23|Tanıdık

SINIR: 13 OY, 85 YORUM.

Biraz kısa bir bölüm oldu ama geleck bölüm daha uzun olacak. Geçiş bölümüdür. Oylarınızın da uzunluğu etkilediğimi unutmayın lütfen.

YN: Amara, Mustafa Kemal'in adını, yani abisinin adını bilmiyor. Şimdiki görüntüsünü de. Evet, Tolga ona geçmişi anlatırken söyledi ama anlayacaksınız.

İyi okumalar. <3

Parmaklarımı yavaşça Enis'in saçında gezdirmeye devam ederken bir kulağım içeriyi dinliyordu, birkaç dakika önce Enis'i uyandırmış ve yardım ederek odasına, İnel'in yanına, getirmiştim, şimdi tekrar uykuya dalsın diye saçlarını okşuyordum.

Uykuya daldığına emin olunca hafifçe tebessüm ettim ve üstlerini güzelce örterek yatağın oturduğum küçük kısmından kalktım, kalkmamla beraber Enis, İnel'e doğru mırıldanarak döndü. Gülümsemem büyürken sessizce odadan çıktım, Enis kafasını onun göğsüne yaslamıştı. Keşke hep huzurlu kalsalardı.

On veya on beş dakikadır onların yanındaydım, odadan çıkar çıkmaz bakışlarını mutfağa sabitlemiş Çisem'i gördüm, dış kapının önünde duruyordu, sanırım gidecekti.

"Gidiyor musun?" dedim sessizce, irkikerek bana döndü, kaşları çatıktı.

"Evet," dedi bakışları tekrar mutfağa kayarken, kafasını hafifçe sola eğerek bana döndü. "İkisi de kötü durumda, başka bir zaman gelirim. Numaramı çantanın içine bıraktım," dudaklarını yaladı ve omuz silkti. "Belki lazım olur."

"Umarım olmaz," dedim mutfağa yönelirken. "Yanlış anlama. Lazım olması için kötü bir şey olması gerekiyor ya hani."

"Önemli değil." dedi gülümseyerek, sonra dudağını ısırdı ve sustu ama bir şey demek istediği belliydi. Mutfağın kapısının önünde durdum, balkondaki Tolga ve Agah'ı görüyordum.

"Bir şey mi söyleyeceksin?"

"Haddime değil ama," duraksadı. "Tolga'yla aranda bir şey mi var?"

Kaşlarım çatıldı, böyle düşünebilirdi ama öyle bir şey olsaydı Agah'ı buraya getirmezdim ki. "Elbette hayır, bunu da nereden çıkardın?"

Yüzüne gelen saçlarını geriye doğru ittirdi bakışları saniyelik olarak kolyeme düştüğünde göz devirdim, kolyenin bir zamanlarda Tolga'da olması onunla çıktığım anlamına gelmiyordu ya.

"Sen bilmi-" diye mırıldandı. "Ah, şey," diye ekledi panikle. "Saçmaladım, görüşürüz."

Aceleci hareketlerle dış kapıyı açarak gittiğinde boş boş arkasından baktım birkaç saniye, sonra kafamı sallayarak balkona doğru ilerledim, balkonun kapısı açıktı. İkisi de sigara içiyordu, durdum, Tolga'yı ilk kez sigara içerken görüyordum.

"Nasıl yani, beni beni, kardeşini sevmiyor musun?" dedi Tolga gülerek, hatta sırıtıyordu.

"Sabrımı sınama," dedi Agah sigarasını dudaklarına dayayarak, yüzü ifadesizdi ama sinirli olduğu çenesini sıkmasından belliydi. Dumanı üflerken sırtı gerildi. "Sana Amara için katlanıyorum. Verdiğin sözü unutuyor musun, Teoman?"

"Burada olduğunu anladı." diye fısıldadı sol omuzumdan Mavi, alt dudağımı ağzımın içine yuvarlandım.

"Ama abiciğim," dedi gevşekçe Tolga, kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, ne bok yiyordu bu? "Bak ben çok özledim beni dövmeni, bir kerecik vursan ölür müsün?"

