24|Kalbe Giren Sancı

M:Amara Ayşin ÜLGEN

SINIR: 15 OY 90 YORUM

İthaf: BuseDefneDede ♥️

Küçükken en sevdiğim eşyaları, çiçekleri koyduğum bir kutum vardı. Kırmızı, büyükçe bir kutuydu, içine koyduğum eşyalar onu bayağı ağırlaştırmıştı. Aynı sevdiğim şeylere olan duygularımın fazlalığının yaptığı ağırlık kadar ağırdı.

Bir gün babam o kutuyu gördü ve ne olduğunu sordu, ona gülümseyerek 'En Sevdiğim' kutusu olduğunu söyledim. Babam da tatlı bir şaşkınlıkla gülümsedi ve benden izin alarak kutuma baktı, kutumu incelerken gördüğü çiçeklerle duraksamıştı.

Kurumuş çiçekleri hüzünlü suratıyla kavramış, incitmeye korkar gibi kutudan almış ve odanın duvarına sırtını vermişti. Meraklı bakışlarla onu izlemiştim, babam da mı bu çiçekleri çok seviyor acaba, diye düşünmüştüm ve bu düşünce beni sevindirmişti.

"Sen de mi çok seviyorsun beyaz zambakları, baba?" demiştim büyük bir mutlulukla ama babam gözlerini çiçeklerden ayırmamış, aynı hüzünle çiçeklere bakmaya devam etmişti, hatta o an yanlış anladığımı düşünmüştüm ama hayır, gözleri de sulanmıştı.

"Annen," demişti hıçkırır gibi, kuru çiçekleri göğsüne bastırıp gözleri kapamıştı. "Annen çok severdi."

O an anlamadığım bu hareketini şu an büyük bir acıyla anlıyordum, babamın canı her gün anneme duyduğu özlemle yanıyordu ve göğsündeki yara sızlıyordu.

Babamın göğsündeki yara, annemdi.

Göğüslerdeki yaralar da asla geçmezdi.

İrkilerek bakışlarımı masanın ortasında duran küçük vazodan aldım, vazonun içindeki taze, beyaz zambakların kokusu burnuma doluyordu ve bu içimde harlanan ateşe odun atıyordu. Sakince çayımdan yudum alan Agah'a baktım, konuşmamı bekliyordu, bir şeyler olduğunun elbette farkındaydı ama sadece benden bir atak bekliyordu. Buna her şeyimle emindim, beni yıllardır arıyordu, şimdi bulmuştu ve gidişini unutturmak için her şeyi yapardı.

"Ona hemen anneni ve abini bulmak istediğini söyleme." dedi sol tarafımda oturan Mavi, Ayşin ortalıkta gözükmüyordu, bunu umursamadım. "Önce Alin'den bahset, seni kırdığını filan söyle, Alin'den uzak durmasını istediğinin sinyalini ver." kaşlarım çatıldı, kulağıma fısıldamaya devam etti."Alin belki ona karşı bir şey hissediyordur Amara, önce onu ortadan kaldırmalıyız."

Yutkunarak hafifçe kafamı salladım ve gülümsedim."Bir şey soracağım," diyerek dikkatini çektim, masadaki bakışları hızlıca bana kalkarken Mavi alayla güldü. "Alin'le hiç konuştun mu, o günden beri?"

Geriye yaslanarak sakince gözlerimin içine baktı, bunu sormamı beklemediğini düşündüm ama o gülümsedi. "Evet, biraz kafasını dinleyeceğini söyledi. Sen konuşmadın mı onunla?"

"Ah, ben..." diye mırıldandım bakışlarım kucağıma düşerken. "Bizim aramız pek iyi değil gibi."

Tek kaşını kaldırarak anlamamış gibi bana baktı, yakın arkadaş olduğumuzu düşünüyor olmalıydı.

"Peki bundan onun haberi var mı?" dedi şaşkınca. "Çünkü o gün, zarfın içinde gördükleri için ağlayarak bana geldi bence, yani senin için çok üzülmüş gözüküyordu."

"Benim için üzüleceğini sanmıyorum," dedim açık açık, kaşları havalandı. "Onu kötülemek istemiyorum ama artık onu çevremde istemiyorum," bakışlarında harlanan bir şey gördüm lakin bunun ne olduğunu anlaymadım. "Beni... Beni çok kıracak şeyler yaptı."

