27|Birkaç Kırık Yürek

M: LEYLA LİLEN ÖZGÜR

SINIR: 20 OY 120 YORUM

*Yarım kalan satırlarına ithafen.*

Bak bir kuşun kanadı kırıldı
Yuvasız kaldı
Mavi mavi olalı
Böyle yarım kalmadı
***

İnsanın ne yapacağını bilemediği pek çok an olurdu.

Göz bebekleri bilinmezlikle titrer, ellerini koyacak yer bulamaz hatta ne diyeceğini bilemezdi.

Karşımda ağlamasını durdurmak için kendini sıkan Leyla'ya bakarken bu anlardan birindeydim. Agah, elindekileri ayakkabılığın önündeki küçük boşluğa bıraktıktan sonra gitmek istemişti ama buna gerek olmadığını söylemiştim, yine de bizi yalnız bırakmak için balkonda sigara içmeye çıkmıştı.

Leyla ise söylediği saçma cümleden sonra önce hafifçe kıkırdamış, sonra gittikçe yüksek sesle gülmeye başlamıştı, şimdi ise ağlıyordu. Sırtı hala duvardaydı, önünde dizlerimin üstüne çökmüş oturuyordum ve ağlamasının dinmesini bekliyordum.

Onu ilk kez böyle görüyordum, bakışları onun sağ benim ise solumda olan boş makarna tabağındaydı. Leyla Lilen, zekiydi, boş vakti olmazdı çünkü vaktini hep değerlendirirdi, hayatın üzülmeye değmeyeceğini savunurdu, mantıklı biriydi.

Titrekçe iç çekti, peki neden böyle yıkılmıştı?

Onunla aylardır konuşmuyorduk, beni aramadığı ya da bana yazmadığı sürece ona yazmıyordum çünkü meşgul biriydi işte ama şu an bunun pişmanlığını yaşıyordum. Keşke seninle konuşsaydım, sesini duysaydım, iyi misin diye sorsaydım. Belki birkaç kırık yüreğe ev sahipliği yapsaydım, her şey daha iyi olurdu değil mi Can İçim?

"Lütfen ağlama."diye fısıldadım kısık sesimle, ellerine uzanıp ellerini tuttum ve ellerini sıktım."Ağlayınca geçmiyor Can İçim."

"Ağlayınca geçmiyor." diye fısıldadı zorlukla, boğazımda düğüm düğüm olan acısını hissettim. "Ama rahatlatıyor."

Sımsıkı tuttuğum ellerini kendime doğru çektim, elleri ikimizin arasında kalırken benim ellerim hızlıca sırtını bulmuştu. Sırtını hafif hafif okşarken ona saçma sapan şeylerden bahsetmeye başladım. Önce yeni çıkan bir kitabı anlattım, sonra aldığım yeni elbiseleri, onu ne kadar özlediğimi, yeni arkadaşlarım olduğunu falan anlattım ve özellikle onu sinirlendirip üzecek şeylerden bahsetmedim.

Bir süre sonra tamamen durulduğunda geriye doğru çekildim ve gözlerini öptükten sonra ondan ayrıldım. Duvara geri yaslandığında bakışları artık makarna tabağında değil, bendeydi.

"Sıfata bak," diye mırıldandı. "Kedinin ciğere baktığı gibi bakıyor." Hafifçe güldü ve derin bir nefes verdi, rahatlamış gibiydi.

"Burada ciğer sen misin?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Yok içeriye birlikte girdiğin o adam." dediğinde şirince sırıttım.

"Önce sen." dedim hızlıca, gözlerini devirerek dudaklarını yaladı.

"Londra'yı çok seviyorum biliyorsun, hatta geçen ay sana eğitimim bitse bile orada tamamen yaşamayı düşündüğümü söylemiştim." Duraksadı. "Sen de Londra'yı neden bu kadar seviyorsun, normal bir yer demiştin, hatırlıyorsun, değil mi?" Kafamı sallayarak onu onayladım, sesi titrerken devam etti. "İnsanın sevdiğinin olduğu yer onun için sadece normal bir yer değildir Amara... Lütfen, çatma kaşlarını, buraya geldiğimde anlatmak istediğim için anlatmamıştım sana. Bir buçuk senedir tanışıyorduk Paul'la, sana anlatmıştım, eğitimdeki bir çocuk, arkadaş olduk falan diye... O çok iyi biriydi, çok hoştu yani, zevklerimiz, sevdiklerimiz aynıydı... Bir gün çok içmiştik, içkiyi asla fazla kaçırmam biliyorsun ama onunla olduğumda sanki kendimden geçiyordum... Çok sarhoştuk ve o çok güzeldi, onu öptüm."

Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken gözlerini kaçırdı ve kafasını sallayarak devam etti, canı acıyordu. Bariz belliydi.

"Paul da bana karşılık verdi. Sabah yan yana onun evinde uyandık, aslında ben uyandım o ise hâlâ uyuyordu, bakma öyle sadece uyuya kalmıştık... Ben, aramızın bozulacağından çok korktuğum için hemen kaçtım evinden. Kaçtım ama kurtulamadım işte, aradı, mesaj attı, en sonunda karşıma çıktı konuştuk, aslında daha çok birbirimize bağırıyorduk... En sonunda beni öptü, beni çok güzel öptü." Gülümseyerek yanağından kayan yaşı sildi. "Sonra geri çekildi ve beni sevdiğini söyledi Amara, çok güzeldi. Hislerim karşılıklıydı ve çok güzeldi, altı aydır onunla sevgiliydim, güzeldik... Yani öyle sanıyordum ama değilmişiz." Dudaklarını ısırarak bir süre gözlerini kapattı. "Nişanlıymış." diye fısıldadı gözleri kapalıyken.

Dehşet ve şaşkınlığın getirisiyle ağzım aralanırken kalakaldım, ben daha anlattığı zaman iliklerime kadar dehşete düşmüşken o bunu yaşamıştı.

"Ne?"

"Nişanlıymış işte. Doğum günümde ders çıkışı beni almaya gelmişti, süprizi olduğunu falan söylemişti. Kampüsten çıkarken bir kız belirdi önümüzde, böyle kocaman kocaman gülümsüyordu salak. Paul, dondu kaldı ona bakarken. Kız kendi tanıtıp bir davetiye çıkardı, aldım baktım Paul yazıyor... Beni sevdiğini söyleyen adamın adı yazıyor. Biliyorsun beni, bunu yaşayan kadınların şerefsiz adamın nişanlısına falanına filanına gerçeği anlatamadığında sinirden deliye dönüyordum. Paul da biliyordu bunu önce bir şeyler saçmaladı ama ben tutum kızı kocaman gülümsedim kızın gülümsediği gibi, "Şansa bak ben de bu ruhu oruspunun sevgilisiyim." dedim. Kız şaşırmadı, sanki hissediyordum ama kanıtlayamıyordum der gibi baktı bana o an." Derin bir nefes vererek gülümsedi."Ben de dondurdum kaydımı, topladım tasımı tarağımı buraya geldim, üç haftadır buradaydım... Sana da söyleyemedim çünkü bilmiyorum, söyleyemedim işte."

Ela gözlerine sinen mahçupluğa gülümsedim hafifçe. "Sorun değil Can İçim, seni aramayıp sormayan benim."

"Sanırım ikimiz de suçluyuz, ha?"

Kıkırdayarak onaylarcasına kafamı salladım, hâlâ Lilen'in burada olduğuna inanamıyordum. Lilen'e salona geçmesini söyledikten sonra boş tabaşı alatak mutfağa girdim, Agah'ı ona sonra anlatacağımı söylemiştim. Boş tabağı lavabonun içine bıraktıktan sonra ada tezgahının üzerindeki büyük bardaklardan üç tane aldım ve kahve için suyu bıraktıktan sonra balkona çıktım.

Gördüğüm manzarayla balkon kapısında duraksarken gülümseyerek dudaklarımı ısırdım. Agah, kollarını göğsünde bağlamış, balkona zar zor sığdırdığım yeşil, ikili koltuğun üstünde uyumuştu. Uzun, gür kirpiklerinin gölgesi çillerle kaplı elmacık kemiklerine düşmüştü ve kaşlarını çatmıştı. Sessiz adımlarla yanına yaklaştım ve bir dizimi koltuğa yasladıktan sonra omuzuna uzandım, böyle uyursa her yeri tutulurdu.