"Sana bir koyarım Teoman," diye hırladı Agah, ona doğru. "Allah'ına kavuşursun."

"Neden öyle diyorsun be?" dedi alayla, alınmış gibi yapıyordu. "Belki anacığına kavuşurum."

Nefesim tıkanırken şaşkınlıktan ağzım aralandı, inanamıyordum. Nasıl böyle konuşabiliyordu?

Geriye doğru bir adım attım istemsizce, bana annemi anlatırken benimle birlikte ağlamıştı o ama şimdi Agah'ın yarasını deşmeye çalışıyordu.

Belki de babası ona farklı şeyler anlatmıştı ve bu yüzden Tolga'yı sevmiyordu.

"Teoman," diyerek ona döndü sigarayı küllükte söndürerek, Tolga konuşmasına izin vermeyerek ona doğru bir adım attı.

"Tolga, desene." dedi kollarını göğsünde bağlayarak. "Lütfen bana Tolga, desene Agah. Neden demiyorsun? Biricik babamız çok severek koymuştu bu ismi oysa." son cümlesini söylerken omuzlarını düşürerek kafasını salladı.

Agah'ın alnındaki damarın kabardığını gördüğümde sakin ama sesli adımlara yanlarına ilerledim ve gülümsedim."Zar zor uyudu." diye mırıldandım. "Ee, ne konuşuyorsunuz?"

Tolga, sigarasını hızlıca söndürdü, bunu görmemiş gibi yaptım.

"Bu oyunculukla Oscar'ı alırsın he," dedi balkonun mermerinde otururken Mavi, ona göz devirdim. Sırıtırak devam etti. "Bir sürü rakibin var ama ya, acaba hanginiz alır?"

"Tanışıyorduk." dedi hızlıca Tolga, gülümseyerek. Agah, hıh'layarak güldü, aslında ben de gülecektim ama gülmedim. Aynı babadan düştünüz siz, demek istiyordum ama sadece gülümsedim. "İki yıl boyunca İngiltere'de yaşadığını biliyor muydun?" dedi dudaklarını bükerek, bakışlarımı dudaklarına düşürmemek için yutkundum

"Hayır," dedim kafamı Agah'ın omuzuna yaslarken, gerildiğinin ve sinirli olduğunun farkındaydım. "Benim için önemli olan şu an burada olması."

"Ah elbette," diye mırıldanırken kolyeme uzandı ve kuşu kavradı. "Bu kuşu hep sevmişimdir." dedi bana bakarak. Agah, ona yaslandığım zaman biraz rahatlamışken şimdi tekrar gerilmişti.

"Küçük tatlı kuşum."diye mırıldandı, son kısmı bastırmıştı.

Kolyenin ucuna uzanarak parmakları arasından aldım ve serbest bıraktım, gözleri parladı."O artık benim kuşum," dedi omuz silkerek, geriye doğru çekildi. Etrafa yayılan gerginlik canımı sıkmıştı. "Neyse," Agah'ın elini kavradım ve çekiştirdim. "Artık kahvaltıya gidelim."

Elimi sımsıkı kavrarken,"Belanı sikeceğim oğlum senin, bekle sen." diye homurdandı ağzının içinde ama tam olarak ne dediğini anlayamadım.

"Tekrar bekleriz," dedi kalçasını balkonun mermerine yaslayarak, neşeli görünüyordu. "Görüşürüz."

"Görüşürüz." dedim mutfaktan çıkarken, Agah göz devirdi. Salona gidip eşyalarımı aldım ve hızlıca evden çıktık. Agah, benden önde çıktığı için arabasına yaslanmış beni bekliyordu, elinde sigarası vardı, kaşlarım çatıldı, daha az önce bir tane içmişti.

Arabadan doğrularak bitmemiş sigarasını söndürdü ve çöpe attı. "Arabanla mı geldin?" diye sordu yanıma gelerek.

"Evet, ama senin arabanla gidelim. Akşam tekrar buraya gelmeyi planlıyorum."