Sonra doğru içim acırken, sesim istemsizce sertleşmişti.

"Ne yaptığını sormayacağım," dedi anlayışla masanın üstündeki sol elimi kavrarken. "Seni kırdıysa beni de kırmış demektir bu, lütfen üzülme, onu etrafımızda görmezsin."

"Hayır,hayır," dedim mahçupça. "Senden bunu isteyemem ki!"

"Saçmalama." diye mırıldandı sakince. "Ne istersen kabulum ki benim," duraksadı ve yutkundu. "İstersen kalbimi iste, yeter ki sen iste çıkarır veririm ben."

Afallayarak gözlerinin içine bakarken göğsüme inen sert darbeleri hissediyordum, biliyor muydu?

"Sen," dedim şaşkınlıkla. "Biliyor musun?"

Kafasını hafifçe eğerek gülümsedi, inci gibi dişleri ortaya sererek bana doğru eğildi. "Ben senin hakkında her şeyi biliyorum, güzelim. Her şeyi."

Elimin üstündeki elini kavrayarak gülümsedim, gülüşüm samimiydi ama o an aklıma düşen Tolga'nın silüetine engel olmadım. İç çektim.

"Seni," diye fısıldadım zorlukla ama bunu fark etmedi. "Seviyorum."

Gülümsedi, gülümsemesi yakıcı, zehirli bir gülümsemeydi. "Ben de seni seviyorum," diye fısılsadı, toprakları alev alevdi. "Senin için her şeyi yapabilecek kadar."

O an bu söylediğini sadece hislerini ifade etmek için söylediğini sandım, ama öyle değildi. Öylesine söylememişti bu cümleleri.

O, gerçekten benim için her şeyi yapardı.

***

Genç adam arabayı durdurarak gülümsedi ve kadına doğru döndü, parlak mavi gözlerde kendi yansımasını görmek ona tarif edilemez bir haz veriyordu.

"Görüşürüz," diye mırıldandı kadının alnını öperek Agah, kahvaltıları bittikten sonra birlikte kahve içmişlerdi ve şimdi ise Amara'yı üniversitesine getirmişti. "İstersen dersin bitince seni alabilirim, buralarda işim var."

Amara, gülümseyerek arabanın kapısını araladı ve arabadan indi. "Gerek yok," dedi Amara, yüzündeki samimi olduğuna inandığı gülümsemeyle. Agah'ın yanında olmak göğsünde ağırlık yapan bir hissin peydahlanmasını sağladığı için bugün daha fazla yanında olmak istemiyordu. "Dersten sonra kursum var ve kurstan sonra da kütüphaneye gitmeliyim," gülümseyerek el salladı. "Görüşürüz."

Amara, kapıyı kapatarak arkasını döndü ve girişe doğru ilerledi, Agah ise kadının arabada bıraktığı kokusunu derince soluyarak sırttı.

Kadım gözden kaybolduğumda direksiyonda ritim tutarak arabayı sürmeye başladı. Agah, birçok şeyi bildiği gibi kadının kafasının karışık olduğunu elbette biliyordu. Tamam, Amara intikam istiyordu, herkesden ve her şeyden öc almak istiyordu ama o daha yeni doğmuş, titrek dizleriyle yürümeye çalışan bir ceylandı.

Adamın aklına, kadınım Alin'le ilgili sözleri düştüğünde kıkırdadı ve direksiyonu sola kırdı. İnsanların bu kadar tahmin edilebilir olması hoşuna gidiyor, ona büyük bir zevk veriyordu.

Geçen dakikalar sonunda adam istediği yere vardı, arabayı kaldırımın kenarına park ederek kontaktan anahtarı aldı ve araban indi. Amara'nın üniversitesine yakın değil, aksine bir saat uzaklıktaydı. Bakışlarını dış cephesi beyaz ve koyu yeşil renklere boyalı olan apartmana sabitledi, apartmanın yeni boyandığı belliydi.

Apartmanın önüne geldiğinde merdivenleri çıkacaktı ki gördüğü şeyle durdu. Alin, apartmanın karşısındaki boş arazide dizleri üstüne çökmüş çiçeğiyle ilgileniyordu, Agah, onun sadece sırtını görüyordu ama bunun Alin olduğuna emindi. Ellerini ceketinin cebine soktu ve sakin adımlarla kızın yanına ilerledi.