Parmaklarım omuzuna değer değmez irkilerek uyandı ve bileğimi kavrayarak beni kendine doğru çekti, gözlerim şaşkınlıkla büyürken sağ elim sol omuzunun yanından geçerek koltuğa tutundu. Şu an kucağında oturuyor gibiydim, hatta gibi değildim, resmen öyleydim. Sol eli hala sağ elimin bileğini tutarken diğer eli bel boşluğumu kavramıştı, akı kızarmış açık kahverengi gözlerine bakarken sıcak nefesleri suratıma çarpıyordu. Yutkundum.

"Çok güzelsin." diye mırıldandı boğuk sesiyle, sağ dizim sol baldırının üstünde olduğundan ona ağırlığımı tam vermiyordum, belime hafifçe bastırdığında dizim baldırı üstünden kaydı. İşte şimdi tam olarak kucağında oturuyordum.

Sağ bileğimdeki elini tenimden çekmeden omuzuma çıkardığında ürperdim, parlak gözleri gözlerimdeyken gözlerini kıstı, teması beni heyecanlandırıyordu.

Üstümdeki elbise yüzünden hiç olmaman gereken bir pozisyonda olduğumun farkındaydım, boynum ve yanaklarım alev alev yanıyordu ama karşı koymak zordu. Eli enseme kaydığında dudaklarımı yaladım.

"Elma şekeri," dedi iç çekerek bana eğilirken. "Tadın da kokun gibi güzel mi?"

(YN: ARKADAŞLAR ÖLÜYORUM BURADA, FEELS. YAZARKEN ÖLDÜ DERSİNİZ.)

Kuru dudaklarını nemli dudaklarıma bastırdığında aramızda kalan sol elim göğsünü buldu, naif öpüşüne karşılık verirken elimin altında kalp atışlarını hissediyordum.

Kalbi avuçlarımdaydı.

Bu güzeldi.

Hayır, bu çok güzeldi.

Aceleci değildi, beni içine çekercesine, hissederek öpüyordu. Sağ elimle ensesine tutunarak oradaki saçlarını okşamaya başladım, hassas noktası bu olmalıydı ki hafifçe inleyerek ensemi daha da sıkı tuttu.

Saçlarını çekiştirdim, dudakları gerildi. Ben onu öperken, o beni öperken güldü. Alt dudağıma küçük bir öpücük kondurarak geriye çekildiğinde afallayarak birkaç saniye gözlerine baktım. Gözleri artık uykulu bakmıyordu, gülümseyen dudaklarına düştü bakışlarım. Yanağımın içini ısırarak bakışlarımı kaçırdım, dudakları kızarmış ve şişmişti. Benim yüzümdendi, neden bilmiyorum ama buna kocaman gülümsemek istedim.

"Güzelmiş." dedi iç çekerek.

Daha fazla utanmaya devam edersem kulaklarımdan alev çıkacağını düşündüğümden kucağından kalktım ve hırkamı avuçladım. "Kahve yapıyorum," dedim sersemce mutfağı sol elimle işaret ederek, sonra sol elim yetmiyormuş gibi sağ elimle de işaret ettiğimde nefes vererek güldü. "Sen de içer misin?"

Cık'ladı, sonra memnunca dudaklarını yaladı. Adi. "Yeni elma şekeri yedim güzelim," Telefonu çalmaya başladı. "Beni pas geç." derken telefonunu çıkardı cebinden.

(YN: AGAH YAPMA YANARIZ.)

Kafamı hızlı hızlı sallayarak mutfağa geri girdim, girerken, "Efendim Akut?" dediğini duymuştum.

Ada tezgahın önüne gelerek avuç içlerimi tezgaha yasladım ve bardaklara bakmaya başladım, sırıtmama engel olamıyordum. Çok mutlu hissediyordum, her hareketi, söylediği her söz sanki yüreğime dokunuyordu. Beni ansızın ele geçiriyor, afallatıyordu.

"Ne kadar da güzel." İrkilerek kafamı kaldırdığımda tezgahın üstünde oturan Mavi'yi gördüm, alayla gülümsüyordu, yüzümdeki sırıtmayı silmeye çalıştım. "Ona ne zaman anneni ve abini bulmana yardım etmesini söyleyeceksin?"

"Söyleyeceğim tamam mı? Leyla burada olmasaydı çoktan söylemiştim," Kaşlarımı çattım. "Acelemiz yok Mavi, hem ona gelme sebebimiz anında bulabileceğine inandığımız için değil miydi? Daha zamanımız var."

