşürüz tatlım.''
Kadın direksiyonu aniden sola doğru kırdı ve araç, süratle eğim alarak yana doğru devrildi. Zaman adeta yavaşladı. Bedenim ağırca sağa doğru eğildi. Yalnızca iki tekerlek üzerinde, yarım daire şeklinde dönen aracın içindeyken çığlık çığlığa haykırdım. Ellerim, devrilmek üzere olan araçta tutunacak bir yer bulmak için dolanırken kadın, aracın yan yatmış bir halde yol almasından hiç rahatsız olmamış gibi direksiyonun yan kısmındaki tuşlara basıp açığa çıkan bir kolu hızlıca çekti.
Saçlarım, şiddetli bir rüzgârın altında kalmış gibi yana doğru savrulup yer çekimine teslim olurken önümüzde güçlü bir dalgalanma oluştuğunu hissettim. Aracın ilerlediği yolda, iki sokağın arasında binalardan yükselen ve sokağın ortasındaki boşluğa doğru hareket eden su dalgaları birleşmeden saniyeler önce içinden geçtik.
Dalgalanmanın hemen ardından araç düzelip dört tekeri yeniden zemin ile buluşurken oturduğum yerden havalanıp geri çöktüm. Tüm uzuvlarım kaskatı kalmış bir halde şaşkınlıkla kalakaldım.
Araç dönerek durduğunda, ardımızda az önce kapanmış olan şeffaf duvarı görebilir hale geldim. Yalnızca iki saniye sonra Barkan'ın aracı hızla sola döndü ve beklenmedik bir anda süratle şeffaf duvara çarptı. Çarpmanın etkisini iliklerime dek hissettim, oluşan gürültü ile istemsizce irkildim. Aracın çarptığı yerde duvar dalga dalga kırıldı, güçlü bir çatırtı meydana geldi. Arabanın parçaları etrafa dağıldı. Aracın ön kısmı tamamen paramparça olmuştu ve beyaz dumanlar, durmaksızın yükselmeye başlamıştı. Araba birazdan patlayacaktı ve ben, göğsümün sıkışıp kalmasına engel olamadım.
''Bu onu yavaşlatır,'' diye mırıldandı kadın. Yaptığından oldukça memnun olduğunu, direksiyona çarptığı tırnaklarının melodisinden anladım.
Barkan'ın aracın içinde, o çarpışmanın tam ortasında yaralandığını tahmin edebiliyordum. Gözümün önüne gelen parçalanmış ve biraz sonra oluşacak olan patlamanın etkisi ile yanmış bir ceset parçası ile zorlukla yutkundum. Ne olursa olsun, Barkan'ın ölümünü bu şekilde görmek istemedim. Belki de onun ölmesini istemedim.
Gözyaşlarım yine beni yalnız bırakmayıp açık hava ile buluşurken gözlerimi kapadım ve çekinmeden ağladım. Yaşadıklarım çok fazlaydı. Kaldıramayacağım bir yükü omuzlarıma yüklemişlerdi ve ben gün geçtikçe eziliyordum. Gözlerim kapalı, vücudum tamamen gevşemiş ve koltuğa yığılmış halde orada öylece bekledim. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Barkan o araçtan sağ çıkamazsa, şimdiden sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Sanki tek kaçtığım kişi oymuş ve o da beni bırakınca her şey son bulacakmış gibi bir hisse kapıldım ve bu beni boşlukta kalmışım gibi ürpertti.
Uzay boşluğunda savrulan çaresiz bir nesne gibi hissettim. Hâlbuki kaçtığım kişi hiçbir zaman Barkan olmamıştı.
Biraz sonra, duyduğum yabancı dildeki küfürler eşliğinde gözlerim istemsizce açıldı. Gördüğüm ilk şey, parçalanmış araç oldu. Ardından da, alevlerin yükselmeye başladığı arabanın üstüne çıkmış ve elindeki silahı bize doğru doğrultmuş olan Barkan'ı gördüm. Aracın üstünde dimdik duruyordu ve etrafındaki alevlerden hiç rahatsız olmuyor gibiydi. Vücudumun anlık gevşemesi son buldu ve ben kasılıp kaldım. Yüzüm adeta gerildi, yanaklarım tüm kan akışımla birlikte geriye doğru çekildi. Barkan'ın doğrulttuğu silahın namlusu beni hedef alıyordu. Onun amacının gerçekleşmesi için önünde hiçbir engel yoktu. Barkan hayattaydı ve beni vuracaktı. Silahı tutan elleri sıkılaştı. Barkan, en ufak bir tereddüt duymadan silahını ardı ardına ateşledi. Kurşun süratle yol alıp gürültülü, tiz bir sesin sokağı doldurmasına neden oldu.
