Bölüm 11: Kurmacalar
Korkunç bir kazadan son anda sıyrılan ikili şimdiden son ne yapmalı? Gerçeklerin bir kısmını daha öğrenmeye hazır olun. Tren kazasının asıl sebebi, kapılarını aralıyor.
Bölüm 11:Kurmacalar...
Barkan, beni kucağından indirmemekte kararlı bir şekilde hızlı hızlı ilerlerken başımı göğsünden kaldırıp ona baktım. Çene kası açığa çıkmış, dudakları gerilmiş ve gözleri sanki bir ton daha kararmıştı. Kollarını o kadar sıkı dolamıştı ki, nefes dahi almakta zorlanıyordum.
Uyku uyanıklık arası geçirdiğim, üzerimdeki şoku atlatmak için uğraştığım birkaç saatin ardından Barkan'ın boynuna dolamış olduğum kollarım sonunda utancıma yenik düştü. Uyuşmuş ellerimi zoraki Barkan'dan ayırıp kucağıma bıraktım, bakışları sapmadan ileriye bakan Barkan başını eğip bana baktı.
Yüzüne bakamadım. ''Hareket etme,'' dedi, sakince.
Başımı iki yana salladım, sesimi bulmam birkaç saniye sürdü. Boğazımı temizleyip mırıldandım. ''Yorulmuşsundur.''
''Yorulmadım.''
Omuzlarım düştü, ''Kaç saattir yürüyoruz ve kolların beni taşımaktan-''
Tok sesi sözümü yarıda kesti. ''Ağır değilsin.''
''Evet, ama saatlerdir-''
Barkan beni aniden yere indirince başım döndü ve ben telaşla yeniden Barkan'a tutundum. Ellerimi kelepçe misali kazağına geçirip alnımı geniş göğsüne yasladım. Sıcacık göğsünden yayılan o garip his bedenimi sarmaladı ve sakin kalp atışları nefesimi hizaya soktu.
''Birazdan seni kucağıma almam için yalvaracaksın,'' dedi Barkan. Saatlerdir tek bir şey söylemeden dümdüz bakan bakışları hala değişmemişti. ''O zaman kucağına alacak mısın?'' dedim. Söylerken utanmıştım ama ne diyeceğini merak ettim. Al al olan yanaklarımı saklayıp ondan bir adım uzaklaşmaya çalıştım ama dönen başım bana yardımcı olmadı ve alnım bir kez daha göğsüne çarptı.
İki yanında hareketsizce duran kollarından dolayı ona yakın durmamdan rahatsız olduğunu düşündüm. Tepki vermiyordu, kucağında olduğum sürede de tepki vermemişti.
Yutkundum, bir adım geriledim ve bu defa dönen başımı umursamadan yanımda duran ağaca adeta atladım. Ayakta duramıyordum ve resmen ağaca sarılmıştım. Pürüzlü yüzey yanağımı sürttü. Gözlerimi kapatıp birkaç saniye kendime gelmek için uğraştım, Barkan bu süre de etrafımda dolanıp peşimizden birilerinin gelip gelmediğini kontrol etti. Soruma cevap vermemişti.
Tren kazasında yaşadığım şoku atlatmam oldukça uzun sürmüştü. Ölümden döndüğüm gerçeği ve Özge'yi ölümün kollarına attığım hissinden sıyrılamamış ve Barkan'ın sıcak kollarından ayrılamamıştım. Düşündükçe saatlerdir onun kucağında olmak utanç vericiydi ama yaydığı o güçlü güven duygusundan ayrılmak istememiştim.
Atlatamadığım bir diğer şey ise, Barkan'ın yalnızca benim değil, trendeki herkesin hayatını kurtardığıydı. Ben çaresizce kapıyı açıp çıkmanın bir yolunu ararken o yalnızca beni oradan çıkarmakla kalmamış, ne ara akıl edip aldığını bilmediğim bir alet ile iki vagon arasındaki demiri ayırarak vagonların zincirleme bir şekilde devrilmesini engellemişti.
Demiri tek seferde ayıracak kadar güçlü ve bu kararı verecek kadar hızlı düşünüyor olması şaşırtıcıydı.
Özge bana orada ne söylemiş olursa olsun, Barkan'a sonsuz bir güven duymaya başlamıştım. Gözümde ne derece yükseldiğini biliyor muydu, bilmiyorum.