"Tatlı elma şekeri," dedi ağzını eğerek, suratını buruştururken. "Iyk! Düşüyor musunuz buna? Elma şekeri ağlıyor şu an."

"Anlamayacağın şeyler hakkında yorum yapma Mavi." dedim sessizce, tezgahta fazladan duran bardağı yerine koyarken. Mavi'ye bakmadan kahve aramaya başladım, Leyla buradaysa kesinlikle kahve de olmalıydı.

Ocağın yanındaki çekmecelere teker teker bakmaya başladım. İlkinde çatal, kaşık gibi şeyler vardı, diğer dördünde de kahve yoktu.

"Aslında çok komik biliyor musun? Sanırım bir de acınası." Omuzumun üstünden ona baktım, mavi olan saç tutamlarından birini parmağına dolanmış onunla oynuyordu. "Bir hafta önce falan Tolga'yı seviyordun, şimdi ise Agah'ı hem öpüyor hem de öptüğün için heyecanlanıp utanıyorsun."

Ellerim tezgaha tuturken dediği hiçbir şeyi umursamadım, ona cevap da vermedim ama o sinirlerimi gergiğinin farkındalığıyla güldü. En sonunda kahve paketlerini üst raflardan birinde bulduğumda Agah içeriye girdi, sıcak suyu kahve tozuyla dolu olan bardaklara dçkerken yanıma geldi, kaşları çatıktı.

"Bir şey mi oldu?" dedim o karnıma sarılıp çenesini omzuma koyarken.

"Akut sanırım buraya gelecek," burnunu boynuma sürttü, huylandım. "Senin için sorun olur mu?"

"Elbette olmaz." dedim yanağı öpüp kahve bardaklarını tutarken. "Artık içeriye geçelim, Leyla Lilen'in senden nefret etmesini istemem."

Kıkırdayarak geriye çekildiğinde, önde ben, arkada ise o, mutfaktan çıktık ve salona girdik. Lilen, tekli koltuklardan birine bağdaş kurarak oturmuş, sırtına attığı pikeye satılmıştı. Kahvesini ona verdikten sonra Agah'ın oturduğu ikili koltuğa oturdum ve kolunun altına girdim, tam olarak ona yaslanmıyordum aslında.

"Ben Agah Ak," diye mırıldandı hızlıca, Lilen'in kahvesindeki bakışları ona döndü, Agah'a zoraki bir tebessüm sundu.

"Ben de Leyla Lilen, istediğin ismi kullanablirsin."

Agah onu kafasıyla hafifçe onayladığında ortama bir sessizlik çöktü, kahvemden dilimi yakmasını umursamadan büyük bir yudum aldım ve tamamen Agah'ın göğsüne yasladım. Bakışlarım Lilen'deydi, bu hareketimle tebessüm etmişti, etrafında çift görmeyi seven biriydi ve bunun hoşuna gideceğini tahmin etmiştim.

"Sigara kokmuyorsun." diye mırıldandım Agah'a doğru dönerek, fazla sigara kokmuyordu hatta öncekine göre sigara bile kokmuyordu.

"Azaltmaya çalışıyorum, kokusunu sevmezsin diye."

Gülümsedim.

Birinin sizin için bir şey yapmasının bu kadar güzel hissettireceğini tahmin etmek çok zordu. Önce elma şekerleri, şimdi de bu, Agah kalbimi hızlandırmanın yollarını iyi biliyordu.

Ona karşı ne hissediyordum tam emin değildim, çocukken onu seviyordum, sonra hayatıma Tolga girmişti ama Agah'a karşı yarım kalan bir sevgim hep vardı işte. Bunu inkar edemezdim.

Belki de Tolga hiç olmamalıydı, en başından beri onu görmezden gelmeli ve yoluma devam etmeliydim ama ben ona karşı hissettiğim merakın esiri olmuştum işte.

Lilen'le yeni çıkan bir dizi hakkında konuşmaya başlayan Agah'a baktım, konuşurken hafifçe gülümsüyordu ve saçlarımla oynamayı da bırakmıyordu.

Ona bakarken, onu kullanmak istediğim için kendimden utandım.

