15. Bölüm💫

En olmadık zamanda, en olmadık insanlar girer hayatımıza... Kim bilir belki de kaderimiz o'dur...




Şu an ne mi yapıyoruz? Hemen anlatıyorum.

En son taksiye bindik, kesinlikle Rüzgâr'ın zoruyla değil, hastaneye geldik. Şimdi de bir odada ben sedyenin üzerinde, o da ayakta doktorun gelmesini bekliyoruz.

Rüzgâr bayağı düşünceli gözüküyor. Kafasında neler dönüyor bilmiyorum ama konu her neyse kafasını bayağı meşgul ettiği belliydi.

Bileğim hâla sızlıyordu. Ağrısı gram da olsa dinmedi. Doktor da bir gelemedi zaten!

Ellerimi kucağımda birleştirdim ve parmaklarımla oynamaya başladım. O sırada Rüzgâr'ın ayakkabılarımın sedyenin tam önünde durduğunu fark ettim. Şaşkınlıkla birlikte hızlıca kafamı kaldırdım.

Çok yakındık. Normla mi? Her neyse.

Bir süre gözlerimin içine baktı. Bir şey diyecek gibiydi, sanki doğru kelimeyi arıyor gibi gözüküyordu.
"Gökçe-"

Tam cümlesine başlamıştı ki, kapının açılmasıyla yarım kaldı daha doğru hiç başlayamadı gibi bir şey oldu.
Kapının açılmasıyla Rüzgâr benden 2-3 adın kadar uzaklaştı.
"Evet, şikayetiniz neydi?"

Doktorun sorusuna cevap vermedim. Gözlerimi kaçırmamla, benim yerime Rüzgâr cevap verdi.
"Bileği çok kötü."

Doktor anladığını belirtmek için başıyla Rüzgâr'ı onayladı ve bir kaç adımda yanıma geldi.
"Bileğinizi açar mısınız?"

Konuşmadım. Sessizce ne yapacağını beklemeye başladılar.

Yavaş hareketlerle hırkamın kolunu sıvamaya başladı. Kolumu açıp doktora doğru uzattım.
Kolum Rüzgâr'ın, çok sıkmamasına rağmen, hatta hiç bir şey yapmamasına rağmen daha da morarmıştı. Bakışlarımı yere sabitledim.

Doktorun kolumu görmesiyle gözleri yerinden çıkacakmış gibi iyice açıldı. Hızlıca kolumu tuttu ve incelemeye başladı. Bir süre bileğime baktıktan sonra Rüzgâr'a döndü.
"İyi ki gelmişsiniz. Biraz daha geç gelseydiniz bileği daha kötü olabilirdi."

"Şimdi ne yapacaksınız?"

Doktor önce bana sonra Rüzgâr'a baktı.
"Siz bizi biraz yalnız bırakabilir misiniz? Kendisine sormak istediğim şeyler var."

Rüzgâr kafasıyla doktorun dediklerini onayladı ve arkasını dönüp odadan çıktı. Doktor benimle ne hakkında konuşacaktı merak etmiştim.

Doktor yavaş adımlarla yanıma geldi ve hemen yanı başıma oturdu.
Ellerini ellerimin arasına aldı ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Tatlım... hadi anlat bakalım. Ne oldu senin koluna."

Yerdeki bakışlarımı yavaşça doktora çevirdim. Kadının yüzüne ilk defa dikkatli bir şekilde bakıyordum. 40'larının başında, esmer hoş bir kadındı.

Konuşmadım. Konuşmak istemiyorum. Neden zorluyorlardı ki.
"Hadi anlat bana."

Fısıltı gibi çıkan ses tonumla doktora cevap verdim.
"Anlatılacak bir şey yok."

Doktor yüzüne içten bir gülümseme yerleştirdi.
"Bana güvenebilirsin."