Melankolik ve oldukça depresif, yorgun bir halde ağaçtan ayrıldım ve yeni yürümeye başlamış bebekler gibi sarsak adımlar attım. Barkan bana ters ters bakıp önden ilerlemeye başladı. Tren kazasını duyan polisler kaza alanına gelecekti, bu yüzden yakalanmamak için süratle oradan kaçmış ve yolumuzu hiç sapmadan ormanlık alana dalıp, durmadan ilerlemiştik.
Hava çoktan kararmıştı, ormanlık alan oldukça korkutucuydu ve ben hangi akla hizmet Barkan'ın kucağından inmiştim bilmiyorum. Yorulduğunu düşünüp utanç duygusundan kurtulmak istemiştim ama şimdi dolanan bacaklarım ve karanlık bana hiç yardımcı olmuyordu. Tüm heybeti ile hızlı hızlı ilerleyen Barkan'a yetişemedim ve takılıp yere düştüm.
Acı dolu inlemem katman katman yayılırken sızlayan ellerim ve ayaklarım için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Zorla oturur hale geldim ve üstümü silktim. Barkan hızla yanıma gelip kolumdan çekiştirdi ve beni tek seferde ayağa kaldırdı. Kolumu sıkan parmakları canımı yakınca telaşla yüzüne baktım. Öfkeli görünüyordu,kaşları çatılmıştı.
''Yürüyemeyeceğini bile bile niye ısrar ediyorsun sen?''
Hırıltılı sesi ile yutkundum, ''Yorulmuşsundur diye...''
''Yorulsam dururum herhalde.''
Başım yere düştü, niye bu kadar sinirlendiğini anlayamadım. ''Düş önüme.''
Kolumu bırakınca ağırca önünden ilerlemeye başladım ancak 2 saatte aştığımız yollardan sonra şimdi neredeyse dört kat yavaş bir halde ağaçların arasında ilerledik. Orman nereye kadar ilerliyordu bilmiyordum, İstanbul'a bu şekilde varamayacağımızdan emindim. Ama Barkan sessizce peşimden gelip, en ufak bir ses dahi çıkarmadan ilerlemeye devam etti. Soğuk iyice artıp rüzgârlar tenime nüfus ederken titredim, Barkan'ın bana verdiği ceketi nedeniyle soğuğa bir nebze karşı koyabilmeyi umdum. O ise sadece kazağı ile duruyordu. Orman iyice karardıkça korkum kat kat arttı ve bu bilinmedik yerde her türlü hayvanın bize saldırabileceği aklıma geldi.
Üstüne, oldukça savunmasızdık.
''Şeyi aldın mı?'' diye sordum, omuzumun üzerinden arkama bakarak. Barkan ters ters suratıma baktı. Tabancayı kastettiğimi anlamış olmalıydı. ''Aldım, kullanmayı mı düşünüyorsun?'' diye homurdandı.
Huzursuz cevabı olmayan moralimi yerle yeksan etti ve beynim kırkıncı defa ikinciye bölündü. ''Hayır, sadece sordum.''
Fısıltı halince çıkan sesimin ardından homurdandı. ''Önümüze bir ayı çıkarsa seni yem eder kaçarım,'' dediğinde olduğum yerde donup kaldım. Sırtımı ağacın soğuk gövdesine yaslayıp korkuyla Barkan'a baktım.
''G-Gerçekten mi?'' Nefesim titremişti, bu karanlık ormanda ölebileceğim hissitüylerimi diken diken etti. Barkan avucunu ağacın gövdesine yaslayıp biranda üzerime doğru eğildi. Ona bakmak için başımı kaldırmak zorunda kaldım ve saç diplerim ağacın kabuklu yüzeyine sürttü.
''Gerçekten,'' diye soluklandığında, karanlık gözlerini görebilecek ve sıcak nefesini yüzümde hissedebileceğim kadar yakınımdaydı. Kaçmama engel olmak için diğer elini de belimin hemen yanına yasladı ve ben onun tehlikeli kafesinin arasında kaldım.
''...Aptal mısın?'' Kaşlarım çatıldı. ''Yem olacak bir yanın var mı sence? Sırf kemiksin.''
Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken soluduğu nefesi adeta yuttum. Bu kadar karanlıkbir ormanda korkmam gereken şeyin ayılar değil de, silahlı bir Barkan olduğunu fark edememiştim. ''Beğenip yemezler seni...''