Agah, dizinin baştan aşağı saçma olduğunu söylerken Lilen diziyi savunmaya başlamıştı, konuştukları konu o kadar mantıksızdı ki, güldüm.

"Kaç bölümünü izledin de konuşuyorsun?" dedi Lilen tek kaşını kaldırıp kollarını göğsünde birleştirirken, sevdiği şeyi sonuna kadar savunma gibi bir huyu vardı.

"Sadece on dakikasını izlemem yetti." dedi Agah alayla sırıtırken, Lilen'le anlaşabilemesine sevinmiştim, yani şu an zıtlaşıyorlardı ama bu bile iyiydi. Lilen, benim için önemliydi. "Klasik Türk dizilerinden."

"Ne izlememi istersin? Elite falan mı?" dedi suratındaki iğrenir ifadeyle, pek fazla dizi izlemediğimden bahsettikleri şeyleri anlayamıyordum.

"Evet," dedi pişkince gülerken, kısaca bana bakıp göz kırptı. "Elite'ın nesi varmış?"

Sinirle güldü Lilen, nedense birazdan Agah'ın üstüne atlayacağını düşünüyordum. "Sakin mi olsanız acaba?" dedim belli belirsiz sesimle. Tabii ki kimse beni takmadı.

"Nesi yok ki, enişteciğim?" dedi sinirlendiği zaman kullandığı eki kullanarak. Elbette bunun Agah'ın hoşuna gittiğinin farkında değildi, aslında, Agah sanki onun bilerek sinirini bozuyordu. Gülümsedim, onun mutsuz olduğunu anladığı için aklını dağıtıyordu. "Kimin eli kimin cebinde belli değil yahu!"

"Sanki Türk dizilerinde belli," diye homurdandı, gülarek elimin tersiyle hafifçe göğsüne vurdum. "Emin ol Lilen, Türk dizileri eğer imkan olsa aynı iğrendiğin diğer diziler gibi olur çünkü insanlar gariptir ki bunları izlemeyi seviyor."

"Tamam, kökeni fark etmeksizin tüm diziler saçma, yeter." diyerek konuyu kapatmaya çalıştım.

İkiside omuz silktiğinde kapı zilinin sevmediğim melodisi evin içinde yankılandı, Akut gelmiş olmalıydı. Kapıyı açmak için kalktığımda Agah beni baldırımdan tutarak durdurdu ama o da kalkmadan Lilen homurdanarak kalktı ve kapıyı açtı.

"Çok tatlısın." diye mırıldandım Agah'ın bacağımdaki elini tutup kucağıma çekerken, gülümseyerek alnıma doğru uzandı ama Lilen'in tiz çığlığıyla geriye çekildi.

Bir süre şaşkınca birbirimize baktıktan sonra hızlıca ayaklandık ve salondan çıktık. Gelen Akut'tu, Lilen'in çığlığının sebebi Akut'un yakışıklılığı değildi, yüzü gözü kan olmuş şekilde kapının önünde oturmasıydı.

"Bir kere de başını belaya sokma be!" diye sinirle saçlarını çektikten sonra gülümseyen Akut'un yanına ilerledi. "Dişimi kıracağım bir ay seni dayak yemeden görsem!"

Agah, onu yerden dikkatlice kaldırdı ve kolunu omuzundan geçirerek ağırlığını kendi üstüne verdikten sonra salona doğru ilerledi Lilen de hızlıca diğer koluna girmişti. Gerçekten çok kötü görünüyordu, kaşı ve dudağı patlamıştı, sol elmacık kemiği ise mosmordu ve sanırım burnu da kanamıştı, sonuç olarak beyaz kazak giymek için çok kötü bir gün seçmişti.

"Lilen, ilk yardım malzemesi falan var mı?" dedi Agah, Akut'u üçlü koltuğa uzandırırken. Lilen, şok içinde Akut'a bakmaya devam ederken Agah'ın soruyu tekrar sormasıyla kendine geldi ve salondan çıktı. Bense koltuğun arkasında durmuş, koltuğun sırtına tutunurken Akut'u inceliyordum. Gerçekten kötü gözüküyordu, ama buna rağmen bakışları aniden beni bulduğunda sırıttı.

"Nasılsın yenge?" dedi Agah onun yanında kalan boşlukta oturmuyormuş gibi. "Abimle nasıl gidiyor?" Göz kırpıp hafifçe kafasını salladı. "Hı?"

