13. Bölüm💫

Bugün bir şey fark ettim... Hani deftere tükenmez kalemle yazı yazarken yanlış yaparız ve üstünü dakstille sileriz ama hâla orada olduğunuz biliriz ya... Hayat da aynı bunun gibi bence... Defterin hayatınız olduğunu düşünün, kalem sizin elinizde. Bazen hatalar yapabiliyoruz. Her ne kadar o hataları unutmaya çalışsak da hep orada bir yerde olduklarını biliriz. Hiç gitmez oradan...





S-sen..."

Bunun burada ne işi vardı?! Hangi hakla buraya gelebiliyor?! Hangi yüzle karşıma çıkabiliyor?!
"Defol git buradan! Yüzünü bile görmek istemiyorum!"

Yüzünü dahi görmek istemiyordum. Yüzünü gördükçe iğreniyorum. Eve girmek için yanından geçerken bileğimi tuttu. Sinirle bileğimi çektim. Ancak o kadar sıkı tutuyordu ki bileğimi, morarmazsa iyi.
"Bıraksana beni be! Görmek istemiyorum diyorum! Daha neyi anlamıyorsun?!"

"Gökçe bak-"

Sinirle cümlesini yarıda kestim.
"Ne Gökçe be ne Gökçe?! Gökçe kadar başına taşşsün! Ne istiyorsun benden?! Aldattın tamam, istediğini yaptın gitsene artık! Defolup gitsene hayatımdan! Niye tekrardan çıkıyorsun karşıma?! Yaptıkların yetmedi mi?!"

Her cümlemde bileğimi tutan eli gevşedi. Elinin gevşetmesiyle hızla bileğimi ondan kurtardım.
"Yeter artık bıktım anlıyor musun?! Sesini duymak istemiyorum, yüzünü görmek istemiyorum?!"

Beni baştan aşağıya inceledi. Gözlerini gözlerime dikti. Kaçırmayacağım! Korkmuyorum! O korksun benden! Yaptıklarından sonra karşıma bile çıkmaması gerekirdi.
"Çok değişmişsin."

Gülerek ellerim iki yana açtım.
"Ne oldu beğenmediniz mi paşam?!"

Rahatsız edici bir şekilde gözleriyle süzdü.
"Güzelleşmişsin. Sanki karşımda başka birisi duruyor."

Ses tonu o kadar sakindi ki sinirlerimi bozuyordu.
"Ne yapayım?! Sen sevgilinin yanına gitsene ya!"

Bir adım atarak bana yaklaştı, onun adımıyla eş zamanlı olarak bende bir adım geriye gittim. Ellerimi önüme doğru uzatarak kendime siper ettim.
"Eğer bir adım daha atarsan sana yemin olsun ki tüm mahalleyi başına toplarım!"

İki adım geriye gitti. Ellerini havaya teslim olurcasına kaldırdı.
"Tamam, tamam. Yeter ki sakin ol. Konuşalım bir."

"Ne konuşmasından bahsediyorsun oğlum sen?! Konuşacak ne kaldı?!"

"Bak Gökçe o gün akşam gördüğün her şeyi yanlış anladın."

Sinirle kahkaha attım. Neresini yanlış anladım ben?! Gerçekten benim gözlerim kördü zaten. Bütün suç Gökçe de zaten! Onlar masum, onlar yapmaz!
"Gökçe de salaktı de mi?"

"Gökçe-"

Furkan'ın sözünü yarıda kesen Duru'nun sesi oldu.
"Gökçe? Ne oluyor burada?"

Duru çatık kaşlarıyla yanıma geldi. Furkan'a dönerek;
"Hayırdır? Ne işin var burada?"

Bir bana bir de Duru'ya baktı.
"Sadece Gökçe'yle konuşmaya geldim."

Duru'nun kaşları çatılırken Furkan'ın üzerine doğru yürüdü.
"Ne istiyorsun kızdan?! Yetmedi mi yaptıklarınız?!"

"Duru bari sen dinle beni."

Duru sinirle güldü ve Furkan'ın üzerine yürümeye başladı.
"Bana bak oğlum, ben Gökçe'ye benzemem anlıyor musun beni? Alırım ayağımın altına! Bas git şimdi! Bir daha bu kızın karşısına çıkarsan mahvederim seni duydun mu?!"

Furkan sinirler bana döndü.
"Bu iş burada bitmedi! Tekrar geleceğim!"

Arkasını döndü ve gitti... Her şey yavaş yavaş düzelirken geldi yaktı yıktı ve gitti... yakıp yıkmak bu kadar kolay demek.

Duru elini koluma koydu.
"Hadi gel içeriye girelim. Daha fazla dışarıda kalma."

Hiç bir şey demeden arkamı döndüm ve merdivenlere yöneldim. Kapının önüne gelince zile bastım ve beklemeye başladık.
12 saniyenin ardından anneannem kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz kuzular."

Duru gülümseyerek anneanneme sarıldı.
"Hoş bulduk. Nasılsın?"

Duru'yla anneannem oturma odasına doğru giderken bende odama üzerime değiştirmek üzere gittim.
Üzerime salaş bir şeyler giydim. Salık olan saçlarımı da yukarıdan topuz yaptım.