Kaşlarım garip bir şekilde havalandı. ''O zaman seni beğenirler,'' dediğimde sözler dudaklarımdan çıkar çıkmaz pişman oldum. Barkan, oldukça uzun boylu ve yapılı, fit bir vücuda sahipti. Benim iki katım kadardı ve heybetli duruyordu. Yakışıklı,çekici ve güçlü olduğu gerçeğini kimse inkâr edemezdi. Ama bunu bu şekilde ona itiraf etmem hiç kurtulamayacakmışım gibi duran utancımı yanaklarıma taşıdı.''Öyle mi dersin?'' dediğinde dudaklarında belli belirsiz bir kıvrılma yaşandı.Saatlerdir süren huysuz halinin yok olduğunu ve tıpkı trendeki gibi beni kıstırmaya hazır olduğunu görebiliyordum.
''Yani...'' diye geveledim.
''Sence beğenilecek biriyim öyleyse.''
Çok sıcaktı. Tir tir titreyen vücudum buz gibi havaya rağmen şimdi alev alev yanıyordu. Acıyan avuç içlerimi arkamdaki ağaca yasladım ve başımı yana çevirdim. Bulunduğumuz yakınlığı kaldıramayan kalbim kelebek misali çırpınıyordu. ''Yani...'' dedim yine. ''Sana göre değilim her halde...''
Allah'ım neler söylüyordum!
Barkan, bir elini kaldırıp çeneme yasladı ve oldukça sakin bir şekilde yüzümü yeniden yüzüne çevirdi. Başımın arkasında şiddetli bir zonklama hissettim,Barkan'ın gözlerine bakamadığım için sakallarını süzdüm.
Başımı çevirmeyeceğimden emin olana dek başparmağı çenemi okşadı ve sonra,elini yeniden belimin yanına yasladı. Önceki konumunun aksine şimdi bileği bedenime değiyordu.
''Bilmem, acaba öyle misin?''
Benimle eğleniyordu.
Kendime bile itiraf edemediğim duygularımın farkına varıp, benden yaşça büyük ve tecrübeli olmasının avantajı ile bu toy bedenimle alay ediyor olabilir miydi?
Bu kalbimi paramparça ederdi.
Ona olan inancımın kırılmasını istemedim.
''Trende söylediğin şeyi duydum,'' dedi. ''Neden öyle söyledin?''
'Dur, yapma... Git ve beni bırak...'
Titrek bir nefes dudaklarımdan süzüldü ve karanlığa bir bulut misali dağıldı.''Ö-ölmeni istemedim.''
''Ama sen ölürdün.''
Hızlı cevabı nabzımı daha da hızlandırıyordu. ''B-biliyorum.'' Yutkundum.''Kurtulacağımı düşünmedim ve senin... Kurtulmanı istedim.''
Barkan, yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı ve beklemediğim bir anda dudaklarını alnıma yasladı. Tenimde yakıcı bir sıcaklık ve nemli bir yumuşaklık hissettim. Aynı anda dizlerimin bağı çözüldü ve ben yere kapaklanmaktan Barkan'ın belime dolanan kolları ile kurtuldum.
Rezil olduğum düşüncesini es geçip Barkan'ın ceketine tutundum ve alnımdan çekmediği dudaklarının sıcaklığına sığındım. Bana şefkatli bir öpücük bahşetmişti. Bana küçük bir ödül vermişti. Biraz sonra dudakları tenimden uzaklaşınca mırıldandı. ''Bana inanmaman sinir bozucu,'' dedi. ''Seni kendinden bile koruyacağımı söylemiştim.''
Söylemişti ve ben, orada pes edip kendimi ölüme teslim ederken o beni kurtarmıştı.
Sözünü tutmuştu.
''Evet,'' dedim. ''T-teşekkür ederim.'' Sesimi bulmam bir mucizeydi ama ona teşekkür etmediğimi ve bunu hak ettiğini biliyordum. ''H-her şey için...''
''Görevim,'' diye mırıldandı. Kaşlarım çatıldı, tırnaklarımı ceketine geçirdim.Beni sadece görevi olduğu için mi kurtarmıştı yani?
Ondan uzaklaşıp yeniden soğuk ağaca sığınmaya çalıştığımda engel olmadı.Sırtımı tekrar ağaca yasladım ve ellerimi üzerinden çektim. Ama o belimdeki elini çekmedi. ''G-görevin, gerçekten sadece beni korumak mı?''