"Bak," dedi Agah kızarmış kulaklarıyla, gülmemek için yanağımın içini dişledim. "Ne bok yedin de bu hale geldin bilmiyorum ama tekrar dövdürtürüm seni."

Lilen, malzemelerle birlikte içeriye girdiğinde Akut kısaca ona bakmış sonra, bu haline rağmen, alayla bezeli bakışlarını Agah'a çevirmişti. Agah da o sırada çantadan çıkardığı pamuğa hızlıca bir şey sürmüş, sonra Akut'un dudağındaki patlağa uzanmıştı."Dövdürtürsün abim," dedi o sırada Akut. "Sen dövtürmeyi çok sever- Ah!"

"Fazla bastırma pamuğu." diye mırıldandım suratımı buruşturarak. Bana kısa bir bakış atıp kafasını salladı ama pek istekli durmuyordu, sanırım ilk kez Akut'u böyle görmüyordu.

"Merhaba daha önce görmediğim, yıkık görünen kız."

Akut'un Lilen'e bakarak söylediği şeylerle kaşlarım kalkarken Agah sadece güldü, Lilen'in ise kaşları çatılmıştı ve sanırım ayakta beklemek onu yormuş olmalıydı ki orta sehpaya oturdu. "Ben mi?"

"Burada sen ve abimden başka yıkık göremiyorum?" dedi Akut sırıtarak, beyin sarsıntısı falan mı geçiriyordu acaba. Agah, dudağındaki yaraya küçük bir yara bandı yapıştırıp kaşına geçtiği için bu defa kaşına bastırdı. Akut'un canının yandığını düşündüm ama sanki Agah bunu yapmamış gibi dik dik Lilen'e bakıyordu.

"Bana buradaki tek yıkık sensin gibi gelmişti."

"Uu! Üzdün."

"Konuşma pezevenk." diye homurdandı sadece Akut'un duyabileceği bir sesle ama ben de duymuştum, dudaklarımı birbirine bastırdım.

Agah, Akut'un yaralarını temizlemiş arada ona küfür etmiş ve bizi de güldürmüştü. Akut'un dediğine göre arkadaşlarıyla sahilde otururken biri onlara laf atmış, sonrada kavga çıkmış, her zamanki olaylarmış ve önemi yokmuş.

En sonunda Agah daha fazla rahatsızlık vermek istemediklerini söyleyerek ayaklanıırken Akut, hâlâ Agah'a laf atıyor, ondan tepki alamayınca televizyonu izlemeye başlamış Lilen'e sarıyordu ama Lilen de onu takmıyordu. Sadece arada iğrenir bakışlarını Akut'a gönderiyor, sonra televizyona dönüyordu.

"Adını söylemeyecek misin, yıkık kız?" derken Agah onun kulağından tuttu ve üçlü koltuktan kaldırdı, yüzünde bezgin bir ifadeyle salon çıktı, ben de peşlerinden gittim.

Dış kapıyı açarak geriye çekilirken Akut ayakkabılığın üstündeki kese kağıdına ilerledi. "Elma şekeri," diye mırıldandı pakete bakarak. "Hım..."

"Mal değneyi gibi dikilmeyi kes de in aşağı." diyerek onu ensesinden kavradı ve dışarıya doğru ittirdi Agah, kıkırdadım.

"Yenge bir şey der misin şuna? Kedi miyim ben be? Lan vurma kafama gidiyorum, tamam!"

"Vurma kafasına Agah." dedim gülerken. "Beyin sarsıntısı falan geçirecek."

"Beyni yok ki geçirsin, yirmi altı yaşına gelmil hâlâ çocuk gibi." diye homurdandı apartmanın koridorunda durup merdivenlere bakarken, gülümseyerek çenesinden tuttum ve kafasını bana doğru çevirdim. Çatık kaşları gevşerken gözlerindeki çözemediğim bir ifadeyle bana baktı, güzel bakıyordu.

"Kaşlarını fazla çatma." dedim sağ elimin işaret parnağıyla kaşları ortasına vurarak. "Sevmiyorum."

"Sevmiyor musun?" diye sordu kafasını hafifçe yukarıya ittirerek.

"Hı hı, sevmiyorum."

"Hiç mi sevmiyorsun?"