Ona anlatmam gerekiyor muydu bilmiyorum. Anlatmazsam peşimi bırakacak gibi değildi. Orta yolu bulmak en iyisi gözüküyor.
"Sadece birisiyle tartıştım... bu kadar.."

Kaşlarını çattı ve tereddütle gözlerime baktı.
"Emin misin?"

"Evet."

Ellerimi bıraktı ve ayağa kalktı.
"O zaman sana güveniyorum. Şimdi dışarıda seni bekleyen sevgilini çağıralım ve durumu bildirelim."

Ne?! Sevgilim mi?! Kim? Benim sevgilim mi var?! Benim niye haberim yok?!
Kocaman gözlerle doktora baktım.
"Kimden bahsediyorsunuz?"

Gözleriyle kapıyı işaret ederek;
"Daha demin dışarıya çıkan genç adamdan bahsediyorum."

"Siz yanlış anlamışsınız. Kendisi benim patronum olur."

Patron kelimesini duyunca bayağı bir şaşırmıştı.
"Ah ben çok üzgünüm canım. Gözlerinde ki endişeyi görünce... kusura bakma yanlış anladım."

Hafif tebessüm ettim.
"Önemli değil."

"Şimdi kalk bakalım beni takip et koluna güzel bir tedavi uygulayalım."

Kafamı 'tamam' anlamında salladım ve oturduğum yerden indim. Doktor önde ben arkada odadan çıktı. Odadan çıkmamızla Rüzgâr'ın gelmesi bir oldu.
"Konuştunuz mu?"

Bakmadım. Bakamıyordum.
Rüzgâr dışında her yere bakmaya başladım.
"Merak etmeyin şimdi pansuman odasına gidiyoruz. Orada bileğine tedavi uygulayacağız."

"Tamam."

Doktor önde, doktorun arkasında da Rüzgâr'la ben yan yana gidiyorduk.
Doktor bir odanın önünde durdu ve kapıyı açtı. Bizim içeriye geçmemiz için kenara geçti.
İlk önce ben arkamdan da Rüzgâr odaya girdi. Bizim girmemizle doktor kapıyı kapattı.

Eliyle yatağı işaret ederek;
"Oraya otur tatlım. Ben malzemeleri hazırlayıp geliyorum."

Doktorun odadan çıkmasıyla yalnız kalmıştık.
"Nasıl oldu bu?"

Soru sormasını beklemiyordum. Bir anlık şaşkınlıkla kafamı kaldırdım. Sesi buz gibi çıkmıştı. Gözleri çok sert bakıyordu.

Sertçe yutkundum. Sessiz kaldım.
"Cevap bekliyorum."

"Şimdi olmaz Rüzgâr bey... Belki başka bir gün..."

Sıkıntıyla derin nefes aldı ve saçlarını karıştırdı.
"Peki."

1 dakika 52 saniyenin sonunda doktor odaya geri dönmüştü. Elindeki malzemeleri masanın üzerine bıraktı.
"Bileğini uzat bakalım."

Bileğimi doktora uzattım ve gözlerimi kapattım.

########<3#######


Hastanenin önünde ki banklarda oturmuş Mahmut amcanın gelmesini bekliyorduk. Kolumdaki sargıya bakarken Rüzgâr konuştu.
"Bugün eve git ve dinlen yarın kaldığın yerden devam edersin."

Bakışlarımı sargıdan ayırmadan cevap verdim.
"Gerek yok Rüzgâr bey. Ben iyiyim. İşime devam edebilirim."

"Eve gitmeni söyledim Gökçe, çalışmanı değil."

Kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım. Yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirdim ve sesimi enerjik çıkarmaya çalıştım.
"Rüzgâr bey ben gerçekten gerçekten ve gerçekten iyiyim."

Ay! Çok fazla gerçekten demiştim. Yine elime yüzüme bulaştırdım değil mi?

Kurduğum cümleye gülmeye başladı.
"Tamam anladım sen gerçekten gerçekten ve gerçekten iyisin ama sözümün üstüne söz istemiyorum ve eve gidiyorsun Gökçe."