"Tatlı Alin?" dedi gür ve neşeli sesiyle, Alin irkildi ve çiçeğin yapraklarıyla oynamayı kesti.

"Uzun süre bana ihtiyacın olmayacağını söylemiştin?" dedi bakışları hâlâ çiçekteyken kadın.

Agah, pahalı ayakkabısının ucuyla çiçeği ittirdiğinde Alin'in bakışları, omuzunun üstünden, hızlıca adama döndü.

"Bana bakarak konuş." dedi sakince adam, az önceki neşesini içine gömmüştü. "Herneyse," dedi göz devirerek adam. "Sana hâlâ ihtiyacım yok," omuz silkti. "Sadece kendine dikkat etmeni söylemeye geldim."

Alin, yerden destek alarak ayaklandı ve dizlerini silkeledi. "Ne için?"

"Amara'nın bir şeyleri unuttuğunu söylemiştim değil mi?"

Kadın, merakla bakışlarını ona çevirdi, gözlerinin çevresi hafifçe kızarmıştı. "Evet, nedenini söylememiştin ama."

"Şimdi söyleyeceğim ama." dedi alayla Agah, Alin'in zarar görmemesi gerekiyordu. Alin, ona kulak kesildi. "Aslında unuttuğu şeyler değişiyor, bazen önemsiz küçük detayları bazense önemli şeyleri unutuyor." saçlarını karıştırdı. "Unutuyor çünkü psikolojisi bunu kaldıramayacağını bildiği için kendi kendine bunları siliyor, duygularını yoğun yaşadığı anlar, puf, yok oluyor." şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı kadın. "Yıllar önce, ayakkabılarında kan olduğu zamanı hatırlıyorsun, değil mi?"

Sessizce yanıtladı, Alin. "Evet."

"Peki Teoman'ın yanındaki kızı hatırlıyor musun?"

Düşünceyle kaşları çatılırken kafasını olumlu yönde salladı kadın, Agah, gülümsedi.

"O kızı bir daha gördün mü?"

Bakışları nemli toprağa düşen Alin, şaşkınlıkla irkildi ve adamın gözlerine baktı. "Yalan söylüyorsun?"

Kadının dehşete düşmüş suratına bakarak dudak büktü Agah, incinmiş gibi kafasını sağa eğdi.

"Aklından onu öldürdüğü falan geçmiyordur, umarım?" dedi komik bir şey söylemiş gibi adam. "Hayır, o kızı öldürmedi ama içinde büyüyen kıskançlık onu kıskıvrak ele geçirdi ve ona saldırdı ki bu kız ilk değildi."

"Saçmalıyorsun." dedi Alin, Agah, onu umursamadı.

"Saçmalamıyorum,tatlı Alin, arkasını toplamak bana fazlasıyla pahalıya patlamıştı."

"Öyle biri değil ki o."

"İnan bana," dedi bakışları kasımpatına düşen Agah. "Onun nasıl biri olduğunu artık ben de bilmiyorum."

"Ne?"

"Bu gün gözlerinde farklı bir ışıltı gördüm," sesi düşünceliydi. "Sanırım şeytanı uyandırdık."

"Anlamıyorum, Agah."

Agah, ona arkasını döndü ve aracına ilerledi.

"Şeytanla şeytan oluruz elbette," diye mırıldandı adam. "Ama bu hikayede tek bir şeytanın sözü geçer."

Agah, biliyordu, aslında önceden şüpheleniyordu ama bu gün emin olmuştu. Amara, kişilik bölünmesi yaşıyordu. İç çekti, Amara bazen boşluğa dalıyor, oraya doğru kısık sesle konuşuyor ya da kaşlarını çatarak bakıyordu. Şakaklarını ovarken aracını çalıştırdı, kaç kişiliği olduğunu anlamalıydı.

Alin, çatık kaşlarıyla adamın arabasının arkasından baktı ve kafasını salladı, tekrar çiçeğine dönerken toparlanması be Agah'ın olmadığı zamanın keyfini çıkarması gerektiğini düşündü.

Agah'ın dediklerine inanmamıştı, çok saçmaydı, böyle bir şey olsaydı fark ederdi ki. Adamın kafasını karıştırmak istediğini düşündü.