Başını olumlu anlamda salladı, yüzü fazla ifadesizdi ve aksine benimkinden her bir duygunun okunduğunu biliyordum. ''Herkes öyle olmadığını söylüyor.'' Sesim fazla güçsüz çıkmıştı.
Barkan'ın çenesi kasıldı, belimdeki parmakları hareket etti. ''Kim?''
Bakışlarım yeniden sakallarına düştü ve cevap veremedim. ''Hakkımda bilgi veren kim?'' dedi.
''Yani... Bunlar doğru mu? Sende mi yonganın peşindesin?''
Hem Agron, hem de Gümrük müsün? Her iki taraf içinde benden yongayı mı almak istiyorsun?
Kaşlarım havalandı, dudaklarım büküldü. ''Eğer öyleyse lütfen söyle Barkan...Oyunları kaldıramıyorum, yalanları kaldıramıyorum. Saf olduğumu biliyorsun,beni kandırma. Sana güvenmeye başlamışken bunu bana yapma...'' Sesim titreyip gözyaşlarım benden bağımsız bir şekilde yanaklarımda yerini alınca elimi dudaklarıma kapadım. Bana doğruları söylemesini ve Özge'nin söylediklerini yalanlamasını istiyordum.
''Yonga bende değil,'' ağladım, hıçkırıklarımdan karanlığı titretti. ''Yemin ederim bende değil Barkan, ne olduğunu bile bilmiyorum.''
Eğer bende olsaydı anne ve babamın ruhunu haksızlık olmasın diye onu kimseye vermezdim ama kendimde de saklamazdım. Okyanuslara fırlatır, kızgın alevlere atar ve yok olması için dua ederdim.
''Yemin ederim Barkan... Yemin ederim bende değil. Lütfen beni kandırma... Lütfen...''
Gücümü yine tamamen kaybetmiştim ve melankolik halim göz pınarlarımı esir almıştı. Barkan başını eğip alnını alnıma yaslayınca elimi çaresizce göğsüne yasladım ve onu itmeye çalıştım. Milim kıpırdamadığı gibi huysuzca söylendi.''Rahat dur.''
Zaten yorgun bedenim bir süre sonra karşı koymaktan vazgeçip öylece bekledi.''Sana yalan söylemiyorum,'' dedi. ''Sadece gerçeklerin büyük bir kısmı anlatmıyorum.''
Burnumu çektim, hıçkırığımı engellemedim ve alnıma yaslı tenin beni sakinleştirmesine izin verdim. ''Sen anlatmayınca başkalarına inanmak zorunda kalıyorum,'' dedim.Seslerimiz fısıltıdan farksızdı çünkü zaten dip dibeydik.
Belimdeki kolu sıklaştı ve başını hafifçe oynattı. Ona bakmıyordum, gözlerim yere düşmüş, ayaklarımın önündeki ayaklarını seyrediyordu. Yanında küçücük kalıyordum. ''Kiminle konuştun?'' dedi, ''Bana kimle konuştuğunu söyle.''
Yutkundum. ''Özge ile...'' Hıçkırıklarım bu defa Özge'yi orada ölüme terk ettiğim için firar etti, gözyaşlarım hızlandı. ''Onu trende gördüm,'' dedim. Kekelemem kaçınılmazdı. ''T-trendeydi, arka vagondaydık. O-orada konuştuk ve...'' Burnumu çektim, tırnaklarım Barkan'ın göğsüne battı. ''B-bana senin hakkında şeyler söyledi.''
Barkan, nefesini yüzüme üflerken ağaca yaslı olan eli ellerimi tuttu.Dokunuşunu her şeye rağmen beni ürpertirken sırtımı iyice ağaca yaslamamı sağladıktan bedenini bedenime yaklaştırdı. ''Sana ne anlattı?''
Başımı iki yana salladım ama sonunda pes edip anlattım. ''S-sen Gümrük'ten misin? Yongayı b-benden almak için beni k-kandırıyor musun?''
''Hayır Elis, ben Gümrük'ten değilim. Sana söylemiştim, ben bir Agron'um.''
''Ama... Özge dedi ki, Gümrük için çalışıyormuşsun. Onları arayıp yerimizi söylüyormuşsun. Bu yüzden mi yara almıyorsun ve bizi hep buluyorlar?''