Korkuyla çığlık attım, çığlığım oluşan kırık seslerinin arasına karıştı.
Barkan ile aramızda duran duvar çatırdadı, dünyayı yaran koca bir cam parçasının kırılışı gibi duvarın parçaları, küçük tanecikler halinde etrafa dağıldı. Gökten iri, keskin yağmurlar yağdı. Bulunduğumuz sokak, ışıl ışıl parıldayan tanecikler ile kaplandı. Kurşunlar, kırıklarla birlikte yere düşerken Barkan bu defa silahını indirip araca, tekerlere ateş etmeye başladı. Kadının, görüntüsüne oldukça tezat bir şekilde kaba bir küfür savurduğunu duydum.
''**** herif!''
Vitesi geriye çekip aracı hızla döndürürken ciyaklayan tekerlerin hasar alıp almadığından haberdar bile olamadan son sürat yola koyulduk. Barkan'ın aracın üstünden atlayıp peşimizden koşmaya başladığını belli belirsiz gördüm.
O, bedeni küçülüp giderken ve kıvrımlı sokaklar arasında görünmez hale gelirken, gözüme o kadar yenilmez bir asker gibi görünmüştü ki, ona duyduğum minnet duygusunun neden bu kadar kolay es geçilemez olduğunu anladım.
O güçlüydü, yetenekliydi. Bedenini saran zırhın varlığını reddetsem bile korkusuz ve duygusuz bir katil olduğunu ayan beyan görebiliyordum. Yenilmezdi... Onun yanında, başıma hiçbir tehlikenin gelmeyeceği hissine kapılmam normaldi ancak şimdiden sonra bunu unutmam gerekiyordu. Onu düşünmemeliydim.
Kurmaca sokakların arasından çıktıktan sonra İstanbul trafiğine hiç uğramadan şehrin dışına doğru yol aldık. Aradan uzun bir zaman geçip, hızımız bir an olsun düşmezken sonunda üzerimdeki şoku atabildim ve kadına doğru döndüm.
''O-orada neler oldu öyle?'' dedim, fısıltıdan farksız bir halde. Kadın, torpido gözüne uzanıp kapağını açtı ve içinden küçük, parlak bir ruj çıkarıp gayet sakin bir şekilde dudaklarına yedirmeye başladı. Yenilenen kırmızı dudaklarını birbirine bastırıp ruju yedirdikten sonra kapağını kapatmadan bana uzattı ve kaşlarını hafifçe havaya kaldırdı. Beyaz teni, canlı kırmızı ile renklenirken ''Alsana,'' diye mırıldandı.
Kaşlarımı çatıp eline ters ters baktım. Omuz silkip ruju arka koltuğa fırlattı ve elleri yeniden direksiyonun iki yanını kavradı.
''Orada neler olduğunu açıklar mısın?'' diye sordum tekrardan. Sesim, bir nebze olsun kuvvetlendi.
''Agron'u yavaşlatmak için küçük bir kamuflaj duvarı senkronizasyonu oyunu oynadım ancak Agron bunu yutmadı. Görmediğim bunca zaman boyunca değişen ve güçlenen tek kişinin ben olmadığımı ara sıra unutuyorum.'' Elini havalı bir şekilde salladı. '' Kibrime aldırma.''
''Yani, sen bilerek orada bir duvar oluşturdun ve Barkan çarpmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi öylece ayaklanıp...''
''Evet tatlım. Aynen öyle oldu. Barkan,'' deyip bana baktı. ''Seni öldürmekte kararlı gibi görünüyor.''
Kaşlarım öylece havalandı ancak ağzımı açıp bir şey söyleyemedim. Beni gerçekten öylece öldürecek miydi? Bunu nasıl yapardı?
Görevini tehlikeye attığım için benden nefret ediyor olmalıydı ama en önemlisi... Bunca zaman bana zarar vermeyip, korumuşken neden şimdi böyle bir şey yapıyordu? Neden beni şimdi öldürmeye çalışıyordu?
Metin ile olan konuşmasını hatırlamaya çalıştım.
''Görevin bu değil miydi? Kızı kandırdın, güvenini kazanmasını sağladın ve o aptal kız şuanda sana abayı yakmış durumda.''
Beni kandırmakla ne elde etmişti ki? Ona saf duygularım dışında hiçbir şey verememiştim, veremezdim. Eğer amacı yonga ise o bende değildi. Bunu bunca zaman boyunca anlamış olması gerekiyordu.
''Amacın bu değil miydi? Amacın Elis'i tuzağa düşürmek değil miydi? Artık ona ihtiyacın kalmadı, ölecek olması pek umurunda olmaz doğrusu.''
Benden bir şey almış olmalıydı. Ama ne almıştı, neyi fark edememiştim?