***

Seni çok boşladığımı fark ettim, umarım kırılmamışsındır. -A

İç çekerek kartı dolabımın içine, beyaz zambak dalının yanına bıraktım. Çiçek hafif solmuş gibiydi, büyük ihtimalle bu not bayağıdır burada beni bekliyordu.

Defterlerimi dolabın içine bırakarak dolabın kapağını kapadım ve boynumu ovdum. Dersten yeni çıkmıştım ve yorgun hissediyordum, merdivenlere yönelirken duraksayarak ensemi kaşıdım ve dolabı açarak çiçekle notu çantama attım ve merdivenlere yöneldim.

A'nın sadece birinin şakası olduğunu düşünmüştüm uzun süredir sessiz olduğu için ama sanırım değildi. Aklıma silahlı fotoğraf gelirken titredim ve kafamı salladım.

Merdivenlerden salına salına inerken gördüğüm kişiyle duraksadım, Azra'nın bakışları etrafta gezinirken benim üstümde duraksadı ve arkadaşlarıyla konuşmaya devam etti. Göz devirerek inmeye devam ettim ama sanırım Azra'ya rahat batmış olacak ki fakültenin kapısından çıkmadan önce sol omuzuma dokunan eli hissettim, derdi neydi acaba.

Yüzümdeki sahte gülümsemeyle ona döndüm, onunda suratında kocaman bir gülümseme vardı ama bu sadece sahte değildi, bu gülümseme senin hoşuna gitmeyecek bir boklar oldu ama benim hoşuma gitti gülümsemesiydi tam olarak.

"Nasılsın, Amara?"

Kollarımı göğsümde kavuşturarak dik dik ona baktım. "Ne bu samimiyet?"

Anlık bir şaşkınlıkla bocalarken gülümsemesi tekledi ama bunu göstermek istemezcesine daha büyük gülümsedi.

"Ah, haberin var sanıyordum." diye mırıldandı dudaklarını bükerek, bakışları sahte bir anlayışla yere düştü ve tekrar gözlerim çıktı. "Sana söylemediler mi?"

"Azra, benim ayarlarımla oynama, zira yeterince oynandı. Ne söyleyeceksen söyle, boşa laf kalabalığı yapma."

"Kalbimi kırıyorsun ama, Amara. Şunun şurasında görümcenim ben senin."

Kaşlarım çatılırken söylediği şeyi anlamadığımı fark ederek daha da keyiflendi, sinirlendiğimi hissederken keskin bir nefes bıraktım.

"Daha açık ol, sabrımın sonuna geliyorum." diye tısladım ona doğru bir adım atarak.

"Cenk," dedi gülümseyerek, boya olduğunu herkesin bildiği sarı saçlarının uçlarıyla oynamaya başladı bakışlarını benden çekmeyerek. "Abim, belki hatırlarsın aynı lisedeymişsiniz önceden." ayyaş ve bağımlı Cenk, üstüme saldırdığını nasıl unutabilirim acaba sayın geri zekalı. "Annem ile annen konuşurken duydum, Cenk ile seni evlendireceklermiş. Şirketin büyümesi için falan filan," kıkırdadı. "Resmen yengem olacaksın yani."

Parmak uçlarımın kaşındığını hissediyordum, göğsüm duyduklarımın saçmalığıyla hızla inip kalkarken hiddetle omuzlatından ittim onu. "Ne saçmalıyorsun sen?"

Omuzundan kayan çantasının kayışını düzelterek onu itmemden etkilenmemiş gibi bana baktı, etraftaki birkaç kişinin bize baktığını fark ettim.

"Gerçekleri söylüyorum, Amara." aramızda açılan mesafeyi kapatmak için bana doğru adımladı. "Yoksa hayallerin mi yıkıldı?" dedi kısık sesle, sözlerinin altında yatan anlamı görmemek için aptal olmak lazımdı. Tolga'yla aramda bir şey olduğunu düşünüyordu, kolyemden tutarak beni kendine doğru çekti bunu beklemediğimden afalladım, suratını suratıma yaklaştırdı."Annene karşı mı geleceksin, Amara? Anneni karşına mı alacaksın?" nefes vererek güldü. "Bunu yapamazsın, değil mi, Amara?"