Odadan çıkmak için kapıya yöneldiğim sırada odanın kapısı tıklatıldı ve Duru'nun sesi duyuldu.
"Gelebilir miyim?"

"Gel!"

Duru kapıyı açtı ve içeriye girdi. Odaya girdikten sonra kapıyı ardından kapattı ve yatağın üzerine oturdu. Bende Duru'nun karşısına yatağın üzerine oturdum.
"Pişt, iyi misin?"

Duru'nun sorusuyla yatağa diktiğim bakışlarımı ona çevirdim.
"İyiyim."

Gözlerini devirdi.
"At yalanını- neyse gerisi önemli değil. Yalan söyleme bana. İyi değilsin."

Dudak bükerek omuz silktim.
"Yoo gayet de iyiyim. Neden kötü olacakmışım ki?"

Kaşları çatılırken hafifçe omzuma vurdu.
"Manyak mısın kızım? Senin kötü olman lazım. Sonuçta berbat bir gün geçirdin. İyi olman tuhaf olur."

Ellerini uzatıp bileklerimden tuttu. Bileklerimi tutmasıyla ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı.
Çığğımla Duru hemen ellerini çekti.
"Ne oldu? İyi misin? Niye bağırdın? Canın mı acıdı? Dur! Uzat bakayım koluna!"

"Hayır gerek yok."

Kaşlarını çattı ve zorla kolumu tuttu.
"Bakacağım dediysem bakacağım!"

Bluzumun kolunu sıvadı ve bileğimi incelemeye başladı. Off! Bileğim morarmış! Hatta morarmak ne ki çürümüş!
"Gökçe! Bu kolunun hâli ne?!"

Ne diyecektim 'Eski sevgilim bir anda karşıma çıktı, onunla konuşmayınca bileğimi sıktı' mı diyecektim?
"Bilmem."

Sinirli gözlerini gözlerime dikti. Bana inanmadığı o kadar belliydi ki.
"Gökçe hemen bana her şeyi anlatıyorsun. Belli ki birisi yapmış bunu."

Bakışlarımı kaçırarak oda da gezdirmeye başladım.
"Şey... sen gelmeden önce Furkan benimle konuşmak istedi... bende konuşmak istemedim. Gitmeye kalkışıncada bileğimden yakaladı beni. Bileğimi de sıkınca böyle oldu."

Cümlemi bitirmemle sinirle ayağa fırladı. Bir yandan odada volta atıyor bir yandan da alnını ovuşturuyordu.
Hızlıca bana döndü.
"Nasıl yapabilir böyle bir şeyi?!"

Ayağa kalktım ve Duru'nun yanına gidip ona sarıldım.
"Yok bir şeyim. Hem acımıyor ki."

"Kusura bakma Gökçe ama ben bu yalanları yemem. Bal gibi de açıyor işte. Bekle burada beni, geliyorum hemen."

Hızlı adımlarla odadan çıktı. Yaklaşık 4 dakika 14 saniye sonra odaya girdi. Elinde krem ve sargı bezi vardı.
Gözleriyle yatağı işaret ederek;
"Otur şu yatağa, kolunu sarmamız gerekiyor."

Karşı çıkmaya kalksam kızardı. Her ne kadar direnmeye çalışırsam çalışayım Duru kazanacağı için, itiraz etmeden yatağa oturdum.

Nazikçe bileğimi tuttu ve oval hareketlerle kremi sürdü.
Canım çok yanıyordu. Ağlamamak için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.

Duru krem sürme işlemini bitirdikten sonda yavaşça bileğimi sardı.
"Evet şimdi daha iyi oldu. Bir kaç güne bir şeyi kalmaz."

Bileğimde olan bakışlarını yüzüme çevirdi ve gülümsedi. Gülümsemesine karşılık bende ona gülümsedim.
"Teşekkür ederim."

Kocaman gülümsedi.
"Görevimiz."

"Sen niye gelmiştin?"

Sorumla ellini alnına vurdu.
"Ah doğru ya! Nasılsın diye gelmiştim. Öylesine yani. Ama iyi ki de gelmişim."

Sadece gülümsedim. Ne diyebilirdim ki?
"Bu arada yarın sabah seni yine ben bırakacağım. Bu bilekle kendi başına iş yapmaya kalkışayım deme döverim!"

"Tamam abla, sen ne diyorsan o."

"İyi o zaman ben gidiyorum. Sabah tekrardan sargını aç ve krem sür."

Başımı 'tamam' anlamında salladım.
"Aferin. Hadi ben gittim. Dikkat et."

Duru önde ben arkada odadan çıktık.

Duru gitmişti. Odamda yalnız başıma yatakta bağdaş kurmuş oturuyordum.

Bugün başıma gelmeyen şey kalmamıştı.

Oysaki sabah güne çok güzel başlamıştım. Tabi alarm kumayı unutmam dışında.

İlk önce toplantı da yaşananlar... sonra bu yaşananlar.
Elimi yavaşça sargının üzerinde gezdirdim.
Çok acıyordu. Kalbimde ki kadar olmasa da acıyordu işte.
Her şey yolunda derken bir anda çıktı... her şeyi darma duman etti ve gitti...
Yavaşça yatağa uzandım. Aklımdaki düşünceler boğuyordu.
Gözyaşlarım sessiz sessiz akıyordu. Sesli bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım.
Kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top