''Eğer görevinin geri kalanını tamamlayıp kızı öldürmeyeceksen, bırak da bunu ben yapayım.''
Artık bana ihtiyacı yoktu ve ben ölüme mahkûmdum.
''Barkan'ı daha önceden tanıyor musun?'' dedim, biranda. ''İlk karşılaşmamızda ondan uzak durmanın sebebi bu muydu?''
''Bu konuşmak istediğim bir konu değil,'' deyiverdi biranda.
''A-ama bana anlatman-'' sözümü kesti.
''Bu seninle konuşmak istediğim bir konu değil. Zira seninle ilgisi olmayan bir konuyu öğrenmen hiçbir işine yaramaz.''
Verdiği cevap beni katiyen tatmin etmezken, aralarında her ne geçtiyse aslında bunu duymaya hazır olmadığımı fark ettim. Zaten bilmem, hiçbir işime yaramazdı.Barkan artık yoktu ve adını henüz öğrenemediğim bu kadında, bir yerden sonra beni bırakacaktı.
''P-peki... Şimdi ne olacak?'' diye sordum. ''Kaçacak bir yerim yok ve... Sen benim için kendini tehlikeye attın.''
Kadın, hiçbir şey demeden bileğindeki saati kontrol etti. Gözleri hafiften kısılırken, bakışları hızla dikiz aynasına kaydı. Barkan'ın hala peşimizde olup olmadığını kontrol ediyor olmalıydı ancak onun bizi bu kadar hızlı yakalayacağını sanmıyordum. Neredeyse şehir dışına gelmiştik, yollar engebeleşmişti. Saatlerdir peşimizde değildi.
''Ne yapacağız?'' diye direttim. ''Şimdi ne yapacağız, nereye gideceğiz?''
Kadının ağzından duymaya alışamadığım bir başka küfür çıkarken aracının hızının mümkünmüş gibi aniden artması ile yeniden koltuğuma yapıştım. ''Şimdi, hiçbir yere gidemiyoruz küçük!'' diye bağırdı kadın.
''Anlaşılan kullandığım cihazların, üzerindeki takip cihazının sinyalini engellemeye yetmemiş.''
Kaşlarım çatılırken yosun gözlerim istemsizce aynalara kaydı. Kıvrımlı yollarda, tozu dumana katarak süratle ilerliyorduk ve sol tarafımızda uzanan koca kayalardan dolayı ilerlediğimiz yolun önü ve arkası görünmüyordu.
Kadın, uzun parmaklarını üzerime atıp ceketimi çekiştirmeye başladı. ''Çıkar üzerindekileri,'' diye adeta kükredi.
''Ne?'' diye söylenirken istemsizce ceketimi çıkarmaya başladım. ''Agron üzerine güçlü bir takip cihazı bırakmış. Bloke edilemiyor.''
''T-takip cihazı mı?'' diye sordum, korku dolu bir sesle. Barkan, daha önce etrafımızda pek çok takip cihazı olabileceğinden bahsetmişti ancak onlardan birini benim üzerime yerleştirebileceğini hiç düşünmemiştim. Beni yanında değilken bile kontrol ediyordu.
Ceketimi ve içimdeki kapüşonluyu çıkardığımda kadın hızlıca çekip camdan dışarıya fırlattı. ''Bloke edilemeyen bir cihaza ilk defa rastlıyorum,'' dedi. ''Sana verdiği bir şey varsa çıkar, at.''
''Nasıl yani? B-bizi buldu mu?''
''Uyduları bile engelleyen, hiçbir Agron teknolojisinin karşı koyamayacağı bir cihaz kullanıyorum tatlım. Bunu gözden kaçırmama imkân yoktu ama *** herif şimdi yeniden peşimize takıldı.''
Şaşkın, hatta kendine kızgın gibi görünüyordu. Düşündüğünden çok daha kötü bir performans sergiliyordu çünkü Barkan'ı hafife almış olmalıydı. ''Sanırım...''dedim, sesim titrerken. ''Cihazı içime yerleştirdi.''
Kadın başını çevirip öyle bir baktı ki, yer yarılsa da içine girsem diye umut ettim. Barkan'ın bana başka neler yaptığını bilmiyordum, bana daha önce kaç defa dokunup rızam dışında nelere sebep olduğunu bilmiyordum.
Bu berbat bir histi.
''Ahh, Madol'u senkronize etmiş olmalı,'' diye yakındı kadın. ''Söylenildiği kadar varmışsın Agron...'' Barkan'a karşı tuhaf bir hayranlık duyduğunu düşündüm. Tıpkı benim gibi...
''Cihazın gözümde olduğunu söylemişti. Onu nasıl çıkaracağız?''