"Sakin ol," saçlarımda gezinen eli hissetim Azra'nın gözlerine bakarken, ikimiz de derince soluklar alıp dik dik birbirimize bakıyorduk. "Annenle arandakileri kimse bilmiyor, sakin ol. Sadece annene karşı gelemeyecek bir kız olduğunu düşündüğünden damarına basmaya çalışıyor, olay çıkarmanı istiyor... Evet, evet, böyle. Sakin ol."

Kolyemi tutan elini aniden kavrayarak tenine tırnaklarımı geçirdim ve ona kafa attım, çığlığı etraftakilerin şaşkınlık nidalarına karışırken geriye doğru adımladı, acıyla burnunu tutuyordu."Bir daha bana dokunursan sadece bunu yapmakla yetinmem," diye fısıldadım ona yaklaşarak, sesim beni bile şaşırtacak derecede sertti, saçlarından hafifçe kavradım ve yüzünü yüzüne yaklaştırdım. "Emin ol diğer tarafımı görmek istemezsin, Azra. Damarıma basarsan damarını keserim."

Kafasını geriye doğru ittirerek avuç içlerimle saçlarımı düzelttim, arkadaşları hızlıca yanına giderken arkamı onlara dönerek çenemi dik tuttum ve çıkışa ilerledim

"Bunu ödeyeceksin!" diye bağırdı boğuk sesiyle arkamdan, sağ elimi havaya kaldırarak orta parmağımı gösterdim ona.

Kampüse çıktığımda suratıma vuran güneşle üstümden kalkan yükü hissettim, başım hafifçe dönüyordu, yutkunarak yürümeye devam ettim.

"Dik dur," diye mırıldandı, Mavi. "Dik dur ki önünde diz çöktükleri zaman onlara acıma."

Güneşin tadını çıkarmak için etraftaki tüm yerlere yayılan insanların bakışlarının arada bana çarptığını biliyordum, hepsi bilmiyorsa bile çoğunluğu az önce olanları öğrenmişti, aynı anda bir sürü kişiye mesaj atabilmenin faydası buydu işte. Onları alakadar etmeyen her boku saniyesinde öğreniyorlardı.

"Ben Agah'ı istiyorum," dedi ağlamaklı sesiyle, Ayşin, elimden tutarak. "Cenk'i istemiyorum, o senin canını yakmıştı."

Kampüsten çıkarak ana yola ilerledim, kaldırımın ucunda dururken taksi bekliyordum.

Cenk, lise zamanında tüm okul tarafından bilinen biriydi, oldukça popülerdi ve bu pöpülerliğinin sebebi ne yakışıklılığı ne de zenginliğiydi. Cenk, tam bir ayyaş ve bağımlıydı, lisede onun bu hallerine üzülmüş, ona yardım teklifi sunmuştum ama o geri zekalı bana saldırmıştı. Şu an ne haldeydi bilmiyordum ama bir köşede sessizce geberiyor olsa bile umursamazdım.

En sonunda önümde bir taksi durduğunda bindim ve gideceğim adresi vererek geriye yaslandım, İnel'lerin yanına gidecektim.

Agah'ın yanında olmak istemiyordum, Tolga'nın yanında olmak istiyordum, o nasıl biri olursa olsun bunu istiyordum.

Umuyordum ki her şeyin sonunda benim yanımda olurdu.

Taksinin kirli camı ardından etraftaki insanları izlerken taksi aniden sarsılarak durduğunda önümdeki koltuğa tutundum ve şokla irileşen gözlerimle iki koltuğun arasından taksinin önünde duran kıza baktım, taksici kısık sesli bir küfür etti ve kornaya bastı. "Kör müsün, lan?"

Kaşlarımı çatarak çantamdan çıkardığım parayı taksiciye doğru uzattım. "Üstü kalsın."

"Daha gelmedik abla." diyen taksiciye gözlerimi devirerek arabadan indim ve hâlâ arabanın önünde duran kıza doğru ilerleyerek sakince dirseğinden kavradım ve kızı kaldırıma doğru çektim.

Taksici gaza basıp giderken kızın iri, ela gözleri bana döndü, dolu dolu olan gözlerle bana bakerken çenesine kadar gelen siyah saçları hafifçe esen rüzgarla geriye doğru savruldu.

"İyi misin?" diye mırıldandım kaşlarını kapatmayan kakülünün altındaki hafif kanayan yaraya bakarak, alnı kanıyordu. "Birinden mi kaçıyordun? Biri sana bir şey mi yaptı?"