Tısladı, ''Hayır Elis, onlara hiçbir şey söylemiyorum. Seni onların elinden kurtarmak için onlarca adam öldürdüm ve... Yara almamamın sebebi onlar değil,aldığım eğitimler.''
Kesik kesik nefesler verdim, yanaklarımı kurulamak için hiçbir şey yapmadım.''Neden öyle söyledi o zaman? Ç-çok yaralıydı ve k-kan kaybediyordu. B-benim için geldiğini... Söyledi ve o... Orada kaldı.''
Onun ölümüne sebep oldum.
''Özge sana yalan söyledi Elis. Seni benden uzaklaştırmak ve sana zarar vermek için sana yalan söyledi.'' Sadece dinledim. ''Özge'yi trene binmeden önce gördüm,'' dedi. ''Onu vuran bendim.''
İrkildim ve başımı telaşla yukarı kaldırdım. Ona bakmama izin vermedi ve alnını yeniden alnıma yasladı. ''N-nasıl? Neden?''
''Çünkü Gümrük'ten olan o...'' Dudaklarım aralık kaldı, küçük dilim adeta yuvarlanıp boğazıma yapıştı. ''Özge sana zarar vermek istiyordu. Baban hakkında söylediği her söz yalandı, o babanı kontrol etmek için gönderilmiş birisiydi vebiz çiftliğe gittiğimizde seni ihbar etmekte gecikmedi. Daha sonra ise bizi takip etti ve gara geldi. Seni benden alacağını biliyordum, bu yüzden onu vurdum. Ama o pes etmeyip seni trende sıkıştırdı. Kazanın sebebinin o olduğuna eminim, seni bilerek oraya çekti.''
Söylediklerini sindirmem dakikalarımı aldı. Barkan, trene binmeden önce dört dakikalığına yanımdan uzaklaştığında Özge ile konuşmuş ve onu yaralamıştı. Ve... Özge beni kandırmış ve beni ölüme mi çekmişti? Kazanın sebebi gerçekten o muydu? Benim yüzümden öldüğünü sanıyordum ama ben, onun yüzünden ölmek üzereydim.
''B-bunu neden yaptı?'' dedim titrekçe. ''B-bu gerçek mi? Bunu neden yapar? Ben ona ne yaptım?''
''Sen ona bir şey yapmadın Elis, onun görevi buydu. Görevi seni benden uzaklaştırmaktı.''
Görev kelimesi gözlerimin önünde kıvılcımların şakımasına neden oldu. ''Görev mi? Bunu nereden biliyorsun?''
''Özge'yi daha önceden tanıyordum.'' Öksürdüm, tırnaklarımı bile isteye Barkan'a sapladım. Bana anlatmadığı çok fazla şey vardı. ''Daha önce... Babanı koruduğum sıralarda Gümrük'ün hamlelerini engellemek için onların çevrenize yerleştirdiği ajanları takip ediyordum. Özge şüphelendiğim birisiydi ama çiftlikteki olaya dek bundan asla emin olamadım.''
''Yani, o Gümrük'ten ve... Bize yardım ettiğini sanmıştım. Jandarmalar-'' sözümü kesti.
''Bizi korumak için geride kaldığını sanmış olabilirsin ama ben... Ondan kurtulmak için bilerek motorunu bozdum Elis. Hem ondan, hem de jandarmalardan kurtulmanın tek yolu buydu.''
Onu bilerek geride bıraktığımızı biliyordum ama Gümrük'ten olduğu için değil,peşimize düşmesi için değil, kendini bizim için feda ettiğini umduğumuz içindi...
''Jandarmalardan nasıl kaçtığını sana açıkladı mı?''
Başımı salladım ama açıklamamı beklemedi bile. ''Sence onun gibi hiçbir şey bilmeyen bir kadın Gümrük'ten nasıl kaçabilir Elis?''
Kaçamazdı, o kadar vahşi bir ekipten kaçamazdı ve ben onun kaçtığına safça inanmıştım. ''Onlardan kaçmadı, zaten onlardandı... Peşimize düştü, doğru anı kolladı.'' Biraz sonra devam etti. ''Motorda bir verici vardı, gittiğimiz yeri takip edebilen bir cihaz... Fark eder etmez çıkardım ancak bir şekilde bizi barda bulmayı başardılar. Bunun sebebi Özge idi...''