Kadın başını iki yana salladığında uzun saçları yüzünü örttü. ''Bunun için çokgeç, çoktan bizi buldu.''
Kadının cevap vermesine gerek bile yoktu aslında. Çünkü biraz sonra, ardımızda bıraktığımız toz katmanında gezinen gözlerimin kadrajına siyah renkli bir araç girdi. Tıpkı altımızdakine benzeyen son model bir araç peşimize takılmış ve gittikçe bize yaklaşıyordu. Tozlardan göremesem de, aracı süren kişinin Barkan olduğunu biliyordum. Tıpkı onun gibi, karanlık bir süvari gibi bize yaklaşan arabanın yaydığı tehlikeli hisleri iliklerime dek hissettim. Nefeslerim hızlanırken, Barkan'dan asla ama asla kaçamayacağımı biliyordum.
Boşa umut etmeye gerek yoktu.
''Planda beklenmedik bir değişiklik olacak küçük kız,'' diye mırıldandı kadın.''Beklenmedik bir şekilde her şey kusursuzca ilerliyor.''
''Ne?'' dedim, neredeyse ağlamak üzereyken. ''Kusursuzca ilerliyor mu? Bizi çoktan buldu!''
Kadın, hayran olunası kahkahasını yeniden attığında aracın içi melankolik bir sesle doldu ve motor sesi bir an olsun dindi. ''Görevimi tehlikeye atmayacağımı biliyorsun değil mi tatlım?'' dedi, tek kaşını kaldırıp. Başımı sallayıp onuo naylayabilecek kadar emindim bundan. ''İşte bu da görevimin bir parçası...''elleri direksiyonu daha sıkı kavradı.
''Beni Barkan'dan kurtarmıyor musun?'' dedim dehşetle gözlerim aralanırken. Kendimi tehlikenin kollarına atmakta üstüme yoktu. Gerileyerek sırtımı arabanın kapısına yasladım ve karşımdaki bu gizemli kadından sakınmak istedim. Araç bu kadar süratle gitmese, o an kendimi aşağıya bile atabilirdim.
Kadın yandan bir bakış attıktan sonra arkamızdaki toz bulutunu takip etti.
''Hayır, öyle denemez aslında. Seni Barkan'dan kurtaracağım ama... Ben buna birtaşla iki kuş vurmak diyorum.''
Bakışları defalarca ardımızdaki araca kayarken, kıvrımlı ve tehlikeli bu yolda Barkan'ın fazlasıyla bize yaklaştığını gördüm. Toz bulutu her yerdeydi, yolun yarısı görünmüyor ve sol tarafımızdaki kayalar büyürken sağ tarafımızdaki toprak yol eğim kazanıyordu.
Şehirden çok fazla uzaklaşmıştık ve yol, düşündüğümden de daha korkunç bir hal almaya başlıyordu. İki korkunç insanın arasında kalmış, berbat bir yolculuğun içinde olduğum yetmiyormuş gibi, bir tarafı uçurum olan dağ yoluna sapmamızla korkum dünyam oluverdi.
Kadın'ın hırsla parıldayan gözleri aniden canlanınca, daha önce söylediğişeyler aklıma geldi.
''Sana da aynısı olacak olacak ama sen bu savaşın kaybeden tarafında yer alacaksın.''
Kaybediyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
''Başlıyoruz,'' diyen kadının hemen ardından araç korkunç bir derecede sarsıldı. Barkan aracı ile arkadan bize çarptı. Savrulup duran bedenim yaşanacakları korkuyla izledi. Araç ikinci defa sarsıldığında, direksiyon aniden sola kırıldı ve önümüzdeki yoldan çıkıp sol taraftaki koca kayalara doğru süratle yol aldık.Her şey o kadar ani gelişti ki, algılayabilmem için süre yeterli olmadı.
Araç hızla ilerleyip kayalara yöneldi ve kadın, çarpmamak için bir güçle direksiyonu kırsa da çarpışma kaçınılmaz oldu. Araba aniden kayalara çarpıp takla attı. Bedenim, emniyet kemerine rağmen yer çekimine karşı koyamayıp araçla birlikte taklalar atarken adeta dünyam döndü. Görüşüm süratle yok oldu.
Birkaç defa takla attık, aracın parçaları etrafa dağıldı. Kırılan camların ve arabadan fırlayan parçaların gürültüsü yankılandı. Koca bir alev bulutu etrafımı sardı. Acıya eşlik eden tehlikeli bir ısı, bedenime yayıldı ve ben acı çığlıklar eşliğinde gözlerimi kapadım. Darbeler alıyordum.
Bedenim boşlukta sallanıyorken, aracın tamamen devrildiğini ve patlama seslerinin koca alanda yaptığı yankıyı duydum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top