"Ben," dedi irkilerek sesi titriyordu. "Hayır, sadece kafamı çarptım ve arabayı görmedim."

Hafifçe gülümsedim. "Daha dikkatli olmalısın."

"Tanıl!"

Sağ tarafımızdan gelen bağırışla kızın gözleri büyürken dudaklarını dişledi, bakışlarım bağıran adama dönerken adam hızlıca yanımıza geldi ve kızı, sanırım adı Tanıl'dı, omuzlarından tutarak kendine çekti.

Özel alanlarından biraz uzaklaştım ve yeni gelen bir taksi var mı diye yola baktım, hepsi doluydu.

Bakışlarım Tanıl ile adama döndü, adamın gevşeyen yüz hatları tekrar sertleşirken Tanıl'dan ayrıldı ama elleri hâlâ omuzlarındaydı. "Beni çok korkuttun," diye fısıldadı adam sertçe. "Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirsin?"

"Evran, ben." dedi Tanıl, kaşlarımı çattım, Evran onun korktuğunun farkında değil miydi? Sinirlendiğimi hissederken tekrar yanlarına yaklaştım.

"Titriyor," dedim sertçe. "Görmüyor musun?"

Evran, aniden irkilerek onu bıraktı ve geriye doğru adımladı, aralarındaki neydi bilmiyorum ama korkan birine bapırmak onu daha da korkuturdu.

"Özür dilerim." diye fısıldadı Evran, Tanıl, derin bir nefes aldı ve bakışlarını yere düşürdü. Tanıl, ona cevap vermeyerek bana döndü ve hafifçe gülümsedi.

"Teşekkür ederim, eğer beni oradan çekmeseydin tüm gün orada dururdum."

Önemli olmadığını söylediğimde ona mahçupça bakan Evran'ın elinden tuttu ve kaldırıma çıkarak yanımdan ayrıldılar.

(Evran ve Tanıl, Seni Yaşatmak adlı kurgumdan karakterler. Kurgu yayımda değil.).

Hava kararmaya yüz tutmuşken içinde bulunduğum taksi tanıdık sokakta durdu ve ücreti ödeyerek araçtan indim. İstanbul'un iğrenç trafiğinin aksiliği üzerimdeydi, saatlerdir trafiğin açılmasını beklemiştim takside. Taksicinin dediğine göre normalde o yolda o kadar trafik olmazmış ama sanırım kaza olmuş, kaza bile beni buluyordu.

Sanki evren buraya gelmemi istemiyordu.

Sarsak adımlarla apartmanın girişine çıkan merdivenleri adımladım ve açık olan ağır demir kapıyı ittirerek merdivenlere yöneldim.

Merdivenleri çıkarken kalbime aniden sapladan sancıyla İnel'in kapısına çıkar merdivenlerin ortasında durdum ve sağ elimi göğsüme koydum.

"Siktir!" diye tısladım canım çok yanarken, ellerim yukarıdaki merdivene tutunurken yavaşça çöktüm ve acıyla inledim. Alnımı da merdivenin soğukluğuna yasladım ve çenemi sıkarken açılan kapının boğuk sesini duydum.

"Amara?" Tanıdık ses kulaklarımda uğuldarken buğulu bakışlarla zar zor kafamı kaldırdım ve kapıda duran adama baktım. "Siktir! Ne oldu sana?"

Kitlenen çenemi aralamaya çalışırken başarılı olamadım ve başım daha fazla döndü.

Kalbe giren sancı, ölüme adımdı.

"Nereye gidiyorsun, Mustafa Kemal?" diyen Nova'nın sesini duydum, aynı anda hem ateşler içerisinde hem de buzulların arasında hissederken Nova'nın boğuk çığlığı ve bana doğru gelen adımlar duyduğum son seslerdi.

Kalbe giren sancı, beni karanlığa sardı.

***

Lütfen sorulara cevap verin. ♥️

Sizce Amara'ya ne oldu?

Cenk'i ileride nasıl göreceğiz?

Agah, Cenk'i öğrenince ne olacak?

Enis ve İnel'e ne olacak, toparlayacaklar mı?

Esva, tekrar bir şey yapacak mı?

Azra'yı tekrar görücek miyiz?

En önemlisi, Amara sizce Şimal'e nasıl nir karşılık verecek?

BÖLÜM SONU MOOD:

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top