Yanılmıştım, gerçekleri göremiyordum. ''Sence babanı gerçekten seviyor muyduE lis?'' dedi. Gerçekten deli gibi ona vurulmuş olsa bile cevabım hiç değişmeyecekti. Babamı sevdiğine inanmayacaktım. ''Babanı öldüren adamlar için çalışıyordu Elis. Başta senin güvenini kazanmak için kaçmana yardım ediyormuş gibi davrandı, çiftlikten apar topar gitmemize yardım etti ama asıl Gümrük'ü üzerimize salan kendisiydi.''
Gümrük'ü üzerimize salan... Yardım ediyormuş gibi görünüp beni ölüme sürükleyen... Tren kazasının baş sebebi...
17:17
Aklıma ansızın düşen sayıların anısı belliydi, kaza saat tam 17:17 civarı gerçekleşmişti.
Özge, bana o notu bıraktığı gibi bile bile beni kazaya sürüklemişti. Özge... Bana yalan söylemişti. Masum olduğumu söyleyerek beni kandırmıştı.
''Gümrük, beni öldürmek istemiyor sanıyordum?'' dedim. Kast ettiğim şeyi anlaması saliselerini bile almadı. ''Amacı seni öldürmek miydi emin değilim Elis ama kesinlikle bana olan inancını zedelemeye çalıştıklarını biliyoruz. Seni, Gümrük'e çalıştığıma inandırmak istedi, böylece yine benden kaçıp polis sandığın Gümrük'e sığınacaktın. Başka gidecek kimsen yoktu, bana açılan kapılarının da kapanmasını istediler. Benim seni bırakmayacağımı bildikleri için, senin benden vazgeçmeni istediler. Gümrük'ten olduğuma inanmaya,polislere kaçmaya hazır değil miydin? Ona inanmaya hazır değil miydin?''
Gerçekler acıydı ama o kadar haklıydı ki, deli gibi gözyaşı dökmekten başka hiçbir şey yapamadım. Haberlerdeki çağrılara kulak asmaya ve yine kaçmaya hazırdım, trendeyken. Düşündüm, sadece düşündüm. Özge ile konuşmamız boyunca Gümrük'ten sanki adı gibi bahsedişini ve Barkan'ın Agron olduğunu söylediğimde hiç şaşırıp, ne olduğunu sormadığını hatırladım. Barkan'ın Agron olduğunu zaten biliyor gibiydi, aklımı rahatlıkla karıştırmıştı...
''Bunu bana neden daha önce söylemedin?'' dedim, suçlar bir şekilde.Hıçkırıklarım doğru düzgün konuşmamı engelledi. ''Bana anlatmalıydın.''
''Özge'nin motor kazasında öldüğünü düşünmüştüm, anlatma gereği duymadım.''Kısa ve net.
Onun şimdi bile hayatta olabileceği düşüncesi mideme kramplar girmesine neden oldu. Babamın o iğrenç kadın ile nasıl birlikte olduğuna anlam veremedim.Annemin sevgisini yeterli bulamayan biricik babam, onu yalnızca yonga için kullanan bir kadına sığınmış ve bedelini hepimiz ödemiştik.
''Anlamıyorum,'' dedim. ''Anlayamıyorum.''
''Anlatacağım,'' dedi. ''En baştan... Ama bana, gitmeyeceğine dair söz vermelisin. Görevimi tamamlamama izin vermelisin.''
Cevap vermedim, elimi sıktı. Parmaklarım parmakları arasına dolandı. ''Sen istemesen de bunu kolaylıkla yapabilirim Elis ama senin rızanla olsun istiyorum. Benimle gelmeyi tercih etmeni istiyorum.''
Titrek bir nefes daha dudaklarımdan salındığında, başını iyice eğdi ve gözlerimiz birbirine değdi. ''Beni tercih edeceğine söz ver.''
Başka şansım olmadığını ikimizde bilmemize rağmen bunu sözlü olarak duyma gereksinimi duyduk.
''Ben...'' dedim. ''Söz veriyorum,''
Belimdeki eli sıklaştı ve bedenim bedenime çarptı. Elleri ellerimi naifçe okşarken gözlerimin içine bakıyor ve bekliyordu. ''Söz veriyorum seni seçeceğim ve yanından ayrılmayacağım.''
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top