4.Bölüm 💫
Bazen ilk görüşte bilirsin, o insan senin kaderindir. Bazen bir ömür ararsın, bulunmaz.🤍
Rüzgar'dan;
Başımı çizim kağıtlarından kaldırdım. Elimi ağrıyan boynuma atarak ovcalamaya başladım. Çoktan akşam olmuştu, saatime baktığımda daha saat yediye çeyrek vardı. Çalışma saatinin bitmesine yalnızca on beş dakika kalmıştı. Bugün de her zamanki gibi çok yoğun ve yorucu geçmişti. Toplantılar ve iş yemekleri insanı cidden çok yoruyordu.
Peki bundan pişman mıydım? Hayır, zerre pişmanlık duymuyorum. İnsan hayalindeki işi yaparken nasıl yorulurdu ki? Kişinin sevdiği ve bunca zaman hayalini kurduğu işi yapması karara keyif verici bir şey yoktu.
Başımı tekrardan kağıtlara çevirdiğim sırada kapı sesiyle düşüncelerimden ayrıldım ve başımı çizimlerden kaldırarak açılan kapıya çevirdim.
"Gel!"
İçeriye asistanım Elif ardından da Mete girdi. Elif karşımda dururken Mete masanın önünde bulunan siyah deri koltuklardan birisinde yerini aldı. Bir kokunu koltuğa yaslayarak Elif'e döndü.
Mete'yle yaklaşık üç senelik bir arkadaşlığımız vardı. Cana yakın samimi ve neşeli bir kişiliğe sahiptir. Aramızdaki en pozitif insan odur. Sürekli başımızı belaya sokmaktan da geri kalmazdı. Mete oldukça başarılı ve tanınan bir fotoğrafçı olur.
"Rüzgâr Bey müsaitseniz sizinle bir konu hakkında konuşmak istiyorum."
Gözlerimi Mete'den ayırarak elimdeki kalemi çizim yaptığım kağıdın yanına bırakarak doğruldum.
"Tabii ki,seni dinliyorum."
Hafifçe masaya doğru eğildim, ellerimi birbirine kenetleyip Elif'i dikkatli bir şekilde dinlemeye başladım. Üzgün gözüküyordu.
"Efendim, ben işten ayrılmak istiyorum."
Şaşırdım. Kaşlarım şaşırdığımı belli edecek şekilde havalandı. Böyle bir şey beklemiyordum. Şirketi kurduğumdan beri yanımda çalışıyordu ve hiçbir sorun yoktu. Doğrusu benim bildiğim kadarıyla yoktu.Nedenini merak etmedim değil.
"Sebebini öğrenebilir miyim?"
Bakışlarını kaçırırken yanında duran Mete'ye göz ucuyla baktı ancak bu çok kısa sürdü.
"Üzgünüm efendim, bazı özel sebeplerden dolayı."
Gözümün kenarıyla Mete'ye baktığımda bütün dikkatiyle dinliyordu.
Sıkıntıyla nefesimi verdikten sonra hafifçe başımı sallayarak onayladım.
"Tamam, sen muhasebeye git çıkışını versinler. Gitmeden Duru'ya uğra yeni bir asistan aramaya başlamasını söyle."
Elif hafifçe başını onayladıktan sonra geri geri yürüyerek kapıya ulaştı.
"Peki Rüzgâr Bey, iyi akşamlar."
Elif odadan çıktıktan sonra Mete'ye doğru döndüm. Bir süre yüzüme baktı ve muzipçe sırıtmaya başladı Allah bilir yine o tilki kafasından neler geçiyordu. Benim ne onunla ne de kafasında dolaşan tilkilerle uğraşacak gücüm vardı.
Mete sessizce olduğu yerde oturmaya devam ederken sanki o yokmuş gibi çizimlerime geri döndüm. Göz ucuyla Mete'ye baktığımda sırıtarak beni izlediğini fark ettim.
"Gene ne isteyeceksin Mete?"
Yarı güler yarı bıkkın bir yüz ifadesi ile arkasına yaslandı.
"Of abi ya nereden bildin?"
Başımı çizimlerden kaldırıp yüzüne baktım.
"Kaç yıllık arkadaşımsın bilirim. Söyle şimdi."
Ellerini teslim olurmuşçasına havaya kaldırırken sırıtmayı da ihmal etmedi.