Beni onayladığında yolcu tarafının kapısını açarak içeriye girdim, Agah da o sırada torpidodan naneli sakız kutusu alıyordu. Ben otururken geri çekildi ve ağzına birkaç tane sakız atarak arabayı çalıştırdı.

Kafamı geriye yaslarken onu izliyordum."Gökkuşağı'na gidelim mi?" dedim hevesle, orayı çok seviyordum.

Bakışkarı bana döndü, kaşları çatılmıştı. "Orası uzak değil mi?"

Dudak bükerken, omuzlarım düştü, istemezse gitmezdik ama oranın kahvaltısı çok güzeldi. "Biraz uzak ama kahvaltısı güzel."

"Ağzına sıçayım Mustafa." dedi ağzının içinde.

"Anlamadım?"

"Gidelim, güzelim." dedi gülümseyerek. "Gidelim."

"Güzelim, dedi!" diye bağırdı Ayşin arkadan, irkilerek camdan arkaya baktım, Mavi de oradaydı. "Ay mutluluktan çisim geldi resmen, güzelim, dedi bana!"

"Sana demedi keriz," göz devirdi Mavi. "Amara'ya dedi."

Ayşin,ona cevap vermedi ama kafasını cama çevirdi. Tombul yanakları kızarmıştı, bakışlarımı Agah'a çevirdim. "Bir daha desene," dedim istemsizce ama sanki ben komuşmuyor gibiydim, Agah, tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Güzelim, desene ama Ayşin de, de."

Bu isteğime şaşırırken surat ifadem şaşkın değil de beklenti doluydu, Mavi, Ayşin'in saçını çekti. "Salak salak şeyler yapma."

"Ayşin," diye fısıldadı. "Güzelim."

Suratımı sıcak basarken kocaman gülümsedim ve cama doğru döndüm.

"İşte şimdi bana dedi," uzanıp Mavi'nin koluna vurdu, bu onu etkilemedi bile. "Kıskandın mı?

"Şansını zorlama Ayşin," diye hırladı Mavi ona doğru. Ayşin aniden çığlık attığında irkildim ama onlara bakmadım. "Damarıma basma, yoksa bitersin."

"Gözlerin," diye hıçkırdı Ayşin, kaşlarım çatılılırken omuzumun üstünden arkaya baktım. Mavi, camdan dışarıya bakıyordu. "Gözlerin kırmızıydı."

Mavi'ye dik dik bakmaya devam ettiğimde omuzlarını düşürerek bana döndü, göz devirdim, gözleri hâlâ aynıydı. Kızmızı falan değildi, sanırım Ayşin, çok korkmuştu.

"Aptallar."

"Bir şey mi oldu?"

İrkilerek Agah'a döndüğümde bakışlarının yolda olduğunu fark ederek derin bir nefes aldım, gözleri arada bana kayıyordu. "Hayır," çantamın fermuarını tuttum. "Sadece kaldırımda tanıdık birini gördüğümü sandım."

Yolculuğun devamı sessiz sedasız geçerken ben genellikle Agah'ı izliyordum, çilleri çok hoştu, elmacık kemikleri üzerine denize serpilen deniz kabukları gibi serpilmişti.

Kafenin olduğu sokağa girdiğimizde dikelerek oturuşumu düzelttim ve etrafta göz gezdirdim, Agah, arabayı boş bir yere park ettiğinde beraber indik ve elinden tuttum. Bana dikkatlice baktığında gülümsedim, ona ihtiyacım vardı.

Bakışları ömüne döndüğünde kafeye doğru ilerledik ama o sırada kapıdan Nova ve siyah saçlı bir çocuğun çıkmasıyla Agah duraksadı ya da ben duraksadım çünkü şaşırmıştım. Hem zaten Agah'ın duraksaması için nedeni yoktu.

"Bunun olacağını biliyordum, amına koyayım." dite homurdandı Agah, ne dediğini umursamadım o an.