Dudaklarımı nemlendirerek hafifçe tebessüm ettim, sadece kaşlarını çatmasını sevmediğimi söylemiştim, neden böyle içi gidercesine soru soruyordu.

"Hiç sevmiyorum." dedim kafamı sallayarak, suratı aniden düştü ama bu o kadar hızlıydı ki yanlış görmüş olabileceğimi düşündüm.

"Olsun," diye fısıldadı. "Olsun güzelliğim, seversin." Gülümseyerek saçlarımdan öptü. "Çatmam kaşlarımı güzelim."

Geriye çekildiğinde boşluğa düşermiş gibi oldum, bu hissi sevmedim, boşlukta hissetmek güzel değildi. Kollarımı etrafıma dolarken aslında ona sarılmak istediğimi fark ettim.

"Görüşürüz." dedi asansörün kapısını açarak, karşılık vermem için bana baktığında ona sarılmayı düşünmeye o kadar çok odaklanmıştım ki bunu fark etmedim.

Asansörün kapısı kapandığında hâlâ ona sarılmak istiyordum.

"Bir kerelik." diye mırıldandım hızlıca kapıdaki anahtarı alarak merdivenlere koşarken, ona sarılmadan günü bitirmek istemiyordum. Bu çok garipti ama istemiyordum.

Merdivenlerden hızlıca inerken, bunu yapmamam gerektiğinin farkındaydım, koşmak bana faydalı değildi ama Agah'a yetişmeliydim.

"Of!" diye inledim nefesim teklerken, yine de durmadan apartmanın ağır kapısını çektim ve merdivenlerin başında duran Agah'ın sırtını gördüm.

"Agah!"

Kafasını yukarıya doğru kaldırmış göğe bakarken aniden sesimi duymasıyla bana doğru döndü ve şaşkınlıkla bana baktı. Gülümsedim ve ona doğru hızlıca koşarak boynuna sarıldım, bunu kesinlikle beklemiyordu. Geriye doğru adımladı ve belime sarıldı.

"Kalbin çok hızlı, koştun mu sen?" dedi şaşkınlığı devam ederken.

"Evet." boynuna daha sıkı sarıldım ve kıkırdadım. "Sana koştum."

"Bana mı koştun?"

"Evet, sana koştum."

***

Aynı saatlerde...

Genç adam kıyıya vuran dalgaları izlerken arkasındaki eğlenceden gelen müziğin ve insanların sesini duyuyordu, ama umursamıyordu. Buraya sadece hava almak ve arkadaşıyla buluşmak için gelmişti.

Üstünde soğuğa rağmen önü açık siyah bir gömlek vardı, sırtını yasladığı kayanın da soğukluğunu hissedebiliyordu, genzini yakan kocaman bir nefes aldı.

Kafasında gezen binlerce düşüncenin sesini kısmak istiyordu, hepsini susturmak ve kenara çekilip düşüncesizce denizi izlemek istiyordu ama bunu hiç başaramamıştı. Ne zaman dalgaların sesini dinlese, ciğerlerini yakan bir nefes alsa veyahut yaşadığını hissetmek istede kenarda köşede bekleyen azgın düşünceler zihninde fink atıyordu.

"Sikmişim nefesini." diye homurdandı avuç içleriyle suratını ovarken, biraz sarhoştu ama bu da düşüncelerini susturamıyordu. Düşüncelerini susturacak bir şeye ihtiyacı vardı, yirmi dört yıllık hayatı boyunca hiçbir şeye bu kadar büyük bir ihtiyaç duymamıştı.

Aklından abisiyle olan birkaç konuşması geçtiğinde bakışlarını göğe sabitledi, iki tane abisi vardı*, düşüncelerindeki konuşmalar ise en büyük abisine, yani Agah'a aitti.

(YN: Agah 28, Akut 26, Tolga ise 24 yaşında.)

Histerik bir şekilde güldü aniden, abisiyle uğraşmak hoşuna gidiyordu, damarına basmak, belki birkaç yumruk yemek... Hayır, birkaç tahtası eksik değildi, eksik olan şey abisinin sevgisiydi. Hoyratça esen bir rüzgar yüzünü yaladı Tolga'nın, Agah'a karşı böyle davranmazsa Agah'la iki çift laf edemiyorlardı. Tolga'nın da haksız olduğu yerler kadar haksız olduğu yerlerde vardı, aynı Agah gibi.