"Tamam, tamam hemen kızma. Diyorum ki, şirketten çıktıktan sonra bir yerlere mi gitsek?"
Dediği şeyi anından reddettim.
"Hayır Mete!"
Verdiğim olumsuz cevap ile anında yüzü düştü.
"Ama abi neden ya! Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Bir düşün."
Burnumdan sıkıntılı bir nefes verdim. Yüzümü sıvazlayarak arkama yaslandım.
"Düşünmeme gerek yok Mete. Benim cevabım net ve kesin. Çok yorgunum tüm gün boyunca çok çalıştım eve gidip dinlenmek istiyorum. Senin belalarınla uğraşamam. Yanına birisini istiyorsan bak daha Deren orada git onu yanına al. Benden bir şey bekleme."
Oflayarak son bir kez daha yüzüme baktıktan sonra oturduğu yerden kalkarak odadan çıktı. Bugün zaten çok yorulmuştum bir de Mete'yle uğraşamazdım. Hemen eve gidip dinlenmek istiyorum.
Masamın üzerinde ki çizimlerimi toparlayıp kasaya kilitledim. Masamın üzerine son bir eksik var mı diye göz attıktan sonra kapıya yöneldim. Şirketten çıkıp arabama bindim.
Trafik çok yoğundu. Dakikalardır yolun açılmasını bekliyordum, bırak yolun açılmasını araba bulunduğu yerden milim hareket etmemişti. Yeni fark ettiğim sokağa doğru baktım. Parmaklarımı kararsızca direksiyonun üzerine vurdum. Daha fazla duramayacağımı bilerek hemen sağımdaki sokağa saptım.
O sırada telefonum çaldı. Yan koltukta bulunan telefona kısa bir bakış attım. Arayan tabii ki de annemdi. Tam yan koltuktaki telefonumu almak üzere uzandığım sırada karşıma bir anda ağlayarak koşan bir kız çıktı. Kornaya bastım ama duymadı maalesef durmak için geç kalmıştım.
Hemen arabayı durdurup çarptığım kıza baktım. Yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Bir bu eksikti. Yanına eğilip nefesine baktım düzenliydi. Daha sonra nabzına baktım, yavaşlamıştı. Büyük ihtimalle baygın olduğu içindi. Hastaneye götürmem gerekiyordu. Ambulansı ararsam çok zaman kaybedebilirdik. Koşarak arabanın kapısını açtım. Yerde yatan kızın yanına gelip onu kucağıma aldım, yavaşça ve dikkatli bir şekilde arka koltuğa yatırdım. Hemen sürücü koltuğuna geçip hastaneye sürmeye başladım.
Yaklaşık 10 dakika sonra hastanedeydik. Arabadan indim, arka kapıyı açıp kızı kucağıma aldım ve koşarak acile girdim. Bizi gören hemşireler anında sedye getirdiler ve kızı dikkatlice sedyeye yatırdım. Ardından kızı bir odaya aldılar ve kapıyı kapattılar.
Ne yapacağımı bilemeyecek odanın önünde bulunan koltuklardan birisine oturarak beklemeye koyuldum. Bir yarım saat kadar süre sonra doktor odadan çıktı ve yanıma geldi.
"Hastanın yakını siz misiniz?"
Oturduğum yerden ayaklanarak doktorun karşısına geçtim.
"Evet benim, durumu nasıl?"
Doktor hafifçe gülümsedi.
"Merak edilecek bir durum yok. Bacağında hafif bir ezilme olmuş biz gerekeni yaptık. 1-2 gün ayağının üstüne basmaması gerekir. En fazla 10 dakika içerisinde uyanır. Geçmiş olsun."
Minnetle doktora gülümsedim.
"Teşekkürler."
Doktor yanımdan uzaklaştıktan sonra içeriye girdim. Hemşire kızın serumunu kontrol ediyordu. Bana döndü ve gülümsedi.
"Hastamız birazdan uyanır. Serumunuz bittikten sonra haber verin. Geçmiş olsun."
"Tamam, teşekkürler."
Hemşire odadan çıktıktan sonra odada bulunan koltuklardan birine oturdum. Karşımda uyuyan kıza baktım. Pürüzsüz ve bembeyaz bir yüze sahipti. Kirpikleri sık ve oldukça uzundu. Gerçekten güzel bir yüze sahipti.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra yavaş yavaş uyanmaya başladı. Koltuktan kalkıp yanına gittim.