Ben eve gitmek istemiyordum ki. Pfff!!! Evde çok sıkılırım ama ben! Duru da çalışıyor. Anaaaa!!! Duru!!!! Ben Duru'yu unuttum ya! Eyvah şimdi bittik.

Aklıma Duru'nun gelmesiyle dudaklarımı ısırdım.
"Hadi gel. Mahmut amca bizi bekliyor."

Ayağa kalktım ve üzerimi düzeltip Rüzgâr'ın arkasından gitmeye başladım.

Arabanın önüne geldiğimiz de her zamanki gibi Rüzgâr arkaya ben öne bindim.

Mahmut amca kolumu görmüştü.
"Geçmiş olsun kızım. İyi misin?"

Kemerimi takıp Mahmut amcaya döndüm.
"Çok iyiyim Mahmut amca."

Arka taraftan Rüzgâr'ın sesi duyuldu.
"Mahmut amca önce Gökçe'yi evine bırakalım."

"Tamam oğlum."

Sonunda araba evinin önünde durmuştu. Tüm yol boyunca evini tarif etmiştim. Gelmemiz bayağı bir uzun sürdü.

Arabanın durmasıyla arkama döndüm.
"Her şey için teşekkür ederim Rüzgâr bey."

"Ne demek Gökçe. Koluna dikkat et."

Gülümseyip önüne döndüm. Kapıyı açtım ve arabadan indim kapıyı kapatmadan önce Mahmut amcaya el salladım.
"Teşekkürler Mahmut amca. İyi günler."

"İyi günler kızım."

Mahmut amcanın cümlesini bitirmesiyle kapıyı kapatıp eve yürümeye başladım. O sırada telefonum aklıma geldi ve kapının önündeki merdivenlere oturup çantamdan telefonumu çıkardım.

Duru'dan 17 cevapsız arama 59 mesaj vardı. Birde... bilinmeyen numaradan vardı...
Ekranda bilinmeyen numara yazdığını görünce kaşlarımı çattım ve mesajın üzerine tıkladım.

Bilinmeyen numara: Bir gün sadece, bir gün kavuşacağız aşkım...

Aşkım mı?! Nereden senin aşkın oluyorum be senin?! Benim mesajı okumamın üzerinden bir kaç dakika geçmişti ki bilinmeyen numaradan bir mesaj daha geldi.

Bilinmeyen numara: Sana benden başka kimse dokunamaz kimse?! Hepsi bedelini ödeyecek!

Bu... bu bir tehdit mesajıydı. Açık açık tehdit ediyordu. Tamam Furkan içim endişelenmiyorum ama Rüzgâr... onun ne suçu vardı? O sadece bana yardım etti!

Hızlıca bilinmeyen numara mesaj yazdım. Yeter buraya kadar. Bu mesaj bilinçli bir şekilde bana atılıyordu ve taciz ediyordu!

Gökçe: Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?

Mesajımı anında görmüştü.

Bilinmeyen numara: Kim olduğumun ne önemi var. Seni seviyorum bil yeter.

Kaşlarımı çatarak mesajı okurken bir mesaj daha geldi.

Bilinmeyen numara: Sadece seni istiyorum!

Bu her kimse kesinlikle ruh hastasıydı. Bir psikoloğa görünmesi gerekiyordu. Ona cevap vermeyeceğim. Ona istediğini asla vermeyeceğim!

Sinirle mesaj yerinden çıktım ve arama yerine girip Duru'nun isminin üzerine tıkladım ve telefonu kulağıma dayadım.

Telefon açıldığı sırada Duru'ya fırsat vermeden konuştum.
"Duru bize gelsene."

Ve pat! Yüzüne kapattım. Demiştim değil mi? Yaparım dedim mi yaparım ben!
Yüzüme Zafer sırıtmamı takınıp, oturduğum yerden ayaklandım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top