"Anlamıyorum." diye fısıldadı gözleri yanarken. "Sanki ben kendi kendimi yaptım, babamı da kendim seçtim."

Kafasını salladı gülerek, kendine yaklaşan adım seslerini duyduğunda suratındaki ifadeyi hızla toparladı, gelen kişi arkadaşı Hür'dü.

Hür, altındaki siyah pantolunun kirlenmesini istemediği için sadece çömeldi ve arkadaşına yaklaştı, Hür'ün üç numaraya vurulmuş siyah saçlarını siyah beresi saklıyordu. Arkadaşının önü açık gömleğine, siyah nemli pantolonuna ve çıplak ayakkabılarına baktı, Tolga'nın botları kayalığın yanındaydı. Sessizce iç çekti Hür, koyu kırmızı gömleğinin üstüne giydiği siyah kazağı çıkartıp Tolga'ya vermedi düşündü ama sonra vazgeçti. Arkadaşının bunu istemeyeceğinin farkındaydı.

Tolga, tekti. Etrafında birçok insan vardı, elbette hepsini seviyordu ama kendini en çok Hür'e açıyor ama kendini ondan sakınıyordu da.

"Bulabildin mi?" diye konuya girdi Tolga, Hür'ün kendisi konuşmadan konuşmayacağını fark etmişti.

"Bir hafta içinde bulabildiğim kadarını buldum." dedi Hür, sağ elini içi yünlü ceketin iç cebine uzatırken. İç cepteki ikiye katlanmış, biraz kalın, maviyi dosyayı çıkardı ve Tolga'nın yanına bıraktı, adamın o dosyaya şimdi dokunmayacağını biliyordu.

"Güzel, o şerefsizin ipini çekmek için bu bile yeterli olur." diye mırıldandı kararmış bakışları dosyadayken, dudaklarını ağzının içine çekip emdikten sonra yavaşça bıraktı. Şimdi zihninde yeni düşünceler fink atıyordu.

"İşine karışmayı hiç sevmiyorum Tolga," dedi sakince Hür, arkadaşının kararlarından emin olmasını istiyordu. "Ama emin misin?"

"Biliyor musun?" Hafifçe güldü ve ensesini kaşıdı Tolga. "Hiç bu kadar emin olmamıştım."

Tolga'nın bu cevabından sonra derince iç çekti Hür, onun aklına taktığı bir şeyi sonuna kadar yapacağını biliyordu.

Tolga'yla yaptığı kısa bir sohbetin sonunda arkadaşının omuzuna kısaca vurdu ve geldiği gibi gitti.

"Hayatımı siktin," diye fısıldadı gülerek, bakışları dosyadaydı, soğuk bir rüzgar tüylerini diken diken ederek kıvırcık saçlarını savurdu. "Hayatını sikeceğim."

***

Selanlar, öncelikle KALP KRİZİ GERÇİRDİM AGAH İLE AMARA ÇOK GÜZEL DEĞİL Mİ? Öhöm öhöm, neyse. Bölümün ilk kısmı, yani Leyla Lilen'le olan konuşma hariç, geriye kalanı içime o kadar sindi ki anlatamam. Aslında bölüm daha uzun olacaktı, Alin'den bir sahne koyacaktım ama telefondan yazmak beni çıldırtıyor bu yüzden bu sahneyi diğer bölümün başına koyacağım.

Alin'i anlayacağınız bir sahne olacak.

Öyleyseeee sorulara geçelim.

Tolga, Tolga canım Tolga sizce kimden bahsediyor?

Akut, doğru mu söylüyor? Yoksa başka bir şey yüzünden dayak mı yedi?

Hür'ü daha çok görelim mi? Çünkü ben ona da düştüm de...

Hür gibi, Agah'ın da böyle bir arkadaşı var, Siraç. Hani Agah'ın Tolga'yı dövdüğü sahnede adı geçiyordu. Onu da görmek ister misiniz?

Agah ve Amara'nın sahnesinde öldünüz mü? Çünkü ben öldüm de...

Mavi haklı mı?

Leyla diziler konusunda haklı mı? 😂

Kitabın gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben Elite izlemeye gidiyorum, öbtüm. Sizi seviyorum. <3

BU ARADA YENİ TOLGA'YA SELAM VERİN^^

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top