5; i wish it rains all day



lxe feat edison, она меня забыла. (ona menya zablya.)

anı 3; Satusu'nun Unutulmuş Parkı.

Ben sadece beni unutmamanı istedim.

Hep tesadüfen karşılaşalım, sürekli göz göze gelelim ve beni aklından asla silme istedim. Unutulmak, inan bana çok acıtıyordu.

Kalbimi avuçlarına bırakıp sana gülümsemiştim. Ama sen avuçlarını yanan sıcak sobaya bastırarak kalbimi ve avuçlarını yakıp kül etmiştin. Bu senin, benden uzak dur, üzülürsün deme şeklindi biliyorum. Ama ben hiç seni dinlemedim. Bunun için üzgün değilim. Çünkü pişmanlık, keşkeden daha az yakardı insanın canını. Ve ben ileride arkama dönüp baktığımda keşke demek istemediğim için bir sürü pişman olacağım şey yapmıştım. Ama biliyor musun?

Sana değerdi.

Çünkü sen, yağmur yağdığında şemsiyemin altına sığınmaktansa, yüzümü gökyüzüne çevirip tenime düşen damlaları hissetmemi öğretmiştin bana. Çünkü sen, dilek tutarsam ve gerçekleşmezse hayal kırıklığına uğramak yerine daha çok dilememi, Tanrı'yı usandırana kadar diretmemi öğretmiştin. Çünkü sen, saçlarımı kesmemi değil, saçlarıma papatyadan taç yapmamı daha çok sevmiştin. Çünkü sen, sesiyle kalbime dokunan o kişiydin.

Çünkü sen..

Çünkü sen Kim Namjoon, bana kendimi sevmemi söylemiştin.

Kendinden nefret ettiğin halde.

Yağmur.

İki katlı sıradan evimizin çatısındaki bordo kiremitlerin üzerinde oturmuş, -ki onlar gerçekten çok rahatsızdı- yağan yağmuru ve sanki ıslanırlarsa mutant olacakları için koşuşturan insanları izliyordum. Yağmur kötü bir şey değildi ki.

Mesela karşıdan karşıya geçmeye çalışan kırmızı topuklu kadın neden daha hızlı yürümek için ayakkabılarını çıkartıp, çıplak ayak koşuyordu? Ayaklarına batan küçük taşlar neden canını yakmıyordu da, ruhunu temizlemeye çalışan yağmur yakıyordu?

Ya da ilerideki liseli kız? O neden kaçıyordu? Yağmur damlaları yüzüne dokunursa, makyajı akar ve gerçek ifadesi maskesiz kalır diye mi bu kadar heyecan yapmıştı?

Sürekli koşuşturmaca içinde olan kalabalıktan bakışlarımı çekip karanlık gökyüzüne diktim. Ama yağan yağmurdan dolayı gözlerimi kısarak bakmak zorunda kalmıştım. Kalabalığı izlemeyi severdim. Binlerce tanımadığım insanın içinden bana en çok benzeyeni bulmak için kendimle hiç bitmeyen bir yarışa girerdim hep. Ve sanırım bugün ben ne o ayakkabısını çıkartan kadın, ne de ki makyajı akmasın diye saklanan liseli kızdım.

Bu gece ben, ağacın altında sırılsıklam olmasına rağmen dilini dışarı çıkartıp yağmur damlalarını yemeye çalışan o kahverengi köpektim.

O küçük bedeninin içinde kocaman bir kalbi taşıyan köpekti. Benim gibi onu umursamadan koşuşturanları izliyor ve yağmuru iliklerine kadar hissediyordu.

Onu hiç kimse görmüyordu, onu hiç kimse duymuyordu, onu hiç kimse fark etmiyordu. Tıpkı bana olduğu gibi.

Sanırım ben o köpeğin tam kendisiydim. Bir mevkim, bir evim yoktu. Ben araftım ve insanlar bazen yükseliyor, bazen yere çakılıyorlardı. Ama ben olduğum yerde öylece durup, dönen dünyanı izliyordum sadece. Ne onunla birlikte dönebiliyor, ne onun dönmesini sonuna kadar bekleyebiliyordum.

Dünya beni unutmuştu. Gerçi ben bile bazen kendimi unutup, hayatımı üçüncü bir şahsın gözünden yaşayabiliyordum.