Nova, beni gördüğü anda dona kalırken yanındaki çocuk ona bir şeyler söyledi ama geri dönüş alamadı. Çocuk da buraya döndüğünde Agah, elimi daha sıkı tuttu ve onlara doğru ilerlemeye başladık.

"Amara," dedi hızlıca Nova, karşı karşıya geldiğimizde, bemim karşımda siyah saçlı çocuk vardı ve sanırım bana bakıyordu. Bundan rahatsız olarak kaşlarım hafifçe çatıldı ama Nova'ya gülümsedim. "Bu ne hoş süpriz, nasılsın?"

"İyiyim," dedim mutlu tavrını bana da bulaşırken, bakışlarım kısaca yanındaki çocuğa kaydı. "Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim." kısa bir sessizlik yaşandığında gülmek istedim ama kemdimi tuttum. Nova, yanındaki çocuğun kolu altına girdi, çocuğa baktım. Beyaz teni, siyah saçları ve siyah gözleri vardı, yakışıklı be fazlasıyla uzundu. "Bu Mustafa Kemal," dedi elini çocuğun göğsüne koyarak, Agah, homurdandı. "Sevgilim, bu da Amara," beni işaret etti. "Arkadaşım." bakışları Agah'a kaydığında benim de aynı şeyi yapmam gerektiğini düşündüm.

"Bu Nova, bu da Agah," duraksadım ve omuzumun üstünden Agah'a baktım. "Sevgilim."

Agah, kafasını eğerek gülümserken Mustafa aniden ona doğru elini uzattığında duraksadı ama kıkırdayarak kafasını kaldırdı ve elimi tuttu. "Memnun oldum, Agah." dedi renksiz bir sesle.

"Ben de," dedi Agah, suratında küçük bir gülümseme vardı. "Ben de."

"Artık gidelim mi?" dedi Nova'ya dönerek Mustafa Kemal, boynundaki damar belirgindi, sanki sinirlenmiş. Nova, onu hızlıca onayladığında Mustafa bana başıyla selam verdi ve Agah'a dik dik baktıktan sonra ilerlediler.

"Haydi, biz de içeriye girelim." sesi sanki Tolga onu hiç sinirlendirmemiş gibi neşeliydi.

Önden ilerlediğinde Nova ve Mustafa Kemal'in arkasından baktım, nedense Mustafa'yı daha önce görmüş gibi hissetmiştim.

Tanıdık ama bir o kadar uzak.

Tanıdık ama yabancı.

Tanıdık...

Mustafa, aniden arkasını döndüğünde irkilerek önüme döndüm ve kafeye girdim.

***

"Şerefsiz miyim, ben?" dedi sinirle adam.

"Saçmalama lütfen," dedi Nova, göz devirirken. Mustafa Kemal'i anlıyordu. Onu durdurarak eliyle yanağını kavradı.

"Bak, farkındayım. Omu neyden koruyup, neyden korumaman gerektiğini ya da ona yaklaşan bir erkeğe nasıl tepki vereceğini bilmiyorsun." adam sessizce iç çekti. "Bunlar gayet normal, çünkü herkes abi olarak doğmaz ki, öyle olarak doğsalardı bazı kardeşler abilerinden nefret etmezlerdi." gülümseyerek adamın yanağını öptü. "Abi olmak sonradan öğrenilir ve sen de öğreniyorsun işte."

Mustafa, gülümseyerek Nova'yı göğsüne çekti ve alnından öptü.

Mustafa'nın bu hayattaki şansı Nova'ydı, Amara'nın şansı ise Agah'tı.

Peki ya, şu an, Kasımpatı çiçeğimin yapraklarını seven Alin'in şansı neydi?

Ya da Alin'in şansı, kimin şanssızlığıydı?

***

Lütfen sorulara cevap verin. <3

Tolga, sizce nasıl biri?

Agah, neden onu dövmedi?

Agah, neden Alin'i şu sıralar aramıyor.

Amara, Agah'a sevgilim, dedi. Sizce ona bir şey hissediyor mu?

Alin'in şansı ne?

Alin'in şansı, kimin şansızlığı?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top