"İyi misin?"
Beni görünce şaşırdı. Önce gözlerini kısıp uzun uzun yüzüme baktı. Sonra merakla odayı incelemeye başladı. Gözleri çok güzel. Hayatımda hiç bu kadar güzel gözler görmemiştim. Onca insanla gözgöze geldim ama hiç bu kadar güzel göz görmemiştim.
"Neredeyim ben? Siz kimsiniz? Neden buradayım?"
Korkutmamak için birkaç adım uzaklaştım.
"Öncelikle sakin ol. Birincisi; hastanedesin. İkincisi; adım Rüzgâr. Sonuncu olarak da bir anda koşarak karşıma çıktın ben de duramayıp sana çarptım. Şimdi ben senin sorularına cevap verdim sıra sende. Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"
Elini bacağının üzerine koyup yüzünü buruşturdu. Diğer elinide başının üzerine koydu.
"Bacağım ve başım ağrıyor"
Gözlerimle bacağını işaret ettim.
"Bacağın araba çarpmasından dolayı hafif ezilmiş. Doktor 1-2 gün ayağına basmaman gerektiğini söyledi."
Tereddütlü gözlerle yüzüme baktı.
"Şey... Benim yanımda telefonum yok. Sizin telefonunuzdan arkadaşıma haber verebilir miyim?"
Cebimden telefonumu çıkarıp uzattım. Bir numara girdikten sonra telefonu kulağına dayadı. Birkaç saniye sonra telefon açıldı ve konuşmaya başladı.
"Alo Duru, benim Gökçe."
Demek adı Gökçe. Güzel isim.
Karşı taraftan gelen ses ile yüzünü buruşturarak telefonu kulağından uzaklaştırdı. Birkaç saniye sonra tekrardan kulağına dayadı.
"Merak etme, iyiyim ben,"
Gözlerini devirdi.
"Tamam sakin ol,"
Karşı taraf her ne dediyse hızlıca başını iki yana salladı.
"Hayır, anneanneme falan haber verme hatta hiç konuşma. Biraz beni merak etmesi daha iyi olur."
Bıkkınca nefesini dışarıya verirken göz göze geldik. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirirken, o da aynı şekilde gülümsedi.
"Evet o mesele bu sefer fazla oldu. Gelince anlatırım."
"Hastanedeyim ben."
Bana döndü ve;
"Hangi hastanedeyiz?"
"****** hastanesi."
"Teşekkürler."
Telefona döndü ve hastanenin ismini söyleyip kapattı. Telefonu bana uzattı kafasını önüne dönüp elleriyle oynamaya başladı. Bir süre sonra kafasını kaldırıp bana baktı.
"İsminiz Rüzgâr'dı değil mi?"
Sorusu ile başımı hafifçe salladım.
"Evet."
Nefesini dışarıya verdi.
"Öncelikle Rüzgâr, ben çok özür dilerim. Bugün benim için çok kötü bir gündü. Bir çok kötü olay üst üste geldi,"
Gözleri dolmuştu. Kafasına eğip elleriyle oynamaya devam ederken tekrar konuşmaya başladı.
"Benim dikkatsizliğim yüzünden oldu. Senide işinden alı koydum, kusuruma bakma."
Şaşırdım... Evet şaşırdım, nedense böyle bir tepki beklemiyordum. Yüzüme baktı. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Birkaç saniye yüzüne baktım. Hemen kendimi toparlayıp konuşmaya başladım.
"Önemli değil. Üzme kendini."
Gülümsedi. Serumuna baktığımda bitmiş olduğunu gördüm.
"Serumun bitmiş, ben hemşireye haber verip geliyorum."
"Tamam."
Odadan çıkıp danışmanın orada duran hemşirenin yanına gittim. Serumun bittiğini söylediğımde hemşire beni onayladıktan sonra beraber odaya geri döndük.
Hemşire Gökçe'nin serumunu çıkarırken, Gökçe bana doğru döndü ve konuşmaya başladı.
"Rüzgâr ben seni daha fazla tutmayayım. Zaten seni çok yordum. Arkadaşım birazdan burada olur. Her şey için teşekkür ederim ve özür dilerim."
"Ne demek o zaman ben gidiyorum. Kendine dikkat et."
"Tamam. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Umarım bir daha görüşürüz gökyüzü gözlü kız. Umarım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top