Bakışlarımı bana hiçbir şey vaat etmeyen ve saçma bir klişe yüzünden dakikalarca izlediğim karanlık gökyüzünden çekerek ilerideki kalabalığı tekrardan süzdüm.

Kaçıyorlardı. Yağmurdan.

Delirmiş olmalılar, diye geçirdim içimden.

Sonra gözlerim Starbucks'tan çıkan bir bedene takıldı. O kadar kalabalığa ve kapıdan çıktığı an koşmaya başlayan insanlara rağmen o, elinde tuttuğu kahveyi dudaklarından çekti. Kaçmadı. Aksine yağmurun altında durmaya devam ederken, kollarını iki yana yavaşça açtı, yüzünü gökyüzüne çevirdi ve yağmurun onu ıslatmasına izin verdi; bu haraketi etrafındaki insanların ona bakışlarının tuhaflaşmasına neden olmuştu ama bu onun umurunda değil gibiydi.

Yağmur damlaları koyu kahverengi saçlarının arasından geçiyor, onları ıslatıyordu. Yanağına damlayan damlaları olduğum uzaklıktan net göremesem de, kirpiklerini ıslattığını kıyafetlerini ıslattığı kadar ıslatamadığını fark ettim.

Saçlarıyla yarışabilecek koyu kahverengi bir mont giymişti. Bacaklarını saran kot pantolon ve kareli gömlek. Piercing'leri hep olduğu yerde duruyordu ve o bugün, nedeni bilinmeksizin farklı görünüyordu.

Sanki, kampüste dedikodusu çıkan o çocuk değildi.

Uzandığım kiremitlerin üzerinden doğruldum. 

Yağmurda ıslanan ve beni asla görmeyen o adama doğru bir adım attım. O an aptalın teki olmalıydım çünkü çatının üzerinde olduğumu unutmuştum. Yapılacak başka bir şey olmadığı içinde boşluğa gelen adımımla birlikte çatıdan düşmüştüm.

Çalılıkların arasına düştüğümde ağrıyan bileğimi ovuşturmaya başlayarak, ağladım. Çocuk gibi. Çoğu zaman çocuk gibi ağlardım zaten.

"Kim Namjoon," diye kalbimi yakan bir isim döküldü dudaklarımdan.

Sonra nefesimin kesildiğini hissettim. Ama yanlış anlamayın bu kez nefesimi kesen şey, diyaframdaki darlık ya da nefes alamıyor oluşum değildi.

Bu kez nefesimi kesen Hiperventilasyon Sendromu değildi; Kim Namjoon'du.

Bana geldiğinde ellerinde bir karton bardak kahveyi sıkı sıkı tutuyordu.

Yağmurun altında kalmış ıslak saçlarını kocaman eliyle arkaya savurup gülümsüyor, ortaya çıkan gamzelerinde elleri kadar kocaman bir yaşam var ediyordu.

Eğer ki, karşıma o gün, o sokakta, yağmur damlaları bizi ıslatırken çıkmasaydın, ben bu dünyada piercing'leriyle bu kadar güzel birisi olduğundan hâlâ habersiz olacaktım.

Belki yine hayatım eskisi gibi harcanıp gidecek, gün doğuşlarını izlemeden güneşin batışıyla karşı karşıya kalacaktım. Sen karşıma çıkmasaydın eğer, yağmuru bu kadar sevmek yerine belkide onu hiç fark etmeyecektim bile.

Ama sen, seni içinde istemeyen dünyaya kalbini açtın ve her bir mucizenin senin karşında utanıp diz çökmesine sebep oldun.

Göğüs kafesinde hazine taşıyan adam, sen o kadar güzeldin ki bütün erkekler yakışıklı olmayı elinin tersiyle itip senin güzelliğini büyülenmişçesine izliyorlardı. Sen asıl güzelliğin ne olduğunun nefes alan kanıtıydın.

Ve yine sen Kim Namjoon, o kadar farklıydın ki senin yanında dünyanın en güzel kızı olmak istemiştim. Ama bu güzellik yüzümle ya da vücudumla alakalı değildi.

Fakat ben, düşmekten korkarken nasıl uçabilirim?

En basit hayalin olmak istemiştim. Bana kolayca kavuşabilesin diye.





Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: #namjoon